Hayatta olman bir şans. Hayatta kalmaya devam etmen bir şans. İyi bir eşin olması, iyi bir işin olması, bunlar hep şans. Ayrıca şansı iki yönlü düşünmelisin. Sadece iyi kabul ettiklerini şans geri kalanları şanssızlık olarak nitelendirdiğinde farkında bile olmadan bir sorunla karşılaşıyorsun. Farkında bile olmadan kendi mutsuzluğunu yaratıyorsun.
Sadece bir İsa vardı. Sadece bir Muhammed vardı. Sadece bir Musa oldu, sadece bir Google var, sadece bir Bill Gates var oldu, sadece bir Atatürk vardı. Bu güzel insanları veya şirketleri örnek almak güzel de güzel olmasına, bunca çok örneği görüp, onlara benzemeye çalışmak, kendini unutmaya, yok etmeye çalışıp mutluluğu dışarıda aramaya benziyor.
Ekranda görülen rengarenk daireleri insanlara benzetiyorum. Her yöne hareket eden insanlar. Neden renkleri farklı? Neden farklı yönlere gidiyorlar? Amacım ekranın bir yerine dokunarak bir etki yaratmak. Dokunduğum noktada bir daire oluşuyor ve giderek büyüyor. O sırada ona temas eden başka daireler olursa, onlar da genişlemeye başlıyorlar. Genişlemekte olan bir daireye temas eden her daire anında genişlemeye başlıyor. Oyunun amacı, uygun yere tıklayarak yeterli sayıda daireye temas etmek. Başlarda bunu yapmak kolay. İlerledikçe zorlaşıyor çünkü ne olacağını önceden kestiremiyorsun. 44 daireye temas etmeni sağlayacak bir zincirleme reaksiyon beklerken, bir de bakıyorsun sadece 9 daireye temas edebilmişsin. Herhangi bir fikrin var. Başarılı olacak mı? Dünyanın en büyük bilgisayar ya da yazılım şirketini kurmak istiyorsun, bunu başarabilecek misin? Mahallenin en büyük şirketini kurmakla dünyanın en büyük şirketini kurmak arasında böyle bir fark var işte. Bileşenlerin sayısı arttıkça şans ismini verebileceğimiz bir durumla karşılaşıyoruz.
Başarılı bulduğun kişiyi var eden koşulları daima aklında tut.
Atatürk sadece çok yetenekli bir insan olduğu için o adımları atmadı. Zamanın koşulları yetenekleriyle birlikte uyum içindeydi. parçalar birbirine uyumluydu. Bugün yeni bir Atatürk çıkamaz. Bugün yeni bir Google kurulamaz. Fakat bugün de o eski günler kadar büyük sonuçlar doğuracak olasılıklara açıktır. Açıktır da ne zaman gerçekleşecek bilemezsin. Bu tamamen şanstır. Ayrıca kendin olmadıkça bu şansla karşılaşamazsın. Nedeni çok açık. Bir başkasını kopyalarsan, kopya asla asılın yerini tutamayacağı için eksik hatta hatalı verilerle işe başlıyorsun demektir. Bu hatalı verilere bir de değişen zamanı ve koşulları kattın mı, asla bir Google olamayacağını görebiliyorsun. Diyelim ki elinde yeni bir YouTube yaratmanı sağlayacak müthiş bir tarif var. O tarifi ancak Silikon Vadisi’nde, uygun insanları tanıdığın takdirde pişirebilirsin. Türkiye’de yaşıyorsan oralara ulaşman zaman alır. Ulaştığında koşullar çoktan değişmiş olabilir. Yanlış anlaşılmak istemiyorum, hayallerinin peşinden gitme demiyorum. Diyorum ki, sadece seni mutlu eden şeyin peşinden git hem de hiç vazgeçmemecesine. Seni neyin mutlu ettiğini nasıl bileceksin? Paraya ihtiyacın olduğuna inanıyorsun, çok para kazanınca güçlü ve dolayısıyla mutlu olacağını sanıyorsun. Neredeyse insanların tamamında zenginlik sorun yaratır. Para derdine düşmeyi bıraktığında sahip olduğun zamanla ya da güçle eskisinden daha büyük sorunlar yaratma potansiyeline sahip olursun. “Hele bir para kazanayım sonra hayatımı yaşarım” fikri, ölü doğacağı kesin bir çocuktur. Sen hayatını yaşa, o sırada para da gelirse harika ama gelmezse de sorun değil çünkü sen hayatını yaşıyorsun, zaten içinden geleni yapıyorsun. Bu noktada bir sorun kendini gösteriyor:
Zengin olmadan her istediğini nasıl yapabilirsin değil mi? Hayalini kurduğun lüks arabaları nasıl alabilirsin? İçinde yaşamayı planladığın o güzel evlere nasıl sahip olabilirsin? Onca lüks eşyayı neden istiyorsun bir düşündün mü hiç? O lüks eşyalarla yaratacağın imaja neden ihtiyacın var görebiliyor musun bunu? O lüks eşyalara, katlara ve yatlara gerçekten ihtiyacın var mı? O lüks yaşamla dikkat çekmek ve ilgi görmek mi istiyorsun? Çok istediğin herhangi bir eşyaya sahip olduktan sonra ona olan ilgini kaybettin değil mi? Bir noktadan sonra eşyanın değeri kalmıyor, anlamsız bir madde parçası hatta paçavra haline geliyor değil mi? Bu eşyaları elde etmek için kendini harcama. Hayatın şimdi, şu an ve burada gerçekleşiyor.
Einstein E=mc² formülünü bulmak için senelerce çalışmadı.
Newton’dan gelen veriler doğrultusunda, zihninde kurduğu evren modeli içinde oynarken, yani eğlenirken, yani kendisi olmaktayken, günün birinde ansızın E=mc² ile karşılaşıverdi. Yeni bir Newton olmaya çalışsaydı asla göremeyecekti. Çünkü E=mc², Newton gibi, tüm bilim dünyasınca çok büyük saygı gören bir bilimadamının yanlış söylediği anlamına geliyordu. Einstein’in E=mc² diyebilmesi için uçsuz bucaksız bir çölde yalnız başına kilometrelerce yol kat etmesi gerekiyordu. Yürüdüğü yol dışarıdan bakınca cehennem gibi görünse de, iç dünyası cennet olmalıydı ki asla kendini terk etmedi. Einstein şanslıydı. Doğru zamanda, doğru yerdeydi. Sadece bir Einstein var ama buna karşılık sayısı belirsiz, Einstein kadar etkili olamamış, bilim dünyasına E=mc² verememiş kim bilir kaç bilim adamı vardır? Zamanın ve yerin doğru olduğuna kim nasıl karar veriyor?
Frasier isimli bir dizi var.
Çok severek seyrediyorum. Televizyon dünyasında büyük başarı yakalamış bir dizi bu. Cheers isimli çok başarılı olmuş bir başka dizi yayın hayatını noktalıyor ve o dizinin oyuncuları dağılıp kendi yollarına gidiyorlar. O kadar yolun içerisinden sadece bir tanesi bereketli oluyor. Diğerleri solup giderken sadece Frasier büyük ilgi görüyor. Yapılan araştırmalara göre başarılı olmuş her bir diziye karşılık başarısız olan 19 dizi varmış Amerikan televizyonlarında. İlginç değil mi?
Geçmişe baktığında her şey olması gerektiği gibi, başka türlü olamayacakmış gibi görünür. Geleceğe baktığındaysa her an her şey olabilir. Aslında ne geçmiş var ne de gelecek, sadece şimdi, şu an ve burası var. Ve şu anda olanlar dev bir bütünü oluşturan parçaların birbiriyle etkileşmesi sonucu gerçekleşiyor. Bizse sadece bunun küçük bir bölümünü algılayabiliyoruz. Bütünü her parçasıyla idrak edebilsek şans anlamsız olurdu. Her şey önceden kestirilebilirdi ama bu mümkün değil. Testi okyanusu alamıyor içine.
Önemli bir iş başardığını düşünüyorsan bunu kendi üzerine alarak yaşam yolundaki yükünü artırma. Tersi de mümkün. Berbat bir iş yaptığını düşünüyorsam bunu kendi üzerine alma, bir ortaçağ şövalyesi gibi kilolarca zırh taşıma üzerinde. Buradaki tuzağı görüyor musun? Berbat bir iş yaptığını düşünmek, berbat bir iş başardığını düşünmeye benziyor. Sadece doğru zamanda doğru yerdeydin hepsi bu. Doğru zamanın hangi zaman ve doğru yerin neresi olduğunu önceden kestirmek, özellikle büyük olaylar söz konusu olduğunda mümkün olmuyor.
Sadece kendin ol diyorum. Gerisi boş.
İçinden nasıl geliyorsa öyle yaşa. O yaşayış içinde doğru zamanda doğru yerde bulunabilir ve doğru hareketi yapabilirsin. Amaç başarı yakalamak olmasın çünkü bu tamamen şansa bağlı. Amacın kendini yaşamak olduğunda başarısız olamazsın. Amacın kendini yaşamak olduğunda mutsuz olman, keyif alamaman mümkün değil. Dürüst ol, bunu göreceksin. Kendin ol, hayatı olduğun gibi yaşa. Negatif ya da pozitif ismini vereceğin pek çok durumla karşılaşacaksın, bunları üstüne alma, kendini bunlarla özdeşleştirme. Hayat şimdi, şu an ve burada. Geçmiş ve gelecek birer yanılgı.
alıntı
Dün rastladığım bir oyunu paylaşmak istiyorum: