KAVUKLU HİKAYE YAZIYOR
Pişekar: Vay Kavuklu, garanti hikaye yazıyorsundur.
Kavuklu: Üstüne bastın, kaldır ayağını.
Pişekar: Sağı mı, solu mu?
Kavuklu: İkisini de.
Pişekar: O zaman yere düşerim.
Kavuklu: Tamam işte, ben de senin yere düşmeni istiyorum.
Pişekar: Yazıyorsun, yazıyorsun da ne kazanıyorsun? Beş kuruş veren mi var? Sal ipin ucunu gitsin.
Kavuklu: Bilmem kaç yıl önce hikaye yazmaya başlarken, para diye bir şey aklımın ortasından geçmedi.
Pişekar: Onu bin kere söyledin ama istemez misin şimdi sana bu hikayeler için, çuvalla para versinler. Bak istemem deme bir küserim bir daha konuşmam.
Kavuklu: Bende yalan yok. Doğru oturur, doğru konuşurum. Kazandığım az bir para ne sana yeter, ne bana yeter. Şu hikayeleri satın alan olsa pek sevinirim. Benim hikayeleri kitabına alana, bundan para kazananlara kırgınım. Konuştuklarım oldu: Bak kitap basmışsın. Şu hikayeler benim eserim. Hikayelerim lokomotif olmuş, yedi baskı yapmışsın. Ben zor geçiniyorum. Bu durum beni üzüyor. Bana da bir şeyler ver. Ben sana hiç yayınlanmamış hikayelerimden gönderirim, dedim. Sana para yok Kavuklu, sen git dağ başında ulu, dediler.
Pişekar: Hazıra konuyor, uyanık. Sıkıntısını sen çekiyorsun, kaymağını o yiyor. Çaresi yok mu bu işin?
Kavuklu: Çaresi yok. Ben hikaye yazarım, onlar paraya döndürürler.
Pişekar: Halktan yardım istesek. Bakın Kavuklu geçim zorluğu çekiyor, biraz yardım desek. Bağış kampanyası düzenlesek.
Kavuklu: Benimle eğlenme Pişekar. İnsanlar, hikayelerimi çok beğeniyor, alkışlıyor ama para, bir yardım deyince, bizden sana bir kuruş yok Kavuklu diyorlar.
Pişekar: Yapma ya, denedin mi bunu?
Kavuklu: Tabi denedim. Hikayelerimden okudum. Güzel dediler, övdüler. Geçinemiyorum, dedim, para, yardım, dedim. Kuruş veren olmadı.
Pişekar: Sanatkara bu yapılır mı? Üç beş kuruş verseler servetleri mi eksilecek?
Kavuklu: Sayın Pişekar Efendi, sen zenginsin. Eve ekmek götürmem gerek. Bir ekmek parası verebilir misin? Borç olarak. Gün gelir öderim.
Pişekar: Ben dilencileri sevmem bilirsin. Sana borç verirdim ama bozuk yok, der ve yürüyüp gider. Pişekar'ın arkasından bakakalan Kavuklu'nun gözleri dolar. Daha sonra gözyaşlarını silen Kavuklu ekmek alamadan evinin yolunu tutar.
SON
KAVUKLU İLE PİŞEKAR: HAMAM
Pişekar: Söyle bakalım Kavuklu, gölgeden mi yoksa güneşten mi yürürsün?
Kavuklu: Yazın gölgeden, kışın güneşten yürürüm.
Pişekar: Ya baharda nasıl yürürsün?
Kavuklu: Şemsiye elimde yürürüm.
Pişekar: Evden çıkarken baktın ortalık günlük, güneşlik. Şemsiyeyi almadan çıktın. Yolda yağmura yakalandın. Ne yaparsın?
Kavuklu: Hemen bir evin saçak altına sığınırım.
Pişekar: Oralarda ev yok. İki tarafın çayır, çimen.
Kavuklu: Bir ağaç altına saklanırım.
Pişekar: Görünürde hiç ağaç yok.
Kavuklu: Pişekar, sen benim ıslanmamı istiyorsun. O zaman çayırın orta yerine otururum. Cebimden çıkardığım sabunla bir güzel yıkanırım. Böylece bu haftaki hamam işini aradan çıkarırım. Oldu mu? Hoşuna gitti mi?
Pişekar: Bir de keselenseydin, bir ay hamama gitmesen de olurdu.
SON
KAVUKLU İLE PİŞEKAR: HARAÇ
Pişekar: Ne o kavuklu, neden öyle kavuğun elinde geziyorsun?
Kavuklu: Adam benden bin kat çirkin, bana tipsiz diyor.
Pişekar: Yapma ya! Kim sana tipsiz diyor?
Kavuklu: Şu karşı sokakta oturan sırık boylu. Adı Adem midir, nedir?
Pişekar: He şu herkese kabaran. Alamadın mı paçasını aşağı?
Kavuklu: Almasına alırdım ama yanında iri kıyım iki adam vardı.
Pişekar: Ne olmuş yani dal aralarına bir ona, bir buna çak, düşür. Sonra yapış Adem'in yakasına. Nerde kalmıştık de.
Kavuklu: O iş o kadar kolay mı? Bana akıl verene bak! Geçen gün çıkmaz sokakta seni gördüm. Diz çökmüştün. Tepende 12-13 yaşlarında iki çocuk, sana abicim dedirtiyorlardı.
Pişekar: Şu iki kara çocuk.. Aniden önüme çıktılar. Birinin elinde çakı vardı. Diz çök dediler. Çöktüm. Abicim de dediler. Dedim. Babaları gelir diye yani.
Kavuklu: Çocukların elinde çakı yoktu. Korkak seni. Babaları gelirmiş? Bu olayı kahvede anlatsam sokağa çıkamazsın.
Pişekar: Aman Kavuklu, etme eyleme. Sus payı olarak ne istersin?
Kavuklu: Şimdilik at bir beşlik. Bir hafta sonra bunun iki mislini isterim.
Pişekar: Al işte beşlik. Bir hafta sonraki yedi buçuk olsaydı.
Kavuklu: Pazarlık yok.
Pişekar: Tamam dediğin olsun.
Kavuklu beşliği alır gider. Pişekar arkasından söylenir: " Çocuklar gibi bu da beni haraca bağladı. Yine de Kavuklu insaflıymış. Çocuklar, onluk aldılar. Haftaya dört katı dediler. "
SON
KAVUKLU İLE PİŞEKAR: BAYRAM
Pişekar: Kavuklu, bugün bayram. Öp bakalım elimi.
Kavuklu: Bayram ama neden elini öpeyim?
Pişekar: Öp haydi çekinme. Al şu beşliği güle güle harca.
Kavuklu: Parayı cebine sok. İstemem senin paranı. Elini de öpmem.
Pişekar: Amma naza çektin be Kavuklu. Para az geldi galiba. Beşin yanına beş ekledim etti on. Öp elimi al onluğu.
Kavuklu: Elli de versen o iş olmaz. Senin önünde eğilmem. Ne demek bayrammış, el öpmekmiş? Egonu tatmin etmem için mi bana el öptürmeye çalışıyorsun? Gidiyorsun orada burada çocuklara el öptürmeye uğraşıyorsun. Yaşın büyük, boyun büyük ama aklın küçük.
Pişekar: Sen istemedin diye ben el öptürmekten vazgeçmem.
Kavuklu: İstersen elini öptürmeye çalışma da tokalaşalım.
Pişekar: Tamam tokalaşalım ama beş liranı alırım.
Kavuklu: Ne beş lirası, bende beş kuruş yok.
Pişekar: O zaman tokalaşma da yok, bayramlaşma da yok.
Daha sonra Pişekar uzaklaşır gider.
SON
Serdar Yıldırım