GİRİŞ
Duygusal Zeka diğer insanları anlamaktır. Onları ne harekete geçirir, nasıl çalışırlar,onlarla nasıl işbirliği yapılabilir. Başarılı sanatçılar, politikacılar, öğretmenler, doktorlar ve dini liderler büyük olasılıkla yüksek düzeyde kişiler arası zekaya sahiptir.
Günlük hayatta kişiler arası zekadan daha önemli bir zeka türü yoktur. Eğer bu eksikse, kiminle evleneceğinize nerede çalışacağınıza dair kötü kararlar verebilirsiniz.
Aslında tüm duygular harekete geçmemizi sağlayan dürtülerdir. Duygu (emotion) sözcüğünün kökü moteredir. Latince hareket etmek anlamına gelen fiile –e ön eki getirdiğimizde anlam uzaklaşmak olur ki bu, her duygunun bir harekete yönelttiği fikrini verir. Örneğin: öfke hissedildiğinde, kan akışı bir silahı tutmayı ya da düşmana kolayca vurmayı kolaylaştırıcı şekilde ellere yönelir. Kalp atışı hızlanır, adrenalin gibi hormonların hızla salgılanmasıyla çevikçe hareket etmeye yetecek güçte bir enerji oluşur.
Kendini tanıma ve bir duyguyu oluşurken fark edebilmek duygusal zekanın temelidir. Gerçek duyguları fark edememek bizi onların insafına bırakır. Duygularını tanıyan insanlar hayatlarını daha iyi idare ederler. Kişisel karar gerektiren konularda ne düşündüklerinden daha çok emindirler. Öz bilinç duygularımızı kendimizi kaptırmak değil farkında olmaktır. Bu birine ölümcül bir öfke beslemekle, o öfke sırasında “şimdi öfkeye kapıldım” gibi kendine yönelik bir düşünceyi aklından geçirebilmek arasındaki fark gibidir. “ öfkeye kapıldım” düşüncesi daha büyük bir özgürlük sağlar. Salt hissedilen duyguya kapılarak harekete geçme seçeneğini değil, aynı zamanda bu duygudan kendini kurtarmayı deneme seçeneğini de sunar.
Öz bilinç sahibi insanlar kötü ruh haline girdiklerinde, bunu dert edinip kafalarına takmaz ve kendilerini daha kısa bir sürede bu duygudan kurtarırlar.
DUYGULARI İDARE EDEBİLMEK
Bir çeşit öz denetim yani tutkunun kölesi olmaktansa, hayatın getirdiği duygusal fırtınalara dayanabilme. Burada amaç duyguları bastırmak değil dengedir. Her duygunun kendine has değeri ve önemi vardır. İnsanın kendini iyi hissetmesi için tatsız duygulardan kaçınması gerekmez, ancak bu fırtınalı duyguların tüm olumlu ruh hallerinin yerini alacak şekilde kontrolden çıkmaması gerekir.
Öfke: insanların kaçınmak istedikleri duygular arasında en uzlaşılmaz olanı öfkedir. Üzüntünün aksine öfke enerji verir, hatta coşturur.
Öfkenin merhemi: neden öfkelendiğimiz hakkında ne kadar çok düşünürsek, öfkemizi haklı çıkaracak o kadar iyi neden icat edebiliriz. Kafayı takmak öfkeyi körükler, ancak olaylara değişik bir açıdan bakmak, öfkenin alevlerini söndürür. Öfkeyi dağıtmanın bir yolu da, öfke dalgasını başlatan düşünceleri yakalamak ve bunlara meydan okumaktır (derin gevşeme, nefes alma, egzersiz). En kötü seçenek öfke ile hareket etmektir. Çok daha etkili bir yöntemse, önce yatışıp daha sonra yapıcı veya kendini ortaya koyacak bir biçimde, o kişiyle yüzleşerek anlaşmazlığı gidermektir. Öfkeni içine atma, ancak öfkeyle de hareket etme.
KENDİNİ HAREKETE GEÇİRMEK
Duygular konsantrasyonu bastırdığında, yitip giden şey; bilişsel bilimcilerin işleyen bellek dedikleri, yapılmakta olan iş hakkında tüm bilgileri zihinde tutma yeteneğidir.
Duygusal sıkıntıların zihinsel yaşama nasıl müdahale edebildiği, öğretmenler için yeni bir haber değildir. Kaygılı, öfkeli ya da bunalımlı öğrenciler öğrenemezler.
Bizi harekete geçirecek duygular:
Motivasyon: olumlu motivasyonun heves, coşku, güven duygularının harekete geçirilmesinin başarıdaki rolünü düşünelim. Olimpik sporcular, dünya çapında müzisyenlerin üzerinde yapılan incelemelerde hepsinin ortak özelliğinin kendi kendini motive ederk çok sıkı bir çalışma programı uygulayabilmeleridir. Yaptığımız işe heves ve keyifle hatta uygun düzeyde bir kaygıyla motive olduğumuz ölçüde başarılı oluruz.
Dürtü kontrolü: öğrencinin ders çalışmak varken arkadaşları ile top oynaması dürtülerini kontrol edemediğini gösterir. Her disiplinli çalışmanın birden çok meyvesi olduğu bilinci öğrenciye kazandırılmalıdır.
Umut: bilinen efsaneye göre, eski bir yunan prensesi olan Pandora’ya güzelliğini kıskanan tanrılar tarafından gizemli bir kutu armağan edilir. Ve hiçbir şekilde açmaması söylenir. Ancak bir gün, merak hissinin baştan çıkarıcılığına kapanan Pandora kutunun içine bakmak için kapağı kaldırır ve dünyaya hastalık, keyifsizlik ve çılgınlık gibi büyük belaları salmış olur. Fakat ona acıyan bir tanrı hayattaki tüm dertlerin devası olan umudu kutuda tutacak şekilde kapağı kapatmasını sağlar. Umut, teknik anlamda her şeyin er ya da geç yoluna gireceğine inanan aşırı iyimser görüşten çok farklı bir şeydir. Umut: şartlar ne olursa olsun hedefe ulaşmak için gerekli irade ve yönteme sahip olduğumuz inancıdır. Umutlu kişilerin kendilerini motive edebilme, hedefe ulaşmaya yeterli becerilere sahip olduklarını hissetme, köşeye sıkıştıklarında kendilerini daha iyi günler geleceği tesellisi ile yatıştırma, hedeflere ulaşmak için değişik yollar bulma esnekliğini gösterebilme, imkansızlığı gördüklerinde hedef değiştirme ve zor bir işi baş edilebilir küçük parçalara bölebilme gibi ortak özellikleri vardır. Gerçekten de umut besleyebilen kişiler hedeflerine doğru ilerlerken diğerlerine oranla daha az depresif, genelde daha az kaygılı ve duygusal açıdan daha az sıkıntılı gözükürler.
İyimserlik: iyimser kişiler başarısızlığı değiştirilebilir bir nedene bağlar ve böylece bir sonraki denemelerinde başarılı olacaklarına inanırlar. İyimser kişiler yenilgiye karşı dayanıklıdırlar.
Akış: akış hali, ustalık isteyen bir işte, meslekte ya da sanatta başarılı olmanın ön koşuludur. Aynı şey öğrenimde de geçerlidir. Çalışırken akış haline giren öğrenciler daha başarılı olur. Akış çocuğun kendisi için doğru bir işle ilgilendiğini gösteren içsel bir durumdur. Bir çocuğun profilini bilmek, bir konuyu o çocuğa anlatırken dozunun ayarlanmasında, en geriden en ileriye uzanan bir ölçekte, derslerin çocuğun kapasitesine en uygun düzeyde verilmesine yardımcı olur. Bunu yapmak, öğrenmeyi korkutucu veya sıkıcı olmaktan çıkarır zevkli kılar.
Empatinin kökeni öz bilinçtir, duygularımıza ne kadar açıksak, hisleri okumayı da o kadar iyi beceririz. Kendinin ne hissettiği hakkında fikri olmayanlar, çevresindeki kişilerin ne hissettiğini anlamaktan tamamen acizdirler. Empati başkasının sıkıntısını bir tür fiziksel taklit yoluyla aynı hislerin kişinin kendisine uyandırılmasından kaynaklanmaktadır. Neredeyse doğdukları günden itibaren, bebekler bir diğerinin ağladığını duymaktan rahatsız olur. Bazıları bunu empatinin ilk örneği sayar. Bu hareket taklidi bebekler 2,5 yaşına geldiklerinde davranış repertuarlarından silinir. O noktada başkasının acısının kendilerinden farklı olduğunu anlar ve diğerini daha iyi rahatlatacak hale gelirler. Çocuklara “yarmazlık yaptın” yerine bak onu ne kadar üzdün demek daha fazla empati kazandırır.
Diğerlerinin duygularını anlayabilme ve bu duyguları yönlendirmek amacıyla harekete geçebilme. Diğerinin duygularını yönetebilmek, insanlarla ilişki yürütme sanatının özünü oluşturur. Her temasta duygusal sinyaller göndeririz ve bu sinyaller bizimle birlikte olanları da etkiler. Sosyal ilişkilerimizde ustalaştıkça, gönderdiğimiz sinyalleri daha iyi kontrol edebilir hale geliriz. Sonuçta toplumsal nezaket kuralları, en basit şekliyle, temaslarda rahatsızlık yaratacak hiçbir kontrol dışı, duygusal sızıntının olmayacağını garanti eden araçlardır. Ancak bu sosyal kurallar yakın ilişkiler alanına girdiğinde boğucu bir durum yaratır. Duygusal zeka bu alışverişin idaresini içerir. İletişimin %90’ı sözsüz yani fizikseldir. Genelde bir etkileşimde fiziksel olarak eş zamanlılığın yüksek olması. Etkileşen kişilerin birbirinden hoşlandıkları anlamına gelir. Bunun tam terside geçerlidir birisinin sizden hoşlanmasını istiyorsanız onunla fiziksel olarak bir ahenk oluşturmalısınız.
*birini eleştirirken, eleştiri kişinin kendisine yönelik değil davranışına yönelik olmalıdır.
*en iyi şikayet formülü XYZ’dir. Sen X’i yapınca, bu bana Y’yi hissettirdi, oysa ben Z’yi yapmanı isterdim.
Duygusal okur yazarlık, öğrenme için en az matematik ve okuma eğitimi kadar önemlidir. Birinci sınıfta öğrenciler daire şeklinde oturarak her bir yüzünde üzgün ya da heyecanlı gibi sözcüklerin bulunduğu duygular zarını yuvarlıyor. Sıra kendilerine geldiğinde, attıkları zardan çıkan duyguyu hissettikleri bir anı tanımlıyorlar. Bu egzersiz duyguları kelimelerle daha kesin bir biçimde ifade etmelerine ve diğerlerinin de kendileri gibi aynı duygulara sahip olduklarını duyunca empati geliştirmelerine yardımcı oluyor.
En önemli derslerden biride öfke yönetimidir. Çocukların öfke ve diğer tüm duygular için öğrendikleri temel şey şudur. İnsan her şeyi hissedebilir ama her türlü tepkiyi gösteremez. Özdenetimi öğreten araçlardan biriside trafik lambasıdır.
ÖFKE
1:Dur sakinleş ve hareket etmeden önce
düşün
2: Sorunu ve ne hissettiğini söyle
3: Olumlu bir hedef belirle
4: Bir sürü çözüm düşün
5: Seçimi ve ilerideki sonuçlarını düşün
6: Devam et ve en iyi planı dene
“Duygularımız bilgiye ulaştıran en içten yoldur”
Audre Lorde
“Tüm kalbiyle ağlamayı bilmeyen tüm kalbiyle gülmeyi de bilemez”
Golda Meir
“Bir duyguyu sonuna kadar, götürecek kadar cesursanız, doğrudan yüreğinizden gelen bir bilginin sahibi olursunuz. Duygular hayatımıza damga vuran yön işaretleridir. Hissedilmeleri, ifade edilmeleri, dikkate alınmaları ve gerçekten nerede bulunduğumuzu ölçebilmek için değerlendirilmeleri gerekir. Harikulade güzel olan aşktan, çetin öfkeye kadar bütün duygular çeşitli biçimlerde var olur. Duyguyu yaşamayı ve duygu alışverişini destekleyen aileler hayatın en derin armağanını tadar.” Golda Meir