"Altın Ölümsüzlüktür". Brahmana kutsal kitaplarından bu alıntı Hint simyagerlerin görüşlerini betimliyor. Aynı altının zamanla yıpranmadığı ve parlaklığını yitirmediği gibi, insan bedeni de mükemmel ve değişimsiz bir duruma geçebilir. Hint simyada bu simyagerlerin sanatı anlamına gelen rasayana "rasa (özler) yolu ile" başarılır.
Arhaşastra, Suşruta Sahita ve Bower el yazmasında eski kimya ve metalürji işlevleri konusunda bilgi verilmektedir. Ancak, Hint simya geleneği esas olarak bu işlevlerin bedeni mükemmelliğe ulaştırma teknikleri ve amaçları ile bağdaştırılmadan gelişmedi. Rasayana kelimesinin tarihçesine bakıldığında bedensel mükemmelliğe öncelik verilmesini açıkça görülmektedir. Eski Ayrurveda geleneği Caraka Samhita'da , rasayana bedenin zindeleştirmesi ve gençleştirilmesi ile ilgili teknik ve işlevlere denilirdi.
Hint simya kozmolojisi ve metafiziğin kökenlerini Samkya felsefesinin "zuhurat" (tecelliyat) ve mikrokozmos-makrokozmos ilişkilerinde, yogik Upanişadlar ve Vedanta'da bulmak mümkündür. Bu felsefelere göre, varolan her şey esas bir kaynak veya özün zuhurudur (vyapana ve srsti) ve belirli bir zamandan sonra geldiği kaynak ve özle tekrar özdeşleşecektir (laya veya pralaya). Zuhur ederek tezahür eden evren yapı itibarıyla hiyerarşiktir. Bu hiyerarşinin tepesinde mutlak olan Puruşa, Prakiti, Brahman veya Şiva ve Şakti'nin birleşimi vardır. Zuhurat Mutlaktan tezahürlü dünyanın beş duyusal kaliteler, duyular ve elementler alemine kadar iner. Bunların da aralarında tanmatras sistemini izleyen bir hiyerarşisi vardır. Akaşa (eter) da tekabül eden duyu ve duyusal kalitesi ile birlikte hava, ateş, su ve toprağa doğru dağılır. İnsan, tezahür etmiş dünyanın bu kaba (sthula) elementleri esas ince (suksma) ve mükemmel durumlarına dönüşüm işlevi (samskaras) ile geri getirebilir. Burada elementler madde yerine safhalar olarak görülürler. Bütünlüğe dönme işlemi kavramsal olarak gerçek ve mükemmel özü ortaya çıkarmak için illüzyon içeren formları bir bir soymayı gerektirir.
Yarı efsanevi Nagarjuna, Hint simyasının atası olarak görülür. Olası olarak, Hindistan'da 2nci ve 12nci asırlar arasında Nagarjuna adı altında tanınan en az 5 simyager vardı. Ancak yaşamları o denli iç içe geçmişti ki, araştırmacılar neredeyse Nagarjuna'nın en az 8 asır yaşadığını varsayan genel Hint görüşüne kabul etmek durumdalar. Nagarjuna maji ağırlıklı Kaksaputa Tantra, cıva ağırlıklı Rasendramangalam ve Ayurveda ağırlıklı Suşruta Samhita (bakınız Nagarjuna'nın biyografisi) gibi farklı eserlerin yazarı veya derleyicisi olarak tanınır.
Budist simyası, dışsal kimyasal veya cıvalı işlemler yerine, içsel yoga işlevleri ön plana almasından dolayı Hint simyasından farklıdır. Budist simya (rasayana) bedensel yaşamı uzatmak için kimyevi maddeleri kullanır, ancak bunu sadece yoga, seks ve meditasyon teknikleri ile içsel kurtuluşu gerçekleştirmek amacını destekleyici daha yüksek bir amaç için kullanır.
Dönüşüm ve mükemmel bedeni gerçekleştirmek için cıva ve ilaçlara ağırlık verdiği için, Hint simyası ayrıca Budist rasayana'ya kıyas olarak cıva (dhatuvada) simyası olarak bilinir. Budist yogik ve Hint kimyasal yöntemleri çoğu kes bir arada yürürler ve Nath, Siddha, Sahajiya ve Vajrayana Tantrik geleneklerinde her iki yönetemden de unsurlar bulmak mümkündür. Simyasal düşünce ve uygulamaların filizlenmesi yaklaşık olarak 6. ve 15. asırlar arası Tantra'nın yayılışı ile eşzamanlıydı. Hint simyagerler çoğu kez metafizik görüşleri ve teknikleri aynı anda simya, yoga ve Tantra'yı kapsamına alan siddha'lar tanımlanırdı. Bu geleneklerin guru (mürşid) soy ağaçları da üst üste gelmektedirler. Böylece simyagerler arasında Gorakh, Carpate, Vyâdi ve Nagarjuna Güney Hindistan'ın Sittar (Siddha) simyagerlerinden, Tibet'in Vajrayana Budistlerine kadar bir çok Tantrik gelenekte anılmaktadır. (Bakınız Gorakhnath'ın biyografisi)
Hint cıva simyagerlerin laboratuarı evrenin minyatürü (mikrokozmos) olarak tanımlanmıştır. Nasıl Vedanta felsefesine göre tezahür edilmiş dünyanın kaba elementleri nihai olarak Mutlak'a dönerse, burada simyager fiziksel maddeleri kullanarak paralel bir bütünleşme gerçekleştirmeye çalışmaktadır. O, bitki, hayvan ve mineralleri, metaller hiyerarşisini: kurşun, kalay, bakır, gümüş ve altın, tırmanmak için kullanır. Kullandığı en önemli element cıva (rasa veya pârada) ve kükürttür (gandhaka). Hint simyasında bu elementlerden cıva erkek Şiva'nın tohumu (bija veya bindu) ve kükürt dişi Şakti'nin cinsel özü veya kanı olarak görülür.
Hint simya, yoga ve Tantra'ya göre, evrende her nesne ve element birleşiminin cinsiyeti vardır. Hint Tantrik dünya görüşünde tezahür eden dünya Şiva ve Şakti'nin sonsuz birleşiminin zuhurudur. Cinsel özlerinin en üst tekabülleri olarak, cıva ve kükürt dünyayı bütünleştirme ve mükemmelleştirmenin araçlarıdır. Simyasal saskrara'lar çok şiirsel ve etkileyici bir dile anlatılırlar: Cıva kükürdün içine girip (vedhana) nüfuz eder, böylece ölüp (mrta) yineden daha saf ve istikrarlı (bandha) bir durumda "yeniden doğabilir" ve bu durumda başka elementleri dönüştürmeye daha fazla kapasiteye sahip olur. Dönüşüm sürecinde cıva daha basit metallere nüfuz eder. Onlar "öldürülür" ve metal hiyerarşisinde artan derecede daha yüksek seviyelerde "yeniden doğarlar". En sonunda kaba safhaların kabuklar ve tortular içinden mükemmel simyasal altın ortaya çıkar. Bu samskara'ların dili inisiyasyon (diksa), cinsellik ve yeniden doğum dilidir. Simyagerin sanatı ruhsal bir çalışma, ritüel, özveri ve adamak olarak, ayrıca hem genişleyen, hem de ufalıp öze dönen bir evrenin kutsal oyununda katılımcı olma olarak görülür. İşte bu bağlamda ölümsüzlüğü cıva simyasının nihai amacı olarak görebiliriz. Simyasal evrende cıva (Şiva tohumu veya bija) aynı metalik "bedenleri" mükemmelleştirdiği gibi, insan bedenini de arındırıp mükemmelliğe sevk edebilir.
Amrta-bija-rasa'nın tekabülleri sayesinde simya hiyerarşileri ve süreçleri kundalini ve diğer yoga türlerinin psiko-kimyasal sistemleri ile kaynaşırlar. Kundalini yogada, yogin nefsini kıran riyazetleriyle kendi tohumunu içsel dişi kundalini yılanının aracılığıyla altı çakrayı delip geçmesini sağlar. Kundalini her bir çakrayı nüfuz ettikçe, üretilen ısı tohumu (meni) kafatasında mevcut en yüksek çakrada (sahasrãra) ambrosia'ya, yani ilahi sıvıya (amrita) dönüştürür. (Budist simyada benzeri "bodhicitta'yı yerleştirme" cinsel yoga çalışması tohumu amrita'ya dönüştürmenin başlıca yöntemidir.) Bundan sonra kundalini sahasrãra'nın (erkeksi) dolunayı ile birleşir ve orada biriken amrita bedene inip zindeleştirir, gençleştirir ve onu ölümsüz kılar. Cıva birleşimleri mantra, mudra, nefes teknikleri ve diğer yoga teknikleriyle birlikte özümlemeyle simyager bedenin mükemmelleşmesini sağlamak üzere psiko-kimyasal teknikleri katalize eder.
Birbirini tamamlayan bu uygulamaların sonucu istikrarlı süreçleri (sthira) içeren mükemmel bir siddha bedenidir. Beden altın gibi parlar, sert, elmas (vajra) gibi sağlamdır ve doğa üstü güçlere (siddha) sahiptir. Siddha bedeni sanki daha önce yaşlanma, hastalık ve ölüme tabii bir bedenden yeniden doğmuştur. Şimdi kişi jivanmukta'dır (bedenden kurtulmuş), ölümsüz ve tanrılar kadar güçlüdür. Eğer isterse Mutlak ile nihai birleşme olan samadhi'ye girebilir. Bunu yapmakla fiziksel bedenini aşar ve Tantrik Hinduizm'de moksa veya Budizm'de mahãsukha olarak bilinen tam kurtuluşa ulaşır.
Yazan: David White
Çeviren: Kemal Menemencioğlu
Kaynakça
Hint Simyası konusunda en geniş kapsamlı yaklaşım Prafulla Chandra Ray'nin 2 ciltlik "Hint Kimyanın Tarihi" (A History of Hindu Chemistry, Calcutta, 1904—1909); ayrıca Priyadaranjan Ray tarafından bu eserin bir revizyonu "Eski ve Ortaçağı Hindistan'da Kimya tarihi (History of Chemistry in Ancient and Medieval India, Calcutta, 1956), bazı simya metinlerinden alıntılar ve tercümeler içerir. Ayrıca kurdukları özgün sentezlerden dolayı ilgi çekici Mircea Eliade’in "Simyanın Kaynağı ve Yapısı" (The Forge and the Crucibles The Origins and Structures of Alchemy", 2nci baskı, Chicago, 1978), ve Sashibhusan Da.Sgupta’nın "Sıradışı Dini Kültler" (Obscure Religious c’ults, 3ncü Baskı, Calcutta, 1969). Yakın zamanlarda Hint-Tibet Budist Simyası üzerinde yazılan iki mükemmel eser ise Michael Walter’ın "Tibet Tantrasında Simya ve Tıbbın Rolleri" (The Role of Alchemy and Medicine in Indo-Tibetan Tantra", Doktora tezi, University of Indiana, Bloomington, 1982) ve Edward Todd Penner’s "Rasayana Siddhi: Budist tantralarda Tıp ve Simya" (Rasayana Siddhi: Medicine and Alchemy in the Buddhist Tantras, Madison, Wis., 1983); Bu son eser Kalaçakra Tantra üzerinde bir tevsir olan Vitnala-prabhã'nın simya bölümünü içermektedir.
Edward B. CowelI tarafından tercüme edilen Madhava’nın ondördüncü asır eseri Sarva-darşana-sarngraba, (7nci baskı, Varanasi, 1978), Hint felsefesinin "Cıva Okulu" konusunda Hint simyasının önemli metinlerini gözden geçiren bir bölüm içermektedir. Bunlar arasında önemli bir yer işgal eden ve simyanın ibadetli yönleri (bakınız 1.37—38, 1.43—52, and 1.109—1 16) ve kükürdün menşei miti (7.57—66) konularında referanslar veren Indradeo Tripathi tarafından derlenen Sanskritçe Rasãrnavam (onuncu asır, 2nci baskı, Varanasi, 1978). Shridharmananda Sharma tarafından derlenen Vagbhata'nın Rasaratnasamucchaya (öndördüncü asır, 2nci baskı, Delhi, 1962), cıvanın menşei mitini içermektedir (1.60—66). Nägarjuna ve diğer simyagerlerin yaşam öyküleri için K. Satchidananda Murty’nin Nagarjuna (New Delhi, 1971) ve Giuseppe Tucci’s "Animadversiones Indicae", Bengal Asya Cemiyeti Dergisi (Bengal Journal of the Asiatic Society of Bengal) 26 (1930 : 125—160) başvurun.
http://www.hermetics.org/hintsimya.html sayfasından alıntı yapılmıştır.