Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13-01-2012, 02:09 PM   #37 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Küçük Şeyler'den Alıntılar



Pis bir sokak, üzerine yeni çöpler atılmasını hak ediyor olabilir.
Ama ben o sokağa çöp atmayı hak etmiyorum.

Eğer, bir toplumsal değeri yürekten benimsemişsek, içselleştirmişsek, başkalarının ne yaptığına bakmadan, ortama göre davranmadan uyarız o değere.

Bunca yıldır, evindeki halıya asla tükürmeyen bir insanın nasıl olup da sokağa rahatlıkla tükürdüğünü anlamakta güçlük çekmişimdir. "Bunun mantıklı bir açıklaması olması gerekir." diye düşünmüşümdür. Yıllardır beklediğim açıklamaya Ekrem Işın'ın "İstanbul'da Gündelik Hayat" adlı kitabında rastladım. Işın'ın bu konudaki açıklaması, iddiası, geçmişe yönelik, ispatı zor bir hipotez. Ama ilginç. Şöyle:

Eski İstanbul'da üç tane kutsal mekan vardı: Cami, çarşı, ev. İnsanlar sokakta fazla dolaşmazlardı; gezmek amacıyla sokağa çıkmazlardı. Bu üç kutsal alandan birinden diğerine gidebilmek için sokaklardan geçerlerdi. Evlerin dışarıya bakan pencereleri sınırlıydı; pencereler, "hayat" adı verilen, kapalı iç mekana açılırdı. Özellikle kadınların hayatı hayatta geçerdi. Yoğurtçu, sütçü kapıya gelirdi. Ev kutsaldı.

Bu yaşam tarzı içinde, sokaklar kutsal değildi, köpeklere terk edilmişti. İstanbul'a gelen Batılı gezginleri hayrete düşüren iki şey vardı: Birincisi, sokaklarda çok miktarda köpek bulunmasıydı, diğeri ise sokakta çok az insan görülmesi.

İstanbullu merhametliydi. Büyük binaların dış yüzlerine taştan kuş yuvaları (kuş köşkleri) yapılırdı. Sokak köpeklerine ise, sadece yemek artıkları değil, özel olarak hazırlanmış paparalar verilirdi.

Köpek pis (mekruh) kabul edilirdi, eve sokulmazdı. Ama sokakta bakılırdı. Işın'a göre bunun nedeni, sokağın kutsal olmamasıydı; bu yüzden de köpeklere terk edilebilirdi.

Eğer bu açıklamanın gerçek payı varsa, kuşaklar boyunca insanlar, model alma yoluyla evlerini temiz tutmayı ama sokağa aldırmamayı öğrenmiş olabilirler.

Konuya ilişkin başka pek çok açıklama yapılabilir.

Örneğin, bizim bugün şehirlerdeki, piknik yerlerindeki çöp atma rahatlığımızın nedenlerinden biri, göçebe yaşamış dedelerimizin doğadaki rahatlıkları olabilir. Onlar, yayladan göçerken, doğal atıklarını çevrede bırakabilirlerdi; doğa bunları özümler, içine sindirebilirdi. Ancak bugün, teneke kutuları, naylon poşetleri doğa içine sindiremiyor. Belki bu yüzden eski alışkanlıklarımız, yeni dünyada sorun yaratıyor.

Bunları belirtmemin amacı şu: Temiz olma değerine ortamına göre uyuyor olmamız, basit bir olay değil, çok değişkenli karmaşık bir olaydır. Sokaklara çöp atanları, köpeklerinin kakasını kaldırımda bırakanları, "pis, görgüsüz" diye adlandırıp işin içinden çıkamayız. Olayı, daha derin, daha ayrıntılı düşünmek, yorumlamak zorundayız.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla