Eskiden çocuktun...
Ya da daha da geriye gidersen, eskiden yalnızca atomik bir hücre idin. Hayal bile edemezsin...
Annenin rahminde yalnızca atomik bir hücre, çıplak gözle görülemiyordun.
O hücre önüne gelse, onunla karşı karşıya gelsen, bir zamanlar o olduğunu anlayamazsın.
Sonra çocuk oldun, sonra genç oldun, şimdi yaşlısın ya da ölüm döşeğinde yatıyorsun.
Pek çok şey oldu.
Tüm hayatın bir akıştı; iki saniye için bile hiçbir şey aynı kalmadı.
Herakleitos aynı ırmağa iki kere giremeyeceğini söyler.
Ve bunu yaşam ırmağı için söyler.
Birbirine eş iki anın olamaz. Geçen an tekrarlanamaz.
Sonsuza gitmiştir; ona bir daha sahip olamazsın.
Aynısı var olamaz. Öylesine büyük bir akıştır ki, sende tek bir şey aynı kalır: Tanıklık.
Annenin rahmine tanık olabilsen, bilincin niteliği aynıydı.
Çocukluğuna tanık olabilsen, tanıklık niteliği aynı olurdu.
Gençken ya da ölürken, yatağında yatarken, tanık olabilirsen, bilincin niteliği aynıdır.
İçinde, derinliklerdeki tek şey senin tanık benliğin, bilincindir.
O aynı kalır; başka her şey değişir.
Ve eğer değişim dünyasındaki herhangi bir şeye tutunursan, acı çekersin.
Bu konuda hiçbir şey yapılamaz.
Sen imkânsızı yapmaya çalışıyorsun, işte bu yüzden acı çekiyorsun.
Asla seçmediğini biliyorsun, ama asıl önemli olan bu değil.
Acı çekiyorsan, bunu dolaylı olarak seçmişsin.
Bir kez yaşamdaki bu dolaylılığın, yaşamın bu çelişkili niteliğinin farkına varınca,
seçmeyi bırakırsın.
Seçim yok olduğu zaman dünya kaybolur.
Seçim yok olduğu zaman mutlak olana girmiş olursun.
Ama bu ancak seçen zihin tamamen kaybolduğu zaman mümkün olur.
Seçimsiz bir farkındalığa ihtiyaç vardır ve o zaman mutluluk içinde olursun.
Ya da mutluluk sen olursun.
Ve tekrar söylüyorum:
Acı olmaya devam eder, ama artık hiçbir şey sana acı çektiremez.
Aniden cehenneme atılsan bile, sırf oradaki varlığın
sayesinde,
artık senin için cehennem olmaz.