Cevap: BERABERLİK Yüzeyde deniz mavi. Aşağılara indikçe koyulaşıyor renkler. Alttan alta bambaşka akıntılar akmakta. Derinden geçen bir çekişme, gıpta ve sürekli kıyaslama. Sahip oldukları her şeyi zihinlerinde durmadan karşılaştırıyorlar.
Anlatacağım hikâye iki kız kardeşin yaşamından ufacık bir kesit. Gerçek hayattan tanıdık bir izlek... Kardeşlerden biri otuzlu yaşların başında, diğeri ise ortalarında. İkisi de gençler daha, her ne kadar zaman zaman kendilerini yaşadıkları senelerden daha yaşlı, daha yorgun hissettikleri olsa da. İkisi de güzel giyiniyor, görünüşlerine dikkat ediyor. Bakımlı, alımlı ve gayet hoşlar. Belki ahım şahım bir güzellikleri yok ama kendilerine iyi bakıyorlar.
İkisi de evliler. İkisi de çoluk çocuk sahibi. İkisinin de önem verdikleri bir kariyeri var. Alanları hayli farklı. Biri dişçi, diğeri bankacı. İkisinin de amaçları, hırsları, hayalleri ve yüreklerinin mahzeninde titrek alevli bir mum gibi yanan saklı sırları var.
Muazzam bir sevgi mevcut kız kardeşlerin aralarında. Her gün telefonda uzun uzun konuşuyor, birbirlerine her şeylerini anlatıyorlar. Ya da anlatılabilecek her şeyi... Belli aralıklarla birbirlerine ziyarete gidiyor; ailecek görüşüyor, tatillere çıkıyorlar.
Yüzeyde deniz mavi. Aşağılara indikçe koyulaşıyor renkler. Alttan alta bambaşka akıntılar akmakta. Derinden geçen bir çekişme, gıpta ve sürekli kıyaslama. Sahip oldukları her şeyi zihinlerinde durmadan karşılaştırıyorlar. Kimin evi daha güzel ve büyük, kimin kocası daha çok kazanıyor, kimin çocuğu okulda daha başarılı... Birbirlerinin her şeyini bildikleri için gene birbirlerinin her şeyini karşılaştırmaktan da geri durmuyorlar.
Kötü bir niyetle yapmıyorlar bu karşılaştırmaları... Ne bir art niyet var ortada ne bir kasıt. Adeta düşünmeden, kendiliğinden oluyor kıyaslama. Çocukluklarından kalma bir alışkanlık. Bunca zaman sonra bile ebeveynlerinin sevgisini kazanmak için birbirleriyle yarışan iki kız çocuğu gibi davranıyorlar.
Bu arada onları tanıyan herkes ağız birliği etmişçesine birbirlerine ne kadar benzediklerini söylüyor. İlk bakışta çok ortak fiziksel özellikleri. Aynı boyda, aşağı yukarı aynı kilodalar. Aynı ruh haline demir atmış gibi duruyorlar. Ne var ki alabildiğine farklı yaşadıkları hayat modelleri. Zira temel bir noktada ayrışıyorlar.
Kardeşlerden küçük olanı tipik bir sen-merkezci. Abla ise bir o kadar tipik bir ben-merkezci. Biliyorlar da bunu içten içe, biliyor ve gülüyorlar hallerine. Ama değiştirmek için bir şey yapmadan, yapamadan. Sen-merkezci kadın genç kızlığından beri tapacak bir adam arar kendine. Güçlü, kalıplı, toplumca saygı gören, ayakları üzerine sağlam basan birini ister. Ve böylesini bulduğunda kendini pervane eder etrafında. Hayatını, benliğini ve her şeyini ona göre kurgular, sil baştan ayarlar. Yasamın merkezi kocasıdır artık. Onun tercihleri etrafında şekillenir hayat. Sen-merkezci kadin, farkında bile olmadan, önce bir sen arar, bulunca da hayatını ve kendini ona adar. Adadıkça kendi gözündeki değeri damla damla azalır. Güneş altında kar gibi erir özgüveni. Taptığı erkeği gözünde büyüttükçe kendiyle olan diyalogu azalır. Sonunda derin bir sessizlik hâkim olur yüreğinin kuytularına.
Ben-merkezci kadın, tam tersine, kendi ihtiyaç ve arzularını öne çıkarır. İstedikleri olmayınca mutsuzlaşır, hırçınlaşır. Hayattaki tüm gezegenler onun yörüngesinde dönsün ister. Ben-merkezci kadınların evliliklerinin yürümesi ancak eşlerinin esnek davranmasıyla mümkündür. Çünkü bu tür kadınlar esnek değildir. Fedakârlık hep karşı taraftan gelir. Gelmezse şayet tam orta yerinden kırılır çıta.
Sen-merkezci kız kardeş sürekli çocuklarının istediklerini yapıyor, gözlerinin içine bakıyor. Etraftakiler onun çocuklarını fazlaca şımarık büyüttüğüne, pohpohladığına inanıyor ama fikirlerini kendilerine saklıyorlar. Ben-merkezci kadın ise gece-gündüz kontrolü elinde tutmayı seviyor. Çizelgeler, planlar, tablolar... Kimin hangi saatte ne yapacağına hep o karar veriyor. Uzaktan bakanlar fazla disiplin ve kontrol uyguladığını düşünüyor ama fikirlerini kendilerine saklıyorlar.
Bense roman karakteri olarak görüyorum onları, öyle seviyorum. Tüm zaafları, zıtlıkları, evhamları ve arzularıyla. Bazen hayallerimde ikisini de birer renk paleti gibi algılıyorum. Ve her birinden bir katre boya alıp ötekinin renklerine katıyorum. Onlar iki kız kardeş. Biri sen-merkezci, diğeri ben-merkezci.
Birbirlerini seviyor ama aslında pek anlamıyorlar.
Elif Şafak
__________________ sen neye hazırsan o da sana hazırdır... |