Yüzbaşı
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 514
Tesekkür: 197
445 Mesajinıza toplam 3,041 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Meditasyon Konusunda Kafamı Karıştıran Bir Yazı.. ( Lütfen Beni AydınLatın .. ) Öncelikle Herkese Selamlar...
Bu Aralar Meditasyon Yapmaya Başladım Ancak Bu Yazı Yüzünden Tereddüte Düştüm Lütfen Yorumda Bulunursanız Çok Sevinirim.. İki Arada Bir Derede Kaldım Çünkü.. dusun
Meditasyon nedir?
Bir internet sayfasında, bu soruya şöyle cevap veriliyor:
"Meditasyon, zihnin nasıl çalıştığını değiştirmek için, şuurlu bir gayrettir."
Bunlar Türkçe'yi de pek bilmiyorlar. Bu çeviriler hep yanlış. "Zihnin nasıl çalıştığını değiştirmek için...." diyorlar. "Zihnin çalışmasını değiştirmek için şuurlu bir gayrettir." denmesi lâzım; ama böyle çevrilmiş Türkçe'ye. Yabancı menşeli olduğu çok belli oluyor.
Meditasyon, sadece bir zikir sahtekârlığıdır. Şeytanın sahtekârlığı ise kişide sadece stres oluşturur. Konunun gerçeği bu.
Meditasyon önemli midir?
Sorusuna verilen cevap ise şöyle:
"Evet önemlidir. Eğer şu andaki gibi davranmamıza sebep olan içimizdeki arzuları değiştiremezsek, değişmeyi ne kadar çok dilediğimizin bir önemi yoktur. Örneğin, hanımına bağıran bir kişi, her ne kadar kendi kendine söz verse de, 1 saat sonra yine bağırıyor olabilir. Bunun sebebi, kişinin kendisinin farkında olmaması, sabırsızlığın o farketmeden açığa çıkmasıdır."
Bakınız ne kadar güzel demişler. İçimizdeki arzuları değiştiremezsek; (arzular, nefsimizin afetlerine dayalı) afetler orada durdukça, arzuları değiştiremezsiniz. Değiştirebilmeniz ancak zikirle, nefsinizin afetlerini azaltmanızla mümkün. Nefsinizin afetleri aynen yerinde duruyorsa, onları azaltamazsınız.
"Örneğin, hanımına bağıran bir kişi, her ne kadar kendi kendine söz verse de, 1 saat sonra yine bağırıyor olabilir. Bunun sebebi, kişinin kendisinin farkında olmaması, sabırsızlığın o farketmeden açığa çıkmasıdır." diyorlar.
Yani sabırsızlığını farketse, sabırsız olmayacak gibi bir mânâ çıkıyor. Bu mümkün değil.
Aynı internet sitesinde: "Meditasyon, zihinsel (mental) alışkanlık biçimlerini değiştirmek için, gerekli farkındalığı ve enerjiyi geliştirmeye yardımcı olur." deniyor.
Tabirler, yabancı dilden alındığı için hiç yerine oturmuyor. "Farkındalık" İlk defa böyle bir tabir duyuyorum. Farkında olma işlemi demek; ama bu farkındalığa, farkında olmak değildir çözüm. Onun, negatif faktörlerin kökünden yok olmasıdır. Bu da ancak afetlerinizin yok olmasıyla gerçekleşebilir.
Soru: Bu ifadelere göre, insanlar nefsin varlığını kabul ediyorlar. Afetleri olduğunun da farkındalar ve değişmesi gerektiğine de inanıyorlar. Bunun için ters bir yönde de olsa, gayret gösteriyorlar. Sadece yöntem seçimleri yanlış. Bu iyi niyetli insanları, Allah seçer mi?
Hangi iyi niyet?
Adamlar meditasyon yapıyorlar.
Şeytanın uşağı olmuşlar.
Bu Transandantal meditasyon, nefsin kalbindeki karanlıkları sadece arttıran bir fonksiyon eda eder.
İnternet sitesinde yer alan bir başka soru ise şöyle:
"Meditasyon tehlikeli olabilir mi?"
Bu soruya şöyle yanıt verilmiş:
"Yaşamak için tuza ihtiyacımız vardır. Ama 1 kg tuz yerseniz, bu sizi öldürür. Modern hayatta bir arabaya ihtiyacınız vardır. Ama trafik kurallarına uymaz veya alkollü araba kullanırsanız, araba tehlikeli bir makine olur. Meditasyon da bunun gibidir. Depresyonu, irrasyonel korkuları, şizofrenisi olan insanlar, meditasyonu bir tedavi olarak görüp başladıklarında daha da kötüleşebilirler."
Ama aynı kişiler, zikir yaparlarsa kötüleşmezler; sadece iyileşirler. Eğer Allah'a ulaşmayı dilemişlerse ve zikir yapıyorlarsa, zikir mutlak bir tedavi vasıtasıdır.
Ve açıklamalarına şöyle devam ediyorlar:
"Bazı insanlar da adım adım ilerlemek yerine, çok fazla enerji ile, uzun süre meditasyon yapıyorlar ve yoruluyorlar. Bazıları da kanguru gibi, bir meditasyon tekniğinden diğerine atlıyorlar. Bu da bir hatadır. Eğer ciddi bir mental probleminiz yoksa ve meditasyon yapmaya başladıysanız ve mantıklı bir şekilde uyguluyorsanız; bu, kendiniz için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biridir."
Biz buna hiç mi hiç katılmıyoruz. Tam aksine meditasyon, şeytanın sizi kontrolü altına almak için, uyguladığı bir yöntemdir ve çok tehlikeli bir standardı vardır. Başınızın üzerine, daire şeklindeki bir alana şeytan, hükmetmeye başlar. Ve orada bir hissizlik duyarsınız. Şeytanla ilişki kuranların hepsinin, bunu mutlaka yaşadıklarını görüyoruz. Buna zülmanî ilimlerle uğraşanlar; "şeytanın onların beyinlerini çekiçlemesi" diyor. Şeytanın kendilerine dost olmadığını onlar da biliyorlar ve bu negatif faktörlerden kurtulmak için metotlar arıyorlar.
Yazının başında, korkuları olanlar için meditasyonun tehlikeli olabileceğini yazılırken; yazının sonunda pek çok psikiyatrist ve psikolog tarafından tedavide kullanıldığı yer alıyor. Bu ifadeler, birbirleri ile tezat oluşturuyor; ama bu insanlar neyi yutturabilirlerse, onu kâr sayıyorlar.
Transandantal meditasyonun gerçek yüzü:
İnsan üç vücuttan oluşur; fizik vücut, ruh ve nefs. Akıl da, ona verilen bir ni'mettir. Fizik vücutla zihin; yani, akıl müessesesi daimî bir beraberlik içersindedir. Akıl; beyni kulllanarak, bütün vücudu dilediği istikamette, teçhiz eder.
Stres, sizin üzerinizde vücuda gelen bir birikimdir. Ya yapmak istediğiniz, fakat yapamadığınız bir olay sebebiyle, ya da başkalarının size verdiği bir eziyetin yükünü taşımanız ve bunu kaldıramamanız, taşıyamamanız sebebiyle stres oluşur. Stres, alınamamış intikamın adıdır, stres insanı hüzne götüren bir olaydır. Mutlaka nefs ile ruh arasındaki bir kavganın ürünüdür. Nefsin, şeytanın da yol göstermesi ile insanlara oynadığı bir oyundur! Ve kişi sadece huzursuz olur. Nefs ve ruh; birbirinin tam zıddı olan bu iki vücudumuz, devamlı birbirleriyle kavga halindedirler. (ezeli diyalekt) Nefsin muhtevasında fitne, fesat, dedikodu, yalan, sabırsızlık vefasızlık v.b gibi 19 afet bulunmaktadır. Ruhun muhtevasında ise bunların tam zıddı olan sevgi, adalet gibi 19 haslet. Bu yüzden, insan iç dünyasında mutlu değildir.
Mutluluk kesintisiz bir sulh ve sukûn halidir.
Bu kesintisiz sulh ve sukûn haline, nefs tezkiyesi ile ulaşılır.
Kur'ân-ı Kerim'de birçok şifreler var. Bunlardan bir tanesi de "Allah" kelimesidir. Zikir, "Allah" kelimesinin "Allah, Allah, Allah" diyerek ard arda tekrar edilmesidir.
Bir insan zikir yaparsa ne olur?
Allah'ın nurları kalbine dolmaya başlıyor. Doldukça îmân kelimesinin etrafı da doluyor. Ve doldukça, onun nefsinin afetlerini birer birer yok ediyor. Bunun mânâsı, kişinin Allah'la giderek daha candan dost olması ve neticede Allah'ın sonsuz lütuflarına mazhar olmasıdır. Ve zaten zikrin tesirli olmasının arkasında, nefsimizin kalbindeki mührün açılması, küfür kelimesinin alınması ve kalbimizin içine îmânın yazılması vardır. Eğer bu yoksa, zaten zikir yapsanız da nefs tezkiyesini gerçekleştiremezsiniz.
İşte iblisin "Allah" kelimesinin tekrarıyla yapılan bir zikri önleme konusundaki gayretleri, meditasyona ulaşıyor.
Meditasyonda size bir kelime verilir, genellikle sankristçe bir kelime (sanskritçe büyü yapmak için kullanılan bir lisandır). Meselâ "ohm" kelimesi. 20 veya 30 dakikalık bir zaman parçası içersinde, bütün dikkatinizi bu kelime üzerinde toplamanız ve bu kelimeyi tekrar etmeniz istenir. Bir kelimenin üstüne konsantre olduğunuz zaman, diğer düşüncelerin sizden uzaklaşması ve o kelimenin üzerinde konsantrasyonunuz söz konusu. Bu da 20 dakikalık süreç içerisinde size, diğer düşüncelerden ayrılma özgürlüğünü verir. İşte şeytan bunun bir nevi rahatlama olduğunu söylüyor. Ve böyle bir hakikatten yola çıkarak, bütün insanları Maharishi vasıtasıyla ve onun başındaki Lord Mentre vasıtasıyla, transandantal meditasyona davet ediyor.
Zikri ve meditasyonu karşılaştırdığımız zaman, arada korkunç bir farklılığın var olduğunu görürüz.
Zikir, insanın kalbindeki nurları arttırır. Meditasyon, insanın kalbindeki karanlıkları arttırır.
Transandantal meditasyon zikir değildir, bir zikir sahtekârlığıdır. Şeytanın, bütün insanları zikirden alıkoymak için ortaya çıkardığı korkunç bir tuzak.
Soru: İnsanlar günümüzde, özellikle zikir taklidi insanda transandantal meditasyondan şeytanın zülmanî bir tuzağından medet umuyorlar. Özellikle bu şeytanın zülmanî tuzağından kurtulabilmek ve Allahû Tealâ'nın nurlu yoluna tâbî olmak için Maide Suresinin 105. âyet-i kerimesinde ifade edilen nefs tezkiyesini, biz insanlar nasıl gerçekleştirebiliriz ve bu transandantal meditasyon denilen şeytanın tuzağından da nasıl kurtulabiliriz?
CEVAP:
Allahû Tealâ, Adem (A.S)'ı yarattığı zaman, ona ruhundan üfürüyor ve diyor ki: "Ona ruhumdan üfürdüm. Hepiniz Adem (A.S)'ın önünde secde edin." Bütün melekler ve cinler secde ediyor. Ama iblis, yani şeytan secde etmiyor. Allahû Tealâ buyuruyor: "Emrime karşı geldin, kâfirlerden oldun. Seni sonsuza kadar, cehennemde cezalandıracağım."
İblisin cevabı şöyle: "Yarabbi! Beni kıyâmet gününe kadar hayatta bırak. Ben bu ademoğullarının önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından gireceğim, onları dalâlette bırakmaya çalışacağım ve eğer bana bu yetkiyi verirsen, kıyâmet günü onların çoğunu sana şükreder bulmayacaksın. Senin ihlâs sahibi kulların hariç." (Demek ki iblis, Adem (A.S)'ın bütün zürriyetine düşman.)
Bu düşmanlık, Yasin Suresinin 60 ve 61. âyet-i kerimesinde çok açık bir şekilde ifade buyurulmuş. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
36/YASİN-60: E lem a'had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta'buduş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki; o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
36/YASİN-61: Ve eni'budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.
İşte Allahû Tealâ böyle söylüyor. Şeytan bizim ezelî düşmanımız ve ebedî düşmanımız. Bu düşman, çok aktif bir faaliyetin sahibidir ve ne kadar hazin bir tecellidir ki; hedefini büyük ölçüde gerçekleştirmiş. İşte, şeytanın tuzaklarından biz 19 tane tespit etmiştik, her birini ayrı ayrı ifade etmiştik. Bunlardan bir tanesi de, bu transandantal meditasyon tuzağı. Yani zikir sahtekârlığı.
Bu şeytan, ne yapmış şimdiye kadar? Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'den evvel indirdiği 3 kitabı tahrip etmiş ve insanları mutluluğa ulaştırabilecek olan bütün özelliklerini yok etmiş. Kur'ân-ı Kerim'in bir harfine bile dokunamamış; ama onun tatbikatına büyük değişiklikler yapmayı başarmış ve insanlar bugün Kur'ân-ı Kerim'de hiçbir değişme olmadığı halde aslında; ama tatbikatın değişmesiyle yine saadete ulaştıracak olan, bütün muhtevadan mahrumdur.
İşte bir kişinin cennet saadetine ulaşması için temel şart, Allah'a verilen 3 tane yeminin yerine getirilmesidir. Nefsimizi tezkiye edeceğiz. Allah'ın nurlarıyla yarıdan daha fazla dolduracağız. Ruhumuzu ölmeden Allah'a ulaştıracağız ve fizik vücudumuzu, vechimizi şeytana kul olmaktan kurtarıp, Allah'a kul edeceğiz. Bu 3 istikamette Allah'a yemin vermişiz, misak vermişiz, ahd vermişiz. Allah da yeminimizle, nefsimizin tezkiyesiyle, fizik vücudumuzun Allah'a kul olmasını 3 defa üzerimize farz kılmış. Üçer defa. Ama ruhumuzun biz ölmeden evvel Allah'a ulaşmasını 9 defa farz kılmış. Bu yüzden bir kişi, bu 3 tane yemini yerine getirirse onun makamı mutlaka cennettir.
İşte Fecr Suresi 27, 28, 29 ve 30. âyet-i kerime; Allahû Tealâ buyuruyor ki:
89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allah'tan razı ol ve Allah'ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah'a (Rabbine) geri dönerek ulaş.
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah'a ulaştırdığın zaman), (Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
Böylece, bu noktada 3 yemin de gerçekleşmiştir. Nefs tezkiye olur, ruh Allah'a ulaşmış, fizik vücud da şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah'a kul olmuş. Sonuç ne olur?
Fecr Suresi 30. âyet-i kerimede bunu söylüyor:
89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
"Ve cennetime gir." İşte burası 30. âyet-i kerime, bir insanın Allah'a, nefsinin, ruhunun ve fizik vücudunun verdiği yemini, misaki ve ahdi yerine getirdiği halde, mutlaka Allah'ın cennetine gireceğini ifade ediyor.
Allahû Tealâ buyuruyor: "Allah'ın katında söz değiştirilmez." İşte bunu söyleyen Allahû Tealâ. Kim, bu 3 yeminini yerine getirirse, o kişiyi mutlaka cennetine kabul buyurur. Böyle bir dizayn içerisinde, şunu görüyoruz; insanların Allah'a verdiği yeminleri yerine getirmesi, onların cennet saadetine ulaşması için asıldır. Şimdi bu 3 yemin arasındaki ilişkiyi incelediğimiz zaman, net olarak şunu görüyoruz ki; insan nefsini tezkiye edemez ise ruhunu asla Allah'a ulaştıramaz.
Bir insanın nefsi 7 kademeden oluşuyor. Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiye ve Tezkiye. Bu 7 tane kademe, ruhun Allah'a ulaşması istikametinde, son derece önemli bir rol oynar. Bir insan, nefsinin Emmare kademesinde temizlenmedikçe, ruhu zemin kattan 1. kata kadar yükselemez, Nefs-i Emmare'yi tamamladığı zaman o kişinin ruhu, sadece 1. gök katına kadar yükselebilir, 2. gök katına çıkması mümkün değildir. Ne zaman bu kişi Nefs-i Levvame'yi tamamlar, ruhu da 2. gök katına yükselebilir. Bu statü içerisinde demek ki nefsimiz tezkiye olamazsa, bütün bu 7 kademeyi birer birer gerçekleştiremez ise; ruhumuz da 7 tane gök katını aşıp, Allah'a asla ulaşamaz. Bir insanın nefsi ve ruhu kendilerine verilen yeminleri yerine getirmedikçe, o kişinin fizik vücudu Allah'a kul olamaz. Fecr Suresindeki bu âyet-i kerimeler, bunu açıkça gösteriyor.
Allahû Tealâ diyor ki: "Fedhulî fî ibâdî ""Fe: o zaman, o zaman kullarımın arasına gir."
Ne zaman? Nefsini tezkiye ettiğin zaman, ruhunu Allah'a ulaştırdığın zaman, o zaman kullarımın arasına gir. İşte, bir kişinin fizik vücudunu Allah'a kul etmeye ulaştırabilmesi, önce nefsinin tezkiyesini gerektirir, nefsinin tezkiyesi sebebiyle ruhun Allah'a ulaşması tahakkuk etmişse, bu iki yeminini gerçekleştirmesi sebebiyle, yemini, misaki, o kişi ahdi olan fizik vücudunun Allah'a verdiği şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah'a kul olmak hedefini de gerçekleştirmiştir. Öyleyse görülüyor ki; nefs tezkiyesi asıldır. Nefs tezkiyesi kademe kademe gerçekleşmedikçe, o kişinin ruhunun Allah'a ulaşması mümkün değildir. Bu işlemi gerçekleştirmeyen kişinin fizik vücudunun, Allah'a kul olması mümkün değildir. Öyleyse nefs tezkiyesi, 3 yeminin de temelini oluşturuyor, esasını oluşturuyor.
Nefs tezkiyesi de bir temel şarta dayalı.
Nur Suresi 21. âyet-i kerime:
24/NUR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi' hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye'muru bil fahşâi vel munker(munkeri), ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâ'(yeşâu), vallâhu semîun alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar! Şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o, muhakkak ki ; (nefsi ve şeytan tarafından) fuhuşla ve münkerle emredilmiştir. Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti üzerinize olmazsa (nefsinizin kalbine giremezse), içinizden hiçbiriniz, ebediyyen nefsinizi tezkiye edemezsiniz. Ve lâkin Allah, (nurlarını kalbine göndererek) dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, işitir ve bilir.
Öyleyse, Allah'a verdiğimiz yeminlerden, bizi cennet saadetine ulaştıracak olan nefs tezkiyesi, ancak nefsimizin kalbinden içeri rahmet ve fazl isimli iki tane ruhun girmesiyle gerçekleşebilir. Başka bir alternatif yok. Allah'ın nurları nefsimizin kalbine girip de bizi huşu sahibi kılmadıkça ve daha ötede nefsimizin kalbindeki karanlıkları yok ederek, nefsimizin kalbindeki kasiyeti, perdeyi ve karanlığı yumuşatıp aydınlatmadıkça, nefsimizin tezkiye olması mümkün değildir.
İşte bu nurların insan kalbine, insanın nefsinin kalbine ulaşması, nefs tezkiyesine başlaması, bir tek işlem ile mümkündür; ZİKİR, ZİKİR. Allah'ın isminin ard arda Allah, Allah, Allah... diye tekrar edilmesiyle gerçekleşir ve Kur'ân-ı Kerim'imiz bu zikre; zikrullah diyor. Allah'ın isminin tekrarıyla oluşan bu zikre, zikrullah diyor. Zikir farzdır. İşte Allahû Tealâ, açık bir şekilde şöyle söylüyor:
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah'ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulaş, vasıl ol).
Demek ki; Allah'ın ismiyle zikretmemiz lâzım. Bu, zikrin farz olduğunu gösteriyor. Ama Allahû Tealâ burada durmamış, daimî zikrin farziyetini de üzerimize yüklemiş. Bizim mutluluğumuz için, dünya saadeti elde edebilmemiz için, daimî zikre ulaşmamız asıldır. Burada üzerimize farz kılınmış. İşte Yüce Rabbimiz bu hususu söylüyor:
4/NİSA-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma'nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu'minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah'ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın. Çünkü; namaz, mü'minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.
Bir insan 3 halde bulunuyor. Üç halin üçünde de zikretmemiz, hepimizin üzerine farz kılınmış, hepimizin üzerine daimî zikir farz kılınmış. İşte iblisin bizlerden kopardığı temel faktörlerden bir tanesi de "ZİKİRDİR." 14 asır evvel bütün sahâbe, daimî zikre ulaşmış. Aradan 14 asır geçmiş. 14 asır sonra hiçbir dîn öğretim kurumu, artık insanlara daimî zikrin değil, zikrin bile farz olduğundan bahsetmez olmuş. O zikir ki; nefs tezkiyesini gerçekleştiren temel faktör ve yok. 14 asır sonraki tatbikatta, insanlara dîn öğretenler bunun farziyetinden, mutlaka yerine getirilmesi lâzım gelen bir farz olduğundan artık bahsetmiyorlar. Öyleyse zikir yaparsak ne olur? Zikir yaparsak Allah'ın nurları kalbimizden içeri girer.
Hedefimize, her basamağı birer cümle ile anlatarak ulaşmak istiyorum. Zikrin muhtevası hangi standartlarda neyi oluşturur? Onu şimdi beraberce göreceğiz. Bu sebeple, Allah ile insan arasındaki ilişkiler, 28 basamakta dizayn edilmiş.
103/VEL ASR-1: Vel asr(asri).
Asra (zamana) yemin ederim.
103/VEL ASR-2: İnnel insâne le fî husr(husrin).
Muhakkak ki; insanlar, hüsrandadırlar.
103/VEL ASR-3: İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabri).
Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar) hariç ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar) hariç ve (Allah'a ruhen ulaşıp) Hakk'ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) hariç ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.
İşte görünen o ki; Allahû Tealâ'nın indinde 4 tane 7 basamaklık, 28 basamaklık bir yaklaşım söz konusu Allah'a.
İşte 1. basamakta olayları yaşıyoruz. 2. basamakta bu olayları muhakeme ediyoruz. 3. basamakta bir yere ulaşmamız lâzım. Ya Allah'a ulaşmayı diliyoruz veya dilemiyoruz. İşte bir insanı kurtuluşa ulaştıracak olan faktör budur; "Allah'a ulaşmayı dilemek."
Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, o kişi mutlaka kurtuluşa ulaşır, mutlaka cennet saadeti onun olur. Neden? Çünkü kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah da onu kendisine ulaştırmayı diler. Böylece bu kişi, Allah'ın mutlaka kendisine ulaştıracağı bir kişi olur. 3. basamakta kişinin, Allah'a ulaşmayı dilediğini düşünün. 4. basamakta bu sebeple, kalbinde Allah'a ulaşma talebini gören Allahû Tealâ, kişinin üzerinde Rahîm esmasıyla tecelli eder. 5. basamakta onun, o kişinin irşad makamıyla arasında bulunan hicab-ı mesture adlı bir perdeyi, gizli perdeyi, görülmez perdeyi, örtülü perdeyi alır. 6. basamakta, kişinin kalbindeki işitmeye engelleyen, vakra isimli bir sistemi alır. 7. basamakta kişinin kalbindeki idraki engelleyen ekinneti alır; kişi âmenû olur. Bu ekinnetin alınması, sadece idraki sağlamıyor. Kalbe Allah'ın nurlarının girmesi için, özel bir zemin hazırlıyor. 7. basamaktayız, âmenû olduk ve Vel Asr Suresinin ilk 2 âyet-i kerimesi burada bitti. 8. basamakta, Allah kalbimize hidayet koyuyor.
Tegabün Suresinin 11. âyet-i kerimesine göre:
64/TEGABUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu'min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bikulli şey'in alîm(alîmun).
Allah izin vermedikçe, kimseye bir musibet isabet etmez. Kim Allah'a âmenû olursa, Allah onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi bilir.
Niçin koyuyor? Kalbimizin nur kapısını Allah'a döndürmek için ve kalbimiz Allah'a dönüyor. Kaf Suresi 32. âyet-i kerime, 33. âyet-i kerime:
50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).
İşte vaadolduğunuz şey (bu cennettir). Bütün evvab (Allah'a ruhu ulaşmış ve sığınmış) ve hafîz (başları üzerinde devrin imamının ruhunu muhafız olarak taşıyan) olanlar için.
50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîb(munîbin).
Gaybte Rahmân'a huşû duyan ve (Allah'a) dönük bir kalple (Allah'ın huzuruna) gelenlerdir.
Demek ki bir nevi insanlar, bir grup kalpleri Allah'a dönük olarak, Allah'ın huzuruna gelen insanlar. Kim bunlar? 10. basamağa ulaşabilecek olanlar, 10. basamakta Allah, o kişinin göğsünden kalbine bir yol açıyor. En'am Suresinin 125. âyet-i kerimesi gereğince ve böylece kişinin nefsinin kalbinde 2 şart tamamlanmış olur.
6/EN'AM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec'al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa'adu fîs semâi, kezâlike yec'alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu'minûn(yu'minûne).
Artık Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse onun göğsünü teslime (İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.
O kişinin kalbine hidayet koymuş olur Allahû Tealâ.
1-Bu hidayet, o kişinin nefsinin kalbinin nur kapısını Allah'a çevirmiştir.
2-Allah, o kişinin göğsünden kalbine, o kişi zikir yaptığı zaman gelecek olan nurların ulaşması için bir yol açmıştır. Kişi zikir yapar ve Allah'ın nurları göğsüne gelir, göğsünden kalbine gelir. Bu nurlar, 2'şer, 2'şer, iner Zümer Suresi 23.ayet-i kerime, Allahû Tealâ şöyle söylüyor:
39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşa'(yeşau), ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını, ikişer ikişer (rahmet-fazl ve rahmet-salâvât), Kitab'a müteşabih (benzer) olarak indirir. Bu (nurlar)dan, insanların derileri (tüyleri) ürperir ve Rab'lerine karşı huşû sahibi olurlar. Sonra Allah'ın zikri ile (bu nurlar) kişinin derilerini (vücudunu) ve (nefsinin) kalbini yumuşatır (titretir, aydınlatır, tezkiye eder ve böylece kişinin ruhunu Allah'a ulaştırır ve onu hidayete erdirir). İşte bu, Allah'ın hidayetidir ki; Allah, dilediği kişiyi (nefsini Allah'ın nurlarıyla tezkiye ederek ve böylece Zat'ına ulaştırarak), hidayete erdirir (3 hidayete de erdirir). Kimi de dalâlette bırakırsa, onun için bir hidayetçi yoktur.
Allah göğsümüzden kalbimize bir yol açıyor, Allah'ın nurları o kişinin kalbine ulaşsın diye. Allah'ın nurları o kişinin kalbine ulaşıyor, kişinin kalbi Casiye Suresinin 23. âyet-i kerimesine göre mühürlü. Bu mühürlü kalbin kenarından sızabilen rahmet isimli nur, o kişinin nefsinin kalbinde hafif bir birikim yapar, bu birikimin neticesinde kişi, huşû sahibi olur, 12. basamak. Ve huşû sahibi olan kişi, hacet namazını kıldığı zaman; Allah, verdiği söz üzere ona mutlaka mürşidi gösterir, 13.basamak. Hacet namazı kılan kişiye mutlaka Allahû Tealâ mürşidine ulaştırır ve o kişiyi mürşidine ulaştırır.
Mürşidine ulaşan kişinin kalbine, Mücadele Suresinin 22. âyet-i kerimesi gereğince îmân kelimesi yazılır.
58/MUCADELE-22: Lâ tecidu kavmen yu'minûne billâhi vel yevmil âhıri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullah(hizbullahi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden evvel Allah'a ulaşmaya) îmân eden kavmi, Allah'a ve resûlüne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın. Velev ki; onlar, babaları veya oğulları veya kardeşleri veya aynı aşiretten olsun. Onların kalplerine îmân yazılır. Ve onlar, Allah'ın katından (orada eğitilmiş olan) bir ruhla (devrin imamının ruhunun başlarının üzerine yerleşmesi ile) desteklenirler ve altlarından ırmaklar akan cennetlere konurlar. Orada ebediyyen kalacaklardır. Allah onlardan razıdır, onlar da Allah'tan razıdırlar. İşte onlar, Allah taraftarıdırlar. Ve muhakkak ki; Allah, taraftarları kurtuluşa (felâha) erenlerdir.
Bu, kalbin zikir için önemli olan 4. ve son şarttır. Kimin kalbine Allah, îmânı yazmışsa, o kişinin kalbindeki hususlar nefs tezkiyesi için tamamlanmıştır ve zikreder.
Allah'ın o kişinin kalbine, îmân kelimesini yazarken mühürü açması asıldır. Bu mühür artık açılmıştır, hareketli hale gelmiştir. Kişi burada zikir yaptığı zaman, Allah Allah Allah... diye tekrar ettiği zaman, bu nurlar o kişinin göğsüne, göğsünden de kalbine ulaşır. Kalbindeki mührü, kalbin iç boyutuna doğru indirmeye başlar. 3 tane nur; rahmet, fazl ve salâvât. 3. nur, o kişi mürşidine ulaştığı için gelmeye başlayacak. Bu üç nur beraberce, mührü üzerine yaptıkları baskıyla aşağıya doğru indirir.
Aşağıdan yukarı bir başka baskı var. Şeytanın zulmeti, karanlıkları, nefsimizin kalbine, alttaki kapıdan dolar ve burada bir enerjetik tesir oluşturur. Negatif tesir oluşturur; ama bire karşı üç tesir, bu sebeple Allah'ın nurları mührü, zülmanî kapıya kadar indirir ve zülmanî kapıyı örter. Bu demektir ki zikir boyunca, o kişinin nefsinin kalbine, zulmet, şeytanın nefsimizin afetlerini arttıran karanlıkları giremez. Buna karşılık rahmet kapısını, nur kapısını örten mühür, oradan aşağıya indiği için, nur kapısı açılmıştır. Allah'ın nurları nefsimizin kalbinden içeriye dolmaya başlar. İşte bu dolan nurlar, nefsimizin kalbinin iç dünyasında aydınlıkları oluşturmaya başlar.
Bu nurlar, kalbinizde yazılan îmân kelimesi bir çekim alanı oluşturduğu için, onun etrafında yuvalanmaya başlar, toparlanmaya başlar, %7'yi gerçekleştirdiğiniz zaman Nefs-i Emmare'yi gerçekleştirirsiniz. %14'te Nefs-i Levvame, bir %7 daha Nefs-i Mülhime, bir %7 daha Nefs-i Mutmainne, sonra Nefs-i Radiyye, Nefs-i Mardiyye ve Nefs-i Tezkiye. Yedisi de tamamlandığı zaman, %49 nur durumu tahakkuk eder. Huşû sırasında da %2 nur, kalbimize girmiştir ve nefsimizi tezkiye ettiğimiz gün, nefsimizin kalbinde artık şeytanın karanlıkları hüküm perva değildir. Nefsimizin kalbinde, artık Allah'ın nurları duruma hakim olmuştur. İşte bu sebeple, nefsimiz o noktada şeytanın kulu olmaktan kurtulmuştur ve Allah'a kul olmuştur. Allah'a fizik vücudunun verdiği ahdi gerçekleştirmiştir.
Bu statü içerisinde bir olay daha var. Ne zaman bir insan mürşidine ulaşırsa, o kişinin ruhu mutlaka vücudundan ayrılır Sıratı Mustakîm'e ulaşır. O kişi Nefs-i Emmare'yi tamamlayana kadar, ruhu zemin katta bir rahle-i tedris sistemi içerisinde eğitim görür. Nefs-i Emmare'yi tamamladığı zaman, o ruh zemin kattan 1. kata kadar yükselmeye başlar. Nefs-i Levvame'yi tamamladığı zaman, o kişinin ruhu 2. kata kadar yükselmeye başlar. Nefs-i Mülhime'de 3. kata, Nefs-i Mutmainne'de 4. kata, Nefs-i Radiye'de 5., Nefs-i Mardiyye'de 6. ve Nefs-i Tezkiye'de 7. kata kadar yükselir. 7. katın 7 tane âlemini geçer, en son Sidret-ül Münteha'yı, varlıklar âleminin en üst noktasındaki ağacı aşar ve yokluğa geçer ve yoklukta Allah'ın vechine, Allah'ın Zatı'na ulaşır Allah'ın Zatı'nda ifna olur, yok olur.
Bu, o kişinin ruhunun Allah'a verdiği misaki yerine getirmesidir. Nefs tezkiye oldu, ruh da Allah'da verdiği misaki yerine getirdi. Bu ikisi gerçekleştiği zaman, artık o kişi ruhu Allah'ta olan bir insandır. Artık ruhu kendi vücudunda değildir. İşte bu sebeple, o kişi şeytana kul olmaktan kurtulmuş, yine Allah'a kul olmuştur ve başlangıçta söylediğimiz Fecr Suresinin 27, 28, 29 ve 30. âyet-i kerimeleri gereğince o insan, Allah'a olan 3 yeminini de gerçekleştirmiş ve Allah'ın sevgisine bundan 14 asır evvel, bütün sahâbe nasıl ehil olmuşsa o da ehil olmuştur.
Şimdi olaya bakalım; bir insanın nefsi neyle tezkiye olur? O kişinin nefsinin içine, Allah'ın gönderdiği nurla; rahmetle ve fazılla ve aralarında salâvâtla. Kalbin 4 tane şartla şartlanması lâzım, tamamlanmış şartlarda zikir kişiyi mutlaka nefs tezkiyesine ulaştırır. Bu üç yemini de gerçekleştirir. Öyleyse zikrin ibadetler arasındaki yerine dikkatle bakalım. Zikrin en büyük ibadet olduğunu söylüyor Allahû Tealâ.
İşte Ankebut Suresi 45. âyet-i kerime, Allahû Tealâ buyuruyor:
29/ANKEBUT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri) ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya'lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Sana Kitab'tan vahyedileni oku, namazı kıl. Çünkü namaz kötülükten ve fuhşiyattan meneder ama Allah'ın zikri, en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
Kur'ân-ı Kerim tilaveti bir zikirdir. Kur'ân-ı Kerim öyle söylüyor. Namaz kılmakta bir zikirdir, Kur'ân-ı Kerim öyle söylüyor. Allah'ı zikretmek, zikrullah da bir zikirdir, bu üç tane zikirden en üstün olanının Allah'ı zikretmek olduğunu söylüyor Allahû Tealâ.
Dînin direği dediğiniz namazdan daha üstün bir ibadet zikrullah. Ankebut Suresinin 45. âyet-i kerimesine Allah bunu yerleştirmiş. Öyleyse zikir bütün insanları nefs tezkiyesine ulaştırıyorsa, şartlar uygun hale getirildiği takdirde, bu ruhun Allah'a ulaşmasına vesile oluyorsa, fizik vücudun Allah'a kul olmasına vesile oluyorsa ve neticede kişi Allah'ın cennetine giriyorsa; şeytan zikir yapmanızı istemez. Dikkat edin ki Allah sizi mutlaka cennetine almayı ister; çünkü yemininizi, misakinizi ve ahdinizi üzerinize farz kılmıştır. Onları gerçekleştiriniz ki; mutlaka Allah'ın cennetine giresiniz diye. Allah cennete gitmenizi istemekle kalmaz, bu dünyada da mutlak saadete ulaşmanızı ister, şu dünyada da cennet hayatını yaşamanızı ister.
İşte böyle bir yaşantı için, üç ayrı emir daha vermiş. İrşad emri vermiş, daimî zikir emri vermiş ve teslim emrini vermiş. Kim bunları gerçekleştirirse o kişi dünya saadetine de ulaşır. Allah'ın dediği bu. Şeytan ne ister sizlerden? Hepinizin şu dünyayı son derece huzursuz geçirmenizi, huzursuz bir hayat yaşayarak geçirmenizi ister. İster ki cehenneme kendisiyle beraber sizler de girin. İşte iblis bunu sağlayabilmek için, ne yapabilirdi? Yapması lâzım gelen en önemli faktör; sizin nefsinizi temizleyecek olan, nefs tezkiyesine sebep olacak olan zikri ortadan kaldırmak. Bunu İslâm dünyasında başarmış. Artık bizler gibi tasavvuf topluluklarının dışında kimse zikir yapmıyor. Kur'ân-ı Kerim'de Allahû Tealâ zikri, hem de daimî zikri farz kıldığı halde, artık zikir tatbikatta yok. İblis bir başka cepheden daha harekete geçmiş. Zikri İslâm dünyasına unutturmakla kalmamış, insanları bir zikir sahtekârlığı olan transandantal meditasyonla, zikirden tamamen koparmak istiyor.
Nedir transandantal meditasyon? Size bir kelime veriyorlar, sankristçe bir kelime genellikle. Ve diyorlar ki 20 dakikalık bir zaman parçası içersinde, bütün dikkatini bu kelime üzerinde toplayacaksın ve bu kelimeyi tekrar edeceksin. Meselâ "ohm" kelimesi. Bu kelimeyi tekrar edeceksin. Gerçekten bir insan, bir konu üzerine tam konsantre olduğu zaman, onun düşüncesindeki düğümlerden bazılarının bu sebeple çözüldüğünü görüyoruz.
Böyle bir hakikatten olayı alan iblis, bütün insanları Maharishi vasıtasıyla ve onun başındaki Lord Mentre vasıtasıyla, transandantal meditasyona davet ediyor.
Eğer "occult kültür" diye birşeylerden bahsedildiğini duymuşsanız, "kozmik şuur" diye bir şeylerden bahsedildiğini duymuşsanız, biliniz ki occult kültür şeytanın kültürüdür. Ve insanlar farkına bile varmadan şeytanın pençesine düşüverirler.
Şeytanla yapılan mücâdelede, birçok insanın transandantal meditasyonu zikir gibi zannetmesi büyük bir hatadır. Transandantal meditasyon zikir değildir, bir zikir sahtekârlığıdır. Şeytanın bütün insanları, zikirden alıkoymak için ortaya çıkardığı korkunç bir tuzak. Ne yazık ki aklı eren insanlar, dinlenilen insanlar, hatta profesörler bu korkunç tuzağa düşmüş vaziyette. Yetmez, başkalarını da aynı tuzağın içine çekmek için büyük bir gayret sarf etmekteler.
Transandantal meditasyon konusunda söyleyeceklerimiz burada inşallah tamamlanıyor. Bu konuda bizlerle tartışmak isteyenlerin mutlaka bize ulaşmalarını dileriz. Allah razı olsun.
Bir internet sitesinde Loving-Kindness (sevgi) meditasyonunun nasıl yapıldığı anlatılıyor:
"Haftada 2-3 kere, dikkatinizi kendinize vererek şu sözleri söyleyin: Ben iyi ve mutlu olayım. Ben sulh ve sukûn içinde olayım. Ben tehlikelerden korunayım. Zihnim nefretten uzak olsun. Benim kalbim sevgi ile dolsun. Ben iyi ve mutlu olayım."
Gördünüz mü? Hallettiler bile adamlar. Ama zikir muhtevasında hiçbir şey yapmayacaksınız. Nefsinizin kalbini şeytan da karanlıklarla dolduracak siz meditasyon yaptıkça; ama siz bunları söyleyeceksiniz ve söylediğiniz için de olacak bu iş. İddia bu.
"Sonra teker teker sevdiğiniz bir kişi için, sonra nötr olduğunuz bir kişi için ve son olarak da hoşlanmadığınız bir kişi için aynı şeyleri dileyin." deniyor.
Şimdi konunun can alacak yerine geldik. Palavranın büyük bir kısmı burada.
"Böylece kendinize karşı daha bağışlayıcı olduğunuzu, sevdiğiniz insanlara karşı, duygularınızın arttığını, umursamadığınız insanlarla arkadaş olabileceğinizi, sevmediğiniz insanlara karşı da olumsuz duygularınızın azaldığını göreceksiniz. Bazen de hasta ve mutsuz olduğunu bildiğiniz insanları da meditasyonunuza alabilirsiniz. Ve onların durumlarının düzeldiğini göreceksiniz." demişler.
Bir kuyruklu yalan daha. Yani siz, hasta veya mutsuz olduğunu bildiğiniz insanları, meditasyonunuza aldığınız zaman, onlar iyileşsin diye şeytandan talepte bulunduğunuzda, onların durumlarının düzeldiğini göreceksiniz diyor. Bu kuyruklu bir yalan!
"Pozitif mental enerjimizi onlara projekte ederiz ve bu onları değiştirir." diyorlar.
Şeytanı devreye sokan bir dizayn bu. Şeytanın devreye girmesi ise, hiç kimse için onları mutlu edecek bir durum vücuda getiremez. Böyle bir sonuç, şeytanla hiçbir şeklide elde edilemez. Bu, şeytanın bir sahtekârlığı.
"Pozitif mental enerjimizi onlara projekte ederiz." Yani zihni enerjiyi, karşısındakine enjekte edip hasta olan kişiyi iyileştirmek. Eğer şeytan böyle bir iyileştirme neticesini sağlamak istiyorsa orada sizin verdiğiniz mental enerji falan yoktur. Şeytan vardır. Ve böyle bir noktada insanların, ayrı ayrı açılardan defaatle aldatıldığını görüyoruz. Bu da onlardan bir tanesi. Pozitif mental enerjimizi onlara projekte edip onları iyileştirmek.
"Kendimize karşı bağışlayıcı olmamız gerekiyor mu?"
Bağışlayıcı olmak yerine, Allahû Tealâ'dan bağışlanma dilemek, en doğrusudur.
"Sevgi meditasyonu ile, insanları daha çok sevmek mümkün müdür?"
Mümkün değildir. Sevgi, ancak nefsinizdeki nefret afetinin, öfke afetinin, kin afetinin, düşmanlık afetinin azalmasıyla artar. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.
__________________ Ateşli çaba,kendini eğitme ve Mutlak varlığı algılama Yoga faliyetidir
Paramahamsa Yogaçarya MAHA Yogi AKİF MANAF |