farklı bilinç halleri...

[cent]

Bu yazıyı Manyetik Mavi yazdı ve 27 Temmuz, 2006 tarihinde internet denizinde dalgalanmak üzere kendi haline bıraktı.
Dr. Ümit Sayın’ın “Farklı Bilinç Halleri” yazısından aktardığım çeşitli alıntılar, ve bende oluşan çağrışımlar…

… Beyin tüm uyarıları bir filtre mekanizmasından geçirerek, toplam bir algı düzeyi çıkarır; bu algı düzeyinin altındaki uyarılar bilince intikal etmez: “eşik altı algı olarak” kalırlar …

Beyin, öz ya da kaynak, her ne isim verirsek verelim, bilincin dışında kalan bir bölge var. Ben buna bilinmeyen diyorum. İnsan zekasını ve kıyas yeteneğini kullanıp, gözlem üzerine gözlem yaparak bilinmeyeni anlamaya çalışabilir ve bunda da başarılı olabilir. Bilinmeyen, bilinemeyen değildir. Bilinemeyen, ve asla tam olarak bilinemeyecek olan, var oluşun kendisidir, bütünüdür. Var oluşa tüm yönleriyle vakıf olmak mümkün değildir. Testi okyanusu almaz. Tencere kapağı, kırk kilometre çapında bir krateri örtemez. Fakat her testi okyanustan nasibince alır ve her tencere kapağı kraterin bir bölümünü çapı el verdiği ölçüde örter.

Bilinmeyen ya da farkında olmadığımız tüm işlevleriyle beyin, var oluşun bir parçasıdır ve kendi içinde bilinç isimli bir alan yaratır. Bilinç, hayatımızı farkındalıkla yaşadığımız yerdir. Bildiğimiz ve ayırdında olduğumuz her şey bilincin birer parçasıdır. Bu parçalar sanal değildir. Bir masa, televizyon ya da futbol topu kadar gerçektir. Elle tutulabilir, gözle görülebilir fakat, insanın kendini ve çevresini algılayışı farklıdır, sanaldır, gerçeğin özgün bir yorumudur. Bir insan şizofreni hastası olabilir ve algıladığı gerçek, diğerlerinin hem fikir olduğu gerçekten bütünüyle başkalaşabilir. Hatta üzerinde uzlaşılan ve herkesçe kabul edilen gerçeklerin var oluşla hiçbir ilgisi olmayabilir. Bunu kavramak çok önemli.

… rüyalar bir çeşit halüsinasyondur ve her bilinç halinin karşılık geldiği bir elektro-kimyasal “beden-zihin” durumu mevcuttur …

Halüsinasyon, sanrı demek ve sanrılar da, bilinemeyenden gelen uyarılarla beslenir. Var oluştan bütünüyle kopuk ve yalıtılmış değildir. Rüya sırasında kendini bir plajda, dev bir ateşin çevresinde bağdaş kurmuş halde, tatlı bir sıcaklığı deneyimlerken algılayan bilinç, aniden uyanıklık haline geçince, üzerine düşen sabah güneşini fark edebilir. Uyku halindeyken rüzgar sörfü yapmak, uyanınca hava akımında kaldığını anlamak da mümkündür. Rüya devam ederken bir tüfeğin ateş aldığını görüyorsan sebebi yakınlardaki bir havai fişek gösterisi olabilir. Bu anlamda, günlük hayat içinde algılananların da birer sanrı olduğunu düşünmek yerinde olur. Duyduğun kamyon sesi, bahçeden gelen konuşmalar, tütün kokusu, yediğin yemeğin tadı, beş duyunla her ne algılıyorsan bunların bütünü yorumdur, sanrıdır. Yorumların kalitesi içinde bulunduğun ruh haline bağlıdır. Bu ruh hali, elektro-kimyasal bir denge halidir. Ruh var oluşun dışında değildir, var oluşun ta kendisidir. Bu doğrultuda, ruh ve bilinç aynı şeyin iki farklı ismidir. Ruh, var oluş kendini yorumladığında ortaya çıkar, insanlarda olduğu gibi. Bir yorumun sonucudur, soyuttur. Somut var olmadan soyut var olamaz.

Ya zeka? Tüm kavramlar soyuttur. Buna dikkat etmeli: somut olmadan soyut var olamaz. “İnsan öldüğünde ruhu nereye gidiyor?” sorusunu tellendirenler çok olur. Cevabı basittir, elektrik kesildiğinde ampulün ışığı nereye gidiyorsa, insan öldüğünde ruhu da oraya gider.

… Garip bir ironiyle gerek MDA gerekse MDMA, kimyasal savaş için sentezlenmişlerdir; ama kişiye inanılmaz bir barış hali verirler. Maryland’deki kimyasal savaş araştırma merkezi olan Adgewood Arsenal’da bu psikoaktif maddelerin raflardaki gizli kod adı EA-1299 (MDA) ve EA-1475 (MDMA)’dır. Bu etkilerinden dolayı, istihbarat örgütleri bu maddeleri kendi askerlerine vermek yerine düşman saflarındaki askerin yiyeceğine karıştırmayı düşünmüştür …

Yüzüme bir tebessüm yayılıverdi Muhteşem bir ironi, insana komik gelen bir tesadüf ve savaşmaktan vazgeçmek yerine, barışı savaşın bir parçası haline getirmek, muhteşem

… doğa ötesi güçlerle temas kurmak …

Doğa demek, güvenlik demek, ana kucağı demek, bir tür sığınak ve tamamen insanla var oluyor. İnsan kendi doğasını var oluşun doğası sanıyor ve bu sanrısını herkese dayatıyor. Diyor ki, “Ey dinleyenler, duymasını becerebilenler, gerçeği ben kendi rüyamda gördüm. Gelin, kendi rüyanızı seyretmeyi bırakın ve benim rüyamı benimseyin, peşimden gelin!”

… Uyku ve rüyada ise beynin çağrışımla ilgili işlevlerinin arttığı görülür, mantık zinciri ve neden sonuç ilişkisi rüyalarda bazen korunabildiği halde, genellikle bozulur. Bir kişi aynı anda bir çok kişi olabildiği gibi, neden-sonuç ilişkileri de algısal distorsiyonlarla birlikte ortadan kalkar; zaten rüyaların uyku sırasında görülen halüsinasyonlar olduğu, ama bu halüsinasyonların bilgi organizasyonu, gereksiz bilgileri unutma, RNA sentezi, uzun süreli hafızanın yerleşmesi, günlük psikolojik sorunların halledilmesi açısından çok önemli olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca rüya görme sırasında yapılan buluşlar da çok önemlidir. Kekula’nın benzenin altıgen (hexagon) yapısını bulması, Mendelyev’in peryodik tabloyu bulması, Jon von Newman’nın bilgisayarların temelini atan buluşlarını yapması, Norbert Weiner’in radarı bulması, Einstein’in rölativite kuramı ile ilgili bazı gerçekleri formülize etmesi, Tesla’nın bazı buluşları hep rüya sırasında gerçekleşmiştir …

… Alkol ve eroin güçlü fizyolojik ve piskolojik bağımlılık yaparlar. Eroin çok güçlü bir sedesyon (sakinlik) verir, ağrıya verilen subjektif yanıtı yok eder; eroin etkisinde kişi hiçbir şeyi umursamaz (42), tüm dünyadaki dertlerden kurtulur, apatikleşir. Düşüncede bütünlük kaybolmaz, halüsinasyon pek gelişmez (yoksunluk sendromu dışında), neden-sonuç ilişkisi pek kaybolmaz …

… İbogain, biliçli rüya görme hali yaratabilir …

Bu bana Lucid Dreaming denilen, bilinçli rüya görme halini hatırlattı.

… Hipnozla insana istemediği bir şeyin yaptırılamayacağı ise, hipnozu kâr amaçları için kullanan psikiyatrlar ve araştırmacılar tarafından “insanları hipnozun zararsızlığına inandırmak için” atılmış kuyruklu bir yalandır. Hipnoz altında kişiye içinde bulunduğu ortam öyle bir biçimde algılatılabilir, telkin öylesine usta bir biçimde verilebilir ki, kişi belirli bir işaretle istenen zamanda kayıtsız şartsız söyleneni yapar. Candy Jones isimli mankenin, yaklaşık 10 yıl boyunca CIA tarafından çift kişilikle yaşatıldığına ait kitaplar bile yazılmıştır …