Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23-04-2011, 12:22 AM   #143 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



AMACINIZI ELDE EDEMEMEK BAZEN ASIL GERÇEK AMAÇLARINIZI ELDE ETMEK ANLAMINA GELEBİLİR

Yıllar önce bir arkadaşım yanıma yaklaştı, bir hayalini anlattı. Fiji'deki cennet gibi bir adada yaşamakla ilgili bir hayaldi. Ben bu hayali daha önce de çok duymuş, prensip olarak bu kavramdan çok da hoşlanmıştım. Ama ben pratik bir insandım. Fiji'de bir ada edinme fikri bence bir yatırım fırsatıydı.

Dünya gerçekten bir felâkete doğru giderse, belki ailemi alıp kaçmak için harika bir yer olabilirdi. Becky ile birlikte o taraflara gidebilmek için hemen bir "iş/gezi/tatil" karması planladım. Gitmişken eşimle birlikte oradaki birkaç adayı dolaşıp mülklere bakacak, iyi bir yatırım olup olmayacağı konusunda değerlendirmeler yapacaktık.

Yolculuğa yanımızda götürdüğümüz o çılgın tempolu gündemden sıyrılıp gevşeyebilmemiz için birkaç gün geçmesi gerekti. Ama bu adalardan biraz arazi alma amacımızı hiçbir şeyin engellemesine izin vermeyecektik. Sağlam bir yatırım bulma amacıyla gelmiştik. Bu nedenle bir uçak kiralayıp, Fiji'nin uzak adalarını dolaşmak, bir fırsat yakalamak üzere karara vardık. Serüven dolu bir gün geçirdik, birkaç güzel yere iniş yaptık, bu arada Mavi Göl (Bhte Lagoon) filminin çevrildiği yere de indik, sonunda kuzeydeki grup adalarından birinde ıssız bir plaja gelip bir iniş daha yaptık. Adadaki tek arabayı kiralayıp, hindistan cevizi ağaçlarıyla dolu toprak yolda üç saat boyunca ilerledik.

Derken bomboş kırların ortasında, yolun yan tarafında küçük bir Fijili kız gördük. Alışılmadık kızıl saçları başından ok gibi fışkırıyordu. Becky ile ikimiz bu görünümden çok hoşlandık, kızın resmini çekmek istedik, ama aynı zamanda ona saygılı davranmayı da istiyorduk. Bu nedenle önce çocuğun annesiyle babasını arayıp onlardan resim çekmek için izin istemeye karar verdik.

Kızın evini ararken deniz kıyısında ufacık bir köy gördük. Oraya yaklaşırken köylülerden birkaçı bizi gördü. Aralarından iri bir Fijili adam bize doğru koştu, yüzünde koskoca bir gülümsemeyle bizi karşıladı. Ama aşiret dili falan konuşmuyor, çok kusursuz bir İngilizce konuşuyordu. Gür bir sesle, "Merhaba, benim adım Joe" dedi. "Kava şölenimiz için lütfen bize katılın." Köye girdiğimizde, sonsuz gülüşler ve kahkahalarla, büyük bir neşeyle karşılandık. Ben otuz kadar Fijili erkeğin oturduğu bir kulübeye davet edildim, kava törenine katıldım. Becky de dışarda kalıp, gelenek gereği, kadınlarla konuşmaya davet edildi.

Bu insanların hevesi beni mestetmişti. Neşeleri şaşılacak düzeydeydi. Kulübenin içindeki Fijili erkeklerin hepsinin yüzünde öyle parlak gülümsemeler vardı, bir konuk ağırlamaktan öyle memnundular ki! Beni "bula, bula, bula!" diye karşıladılar. Bunun yaklaşık çevirisi, "Hoşgeldin, mutlu ol, seni seviyoruz!" gibi bir şey. Bu adamlar yanggona adlı biberli bir kökü saatlerden beri bir kâse suda ıslatmışlardı. Şimdi de bu alkolsüz içeceği gururla karıştırıyor, servis yapıyorlardı.

Kava aslında bu içkinin adıydı. Görünüşü bana çamurlu su gibi geliyordu, tadı da aşağı yukarı göründüğü gibiydi. Adamlar gülüşüyor, benimle ve birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Bu insanlarla birkaç dakika bir arada kaldıktan sonra, ben de ömrümde yaşamadığım bir huzur duygusunu tatmaya başladım.

Bu keyifli, neşeli hallerine şaşarak onlara, "Sizce hayatın amacı nedir?" diye sordum. Yüzüme sanki kozmik bir şaka yapmışım gibi baktılar, "Mutlu olmak tabii, başka ne var ki?" dediler. "Doğru tabii" dedim. "Fiji'de hepiniz öyle mutlu görünüyorsunuz ki!" İçlerinden biri, "Evet, bence Fiji, dünyanın en mutlu insanlarının ülkesi," diye karşılık verdi. "Ama tabii ben hiç başka yerlerde bulunmadım!" Buna herkes yine kahkahalarla güldü.

Sonra kendi kurallarını bozup Becky'yi de kulübeye sokmaya karar verdiler. Köyün tek gaz lambasını getirdiler, ukulele'leriyle mandolinlerini aldılar, çok geçmeden müziğin sesi tüm köyü doldurdu, kadını, erkeği, çocuğuyla herkes dört sesli bir Fiji havasını söylemeye koyuldu. Bu olay ömrümüzün en heyecan verici, en güçlü tecrübelerinden biri olmuştu. Bu insanların en inanılmaz yanı, bizden tek istediklerinin, hayattan duydukları o sınırsız mutluluğu paylaşmamız olmasıydı.

Saatler geçtiğinde, upuzun vedalaşmalardan sonra o köyden ayrılırken biz de yepyeni insanlar olmuştuk. Hayatımıza derin bir barış ve denge duygusu dolmuştu. Kalmakta olduğumuz rüya gibi tatil beldesine ortalık karardıktan sonra dönerken, çevremizdeki güzelliklere karşı duyduğumuz minnet artmıştı.

Şahane bir manzaranın ortasında, lavların soğumasından oluşmuş bir kaya doruğuna kurulmuş, çevresi yeşilliklerle, mehtap ışığı altındaki hindistan cevizi ağaçlarıyla dolu, eteklerine dalgalar vuran küçük bir evdeydik. İnanılmaz bir gün geçirmiştik. O küçük köyün halkı gerçekten hayatlarımızı zenginlestirmişti. O günkü amacımıza ulaşamamış olduğumuzu fark ettik. Ama o amacın peşinde koşarken, çok daha büyük bir armağan keşfetmiştik. Bulduğumuz bu beklenmedik armağanın değeri, diğeriyle asla ölçülemezdi.

Artık beş altı yıldan beri Fiji'ye en az yılda üç dört kere gidiyoruz. Nihaî yatırımımızı orada daha ilk gidişte gerçekleştirmeyi ummuştuk, ama bir yer satın almayı ancak yirminci gidişte gerçekleştirebildik. Orayı da yatırım olarak değil, dostlarımızla birlikte Fiji'nin tadını çıkarabilmek amacıyla aldık. Boş arazi almaktansa, iki yıl önce Namale'yi aldık. Burası ilk gidişimizde kaldığımız güzel bir plantasyon beldesiydi. O sihirli yerin bizim olmasını, onu dostlarımızla ve bazı özel kişilerle paylaşmayı istemiştik.

Namale'nin sahibi olmak bana, seminerlerimde insanların hayattan zevk alma kapasitesini gelişmesini seyretmek kadar büyük bir zevk veriyor. İnsanlar Namale'ye gelince de aynı değişim yer alıyor, ama bu sefer ben hiçbir şey yapmak zorunda kalmıyorum! Yan gelip oturuyorum, her meslekten insanların, balayına gelmiş çiftlerden emekli olmuş eski genel müdürlere kadar her türlü insanların orada serbest kalıp yeniden çocukluklarını keşfetmelerini seyrediyorum. Tepedeki bir kaynaktan fıskiye gibi fışkıran sulara bakıyorlar, yerlilerle voleybol oynuyorlar, kumsalda ata biniyorlar ya da kava şölenlerine katılıyorlar.

Denizin altında yepyeni bir dünyayı keşfederken, hayallerindekine taş çıkaran grubun karşısında içki içerken, köydeki Pazar ayinine katılıp Fiji'lilerle ruhsal bağlar kurduklarında gülümserken onlara bakmaktan çok hoşlanıyorum. Başlangıçta "yatırım" amacını izlerken, hepimize hayatta esas önemli olan şeyin her olduğunu hatırlatacak bir ortam bulacağımızdan haberim yokru. Önemli olan yalnız amaca ulaşmak değil, o amacın peşinde koşarken tattığınız hayat kalitesidir.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla