Hikaye şöyle başlıyor:
Profesör, konferans vermek üzere salona girmiş. Salonda, sadece ön sırada oturan seyis dışında hiç kimse yokmuş. Boş koltukları görünce, konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen profesör sonunda seyise sormuş: "Buradaki tek kişi sensin. Kararı sen ver. Sana göre konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım?" Seyis cevap vermiş: "Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan hiç anlamam. O yüzden bana hiç sorma. Ama ben ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim". Bu sözler karşısında seyise hak veren profesör, kararını vermiş ve konferansa başlamış. Konuşmuş, konuşmuş... İki saatin üzerinde konuşmuş, anlatmış, yazmış durmuş. Sonunda sözlerini tamamlayan profesör, kendini çok mutlu hissetmiş ve görevini yerine getirmenin hazzı ve tatlı yorgunluğuyla seyise dönmüş. Aslında amacı, tek dinleyicisi tarafından da konferansın çok iyi geçtiğinin onaylanmasını duymakmış. "Konuşmayı nasıl buldun?" diye sormuş. Seyis cevap vermiş: "Hocam, ben sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Yine de, eğer ahıra girdiğimde, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim, ama elimdeki tüm yemi ona verip hayvanı çatlatmazdım". Günümüzde teknolojinin yardımıyla iletişim kanalları sınır tanımazken bir taraftan da 'iletişim otoyolu'nda sayısız kazalara şahit oluyoruz. Bir kısım insan, konuştuğunu zannedip bir şey söylemiyor, bir diğerleri konuşup çatlatıyor, bir kısım susarak konuşuyor, bir kısım konuşarak susuyor. Hergün 'iletişim kazaları'nda birçok kişiyi kaybediyoruz. Hatta en yakınlarımızı bile bu kazalardan koruyamıyoruz. Ölümcül yaralar alanları da kurtaramadığımız zamanlar oluyor. İletişim, bulunduğumuz toplumda en çok ihtiyacımız olan şeylerin başında. İletişim anlamayı ve anlaşılmayı sağlar. Anlama ve anlatma ise bilmeyi Bilgi sevgiyi, saygıyı ve hoşgörüyü getirir. Ne çok ihtiyacımız var değil mi bunlara? Neredeyse yakında onlar da neydi diye soracağız. Bilginin en önemlisi, en değerlisi ise kendini bilmektir. Bunu öğrendikten sonra da Mevlana'nın sözünü hiç unutmamak gerek. "Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır".
Kazasız günler dileğiyle...