Düşünmek Bedava!
KİTAP VE KIRTASİYE satılan mağazalarda her malzeme kendi cinsine ayrılan bölüme konulur. Silgiler hep aynı yerde, kalemler çantalar kendilerine ayrılmış bölümdedir. Defterler, karelisi, düzü, çizgilisi,.. cins cins; kırk sayfadan 150-200 sayfaya kadar farklı boylarda, ama hepsi defterlere ayrılan yerdedir. Kitaplar, ilköğretim kitapları, sınıf sınıf kendilerine ayrılan yerde. Lise kitapları, sayısalı, sözeli hepsi kendilerine ayrılmış yerdedir.
Kitap ve kırtasiye mağazalarındaki bu tasnifin, düzenlemenin hikmetini yediden yetmişe herkes bilir. Müşteriye hizmet verirken kolaylık, müşteri yığılmalarından sür’at, tezgâhtarların zamandan kazançları gibi hikmetlerini hepimiz biliriz.
Kitap ve kırtasiye mağazalarında gördüğümüz bu düzeni hayallerimizle bozalım. Mağazada ne kadar silgi varsa hepsini birbirinden çok farklı, birbirinden çok uzak yerlere koyalım. Hakeza kalemleri, defterleri, cetvelleri, çantaları, hepsini birbirinden ayıralım. Öyle ki iki tane 40 sayfa defter bir arada olmasın, iki kalem yan yana konulmasın... Hepsini mağazanın değişik yerlerine koyalım. Kitapları da aynen dağıtalım. Sınıf sınıf düzenlemeyi bozalım. Aynı dersten iki kitabı yan yana bırakmayalım. Yani iki tane lise 1 coğrafya kitabı yan yana olmasın. İki tane lise 2 geometri kitabı bir arada bulunmayacak şekilde bütün kitapları mağazanın farklı yerlerine dağıtalım.
Hayalimizde düzenini bozduğumuz kitap ve kırtasiye mağazasına şimdi de bir müşteri olarak girelim, isterseniz o dükkânda tezgâhtar olalım; ne dersiniz? Madem hayal ediyoruz, okulların açıldığı ilk haftaya denk getirelim; nasıl olur?
Bu hayal bize biraz komik geldi, değil mi? Böyle karışık bir mağazaya hangi müşteri gelir? Hem de okulların açıldığı ilk hafta...
Böyle düzensiz plânsız bir mağazada kim tezgâhtar olmak ister?
Böyle bir dükkân en kısa zamanda bütün müşterilerini kaybeder ve iflâstan kurtulamaz, değil mi?
İnsanoğlunun kurduğu tezgahda durum böyle ...
Peki kainatta çok daha karışık bir tezgah var ve onda müşteri kaybı ve iflas söz konusu değil, hiçbir müşterisini kaybetmiyor; hem de yıllardan beri, asırlardan beri...
Elinize toprak dolu bir saksı alın. Saksıdaki toprağa bir çiçek tohumu atın. Tohum, kendisine uygun elementi topraktan alıp büyüyecektir. Siz saksıdaki toprağı karıştırın, altını üstüne getirin, tohumunuzu ekin. Tohumunuz ihtiyaç duyduğu elementleri yine aynı sürede, aynı sabırla elde edecek ve büyüyecektir. Siz şimdi yeryüzünü bir saksı olarak düşünün. Daha geniş ve kocaman bir saksı... Ekeceğiniz tohumların meyve çekirdeklerinin sayısı artmıştır. Farklı tohumların, farklı çekirdeklerin ihtiyaç duydukları elementler de farklı olacaktır. Kimi potasyum (K), demir (Fe), Çinko (Zn) ister; kimi de bakır (Cu), magnezyum (Mg), alüminyum (Al), fosfor (P), kalsiyum (Ca) ister. Bel, kazma veya traktör ile, toprağı karıştırabildiğiniz kadar karıştırın. Değişen bir şey olmayacak; farklı tohumlar, farklı meyve çekirdekleri, yine ihtiyaç duydukları elementlere kavuşacaklardır.
Bu karışıklık içinde düzeni, intizamsızlık içinde intizamı, ahenksizlik içinde ahengi, başıboşluk içinde disiplini, bolluk içinde iktisadı, ölçüsüzlük içinde ölçüyü koyan kimdir?
İnsan “insan”sa önüne konulan sofrayı merak etmeli: Dilimin ve midemin lezzetini bilen kimdir? Lezzetsiz topraktan yüzlerce binlerce lezzetli ikramları yapan kimdir?...
Bu ikramlardan hayvanlar da faydalanır, ama onların merak edebilecek ne akılları, ne fikirleri, ne de ilimleri vardır. “Merak etmek” çok pahalı bir şey mi acaba?...
Merak edenden ücret alınmıyor ki... Düşünmenin ücrete tâbi olmadığını unutuyoruz galiba...
"Rabbiniz olan Allah işte budur;
siz de Ona kulluk edin.
Hiç düşünmez misiniz?
(Yunus Sûresi, 3)"
ALINTDIR
sevgiyle kalınız