Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 145,988
Tesekkür: 45
92 Mesajinıza toplam 143 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Çocuk Hastalıkları ile ilgili haberler Çocuk Hastalıkları ile ilgili haberler
çocuk Hastalıkları ile ilgili haberler
çocuk felci, boğmaca, kızamık gibi hastalıklarla mücadelede önemli mesafe katteden hekimler şimdi de yaşam kalitesini arttırmak için 'çocukların avukatı' olmaya hazırlanıyor.
OTUZALTINCI Türk Pediatri Kongresi Başkanı Prof. Dr. özdemir İlter, çocuk hekimlerinin sağlığı korumak ve iyileştirmenin yanısıra, ‘çocukların avukatlığını' üstlenme misyonlarının da bulunduğu vurguladı. Teknolojik ve bilimsel ilerlemenin ahlákla paralel gitmediğini belirten Prof. Dr İlter, çocuk hekimlerinin görevlerinden birinin de üretilenlerin hakça dağılımının sağlanması olduğunu söyledi.
Türk Pediarti Kurumunu'nun Conrad Otel'de düzenlediği ve 800 hekimin katıldığı kongrede, bilimsel etkinliğin yanısıra, etik ve tıp konuları da ele alınıyor. Prof. Dr. İlter, son 25 yılda, sanayi ve tarım üretiminin 5 kat, nüfusun 1 kat artmasına rağmen gelişmenin yaşam standardına yansımadığını söyledi. üretim kapasitesiyle, etiğin birbirine paralel gelişmediğini belirten Prof. Dr. İlter, ‘‘Türkiye'de gelirin yükselmesine rağmen, çocuklara intikali, ahl*aki yönü hálá eksik. Bence çocuk hekimlerinin yapması gereken üretilenlerin hakça dağıtılmasını sağlamak ve bunun için mücadele etmektir. Tabip Odası başkanlığı yaptığım 1970'li yıllarda da bunları savunduğumuz için ağır ceza mahkemelerinde sorarlardı, ‘Sen doktorsun, senin işin mi bu?' diye. Elbette benim görevimdi bu'' dedi.
Bütün çocuk hekimlerinin ‘‘çocukların avukatı'' diye isimlendirildiğini söyleyen Prof. Dr. İlter, ‘‘Sadece yaşatmak değil, başkasına bağımlı olmadan, sürünmeden yaşatmak. Kaliteli yaşam sağlamak önemli'' dedi.
çocuk felcini yendiler
çocuk hekimlerinin tıbba başarılı hizmetler verdiklerini söyleyen Prof. Dr. İlter, 1960'larda 1000 canlı doğumdan 250'si 5 yaşını görmezken, bu rakamın günümüzde 1000'de 40'ın altına indiğini söyledi. 1 yaş altında ölümlerin ise 1000'de 150'den, binde 30'lara kadar düştüğünü belirten Prof. Dr. İlter, ‘‘Bu rakamlar belki çok önemli değil. Yunanistan ve Bulgaristan'da bu rakamlar daha aşağıda. Ama 62 milyonluk bir ülkeyi yönetmek, 10 milyonluk ülkeden çok daha zor. Türk çocuk hekimlerinin en büyük başarısı da iyileştirilebilir, önlenebilir hastalıklardan çocukları öldürmemeleri, koruyabilmeleri'' dedi.
Dizanterinin Rusya'da kol gezdiği halde, Türkiye'de hemen hemen hiç görünmediğini anlatan Prof. Dr. İlter, boğmaca, kızamık hastalıklarının da çok azaldığını söyledi. Kızamığın eskisi gibi çocukları öldürmediğini, çocuk felcinin 2 yıldır görülmediğini belirten Prof. Dr. İlter, ‘‘Türk hekimleri bu hastalıkları halletmiş durumdalar'' dedi. Prof. Dr. İlter, ancak beslenme sorununun devam ettiğini söyledi. Türk Pediatri Kurumu Başkanı Prof. Dr. Nil Arısoy da pek çok çocuğun sağlık güvencesi olmadığını belirterek, devletin bunlara sağlık hizmeti vermesi gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Arısoy, ‘‘Her çocuğun doktor ve ilaç hakkı var'' dedi.
Mesude ERŞAN Kaynak : Hürriyet Gazetesi 1 Haziran 2000çocuklara check-up zamanı
Okul öncesi sağlık kontrolü, başarıyı arttırıyor
çocukların okuldaki başarılarının sağlık durumlarıyla yakın ilişkisi olduğunu belirten uzmanlar, okula yeni başlayan çocuğun her yönüyle bir sağlık kontrolünden geçirilmesini öneriyorlar.
Okul öncesi check-up, çocukların başarılarını etkileyecek muhtemel bozuklukların önceden bilinmesini sağlıyor; önlem alınmasını kolaylaştırıyor. Acıbadem Hastanesi çocuk Hastalıkları ve Sağlığı uzmanı Dr. Handan Saraç üçsel, okula başlamadan önce yapılan check-up'ın yanı sıra aşı durumunun da öncelikle değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatıyor.
Dr. üçsel, ilkokul çağına gelmiş bir çocuğa yapılması gereken aşılar hakkında şu bilgileri verdi: ‘‘İlkokul çağındaki bir çocuğa bir kez tüberküloz aşısı, beş kez karma (difteri-tetanoz-boğmaca), çocuk felci, bir kez kızamık, kızamıkçık, kabakulak aşısı yapılmış olmalı. Grip aşısını tüm çocuklara değil, kronik akciğer hastalığı, bronşit, astım, böbrek, kalp hastalığı bulunan ya da bağışıklık sistemi zayıf çocuklara öneriyoruz.'' Dr. üçsel'e göre ilkokula başlayacak çocuklarda temizlik alışkanlığı tam yerleşmediği, okullarda da hijyen açısından sorunlar olduğu için parazit olup olmadığının da araştırılması gerekiyor.
Neler yapılmalı?
Okula başlayacak çocuğun görme ve işitme fonksiyonları açısından şüpheler varsa ayrıntılı bir göz muayenesi ve işitme değerlendirilmesinden geçmesi gerekiyor. Dr. üçsel, görme ve işitmedeki olası bir aksaklığın çocuğun okul başarısını ciddi bir şekilde etkilediğine dikkat çekiyor. Birçok ailenin hastaneye ‘‘çocuğum hırçın, uyumsuz, öğrenemiyor, acaba zekasında bir sorun mu var'' endişesiyle geldiğini belirten Dr. üçsel, ‘‘Muayenede çocuğun zekasının normal, ancak işitmesinde sorun olduğu ortaya çıkıyor. Ya da çocukta görme problemi tespit ediliyor. çocuk tahtayı net göremediğini, dersini takip edemediğini söylüyor. Bu yüzden korkuyor, utanıyor, hatta bu yüzden okula bile gitmek istemiyor. Aileler bu sorunları atlayabiliyor'' diyor.
Beslenme sorunları
Tam gün okullarda çocuklar öğle yemeklerini ev dışında yemek zorunda kalıyorlar. Ev yemeğinden farklı olan okul yemeğine çocuğun alışmasının zaman alacağını vurgulayan Dr. üçsel, ‘‘Okul yemeğini beğenmeyip kantinden ya da büfeden alacağı yiyeceklerle beslenen çocukta kötü beslenme alışkanlığı yerleşebilir. öğle yemekleri yetersizse çocuğa ev yapımı sandviçler verilebilir. Okula gitmeden önce çocuğun kahvaltı yapması mutlaka sağlanmalı. Açlık, başarıyı olumsuz yönte etkiler. Okul dönüşünde genellikle aç olan çocuklara derslerine oturmadan önce akşam yemeklerini engelleemyecek miktarda ikindi kahvaltısı yaptırılmalıdır'' diyor.
Zeká testi şart değil
çocukları okula yeni başlayan aileler için önemli bir konu da zeka testleri. Bazı ailelerin çocuklarının üstün zekalı olduğunu düşünerek merak amacıyla bu testi yaptırmak istediğini belirten Dr. üçsel, bunun gereksiz olduğunu belirterek çocuk okula başladıktan sonra öğrenme bozukluğu, dikkat kusuru ya da hiperaktivite söz konusu ise ve bu nedenle okulda başarısızlık varsa IQ ve standart başarı testi yapılabileceğini söylüyor. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 28 Eylül 1999çocuklarda bahar alerjileri
Alerjik hastalıklar, çocukların yüzde 10-20'sinde görülen, genellikle 2 yaşından sonra ortaya çıkan hastalıklardır. Mevsimsel, sürekli ya da mevsimsel alevlenmelerle birlikte sürekli olabilir. Alerjik hastalıklar, vücudun yabancı bir maddeye karşı verdiği reaksiyonlar sonucu ortaya çıkar. Bu reaksiyonlar daha çok atopik yapısı olan kişilerde görülür ki bunlar toplam nüfusun yüzde 20'sidir. Atopik kişiler, başka insanları etkilemeyen maddelere duyarlıdır. Hayvan tüyleri, ev içi-dışı küf sporları, ev tozu akarları, polenler ve bazı yiyeceklere aşırı reaksiyon gösterirler. Sonuçta burun akıntısı, göz yaşarması, astım, ekzama gibi hastalıklara neden olur. çeşitli ağaç, çayır ve ot polenleri ve mevsimsel değişimler atopik hastalıklara yol açar. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 23 Nisan 1999İshaller arttı
Soğuklar bitince nezle ve grip de geride kalıyor, ama bu kez farklı hastalıklar kapımızı çalıyor. Sıcaklarla birlikte özellikle ishalde görülen artış dikkat çekiyor. çocukların daha çok ishale yakalandığını söyleyen doktorlar kaybedilen sıvı ve tuzun mutlaka yerine konulması gerektiğini, hastalığın 4-5 günde kontrol altına alınmaması halinde de sağlık kuruluşlarına başvurulması uyarısı yaptılar.
İstanbul Tıp Fakültesi'nden çoçuk hastalıkları uzmanı Doç. Dr. Raif üçsel, polikliniklerine ishal şikayetiyle günde ortalama 5 çocuğun geldiğini, ayda 15-20'sinin ise yatırılarak tedavi edildiğini söyledi. Yaz aylarında besinlerin hijyen koşullara uyulmadan tüketilmesi, havuza ve denize girenlerin artmasıyla ishal vakalarında da artış olduğunu belirten Doç. Dr. üçsel, ‘‘çocuklar kusma ve ishalle getiriliyor. çoğunu, tedavilerini sürdürmek üzere evlerine gönderiyoruz. Ancak gözlem odasına aldığımız daha ağır vakalarda, ailelerine kaybedilen sıvının yerine konulması için özel olarak hazırlanan tuzlu, şekerli solüsyonları vermeyi öğretiyoruz. Bu solüsyonlar cüzi fiyatlarla eczanelerde satılıyor veya sağlık ocaklarıyla ana çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezlerinde ücretsiz veriliyor'' dedi. Doç. Dr. üçsel, deride kuruma, buruşma, idrarda azalma, ağız kuruluğu, halsizlik, huzursuzluk, iştahsızlık, kusma, gözlerde çukura kaçma ve kuruluk, süt çocuğunda bıngıldakta içeri çökme gözleniyorsa su ve tuz kaybının önemli düzeye ulaştığını ve mutlaka bir sağlık merkezine başvurulması gerektiğini hatırlattı.
Su içmek gerekiyor
İshali durdurmak için ilaç verilmesinin (kolera, dizanteri ve parazite bağlı olanlar hariç) bağırsakta bakterilerin çoğalmasına yol açabileceğini belirten Doç. Dr. üçsel, kola türü ve hazır satılan meyve sularının içilmesinin de sakıncalı olduğunu söyledi. Ağızdan solüsyonun yanısıra bol su içilmesinin de ihmal edilmemesi uyarısı yapan Doç. Dr. üçsel, ‘‘Dışkının günde 4-5 defadan fazla, sıvı kıvamda olması ve 3 günden fazla sürmesi halinde en azından hekime danışılmasını uygun görüyoruz. Pirinç lapası, patates püresi, elma, beyaz peynir, muz gibi yiyecekler yararlı. Dışarda satılan ayran, su içilmemeli, meyve ve sebze iyice yıkanmadan yenilmemeli'' dedi. Haseki Hastanesi çocuk hastalıkları uzmanlarından Dr. Mahmut çirilibal, genellikle temmuz ve ağustos aylarında polikliniklere ishal şikayetiyle başvurularda artış görüldüğünü söyledi. 100 yataklı serviste, 4-5'inin ishal vakası olduğunu belirten Dr. çirilibal, ‘‘Sıcakların yanısıra hijyenik koşullara dikkat edilmemesi en büyük etken. özellikle gecekondu bölgelerinde çocuklar sürekli sokaklarda. Tuvalet alışkanlığının çok iyi olmaması da etken. Kusma ve ishalle bize geliyorlar'' dedi. Anne sütüyle beslenen çocuklarda ishalin çok daha seyrek görüldüğünü söyleyen Dr. çirilibal, ‘‘İnek sütüyle beslenen çocuklarda hem daha sık görülüyor hem de daha ağır seyrediyor. İnek sütü iyi kaynatılmıyor. Anne sütü altın gıda. Sadece bebeklik döneminde değil, daha sonra da çocukları enfeksiyondan koruyor'' dedi. İshal olan ve kusan çocuklara yönelik yapılan en yaygın yanlışın yiyecek ve içeceklerin kısıtlanması olduğunu anlatan Dr. çirilibal, ‘‘çocuk kustuğu için yiyecek verilmiyor. çocuk kusma ve ishalle sıvı kaybına uğruyor. Hatta şoka varan tablolar ortaya çıkabiliyor'' dedi.
İlk 6 ayda 10 bin 822 ishal vakası
Sağlık İl Müdürü Dr. Mecit çalışkan, 1999'un ilk 6 ayında 10 bin 822 ishal vakası görüldüğünü söyledi. Ayrıca 11 tifo, 1 paratifo, 27 hepatit A, 6 basilli dizanteri, 25 amipli dizanteri de müdürlüğe bildirildi. Kışın zatürree, yazın da ishalli hastalıklarda artış görüldüğünü belirten Dr. çalışkan, ‘‘Türkiye genelinde ishale bağlı ölümlerin yüzde 80'i 2 yaş altındaki çocuklarda meydana geliyor. 6 aylık bebeklerin yüzde 40'ı, 12-23 aylıkların yüzde 36'sı ishale yakalanıyor. Su verilmezse ölüme kadar giden tablolar oluşuyor. İyi beslenememe, besinlerin iyi saklanmaması, sağlıklı suların içilmemesi, altyapı yetersizliği başlıca nedenler arasında. Kanalizasyonların açıkta olduğu, anne eğitim düzeyinin düşük olduğu bölgelerde ishalli hastalıklar daha yaygın'' dedi.
Bebek ve çocukta ishal ölüm nedeni
Türkiye'de bölgelere göre değişmekle beraber, 0-5 yaş grubundaki çocukların yüzde 10-50'sinin son 15 günde en az bir kez ishal olduğu belirtiliyor. çocuklarda görülen ölüm nedenleri arasında ishal 0-1 yaş grubunda 3'üncü sırada, 1-4 yaş grubunda ise 2'inci sırada yer alıyor.
Mesude ERŞAN Kaynak : Hürriyet Gazetesi 16 Ağustos 1999çocuk ishallerinde su hayat kurtarıyor
Yaz aylarında sık görülen çocuk ishalleri, su kaybı engellenemediğinde, ölümle sonuçlanabiliyor
YAZ aylarında artan ishalli hastalıklarda suyun hayat kurtarıcı olduğu, özellikle çocuklarda kaybedilen suyun karşılanmamasının ölümlere yol açtığı belirtildi.
çukurova üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Enfeksiyon Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necmi Aksaray, ishalli hastalıklarda suyun önemini vurgulayarak, hem korunma hem de hastalık sırasında su kaybını önlemek için çocuklara bol bol su verilmesi gerektiğini belirtti.
çocukların vücutlarının küçük olması dolayısıyla su oranlarının da düşük olduğunu ifade eden Aksaray, ''anneler dikkatli olmalı'' dedi. özellikle nem oranı da yüksek olan subtropik bölgelerde besinlerle alınan bakteri ve mikropların ishalli hastalıklara yol açtığını anlatan Aksaray, şöyle konuştu:
''Yaz aylarında temiz su, taze ve temiz besinler tüketmeye özen göstererek ishalli hastalıklardan korunmak büyük önem taşıyor. Bu aylarda amipli dizanteri ve mikrobik ishallere çok sık rastlıyoruz. Her iki durumda da belirtiler aynı. çocuklarda yüksek ateş, kusma ve baş ağrısı oluyor. Böyle bir tabloda yapılacak ilk iş, kaybedilen suyun karşılanmasıdır.
ülkemizde her yıl 7-8 bin çocuğu ishalli hastalıklar nedeniyle kaybediyoruz. ABD'de ise her yıl bu rakam 300 civarında. Yöneticiler, insanlara temiz su ve yiyecek sağlamak zorundadır. Klorlama rutin olarak yapılmalıdır. İçme sularına kanalizasyon önlenmelidir.''
Prof. Dr. Aksaray, ülkemizdeki birçok kentin alt yapısının yeterli olmadığını, çocukları hastalıklardan korumada ailelere büyük görev düştüğünü vurguladı. Ailelerin çocuklarına şişe suyu içirmelerini öneren Aksaray, şöyle devam etti:
''Ya da su kaynatılarak çocuklara verilmelidir. İshalli hastalıklıklarda çocuk ne kadar kusuyorsa o kadar su içirilmelidir. Kusma devam ederse mutlaka en yakın hekime başvurulmalıdır. Yeşil sebzeler çok iyi yıkanmalı, hatta sıcak sudan geçirilmelidir. Beklemiş yemek, et, tatlı kesinlikle çocuklara yedirilmemelidir.''
İshalli çocukların yoğurt, pirinçli yemekler, muz, elma, havuç, şeftali gibi yiyeceklerle beslenmesi gerektiğini bildiren Aksaray, ''Kayısı, kavun, arpuz, erik gibi meyveler bağırsak hareketini artırır. İshal durumunda bu meyveler tüketilmemelidir. Anne sütü kesilmemelidir'' dedi. (A.A) Kaynak : Hürriyet Gazetesi 14 Temmuz 2000Horlama geni bulunmak üzere
İngiltere'de gürültülü horlama alışkanlığı olan 8 aile üzerinde bir araştırma başladı. Araştırmanın amacı, bilim dünyasında 'genetik' kökeni olduğu iddia edile gelen horlamanın genini bulmak. Bilimadamları iz peşinde olduklarını ve horlamaya neden olan geni bulmalarının an meselesi olduğunu belirtiyorlar. öte yandan, eski bir tartışma yeni bir buluşla bir kez daha alevlendi. İsveçli bilim adamları transseksüaliteye neden olan 3 gen keşfettiklerini açıkladılar.
Sinek fosilinden geçmişin hava durumu
Cornell üniversitesi jeologları, insanlık öncesi dünyasının atmosfer koşullarını, sineklerin fosillerini inceleyerek belirleyebileceklerini açıkladı. Uçan yaratıkların fosilleri vücutlarında milyonlarca yıl öncesinin atmosfer bilgilerini taşıyabiliyor.
Hiperaktif çocuğa ilaç yetmiyor
çağın çocuk hastalığı olarak nitelenen ve en önemli belirtisi 'konsantrasyon bozukluğu' olan hiperaktivite tedavisinde tek başına Ritalin kullanmanın yeterli olmadığı; bu tur çocuklarda görülen depresyon ve anksiyetenin tedavisi için mutlaka 'davranış terapisi' uygulanması gerektiği açıklandı. Bu hastalığın tedavisinde Ritalin'in tek başına mucize göstereceği sanılıyordu. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 16 Aralık 1999İki çocuktan biri anemik
Kim çocuğunun zeka düzeyinin beş puan daha yüksek olmasını istemez?
Türkiye'de her iki çocuktan biri demir eksikliği nedeniyle kansız. Süt çocukluğunda demir eksikliği anemisi olanlar hayata potansiyel IQ'larından beş düşük puanla başlıyorlar. Bu durumu önlemek için yalnızca doğru beslenme yeterli değil. Dört ay bir yaş arasında demir şurubu ya da damlası kullanılması gerekiyor.
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde halk sağlığı sorunlarının başında demir eksikliğinden kaynaklanan kansızlık geliyor.
Kansızlığa yakalanma riski taşıyanların başında ise kadınlar ve çocuklar var. Kansızlığa bebeklerde özellikle 6. ve 24. aylarda rastlanıyor.
Demir eksikliği, yetişkinlerde çalışma kapasitesini düşürüyor. Bu da halsizlik, iştahsızlık, dikkatsizlik, enfeksiyonlara karşı vücut direncinin düşmesi ve davranış bozukluğuna neden oluyor.
çocuklarda demir eksikliği ise hem zeka hem de psikolojik gelişim geriliğine yol açıyor.
Kadınlarda özellikle hamilelik ve emzirme dönemlerinde vücudun demir ihtiyacının artması nedeniyle kansız olma riski artıyor. Bu durumda hekim tarafından anneye demir+folik asit içeren ilaçlar öneriliyor.
KANSIZ BEBEKLER
İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Pediatrik Hemotoloji ve Onkoloji Bölümü'nde öğretim üyesi Prof. Dr. Lelya Ağaoğlu, Türkiye'de iki çocuktan birinin kansız olduğuna dikkat çekiyor.
Son 25 yıldır demir eksikliğinden kaynaklanan kansızlık ile ilgili geniş kapsamlı tarama yapılmadığını belirten Ağaoğlu, ‘‘aneminin başında yanlış ve yetersiz beslenme geliyor. özellikle süt çocuklarına inek sütü içirilmesi, çay verilmesinin demir emilimini engellemesi nedeniyle anemi riskini artırıyor'' diyor.
Kansızlığın zeka seviyesi ile de bağlantısı var. Türk çocuklarının ortalama zeka düzeyleri 80-100 puan arasında değişiyor. Süt çocuklarında dört ay iki yaş arasında bu oran çok daha yüksek. çocukluğunda demir eksikliği anemisi olanlar ise potansiyel IQ'larından 5-10 puan kaybediyor.
öNLENEMEZ KAYIP
İlkokul çağındaki çocuklarda anlama ve kavrama kabiliyeti zayıf, derslerinde başarısız olan çocukların süt çocukluğu döneminde anemik olabilecekleri iddia ediliyor. Bu çocuklar sağlıklı yaşıtlarına göre daha geç konuşmaya, daha çok geç yürümeye ve koşmaya başlıyorlar.
Bu önlenebilecek bir kayıp mı? Klinik çalışmalar demir eksikliği anemisi olan çocukta kaybedilenin IQ puanının tedavi ile geriye kazanılamayacağını gösteriyor.
Her çocukta anemi gelişmeden bunu önlemek şart. Bu durumda anneler soruyor anne sütü versek, bebeğe pekmez yedirsek bu eksikliği gidebilir miyiz?
Hekimlerden yanıt: ‘‘Hayır. Demir desteğine kesinlikle ihtiyaç var.''
çocuk anne sütüyle ya da doğal yollarla demirden zengin besinlerle beslense de demir eksikliği önlenemiyor.
Hekimlerden çözüm: ‘‘Süt çocuklarında demir eksikliğin önlemek için dördüncü aydan itibaren bir yaşını tamamlayana kadar bir kiloya bir miligram (1mg/kg) kan yapıcı demir ilacı verilmesi gerekiyor.''
ANEMİ TOPLANTISI
Abdi İbrahim İlaç Firması, Sağlık Bakanlığı ile birlikte demir eksiksikliği anemisi (kansızlık) ile mücadele kampanyasına başladı. Firma geçtiğimiz 6-12 Mayıs tarihleri arasında ‘‘çocuklarda Demir Eksikliği Anemisinin Zihinsel Gelişim üzerine Etkisi ve Tedavide Güncel Yaklaşımlar'' konulu bir dizi toplantılar düzeledi.
İlki Trabzon'da gerçekleştirilen toplantıların son durağı İstanbul idi. Toplantılar altı ilde organize edildi ve yaklaşık 2 bin çocuk doktoru ve pratisyen hekime ulaşıldı.
Toplantılarda konuşmacı olarak Şili üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Hematoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Thomas Walter ile İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi çocuk Sağlığı ve Hastalıkları öğretim üyesi Hematolog Onkolog Prof. Dr. Leyla Ağaoğlu katıldı.
Dr. Walter çocuklarda demir eksikliği anemisinin zihinsel gelişim üzerine etkisi ve tedavide güncel yaklaşımları konusunda bilgi verdi. Prof. Ağaoğlu ise Türkiye'de çocuklarda demir eksikliği anemisinin nedenleri, sıklıkları ve birey/toplum üzerinde yarattığı olumsuz etkiler konusunda konuştu.
Prof. Dr. Leyla Ağaoğlu
İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi çocuk Sağlığı ve Hastalıkları öğretim üyesi Hematolog Onkolog
DüNYA KAN DURUMU
Dünya nüfusunun en az yüzde 30'unun kansız olduğu tahmin ediliyor.
Dünyada erkeklerin ortalama yüzde 20'si kadınların yüzde 35'i, çocukların ise yüzde 40'ı kansız.
Gelişmiş ülkelerde 0-5 yaş arası çocuklarda kansızlık yüzde 4-20.
Az gelişmiş ülkelerde aynı yaş grubunda kansızlık oranı yüzde 80'lere kadar çıkıyor.
Türkiye'de her yıl üç buçuk milyon yeni bebek doğuyor. Kansızlık oranı ise yüzde 50'lerde.
Ayten GöRGüN Kaynak : Hürriyet Gazetesi 20 Mayıs 2000Yüz çocuktan beşinde görülüyor: Okul fobisi
özellikle aşırı kollanan çocuklarda ortaya çıkıyor. Yeni kardeş doğumu, ailenin ev değiştirmesi, öğretmen değişikliği, korkutulma da okul fobisine yol açıyor.
Okulların açılmasına kısa süre kala aileleri uyaran uzmanlar okul fobisine dikkat çekiyor. Ailelere, ‘çocuğu anlayışla karşılayın, okul ve öğretmeniyle işbirliğine gidin' uyarısında bulunuyor.
Psikiyatrist Dr. Nihat Kaya, ev ortamından ayrılıp değişik bir dünyanın kapısını aralayacak olan çocukların kişilik ve beklentilerine göre değişik tepkiler gösterdiğine dikkat çekti. Her yüz çocuktan 4-5'inin bu tepkiyi okul korkusuyla ortaya koyduğunu söyleyen Kaya, 'Okula gitmek istemezler, zorlanınca büyük tepkiler gösterirler, bu durum okulun ilk gününde ortaya çıkabileceği gibi her hangi bir zamanda da ortaya çıkabilir' dedi.
Fobi belirtileri
Kaya, okul fobisinin ön belirtilerini, baş ve karın ağrıları, bulantı-kusma hissi, iştahsızlık, keyifsizlik, uyku düzeninde bozulma ve okul sorumluluklarının yerine getirilmesinde aksama şeklinde sıraladı. Bu belirtilerin özellikle sabahları ve okul saatlerinde ortaya çıkıp yoğunlaştığını vurgulayan Kaya, 'Bu tabloyu iyi değerlendiremeyen anne-baba ve öğretmenlerin hatalı tutumlarıyla çocuğun okul korkusunu pekiştirebileceğini dile getirdi. Kaya, yeni bir kardeşin doğumu, ailenin ev değiştirmesi, göç etmesi, okul ve öğretmen değişikliği, çocuğun ebeveynlerinden birini kaybetmesi okulda öğretmen ya da arkadaşlarınca küçük düşürülme, korkutulma, ailede sosyo-ekonomik kriz gibi nedenlerle çocuklarda okul korkusu gelişebileceğini vurguladı. Kaya, okul fobisinin ortaya çıktığı çocukların ortak özelliklerini şöyle anlattı:
'Ebeveynlerince aşırı bir şekilde korunup kollanmışlardır. Attıkları her adımda anne-babanın onayını beklerler. Uslu, uyumlu ve anneye aşırı bağımlılıkları vardır. Annelerinden hiç ayrılmak istemezler, sanki onlara yapışık gibidirler. Anneden ayrılma korkusu yaşarlar. Her istedikleri anında karşılanmış ve anında tatmin isteyen, bu olmayınca ‘hileye' başvurabilen yapıdadırlar.'
çocuğa öfkelenmeyin
Kaya, okul fobisi karşısında ailenin öncelikle çocuğa kızmak, öfkelenmek yerine onu anlayışla karşılaması gerektiğine dikkat çekerek, şu önerilerde bulundu:
'çocuğu zorla kolundan tutup okula götürmek çözüm değildir. Suçlamadan ona değer vererek, dinleyerek soruna neden olan faktörleri bulmak çözüm için ilk adım olmalıdır. Okul ve öğretmeniyle işbirliği sağlanmalıdır. Bir psikiyatriste, psikoloğa danışarak yardım alınabilir. çocuğun güven duyduğu insanla okula gitmesi teşvik edilmelidir. İlk günlerde okulun bahçesinde, sonra okul içine daha sonra sınıfa götürülmeli. Böylelikle adım adım çocuğu tekrar okulla buluşturmak, korkusunu yok etmesine yardımcı olacaktır. Sonuç olarak iyi bir okul, psikiyatrist-psikolog, aile ve çocuk işbirliği sağlanırsa sorun kısa sürede çözülür.' (ANKA) Kaynak : Hürriyet Gazetesi 31 Ağustos 2000çocuk felci aşısında kanser tehlikesi
çocuk felcine karşı geliştirilen ve 1955-1961 yılları arasında Avrupa, ABD ve Sovyetler Birliği'nde milyonlarca çocuğa uygulanan bir aşının zaman içinde kansere yol açtığı ortaya çıktı.
ALMANYA'NIN en çok okunan haftalık dergilerinden Der Spiegel'in son sayısında yer alan bir habere göre, 40-45 yıl önce tüm dünyada yaygın olarak kullanılan bir çocuk feci aşısının kanserojen olduğu ortaya çıktı. Makak maymunlarından elde ediln bu aşının içerdiği maymunlara özgü bir virüs, yabancı organizmalara geçtiği zaman kanserli hücrelere dönüşebiliyor. Uzmanlar o dönemde aşı olan çocukların üçte birinin yüksek dozda ‘‘SV40'' virüsüne maruz kaldığını tahmin ediyorlar. Kobaylar üzerinde yapılan deneyler, SV40 virüsü alan hamster'larda kanserli hücrelerin geliştiğini ortaya koydu. Bugüne kadar insanlar arasında, SV40 virüsünden kaynaklanan kitlesel kanser vakaları meydana gelmedi, ancak araştırmacılar yoğun biçimde bu konu üzerinde çalışıyorlar. ABD'li virüs uzmanı Janet Butel, SV40 virüsüyle insanların yakalandığı kanser türleri arasında ‘‘kuşku yaratacak kadar yakın bir ilişki'' bulunduğunu belirtiyor. Buna karşılık yapılan araştırmalar aşının uygulamadığı dönemde doğanlar arasında daha yüksek kanser oranına rastlanmadığını gösteriyor. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 24 Şubat 199940 bin çocuk Ailesel Akdeniz Ateşi hastası
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde düzenlenen ‘Romatizmal Hastalıklar Sempozyumu'nda Türkiye'de 40 bin kadar çocuğun ‘Ailesel Akdeniz Ateşi' hastası olduğu açıklandı. Romatoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Huri özdoğan, genetik kökenli hastalığın Türkler, Araplar, Ermeniler ve Yahudilerde görüldüğünü söyledi. Prof. Dr. özdoğan, Ailesel Akdeniz Ateşi hastalığının Orta Anadolu'da, Sivas, Tokat, Kayseri ve Malatya'da en sık görüldüğünü belirterek, ‘‘Kastamonu, Sinop, Giresun, Erzincan, Erzurum, Kars ve Ağrı illerinde de sık görülüyor'' dedi.
Erişkinlerde devam ediyor
Hastalığın çocukluk çağında başladığını ve erişkinlikte de sürdüğünü belirten Prof. Dr. özdoğan, ‘‘Hastalığın Akdeniz Anemisi ile hiçbir ilgisi yok. Hastalık genellikle ateş nöbetleri, karın ağrısı ve/veya göğüs ağrısı ve/veya eklem şişliğiyle ortaya çıkabiliyor. Ataklar en fazla 3 gün sürüyor. Ayda birkaç kez tutan nöbetler sırasında, çocuk okula gidemiyor, koşamıyor. Şiddetli karın ağrısı varsa, hastanelerin acillerine gidiliyor. Yüzde 40'ının apandisti alınıyor'' dedi. Hastalık sırasında çocukların böbreklerinde veya bağırsaklarında amiloid denilen maddenin biriktiğini, bunun da öldürücü olabileceğini vurgulayan Prof. Dr. özdoğan, ‘‘Madde böbreğe ve bağırsağa çökerek böbrek yetersizliğine yol açıyor. Hastaların yaklaşık 4'de birinde bu sorun ortaya çıkıyor'' dedi. Hastalıktan sorumlu gen, 16'ncı kromozomun kısa kolunda bulundu. Hastalıkla ilgili gen haritalarının çizildiğini belirten Prof. Dr. özdoğan, ‘‘Ailede hastalık varsa, çocukta görülme riski yüzde 40. Genetik çalışmalar umut oldu. önümüzdeki yıllarda, hastalığın anne karnında tanısını yapabileceğiz. Hangi hastalarda amoloid birikeceği araştırması yapabileceğiz'' dedi.
Mesude ERŞAN Kaynak : Hürriyet Gazetesi 2 Eylül 1999Şaşılığa ameliyatsız tedavi
Her yüz çocuktan yedisinde şaşılık görülüyor. Şaşılığın 6 - 7 yaşlarında ortaya çıktığını belirten Doktor Gökdere ''Erken teşhis edildiğinde ameliyatsız tedavisi mümkün'' diyor.
çocukluk çağı şaşılıklarının tedavisi geciktiğinde görme tembelliğine yol açabileceğini belirten uzmanlar, tanı ve tedavinin geciktirilmemesi uyarısında bulunuyor. Kızılay Kartal Tıp Merkezi göz hastalıkları uzmanlarından Dr. Ahmet Gökdere, her 100 çocuktan 7'sinde şaşılık görüldüğünü ve sorunun sıklıkla 6-7 yaş içinde ortaya çıktığını söyledi.
Gözlerden birinin ya da ikisinin orta hattan içe veya dışa doğru kayması olan şaşılığın her yaşta görülebildiğini ancak en sık çocukluk çağında rastlandığını belirten Dr. Gökdere, ‘‘Basit bir muayeneyle şaşılık, dolayısıyla da bir görme kaybı olan göz tembelliği saptanabilir'' dedi. Annenin sağlığıyla çocuğun şaşılığı arasında belirgin bağ bulunduğunu söyleyen Dr. Gökdere, ‘‘Annenin yüksek hipermetropik görme bozukluğu olması, hamileliği sırasında sigara içmesi, barbitürat grubu uyku ilacı ya da uyuşturucu kullanması çocukta şaşılık riskini artırıyor. Zayıf doğan çocuklarda da sık görülüyor'' dedi. Şaşılıklarda genetik yatkınlığın etkili olduğunu belirten Dr. Gökdere, ‘‘Ancak göz kayması olan anne ve babanın çocuğunda da mutlaka meydana gelmez'' dedi.
Şaşılığın çeşidi çok
çocuklarda görülen şaşılık türlerinin hayli fazla olduğunu anlatan Dr. Gökdere, içe kaymaların sık görüldüğünü söyledi. Bunun her yaşta ortaya çıkabileceğini vurgulayarak ‘‘Geçici olarak başlayıp sonradan sürekli hale gelebilir. Başlangıçtan itibaren sürekli şaşılık şeklinde de başlayabilir'' dedi. Yaşamın ilk altı ayında görülen şaşılıkların ‘doğuştan şaşılık' diye isimlendirildiğini söyleyen Dr. Gökdere, şunları anlattı:
‘‘Bunlarda görme bozukluğu genellikle yoktur. Göz kayması çok fazladır. Kayma genellikle kalıcı olarak başlar. İçe kayma dışında başka göz kayması türleri de eşlik edebilir. Tedavisi cerrahi olarak yapılır. Ancak ameliyat mümkün olduğu kadar erken dönemde gerçekleşmeli. 18 ay geçirilmemeli. Hatta mümkünse 12 ay civarında, hatta daha erken ameliyat edilmeli. Daha sonraki yaşlarda ameliyatın başarısı düşer.''
Hemen doktora başvurun
çocuklarında kayma farkeden ailelerin zaman kaybetmeden göz hastalıkları uzmanına başvurmaları gerektiğini vurgulayan Dr. Gökdere, ‘‘Bebeklikte ilk üç ayda kayma görülebilir. üç aydan sonra da devam ediyorsa mutlaka bir göz doktoruna gidilmeli'' dedi.
çocuklarda görme bozukluğuna (hipermetropiye) bağlı içe şaşılıkların gözün uyum mekanizmanısının gelişim yaşına bağlı olarak ortalama 2.5 yaş civarında ortaya çıktığını anlatan Dr. Gökdere, şunları söyledi:
‘‘Bunlarda genellikle ileri derecede hipermetropi sözkonusudur. Şaşılığın başlangıcında zaman zaman içe doğru göz kayması olur. Erken farkedilip tedavi edilmezse kalıcı hale gelir. Şaşılık erkenden belirlenirse, ameliyata gerek kalmadan gözlük verilmesi yoluyla tedavisi mümkün. Ancak gözlüklerin düzenli olarak ve bütün gün boyunca takılması gerekir.''
çocukluk çağında ortaya çıkan dışa kaymaların seyrinin içe kaymalara göre daha iyi olduğunu belirten Dr. Gökdere, sorunun hastalık ya da çocuğun dikkatini toplayamadığı durumlarda geçici olarak ortaya çıktığını söyledi. Rahatsızlığın çoğunlukla zaman içinde kalıcı dışa şaşılığa döndüğünü, nadiren kendiliğinden geçtiğini anlatan Dr. Gökdere, ‘‘Bunlara da göz muayenesi yapılmalı ve gerekirse gözlük verilmeli. Dışa şaşılıklarda göz tembelliği içe kaymalardan daha az görülüyor. Dışa kaymalarda şaşılık sürekli hale geliyorsa ameliyat gerekir. Genellikle ameliyat dört yaşından sonra yapılırsa başarılı oluyor'' dedi.
Yalancı şaşılık
Dr. Gökdere, ayrıca çocuklarda burun yapısına, göz kapaklarının şekline bağlı şaşılık izlenimi veren durumların ortaya çıktığını buna ‘yalancı şaşılık' denildiğini belirtti. Katarakt, retina kökenli göz hastalıkları veya beyinden kaynaklanan (hidrosefali) hastalıkların da şaşılığa yol açabileceğini vurguladı.
Mesude ERŞAN Kaynak : Hürriyet Gazetesi 2 Şubat 2000Menenjite karşı yeni umut
İngiliz bilim adamları dünyada binlerce çocuğu öldüren menenjit hastalığına son verecek bir aşı geliştirdi. ülkede hemen bir aşı kampanyası başlatan İngiliz Sağlık Bakanlığı üç yıl içinde 15 milyon çocuğun aşılanacağını açıkladı. Yeni aşı menenjitin yaygın olarak görülen ve ölümcül etki yapan türüne karşı ömür boyu bağışıklık sağlıyor.
İngiliz bilimadamları uzun yıllardır süren araştırmalar sonucunda özellikle çocuklarlarda sık görülen ve ölüme yol açan menenjit hastalığına kesin çözüm olan bir aşı geliştirdi. Yeni ilaca hemen satış izni veren İngiliz Sağlık Bakanlığı, bu yıl içinde 15 milyon çocuğu da aşılama kararı aldı.
İngiliz hükümeti önceki gün aşı kampanyasıyla ilgili resmi bir açıklama yaptı. Açıklamaya göre, yeni aşının yan etkisi yok ve özellikle ölümlere yol açan C tipi menenjite karşı ömür boyu bağışıklık sağlıyor. İngiliz Sağlık Bakanlığı'nın aşı kampanyası başlatmasına, bir yıl içinde 150 çocuk ve gencin menenjitten ölmesi yol açtı. Kampanya Ekim ayında başlayacak ve önce bebeklere, sonra çocuklara ve ardından da gençlere uygulanacak.
15 MİLYON çOCUK
Bebeklere yapılacak menenjit aşısı bir yaşında uygulanan kızamık, kabakulak ve kızamıkçıktan oluşan karma aşıya katılacak. Aşı yapılmadan önce ebeveynin sözlü izni alınacak. üretimin yeni başlaması nedeniyle şimdilik aşı sıkıntısı çekiliyor. Aynı nedenle aşı piyasada satılmayacak.
15 milyon çocuğun aşılanması hedefine üç yılda ulaşılması planlanıyor. Aşı kampanyasının maliyeti henüz belirlenmedi. Bakanlık yetkilileri aşının 7 Sterline (4.5 milyon lira) yapılacağını belirtiyor.
İngiliz Sağlık Bakanı Frank Dobson, Avam Kamarası'na konuyla ilgili yaptığı açıklamada, ‘Artık çocuklarımız ani bir şekilde ateşler içinde kalıp ölmeyecek. Meenjitin öldürücü türüne çözümü bulduk, şimdi diğer türlerinde' dedi. Bakan Dobson, bir kaç yıl içinde hastalığın diğer türleri için de yeni bir aşının geliştirileceğini sözlerine ekledi.
Muhazakar Partili Sağlık eski Bakanı Kenneth Clarke ise, ülke gündemini değiştirmek isteyen hükümetin aşı kampanyası açıklamasını çok geç yaptığını savundu. Ayşegül EKİNCİ/LONDRA
Türkiye'de 1997'de 1.336 vaka gözlendi
TC Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre Türkiye'de 1997 yılında 1366 menenjit vakası bildirildi. Menenjit bakanlığa bildirimi zorunlu hastalıklar arasında yer alıyor.
Haseki Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Klinik Şefi Dr.özcan Nazlıcan'ın verdiği bilgilere göre, menenjit, beyin ve omuriliği çevreleyen ve koruyan zarların iltihabına verilen ad. Menenjit, başağrısı, kusma, kabızlık, ense sertliği, kabarık bıngıldak, şuur bozukluğu, yüksek ateş gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Hastalık kalıcı sakatlıklara ve ölümlere yol açabiliyor. çocuklar, gençler ve yetişkinlerde görülebiliyor.
çocuklarda, ‘menengoksik' denilen türü salgınlara yol açabiliyor. Salgın genellikle ikbahar ve sonbahar aylarında görülüyor. çocuklarda, yukarıda belirtilerin yanında ciltte döküntülerle de seyrediyor. Toplu bulunulan kışla gibi alanlarda da salgınlar etkili olabiliyor. Hastalığın bu bulaşıcı türüne yol açan A, B, W, X,Y, Z gibi çok sayıda virüs tipleri var. Bunlar devamlı antijenik değişikliğe yol açtıkları için bugüne kadar etkili bir aşısı henüz bulunamadı. Bazı tiplerine karşı aşılar bulunuyor ve uygulanıyor.
Türkiye'de özellikle yetişkinlerde etkili olan tüberküloz menenjitine sık rastlanıyor. Verem beyni tutarsa bu sorun ortaya çıkıyor. Menenjitin viral türleri de bulunuyor. Viral menenjitler içinde selim yani hafif seyirliler de yer alıyor.
Türkiye'de de özellikle hacı adaylarına da uygulanan bir menenjit aşısı var. Bu aşı, menenjit yapan virüslerin B tipine karşı etkili. Ayrıca çocuklarda bakteriyel menenjite yol açan HİB'e karşı yapılan da aşı bulunuyor. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 22 Temmuz 1999Doktorları korkutan hastalık
çocuklarda soğuk algınlığı benzeri belirtiler ve yüksek ateşle ortaya çıkan meningokoksemi hızlı tanımlanıp önlem alınmadığı taktirde ölümle sonuçlanıyor.
Sonbahar ve kış aylarında her yaşta çocukta görülebilen ‘meningokoksemi', aileler kadar doktorları da korkutuyor. Soğuk algınlığına benzeyen belirtiler, özellikle yüksek ateşle ortaya çıkan ve çoğu defa şoka kadar varan sonuçlara yol açan meningokoksemi, tedavi edilmemesi halinde ölüme neden olabiliyor.
Haseki Hastanesi çocuk Kliniği uzmanlarından Dr. Müjgan Deniz, bu aylarda hastalığın sık görüldüğünü ve son iki haftada altı vakayla karşılaştıklarını söyledi. Belirtilerin soğuk algınlığına benzemesi nedeniyle hastalığın farkedilemeyebileceğini belirten Dr. Deniz, ‘‘çocuk hekimlerinin kabusu olan meningokoksemi hastalığına karşı personelimizi uyardık'' dedi. Hastalığın yüksek ateş, deri nekrozları, tansiyon düşüklüğü, ciltte kanama tarzında, pire ısırığına benzer döküntüler yaptığını anlatan Dr. Deniz, ‘‘Yaygın damar içi pıhtılaşma bozukluğu da görülüyor. Bu da bütün ciltte kanama tarzında kendini gösteriyor. Bazen hasta kendini kaybetmiş, şok tablosunda bize ulaşıyor. Bu deri döküntüleri gördüğümüzde aklımıza hemen meningokoksemi geliyor. Ancak döküntüleri bulunmayan hastaların diğer hastalıklarla karışıp atlanabilmesi mümkün. Hastada yüksek ateş, başağrısı, kusma, ağır kas ağrısı görülür'' dedi.
Hastada tansiyonun düşmesi, mikroplarla savaşan beyaz kan hücrelerinin sayısının az olması, menenjitin bulunmaması, döküntülerin erken çıkmasının doktorlar açısından riski gösteren belirtiler olduğunu söyleyen Dr. Deniz, ‘‘Bunların tümü acil sinyaller. Hemen müdehale gerektiriyor. Hastalığa menenjit eşlik ediyorsa, menenjit gibi tedavi ediliyor'' diye konuştu.
Şok ölümle sonuçlanabilir
Hastaların saniyeler içinde şoka girebildiğini belirten Dr. Deniz, ‘‘Şok halinde gelen hastaya, hemen müdehale edilirse kurtuluyor. Ancak bazen geç geldiğinde müdahaleye rağmen kaybedilebiliyor'' dedi. Döküntülerin üzerinden alınacak bir damla kanın mikroskop altında incelenmesiyle hastalığa yol açan mikrobun tanındığını söyleyen Dr. Deniz, ‘‘Ortamda hastalığa yol açan mikrop bulunuyor. Solunum yoluyla alınıyor. Ancak neden ‘bazı insanları hasta ediyor, bazılarını etmiyor'un yanıtı henüz netleşmedi'' dedi. Dr. Deniz, hastalık bulaşıcı olduğu için hastaların yakın temasta bulunduğu ailesine ve arkadaşlarına da koruyucu tedavi uyguladıklarını söyledi.
Dr. Deniz, ABD ve Avrupa ülkelerinde hastalığın görülme sıklığının 100 binde 1-3, gelişmekte olan ülkelerde ise 100 binde 10-25 olduğunu söyledi. Yurtdışı verilerine göre her 100 hastadan 10'u kaybediliyor. Sağlık İl Müdürlüğü'nün sağlıklı olup olmadığı tartışılır verilerine göre, ekim ayı sonuna kadar kentte 25 menigokoksemi vakası bildirildi. Dr. Deniz, hastalığın tedavisi için öncelikle mikroba yönelik tedavi uygulandığını söyledi. Şok gelişmesi halinde damar yolunun açıldığını, plazma verildiğini ve kortizonun da uygulandığını söyledi.
Anneler dikkat!
Meningokoksemi'de yüksek ateş, başağrısı, kusma gibi belirtilerin yanısıra deride döküntü benzeri kanamalar görülebiliyor. Pire ısırığına benzeyen döküntüler birkaç taneyle başlayıp hızla artıyor.
çocuklarında bu belirtileri gözlemleyen ailelerin acilen sağlık kuruluşlarına başvurması gerek.
Mesude ERŞAN Kaynak : Hürriyet Gazetesi 4 Ocak 2000çocuklarda ülser artıyor
Türkiye'de ilkokuldaki çocukların yüzde 67'sinin midelerinde ülsere yol açan helicobakter pylori (hp) isimli bakterinin bulunduğu belirtiliyor. Sağlıksız kirli içecek ve yiyeceklerle geçtiği tahmin edilen HP'nin mide kanserine yakalanma riskini tam altı kat arttırdığına dikkat çekiliyor. Her yıl dünyada 670 bin yeni mide kanseri tanısı konulduğu, bunların önemli bir bölümünden de HP'nin sorumlu olduğuna dikkat çekiliyor. Gastroenterologlar, HP'nin kan, tükrük örneklerinden ya da nefes testi ile teşhis edilebildiğini ve üçlü antibiyotik tedavisi ile tedavi edilebildiğini vurguluyorlar. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 11 Ekim 1999AIDS, gençleri ve çocukları hedefledi
Dünya üzerinde yaşanan her 1 dakikada 25 yaşın altındaki 6 kişi virüse yakalanıyor
5.8 milyon kişi HIV virüsü aldı
Dünya Sağlık örgütü verilerine göre, 1998 yılı içinde toplam 5.8 milyon kişi HIV virüsünü aldı. Bunların 5.2 milyonu yetişkinler, 2.1 milyonu kadınlar, 590 bini de 15 yaşın altındakiler. AIDS ile yaşayan 33.4 milyon kişinin, 32.2 milyonu'si yetişkinler, 13.8 milyonu kadınlar, 1.2 milyonu da 15 yaş altındaki çocuklar. Aynı yıl içinde, 2.5 milyon kişi AIDS nedeniyle öldü. Bunların 2 milyonu yetişkin, 900 bini kadın, 510 bini de 15 yaşın altındaydı. AIDS ortaya çıktığından bu yana da toplam 13.9 milyon kişi öldü. Bunların 4.7 milyonu kadın, 3.2 milyonu da 15 yaş altındaki çocuktu. Her dakika 25 yaşın altındaki 6 kişi HIV ile enfekte oluyor.
Ergenlikten önce eğitim
UNIDS bunun için yaptığı bir dizi öneri içinde, ‘cinsel eğitim'in önemi de vurgulanıyor. UNADIS 1 Aralık Dünya AIDS Günü programında, konuyla ilgili şu görüşe yer veriyor:
‘‘Birçok ülkede, ergenlik çağındaki gençlerin büyük çoğunluğu cinsellik ve üreme üzerinde çok az bilgiye sahipler. İstenmeyen sekse karşı durma yeteneğinden ve daha güvenli sekse geçiş için yetenekten yoksunlar. Buna rağmen birçok politikacı, toplum liderleri ve ebeveynler hala cinsellik ve üremeyle ilgili bilgileri gençlerden saklamanın onları cinsel alanda aktif olmaktan vazgeçirir sanıyorlar. Genel inanışın aksine, ‘iyi cinsel eğitim, erken yaşta veya daha fazla cinselliğe' yol açmıyor. Tersine, ilk cinsel ilişki yaşının gecikmesine neden oluyor. Cinsel olarak aktif genç erkeklerin cinsel yolla bulaşan hastalıklardan, HIV'den ve istenmeyen gebelikten korunmalarına yardım ediyor. Aslında, cinsel eğitim ergenlikten önce uygulandığında daha etkili.''
YILLAR SONRA ORTAYA çIKABİLİR
AIDS, tekrarlayan yüksek ateş ve gece terlemesi, süratli kilo kaybı, boyun, koltuk altı ve kasık lenf bezlerinin şişmesi, sürekli yorgunluk, ishal, iştah azlığı, ağızda beyaz benekler, deride mora çalan lekeler veya deride normal olmayan değişmeler, nedensiz kanamalar, önü alınmayan öksürük veya nefes darlığı ile kendini gösteriyor. HIV bulaştıktan hemen sonra belirtiler ortaya çıkmaz. 3-12 yıl veya daha sonra belirtileri görülür. Bu arada kişi hastalığı bulaştırır.
HIV CİNSEL YOLLA BULAŞIYOR
Dünya Sağlık örgütü verilerine göre, vakaların yüzde 70-80'i cinsel yolla bulaşıyor. Bunun yüzde 70'i vajinal, yüzde 10'u ise anal yolla oluyor. Bulaşma olasılığının en yüksek olduğu durum ise HIV pozitif kanın başka bir kişiye nakli. Dünyadaki HIV'lilerin yüzde 3-5'i virüsü kan yoluyla almışlar. Ancak ülkelerin kan alımına yönelik aldığı önlemlerle oran düşürüldü. Damariçi madde kullanımında şırınga paylaşımı ile HIV bulaşma oranı yüzde 5-10. Bulaşmaların yüzde 5-10'u da anneden bebeğine geçme şeklinde gerçekleşti. Irk, din, veya cinsel tercihlere bağlı olmaksızın herhangi bir insan bu enfeksiyonu kapabilir. Bu nedenle hastalığı ve bulaşma yollarını herkesin bilmesi gerekiyor.
Cinsel birleşme: HIV erkeğin sperm sıvısında, kadının vajina salgısında bulunur. Cinsel ilişki sırasında, vajina, penis, anüs mukozasından, ağızdaki zedelenmiş doku veya çatlaklardan vücuda girerek erkekten kadına, kadından erkeğe, erkekten erkeğe, kadından kadına bulaşabilir.
Kontrolsüz kan nakli: AIDS hastası ve taşıyıcısının kanında HIV virüsü bulunuyor. Kontrolsüz kan nakliyle ulaşıyor. Ayrıca kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş enjektör, şırınga, iğne, cerrahi aletler, jilet-makas, dövme aletleri ve akupunktur iğneleriyle bulaşır.
Anneden bebeğe: Hasta veya taşıyıcı anneden bebeğine, gebelik, doğum, emzirmeyle bulaşır.
Tedavisi pahalı
Şüphelenilen cinsel ilişki veya kan nakli sonrasında (3 ay sonra) kan testi yapılarak HIV'in bulaşıp bulaşmadığını anlamak mümkün. AIDS'in yıllık maliyeti yaklaşık 8 milyar lirayı buluyor. Tedavi, AIDS hastalığına yol açan HIV virüsüne karşı yapılıyor. Kombine ilaçlarla virüsün insan hücreleri içinde çoğalma sürecine müdahale ediliyor. Virüs tamamen yok edilmese bile, çoğalması yavaşlatılabiliyor veya durdurulabiliyor. Ayrıca fırsatçı enfeksiyonların tedavisi ve destekleyici diğer tedaviler de uygulanıyor. Aşısı üzerinde çalışmalar sürüyor ancak henüz bulunamadı.
TOKALAŞMAYLA GEçMEZ
Hassas bir virüs olan HIV, kuruduğunda ve havayla temas ettiğinde kısa zamanda ölür. Tükürük salgısı, ter ve gözyaşında az miktarda bulunabilir. Ancak bulaşmaya yol açmayacak kadar küçük ülçüde. Bunlarla bulaşan vaka henüz bildirilmedi. El sıkışmakla, kucaklaşmakla, okşamakla, öpüşmekle, öksürmekle, hapşırmakla, taşıyıcı veya hastanın tabak, çatal, kaşık, bıçak veya bardaklarıyla, aynı tuvaleti veya banyoyu kullanmakla bulaşmaz.
MüCADELE SLOGANLARI
UNAIDS 1996'da ‘Umutta birleşelim, umudu paylaşalım, tek dünya, tek umut', 1997'de ‘çocuklar ve AIDS', 1998'de yine gençler ve çocuklara yönelik ‘Değişimi güçlendir' temalarını belirledi ve işledi. 1999 Dünya AIDS kampanyalarının amacı, dünyanın ilgisini çekip, daha geniş bağ kurarak çocuklar ve gençlere ulaşmak ve doğru bilgilerle AIDS'den korunmayı öğretmek. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 1 Aralık 1999Göğüs Hastalıkları
Solunum sorunu olan hastaların, hastanelerin enfeksiyon bölümlerine başvurduklarını belirten uzmanlar, bunun zatüre gibi önemli rahatsızlıkların tanı ve tedavisini geçiktirdiğini söylüyor.
Akciğer dokusunun iltihabi bir durumu olan zatüre hastalarında solunum sorununun ortaya çıkabileceği bildiriliyor. Zatüre hastalarının hastanelerin enfeksiyon hastalıkları bölümüne yönlendirilmesine tepki gösteren uzmanlar, hastaların göğüs hastalıkları bölümlerine tedavi edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Solunum hastalıkları arasında yer alan zatüre, akciğer dokusunun iltihabi bir durumu olarak tanımlanıyor. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre, zatüre hastalığı (pnömoni) başlıca nedenlere göre ölümler sıralamasında 6. sırada yer alıyor. Verilere göre, zatüreden ölümler her geçen yıl azalıyor. 1989'da 4 bin 680 kişi zatüre sonucu yaşamını yitirirken 1996'da rakam 2 bin 496'ya düştü.
çocukta hızlı gelişiyor
Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği Genel Sekreteri ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı'nda görevli Prof. Dr. Mustafa Yaman, zatürenin akciğer dokusunda iltihaplanmadan kaynaklandığını bildirdi. Yaman, ağır seyreden gribin komplikasyonlarından biri olan zatürenin en sık karşılaşılaşılan sorunlardan biri olduğuna dikkat çekti. Son günlerde zatüre olaylarının artığını belirten Yaman, zatüre hastalarının mutlaka göğüs hastalıkları hekimleri tarafından kontrol edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Yaman, ancak enfeksiyon hastalıkları hekimleri tarafından hastaların yönlendirildiğini belirterek 'Bu göğüs hastalıkları uzmanlarının branşıdır. Zatüreli hastaların bir bölümünde solunum problemi ortaya çıkacağı için göğüs hastalıkları kliniklerinde tedavi edilmeleri gerekiyor' diye konuştu. Yaman, Türkiye'de çok geniş bir bağışıklık sistemi bozukluğu olduğunu belirterek bu nedenle erken çocukluk çağında hastalığın ortaya çıkması ile hastaların kaybedildiğini bildirdi. Solunum hastalıkları için en uygun mevsimin kış ayları olduğunu bildiren Yaman, 'Soğuk hava vücut direncini düşürüyor. Kapalı mekanlarda yaşamak da öksürük, akrısık ile bulaşan solunum hastalıklarını arttırıyor' dedi. (ANKA) Kaynak : Hürriyet Gazetesi 11 Şubat 2000Sinüzitin yaşı yok
çocuklarda ve yetişkinlerde aynı sıklıkta görülen sorunlar arasında sinüzit birinci sırada yer alıyor. Sinüslerin iltihaplanmasıyla ortaya çıkan sinüzit, her yıl milyonlarca kişinin sağlığını tehdit ediyor.
Dünyanın hemen her ülkesinde bakterilerin neden oldukları en yaygın hastalıkların başında sinüzit geliyor. Sinüzit, tıp dünyasında çoğu zaman yanlış anlaşılan bir sözcüktür. Başağrısından burun akmasına kadar pek çok belirti sinüzite bağlanır. Nedeni çok başka olan ağrıların sinüzitten kaynaklandığı sanılabilir.
Sinüsler, başın ön yukarı kısmında yer alan dört çift hava ile dolu, kenarları dokuyla çevrilmiş boşluklardır. Vücuda giren yabancı maddelere karşı en etkili savunma sistemidir. Tozlar, bakteriler ve alerji yapan maddelerin vücuda girişleri sinüslerin yardımıyla önlenir. Sinüsler, günde yaklaşık dört çay fincanı dolusu sümük salgılarlar. Sümük, sürekli olarak sinüslerden buruna sümük akar ve geçtiği yollardaki zararlı maddeleri temizler.
Nasıl tedavi edilir?
Sinüzitin en etkin tedavisi antibiyotiktir. Genellikle üç günlük bir antibiyotik tedavisi sinüsleri temizler. Doktora danışmadan rasgele antibiyotik kullanmak sakıncalıdır. Ilık kompres ve buğu uygulamaları da çok yararlıdır. Sürekli olarak sinüsleri tıkanan kişiler ameliyat olmak zorunda kalabilirler.
Belirtileri nelerdir?
Sinüzit genellikle soğukalgınlığıyla ya da şiddetli bir alerji kriziyle başlar. Gözlerin çevresinde ve yanağın üst kısmında ağrı başlaması sinüzit habercisi sayılır. Ağrı önce hafif bir acıma şeklinde olur, daha sonra şiddetlenebilir ve bazen ateş de yükselir. Enfeksiyon varsa, yeşilimsi sarı renkte sümük salgılanır. Burundan damla damla beyaz sümük akması da sinüzit belirtisidir. Sinüs enfeksiyonu olduğu zaman bakteriler alt solunum yoluna geçebilirler ve ciğerlerde enfeksiyona neden olabilirler. Ayrıca astım krizleri ve geçmeyen öksürük de sinüslerdeki sorunların sonucu olarak ortaya çıkabilir.
Azize BERGİN Kaynak : Hürriyet Gazetesi 23 Kasım 1999Zayıf doğanlarda şeker hastalığı riski
Zayıf doğan çocukların orta yaşlarda şeker hastalığına yakalanma riskinin, normal kilolu doğanlara göre iki kat daha yüksek olduğu bildirildi. ABD'de yayımlanan tıp araştırmaları dergisi ‘‘Annals of Internal Medicine''de çıkan bir rapora göre, yapılan bir araştırmada, 70 bin kadının şeker hastalığıyla ilgileri ve çocuklarının kaç kilo doğduğu incelendi. İleri yaşlarda şeker hastalığı riskinin, 2 kilo 25 gram doğan çocuklarda, 3.2 ve 3.8 kilo doğan çocuklara göre 1.83 kat daha fazla olduğu belirlendi. Ceninin yetersiz beslenmesinin metabolik değişimlere yol açtığı ve bunun sonucu ileri yaşlarda hastalıkların ortaya çıktığı belirtiliyor. Araştırmalar, ailesinde şeker hastası bulunmayan çocuğun da zayıf doğması halinde risk altında bulunduğunu ortaya koydu. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 17 Şubat 1999Tombul çocuklar kampı
çocukların kilo problemiyle baş edemeyen aileler için çözüm yolu
Her ne kadar sevimli görünse de tombul çocuklar, ilerde kilo problemi yaşayan birer yetişkin haline geliyor. ABD ve İngiltere'de bu sorunu önlemek için önlemek için özel yaz kampları bulunuyor.
Bebeklik çağından sonra çocukluk döneminde tombul kalan çocukların büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını aklımıza getirmeyiz. Genç anne ve babalar için kilo fazlalığı, sağlıklılığın göstergesi olur.
çocuğuna bir lokma yemek yedirebilmek için bin dereden su getiren anne, şişman ve iştahlı bir çocuğu gördüğü zaman onun annesinin ne kadar şanslı olduğunu düşünür. İşte bu büyük bir yanılgıdır. Aşırı şişmanlık çocuklar için büyük bir tehlike oluşturuyor. Şişman çocuklar yetişkinlik çağlarında da fazla kilolarla boğuşuyorlar.
çocuklarda şişmanlık sorunu sadece Türkiye'ye özgü değil. Tüm dünyada aynı sorun yaşanıyor. Uzmanlar çocuklarını şişmanlatmaya çalışan anneleri uyarıyorlar. İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre çocukların yüzde onunda şişmanlık sorunu var.
Sorunlu çocuklar
Londra'da faaliyet gösteren ve beslenme sorunları olan kişilerin tedavi edildikleri Rhodes Farm'ın başhekimi Dr. Dee Dawson çocukların aşırı şişman olmalarını büyük ölçüde evlerindeki yaşadıkları sorunlara bağlıyor. Dawson şöyle diyor: ‘‘Aslında bu sadece çocuğun problemi değil. Kızlarının ya da oğullarının nasıl beslenmeleri gerektiğini saptayan anne ve babalara büyük sorumluluk düşüyor.''
Oysa çağdaş anne ve babalar, çocuklarının kilolarına sürekli olarak kilo eklendiğini gördükçe, saçlarını başlarını yoluyorlar. Kısa bir süre önce, Leeds Metropolitan üniversitesi'nin kilo verdirme amacıyla açtığı yaz kampına telefonlar yağmış. 11-17 yaş gruplarındaki şişman çocukları zayıflatmak için ne gibi yöntemler uygulanması gerektiğini öğrenmek isteyen anne-babalar çocuklarını kampa yazdırabilmek için sıraya girmişler.
Kamplar faydalı
çocuklarını zayıflama kampına göndermek isteyen annelerden bazıları, çocuklukta aşırı şişmanlığın genlerle bir ilgisinin bulunabileceğini ileri sürüyorlar. Leeds Metropolitan üniversitesi'nin Spor ve Eğlence Bölümü Başkanı Mel Welch, bu iddianın doğru olabileceğini kabul etmiyor. Yaz kampının da yöneticisi olan Mel Welch, doğru zamanda, doğru yiyecekleri doğru miktarda yemelerinin sorunu çözümleyeceğine inanıyor.
Azize BERGİN Kaynak : Hürriyet Gazetesi 22 Nisan 1999çocuğa ölüm tuzağı
Ortada bırakılan tuzruhu, deterjan, çamaşırsuyu gibi temizlik malzemeleri çocukların hayatını tehdit ediyor. Son bir ayda sadece Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne bu maddeleri içen ve yemek boruları yanan yedi çocuk getirildi.
EVLERDE temizlikte kullanılan, çamaşır suyu, bulaşık deterjanı ve parlatıcısı, yağ çözücüler, tuzruhu, kireç çözücü, halı deterjanı, lavabo açar benzeri, çoğu sıvı maddeleri içen çocukların yemek borusu ve bazen de midelerinde ağır yanıklar meydana geliyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Daver Yeker, son bir ay içinde bu maddeleri içerek yemek boruları yanan 7 çocuğa müdahale ettiklerini belirttti. Prof. Dr. Yeker, üretici firma ve ailelere önlem almaları çağrısında bulundu.
Firmalar önlem almalı
Son bir yılda 34 çocuğun kliniklerine benzer sorunlarla getirildiğini söyleyen Prof. Dr. Yeker, sayının giderek arttığını vurguladı. Asit veya baz maddeler içeren temizleme malzemelerini içen çocukların yemek borularında ve zaman zaman midelerinde ciddi, bazen ölümcül yanıklar oluştuğunu anlatan Prof. Dr. Yeker, şunları söyledi:
‘‘Maddelerin bir kısmı büyük firmalar tarafından üretiliyor ve sürekli reklamı yapılıyor. çok yaygın ve bilinçsizce kullanılıyor. Büyük firmalar bu ürünlerinin üzerlerine çocuklar tarafından çekici olabilecek çok renkli bir takım etiketler yapıştırıyorlar. Bu etiketlerin önüne geçmek lazım. Kapakların sadece erişkin tarafından açılabilmesini sağlamak gerekiyor.''
Küçük atölyelerde üretilen, isimsiz, açık ve kiloyla satılan temizlik maddelerinin de tehlikeli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yeker, bunların meşrubat ve su şişelerinde satıldığını, çocukların da aldanarak içtiğini söyledi. Ailelerin de daha dikkatli davranması gerektiğini belirten Prof. Dr. Yeker, bu tür maddelerin çocukların ulaşamayacağı yerlerde saklanması gerektiğini vurguladı.
Temizlik maddelerini az içenlerde 1, 2, ve 3'üncü derece, çok içenlerde ise ciddi yanıklar oluştuğunu anlatan Prof. Dr. Yeker, ‘‘Yemek borusu büzüştüğü için incecik bir hal alıyor. Buradan sıvılar veya katı gıdalar geçmediği için beslenme duruyor. Yemek borusunun genişletilmesi için çok uzun bir tedaviye ihtiyaç duyuluyor'' dedi. Yemek borusunda yanmaya bağlı meydana gelen darlıkları genişletmek için anestezi altında balon tedavisi uyguladıklarını anlatan Prof. Dr. Yeker, ‘‘Bu ameliyatlar fevkalade masraflı ve riskli. Bir ameliyatın maliyeti 250 milyon lirayı geçiyor. Bazen bunlarla uğraşmaktan ciddi ameliyatları bile ertelemek zorunda kalıyoruz'' dedi.
Kusturmayın, su içirmeyin
Asit ve baz içeren maddelerin mutlaka çocuktan uzakta tutulması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Yeker, ‘‘çocuklar bunları içtiğinde aileler yanlış girişimlerle yanıkları ilerletiyor. çocuklar asla kusturulmamalı. çünkü yakıcı madde tekrar geriye çıkarıldığı için yeni yanıklara yol açıyor. Su ve benzeri şeyler de içirilmemeli. çünkü yanık daha geniş sahaya yayılıyor. En doğrusu derhal bir sağlık kuruluşuna başvurmak'' dedi.
Mesude ERŞAN Kaynak : Hürriyet Gazetesi 10 Eylül 2000İlk şart temizlik
Her kadın vücudunun bütün ayrıntılarını tanımalı ve onu dinlemeyi öğrenmeli. Ergenlik çağından adet görmeye başlamasına ve menopoz dönemine kadar hayatın her döneminin gözlem altına alınmasının faydaları var
0-12 yaş arası
Yaşamının ilk gününden ergenlik çağına gelinceye kadar süren 10-12 yıllık bir dönem, özellikle de çocuğun annesiyle birlikte olduğu yıllar. Dikkat edilecek ilk nokta temizlik, çünkü yeni doğmuş çocuk her türlü mikroba karşı savunmasız. Bunun için:
Günde bir kere ılık suyla ve nötr bir sabunla yıkamak
Bebeğin tenini zedelemeden yünlü bir havlu ile kurulamak
Her bez değiştirildiğinde ılık su ile durulamak
Bezi tekrar bağlamadan önce pudralamak gerekiyor.
Genellikle yeni anne olan kadınlar çocuklarının genital bölgelerini temizlerken zarar verebileceklerini düşünüyorlar. Yapılması gereken ise küçük yaştan itibaren mikropların çok kolay üreyebileceği bu bölgeyi temiz tutmak, kendi başına temizliğini yapabilecek duruma gelince de çocuğa bu alışkanlığı kazandırmak. Kız çocukları büyüyüp regl olmaya başladıklarında bunun doğal bir olay olduğu ve korkulacak bir şey olmadığı uygun bir dille anlatılmalı. Bir başka değişim de göğüslerde meydana geliyor. Göğüslerin büyümesi ve tüylenmenin artması ergenlik çağının belirtisi. Başlarda regl dönemleri düzenli olmasa da bir iki yıl içinde düzene girmeye başlıyor.
13-19 yaş arası
Bu sıralarda hijyene gereğinden fazla önem vermek sakıncalı olabiliyor. Deterjan bazlı maddelerle genital organı yıkamak vajinayı koruyan salgıların yok olmasına neden olup, hastalık riskini fazlalaştırabiliyor. Bu yaşların en belirgin özelliklerinden biri de karın ağrıları. Bu ağrılar 30'lu yaşlarda sona eriyor. Ağrılar ya rahmin pozisyonundan ya da bazı sinir hücrelerinin ağrıya karşı olan hassasiyetlerinden ileri geliyor olabilir. Regl dönemleri 4 ila 6 gün arasında sürüyor ve yaklaşık 36 ml.(bir kahve fincanı) kan kaybediliyor. Bu sırada demir ve B vitamini almak yararlı oluyor. Ayrıca bu dönemde spor yapmak kasların rahatlaması ve böylece ağrının azalmasına yardımcı oluyor. Vücudun kaybettiği protein, sıvı ve demiri geriye kazanmak gerekiyor. Bir cinsel ilişki yaşıyorsanız jinekoloğa da görünmeyi ihmal etmemelisiniz.
20-29 yaş arası
Bu dönemde yılda bir kez jinekolog kontrolünden geçmeniz ve AIDS dışında cinsel yolla bulaşan birçok hastalıktan da korunma yollarına özen göstermeniz gerekiyor. Bunun en etkili ve kolay yolu da prezervatif kullanmak. Bu dönemde yanlış sabun seçiminden ya da giyilen sentetik kumaşlardan vajinal bölgede kaşıntı görülebiliyor. Ayrıca regl dönemlerinden önce beyaz akıntılar ortaya çıkıyor. Akıntının rengi sarı-yeşil bir renge dönüşmedikçe ya da pis bir koku yaymadıkça korkulacak birşey yok.
30-39 yaş arası
Genellikle hamilelik günümüzde iş hayatına atılmış kadınların bu yaşlarına rastlıyor. Herkesin sandığı gibi de mutlu bir hamilelik geçiren kadın sayısı oldukça az. İlk olarak göğüsler şişiyor, en ufak bir darbe korkunç acı veriyor, bu dönemde vajinal salgılar fazlalaşıyor, beyaz akıntı görülüyor. Mide tembelleşmeye başlıyor, salgılar daha asitli bir hal alıyor. Mide asitlerini azaltacak, süt, patates püresi, yumurta gibi yiyecekleri seçmelisiniz. Genişleyen damarlar varis oluşumuna neden oluyor ama panik olmayın doğumdan hemen sonra yok oluyorlar. Hamileliğin ilk ayında doktora başvurup kan testi yaptırmanızda yarar var.İkinci ayda da düzenli olarak tansiyon kontrol edilmeli. Kan, üre tahlili ve jinekolojik muayene yapılmalı. çocuğun büyüyüp büyümediği kontrol edilmeli. İlerleyen aylarda da doktor kontrolü altında kalmalı ve gerekli tüm tahlilleri yaptırmalısınız.
40-49 yaş arası
Menopozun ilk belirtilerinin görüldüğü yaşlar, yumurtalıklar gittikçe daha az üretimde bulunuyorlar. Bu genellikle 45 yaştan sonra başlıyor. Bu yaşlarda regl dönemleri düzensizleşmeye ve daha uzun sürmeye başlıyor. Menapoz dönemi ve öncesinde doktor kontrolünü eksik etmemek gerekiyor. çünkü bu dönem sonrasında birçok hastalık oluşabiliyor. İşte size belirtilerden bazıları ve birkaç küçük önlem:
Yüzü ve göğsü saran sıcak, arkasından birkaç dakika süren soğuk - alkolü ve kahveyi bırakıp, omuzlarınıza soğuk su tutmalısınız.
Uykusuzluk, gündüz yorgunluk hissi, gece uyuyamama - yorgunluk hissettiğiniz an dinlenmeye çalışın, dinlendirici etkisi olan bitkisel çaylar için.
öksürdüğünüzde ya da hızla güldüğünüzde altınıza kaçırabilirsiniz - günde 30-40 kere egzersiz yaparak kaslarınızın çalışma düzenine girmesini sağlayabilirsiniz.
Kilo artışı görüldüğü için yağ, ekmek gibi kilo aldıran yiyeceklerden uzak durun.
50 yaştan sonra
Menopozdan sonraki bu dönem içinde kemiklerin hacimleri küçülmeye başlıyor. 30 yaşından sonra her 10 yılda bir iskelet üçte bir oranda kısalmaya başlıyor. Menopozdan sonra bu oran ikide bire çıkıyor ve tehlikeli bir boyut kazanıyor. Bunu önlemek için her öğün en az 300 mg. kalsiyum almanız gerekiyor. Menopoza girdikten sonra doktor kontrolünü de elden bırakmamanız gerekiyor. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 1 Eylül 1999çocuk astımı hızla artıyor
18 yaşın altındaki Amerikalı çocuklarda astım vakaları son 20 yılda iki katına çıktı. Uzmanlar, ailelerin belirtileri dikkatle gözlemesi ve zamanında doktora başvurması gerektiğini söylüyor.
ABD'de astım hastalığına yakalanan çocukların oranının son 20 yılda yaklaşık ikiye katlandığı, 18 yaşın altındaki her dokuz çocuktan birinin astım hastası olduğuna dikkat çeken uzmanlar, aileleri çocuklardaki astım riskine karşı uyarıyor.
Mayo Clinic doktorlarından Martin Sachs, nefes almayı zorlaştırdığı için astımın mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini bildirdi. Sachs, 'Astım izole bir vaka değildir, sadece bir kez olmaz. Eğer çocuğunuz her üşüttüğünde ciğerlerden gelen bir öksürüğe tutuluyorsa, bu size astım olasılığı sinyallerini vermektedir' dedi.
Etkin bir tedavi ile astımlı çocukların egzersiz ve spor içeren aktivitelerle uğraşabileceğini kaydeden Sachs, astımın belirtilerini şöyle sıraladı:
'Egzersiz yapıldığında ya da soğuk algınlığı dönemlerinde kötüleşen astımın belirtileri, geceleri fazlalaşan ve balgam içeren sık öksürük nöbetleri, nefes darlığı, hırıltılı soluma, göğüste sıkışıklık hissidir. Eğer çocuğunuzda bu belirtilerden herhangi birini farkederseniz mutlaka doktorunuza danışın.
Şiddetli astım krizleri ayrıca çocukta terleme, göğüste ağrı ve nefes alma zorluklarına yol açar. Suratta ve dudaklarda morarmaya, yüksek tansiyona neden olur.'
Astımı tetikleyen faktörler
Astımın nedenlerinin tam olarak bilinmediğini dile getiren Sachs, astımı tetikleyen veya daha da kötüleştiren faktörleri, 'Soğuk hava, aşırı egzersiz, sigara dumanı, küf ve toz, polenler, sprey, boya ve kuvvetli kokular, aspirin, hayvan tüyü, solunum enfeksiyonları, kükürt gibi besin ilaveleri' şeklinde sıraladı. (ANKA) Kaynak : Hürriyet Gazetesi 30 Ağustos 2000Astım artıyor
Dünyadaki astımlıların sayısı 150 milyon kişiyi buldu. Orta Avrupa'da son on yılda astımlılar iki katına çıkarken, ABD'de yüzde 60 arttı.
Astım (nefes darlığı) sorunu giderek büyüyor. Dünyada 150 milyon kişide astım sorununun olduğu, bu rahatsızlığın her yıl 180 binden fazla insanın ölümüne yol açtığı bildirildi. Astımın ekonomik maliyetlerinin veremin ve AIDS'nin toplam maliyetini aştığına da dikkat çekildi.
Merkezi Cenevre'de olan Dünya Sağlık örgütü'nce (WHO) yayınlanan verilere göre, dünyada astım rahatsızlığı hızla yayılıyor. Batı Avrupa'daki astımlıların sayısının 10 yıl içinde bir kat arttığı, yalnızca Almanya'da 4 milyonu bulduğu belirtiliyor. Diğer bir Avrupa ülkesi olan İsviçre'de 25 yıl önce yüzde 2 olan astımlıların toplam nüfus içindeki payının yüzde 8'e çıktığı kaydediliyor.
çocuklar tehlikede
Benzer bir eğilim, dünyanın diğer gelişmiş bölgelerinde de gözleniyor. Nitekim, ABD'de astımlıların sayısının 1980'lı yılların başlarından bu yana yüzde 60 arttığına, bu rahatsızlığın sonucu her yıl ölenlerin sayısının da bir kat artarak 5 bine çıktığına dikkat çekiliyor. Japonya'da astım Olayları 3 milyonu bulurken Avustralya'da her altı çocuktan birinde astım rahatsızlığı görülüyor.
Astım sorununun yalnızca gelişmiş ülkelerin değil, kalkınmakta olan ülkelerin de sorunu olduğu belirtiliyor. Hindistan'da 15-20 milyon astımlı olduğu tahmin ediliyor. Latın Amerika ülkelerinden Brazilya, Kosta Rika, Panama, Peru ve Uruguay'da çocuklar arasında astım oranlarının yüzde 20 ile yüzde 30 arasında değiştiğine dikkat çekiliyor. Benzer oranların bazı Afrika ülkelerinde de gözlendiği ifade ediliyor.
Tedavi bütçe zorluyor
Dünya Sağlık örgütü (WHO), astım rahatsızlığının maliyetinin yükseliğine de dikkat çekiyor. Astımın dünya çapındaki maliyetinin, veremin ve AIDS'in toplam maliyetini aştığı belirtiyor. WHO verilerine göre, ABD'de astım sorunlarına ilişkin tedavi harcamaları yılda 6 milyar doları aşıyor. Astımın yıllık faturası, İngiltere'de 1.8 milyar doları, Avustralya'da ise, 460 milyon doları buluyor.
Her yaştaki insanda görülebilen astım rahatsızlığının daha çok çocukluk döneminde başladığı, şiddetinin ve sıklığının kişilere göre değiştiği belirtiliyor. Kesin tedavisi olmayan astımın sürekli tıbbi denetimi gerektirdiği, gerekli önlemlerin alınması halinde kontrol altına alınabildiği ifade ediliyor. Astım hastalarının bu rahatsızlığı artıran faktörlerden uzuk durmaları da isteniyor. (ANKA)
Soluduğunuz havaya dikkat
Astıma yol açan başlıca faktörler arasında, alerji yapıcı etkenler ve kalıtım nedenleri bulunuyor. Astımlı kişilerin çocuklarının astım olma riskinin diğer çocuklara oranla çok daha yüksek olduğu belirlendi. Rahatsızlığı artıran faktörler arasında işyerlerinde sigara dumanı, aspirin gibi bazı ilaçlar ve soğuk hava gibi etkenler yer alıyor. Kentleşmenin de astımın yaygınlaşmasında bir etken olduğu sanılıyor. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 9 Şubat 2000çocuk felci sıkı takipte
26 Nisan-2 Mayıs ve 31 Mayıs-6 Haziran tarihleri arasında yapılan ‘‘5. Ulusal Aşı Günleri''nde İstanbul'da 0-5 yaş grubundaki 800 bine yakın çocuk aşılandı.
Aşı günlerinin ardından şimdi de sağlık müdürlükleri ve Sağlık Bakanlığı'nda değerlendirme toplantıları yapılıyor. İlk iki turu 26 Nisan-2 Mayıs ve 31 Mayıs-6 Haziran tarihleri arasında yapılan kampanya riskli bölgeler olan Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde sonbaharda tekrarlanacak.
İstanbul'da 3 bin civarında sağlık personelinin katılımıyla gerçekleştirilen aşılama çalışmalarında ilk turda 0-5 yaş grubundaki 792 bin 79, ikinci turda da 784 bin 240 çocuk çocuk felcine karşı aşılandı. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Şube Müdürü Sermet Gün Erdem, tahminen 820 bin 0-5 yaş arasında çocuğun olduğu tahmin edilen İstanbul'da elde ettikleri sonucun oldukça başarılı olduğunu söylüyor. Erdem kampanya sırasında öncelikle aşının kısırlığa yol açtığı yönündeki yanlış bilgi nedeniyle sorunlar, ikinci olarak da, ‘‘ben zaten çocuğumun aşılarını yaptırdım,'' diyen yüksek gelir grubuna dahil ailelerle sorun yaşadıklarını söylüyor.
Şu ana kadar İstanbul'da çocuk felci ihbarının gelmediğini belirten Erdem, sonbaharda yapılacak kampanyaya İstanbul'un dahil edilip edilmeyeceğinin henüz belli olmadığını, ancak umutlarının İstanbul'da yeni bir vaka ile karşılaşmayacakları yönünde olduğunu söylüyor.
Sonbaharda tekrarlanacak
Geçtiğimiz yıl 26 çocuk felci vakasının görüldüğü Türkiye'de rutin aşılama faaliyetleri dışında yürütülen bu kampanyalarla amaç, hastalığı tamamen Türkiye coğrafyasından silmek. Dünya Sağlık örgütü ile ortak yürütelen çalışmalar sonucunda eğer önümüzdeki iki yıl içinde çocuk felci vakası görülmezse Türkiye de tıpkı diğer Avrupa ülkeleri gibi 'çocuk felcinden arındırılmış bölge' ilan edilecek. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 24 Haziran 1999çocuk felci geri geliyor
çocuk felci geçirip iyileşen kişilerde 20 - 30 yıl sonra hastalık belirtileri yeniden ortaya çıkabiliyor. Prof. Dr. özcan ''ülkemizde bu hastalık yeterince tanınmıyor'' diyor.
Akdeniz üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Rehabilitasyon Merkezi Başkanı Prof. Dr. Emel özcan, gelişmiş ülkelerde etkin aşılama nedeniyle sorun olmaktan çıkan çocuk felcinin, gelişmekte olan ülkelerde hala ciddi sakatlıklara neden olduğunu söyledi.
Postpolio Sendromu
Prof. Dr. özcan, çocuklukta geçirilen çocuk felcinin (polio) iyileştikten ve sağlıklı geçirilen uzun yıllardan sonra, 20-30 hatta 40 yıl sonra, hastalıkla ilgili belirti ve bulguların tekrarlandığını açıkladı. Prof. D. özcan, ''Yeni ve ilerleyen kas güçsüzlüğü, felçler, yorgunluk, kas ve eklem ağrısı, kramp, solunum ve yutma güçlükleri gibi belirti ve bulgular fonksiyon kayıplarına ve yeni sakatlıklara yol açabilmektedir'' diye konuştu.
On vakadan üçünde görülüyor
Polionun geç etkileri (Postpolio sendrom) olarak bilinen bu hastalığın ABD ve gelişmiş ülkelerde 1985'ten beri tanındığına değinen Prof. Dr. özcan, şunları söyledi:
''Bu ülkelerde sebebi ve kesin tedavisi tam olarak bilinmeyen polionun geç etkileri üzerine çalışan araştırma klinikleri ve programları bulunmaktadır. Polio sekellerinin yüzde 30'u çocuk felcinin geç etkileriyle karşı karşıya gelip, yaşam boyu onunla yaşamak zorunda kalmaktadır.''
üniversiteye danışın
Prof. Dr. özcan, çocuk felcinin geç etkileri konusunda Akdeniz üniversitesi Rehabilitasyon Merkezi'nde bir program başlatıldığına da değinerek, hastalıkla ilgili eğitim ve egzersizlerin verildiği bu programa çocuk felci geçirmiş tüm hastaların katılabileceğini belirtti.
`Tedavisi mümkün
Bu programın amacının, çocuk felci geçirmiş hastalarda, hastalığın geç etkilerinin bulunup bulunmadığının araştırılması olduğunu ifade eden Prof. Dr. özcan, ''Eğitim programlarıyla, günlük yaşam aktivitelerinin düzenlenmesiyle yorgunluğun azaltılması ve tam felcin gelişmediği durumlarda uygun egzersiz programlarıyla hastaların güçlendirilmesi ve fonksiyonların iyileştirilmesi mümkündür'' dedi. (A.A) Kaynak : Hürriyet Gazetesi 25 Ağustos 2000çocuk felci aşısında kanser tehlikesi
çocuk felcine karşı geliştirilen ve 1955-1961 yılları arasında Avrupa, ABD ve Sovyetler Birliği'nde milyonlarca çocuğa uygulanan bir aşının zaman içinde kansere yol açtığı ortaya çıktı.
ALMANYA'NIN en çok okunan haftalık dergilerinden Der Spiegel'in son sayısında yer alan bir habere göre, 40-45 yıl önce tüm dünyada yaygın olarak kullanılan bir çocuk felci aşısının kanserojen olduğu ortaya çıktı. Makak maymunlarından elde ediln bu aşının içerdiği maymunlara özgü bir virüs, yabancı organizmalara geçtiği zaman kanserli hücrelere dönüşebiliyor. Uzmanlar o dönemde aşı olan çocukların üçte birinin yüksek dozda ‘‘SV40'' virüsüne maruz kaldığını tahmin ediyorlar. Kobaylar üzerinde yapılan deneyler, SV40 virüsü alan hamster'larda kanserli hücrelerin geliştiğini ortaya koydu. Bugüne kadar insanlar arasında, SV40 virüsünden kaynaklanan kitlesel kanser vakaları meydana gelmedi, ancak araştırmacılar yoğun biçimde bu konu üzerinde çalışıyorlar. ABD'li virüs uzmanı Janet Butel, SV40 virüsüyle insanların yakalandığı kanser türleri arasında ‘‘kuşku yaratacak kadar yakın bir ilişki'' bulunduğunu belirtiyor. Buna karşılık yapılan araştırmalar aşının uygulamadığı dönemde doğanlar arasında daha yüksek kanser oranına rastlanmadığını gösteriyor. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 24 Şubat 1999çocuklara sevgi aşısı
Yapılan tüm bilimsel araştırmalar, hayvanların, çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığında çok önemli rol oynadığına işaret ediyor. Hayvanların çocuklara sağladığı yararlar, sevgi ve bağlılık kavramının oluşumu, pekiştirilmesi, duygusal ve sözsüz öğrenmeyi sağlama, sorumluluk ve yeteneklerin gelişimi, yaşam ve ölüm kavramlarının öğrenilmesi, fiziksel ve ruhsal sağlığı olumlu etkileme, ekolojinin farkına varılmasını sağlama olarak sıralanıyor.
Ankara üniversitesi Ziraat Fakültesi Ev Ekonomisi Yüksek Okulu çocuk Gelişimi Ana Bilim Dalı Araştırma Görevlisi Figen Başar tarafından yapılan incelemede, çocuk ve hayvan ilişkisi bakın nasıl değerlendirilmiş:
Hayvanlar, aile üyelerinin yerini alamamasına rağmen, yapılan araştırmalar, onların sevgiyi güçlendirmek için fırsatlar sağladığını ortaya koyuyor. Evcil hayvanlar, özellikle kedi ve köpekler, çocuklara sıcak bir dostluk ve samimiyet sunuyor, çocuklara sarılarak ya da onları yalayarak sevgi alışverişinde bulunuyor, dolayısıyla çocukların duygusal gelişimlerini destekleyerek kendileriyle dış dünya arasında köprü oluşturmasını sağlıyorlar.
Küçük çocuklar, çevrelerini deneyim yoluyla öğrenirler. Böylelikle duyu-motor öğrenmeler, karşılıklı ilişkilerle birbirini etkileyerek oluşuyor ve bu noktada hayvanlar önem kazanıyor.
SöZSüZ İLETİŞİM
Son yıllarda yapılan çalışmalar, hayvanların çocuğa iyi bir oyun arkadaşı olduğu, dolayısıyla çocuğun bu yolla sözsüz iletişime girerek onların ihtiyaçlarına cevap verdiği ve onlarla dostluk bağı kurduğu, hatta iletişim zorluğu çeken çocukların dış dünyaya açılımının bu yolla sağlandığını ortaya koyuyor.
üçüncü ve beşinci sınıfa devam eden, annesi çalışan 93 çocuk üzerinde yapılan çalışmada, evde bir hayvanı olan çocukların, diğerlerine göre daha az korkulu ve kendine güvenen çocuklar olduğu belirlendi.
Evde hayvan beslemenin çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığı üzerinde önemli rol oynadığı biliniyor. Ancak bu, ailenin hemen bir hayvan alması gerektiğini göstermez. Eğer hayvan, aileye sorunlar getirecekse, hayvanın ne yetişkinlere ne de çocuklara bir yararı olur.
Kapı önünde bulunan bir kedi ya da köpek yavrusunu hemen eve almak doğru değildir. Eve bir hayvan almaya karar vermek, aileye yeni bir bebek gelmesinden pek farklı değildir. öncelikle aile üyelerinin, hayvana uygun olan ev koşullarını, aile programını ve ihtiyaçlarını gözönünde bulundurarak karar vermeleri gerekiyor.
Hayvan seçimi yapılırken, çocuğun yaşı ve olgunluk düzeyi gözönünde bulundurulmalıdır. Her şeye istediğinde el atan, hayvanları da cansız varlıklarmış gibi görüp değerlendiren bir çocuk için yavru kedi veya köpek pek uygun olmayacaktır. Büyük bir çocuk için akvaryumun anlamı, bir bebeğe göre daha farklı olacaktır. Utangaç ve evde oturan bir çocuk, hep sokakta dolaşan ve oynayan bir çocuğa oranlahayvana daha çok zaman ayıracaktır. Bu nedenle, bir hayvan alırken, çocuğun bu tür özellikleri gözönünde tutulmalıdır. Kaynak : Hürriyet Gazetesi 26 Haziran 1999
[b] Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |