![]() |
Çok yaşa emi! Gürültülü hapşurmam yüzünden başım az ağrımadı, doğrusu. Hapşurma isteği geldiğinde kendini tutmamak gerektiğini rahmetli annemden öğrenmiştim. Yüksek sesle, içinden geldiği gibi hapşurulurdu bizim ailede. Özellikle güneşe çıkınca art arta gelen hapşuruğu tutabilmem mümkün değildi. Biraz da alerjik kökenliydi sanırım. Eskilerde, insanların ruhunun nefesine bulaşmış olduğuna, ruhun son nefes ile bedenden çıktığına inanılır ve hapşurmanın iyi bir şey olmadığı düşünülürmüş. Hapşurma ile ruhun bedenden çıkıp gideceğinden korkulur ve bu nedenle hapşuran insana "çok yaşa" dileğinde bulunulurmuş. Gerçi günümüzde bu dilek "iyi yaşa" biçimine dönüştü ama her neyse. Daha sonraları hapşurmanın keyif verici olduğunu fark etmiş insanoğlu. Hapşurup rahatlamak, keyif almak için enfiye kullanmış. İşlemeli kutusuyla, torbasıyla kullanım biçimiyle kültürümüzde yer etmiş enfiye. Zamanla, keyif verici maddelerin yasaklanmasından enfiye de nasibini almış. Modern zamanlar ile birlikte hapşurma toplumda ayıplanır olmuş. Sesinin kısılması istenmiş ve aksırma sözcüğü ile anılmaya başlamış. Şimdilerde ağız tadıyla gürül gürül hapşurana pek rastlanmaması da bu yüzden sanırım. Ani ve gürültülü hapşurma yüzünden bazen zor durumda kaldığımdan söz etmiştim. Yıllar önce Taksim Beşiktaş arasında çalışan dolmuşlar sekiz kişilik eski Amerikan arabalarındandı. Şöförün arkasında oturmuştum. Araba İnönü Stadı'nın yanından Kabataş'a doğru inerken kendimi tutamayıp elimle ağzımı kapatmama rağmen şöförün ensesine doğru hayli gürültülü hapşurdum. Arabadakilerden bir tepki gelmedi. Ama şoför sola yanaşıp Beşiktaş yönüne döneceğine sağa çekip durdu ve arabadan indi. Kaldırıma oturup ceplerini kurcalamaya başlayınca ben de yanına gidip ne olduğunu sordum. Nefes nefeseydi. Kalbini tutarak "Yavaş be kardeşim, yavaş. Adamın arkasında böyle aniden hapşurulur mu? Kalbim var benim. Çarpıntım tuttu işte. İlacımı arıyorum. Şimdi yarım saat devam eder bu çarpıntı" dedi. Utancımdan yerin dibine girdim sanki. Kendimi tanıtıp hekim olduğumu söyleyerek ilk tıbbi müdahaleyi yaptım. Şöförden ve beklemek zorunda kalan yolculardan tekrar tekrar özür diledim. Yirmi dakika sonra dolmuşumuz tekrar yola koyulmuştu ama yolcular beni ön koltuğa alıp olayın tekrarlanmaması için önlem almayı da ihmal etmediler. Dedim ya, az başım ağrımadı. Geçenlerde hastanenin ana koridorunda hekim arkadaşım ile ayak üstü konuşuyordum. Koridor yükünü almış, arı kovanı gibi kalabalıktı. Konuşmanın bir yerinde yine hapşurma gelince arkadaşımın yüzüne doğru hapşurmayayım diyerek ani hareketle arkamı dönüp yere doğru olanca gürültüyle hapşurdum. O an arkamdaki yaşlı bayanı fark ettim ama iş işten geçmişti. Kadın ellerini kafasına götürüp "Aman Allah'ım, deprem mi oluyor?" diye haykırdı. Biraz sonra da olduğu yere yığıldı. Çok yaşa diyen de olmadı, tahmin edeceğiniz gibi. Meslektaşım ile birlikte hemen ilk müdahaleyi yaptık. Kadıncağızı acil servise alıp bir süre izledik. Eşine refakat etmek için hastanemizde kalan hasta yakınlarındandı. Bir hapşuruk yüzünden az daha sağlam insanı da hasta ediyorduk. Acil servisin iş yüküne bir de böyle hasta kazandırdığım için acil servis personelinin netameli bakışları da cabası. Geçen hafta ise bilgisayar başında çalışırken gelen hapşuruğu tutamayacağımı fark edip önlem almak istedim. Yan odadaki kağıt havluya uzanmak için davrandım ama kapı kapalıydı ve muhtemelen içeride teknisyen bayanlar üstlerini değiştiriyordu. Kapıyı çalıp bekledim. Kapının açılmasıyla içeriye doğru olanca kuvvetle hapşurmam bir oldu. Yan odaya biyolojik silah gibi düşmüştüm. Teknisyen bayanların çığlıkları ile ortalık ana baba gününe döndü. Biraz sonra odadan elleri ayakları titreyerek çıkan teknisyenim "beni bir süre aramayın, sakinleşmem lazım" deyip yasak olmasına karşın yaktığı sigaradan dumanlar savurarak ortadan kayboldu. Dahası konu hastane yönetimine yansıdı, çalışma disiplini ve mesai duyarlılığı konusunda uyarıldık. Hapşuruğu "aksırık" diye anıp sesini kısmada hayli yol alınmış gibi görülse de verdiği keyfi ve bu konudaki atasözlerini bilenler için değişen bir şey yok. Gürül gürül hapşurmadan yine de vazgeçemem doğrusu. Yeter ki gönülden bir "çok yaşa" diyenin olsun çevrende. Gerisi mi? Gerisi hayat işte... Dr. Mehmet Uhri mehmetuhri |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:44 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.