Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13-07-2011, 11:28 AM   #27 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Osho - Ölmeden Önce Ölünüz



Uyan ve Şarkı Söyle

Sevgili OSHO,

Ölümün kesinliği karşısında rahatlamak nasıl mümkün olabilir?

Öncelikle, insan ancak ölüm kesinlik kazandığında rahatlayabilir. Bazı şeyler havada kaldığı zaman kişi rahat olamaz. Eğer bugün, öleceğinizden emin olsanız, ölüm korkunuz tamamen yok olur. Artık zaman kaybetmenin ne anlamı vardır ki? Yaşamak için yalnızca bir gününüz kalmışsa o günü tüm yoğunluğu ve bütünlüğüyle yaşamak istersiniz.

Bu birinin başına gerçekten gelmiş, doktoru ona, "Yalnızca altı aylık ömrünüz kaldı, bir gün bile fazlası değil. Bu yüzden bitirmeniz gereken bir şeyler varsa bitirin. Hep yapmak istediğiniz bir şey kaldıysa onu yapın." demiş.

Adam çok zenginmiş ve her zaman kafasında bir gün dünyayı dolaşıp tüm görülecek yerleri gezme fikri varmış. Fakat sürekli, bir sürü sorun yüzünden bu planını ertelemek zorunda kalıyormuş. Ancak artık erteleyecek zamanı yokmuş. Kendisi için güzel giysiler sipariş etmiş. İnsanlar onu hiç böyle gösterişli biri olarak tanımamışlar. Artık en iyi yemekleri yiyor, yaşadığı şehirdeki en güzel evde oturuyormuş. Tüm işlerini de sona erdirmiş. Onları sürdürmenin ne anlamı varmış ki? Zaten kalan altı ayı boyunca krallar gibi yaşayacak paraya sahipmiş.

Tüm dünyayı dolaşıp, en güzel yerleri gezmiş, en güzel insanlarla tanışmış. Aslında kısacası ölmeyi unutuvermiş. Geri döndüğü zaman altı ay çoktan geçmişmiş. Teşekkür etmek için doktora gitmiş.

Doktor ona, "Sen hala hayatta mısın? Nasıl başardın bunu, yakalandığın hastalık öyle ölümcüldü ki seni altı ay içinde öldürmüş olması gerekiyordu?" diye sormuş.

Adam şöyle yanıt vermiş, "Öleceğim bir kez kesinleştikten sonra ölüm bir sorun olmaktan çıkıp kesin bir veriye dönüştü. Yalnızca altı aylık ömrüm kaldığına göre olabildiğince çok boyutlu yaşamak istedim. Ve böyle yoğun ve tam yaşadığım için, herhalde zamanı gelince ölmeyi unuttum."

Doktor onu muayene edip hastalığından iz kalmadığını görmüş. O altı ay boyunca yaşamın öylesine rahatlıkla ve derin bir sevinçle tadını çıkarmış ki hastalık bile yok olmak zorunda kalmış!

Ölümün kesinlik kazanması olabilecek en hayırlı şeylerden biridir. Ve ölüm tüm insanlık için hiç bu kadar kesin olmamıştır. Aslında insanlar savaş malzemeleri üretmeyi bırakıp, komşularıyla savaşmak yerine onlarla birlikte şarkılar söyleyip, dans etmeye başlamalıdır. Bunca az zaman kalmışken, bunu kavga dövüş için harcamak doğru olmaz. İnsanlar tüm din ayrımlarını, komünizm, sosyalizm ve faşizmi bir kenara bırakmalıdırlar...

Zamanın darlığı ve küresel bir ölümün kesinliği tek başına bir dönüşüme yol açabilir. Büyük olasılıkla kendinizi başka biriyle aynı durumda bulduğunuz zaman farklı milletlere, farklı dinlere ayrılmış olmak ve bu yüzden sürekli savaşıyor olmak anlamını yitirecek, bu güzel gezegenin keyfini ilk kez olarak beraberce çıkarma olasılığı doğacaktır.

Ölüm hiç gelmeyebilir de, ölüm yoğunluk ve bütünlük dolu yaşayan insanlara dokunamaz. Ölüm gelse bile böyle yaşamış olan insanlar onu sevinçle karşılar çünkü ölüm büyük bir rahatlamadır. Öyle tam ve yoğun yaşadıkları için yorulduklarından, ölüm de bir dost gibi gelecektir. Tüm bir günün yorgunluğundan sonra gece, dinlenmemiz, güzel bir uyku çekmemiz için nasıl geliyorsa, ölüm de öyle gelecektir. Ölümün hiçbir çirkin tarafı yoktur; aslında ondan daha temiz bir şey bulamazsınız.

Eğer ölüm korkusu mevcutsa, bu yaşamla ilgili doldurulamamış bazı boşluklar olduğunu gösterir. Bu yüzden bu korkular oldukça belirleyici ve yardımcıdır; dansınızın biraz daha hızlanması gerektiğini, yaşam meşalenizi iki ucundan birden yakmanız gerektiğini gösterir.

Öyle hızlı dans edin ki dansçı kaybolup, yalnızca dans kalsın geriye.

O zaman ölüm korkusunun sizi ziyaret etmesi olanaksızdır.

Eğer bütünüyle burada ve bu anın içindeyseniz, yarın kimin umurundadır? Yarın kendi başını becerebilir. İsa Tanrıya, "Tanrım günlük ekmeğimi ver" diye dua ederken haklıdır. Yarından söz etmemektedir çünkü bugün kendi başına yeterlidir. Ve her anın kendi içinde tamamlandığını bilmeniz gerekir.

Tüm bunları bırakacak olmanın korkusu bütünüyle anın içinde yaşayamamaktan gelir; aksi takdirde ne zaman, ne zihin ne de mekan kalır.

Aslında dünyanın sonunun gelme olasılığının sürekli altını çiziyor oluşum, sizlerin yarının hiç gelmeme olasılığına karşı şu anda olabildiğince yoğun yaşamanıza yardımcı olabilmek içindir.

İnsanlık tarihi içinde çok özel bir konumda bulunmaktasınız. İnsanların her zaman bir şeyleri erteleyecek zamanları olmuştur ama sizin artık böyle bir zamanınız yok. Sizin durumunuz özel bir durumdur. Bunu endişelenmek için bir neden olarak kullanmayın çünkü bu zaten dünyayı sona ermekten kurtaramaz. Ne kadar zaman kalmışsa kalsın, bunu öylesine derinlemesine yaşamak için kullanın ki o kalan on yıl yüz yıl değerinde olsun.

Bir keresinde bir tüccara, "Kaç yaşındasın?" diye sormuşlar.

"Üç yüz altmış" diye yanıt vermiş. Soruyu soran adam kulaklarına inanamayıp, "Lütfen tekrar söyler misin, galiba yanlış duydum" demiş. Tüccar bu kez bağırarak, "Üç yüz altmış!" diye tekrar etmiş.

Adam, "Beni affet ama buna inanamıyorum." demiş. "Altmış yaşından fazla gözükmüyorsun."

Bunun üzerine tüccar şöyle yanıt vermiş, "Sen de haklısın. Takvimlere göre yaşım altmış ama yaşantıma bakılırsa ben herkesin altı katı fazla yaşadım. Yani altmış yılda üç yüz altmış yıllık yaşadım." Bu yoğunluğa bağlıdır. Yaşamanın iki yolu vardır. Biri sığır gibi yaşamaktır: Yatay düzlemde tek bir çizgi halinde. Buda gibi yaşamaktır: Hem yükseklik hem de derinliği olan dikey düzlemde. Böylelikle her an bir sonsuzluğa dönüşebilir. Ve her anı sonsuzluğa dönüştürme sanatını öğrenemediğiniz sürece, benim anlattıklarımı takip edememiş, kaçırmışsınız demektir. Dünya sona erebilir de ermeyebilir de, bu beni ilgilendirmez. Ama tek bir neden için sona ereceği konusunda ısrar etmeye devam edeceğim; sizi uyandırabilmek için. Önemsiz şeylerle zamanınızı harcamayın, yaşayın, şarkı söyleyip dans edin, yapabildiğiniz kadar tam ve dolu dolu sevin ki hiçbir korku size yaklaşamasın ve yarın ne yapacağınız endişesi de yokolsun. Bugün tek başına yeterlidir. Yaşandığında öyle doludur ki başka hiçbir şey hakkında düşünecek boşluk bırakmaz. Yaşanmadığında ise endişeler ve korkular gelmeye başlar.

Dünyanın sonunun yaklaştığını vurgulayan bir tek ben değilim. Benim ısrarımın yanı sıra dünyanın içinde bulunduğu durumun da bu tezi destekliyor oluşu yalnızca bir rastlantıdır. Ancak İsa da iki bin yıl önce aynı şeyi söylüyordu, Gautama Buda da yirmi beş yüzyıl önce aynı şeyi savunuyordu.

Bu sizi uyandırmak için eski bir yöntemdir. Evinizin yandığını bilmediğiniz sürece, koşarak orayı terk etmezsiniz. İsa ve Buda da bunu doğrulayan bir durum olmaksızın bir yöntem olarak kullanıyorlardı.

Ben de bunu bir yöntem olarak kullanıyorum ama bu yalnızca bir yöntem değildir. İlk kez, dünya küresel bir rı gerçekleştirebilecek bir duruma gelmiştir.

Siz yalnızca yaşayın, sevin ve her anı derin bir haz ve mutluluğa çevirin. Tüm korkular böylece kaybolabilir. Ve tüm insanlık beni dinlerse, belki dünya sona ermez ve varlığımızı sürdürebiliriz. Yaşlı insan ölünce, taze değerlere sahip yepyeni bir insan ortaya çıkıp, onun yerini doldurabilir.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla