Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: Osho - Ölmeden Önce Ölünüz
Varlığın Merkezine Yolculuk
Meditasyon: Her şeyin Ötesindeki Yol
Sevgili OSHO,
Ölüm ve meditasyon arasında güçlü bir bağ olduğunu hissediyor ve bunu hem büyüleyici hem de ürkütücü buluyorum. Sizinle birlikte oturduğumuzda gözlerimi kapatıp meditasyon yaparken kendimi güvende hissediyor, tek başımayken ürküyorum. Lütfen bu konuda yorum yapar mısınız?
Meditasyon ve ölüm arasında yalnızca güçlü bir bağ yoktur, ikisi neredeyse aynı şeydir, aynı deneyim üzerine iki farklı bakış açısıdırlar. Ölüm sizi bedeninizden zihninizden, siz olmayan her şeyden ayırır. Ancak bu ayırmayı sizin iradenizin dışında gerçekleştirir. Sizse bu ayrılmayı istemediğiniz, rıza göstermediğiniz ve kendinizi bırakamadığınız için direnç gösterirsiniz.
Aynı şekilde meditasyon da siz olmayan her şeyi benliğinizden ve sizin gerçeğinizden ayırır ama burada direnç yoktur ve tek fark budur. Direnç yerine son derece büyük bir istek, bekleyiş ve arzulu bir kucaklayış vardır. Onu ister, kalbinizin derinliklerinden gelen bir arzu duyarsınız.
Yaşanan deneyim aynıdır -yanlışla gerçeğin birbirinden ayrılması- ama ölüme karşı duyduğunuz direnç yüzünden bilincinizi yitirir, bir koma durumuna girersiniz. Ölüm anında bazı şeyleri sıkıca tutup bırakamadığınız için bu ayrılmanın gerçekleşmesine izin vermez, tüm kapıları ve pencereleri sıkıca kapatırsınız. Duyduğunuz yaşam arzusu o anda en doruk noktaya ulaşmıştır. Ölüm düşüncesi bile sizi ta en derin köklerinizden ürkütür.
Ancak ölüm doğal bir olgu olduğu gibi kesinlikle de gereklidir, yaşanması gerekir. Yapraklar sararıp dökülmezse, yeni, taze yapraklar da çıkamaz. İnsan eski bedeninin içinde yaşamaya devam ederse, daha iyi, daha taze, yeni bir başlangıç için daha fazla olasılık barındıran bir eve taşınamamış olur. Belki bu kez önceki hayatında seçtiği yolu seçmeyecek ve aynı çölde kaybolmayacaktır. Belki de bilinçle dolu yepyeni bir göğe doğru yol alacaktır.
Her ölüm bir son olduğu gibi bir başlangıçtır da. Sona çok fazla takılı kalmayın. Bu eski, çürümüş, sefil bir hayat biçiminin sonu, yeni bir hayata başlayıp aynı hataları tekrarlamamak için verilmiş büyük bir fırsattır. Yeni bir maceranın başlangıcıdır. Ama yaşama tutunup onu bırakmak istemediğiniz için -yine de olayların doğası gereği gerçekleşmesi gerektiğinden- bilincinizi yitirirsiniz.
Aydınlanmayı başarmış birkaç kişi dışında hemen hemen herkes bilinçsizce ölür; çünkü ölümün ne olduğunu, yeni bir başlangıç, yeni bir gün doğumu olduğunu bilmezler.
Meditasyonla kendi başınıza araştırmaya çıkabilirsiniz.
Tam olarak sizi nelerin oluşturduğunu, içinizde nelerin sahte, nelerinse gerçekten siz olduğunu anlamak için araştırıyorsunuz. Bu sahte olandan gerçeğe, fani olandan ölümsüze, karanlıktan aydınlığa doğru yapılan sonsuz büyüklükte bir yolculuktur. Ancak zihin ve bedenden ayrılışı izleyebilme noktasına geldiğinizde ve bu duruma yalnızca bir gözlemci olarak katıldığınızda ölüm deneyiminden pek bir farkı yoktur.
Ölmüyorsunuz... Meditasyon yapan bir insan neşe içinde ölür çünkü ölümün var olmadığını bilir; "ölüm onun sıkı sıkı tutunduğu yaşamı bırakamamasındadır."
"Ölüm ve meditasyon arasında güçlü bir bağ olduğunu hissediyorum" diyorsunuz. Bu bağ vardır. Bu topraklardan çıkmış eski kutsal kitaplarda usta bile ölüm olarak tanımlanır çünkü onun tüm işlevi, tüm görevi meditasyonu öğretmektir. Bir başka deyişle size ölmeden ölebilmeyi öğretiyor, ölüm deneyiminden geçip, canlı kaldığınıza şaşırarak onun yalnızca bir bulut gibi gelip geçtiğini, size bir sıyrık bile atamadığını göstermeye çalışıyordu. Bu durum karşısında duyulan büyülenme ve korku da bu yüzdendir. Büyülenme herkesin içinden geçmek zorunda olduğu -defalarca içinden geçip o sırada bilinci yerinde olmadığı için unuttuğu- gizemli deneyimin bilincinde olmaktan kaynaklanır. Korkunun nedeni ise ölümün belki de yeni bir başlangıç değil yalnızca bir son olduğu düşüncesindendir.
Bu yüzyılın başında şöyle bir olay gerçekleşti: Varanasi Kralının bir ameliyat olması gerekiyordu. Bu, oldukça büyük bir ameliyat olduğu halde inatçı Kral hiçbir şekilde anestezi kullanılmasını istemiyordu. "Ameliyatı yapabilirsiniz ama bu sırada ben de olup biteni izlemek istiyorum; baygın olmak istemiyorum." diyordu.
Doktorların kafası oldukça karışmıştı. Bu tıp ahlakına aykırıydı; böyle büyük bir ameliyat çok fazla acı verecek, hasta belki de ameliyat sırasında duyduğu acıdan ölecekti. Ameliyat sırasında hastanın baygın olması gerekiyordu.
Belki de cerrahi bilimi anestezi sanatını ölüm deneyiminden öğrenmiştir çünkü ölüm en büyük cerrahidir. Ölüm sizi bedeninizden, zihninizden, kalbinizden ayırır -ki siz yetmiş seksen sene boyunca bunlarla özdeşleştirildiniz. Bu özellikler neredeyse gerçek siz haline geldi. Bu ayrılık oldukça acı verecek ama acının da bir sınırı vardır.
Hiç farkettiniz mi? Katlanılmaz acı diye bir şey yoktur. Katlanılmaz acı yalnızca dilde varolabilir, her acı katlanılabilirdir. Acı katlanılmaz olduğu an zaten baygın düşersiniz. Bilinç acıya katlanmanın bir yoludur.
O sıradan bir adam olsaydı doktorlar onu dinlemeyecekti ama o bir kraldı hem de çok sevilen bir kral, tüm ülke onu büyük bir bilge olarak tanırdı. Cerrahları ikna etti, "Merak etmeyin, bana hiçbir şey olmayacak.
Yalnızca ameliyata başlamadan önce bana beş dakika tanıyın ki kendimi meditatif bir duruma sokabileyim. Bir kez meditasyona girdikten sonra, zaten bedenimden çok uzaklarda olacağım. Ondan sonra isterseniz tüm bedenimi küçücük parçalar halinde kesip biçebilirsiniz, ben yalnızca bir gözlemci olacağım, olup bitenler başkasına oluyormuşçasına uzak bir gözlemci."
Bu çok kritik bir andı; ameliyatın hemen gerçekleşmesi gerekiyordu yoksa hasta ölebilirdi. Bu durumda iki seçenek kalıyordu: ameliyatı gerçekleştirip hastanın uyanık olmasına izin vermek, ya da ameliyat yapmayarak bilimin eski rutinini izlemek. Ama bu ikinci durumda ölümün gerçekleşmesi kesindi. Birinci seçenekte ise bu kadar ısrar ettiğine göre hastanın bu durumu idare etme şansı olabilirdi belki. Onu ikna edecek bir yol bulamadıkları için ameliyata başladılar.
Bu anestezi kullanılmadan, hasta meditasyondayken gerçekleştirilen ilk ameliyattı. Kral yalnızca gözlerini kapadı ve tamamen sessizleşti. Cerrahlar bile kralın etrafındaki değişikliği hissettiler; yaydığı titreşimler, hissedilen varlığı değişmiş, yüzü yeni doğmuş küçük bir bebeğinki gibi rahatlamıştı ve beş dakika içinde ameliyata başladılar. Ameliyat iki saat sürdü, doktorlar korkudan titriyordu; aslında kralın kurtulup kurtulamayacağından emin değillerdi, bu şok belki de fazla güçlü gelecekti. Fakat ameliyat sona erince kral, "Artık gözlerimi açabilir miyim?" diye sordu.
Bu vaka tıp alanında tüm dünyada çok tuhaf bir vaka olarak tartışıldı. Cerrahlar krala ne yaptığını sordular. Şöyle yanıt verdi, "Hiçbir şey yapmadım. Meditasyon yapmak benim hayatım. An be an sessizlik içinde yaşıyorum. O beş dakikayı istememin nedeni bu kadar tehlikeli bir ameliyat yapacağınız için varlığımın içinde hiç titremeden çok sağlam bir şekilde yerleşmem gerekmesiydi. O zaman her şeyi yapabilirdiniz çünkü bunları bana yapmıyor olacaktınız. Ben ayık bilince dönüşmüştüm ve bilinci ameliyat edemezsiniz, yalnızca bedeni ameliyat edebilirsiniz."
Bana diyorsunuz ki, "Sizinle birlikte otururken bir şekilde kendimi güvende hissediyorum." Benimle ya da kendi başınıza oturmanız arasında hiçbir fark yoktur, bu yalnızca zihinsel bir güvencedir, usta oradayken o sıçramayı yapmaktan bir zarar gelmeyeceği düşüncesidir. Bir şeyler ters giderse, nasıl olsa bunu düzeltebilecek biri var.
Meditasyonda hiçbir şey ters gitmez, asla.
Meditasyon olmadan ise herşey zaten ters gidiyordur.
Meditasyon olmadan hiçbir şey yolunda gidemez; tüm yaşamınız ters gidiyordur. Yalnızca ümit içinde yaşıyorsunuz ama ümitleriniz hiçbir zaman gerçekleşmiyor. Yaşamınız uzun, upuzun bir trajediden ibaret. Bunun nedeni ise sizin bir farkındalık ve meditasyon hali içinde olmayışınız.
Meditasyon ölüme benzer, deneyim olarak ise tamamen aynıdırlar. Fakat tavır ve yaklaşım olarak birbirlerinden farklıdırlar ve bu fark öyle uçsuz bucaksızdır ki, meditasyonun yaşamın ta kendisi, ölümün ise yalnızca bir düş olduğu söylenebilir.
Bizim içinde bulunduğumuz, bir çok insanın birarada oturup meditasyon yaptığı ve bir ustanın hazır bulunduğu bu durum, ruhani bir okulun işleyiş biçimidir. Kendinizi güvende hissediyorsunuz, yalnız başınıza değilsiniz. Bir şeyler ters gitse, anında yardımınıza koşulacak. Ama hiçbir şey ters gitmeyecek.
Bu yüzden hem benimle birlikte otururken, hem de yalnız başınızayken meditasyon yapın. Meditasyon, gerçekleştirilirken asla hiçbir şeyin ters gitmeyeceğine dair kesin garanti verilebilecek tek eylemdir. Yalnızca kendi varlığınızı size gösterirken herhangi bir şey nasıl ters gidebilir? Ve siz hiçbir şey yapmazsınız; yalnızca bir şey yapmayı durdurursunuz. Düşünmeyi, hissetmeyi, yapmayı, tüm eylemleri durdurursunuz. Geriye yalnızca bilinç kalır çünkü o bir eylem değil, asıl kendinizdir.
Varlığınızı bir kez deneyimledikten sonra tüm korkular kaybolur ve yaşam bambaşka bir boyuta dönüşür artık ne monoton ne de sıradandır. İlk kez yalnızca kendinizin değil, varolan herşeyin kutsal ve ilahi olduğunu farkedersiniz. Her şey bir gizeme dönüşür ve bu gizemin içinde yaşamak mutluluğun tek yoludur; bu gizemin içinde yaşamak, yağmur gibi üzerinize yağan bir kutsanmanın içinde yaşamak demektir. Her an, size daha fazlasını getirir, daha derin ve daha yüce bir kutsanma getirir bunu hakettiğiniz için değil, yaşam zaten bunları büyük bir bereketle sunduğu için, almaya açık olan herkesle paylaşmaya yükümlü olduğu için.
Ama meditasyonun ölüm gibi olduğu fikrini edinmeyin çünkü ölüm sizin kafanızda iyi çağrışımlara sahip değil. Böyle bir fikri edinmek -"ölüm gibi"- sizi uyanık bilinçliliği deneyimlemekten alıkoyar. Aslında bu gerçek ölümdür. Sıradan ölüm gerçek bir ölüm değildir çünkü ölen kişi yeni bir yapıyla, yeni bir bedenle buluşacaktır. Meditasyon yapan kişi ise daha yüce bir şekilde ölür; bir daha asla bir bedenin içinde hapis kalmayacaktır.
Zaten bir çok yanlış anlama kafanızda üst üste yığılmış haldedir. Bunlardan bazıları gerçekten büyük zararlar verebilir. Meditasyonla ölümü kafanızda özdeşleştirmek de kendinize verebileceğiniz en büyük zararlardan biridir. Aslında yanılmadığınız halde, ölümün anlamıyla ilgili çağrışımlarınız meditasyona girebilmenizi engelleyecektir.
Ölümü gitgide matemden çok kutlamayla, bir sonla değil de yeni bir başlangıç, bir değişimle bağdaşacak hale getirmeye çalışmamın başlıca nedenlerinden biri de budur.
Ben bu çağrışımları değiştirmek istiyorum Bu, meditasyon hali için gerekli olan yolun önünü açacaktır.
Siz de benimle birlikte burada, sessiz ve meditatif bir halde ve hala canlı, gitgide de daha canlı hissedebiliyorsanız korkmak için hiçbir neden yoktur. Bunu değişik durumlarda deneyin, her zaman büyük bir şifa, iyileşme, bilgelik ve içgörü kaynağı olduğunu göreceksiniz. |