Administrators Atakan Sönmez
Üyelik tarihi: May 2006 Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Kanseri nasıl yendiler? (7) Yazdır Yolla | Arşive Ekle Yaşam
Kanseri nasıl yendiler? (5)
'Kötü haber' verildiğinde Saadet Yağcı, lenf kanserinin üçüncü evresindeydi. Kısa süreli bir şoktan sonra toparlandı. Hastalığını 'ağır bir grip' gibi düşünüp mücadele etti ve zafer kazandı. Hayatı ertelememeyi öğrendiğini belirten Yağcı, 'Pozitif olmak çok önemli' diyor
21/09/2006 (2757 kişi okudu)
HATİCE YAŞAR (Arşivi)
Saadet Yağcı'nın yaşadıkları kanserde stres faktörünün ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. 17 yıl maruz kaldığı, biriktirdiği stres bir gün karşısına lenf kanseri olarak çıktı. Ancak yenileceğini hiç düşünmedi ve mücadeleyle kazandı. Üstelik bir gün bile yatmadan. Kemoterapiden çıkıp çocuklarıyla sinemaya, gezmeye gitti. Her gününü dolu dolu yaşadı.
Kanser öncesi hayatınız nasıldı?
Hayatım dört dörtlüktü çok şükür. Çok güzeldi, hâlâ da öyle. Bütün vaktimi, çocuklarıma, eşime ayırıyordum ve mutluydum. Ama çekirdek aile dışında yakınlardan kaynaklı ciddi stresim, üzüntüm ve sıkıntım vardı. Bu böyle yıllarca geçti. Beni çok ciddi üzen biri vardı. Eşimin de baş etmesi mümkün değildi. Söz geçirilecek pek bir durum yoktu. Stres engellenemiyordu. Hastalığa yakalanıp Amerika'ya gittiğimde sanki tüm doktorlar birbirleriyle sözleşmiş gibi bana, "Kim size ne yaptı?" diye sordu. Tamamen stres ve üzüntüden kaynaklanan bir durumdu kanser.
Stresin böyle bir etkisi olduğuna inanıyor musunuz?
Kesinlikle, yüzde 100. Yapıcı bir stres değildi bu. Çok uzun yıllar, yani 16 -17 yıl süren streslerden söz ediyoruz. Edirne Uzunköprü'de oturuyorduk. 19 yaşında evlendiğim günden 1999'a kadar bu strese maruz kaldım. 1982'de evlenip, 1999'da İstanbul'a taşınana dek bu stres birikerek sürdü.
Stres, hayatınıza nasıl yansıyordu?
Haksızlığa uğradığınızda, yapmadığınız şeyle itham edildiğinizde ne hissedersiniz? Mutlu bir evliliğiniz varken, onun bozulması, çocuklarınıza müdahale edilmesi karşısında ne hissederseniz o şekilde yansıyordu.
Aşırı stresten zona oldu
Baş edemiyor muydunuz bu stresle?
Küçük bir yerdi Uzunköprü. Çok fazla şey yapmak mümkün değildi. Ailem oradaydı ama onları üzmemek için yansıtmak istemiyordum. Kendi içinizde taşıyorsunuz. En önemlisi stres kaynağınızla her gün bir aradasınız. Küçük bir yer, her gün sık sık karşılaşıyorsunuz. İstanbul'a geldikten kısa bir süre sonra hastalığım ortaya çıktı. Sonra da stres kaynağından uzaklaştım. Artık senede bir-iki kez görüyorum. Bir şey söylemesine izin vermiyorum, söylendiğinde konuyu değiştirmeye çalışıyorum. Bundan önce bunu yapamazdım, çünkü yetiştirilişim öyle değil. Üç kız kardeşiz. Rahmetli babam bizden su isterken bile 'Kızım su verir misin?' derdi. Ben itham ve hakaretle karşılaşınca donup kalıyordum, hiç bir şey yapamıyordum.
Hassas bir insan mısınız?
Çok fazla hassasım. Hatta çok sevdiğim insanların keyfi yoksa, farkında olmadan ben mi üzdüm diye düşünürdüm. Artık o kadar değil, nispeten set çekmeyi öğrendim.
Stresin fiziksel yansımaları neydi?
Önceleri yoktu, çünkü daha birikim olmamıştı. Çok mutlu bir aileden gelmişim, pozitifim, bardağın dolu tarafını görürdüm. Ama insanın bir taşma noktası vardır ya... Oraya geldiğimde sağlığımı etkilemeye başladı. Bağışıklık sistemim zayıfladı, hemen grip olmaya başladım. Öksürük, bacaklarımda çeşitli dönemlerde ağrılı, iltihaplı kızarıklıklar oldu. Bunlar ilerleyince de lenfoma çıktı ortaya.
Bu yüzden doktora gitmediniz mi?
Gidiyordum, bünyemin hassaslaştığı düşünülüyordu. Psikolojik olarak fazla derine inilmedi. Zonalar bile çıkardım. Bunların kaynağının stres olabileceğini hem ben hem çevrem tahmin ediyordu. Hepsi stres kaynağımın huyunu, yapısını biliyordu. Tanıdıklarına da kötü davranıyordu çünkü.
Lenfoma belirtileri nasıl başladı?
İlk belirti görülmeden bir-iki sene önce her ay, regl döneminde ateşlenmeye başladım. 38.5-39 derece olurdu bu ateş. Hasta moduna girmek istemiyordum. İyi olduğumu söylersem kendimi daha iyi hissedeceğimi biliyorum çünkü. O ateşle 4-5 gün ayakta geziyor, yemeğimi yapıyor, misafir ağırlıyor, çocuklarımla ilgileniyordum. Her ay ateşlenmeler oldu. Bacağımdaki iltihaplı kızarıklıklar 10 günde bir çıkmaya başladı. Vücudumda bir kırıklık, halsizlik vardı. Grip halinin sürekli devam etmesi gibi... 1998'de başladı bu belirtiler. İstanbul'a taşındığımız 1999'da da devam etti. Sonradan fark ettim ki taşınmak sağlığım açısından çok iyi bir karar olmuş.
Boyunda aniden beliren şişlik
Doktora nasıl gittiniz?
Bir ara doktorların günahını aldım aslında. Bir gece geç vakit yatmadan önce yüzüme krem sürüyordum. Birdenbire boynumun sol alt tarafında yumurta büyüklüğünde bir şişkinlik hissettim. Birdenbire oldu ve bunu aklım almadı. Bunu büyürken nasıl fark etmediğime şaşırdım ama çok ani gelişmişti. Yoksa fark ederdim. O gecenin gündüzünde Florence Nightingale Hastanesi'ne gitmiştim. Orada ayağım hafif bir kaydı ve sol kolumla sert biçimde yere tutundum düşmemek için. Bende boyun fıtığı var. O akşam onu görünce, 'Boyun fıtığım var, bugün düştüm o yüzden oldu' diye düşündüm. Eşim Uzunköprü'deydi, telefonda durumu anlattım. Bana hemen acile gitmemi söyledi. Gittim. O gece cerrah doktorlar nöbetçiydi. Bana şişliğin düşmeden olmayacağını söylediler. Ben içimden, 'Koskoca cerrah olmuş, bunun düşmeden olduğunu bilemiyor' diye geçirdim. Ertesi gün kendi ortopedistime gittim ve o da düşmeyle değil, lenflerle ilgili olduğunu anlattı. Doktor, gördüğü gibi anladı. Beni korkutmamak için lenfoma demedi. Beni yönlendirdiği doktora gittim, filmler, tetkiklerle teşhis edildi ama bana söylenmedi.
Sonucu telefonda öğrendi
Biyopsi yapılmasına karar verildi. Biyopsi sonucunu beklerkenki iki günü hayatım boyunca unutmayacağım. Sabahlara kadar uyumadım, çok ağladım. Biyopsi sonucunu normalde telefonda söylemiyorlar. Ben çok rica ettim laboratuvardaki doktorlara. Bana, "Tedavinizi ihmal etmeyeceğinize söz veriyor musunuz?" dedi. Ben de "Söz" deyince lenfoma hodgin olduğu söylendi. Ve ben lenfoma hodgin nedir bilmiyorum! Sonra Amerikan Hastanesi'ne gittik Amerika'daki merkezlerle bağlantıları olduğu için bilgi edinmek istedik. Rahmetli babamın da rahatsızlığı nedeniyle öncesinde Clevlend'e gitmiştik. Babam da Amerika'da tedavi olmam yanlısıydı. Bağlantılar yapıldıktan sonra Houston'da MD Anderson Cancer Center'a gittik. Bütün doktorlar nasıl bir üzüntü yaşadığımı sordular. Orda da teşhis doğrulandı: Lenfoma Hodgin üçüncü evre... 2000 yılının şubat ayıydı.
Tedavi planı çıkarıldı, altı ay kalcaktım. Doktoruma altı ay çocuklarımdan ayrı kalamayacağımı, tedavimi İstanbul'da olmak istediğimi söyledim. Orada 20 gün kaldıktan sonra Türkiye'ye geldik. Tedaviye başlayacağız, ayrıntıları konuşacağız. Ama ben hiç bir şey hissetmiyorum. Beni psikologla görüştürdüler. Psikolog, "Bunu duyduğunuzda 'Neden ben?' dediniz mi?" diye sordu. "Demedim. Neden Ayşe, neden Fatma'ysa o yüzden de Saadet" diye cevapladım. Kimin başına geleceğini Allah'tan başka kimse bilemez. Kanseri atlatacağımı, sağlığıma kavuşacağımı söyledim.
'Hastalığı çabuk kabullendim'
Ailenizde kanser olan var mıydı?
Ne anne ne baba tarafımda kanser yok. İlk benim. İnşallah başka da olmaz. Önce reddetme, sonra da kabullenme aşamaları görülürmüş hemen her hastada. Ben çok çabuk kabullendim. Biyopsi sonucunu beklerken sadece iki gün zorlanmıştım. 'Öleceğim' diye düşünmedim. Bunu, şiddetli bir grip olarak gördüm ve Allah'ın izniyle yeneceğimi söyledim. Tedavi aşaması da kolay oldu kabullenince. Her aşamada ailem yanımdaydı. Aile, eş, çocuklar, kardeş, anne-baba ve arkadaşların desteği insanı müthiş motive ve mutlu
ediyor. İnsanın hüzne dalmasını engelliyor. Altı ay tedavinin ardından doktor gelip, 'Saadet hanım, bravo hastalığınızı yendiniz' mi dedi?
Önce ilk üç ayı bitti. Boynumdaki kitle küçülmüştü. Bunun müjde olduğunu sonradan öğrendim. Hemen Kuran'ımı okuyup duamı ettim. Kemoterapi bittikten sonra kontrollerimi devam ettireceğim söylendi. Birdenbire 'heyyo' demiyorsunuz. Yavaş yavaş seviniyorsunuz. Altı kür 12 seans kemoterapi gördüm. Tedavi altı ay sürdü. Önce üç ayda bir tomografi, tahlil yaptırdım. Sonra bu aralık altı aya düştü. Şimdi senede bir tomografi çektiriyor, kontrollere gidiyorum. Kemoterapi bitti, ertesi yaz çocuklar için yavru bir Alman kurdu hediye edilmişti. Aşısını yaptıracaktık. O arada köpek elimi ısırdı ve kanadı. Kuduz olur muyum, tehlikeli mi diye Prof. Dr. Coşkun Tecimer'i aradım. Bana, "Sizin özel bir durumunuz yok. Başkasına ne zarar verirse size de onu verir" dedi. Bunu duymak beni çok mutlu etti.
İnsan kanseri yenince hayatı daha mı çok seviyor?
Önce hayatı ertelememeyi öğreniyor. İkincisi, kendimi boş yere üzmemeyi, üçüncüsü ve en önemlisi ailenin ne demek olduğunu biliyordum ama önemini bir kez daha anladım.
Tedaviden kalan izi sildirmiyor
Neleri ertelemiştiniz?
Öncelikle stres kaynağından uzak kalmayı ertelemiştim. Hep güçlü bir insandım, ama gücümün daha çok farkına vardım. Kemoterapi esnasında sol kolumda ilaç kaçması sonucu yanık izi kaldı. Herkes bana bunu lazerle sildirebileceğimi söyledi. Ben sildirmedim. Çünkü hâlâ eski huylarıma dönebiliyorum, kendimi üzebiliyorum. Bu ize baktığımda, 'Saadet ne yapıyorsun, topla kendini' diyebileyim diye sildirmedim ve sildirmeyeceğim.
Sigara kullanıyor muydunuz?
Kemoterapi görürken de doktorum her türlü stresten uzak kalmamı söyledi. Eğer sigarayı bırakmak bende stres yapacaksa, tamamen bırakmamamı söyledi dokturum. O zaman da günde bir-iki tane içiyordum.
Beslenme tarzınız değişti mi?
Önceden arada bir kalorili şeyler alıyordum. Tedaviden sonra ufak tefek aksaklıklar oldu. Kilo sorunu karşıma dikilmişti. Kilo almamak için daha sağlıklı besleniyorum şimdi.
Aldığınız kilolar nasıl gitti?
Çok ciddi çaba harcayarak. İki sene diyet uyguladım, koşu bandına çıktım ama veremedim. Meğer tiroid varmış. Tedaviden sonra gördüm ki aklımın bir köşesinde tenis oynamak varmış. Tenis öğrendim. Koşu, tenis ve sağlıklı beslenerek 17 kiloyu 10 ayda verdim.
İş kurmaya nasıl karar verdiniz?
Çalışmayı yıllardır ertelemiştim. Ablam estetik konusuna çok meraklı olduğumu ve bu alanda bir iş kurmamı söyledi. Böylece İdol Güzellik Merkezi'ni iki yıl önce açtım. Eşim iş konusunda hep yanımdaydı.
'Kalan üç tel saçımı bile boyuyordum'
Eşinizin nasıl haberi oldu?
Telefon açtım, "O şişlik, kansermiş" dedim. Uzun bir sessizlik oldu. Sonrasında da epey bir zorlandı konuşmakta. Bana da belli etmemeye çalışıyordu ama ses tonundan anladım. Ağladı, çok üzüldü. Tedavi esnasında beni en çok yoran ve zorlayan da çocuklarıma belli etmemek oldu. Ona rağmen kızımda ciddi bir iz bıraktı ki o zaman ilkokul birinci sınıfa gidiyordu. Korkuyla, "Anneme ya bir şey olursa, ya ölürse?" diye sayfalarca günlüğüne yazdığı yazıları, şiirleri buldum. Oğlum her dakika boynuma sarılarak belli ediyordu. Kızım içerde onları yazıp, ağlıyor ama karşıma gülerek çıkıyormuş. O dönem zordu.
Onlara kim açıkladı?
Aslında bugün baktığımda bir şeyi yanlış yapmışım diyorum. Çocuklarıma söylemedim. Sadece keyifsiz olduğumu, doktora gidip kontrol yaptıracağımı anlattım. Onlar ya biri telefonda konuşurken ya da kulak misafiri olarak öğremiş ve onlara söylemediğim için demek ki çok ciddi diye düşünmüşler. Keşke ilk gün alıp konuşsaymışım diyorum. Hepimiz birbirimize oynuyormuşuz açıkçası.
Kemoterapinin sizi en çok etkileyen yan etkisi neydi?
Ben, çocukluğumdan beri estetik görüntü aşkına sahibim. Çocuklarımın kıyafetinden tutun da evde üstümü başımı batıracak bir iş yapmama kadar kullandığım şeyler birbiriyle uyumludur. Kortizon ilaçları nedeniyle 17 kilo almak ve saçlarımın dökülmesi beni çok etkiledi. Saçlarımın üçte ikisi gitti, kısacık kestirdim. Saçlarımda beyazlar vardı. Onları örtmek için bile kalan üç tel saçımı diplerine gelmeyecek şekilde boyatıyordum. Doktor da diplerine değdirmemek şartıyla izin verdi. Her sabah makyajımı hiç ihmal etmezdim, rimeli kirpiklerime sürdükten sonra fırçada kalanını da kaşlarıma sürerdim. Türbanı ara ara kullandım. Nadiren peruk taktım.
En çok kimden destek aldınız?
Bir kişi diyemem. Eşim, işi Uzunköprü'de olmasına rağmen hep yanımdaydı.
Annem ve babam, ablamlar, herkes büyük bir sevgi çemberi oluştumuştu. 25 yıllık arkadaşım Ataköy'de oturmasına rağmen beni hiç yalnız bırakmadı.
'En zor şey tedavinin yarattığı fiziksel acı'
Tedavi süreci nasıldı?
Hem kolay, hem zordu. 15 günde bir kemoterapi alıyordum. Her biri yedi saat sürüyordu ortalama. En zor tarafı fiziksel olarak yarattığı acıydı. İlaçların ciddi yan etkisi var. Damarlarınız alev alev yanıyor. Bir yandan serum veriliyor, bir yandan ilacın ulaştığı yerlere buz bastırılıyordu. Kemoterapiden çıkıp eve gidiyor, bir-iki saat dinlendikten sonra çocuklarımı ve eşimi alıp dışarı çıkıyorduk.
Yatıp dinlenmeniz gerekmiyor muydu?
Biliyordum bunu ama ben yatma, hasta olma duygusunu sevmiyorum. Yatarsam kendimi kötü hissedeceğimi düşünüyordum. Yoruluyordum ama normalde gripken bile ayakta gezerim. Kızımı sezaryenle dünyaya getirdim ama ertesi gün ona bakmaya başladım. Böyle bir insanım. Allah gayret de verdi. Çıktık, gezdik, film seyrettim, arkadaşlarıma kahveye de gittim. Bir gün bile yatmadım, ayakta geçirdim.
Tedavide doktorların yaklaşımı nasıldı?
Doktorlar hep yüzde 99 oranında şansınız var, bunu atlatacaksınız dediler. Türkiye'de de Amerika'da da... Neden yüzde 100 olmadığını sorduğumda, doktorların hiç yüzde 100'ü telaffuz etmediğini öğrendim.
Yakalanmadan önce bu hastalığa dair düşünceleriniz nasıldı?
Amansız hastalık tanımını hiç sevmiyorum. Öncesinde sadece bir kanser hastası tanıdım. Göğüs kanseri olmuştu. Göğsü alınmıştı ama dimdik ayaktaydı. Kanser kelimesini duyunca 'Ah, of' diyordum ama Ayten
yengenin o ayakta duruşu, azmi beni etkilemişti. Ne çok titriyordum, ne de tüylerim diken diken oluyordu kansere karşı.
'Tedavinin yüzde 40'ı moral'
Kanser size neler öğretti?
Babamın da hep söylediği gibi mücadeleci bir ruha sahip olmak gerekir. Hayatı sevmek çok önemli. O zaman anlam kazanır hayat. Tedavimin bitmesine iki ay kala babamı kaybettim. Beni çok üzdü bu. İnsanın kendimi üzmeyeyim diyemeyeceği durumlar vardır. Ben babamı kaybedince çok ağladım, çok üzüldüm. Ama başa çıkabileceğiniz şeyler varsa sizi sıkan üzen, gerilim yaratan insanlardan ve ortamlardan kesinlikle uzak durun. Bardağın dolu tarafını görmek, pozitif olmak çok önemli. Eğer kanser tedavisinin yüzde 60'ı tedaviyse geri kalanı moral ve mücadeledir.
Uzun vadeli planlar yapmamayı öğrendim hastalıktan sonra. Geçen yıldan beri önemli olan oğlumun iyi bir üniversiteyi kazanmasıydı. Şimdi kızımın LGS sınavları var, geçmesi için ona hissettirmeden destek oluyorum. İşimde ilerlemek istiyorum.
'Müjdeyi alınca Kuran okudum'
İnanç bana çok güç verdi. Allah'a olan inancım çok önemliydi. Ona sığındım. Hastalanmadan önce haftada iki kez Kuran'ımı okurdum. Hastalığımı öğrendikten ve tedavimin üçüncü ayına kadar bir kere bile okumadım. Çünkü hep dualarımda önce şükür olur. O an 'Hastalandım beni iyileştir' diye mi Kuran okuyayım diye düşündüm. Ama gece gündüz dua ettim. Hastalığımın gerilediğini öğrenince tekrar Kuran okumaya başladım.
Bu hastalığa yakalananların büyük bir bölümü hassas, her şeyi kendine dert edinen, munis insanlar. Çok hassas olmamak, hayatı biraz hafife almak lazım. Stres hormon dengesini bozar. O da çeşitli hastalıklara yol açar. Kanserden önce göğsümde kist çıkmıştı.
25 yıllık arkadaşım ağabeyini bağırsak kanserinden kaybetti. Eşimin teyzesi de aynı hastalıktan vefat etti. Bu insanların hepsi munis, çok hassas insanlardı. Çocuklarıma çok hassas olmamalarını, verici olmalarını öğütlüyorum. |