Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
ÇEVREMİZLE İLGİLİ SORUNLAR
Çevre artık yalnızca karşıt kültürleri oluşturan kaynak olmaktan çıkmış, başta gelen ulusal ve uluslararası kaygı nedenimiz haline gelmiştir. Tarih boyunca kaydedilmiş en sıcak dört yılı yaşadıktan sonra, insanlar küresel ısınma konusuna fena halde kaygılanır olmuşlardır. Bu olguyu yaratan, ozon tabakasının kıstırdığı karbon dioksit fazlasının, termometrelerde yükselme yaratmasıdır. Nedir sorunun başlıca kaynakları?
İçlerinden biri, havalandırma sistemlerinde ve sprey şişelerinde kullanılan fluorokarbon gazlarıdır. Bir başka temel neden de Orta ve Güney Amerika'nın yağmur ormanlarının imha edilmesi ve yanmasıdır. Yağmur ormanları tüm dünyadaki bitki örtüsünün %80 gibi şaşılacak bir miktarını oluşturdukları için, dünya ekosistemi açısından hayati önem taşımaktadırlar. Ağaçlar bizim atmosfere saldığımız toksik gazlarla karbon dioksit birleşip bunları solunabilir oksijene çevirmektedir! Ağaç! Bizim yaşamımızı borçlu oldüğümüz varlıklardır; onlar olmasa, dünyada bizim bildiğimiz anlamda hayat bulunmasına olanak yoktur. Yağmur ormanlarındaki ağaçlar aynı zamanda dünya hayvan ve böcek
çeşitliliğinin de en zengin kaynağıdır. Yağmur ormanlarını yakmakla, yalnız oksijen veren bitki örtüsünü yok edip hayvanların ve bitkilerin içinde yaşadığı çevreyi bozmakla kalmıyoruz aynı zamanda atmosfere çok fazla miktarda karbon dioksit salarak dünyanın ısınma etkisini de hızlandırıyoruz.
Bunca önemine rağmen yağmur ormanları neden bu kadar hızla yok edilmektedir? Cevap yine en basit anlamda, acı/zevk ekonomisinde yatmaktadır. Söz konusu ülkelerde çiftçilere, kendilerine otlak açmaları için çok büyük miktarlarda vergi muafiyetleri tanınmıştır. Bunun nedeni, daha fazla iskân
sahası kazanmak için midir? Elbette ki hayır. Esas amaç, ABD'ye ihraç edilecek sığır eti için hayvanlara daha fazla otlama alam sağlamaktır. ABD tükettiği etin %10'unu Orta ve Güney Amerika'dan ithal etmektedir. Bu ihtiyacı karşılayabilmek için yağmur ormanları, beş saniyede dört dönüm hızıyla yok edilmektedir.
Açılan bu alanların böylesine yanlış bir davranışla otlak olarak kullanılması, insanoğlunun verebileceği en yanlış kısa dönemli kararlardan biridir. Kendi sağ kalma kaynağımızı yıkıp yok ediyoruz. Kasaptan her yüz gram kıyma alışınızda 6
metrekare yağmur ormanını yok ettiğinizden haberiniz var mı?
Bu ormanlar bir kere yok edildi mi, bir daha yerine konması olanaksız! Dahası da var, orada yaşamakta olan canlı türlerinin imha hızı da yılda 1000 tür düzeyinde! Bu bizim eko-sistemimize yönelik, hayallere sığmayacak bir saldırı.
Ne anlamı var bütün bunların? Her şey vücutlarımızdan daha çok miktarda eti daha hızlı geçirmek için yapılıyor, oysa tıp bilimi kırmızı etin bir numaralı ölüm nedenleri arasında yer aldığını kanıtlamış durumda. Hem kalp hastalığının, hem de kanserin baş nedeni olarak gösterilen bir besin. İstatistiklere göre ABD'de her iki kişiden biri kalpten ölüyor... Rus ruletinden bile kurtulma şansınız, bu beslenme sistemindekinden daha çok! Yani sonunda, kendi iç çevremizi mahvetmeden, dış çevremizi mahvetmemize zaten olanak yok.
Yağmur ormanlarının mahvını durdurmak istiyor musunuz? Eko-sistemimizin o hassas dengesini onarmaya yardımcı ofmak istiyor musunuz? Greenpeace gibi kuruluşlara arasıra bir bağış çeki postalamanın yanısıra yapabileceğiniz en
güçlü şey, gezegenimizin yanlış kullanılmasını teşvik eden kişisel davranışlarınıza acıyı bağlamaktır. En etkili ilk adımlardan biri, hamburger yaptığımız kıymanın tüketiminde önemli azalmalar sağlamak ya da bu tüketimi sıfırlamak olabilir. Ton balığı sanayiindeki boykot pekâlâ sonuç vermiştir. Bu konuda da verebilir. Biz burada yalnızca dolarlardan ve sentlerden söz etmiyoruz. Dünyanın kendisi tehlikede. Unutmayın ki sofrada tabağınıza ne koyacağınız konusunda vereceğiniz karar, atmosfere ne kadar karbon dioksit salınacağını ve her gün kaç bitki ve hayvan türünün yok olacağını saptayan gücün bir damlası üzerinde etkilidir.
Şimdi de neler yediğinizin yerel düzeydeki etkilerine bakalım. Belki siz de benim gibi bir durumdasınızdır, yani ciddi bir su kıtlığı içindesinizdir. Yirmi birinci yüzyılda suyun altın değerinde olduğu söyleniyor. En değerli ve en nadir kaynaklarımızdan biri su olacak. Bu nasıl doğru olabilir? Bizim gezegenimizin en büyük bölümü suyla kaplı değil mi? Tabii ki nedeni, bizim bu hayatî kaynağı son derece yanlış yönetmemizdir. Özellikle de et sanayiiyle ilgili açıdan. Şöyle düşünün: Bir tek danayı yetiştirmek için harcanan suyun içinde bir destroyer yüzebilmektedir! Biz California halkı su tasarrufu sağlamak için çılgınca uğraşıyor, bahçelerimizi sulamaz oluyor, tuvaletlerimize ve duşlarımıza su azaltıcı aygıtlar takıyoruz. Bu eylemlerin hepsi önemli, ama yarım kilo sığır, eti üretebilmek için California'da ne kadar su harcandığını biliyor musunuz? 5214 galon! Demek ki yarım kilo sığır eti yememekle tasarruf edeceğiniz su miktarı, bütün bir yıl duş yapmamakla tasarruf edeceğinizden daha çok! Cornell Üniversitesi ekonomistlerinden David Fields ile Robin Hur'a göre, "Yerel yönetimlerin hayvan besleyenlere sulama sübvansiyonu olarak verdiği her dolar, aslında vergi mükellefine yedi dolarlık doğrudan ücret kaybına, daha yüksek hayat standartı giderlerine ve daha az ticaret gelirine patlıyor." Bir tek kişi, su tasarrufu için ne mi yapabilir? Bence cevap apaçık ortada: Et tüketiminizi azaltın.
Size üzerinde düşünecek bir şey daha vereyim. Et sanayiinin, başka herhangi bir sanayiden daha çok enerji tükettiğini biliyor muydunuz? Ülkemizde tüm sanayilere harcanan ham maddeler arasında, canlı hayvan üretimine gidenin, tüm enerji tüketiminin üçte biri olduğuna inanabiliyor musunuz? Yarım kilo sığır eti üretmek için gerekli fosil yakıt, aynı miktar proteini soya fasulyesinden elde etmek için harcananın tam otuz dokuz katı. Eğer niyetiniz enerji tasarrufu yapmaksa, köşedeki lokantaya kadar yürümek yerine arabanızla gidin, daha iyi! Arabanızın tükettiği enerjinin maliyeti, kesinlikle yüz gram sığır ya da tavuk eti için randımansızca ziyan edilen üretim maliyetinden az. Nükleer enerji tesisleri için kaygılanıyor musunuz? Tüm et tüketimimizi %50 azaltabilsek, hem nükleer enerjiye bağımlılığımız ortadan kalkacak, hem de ithal petrole ihtiyacımız kalmayacak.
Hepimizi kaygılandıran konulardan biri de dünyada açlık. Her yıl 60 milyon insan açlıktan ölürken, herhalde kendi kaynaklarımızı ne derece randımanlı kullandığımıza eğilmenin de zamanı gelmiştir. Unutmayın, her kararın bazı sonuçları olur, eğer gezegenimiz üzerindeki uzun vadeli etkileri birazcık bile anlayamıyorsak, kötü kararlar vermekten kaçınamayız.
Dönüm alan başına üretilen besinlere baktığımızda, eğer o besin etse, miktarın fena halde azaldığını görüyoruz. 125 kilo sığır eti üretebilen alanda, 20.000 kilo patates üretilebiliyor, bu da bir kişiyi beslemekle 160 kişiyi beslemek arasındaki farka eşit oluyor! 250 gram sığır eti üretebilen kaynaklarla sekiz kilo tahıl üretebiliyoruz. Et yiyen bir kişiyi bir yıl beslemek için gereken alan, on ya da on iki dönüm. Süt, yumurta ve sebze yiyen birini beslemek için iki dönüm yetiyor, vejetaryeni ise bir dönümden küçük bir alandan besleyebiliyoruz. Başka bir ifadeyle: Dört dönümlük bir alan, yirmi kat fazla vejetaryeni besleyebiliyor! Her gün kırk bin çocuk açlıktan ölüyor, oysa kaynaklarımızı daha etkin kullanmakla hepsini besleyebilecek durumdayız. Hepimiz et tüketimimizi yalnızca %10 azaltsak, hayvan beslemekten artan kaynaklarla yalnız bizim ülkemiz bile 100 milyon insanı besleyebilir! Yani dünyada açlıktan ölen her kadın erkek ve çocuğu! Elbette ki dağıtım denilen siyasal sorunla yine boğuşmamız gerekir ama en azından, gerekli yiyecek elimizde hazır olur. Ayrıca et yüzünden ziyan ettiğimiz çok değerli bir başka kaynak da üst toprak, iki buçuk santim kalınlığında üst toprağın oluşması tam 500 yıl sürüyor. Oysa şimdi, her 16 yılda 2,5 santim kaybediyoruz! Doğrudan hayvancılıkla ilgili üst toprak kaybının oranı % 85. Yeterli üst toprağımız olmayınca, besin zincirimiz çökecek, onunla birlikte, var olabilme yeteneğimiz de ortadan kalkacak.
Benim bu istatistiklerle ilk karşılaşmam, yakın dostum John Robbins sayesinde oldu (soyadı benzerliğine rağmen akraba değiliz, ama bir fark yaratma adanmışlığı bakımından gerçekten iki kardeş gibiyiz). John'ın yazdığı beslenme kitabı Pulitzer Ödülü'ne aday gösterildi. Bence o kitap, günlük karar ve eylemlerinin ne etkiler yaratabildiğim öğrenmek isteyen herkesin evinde bulunmalı. |