Biri 21, diğeri 22 yaşında iki genç kız, tenis tarihini değiştiriyor; Venüs - Serena Wİlliams. Aynı zamanda antrenörleri olan babaları "Dünyaya iyi tenis oynamak için ille de zengin olmak gerekmediğini kanıtlamaya çalışıyoruz" diyor. Her sayıdan sonra ve servisten önce fısıldaşıp taktik belirlemeleri, sayıyı kazansalar da kaybetseler de ellerini bel hizasında şaplatarak birbirlerini cesaretlendirmeleri görülmeye değer.
Beyaz çizgilerle parsellenmiş çim kortlar üzerinde zıplayan küçük sarı toplar diyarındaydım geçen hafta Londra'da...
Muhteşem atmosferi, ünlü raketleri ve kremalı çilekleri ile adeta bir tenis karnavalını andıran Wimbledon'da finale biletim yoktu. Ama turnuvanın yıldızı Willliams kardeşleri 3 numaralı korttaki çiftler maçında izledim.
Paslaşmaları kusursuzdu. Ters bir top geldiğinde, daha hırçın oyunuyla tanınan sarı saçlı, geniş kalçalı Serena "Mine" (Benim) diye bağırarak fırlıyor, o sırada ince, uzun boylu ablası Venüs file önüne koşup pozisyon alıyordu.
Venüs servis atarken bu kez Serena iki eliyle kavradığı raketiyle ağ önünde bir panter gibi pusuya yatıyordu.
Her sayıdan sonra ve her servisten önce fısıldaşıp taktik belirlemeleri, sayıyı kazansalar da, kaybetseler de ellerini bel hizasında şaplatarak birbirlerini cesaretlendirmeleri görülmeye değerdi.
Omuz omuza oldukları bu maçın ertesi günü bu kez karşı karşıya geçip final oynadılar.
İngiliz basını, kıskançlık kokan satırlarla seyircinin taraf tutamadığı bu karşılaşmanın tatsız, sonucun da "danışıklı" olduğunu yazdı.
Williams'lar gülümsemekle yetindiler.
* * *
Şaka değil; biri 21, diğeri 22 yaşında iki genç kız, tenis tarihine silinmesi zor bir imza atıyor.
Tenisin zengin beyazların sporu olduğuna dair önyargı duvarları, Amerikalı iki zencinin raket darbeleriyle yıkılıyor.
Bu muazzam zaferin altında Compton'un gettolarından yetişen bir yoksul antrenörün imzası var.
Kızlarının maçında seyirci sıralarından fotoğraf çekerken izlediğimiz Richard Williams, mucizenin başladığı anı şöyle anlatıyor:
"18 yıl önce bir gün ergenlik çağındaki çocuklara tenis dersi veriyordum. Henüz 4 yaşındaki kızım Venüs de yanımdaydı. Derse ara verdiğimizde kendisi de oynamak istedi. Raketi verdim. 550 topa tek tek vurmaya çalıştı. Durdurmak istediğimde ağlıyordu. Eve döndük. Eşime 'Bu kız şampiyon olacak' dedim. 'Her baba öyle sanır' dedi. 'Hayır göreceksin' dedim, '...onda bir şampiyona gereken her şey var: Hırslı, dirençli, güçlü ve bilinçli..."
* * *
Kızlarının aynı zamanda antrenörü olan baba Williams, ikinci dönüm noktasını da şöyle anımsıyor:
"California'da bir turnuvadaydık. Bizimkilerin siyah ve yoksul olması hemen dikkat çekiyordu. Öbür oyuncuların 'Bunlar ne arıyor burada' diye söylendiklerini duydum. O günden sonra kızlarımla hiçbir söylenene kulak asmayıp tenise iyice asılmaya karar verdik".
Richard Williams, bu kararla, 18 yılda iki kızını dünya sıralamasının ilk iki sırasına oturtmayı başardı.
"Dünyanın en berbat gettosundan çıktık. Dünyaya kanıtlamaya çalışıyoruz ki, iyi tenis oynamak için ille zengin olmak ve gösterişli bir kulüpten yetişmek zorunda değilsiniz. Taşrada bir beton korttan da dünya çapında bir tenisçi yetişebilir. Para her şey değildir" diyor.
Trilyoner Williams kardeşler evde hâlâ aynı odayı paylaşıyorlar. Babaları ise "Emekli olsalar da yine eski günlerdeki gibi birlikte tenis oynasak" diyor.
Oyun, set ve maç... Ve dahi hayat Williams'ların...
Can Dündar