Cevap: doğum sancısı ve aydınlanma Çok güzel bir aydınlanma olmuş. Kendine gelmişsin. İyiki de gelmişsin.
Seninle ilgili herşeyi bilmeki bütün kitapları okumak, senin neznindeki bütün hayatları tanımak arzusuyla yanıp tutuşurken bulmuştum kendimi.Ve sonuçta Sezenin bir şarkısı çalıyordu arka fon da....
Benim karnımda hafif bir sancı...
İnsan böyle bir duyguyu yaşarken gerçek yaşamla tüm bağlantıları kopmuşçasına ayakları yerden kesiliveriyor...
Hoş bir zaman bu bağlantısızlık da yaşam kadar gerçek ve doğal bliyor musun?
Belki iyi oldu ama biz yere erken indik ...
Şimdi yarım yaşanmış o şey boynumda düğüm
Dört kısa günden bana bir garip sızı kaldı,bir de deli özlemin
Dört günlük birşey işte
Güzeldi, yaşandı ve bitti diye düşündük...
Özledim ellerini, gözlerini ve kokunu özledim ...
sonra devam ettim hayatlarını okumaya...gözlerinden geçen tüm hayatları...
aşklarını okudum en ilkin....
annen olmasını istediğin aşkları....
sonra yüzünden geçen her bir yaranın izlerini okumaya çalıştım...
sen uyudun...
ben tüm bunları anlamaya, yaralarını sarmaya çalıştım...
insan her zaman herşey olamıyor...
seni çok iyi anlayabilmenin sınırında olmak istemezdim....
benim de hiç annem olmadı....ya da hiç babam yoktu benim...
bu yüzden babamın yerine koyacağım bir aşk bile olmadı...
varlığını bilmediğim bir adam boşluk bırakamadı hayatımda...
ama onun yerine hayatımın bir boşluk olduğunu anladığım zaman...işte o zaman....herşeyden vazgeçmenin tadını keşfettim...
ve annenin boşluğunu bile dolduramayacak kadar aşk olmadığımı, sevgi olmadığımı...sevgili olmadığımı....hiçbirşey olmadığımı farkettim....
böyle anlarda hep şey derdim kendi kendime: benim bir kızım olursa, ona yaşadıklarımı asla yaşatmayacağım....
oysa seni okuduktan sonra şunu hissettim: keşke sana bunları yaşattırmayacak kadar anne olsaydım... boşver be neşeli...
eğer evini arıyorsan...
eğer sadece içinde barındığın için mutlu olacağın bir ev...
seni içinde barındırdığı için mutlu olacak bir ev....
duvarlarında huzuru bulduğun...
kendin olduğun bir ev...
bütün kötülükleri dışarıda bırakan, bütün yaraları kabuk bağlatan bir ev... ben hiç bu kadar ev olmamıştım...
hiç bu kadar mavi, hiç bu kadar yeşil, hiç bu kadar kırmızı.... hiç bu kadar beyaza bulanmamıştım...
hiç papatya açan bir bahçe değildim ben...
hiç hanımeli kokmamıştım...
bir ev...
şimdi bahçesinde çocukluğumun...
çocukluğunun...
anneleri ve babalarıyla...
kardeşleri ve arkadaşlarıyla...
çok mu çok.... bir ev...
kapatıyorum gözlerimi...
kahkaha seslerim geliyor pencerelerden...
küçük bir kız çocuğu koşuyor gözlerimin önünden...
gülümsüyor bana...
benim kızım diyorum...
benim diyorum....ben...
hiç yaşanmamış anların yaşandığını gösteriyor bana...
kopup gittiğim hayatımdan tutuyor...
ellerimden...
işte yanında bir çocuk...
güzel gülümseyen gözleri var...
gamzeleri....
ikisi elele...
gelip iliştiriyorlar eksik kalan mutlulukları üzerimize...
işte bıraktığım yerden sımsıkı sarılıyorum...
gözlerimi açıyorum....
çok uzak....sınnnnn...
yaratmaya değil, doldurmaya geldiğim boşluk, kapanıyor yüzüne bahçede kahkalarıyla koşturan o minik kız çocuğunun...
Hayat diyorum...Herşeye rağmen ne güzel...
bildiğim bir boşluğum var.... |