35 yaşındaki Mark Cumberland , işine
le gidebilecek kadar sağlıklıydı. Haftada 160 kilometre pedal çeviren Cumberland, 4 yıl önce baş ağrısı ve yorgunluk gibi sıkıntılar duymaya başladı. Beslenme şekli işlenmiş gıdalara dayalı- ve genetik mirası ne yazık ki olumlu bir tablo çizmiyordu; anne ve babası yüksek tansiyon hastası olduğu gibi annesi bir de şeker hastasıydı.
Bütün bu olumsuzluklara ek olarak doktora da görünmekten çekiniyordu. Yorgunluk hissi günlük yaşamını etkilemeye başlayınca ister istemez genel sağlık kontrolünden geçmek zorunda kaldı. Sonuçta tansiyonunun 190/140 dolaylarında seyrettiği ve her an inme ve kalp krizi geçirme riski taşıdığı anlaşıldı.
Bugün Cumberland
e binmeye devam ettiği gibi düzenli olarak yüzüyor ve yüksek tansiyon ilacı kullanıyor. Ayrıca ayak üzeri beslenme alışkanlığından vazgeçerek meyve ve salata ağırlıklı bir beslenme tarzına geçti. İçki miktarını da azaltan Cumberland, "Eskiden ne kadar sağlıksız beslendiğimi yeni yeni anlıyorum. Bence yüksek tansiyonunun en büyük nedenlerinden biri vücudumdaki yağlar. yağlarımdan kurtulduğum zaman tansiyonum da düzelecek" diyor. Şimdi tansiyonu 120/80'lerde seyrediyor.
Cumberland'ın hatalarının farkına varıp, önlem alması çok olumlu bir davranış, ancak uzmanlar bu tür mutlu sonla biten öykülerin çok nadir görüldüğünü söylüyorlar. Kaba bir tahminle dünyada 600 milyon yetişkinin yüksek tansiyon hastası olduğu sanılıyor. 2003 yılında Eurobarometer adı verilen bir araştırmaya -10 yeni üye ülkenin katılımından önce- göre Avrupa Birliği'nde 50 milyon insan -15 yaşının üzerindekilerin yüzde 16.5'i- yüksek tansiyon sorunu yaşıyor.
10-20 milyon hastanın Sahra Çölü'nün güneyinde yaşadığı tahmin ediliyor. Afrika Birliği'nden yetkililere göre, yüksek tansiyonun AIDS'ten sonra kıtanın en önemli sağlık sorunu. Ve doktorlar bu bağlamda geçen yıl yeni bir risk kategorisi tanımladılar. yüksek tansiyon öncesi prehipertansiyon- olarak isimlendirilen bu yeni tehdit, gelmekte olan hastalığın habercisi. Yaşam süresi boyunca insanların yüzde 90'ı tansiyon ile ilgili sorun yaşar ve yüzde 50'si kalp krizi veya inme nedeniyle yaşamını yitirir.
HERKESİN SORUNU
Korkutucu olan bu hastalığın yalnızca orta yaş kuşağındakileri ve yaşlıları etkilememesi. Çocuklar da yüksek tansiyon hastası olabiliyor. ABD'nin New Orleans kentinde yoksulların yaşadığı bir bölgedeki hastanede çalışan Dr. Keith Ferdinand, tansiyon yüksekliğinden yakınan hastalarının her geçen gün yaşlarının küçüldüğüne dikkat çekiyor: "4 yıl önce 18 yaşındaki bir hastam kalp krizi geçirdi. Bizi endişelendiren yalnızca gençlerdeki yüksek tansiyon vakalarının artışı değil; yüksek tansiyonunun yol açtığı komplikasyonların artışı."
yüksek tansiyonunu bu kadar yaygın bir sağlık sorunu olacağı tahmin edilmemişti. Teşhisi bu kadar kolay birkaç saniye süren bir ölçüm- tedavisi bu kadar basit yaşam tarzı değişikliği ve ilaç- olan bir hastalığın bu kadar yaygın ve ölümcül olması şaşırtıcı gelebilir.
1970'li yıllarda sorun ciddiye alınmaya başladı ve inatla üzerine gidildi. Tedavi olan insan sayısı arttıkça, yüksek tansiyona bağlı komplikasyonların da azaldığı görülüyordu. 1972 ile 1994 yılları arasında yalnızca inme vakalarında yüzde 50 oranında düşüş izlendi. Açıkça Batılar çok büyük bir savaşı yeni silahlarla beta bloker'ler ve anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri (ACE) yardımıyla- kazanmışa benziyorlardı. Ancak sorun düşünüldüğü kadar basit değildi ve bu kadar kolay çözülemeyeceğe benziyordu.
BİR BEDEL OLARAK TANSİYON
Hastalıkların neden ve sonuç ilişkisinde, toplumlar hak ettikleri tansiyona sahip olurlar. yüksek tansiyon endüstrileşmenin insanlığa ödettiği bir bedeldir. Bu bedelin büyüklüğünü anlamak için Avrupa'daki istatistiklere bakmak yeterli. Avrupalılar hiç olmadıkları kadar şişmanlar.
Vücut-kitle endeksine bir göz attığımız zaman ortalama bir Avrupalı erkeğin endeksinin 25.3, ortalama bir Avrupalı kadının endeksinin 24.3 civarında seyrettiğini görüyoruz. (25'in üzerindeki sonuçlar şişman olduğunuzu gösteriyor). AB'deki çocukların ortalama yüzde 18'i şişman veya obezdir. ABD'de ise yüksek tansiyon hastası olan çocukların yüzde 25'inde kardiyak kalınlaşması görülüyor. Avrupa'da haftada üç dört kere egzersiz yapanların oranı yalnızca yüzde 24.
Ayrıca Avrupalılar çok fazla sigara ve içki tüketiyor. 15 yaşından büyüklerin yüzde 39'u sigara, yüzde 61'i içki içiyor. Kaldı ki Batılar, "fast food"ların içerdiği aşırı tuz nedeniyle "kendilerinin turşusunu kuruyorlar".
Bütün bu karmaşanın içinde ilaç şirketleri raflardaki yüksek tansiyon ilaçlarına her gün bir yenisini daha ilave ediyorlar. Doktorlar artık rutin olarak çocukların da tansiyonlarını ölçüyor. Halk sağlığı uzmanları, insanların dikkatini bu konuya çekerek çok geç olmadan önlem alınmasını sağlamaya çalışıyor. Uzmanlara göre bu sorunun kontrolden çıkmaması için tek çözüm bunlara benzer geniş ölçekli önlemler.
yüksek tansiyonunu bu kadar inatçı bir yapı sergilemesinin nedeni, birbirine geçmiş çok sayıda vücut sistemini ilgilendirmesi ve hastalığın tam merkezinde kalbin bulunması. Yaklaşık 5 litrelik bir ağır sıvıyı kan- torsonun dışına, el ve ayaklar gibi uzak bölgelere göndermek zorunda kalan kalp, aslında vücudun en ağır işçilerinden biri. Ayrıca dolaşım sistemi her zaman, kanı taşıyan damarlara karşı çok nazik davranmaz. Kalbin her kasılmasında, kan yalnızca damarlar boyunca ilerlemez, aynı zamanda damarların duvarlarına baskı yapar. Bu, sistolik basınç, yani tansiyonun ilk değeridir. Atımlar arasında kalp gevşediği zaman, basınç da azalır, ancak bu azalma belli bir noktaya kadardır. Bu da diyastolik basınç, yani ikinci değerdir. Bu iki basıncın kuvvetini ölçmek için, nabız gibi atan bir damarın tansiyon aletindeki cıva sütununu ne kadar yukarı çıkarttığına bakılır. Genel olarak atım sırasında 120 mm, atımlara arası 80 mm normal değer olarak algılanır.
TANSİYONU YÜKSELTEN ETMENLER
Bu kadar hassas bir sistemi bozan çok sayıda faktör vardır. Bunlardan biri damarların duvarlarıdır. Gençken, kan basıncı yükselip alçalırken damarlar buna paralel olarak kolayca esner ve kasılır. Bir tür kas olan arterler (atardamar) de nabız gibi atarak kanın ilerlemesini kolaylaştırırlar. Fakat damar duvarlarını oluşturan fiberler bir noktaya kadar esner. Yaşlandıkça kaygan olan dokunun yerini daha sert olan kolajen alır. damarlar bu durumda eskisi gibi esneyemediği halde, kan aynı hızda akmaya devam eder. Sonuçta basınç artar. Basınç yükseldikçe, duvarların üzerindeki yük artar. Dolayısıyla duvarlarda daha fazla kolajen oluşur. Amerikan Yüksek Tansiyon Birliği'nden Dr. Michael Weber, "damar duvarları giderek beton gibi olur" diyor.
böbrekler de bu süreçte önemli bir rol oynar. böbrek ve idrar boşaltım sistemi, yalnızca vücudun tutması veya boşaltması gereken su miktarını belirlemez; aynı zamanda suyun içinde bulunması gereken maddeleri de belirler.
Sözgelimi şeker, potasyum ve sayılamayacak kadar çok sayıda bileşimin çok fazlası veya çok azı tüm vücudun dengesinin bozulmasına yol açar. böbreklerin çok sıkı takip ettiği maddelerden biri tuzdur. Vücutta ne kadar fazla sodyum bulunursa, vücut o kadar fazla su tutar. Bunu önce kanda, daha sonra dokularda depolar. Sistem gereğinden fazla suya doyduğu zaman damarlarda basınç artar.
böbrekler bu durumun oluşmaması için kendini zorlar. Tuz içeriği çok yükselirse, vücudun içerdiği su da artar. Sistem bu duruma tepki olarak renin üretimini kısar. Renin su tutumunu artıran bir enzimdir. Reninin azalması anjiyotensin adı verilen ve kan damarlarının büzülmesini sağlayan proteinin azalmasına yol açar. Eğer tuz seviyesi çok düşerse, vücut bu süreci tersine çevirir. Bunun sonucunda renin düzeyi artar ve damarları büzmek için daha fazla anjiyotensin salgılanır. Bu arada böbrek hastalıkları, tiroid bezindeki tümörler gibi pek çok faktör bu sistemi rayından çıkartabilir. Ancak pek çok olayda suçlu hareketsizlik, çok fazla yiyecek ve çok fazla tuzdur. yüksek tansiyonunu nedeni ne olursa olsun, doktorlar belirtileri hakkında kesin konuşuyorlar: 120/80 değeri veya altı normaldir; 140/90 yüksek tansiyonunun başladığını gösterir; 160/100 ikinci aşama yüksek tansiyondur; 220/120 habis yüksek tansiyon denilen durumdur. Bu son değerlerde basınç o kadar fazladır ki damarlardaki sıvı beyne sızar ve kan, kılcal damarlardan göz küresini dolduran sıvının içine akar.
YÜKSEK TANSİYONUN ZARARLARI
yüksek tansiyonunu en kötü tarafı sinsi bir şekilde ilerlemesi ve hastanın rahatsızlık hissetmemesidir. Habis yüksek tansiyonlu insanlar baş ağrısı ve el/ayaklarda üşüme hissedebilirler. Ancak hissetmeyebilirler de. Bu kadar şiddetli seyretmeyen yüksek tansiyon vakalarında hasta, "bela" gelinceye kadar hiçbir rahatsızlık duymayabilir. Yüksek basıncın yol açtığı en önemli tehlike kalp krizidir. Tansiyon yükseldikçe kalbin kanı daha güçlü bir şekilde pompalaması gerekir.
Daha yoğun çalışmak zorunda kalan kaslarda olduğu gibi, kalp de genişler. Bu genişleme özellikle sol karıncıkta belirgindir. Pazılardaki kas oluşumu iyi bir şey olarak algılansa da kalbin genişlemesi zararlıdır. Ayrıca yüksek tansiyon hastasının kolestrolü de yüksekse, damar duvarlarında pürüzlü noktalar oluşur. kan dolaşımının içindeki yağlar bu noktalarda birikir.. Biriken yağlar plakalar oluşturur. Plakalar yerinden kopup sistemde serbest dolaşıma çıktığı zaman kalp krizine yol açabilir.
beyin de bu süreçte inme şeklinde zarar görür. İnmelerin yüzde 75'i kan pıhtısı veya serbest bir plakanın sistem içinde başıboş dolaşırken, beyin damarlarını tıkaması ve beynin o kısmının kan ve oksijensiz kalması sonucu oluşur. Diğer inmeler ise yüksek basınç dolayısıyla beyin damarlarında yırtılmalar, kanamalar nedeniyle oluşur.
alzheimer hastalığını inceleyen bilim adamları, hastalıkla kontrol edilemeyen yüksek tansiyon arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyor.
Yüksek risk grupları
Epidemiyologlar, Afrikalı Amerikalıların taşıdığı yüksek tansiyon riskinin beyazlara göre yüzde 43 oranında daha fazla olduğunu söylüyor. Ancak genetikten çok yaşam şekli ve beslenme tarzının daha önemli olduğu görülüyor. Kırsal alanlarda yaşayan siyah Afrikalılarda yüksek tansiyon oranı düşüktür. Oysa ekonomik durumları düzelip kentlere göç ettikçe bu risk artar.
Son yıllarda farklı ülkelerden 85.000 kişi üzerinde yapılan bir araştırma, dünyada, beyazların yüksek tansiyon hastası olma olasılığının siyahlara göre iki misli olduğunu gösteriyor. Ayrıca hamilelerde de bu risk daha fazladır.
İlginç olan son yıllarda çocukların da risk grubuna girmesi. Optimum kan basıncı yaş ve vücut boyutlarına göre değişir ve yetişkinler için doğru olan çocuklar için geçersizdir. Amerikan sağlık bakanlığı çocukların her sağlık kontrolünde tansiyonlarının da ölçülmesini gerekli görüyor.
Neler yapılabilir?
Bir yüksek tansiyon hastasının ne yapması gerektiği artık biliniyor. Sigara ve tütün tüketimine kesinlikle son verilmelidir, çünkü tütün nabzı hızlandırır ve kan damarlarını tıkar.
Kilo kontrolü de yaşamsaldır. obezite vücuttaki hassas sistemleri bozan en önemli etmendir. Basit olarak artan vücut kütlesi, daha fazla kan hacmi anlamına gelir. Bu da dolaşım sistemine aşırı yük bindirir. Aşırı kilolar ayrıca kalbin daha fazla çalışmasını gerektirir. Kaldı ki obezler bu kilolarını meyve ve sebze yiyerek kazanmamışlardır. Genellikle yağlı, tuzlu ve işlemden geçmiş yiyecekler kilo aldırır. Bütün bunlar tansiyonu artıran unsurlardır.
Bir diğer değişken de ne kadar kilo aldığınız ile ilgili değil, aldığınız kiloları nerede taşıdığınız ile ilgilidir. yağ depolarının çoğu deri altında ve kasların üzerindedir. Ancak karın bölgesinde kasların altında da bir tabaka vardır. İç organ olarak nitelendirilebilecek bu yağlar enflamatuar moleküller üretir. Bu moleküller insülin direncine ve diyabete yol açabilir. Aynı moleküller, damarların gevşemesini sağlayan nitrik oksitleri de yok edebilirler.
Şişman ve karın bölgesinde yağ birikimi olan bir kişinin tansiyonu 120/80-140/90 arasında seyrediyorsa diyet ve egzersiz ile yüksek tansiyon hastası olması engellenebilir. İdeal bir diyette yağ, tuz, kolestrol, kırmızı et ve tatlıdan uzak durulmalı, ancak meyve, sebze, tahıl, balık, tavuk, fındık/ceviz bol miktarda yenmelidir. alkol tüketimi sınırlı olmalı. Kısa vadede alkol tansiyonu düşürür ancak uzun vadede çıkartır. Egzersiz de önemlidir. Haftada 3 veya 4 gün yarım saatlik tempolu yürüyüş yararlıdır.
Güçlü ilaçlar
Bazıları için yaşam şekli değişikliği yeterli değildir. Bu gibi vakalarda ilaç gerekebilir. Tansiyon için 5 sınıf ilaç bulunur. Bunların her biri yüksek tansiyon zincirinde farklı bir halkayı etkiler. Bunların içinde en eskisi diyüretiklerdir. Bu ilaçlar vücudun su atmasını sağlar ve damarların yükünü azaltır. Bunlar daha çok yaşlılarda yarar sağlar, çünkü daha genç metabolizmalar sıvı hacmindeki değişikliği fark ederek renin-anjiyotensin sistemini devreye sokar ve damarları büzerek basıncı yükseltir. Dolayısıyla ilacın istenen etkisini bozar.
Diğer kategoriler beta-bloker'ler (kalp hızını ve anjiyotensin sistemini yavaşlatır); kalsiyum kanalı bloker'leri (hücrelerdeki kalsiyum iyonlarının damarları büzmek için geçmek zorunda kaldığı minik kanalları tıkar) ACE inhibitörleri (anjiyotensin üretimini azaltır) ve anjiyotensin-reseptör bloker'leri (anjiyotensinin üretimine izin verir ancak birazının hücreler tarafından emilmesini engeller). Bu son dört ilacın hedefi aynıdır (gerilim altındaki dolaşım sistemini rahatlatmak) ve çoğunlukla birlikte alınması önerilir.
Ancak bu ilaçların orta şiddette seyreden yan etkilerinin olduğunu unutmamak gerekiyor. Bunlar yorgunluk, kuru öksürük ve ereksiyon zorluklarıdır. Bazı hastalar çok şiddetli olmayan bu yan etkiler nedeniyle ilaçları kullanmayı reddedebiliyorlar. Weber, hastaların yüzde 50'sinin bir yıl sonra ilaçları kendiliklerinden kesmesinden yakınıyor. Ne var ki ilaç almamanın alternatifinin erken ölüm olmasından hareketle, uzmanlar yüksek tansiyonunun diyabet gibi algılanmasını ve bu ilaçların ömür boyu kullanılmasını öneriyor. Çünkü sertleşen damarlar bir daha eski haline gelemese de bir ölçüye kadar düzelebiliyor. Bu arada yüksek kolestrolü düşürmek de yarar sağlayabiliyor.
Uzmanlar, bilimin çözüm bulamadığı bunca hastalık varken, yüksek tansiyon hastalarının ilaç ve yaşam tarzındaki gerekli değişikliklerle, uzun ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmelerinin kendileri için çok büyük bir şans olduğuna inanıyor.
Reyhan Oksay / Kaynak: Time, 13 Aralık 2004
Kaynak : Bayposta.com