Vestel'in patronu, başarısının sırrını 'çok çalışma, dürüstlük ve başarıya inanma' olarak açıklıyor.
17.03.2007 13:02
İstanbul'da İETT garajı ihalesine gireceğini açıklayan Zorlu, Petkim ihalesiyle de yakından ilgileniyor. Vestel'in patronu, 60 bin kişiye iş kapısı açmanın mutluluğunu yaşarken, başarısının sırrını 'çok çalışma, dürüstlük ve başarıya inanma' olarak açıklıyor.
Hükümet, nükleer santral inşası için ihale çalışmalarını sürdürüyor. Siz grup olarak nükleer enerjide olacak mısınız?
Orası büyük bir yatırım. Finansörler de devletin, elektriği alacağına dair teminat vermesini istiyor. Bu açıdan garanti şart. Yenilenebilir enerjiyi AB tavsiye ediyor ve kredileri ona göre veriyor. Nükleerde bu şart, alınan şartlara bağlı. Buraya gelen bir işadamı ya da siyasi otorite kalkıp da nükleer santral kuruyorum demez. Kaynaklara bakar, yetmiyorsa bunu düşünmek lazım. Enerji yoksa ne yapacaksın? Olmayan enerji en pahalı enerji. Türkiye'nin artık nükleeri geciktirme lüksü yok. Türkiye'nin önemi arttı. Siyasi istikrarın artmasıyla her şey değişti ve enerji koridoru haline geldi. Önceden niçin yapılmadı? Çünkü sermaye, güvenilir bulmuyordu ülkemizi. Artık bu ülkenin her şeyi para eder. Enerjide hedef büyük. 3 bin ila 4 bin megavatlık kurulu kapasiteye ulaşmak istiyoruz.
Petkim ihalesiyle ilgileniyor musunuz?
Petkim ihalesiyle gene ilgileniyoruz. Önceki ihalede diğer firma (Uzan Grubu) küt diye fiyatı 150 milyon dolar birden artırdı. Herkes oturdu kaldı yerine. İnşallah gene düşünürüz.
Manisa'da her geçen gün geliştirdiğiniz Vestel City'de hedefiniz nedir?
Vestel City başlı başına bir sanayi merkezi oldu. Geçen sene toplamda 22 milyon cihaz ürettik. Son yatırımlarla birlikte kapasitemizi televizyonda 15 milyon, buzdolabında 3,5 milyon, çamaşır makinesinde 2,5 milyona çıkardık. Fırında 1 milyon, bulaşık makinesinde 1 milyon üretim kapasitesine ulaştık. Şu anda toplamda 35 milyon cihaz üretebilecek kapasitemiz var. 2006'da grubun ihracatı 2 milyar 800 milyon dolar, Vestel'in ise 2 milyar 550 milyon dolardı. Geçen yıl yüzde 80 büyüdük. Artık bu kadar büyüdükten sonra eskisi gibi yüzde 100'lerde bir büyüme imkansız. Çünkü öyle olsa 3,5 milyon buzdolabının gelecek yıl 7 milyona çıkması lazım. Bu çok zor. 2007 için yüzde 20 büyüme hedefi koyuyoruz.
Plazma satışlarınız ne durumda?
Plazma satışları düştü. LCD ilk zamanlar çok pahalıydı. Şimdi ise aşağı yukarı fiyatlar birbirine yaklaştı. Bu nedenle satışlar düştü. Biz şu anda LCD'ye başladık. Yalnızca kristali ve camı ithal ediyoruz. Diğerlerini, floransı, elektroniğini, yazılımını burada biz kendimiz üretiyoruz.
Devletin sanayiciye teşvik politikasını nasıl görüyorsunuz?
Eğer bu ülkede bir şey üretilecekse ve yarar getiriyorsa teşvik edilmesi lazım. Kim bunu üretir, kim satar diye araştırıp karşılıklı görüşülerek bir plan yapılması lazım. Sanayisiz bir ülke gelişemez. Yalnızca bizim sanayide çalışan 28 bin işçimiz var. Bir o kadar da yan sanayimiz var. Yüzde 80 ile yüzde 100 kapasiteyle sürekli üretim yapan yan sanayilerimiz var. Bir de bunu üretmediğimizi düşünün, ne olacak o zaman? Yurtdışından ithal edecektik. Burada çalışan insanlar ne yapacaktı? Biz yatırım yaparken bedava olmadı. Buna rağmen ortaklarımızdan da para istemedik. Bizim rakiplerimiz arasında elektronikte zorlanan firmalar var. Gördüğünüz gibi biz ayaktayız ve kimseden para istemeden yatırım yapıyoruz. 3-5 kuruş para da kazanıyorsak gene yatırımda harcıyoruz. Şirketin parası olduktan sonra niye vermeyeyim ki? (Temettü dağıtımı için diyor.)
Başarınızı neye borçlusunuz?
Başarımın arkasında, çok çalışmanın yanı sıra babamdan kalan dürüstlük ve başarıya inanma serveti yatıyor. Yapacağın bir işe önce kendin inanacaksın. İnanmazsan zaten yapamazsın. Kendine güveneceksin ve elinde de 3-5 kuruşun varsa götürüp yatıracaksın. Araştırmalarımızda baktık ki tekstil işletmesine ihtiyacı var bu ülkenin, paramızı da oraya yatırdık.
İşadamlarımız geçmişten ders alabiliyor mu?
Toplum olarak ders almasını bilmiyoruz. 2001 krizinin bize büyük bir ders olması gerekiyor. Ben kendi adıma büyük ders aldım. Böyle bir şey yaşamadık, görmedik daha önce. İnsanlar varını yoğunu kaybetti. Devlet yüzde 100 faiz veriyordu ve insanlar onunla geçiniyordu. Bir gecede gitti hepsi. Adamın 100 dolar parası varsa götürüp faize yatırıyordu. İnanılmaz bir şeydi; ama biz, dünya hep böyle sanıyorduk. Ama işte dünyada böyle değilmiş. Koy parayı bankaya, git yat. Çalışmıyordu millet ya! Düşünebiliyor musunuz, adamın 1.000 lira parası vardı, ayda 100 lira faiz alıyordu. Reel bir ekonomide faiz oranları çok önemli. Yüksek faizden şimdi de şikayetçiyiz. Bizim sermaye birikimi yapmamız lazım.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için ne düşünüyorsunuz?
Bizim önceliğimiz, istikrar ortamının devamını sağlamak olmalı. Seçim olacakmış, bırak olsun. Asıl siz olmazsa korkun. Biz hep burada kaybediyoruz. Hadi diyelim cumhurbaşkanlığı, genel seçim yapılmadı. O zaman ne olacak? Demokrasi askıya alınır. O zaman kork işte. Neymiş efendim Tayyip Erdoğan Bey cumhurbaşkanı olur mu, olmaz mı? Tabii ki olur. Başbakan seçildi de zararı mı oldu? Sen seçip yüzde 34 oyla Meclis'e gönderdin onu. Yasalara göre de seçilmesi uygun zaten.
Holdingin yönetiminde ailenin mi, profesyonellerin mi dediği oluyor?
Yeni bir sektöre ya da yatırım kararına buna aile karar verir. Fakat geriye kalan işleri hep profesyoneller idare ediyor. Yönetim her aşamasıyla profesyonellerde. Biz patron olarak 'bunu böyle yapın' demeyiz. Sonuçları değerlendiririz. Bir şey olduğu zaman diyorum ki: 'Bakın arkadaşlar benim de bir rey hakkım var, sizin de.' Bütün aile, alışverişlerinde kendi malımız olsa bile para ödüyor. Geçenlerde hanımın evdeki çarşaflardan ötürü borcu varmış. Gitti, ödedi. Her şey kayıt altında. Evimde hâlâ tüplü televizyon var. Zenginlik ayrı bir şeydir. 'Param var' zenginliği yapmak bana göre boş. İş veriyorsan, aş veriyorsan, fabrikalar kuruyorsan, Türkiye'ye yararlıysan asıl zenginlik budur. Paran var; ama bir faydan yoksa Allah da sorar öbür dünyada. O kadar insana iş aş verilmesine vesile olmuşsun, asıl zenginlik budur. Bir sürü paran var; ama bir tek insana bile faydası yok... Ne yapayım ben öyle parayı! Yanında bir kişiyi bile çalıştırmıyorsun. Milyar doların olsa neye yarar? Bu ülkede kazanıyorsan, gene bu ülkenin insanına harcayacaksın.
Babam çok disiplinliydi, üç öğün yemeğin biri dayaktı
Kendinize vakit ayırabiliyor musunuz? İş hayatı dışında günleriniz nasıl geçiyor?
Evet kendime çok iyi vakit ayırıyorum. Günde 7 saat uyur ve 2 saat spor yaparım. Sabahları erkenden 06.30'da kalkarım. Yürüyüş, yüzme gibi sporlar yapıyorum. Hiç içki içmem. Sigaradan başka kötü alışkanlığım yoktur. Kötü alışkanlıklarda en büyük sorumluluk aileye düşüyor. Biz disiplin içerisinde büyüdük. Üç öğün yemek, bir tanesi dayaktı. Dayak derken, bazen de bağırır çağırırlardı yani. Çok yokluk görmedim. Okumak istemedim; ama ticarete karşı büyük bir heyecanım vardı. Babadağ'dan çıkıp Denizli'ye gittiğin zaman bile yapacak bir iş yoktu. Denizli köy gibiydi o zamanlar. Dokumacılıktan başka yapacak iş yoktu. 15 yaşında kendi mağazamı açtım. 60 ihtilali olmuştu. Mal alınıp satılmaz oldu. Malların fiyatları birden 7 liradan 4 liraya kadar düştü. Bir hesap yaptık 15 bin lira zarar etmişiz.
Babam sonra bana da hak verdi. Ama zarar edince işi öğrendim. Haftalık kâr-zarar kâğıdı hazırlıyordum. Pazar günü gelir, ne sattım, kaça sattım, kazancım zararım ne diye hesaplardım. Sonra desenli çarşaf işine girmeye karar verdim. Babadağ'da çarşaf yaptıramadık ustalara. İstanbul'a geldim. Fabrikanın biriyle anlaştık. Bursa'da malı bastırdım. Önce korktum mal elimde kalırsa diye. Bir bayram arifesi Bursa'dan otobüse binerek Denizli'ye gidiyorum. Aklım hâlâ yeni çarşaflarda. Ya satamazsam diye düşünüp duruyorum. O zaman annem babam hacca gitmişti. Otobüste yanıma biri bindi. Elindeki demir para dolu torbaları paat diye yanıma koydu. Dilenci zannettim. Meğer o adam da portakal satmaya gelmiş. Hava nasıl soğuk. Antalya'dan Çanakkale'ye 2 kamyon portakal götürmüş. Yalnız, tamamına yakını soğuktan donmuş. Dedi ki: 'Halim perişan. Bayrama gidiyorum. Arabada yattık kalktık. Sağlam portakalları sattım, iki poşet para etti'. O an ben de tedirgin oldum. Ama çok şükür çarşaflar tuttu ve toptancılar sıraya girdi. En uzun saniyelerdi benim için. Bu anımı hiç unutamam.
Tekstil ölmedi, ama birine 40 gün deli derseniz delirir
Türkiye'nin en önemli sektörlerinden tekstilin son yıllarda kan kaybettiği söyleniyor. Tekstil öldü mü?
Geçen sene konfeksiyon ve tekstilin 30 milyar dolar ihracatı vardı. Nasıl ölü ki bu? Tekstil ölmedi, emin olun. Daha çok seneler yaşayacak Türkiye'de. Bir insana 40 kez deli dersen tabii delirir. Öldü diye diye bir gün öldürecekler sektörü. Sadece biz geçen sene tekstilden 250 milyon dolarlık ihracat yaptık. Peki ölseydi bunu yapabilir miydik? 2004'e göre fiyatlar biraz düştü. Adet olarak talepte ve arzda düşüş yok. Tekstildeki asıl sorun önceki senelerdeki kârların olmaması. Çin'in burada önemli etkisi var. Bundan sonra daha kaliteli işler yaparak ve farklılığa ulaşarak ayakta kalacağız. Tekstilden çekilmeyi kesinlikle düşünmüyoruz. Avrupa'nın en büyük çarşaf, perde fabrikası, Avrupa ve Balkanlar'ın en büyük polyester iplik fabrikası bizde. Çin'den korksak ne olacak? Korkunun ecele faydası yok. Yenilik ve kaliteyi öne çıkarmak şart. Çin'e gidip de pişman olup bize geri dönen birçok müşterimiz var. Kaliteyi bulamadılar.
Manisaspor'a nazar değdi
Lige iyi başlayan Vestel Manisaspor, sürekli puan kaybetmeye başladı. Takımı beğeniyor musunuz?
Vestel Manisaspor biraz nazara geldi. İyi olacak inşallah. Geçenlerde yemek yedik takımla. Şu anda moralleri iyi çocukların. İnşallah tekrar yükselişe başlayacak. İkinci Lig'e kesinlikle düşmeyecek. Çok güzel tesisleri var. Her ihtiyaçlarını karşıladık. Çocukları bir görseniz pırıl pırıl, gözlerinin içi parlıyor. Onlara bakınca neşem yerine geliyor. Onlara ticaretten örnek verdim. Dedim ki: 'Ya çocuklar tamam. İşler durgun bugünlerde. Ama morali bozmayacaksınız. Ben işler kötü gittiği zaman nasıl daha iyi yaparım diye düşünüyorum. Siz de deyin ki, ya biz şöyle oynarsak daha iyi olur... Benim işim mal satmak, sizinkisi de gol atmak. O da bir nevi alışveriş.'
ZAMAN