Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30-04-2011, 06:20 PM   #247 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



PARASAL KADER: KÜÇÜK (YA DA BÜYÜK) BİR SERVETE DOĞRU KÜÇÜK ADIMLAR


DÖRDÜNCÜ GÜN

Sonucunuz:
Servet sahibi olmanın beş temel unsurunu öğrenerek parasal kaderinizin geleceğini elinize alın.

PARA! Hayatlarımızın en duygu yüklü konusu. Çoğu kişiler biraz daha çok para elde edebilmek için, paradan çok daha değerli nice şeyi feda etmeye bile hazırdırlar. Kendilerini sınırlarının ötesinde zorlar, aileleriyle, dostlarıyla geçirebilecekleri zamandan vazgeçer, hattâ sağlıklarını bile mahvederler.

Toplumumuzda para hem acıya hem de zevke bağlanmıştır. Çoğu zaman hayatımızın kalite farkını ölçmek için kullanılmakta, varsıllarla yoksullar arasındaki farkı daha çok büyütmektedir.

Bazı insanlar para sorunuyla baş edebilmek için, paranın önemli olmadığı numarasına kalkışırlar, ama parasal sıkıntı hepimizi hayatımızın her gününde etkileyen bir gerçektir. Özellikle yaşlılar için, paranın yokluğu, en hayatî kaynakların yokluğu anlamına gelebilir. Bazıları için de para pek esrarengiz bir şeydir. Kimisi onu arzuların, gururun imrenme duygularının, hattâ nefretin kaynağı olarak görür. Hangisi doğrudur bunların? Para rüyaları gerçek eden şey midir, yoksa tüm kötülüklerin kaynağı mıdır? Bir araç mıdır, yoksa bir silah mıdır? Özgürlük, güç, güvence kaynağı mıdır? Yoksa yalnızca sonuca ulaşacak bir araç mıdır?

Siz de, ben de, aklımızla biliyoruz ki para yalnızca bir alışveriş aracıdır. Bir toplum içinde, yaratma, elden ele geçirme ve değer paylaşma işlerini kolaylaştırmamıza izin verir. Çeşitli işlerde uzmanlaşabilmek, acaba başkaları bizim ürettiğimiz şeyi takas edecek kadar değerli bulacak mı diye kaygılanmaktan kurtulmak ve özgür olmak için hep birlikte yarattığımız bir kolaylıktır.

Bizler en ezici duygularımızdan bazılarını, onun yokluğuyla ilintilendiririz: kaygı, hırslanma, korku, güvencesizlik, endişe, öfke, küçük düşme, yük altında ezilme, bunlardan yalnızca bazılarıdır. Şu ara Doğu Avrupa'da tanık olduğumuz gibi, finansal yoklukla ilintilendirilen baskılar yüzünden siyasal sistemler devrilmiştir. Siz hiç parasal stresle yüzleşmemiş bir ülke, bir şirket, bir insan düşünebiliyor musunuz?

Pek çok kişi, yeterli paraya sahip olduğu anda hayatındaki bütün zorlukların sona ereceğine inanma yanılgısına düşer. Oysa bundan yanlış şey olamaz. Daha çok para kazanmak, kendi başına ele alındığında, insanları hiç de özgürleştirmez. Ama beri yandan, daha büyük parasal özgürlüğün ve finansal kaderinizi kontrolünüze almanın, size büyüme, paylaşma, kendiniz ve başkaları için değerler yaratma olanağı vereceğini inkâr etmek de bir o kadar gülünçtür.

O halde neden o kadar çok kişi, bunca ekonomik fırsat varken, yine de parasal bolluğa kavuşamamaktadır? Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, insanlar bir bilgisayarla ilgili ufacık bir fikir bulup yüz milyonlarca dolar kazanabiliyor ve o bilgisayarı da kendi garajlarında üretmiş olabiliyorlar! Çevremiz inanılmaz olanakların rol modelleriyle dolu. Servet yaratmayı ve korumayı bilen insanlar onlar.

Peki, bizi servet kazanmaktan alakoyan nedir? Nasıl oluyor da bunca insan ömür boyu çalıştıktan sonra, yaşlı günlerinde ailenin ya da hükümetin desteği olmadan kendini geçindiremiyor? Kalıcı servetin anahtarlarını yokladığımda, bir tek şey önümde beliriverdi. Aslında servet kazanmak basit bir şey. Ama yine de pek çok insan bunu yapamıyor, çünkü parasal çeşmelerinde bazı. delikler var. Bunlar bazen iç değerlerle inançların çatışmasından oluşuyor. Bazen de başarısızlığa yönelik zayıf planların sonucu oluyor. Bu bölüm size, tüm parasal hayatınızın kontrolünü tek başınıza elinize almak için bilmeniz gereken her şeyi öğretecek değildir. O işi yapabilmek için herhalde bir bölümden çok daha fazlasına ihtiyaç vardır. Ama yine de size bazı basit temelleri aktarmak, sizin de bunları, bu çok önemli alanda kontrolü derhal elinize almakta kullanmanız mümkündür.

Önce inançlarımızın davranışlarımızı yönetme gücünü hatırlayarak başlayalım. Çoğu insanların parasal açıdan başarılı olamamasının en sık rastlanan nedeni, daha çok paraya sahip olmanın neleri gerektirdiği konusundaki, bir de, fazla para sahibi olmanın, yani şu andaki hayatlarını sürdürmeye yetecek paradan daha fazlasına sahip olmanın ne anlama geldiği konusundaki asosiyastonlarmm karışık olmasındandır.

Bölüm 5'de öğrendiğiniz gibi, beyniniz ancak nelerden kaçınacağı ve nelere doğru gideceği konusunda açık seçik asosiyasyonlar bulabildiği zaman ne yapacağına karar verir. Para konusunda biz genellikle ona karışık sinyaller yollarız ve tabii karışık sonuçlar alrız. Kendi kendimize, para bize özgürlük verir, deriz. Sevdiğimiz kimselere karşı verici olmamızı sağlar, hep rüyasını gördüğümüz şeyleri gerçekleştirme, boş zaman artırma olanağı verir, deriz. Ama aynı anda, çok parayı biriktirebilmek için çok daha fazla çalışmak gerektiğine, çok zaman harcamak gerektiğine, o zamana kadar da herhalde paraların tadını çıkaramayacak kadar yaşlanacağımıza inanıyor olabiliriz. Ya da belki, eğer fazla paramız olursa manevî değerlerimizin ekşiteceğine, insanların bizi yargılayacağına, paramızı dolandıracağına inanıyor olabiliriz. Ne diye zahmet edelim ki, diyebiliriz.

Bu olumsuz asosiyasyonlar sırf bizle sınırlı da değildir. Bazı kimseler, parasal başarıya ulaşanlara karşı güceniklik duyar. Madem ki çok para sahibi olmuş, demek ki birilerinin hakkını yemiş, derler. Eğer siz de para sahibi olmuş birine karşı bu tür duygular beslerseniz, beyninize nasıl bir mesaj yollamış olursunuz? "Fazla para kötüdür" mesajını, değil mi? Siz başkalarına karşı bu tür duygular besleyince, zihninize de bilinciniz dışında, başarılı olmak için "kötü" insan olmak gerektiği yolunda mesaj yollamış olursunuz. Başkalarının başarısına bozulmakla, kendinizi o istediğiniz ve ihtiyaç duyduğunuz parasal bolluktan kaçınmaya şartlandırırsınız.

İnsanların paraya hükmedememesinin ikinci en sık rastlanan nedeni de, bu işin fazla karmaşık olduğunu düşünmeleridir. Kendi paralarını yönetmek için bir "uzman" isterler. Doğrusu bu konuda antrenör bulmak da fena şey değildir ama hepimiz eninde sonunda, verdiğimiz parasal kararların sonuçlarını anlayacak kadar eğitilmiş olmalıyız. Eğer bir başkasına bağlı kalırsanız, o kişi bu işin ne kadar ustası olursa olsun, bir terslik olduğunda siz hep onu suçlarsınız. Ama kendi para durumunuzu anlayabilme sorumluluğunu üstlenirseniz, kendi kaderinizi kendiniz yönetebilirsiniz.

Bu kitaptaki her şey, kendi zihnimizin, vücudumuzun ve duygularımızın nasıl işlediğini anlama fikrine dayalıdır, böyle olduğu için de, kaderlerimiz üzerinde bir hayli kontrol sağlama kapasitemiz vardır. Parasal dünyamız da bundan pek farklı değildir. Onu da anlamalı, kendimizi finans konusunun karmaşık olduğuna dair inançlarla sınırlamamalıyız. Konunun esaslarını bir kere anladınız mı, parayı yönetmek oldukça kolaylaşır. O halde finansal dünyanızı kontrolünüze alabilmeniz için size ilk vereceğim görev, NAC (Nöro-Asosiyatif Şartlanma) teknolojisini kullanarak kendinizi finansal başarıya şartlamanız olacaktır. Ekonomik bolluğa kavuştuğunuzda aileniz için yapabileceklerinize, kendi elde edeceğiniz huzura iyice bağlanın.

İnsanları parasal başarıdan uzak tutan ve büyük stres yaratan üçüncü önemli inanç da, azlık kavramıdır. Çoğu kişiler, her şeyin sınırlı olduğu bir dünyada yaşamakta olduğumuza inanırlar. Arazi şu kadardır, petrol bu kadardır, kaliteli evlerin sayısı o kadardır, fırsatlar şu kadardır, zaman da bu kadardır. Böyle bir hayat felsefesiyle, sizin kazanabilmeniz için bir başkasının kaybetmesi şart olmaktadır. Bu oyun, toplamı sıfır olan bir oyun olmaktadır. Eğer buna inanıyorsanız, parasal başarıya ulaşmak için 1900'lerdeki soyguncu baronlar gibi davranmak, belli bir malda piyasayı sıkıştırıp bir ürünün yüzde 95'ini almak, diğer insanlara düşen payı %5'lerde kıstırmak zorundasınız demektir. Oysa aslında, nadir bir malı böyle stoklamak, günümüzde artık kalıcı bir serveti sağlayamamaktadır.

Yakın arkdaşlarımdan iktisatçı Paul Pilzer Wharton İşletme Okulu mezunudur ve simya teorisi diye bilinen ekonomik teorisiyle de üne kavuşmuş bulunmaktadır. Paul geçenlerde, size de şiddetle tavsiye edeceğim bir kitap yazdı. Kitabın adı bile, onun çekirdek inancını ve o inancı desteklemek için elinde var olan kanıtları gösteriyor. Kitabın adı, Sınırsız Servet, çünkü Paul bize zengin kaynaklı bir çevre içinde yaşamakta olduğumuzu söylüyor. İnsanlık tarihi boyunca gelmiş geçmiş en benzersiz dönemi yaşadığımıza, nadir fiziksel kaynaklarla ilgili geleneksel fikrimizin artık servet konusunda birincil önem taşımadığına işaret ediyor. Bugün fiziksel kaynakların değerini teknoloji saptıyor, stokunun ne kadar olduğu da yine teknolojinin eline kalıyor, diyor. Power-Talk adlı radyo programımda onunla röportaj yaptığımda, Paul bana kaynakların varlığını ve değerini nasıl teknolojinin kontrol ettiğine, her ürün ve hizmetin fiyatıyla değerini de nasıl yine teknolojinin kontrol ettiğine dair harika bir örnek sundu. Yetmişli yıllarda, petrolün bitmek üzere olduğundan herkes emindi. 1973 yılına gelindiğinde, insanlar benzin kuyruklarında saatlerce bekliyor dünyanın en büyük uzmanları, bilgisayar analizleri yapıp bize tüm dünyada 700 milyar varil petrol kaldığını haber veriyorlardı. O günlerdeki tüketim hızımızı esas alırsak, bu mal bize otuz beş ya da kırk yıl yetecekti. Paul bu analizlerin doğru olduğunu söylüyordu. 1988 yılı geldiğinde, eldeki rezervlerimizin 500 milyar varile indiğini görmemiz gerekirdi. Oysa 1987'de elimizde bulunan petrol, on beş yıl öncekinin % 30 fazlasıydı! 1988 tahminleri bize 900 milyar varil var diyor, bunu söylerken de yalnızca kanıtlanmış rezervleri hesaba katıyordu. Bugünkü araştırmacıların, yeni geliştirilmiş bulma ve çıkarma teknikleriyle piyasaya sunulabileceğine inandıkları 2000 milyar varillik rezervler buna dahil değildi bile. Peki, eldeki petrolün miktarında bu radikal değişikliği sağlayan şey neydi? İki şey: Birincisi, petrol bulma yeteneklerimiz elbette teknoloji sayesinde gelişmişti. Teknoloji ayrıca petrolü daha randımanlı kullanma yeteneklerimizi de güçlü biçimde etkilemişti. Bilgisayarlı yakıt enjektörlerinin hemen her otomobile takılacağı, arabalarımızın yakıt randımanını bir anda iki katına çıkaracağı, 1973'de kimin aklına gelirdi ki? Üstelik 25 dolara satılan bu bilgisayar chip'i, 300 dolarlık karbüratörün de yerini alıyordu! Bu teknoloji geliştiği anda, eldeki benzin stokumuz bir anda iki katına çıkmış, petrolün görece azlık rakamları da göz açıp kapayana kadar değişmişti. Aslına bakarsanız bugünkü petrol fiyatları, enflasyon payını hesaba katar, bir litreyle ne kadar mesafe alabileceğinizi de hesaplarsanız, otomobilin icat edilmesinden bu yana kilometre başına en düşük fiyattır diyebiliriz. Ayrıca biz öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, şirketler olsun, insanlar olsun, gereğinden fazla ekonomik acıyla yüz yüzegeldikleri anda hemen başka alternatif kaynaklar arıyor, aradıkları sonuçları o yollarla elde etmeye çalışıyorlar. Dünyanın her yanındaki bilimadamlan bugün petrole alternatif enerji kaynakları bulmaya çalışıyor, fabrikaları, otomobilleri, hatta uçakları onlarla uçurma planlarının peşinde koşuyorlar:

Paul o röportajda,Teksaslı Hunt kardeşlere olanların, piyasayı sıkıştırıp para vurma yönteminin artık sonuç vermeyeceğini göstermeye yettiğini söyledi. Hunt'lar gümüş piyasasının kontrolünü ele almaya çalıştıklarında iflas etmişlerdi. Neden mi? Başta gelen nedenlerden biri, dünyada gümüşü en çok kullanan tüketicinin Kodak firması olmasından, bu madeni developman sürecinde kullanmasından kaynaklanıyordu. Fiyatların yükselmesi gibi bir acıyla karşı karşıya kalınca, Kodak hemen fotoğraf developmanının alternatif yollarını bulmaya yönelmiş, çok geçmeden gümüşe olan ihtiyacını azaltmıştı. Gümüş fiyatları hemen düşmüş, Hunt'lar da silinip gitmişlerdi.

Günümüz toplumunun bazı en güçlü kişileri de aynı hataya düşmekte, servet yaratmak için o eski formülü kullanmaya kalkmaktadırlar. Sizin de benim de anlamamız gerekir ki, her şeyin değeri teknolojiye bağlıdır. Teknoloji bazen atık bir malı, paha biçilmez bir kaynak haline getirebilir. Unutmayın ki bir zamanlar çiftliğinizde petrol çıkması bir lanet sayılırdı. Oysa teknoloji onu ne büyük bir servet kaynağı haline getirdi!

Paul'e göre gerçek servet, onun "ekonomik simya" dediği şeyi uygulama yeteneğinden kaynaklanıyor, o da çok az değeri olan bir şeyi alıp, onu çok daha fazla değerli bir şey haline çevirebilmek anlamına geliyor. Ortaçağda ilm-i simya ile uğraşanlar, kurşunu altına çevirmeye çalışır dururlardı. Onu başaramadılar. Ama bununla uğraşırken de kimya biliminin temellerini atmış oldular. Bugün zengin olanlar da aslında modern çağın simyacıları. Sıradan bir şeyi değerli bir şey haline çevirmeyi öğrenmişler, bunun ekonomik ödüllerini de almışlar. O ödüller bir değişim sonucu gelmiş. Bir düşünürseniz, bilgisayarların o akıl durdurucu işlem hızı da toprağa dayalı değil mi? Silikon da topraktan çıkmaz mı? Fikirleri ve düşünceleri alıp onları ürüne ve hizmete çeviren insanların yaptığı da kesinlikle simya. Servetlerin tümü zihinde başlar! Günümüzün simyası, en zenginlerin servetlerini yaratmış. Adı ister Bili Gates olsun, ister Ross Perot, ister Sam Walton, ister Steven Jobs. Bu insanların her biri, gizli bir değeri, yani fikirleri, enformasyonu, sistemleri almış, onları belli bir biçimde düzenleyip, daha çok insanın kullanımına sunmuşlardır. Bu katma değeri yaratırken de, korkunç büyüklükte ekonomik imparatorluklar oluşturmuşlardır.

Kalıcı servet yaratmanın beş temel dersini bir gözden geçirelim. Ondan sonra sizi hemen, finansal kaderinizi ele alma yoluna doğru süreceğim.

1. İlk anahtar, şimdiye kadar kazanmadığınız düzeyde çok para kazanma, servet yaratma yeteneğidir. Size basit bir soru sorayım. Şimdi harcadığınız kadar zaman harcayıp, şimdikinin iki katı para kazanmanız mümkün mü? Ya üç katı kadar kazanabilir misiniz? Ya on katı? Peki, şimdi harcadığınız süreyi harcayarak, şimdikinin 1000 katı para kazanmanız da mümkün olabilir mi? Kesinlikle olabilir! Eğer şirketiniz için bir başkasından 1000 kat daha değerli olmayı başarırsanız. Servetin anahtarı, daha değerli olmaktır. Eğer daha çok beceriniz, daha çok yeteneğiniz, daha çok zekânız, daha çok ihtisas bilginiz, az kişinin yapabildiği şeyleri yapabilme kapasiteniz varsa ya da daha yaratıcı düşünür, daha geniş çapta katkıda bulunursanız, aklınızdan geçiremeyecek kadar çok kazanabilirsiniz. Gelirinizi artırmanın bir tek önemli ve güçlü yolu vardır, o da, insanların hayatına sürekli gerçek değer katmanın yollarını bulmaktır; bu arada size de zenginleşirsiniz. Örneğin, doktorun kazancı neden kapıcınınkinden çoktur? Cevap basit: doktor daha çok katma değer dağıtır. Daha çok çalışmış, kendini geliştirmiş, kapasitesini çok yükseltmiş, insanların hayatına ölçülebilir değerler katmaya başlamıştır. Kapıyı kim olsa açabilir. Oysa doktor, hayatın kapısını açmaktadır.

Kültürümüzde başarılı girişimciler neden bu kadar güzel ödüllendirilirler? Çünkü çevrelerindeki herkesten fazla değer katarlar. Girişimcilerin yarattığı iki ana yarar vardır. Birincisi, ürünlerinin kullanılmasıyla müşterilerinin hayat kalitesini yükselterek bir değer katarlar. Bu arada söyleyeyim, bu olay her şirketin kâr etmesi için hayatî önem taşır. Şirketler genellikle varlıklarının gerçek nedeninin sırf kâr etmek olmadığını unuturlar. Kâr her ne kadar bir şirketin sağ kalması ve büyümesi için şartsa da, yemek içmek ve uyumak kadar gerekliyse de, asıl amaç o değildir. Bir şirketin gerçek amacı, tüm müşterilerinin hayat kalitesini yükseltecek ürünler ve hizmetler yaratmaktır. Eğer bu sürekli biçimde sağlanırsa, kâr da kendiliğinden garantiye alınmış olur. Ama bir şirket eğer insanların hayatına sürekli olarak katma değer eklemiyorsa, kısa dönemde kâr etse bile, uzun dönemde yerinde yeller eser. Aynı şey hem şirketler, hem de bireyler için geçerlidir. Girişimcilerin yaptığı ikinci şey de, ürünlerini yaratırken istihdam yaratmaktır. Bu istihdam sayesinde, orada çalışanların çocukları yüksek eğitim alabilir, doktor, avukat, öğretmen, sosyal hizmet görevlisi olur, toplumun tümüne daha çok değer katarlar... bu arada bu ailelerin kazandıkları parayı başka satıcılardan mal almaya harcayacakları da unutulmamalıdır. Değerler zincirinin asla sonu gelmez.

Ross Perot'ya servetin sırrı sorulduğunda "Benim bu ülke için yapabileceğim, istihdam yaratmak," demişti. "O işi de iyi bilirim. Çok da ihtiyacımız olan bir şey, Tanrı da biliyor ya!" Ne kadar çok değer katarsanız, o kadar çok kazanırsınız, yeter ki kendinizi bunu yapabilecek pozisyona sokun.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla