Merhaba arkadaşlar,
Bir süredir forumu takip etsem de yazamıyorum. Malum yaz sezonuna geçişin etkisiyle işler yoğunlaşmaya başladı. Üstelik de maalesef stres ve aşırı fiziksel yorgunluk da getirileri...
Ama telkinleri karışık bir liste halinde olsa da dinlemeye devam ediyorum. Karşılaştığım etkilerin hangi telkin sayesinde olduğu konularında tam olarak fikir sahibi olamasam da ben genel olarak kazanmak istediğim faydaları düşünerek kendimce bir liste oluşturdum bazen 1-2 telkin ekliyor bazen çıkarıyorum, bazı günler belirlediğim bazı telkinlerin tekrarını arttırıyorum. Belki çok telkin olması etkileri geçiktirse de, telkinlerin birbirini desteklediği düşüncesiyle bu konuda kendimi sınırlamıyorum. İlk hedefim belirli konularda kısa zamamanda olumlu sunuçlar almak olsa da kendimce eksikliğini hissettiğim konularda da az da olsa ilerleme kaydetmek. Gelişmeleri umutlarımı da koruyup bunlarla desteklemek niyetindeyim.
Bugün sizlerle yine kendimde farkettiğim yeni gelişmeleri paylaşmak istiyorum. Henüz yeni olmasına rağmen, bu etkilere alışmadan, farkına vardığım zamanlarda sıcağı sıcağına paylaşmamın uygun oluğu düşüncesiyle hemen paylaşmak istedim.
Bu gece işyerinde T. Ö. (Telkinlerden Önce) çok sıkıntı yapıp hayatı kendime zindan edebileceğim olaylar yaşadım. Elbette gerçekten canım sıkılmadı değil, tabi ki çok canım sıkıldı, ama kısa sürede olayların olumlu taraflarını görmeye başladığımı farkettim. Sanırım daha anlaşılır olması için kısaca konuya değinmemde fayda var. Normalde gece vardiyasında daha az yoğunluk olması sebebiyle daha az personelle çalışırız. Eğer gerekli izni alabilirsek belirli yerlerdeki personel sayısını düşürerek istirahat, mola süremizi arttırırız. Ancak bugün maalesef üst konumdaki kişilerin değerlendirmesi ile her personelin yerinde kalması istendi ve dolayısiyle sadece 3 defa sadece zaruri ihtiyaç için yerimizden ayrılabildik. Elbette durumun bizim için ne kadar zor olduğunu bilen şefimiz de çay ve zaruri ihtiyaçlarımız için hızlı bir şekilde ihtiyaca gidip gelebileceğimizi söyledi. Daha önceden olsa artık bu işin tadının kaçtığını düşünüp, istifa etme düşünceleri ve asık bir suratla geceyi zor çıkarırdım.
Ama öyle olmadı tabi..
İşte işin güzel yanı ise olayın arkasındaki sebepleri olumlu bir bakış açısıyla değerlendirdim. 8 ay kadar önce şirketimiz zarar ettikleri (ki biz bunu bekledikleri karı kazanamadıkları şeklinde düşünüyoruz) ve bu zararı karşılamak adına daha az personel işi devam ettirme kararı vererek 16 kadrolu personeli ücretsiz izne çıkarmıştı. Şimdi ise bizim şirkete, eksik kadro tamamlansa da, bu iş kaç kişiyle yapılacaksa o kadar personelin bulunması gerektiği konusunda baskı yapılıyor. Bu da sezonda bizimle birlikte çalışacak yeni personelin sezona girilmeden önce aramıza katılacağını gösteriyor. Yani bizim şirket daha az personel ile daha çok iş yaparak karını arttıramayacak gibi görünüyor. çöküyor. Uzun vadede kaliteli iş ve istikrarlı kazanç yerine, Az maaş, az dinlenme, çok iş mantıkları aslında bir panik halinde olduklarını gösteriyor diye düşünüyorum.
* Benim gelişmelerime gelirsek stresli durumlarda şimdi ben tam tersine daha rahatım. Kızıp, bağırıp çağırmak veya için için kendimi yemek yerine net tepkiler verip kısa zamanda gülüp geçiyorum.
* Bulunduğum yerin veya şartların önemi yok; İçimde güzel şeyler olacağına, her şeyin daha güzel olacağına dair bir umut var ve ben bu umudu korumayı seçiyorum.
* Şimdi ne istediğimi biliyorum ve istediğim sonucucu getirecek tepkiler veriyorum. Tepkisiz değilim artık. Çünkü biliyorum ki ben söylemezsem kimse ne kırıldığımı, ne üzüldüğümü, ne yorulduğumu ne de sevdiğimi anlayamaz. Henüz insanlık telepatik olarak iletişim kuramadığına göre konuşarak anlaşılmak için, anlatmak durumundayız. Üstelik geçiktirmeden, o anda, sıcağı sıcağına anlatmak en güzeli diye düşünüyorum. Öfkeyi, üzüntüyü, kırgınlığı içimizde büyütmeden, uygun bir dille,içtenlikle konuşmak en uygunu. Çünkü artık biliyorum ki, içimizde tuttuğumuz, zihnimizde tekrarlayıp durduğumuz her düşünce zamanla birikip bilinçaltımızı ya güzel bir bahçeye ya da çöplüğe çeviriyor. İçimize ata ata, içimize attığımız şeylerle bir süre sonra dolup taşıyoruz. Bilinçaltım benim cennet bahçem olmalı. Zamanı geldiğinde zararlı otları temizlemeli, ağaçlarımı budamalı, istediğim meyvaların tohumlarını atmalıyım. Ve onları her gün sulamalıyım. Bahçemde çalı istemiyorsam ne diye onları ısrarla sulayayım ki..
Elbette diğer insanlarla da etkileşim içinde yaşadığımız için ayağımızın çamur olması, üstümüzün kirlenmesi veya zararlı polenlerin, tohumların da gelmesi mümkün. Ancak biz farkında olursak, iyi bir bahçıvan olursak istediğimiz gibi bir bahçeye sahip olabiliriz. Böylelikle yakınlarımız da, komşularımız da bizim çiçeklerimizden, ağaçlarımızdan fidanlar isteyeceklerdir. Biz de uygun zamanda onlara istedikleri fidanları verip, istediği tohumları ekmesinde onlara yardımcı olabiliriz. Böyleliklebir süre sonra çevremiz de güzel bahçelerle donatılmış olacaktır.
* Ayrıca şanslı olduğuma dair inancımın arttığını düşünüyorum. Her zaman olmasa da kendimi şanslı hissettiğim zamanlar çok iyi hissediyorum ve bunun için şükrediyorum.
Biraz dağınık bir anlatım oldu kusura bakmayın. Ama sanırım yine de bir şekilde gelişmeleri sizlerle paylaşabildim. İnsanın kendi içine attığı tohumların filizlendiğini görmesi umut veriyor.
Şimdilik benden bu kadar. Sevgiyle, umutla, neşeyle kalın.