Rüzgâr Esintileri
Rüzgâr kimi zaman sesle gelir, kimi zaman sessiz, ama biliriz ki hep bir hareket vardır gelişinde. Kimi zaman savurur ortalığı, kimi zaman kokuları yayar çevreye, kimi zaman üşütür, kimi zaman korkutur. Ama mutlaka belli eder kendini... Duyarız, görürüz, hissederiz.
“Rüzgâr” sözcüğü bana algılarımızı hatırlattı. Dış dünyadan gelen etkileşimlerle harekete geçen algılarımızı… Algılarımızdan hareketle ya içgüdüsel tepkiler veririz ya da olanın içinde oluş dinamiğinin altındaki neden ve niyetlerin farkındalığıyla eyleme geçeriz.
Kişisel algılarımızla ve etkileşimlerin sonucunda öğrenme sürecini devreye girer ve yaşanmış deneyimlerden öğrenme adına sonuçlar çıkarırız. Çıkan sonuçlara göre yaşamımıza yön vermeye çalışırız. Bu deneyimler bazen bize bazen başkalarına aittir. Yani bizim dışımızdaki diğer insanların yaşam deneyimlerinden ortaya çıkan sonuçları da kabullenerek, başka türlüsü olmazmış gibi kendimizi sınırlayarak acizleştirebiliriz. Çevremizdeki insanlarda aynı şeyleri uyguladığından dış çevremiz tarafından da destek görürüz. İçimizde oluşmaya başlayan döngü; kendimiz için seçtiğimiz bu programın defalarca aynı şekilde çalışmasının sonucunda da benzer deneyimlerle güçlenir. Döngü güçlendikçe acizliğimiz artar, acizliğimiz arttıkça yaşadığımız deneyimlerin gücü ve üzerimizdeki etkisi de artar.
Oysaki başka insanların yaşadığı deneyimler, başka insanların yaşam planlarıdır. Kabul ettiğimiz müddetçe bizim deneyimlerimiz olurlar. Herkes kendi gerçeğini yaratır ve herkes kendi gerçeğini yaşar. Eğer yaşam döngümüzün içinde nerede olduğumuzun, ne yaptığımızın, vizyon ve misyonumuzun farkındalığı içinde değilsek kendi yaşamımızı, kendi seçimlerimizi yaşamıyoruz anlamına gelir. Çünkü dış dünyadan etkilendiğimizde; gerek seçimlerimizde gerekse kararlarımızda kendi özgür irademizin ardında aslında korkularımız, yetersizliklerimiz, güçsüzlüklerimiz yatmaktadır. Kimi zaman kendimiz hakkında ne yapacağımızın karar ve seçimlerini; kendimiz bulacağımıza başkalarına akıl danışarak, başkalarının deneyimlerine kulak vererek, olmadı falcı ya da benzer gelecek haberleri veren kişilerin desteğiyle yaşamımızı sürdürmeye çalışırız.
Bu durumda gerçekte yaşam bizim ama seçimler başkalarınındır.
Oysa yaşamımızın seçimlerden ibaret olup seçimlerimizden kendimiz sorumluyuz. Yaptığımız seçimlerle, aldığımız kararlarla yaşayacağımız deneyimlerinde sorumluluklarını üstleniriz farkında olarak ya da olmayarak. Başkalarının yaşam deneyimlerini dikkate alarak yaşamımızı şekillendirdiğimizde de başımıza gelenlerden; seçimleri öyle ya da böyle biz yapmış olmamıza rağmen kendimizi sorumlu tutacağımıza önermelerin başkalarından gelmesi nedeniyle başkalarını suçlarız.
Yaşanan deneyimlerden başkalarını sorumlu tuttuğumuz zaman kendimizde gelişmek adına, değişim adına, işbirliği adına, sorumluluk adına hiç bir şey yapmak ihtiyacında olmayız. Rüzgâr esintileri gibi oradan oraya savrulur dururuz. Kendi kontrolümüzü ve gücümüzü dışımızdaki diğer güçlere teslim etmiş oluruz.
Oysaki kendi seçimlerimiz kendi özgürlüğümüz demektir. Sonucu ne olursa olsun kendi kararlarımızı kendimiz verebildiğimizde, kendi gerçeğimizi kendimiz oluşturuyoruz anlamına gelir. Kendi oluşturduklarımız kendi yarattığımız gerçeğimiz ise sorumluluğu da tümüyle bize aittir. Sorumluluklarımızla kendi çözümlerimizi kendimiz buluruz. Kimsenin yaşamını, deneyimlerini kendimize örnek almayız. Bu da bizim bir rüzgâr gibi oradan oraya savrulmamıza engel olur. Kendi kendimizin efendisi oluruz.
Kendi sorumluluğumuzun kendimize ait olduğu gerçeği ile yaşamımızı sürdürdüğümüzde başımıza gelen deneyimlerin aslında bizleri geliştiren, farkındalığımızı artıran deneyimler olduğunu ve bu deneyimleri kiminle yaşıyorsak aslında o kişilerin bize hizmette olduklarını görebiliriz. Bu durumda onları suçlamak yerine onlara teşekkür etmemiz gerekir.
Seçim ve sorumluluklarınızın farkında olmanız dileklerimle!
Rüya Yüksel