Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20-04-2011, 09:26 PM   #124 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



YILBAŞI İÇİN TEK İSTEDİĞİM...


Arkadaşlarımdan biri vardır, kendi çocuğu yoktur, ama bütün çocuklardan "dikenler" diye söz eder. Bu metaforu sürdürdüğü sürece çocukların ona nasıl tepki gösterdiğini düşünebiliyor musunuz? Ama son zamanlarda bir büyük mağazada Noel Baba görevi almak zorunda kaldı. Hepimiz onu buna teşvik ettik. O süre içinde yüzlere "diken" gelip kucağına oturdu. Bu tecrübe onun çocuklara bakış açısını da, metaforunu da ebediyen değiştirdi. Şimdi onlardan "yumurcaklar" diye söz ediyor. Böyle demesi, duygularını da değiştirdi mi dersiniz? Ne kadar değiştirdiğine inanamazsınız bile! Çocuklarınıza "haydutlar" demek, genellikle onlara iyi bakma duygularınızı alevlendirmez. Çocuklarınızla ilişkilerinizde uygun metaforlar kullanmaya dikkat edin. Unutmayın, onlar sizi dinler, sizden öğrenirler.

Bana zor zamanlarımda yardımcı olmuş en güçlendirici küresel metaforlardan biri, kişisel gelişme konuşmacılarının pek çoğu tarafından da paylaşılan bir şeydir. Taş işçisinin basit hikayesiyle ilgilidir. Taş kesen adam, koca kayayı nasıl yarar? Önce koca bir balyozla işe başlar, kayaya elinden geldiği kadar kuvvetle vurur. İlk vuruşunda bir yonga bile koparamaz. Sonra balyozu kaldırıp tekrar, tekrar vurur. 100 kere, 200 kere, 300 kere vurur, hiçbir etkisi olmaz. Bunca çabadan sonra kayada bir çatlak bile yaratamamıştır ama o yine de vurmayı sürdürür. Bazen insanlar oradan geçerken, onun bu etkisiz çabalarını sürdürmesine gülerler. Ama taşçı çok akıllıdır. Sonuçlar gözükmüyor diye, hiç ilerleme kaydedilmiyor demek değildir... Oda bunu bilir.

Taşın farklı noktalarına tekrar tekrar vurmayı sürdürür. Ve bir ara, belki 500'üncü, belki 700'üncü vuruşunda, hattâ belki 10004'üncü vuruşunda, taş yalnız yonga vermekle kalmaz, ortasından ikiye ayrılıverir. Taşı yaran, o bir tek vuruş mudur? Tabii ki değildir. Ona peşpeşe indirilen darbelerin sürekli basıncıdır. Bana göre CANI disiplininin sürekli uygulanması, yolunuzu tıkayan her kayayı yaracak balyozun ta kendisidir.

Yıllar önce, benim ilk hocalarımdan Jim Rohn, hayatıma yeni bir gözle bakabilmem için mevsimler metaforuyla düşünmemi önermişti. Durum kötü, ortalık karanlık göründüğünde insanlar genellikle, "Bu böyle ebediyen sürecek" diye düşünürler. Oysa ben, "Hayatın mevsimleri vardır" diye düşünürüm. "Şu anda ben kışı yaşıyorum" derim.

İşin harika yanı, eğer bu metaforu benimserseniz, kıştan sonra ne gelir? İlkbahar! Güne kendini gösterir, artık soğuktan donmazsınız, birdenbire yeni tohumlar ekebilecek duruma dönersiniz. Doğanın güzelliğini, yeni bir hayatı, her şeyin büyüyüşünü görürsünüz. Derken yaz gelir. Sıcaktır. Siz küçük bitkilerinizin bakımını yaparsınız. Kavrulmasınlar diye özen gösterirsiniz. Sonra sonbahar başlar, hasadınızı yapar, meyvelerinizi toplarsınız. Bazen her şey pek iyi gitmez. Bir dolu fırtınası gelir, ürününüzü mahveder. Ama eğer mevsimlerin döngüsüne inanıyorsanız, size bir fırsat daha verileceğini bilirsiniz.

Metaforların hayatı değiştirebilme gücünün bir büyük örneği de Kaderle Randevu seminerlerimden birine gelen bir adam tarafından verilmişti. Takma adı "Maestro"ydu. (Katılanlara her zaman, o hafta sonu boyunca görmek istedikleri muameleye göre kendilerine bir takma ad seçmelerini söylerim. Bu basit egzersiz bile insanların yeni "etikeflerine uyma çabası yüzünden birtakım ilginç değişiklikler getirebilir. Adınız "Yıldırım", "Sevgi", "Dansör" ya da "Sihirbaz" olsa ne kadar farklı davranırdınız, düşünebiliyor musunuz?) Maestro harika bir adamdı. Hemen hemen 85 kilo fazlası vardı. Onunla çalışırken, şişman olmayı, ruhu zengin olmakla özdeşleştirdiğini fark ettim. Çünkü ancak ruhu zengin insanların bir şişmana ulaşmaya çalışacağını, ondan rahatsız olmayacağını düşünüyordu. İçtenlikli insanlar onunla ilişki kurmak isteyecekti. Yüzeysel, ruhsuz kimseler tiksinti duyacak, ona sokulmayacaktı. "Biliyorum, mantığa uymuyor ama, şişmanların zengin ruhlu olduğu bana doğruymuş gibi geliyor" diyordu. "Ne de olsa, dünyadaki guruların ne kadar çoğu şişman, baksanıza! Bence Tanrı şişmanları seviyor." Ben de ona, "Eh, bence Tanrı herkesi seviyor" dedim. "Ama sanırım şişmanlara yaptığı, onları şişe geçirip cehennem ateşinde kebap etmek!" Yüzünü bir görmeliydiniz! Tabii ben aslında buna inanıyor değildim, ama onun patentini kesmeyi iyi başarmıştım, kafasında da oldukça canlı bir tablo oluşturmuştum. Sonra ona, "Vücudunuz nasıldır?" diye sordum. "Vücut hiçbir şey değildir, yalnızca bir araçtır" dedi. "Kaliteli bir araç mı?" diye sordum. "Onun önemi yok, yeter ki sizi gideceğiniz yere götürsün," dedi.

Metafordaki değişiklik besbelli iyi sonuç vermekteydi. Daha şimdiden güzel bir ruhsal varlık olmuştu. Ben de kendi inançlarına uygun yeni bir metafor edinmesine yardımcı oldum. Vücudunun yalnız onu idare edecek bir araç değil de, gerçekten ruhunun tapmağı olduğuna inansa, ona nasıl davranacağını sordum. Başını salladı. Vücudunun gerçekten öyle bir tapınak olduğuna inandığı belliydi. Bir bir tek basit değişimle, gerekli tüm değişiklikler gerçekleşmişti. Neler yiyeceği, ne zamanlar yiyeceği, nasıl yiyeceği, vücuduna nasıl muamele edeceği konusunda uyguladığı ve hiç farkında olmadığı kurallar değişmişti artık. Bir tek küresel metafor, vücuduyla ilgili hemen her kavramını değiştirmişti.

Siz nasıl davranırsınız bir tapınağa? İçine yağlı yiyecekler mi tıkarsınız? Maestro'nün yeni edindiği vücut saygısı onu değiştirdi. Ben bu satırları yazarken, onun seminere gelişi üzerinden altı ay geçmiş bulunuyor. 65 kilo verdi. Nedeni de bu yeni metaforu yaşamının her gününde uygulaması. Alıştı bu metafora. Artık düşünceleri de, eylemleri de ona göre biçimleniyor. Yiyecek alışverişine çıktığında, kendi kendine, "Tapınağa ne sokabilirim?" diye soruyor. Süpermarkette sağlıksız yiyeceklerin rafları arasından geçerken, vücudunu şişe geçirilmiş, ateşte kebap edilirken görüyor hemen başka tarafa yöneliyor! Maestro müziği hep fazla yüksek sesle dinlediği için, yakınları kulaklarının zarar göreceğinden korkarmış. Şimdi artık, "Tapınağıma iyi bakmam gerek" diyor. Küresel metaf orların hayatınızın tüm alanlarını aynı anda nasıl inanılmaz biçimde değiştirebildiğini artık anlıyor musunuz?

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla