KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALISerbest Kürsü ve Geliştiren Yazılar KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Kabuklar ve Kalkanlar!
" Düşünüyorum da, sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, nahif yönlerimizin keşfedilmesi,
cesaretsizliğimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti. Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. Ve ne ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Geliştiren Yazılar telkin cd indir izle İstanbul Geliştiren Yazılar nerededir kimdir Geliştiren Yazılar çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Geliştiren Yazılar hipnoz Geliştiren Yazılar olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Geliştiren Yazılar hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Geliştiren Yazılar kuantum düşünce kitap haberi | |
|
22-07-2012, 05:25 PM
|
#31 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Apr 2012
Mesajlar: 1,224
Tesekkür: 1,705
1,237 Mesajinıza toplam 3,648 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI Kabuklar ve Kalkanlar!
" Düşünüyorum da, sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, nahif yönlerimizin keşfedilmesi,
cesaretsizliğimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti. Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında. Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler.
Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk?
Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.?
Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak. Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?
Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin o uçucu, masum, sevimli çocukluğuna el kaldırmaya kıyamaz?
Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi, korkaklığımı, sevgi İsteğimi en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup bir kuş gibi uçacağım özgürce. Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
O da çözülecek belki. Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince. Oysa bir görebilsek bunu. Kalmadı böyle insanlar demesek. Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. Kırılmaktan korkmasak. İncinsek, yaralansak. Ne olur bir darbe daha alsak. Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu. Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez. Tekrar, tekrar bıkmadan denesek. Ve kucaklaşsak yeniden. Tıpkı eskisi gibi. Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi.
O zaman fark edeceğiz. Ne kadar özlediğimizi birbirimizi. Neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi. Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa. Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır. Yüreği daha fazla küstürmemek lazım. Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan. Ve koşulları bir türlü düzelmeyen.
Sevgiye çok ihtiyacımız var.
Ufukta kara bir kış görünüyor. Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri. Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı. Kurtulun bu yükten. Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi. "
alıntı Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.
__________________ sen neye hazırsan o da sana hazırdır... | Offline
| |
24-07-2012, 03:36 PM
|
#32 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Apr 2012
Mesajlar: 1,224
Tesekkür: 1,705
1,237 Mesajinıza toplam 3,648 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI Ben dediğinizde sözünü ettiğiniz şey, gerçek kimliğiniz değildir.
Sese dökülüp ağızdan yayılsınlar, yada sadece düşünceler olarak kalsınlar, kelimeler, üzerinizde neredeyse hipnotik bir etki yapabilirler. Kendinizi kolayca onların içinde kaybeder, bir kelimeyle bir şeyi bağdaştırdığınızda, o şeyin ne olduğunu bildiğiniz inancına kapılırsınız. Gerçek şu ki: Ne olduğunu bilmiyorsunuz, yalnız gizemi bir etiketle örtüyorsunuz.
Hiç bir şey, bir kuş, bir ağaç, hatta basit bir taş ve hepsinden öte insan, asla tam olarak bilinemez. Bunun nedeni, zihinle kavranamayacak bir derinliğe sahip olmasıdır. Hepimiz algılıyabilir, deneyimleyebilir, düşünebiliriz ve bunların tümü, sadece gerçekliğin yüzeydeki katmanıdır; yani bir buzdağının görünen ucundan bile azdır. Yüzeydeki görünüşün altına indiğinizde, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu görmekle kalmaz, aynı zamanda bütün hayatın başladığı Kaynak ile de bağlantılı olduğunu görürsünüz. Bir taş bir çiçek veya bir kuş bile, size Tanrıya, Kaynağa ve kendinize uzanan yolu gösterebilir. Ona baktığınızda, elinizde tuttuğunuzda ve isimlendirmeye kalkışmadığınızda, içinizde bir hayranlık, bir huşu uyanır. Özüyle kendini size anlatır ve özünü size yansıtır. Büyük sanatçıların sezdikleri ve ve sanat eserlerinde yansıtmayı başardığı şey budur. Van Gogh asla şöyle demedi: "Bu sadece eski bir sandalye." Bunun yerine sandalyeye baktı, baktı, baktı. Sandalyenin varlığını hisseti. Sonra da tuvalinin karşısına geçip boyalarını ele aldı. Sandalyenin kendisi, muhtemelen bir kaç dolardan fazla etmezdi, ama aynı sandalyeyi duyguyla yansıtan tablonun fiyatı bugün 25 milyon dolardan fazla.
Dünyayı kelimeler ve etiketlerle doldurmadığınızda, insanlığın düşünceyi kullanmak yerine, düşünceye esir olduğu, boşuna zaman kaybettiğ, mucizevi bir duygu hayatınıza geri döner. Hayatınız müthiş bir derinlik kazanır, nesnelere bir yenilik, bir tazelik gelir.
En büyük mucize ise, bütün kelimelerin, düşüncelerin, zihinsel etiketlerin ve imgelerin ötesinde, kendi özbenliğinizi deneyimlemektir. Bunun olması için, kendi "Ben" duygunuzu, yani kendinizi tanımladığınızı düşündüğünüz şeyle oluşan kördüğümü çözüp, ayırmanız gerekir.
Nesnelere, insanlara, yada durumlara, sözel yada zihinsel etiketler yapıştırmakta ne kadar aceleci davranırsanız, gerçekliğiniz o kadar sığ ve cansız olur; aynı zamanda, kendinizi gerçeklikten uzaklaştırır, etrafınızda kendini belli eden yaşam mucizeleri de birer birer yok olur. Bu şekilde "akıl" elde edilebilir, ama "bilgelik" kaybolur, aynızamanda mutluluk, sevgi, yaratıcılık ve canlılık da kaybolur. Bütün bunlar, algıyla yorum arasındaki hareketsiz boşlukta sıkışıp kalırlar. Elbette ki kelimeleri ve düşünceleri kullanmak zorundayız. Onların da kendi güzellikleri var; ama onların esiri olmak zorunda mıyız?
Kelimeler, "gerçekliği" insan zihninin kavrayabileceği bir boyuta indirger ve emin olun, bu da o kadar derin bir boyut değildir.
Dilde ses telleri tarafından sekiz temel ses vardır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü,. Diğer sesler, hava basıncıyla üretilen konsonantlardır: s, f, g gibi. Böylesine basit seslerin kim olduğunuzu, evrenin nihai amacını veya bir ağacın ya da taşın derinliğinde ne olduğunu açıklayabileceğine gerçekten inanıyor musunuz?
"Ben" kelimesi, nasıl kullanıldığına bağlı olarak, hem en büyük hatayı, hem de en derin gerçeği içinde barındırır. Geleneksel kullanımıyla, dilde en sık kullanılan kelimelerden biri olmakla kalmaz ("benim," "benimki," "kendim" gibi ilgili kelimelerle birlikte), aynı zamanda da en büyük hatalardan biridir. Normal günlük kullanımında "ben", önemli bir hatayı, kim olduğunuzla ilgili yanlış bir kanıyı, sahte bir kimlik duygusunu da beraberinde getirir, bu egonun ta kendisidir. Bu sahte benlik duygusu, sadece uzayın ve zamanın gerçekleriyle ilgili değil, aynızamanda insan doğasıyla ilgili derin görüşler geliştirmiş olan Albert Einstein'ın "optik bir bilinç yanılsaması" olarak adlandırdığı şeydir. Bu sahte benlik duygusu, gerçekliğin tüm yanlış yorumlarını, tüm düşünce yöntemlerini paylaşımları ve ilişkileri de peşinden sürükler. Gerçekliğiniz, ilk illüzyonun bir yansıması haline gelir.
İyi haber şu: Eğer bir illüzyonun illüzyon olduğunu anlayabilirseniz, illüzyon çözülür. Bir illüzyonun anlaşılması sona ermesi demektir. İllüzyonun varlığını sürdürmesi, anca onu gerçek sandığınız sürece mümkündür. Kim olmadığınızı anladığınızda, gerçekte kim olduğunuz kendiliğinden ortaya çıkar. Ego dediğimiz sahte benliğin mekaniklerini incelediğimiz bu ve bir sonraki bölümünü, dikkatle ve yavaşça okurken, bu deneyimi kısmen de olasa yaşayabilirsiniz. Peki bu sahte benliğin doğası nedir?
"Ben" dediğinizde genellikle sözünü ettiğiniz şey, gerçek kimliğiniz değildir. İnanılmaz bir basitleştirmeyle "ben" dediğiniz her seferinde, gerçek kimliğinizin derinliğini, zihninizdeki "ben" düşüncesiyle ve "ben"i tanımladığınız her şeyle karıştırırsınız.
Peki "ben" kelimesini ve "benim", "benimki", "kendim" gibi ilgili kelimeleri kullandığınızda genel olarak sözünü ettiğiniz şey nedir?
Bir çocuk anne babasının ağzından ismini duyduğunda, zaman içinde bu kelimeyle bir özdeşlik kazanır ve zihninde kimliği ile ilgili bir düşünce biçimlenir. O aşamada bazı çocuklar kendilerinden üçüncü şahısmış gibi söz ederler. "Johnny acıktı". Çok geçmeden, büyülü "ben" kelimesi öğrenilir ve kendi kimlikleriyle özdeşleştirdikleri isimlerin yerine bu kelimeyi geçirirler. Sonra başka düşünceler gelerek ilk "ben" düşüncesi ile birleşir. Sonraki aşama "ben" ve "benim" düşüncelerini, bir şekilde "ben"in parçaları olan düşüncelerle birleştirmedir. Bu kendini nesnelerle tanımlamadır, ama zaman içinde, nesnelere benlik duygusu katan bu kelimeler, gerçek kimliği ortadan kaldırır. "Benim" oyuncağım kırıldığında, yada kaybolduğunda, korkunç bir acı hissedilir. Bunun nedeni oyuncağın çok özel bir değere sahip olması değil, çocuk zaten çok geçmeden o oyuncağa olan ilgisini kaybedecektir, bunun asıl nedeni "benim" düşüncesidir. Oyuncak, çocuğun gelişmekte olan "ben" düşüncesi ile, yada diğer bir deyişle benlik duygusuyla özdeşleşmiştir.
Dolayısıyla, çocuk büyürken ilk "ben" düşüncesi başka düşünceleri kendine çekmeye başlar: Kendini cinsiyetle, mülkiyetle, vücuduyla, milliyetiyle, ırkıyla, diniyle, mesleğiyle tanımlar. "Ben"in kendini tanımladığı diğer şeyler, bilgi yada görüşler, sevilen ve sevilmeyenler üreten rollerdir; baba, anne, karı koca vb. gibi. Geçmişte başıma gelenler "bana" olanlardır ve bu anıların düşünceleri "ben" düşüncesiyle birleşerek "ben ve geçmişim" duygusunu yaratırlar. Bunlar insanların kimlik duygularını aldıkları şeylerden sadece bazılarıdır. Sonuçta benlik duygusunun eklendiği ve rasgele birarada tutulan düşüncelerden daha fazlası değildirler. Bu zihinsel yapı, normalde "ben" derken kastettiğiniz şeydir. Daha açık söylemek gerekirse: "Ben" dediğinizde çoğu zaman konuşan siz değilsinizdir; o zihinsel yapının, ego- benliğin bazı yönleridir. Uyanışı gerçekleştirdiğinizde, yine zaman zaman "ben" kelimesini kullanacaksınız ama bunu benliğinizin çok daha derinlerinden hissederek yapacaksınız.
Çoğu kişi, kendini hala genel düşünce akımlarıyla, takıntılı düşüncelerle tanımlamaktadır ve bunların bir çoğu anlamsızdır. Kendi düşünce sistemlerinden ve beraberinde getirdikleri duygulardan ayrı tuttukları bir "ben" yoktur. Ruhsal açıdan bilinçsiz olmanın anlamı budur. Kafalarında sürekli konuşan bir ses olduğu söylendiğinde, "ne sesi"? derler, yada öfkeyle inkar ederler; ama aslında bunu yapan sesin kendisi, düşünücü, ve bu kişiler tarafından gözlemlenemeyen zihindir, neredeyse kontrollerini ellerinden almış gibidir.
Bazı insanlar, kendilerini düşüncelerinden ilk kez ayırdıkları ve kısa bir süre için de olsa kimlik değişimi yaşadıkları zamanı hiç unutamazlar. Diğerleri ise bunu pek fark etmez, yada hiç nedensiz bile olsa, yaşadıkları içsel huzura veya mutluluğa bağlarlar.
Eckhart Tolle
__________________ sen neye hazırsan o da sana hazırdır... | Offline
| |
29-07-2012, 02:56 PM
|
#33 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Apr 2012
Mesajlar: 1,224
Tesekkür: 1,705
1,237 Mesajinıza toplam 3,648 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI RUHUMUZLA BULUŞMAK
Meksika’da İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı hızla tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar.
Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyor ve sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına geliyorlar.
Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor; “hiç anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik? “
Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki; “çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetismesini bekledik...”
Niye içimiz de hep bir eksiklik duygusuyla yaşadığımızı, niye mutlu olmayı beceremediğimizi, niye kendimiz olmayı başaramadığımızı ve “niye” ile başlayan daha bir dolu sorunun cevabını açıkça veriyor İnkalar’ın yaşlı torunu.
Çünkü bu aptal hayat içinde o kadar hızla yol alıyoruz ki, ruhumuz çok arkada kaldı, hatta onu nerelerde unuttuğumuzu bile hatırlayamıyoruz. Çocuğunu kaybeden annelerin çılgınlığında bir sağa bir sola saldırıyoruz hepimiz, ama bir farkla, biz neyi aradığımızı bile bilmiyoruz... Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor. Sanıyoruz ki cok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi? Çevremiz de kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hic kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur. Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki?
Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden icimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz. İşte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp,çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz... Gerçekte hIz çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe , ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük. Sevmeye bile vaktimiz yok bizim. Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor. İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti bu. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor. Milan Kundera “yavaşlık” adlı kitabında; ”yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur” diyor.
Telefon hızlılık mesela, konusulanları, söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Ben kendi adıma her zaman yavaşlıktan yanayım. Mesela uçaklardan hiç hoşlanmam, yeni bir şehre, yeni bir iklime hazırlanmaya, hatta hayal kurmaya bile vakit bırakmıyor bana ”Küt” diye başka bir hayatın içine giriveriyorum. Ve en kötüsü de dönüşler, daha ayrılığın hüznünü bile yaşamadan İstanbul’da olmak sahiden de cok tatsız. Tabii ki ruhumun beni terk edip oralarda kalması da cok normal. Oysa trenler karanlık geceyi yırtan keskin düdüğü, uykuda olanlara yolculuk düşleri gösteren kara trenler... Dağları bölen, nehirlerle yarışan, köprülerden geçen, agaçları selamlayan, cocuklara el sallayan, güne bakanlara göz süzen, geçmişin hüznünü, geleceğin umudunu yaşatan, yolcularına yepyeni dostluklar hazırlayan kara trenler var bir de.
Uçak değil, tren olmak istiyorum. Böylece ruhum benden hiç ayrılmaz. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok. Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık. Aceleye ne gerek var?
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...
Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, basarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...
Can DÜNDAR
__________________ sen neye hazırsan o da sana hazırdır... | Offline
| |
31-07-2012, 09:01 PM
|
#34 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Apr 2012
Mesajlar: 1,224
Tesekkür: 1,705
1,237 Mesajinıza toplam 3,648 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI Sizi mutlu olmaktan alıkoyan ne? Kim olduğunuzu, ne istediğini ve ne hayal ettiğinizi biliyor musunuz? Kendi gözlerinizin içine bakabiliyor musunuz yoksa her zaman oynuyor musunuz?
Her halükarda,er ya da geç kendimizi bir şeylerin yolunda olmadığını kesin olarak anlayacağımız bir durumun içinde bulacağız. Nasıl devam etmeniz gerektiğini bilmediğiniz bir durumda. Burada yaşınızın ne olduğunun bir önemi yok ya da acil durumun hangi şartlarda ortaya çıktığının.
Yeni bir işe geçmek istediğimizde, bir ilişkiyi bitirirken, kendimizi mali sıkıntıların içinde bulduğumuzda, birdenbire kendimizi her şeyin ortasında yapayalnız hissettiğimizde... Şartlar yalnızca kökleri çok derinlerde olan problemlerin yüzeyine ışık tutabilir. Yaşadığımız rahatsızlığın asıl kaynağı ise kendimizden başkası değildir.
“Bu ben değilim!”
Aynada baktığınız kişinin kendiniz olmadığını düşündüğünüz olur mu hiç? Hayal ettiğiniz hayatın çok uzağında kaldığınızı? Bu durum yalnızca kendine acımayla kalmamalıdır. Bu durumu artık gözlerinizi açmak ve problemlerinizin ne olduğunu fark etmek için bir fırsat olarak değerlendirmelisiniz.
Tek yapmanız gereken ileri doğru bir adım atmak; ruhunuzu daraltan problemlerin çözümüne yönelik bir adım. Kendinize bir mesaj veriyorsunuz; bu yüzden sakın bu mesajı görmezden gelmeyin. Korkularınızla yüzleşin!
Büyük keşif...
Büyük keşiften kastımız Amerika değil, orası çoktan keşfedildi... Kendi içinize bakmanızdan bahsediyoruz; böylelikle birçok ilginç şeye sahip olduğunuzu fark edeceksiniz. İç dünyanız sahip olduğunuz en değerli hazinedir, kıymetini bilin!
Hayattaki amaçlarınızı yeniden gözden geçirin
“Bir şeyi gerçekten istediğinizde, onu elde etmemeniz için hiçbir neden yok.” Bu cümle tanıdık geliyor mu? Amaçlarımız üzerinde belli bir dereceye kadar etki sahibi olduğumuz doğrudur ancak hepimiz 100 metrede dünya şampiyonu olabilir miyiz?
Her ne olursa olsun bir şeyleri elde etmeniz gerektiğine ve amacınız dışındaki hiçbir şeyin önemli olmadığına dair saçma düşüncelerden vazgeçmelisiniz. Bu tür düşünceler ekseriyetle kendimizde yanlış olan bir şeyler olduğuna kanaat getirerek depresif bir ruh haline bürünmemize neden olur. Kendimize duyduğumuz güven ve inanç eksikliğinin kaynağı budur.
Gerçekten ne yapabiliriz? Nelere gücümüz yeter? Hepimiz birbirimizden farklıyız. Bu yüzden hangi konularda iyi olduğumuzu, neleri bildiğimizi ve neler yapabileceğimizi anlamak zorundayız. Bunu başardığımızda, hayat bizim için gerçek bir maceraya dönüşür ve mutluluğun kaynağı da budur.
Kendiniz olun
Mutluluk ve mutsuzluk hakkında bildiğimiz bir şeyi sizinle paylaşmak istiyoruz: Eğer aslında olmadığınız bir kişi gibi davranıyorsanız hiçbir zaman mutlu bir insan olamazsınız. Çoğu zaman insanları etkilemek için başka yüzler takınırız. Bazı zamanlarda bunu yapabilirsiniz elbette ancak artık aynada kendi gözlerinizin içine bakamayacağınız kadar abartılmış bir yalanı yaşamanız gerçek bir mutsuzluk nedenidir. Ayrıca çoğu insan, olmadığınız bir kişiymiş gibi davrandığınızda bunu anlayacaktır.
Tatminle mutluluğu ayırt edebilmelisiniz
Yemek yediğimizde tatmin oluruz, mutlu değil. Bu yüzden mutluluğumuz için yemeliyiz, tatmin olmak için değil. Her birimiz mutluluğu içimizde taşıyoruz. Ve de mutluluk, tatminin aksine, uzun soluklu bir duygudur. Yaşamımızın her anında mutlulukla mutsuzluğu ayırt edebiliriz.
İnsanları memnun edin ancak dikkatli olun
Bağımsızlığa yönelik arzularımızla, istenmeye ve sevilmeye yönelik ihtiyaçlarımız arasında sıkışmış durumdayız. Eğer diğerlerini memnun etmek istiyorsak, bunu ancak kendimizi bularak yapabiliriz. Öte yandan, bunu yaparken, yani insanları hoş tutmaya çalışırken kendimizi kaybedebiliriz de.
Yaşamımızı her zaman diğer insanların beklentileri ve kendi egomuz arasındaki bir labirentte geçiriyoruz. Asla aşırı uçlara kaymamalıyız. Büyümenin ve olgunlaşmanın bir tarafı da insanları hastalıklı değil, sağlıklı bir yoldan memnun edebilmektir.
Kendinizi dinleyin.
Aşkı aradığımızda onu bulamayız. O kendisi gelecektir, biz hiç beklemiyorken. Aşk bizim bir yan ürünümüzdür. İçinizde ne hissediyorsanız onu yapın. Ve şu an için yaşamayı öğrenin, bugün için, şimdi için. Bilgelik ve cesaretle yaşadığınız her anı değerlendirmeyi bildiğiniz sürece, önünüzde sizi bekleyen zengin bir gelecek olduğundan emin olabilirsiniz.
__________________ sen neye hazırsan o da sana hazırdır... | Offline
| |
12-08-2012, 06:59 PM
|
#35 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Apr 2012
Mesajlar: 1,224
Tesekkür: 1,705
1,237 Mesajinıza toplam 3,648 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI yakın zamanda okuduğum.. ve hala dönüp dönüp okuduğum.. Buda saplanırsa kitabından bugün forumda konuşulanlara uyan çok küçük bir kısmındn özet alıntılar yapmak istedim..
geçici olana tutunmaktan vazgeçtiğimizde özgürleşiriz..
kendimizin dışında bir cevap aramak yerine..yolunuza çıkan engelleri parçalamak size özgürlük getirir..
kendinizi olana bırakmanın bir başka kısmı yavaşlamak ve içinize doğan duygularla dost olmaktır. onlarla sürüklenmeden onları dışarıya kovmadan onların uçmasına izin vermek. .eylemsizlik veya kaçış değil..kaynakla bağlı olmak.. açık olmak..ve tüm maskeleri bırakmaktır..başka birinin ağlamanızı acı duymanızı mutsuzluğunuzu güzelliğinizi görmenize izin verdiğinizde sevgi akışına.. verme ve alma akışına bağlanırsınız..kalbiniz açılır.. bedeniniz durumla aynuı frekansta titreşir..
__________________ sen neye hazırsan o da sana hazırdır... | Offline
| |
12-08-2012, 07:11 PM
|
#36 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Apr 2012
Mesajlar: 1,224
Tesekkür: 1,705
1,237 Mesajinıza toplam 3,648 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI ..ve inanç kalıplarını bırakmaya hazırlandığımızdaki dirençlerle ilgili..
ego tüm gücüyle direnir..çünkü olana izin vermek düşünceler kavramlar görüntüler ve öğretilerin ötesindeki boşluğa girmektir. buna alışkın olmayabilirsiniz. bu maddeden geri çekilmek gibidir.
dirençler yaygın rastlanan ve doğaldır. onlar geçtiğinde yolculuğunuzda hata yapma korkusu duymayın bırakın geçsinler..
onları görün ve salın..
bazı dirençler şunlardır..
-yolunu şaşırmış gibi kendini aptal ve rahatsız hissedersiniz..içsel yapıları kavramadan kendinizi sersemlemiş hissedersiniz. kim olduğunuzdan emin olmazsınız..
-birçok konuşmanın konusu olan inanç ve hikayelere tutunmadığınızdan..başkalarının yanında kendinizi yabancı gibi hissedersiniz..birşey söyleme veya sessiz kalma konusunda kararsız..ne yapacağınızı bilemez olursunuz..
-egonuz yakınır.. sen kim oluyorsun da başkalarından bu kadar farklı oluyorsun? sadece zorluk yaratıyorsun. belki de hatalısın.
-aniden kendini mutsuz, kızgın, endişeli veya uykulu hissedersiniz. İNANÇ SİSTEMİNİZİ PARÇALAMAK EGO İÇİN KORKUTUCU BİR TEKLİFTİR..
_inanç kalıpları olmadan hiçliğe veya boşluğa düşme korkusu yaşarsınız. kontrol edememe duygusuna kapılırsınız.
_bedeniniz köksüz dengesiz olur.çünkü inanç kalıpları tarafından yaratılan çerçeve bütün bedeninizi kaplar. kim olduğunuza dair ana inaçlarınızı bıraktığınızda rahatlayacaksınız.bazı insanlar sabit olmadan yaşayamayacaklarını zannediyorlar.bu yanlıştır. başlarda istikrarsız fakat sonra esnek ve açık olursunuz.
kendimizin koyduğu sınırları aşmalıyız. MUTLULUĞUMUZDAN kendimiz sorumluyuz..
__________________ sen neye hazırsan o da sana hazırdır... | Offline
| |
14-08-2012, 10:17 PM
|
#37 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Apr 2012
Mesajlar: 1,224
Tesekkür: 1,705
1,237 Mesajinıza toplam 3,648 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI Iyi bilinen bir konusmaci, seminerine 20 dolarlik bir banknotu göstererek basladi. 200 kisinin bulundugu odaya, "Bu parayi kim ister?" diye sordu ve eller kalkmaya basladi ve konusmaci "Bu parayi sizlerden birine verecegim fakat öncelikle bazi seyler yapacagim" dedi. Parayi önce burusturdu, ve dinleyicilere "Hala bu parayi isteyen var mi?" diye sordu, eller yine havadaydi.
Bu sefer, konusmacu "Peki bunu yaparsam?" dedi ve $ 20 i yere atti onun üstüne basti, ezdi, pisletti ve para simdi pis ve burusuktu, fakat eller yine havadaydi ve o parayi herkes istiyordu. Ve konusmaci söyle dedi "Arkadaslarim burada çok önemli bir sey ögrendiniz. Burada paraya ne yaptiysam hiç önemli degil onu yinede istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptigim seyler onun degerini düsürmedi, o hala 20 dolar!"
Hayatimizda çogu kez verdigimiz kararlar veya hayat sartlari nedeniyle hirpalanir, canimiz acitilir, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötu hissederiz, fakat ne oldugu yada ne olacagi önemli degil, hiçbir zaman degerimizi kaybetmeyiz, temiz yada pis, hirpalanmis yada kirilmis, bunlarin hiçbiri önemli degildir.
Seni sevenler senin ne kadar degerli oldugunu her zaman bileceklerdir, hayatimizin degeri ne yaptigimiz, veya kimi tanidigimizla degil kim oldugumuzla alakalidir.
Sen mükemmelsin, bunu asla unutma. Her zaman elinde olanlari düsün olmayanlari degil...
__________________ sen neye hazırsan o da sana hazırdır... | Offline
| |
09-09-2012, 12:12 AM
|
#38 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Apr 2012
Mesajlar: 1,224
Tesekkür: 1,705
1,237 Mesajinıza toplam 3,648 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist olan insanlardır. Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar.
'' Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar…”
Elisabeth Kubler Ross
__________________ sen neye hazırsan o da sana hazırdır... | Offline
| |
09-09-2012, 12:36 AM
|
#39 (permalink)
| Yüzbaşı
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 897
Tesekkür: 1,794
728 Mesajinıza toplam 2,085 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI sevgili cansuyu siz bir dahiisiniz desem kizarmisiniz??? cok güzel bilincli etkileyici ve süper motive yüklü paylasimlariniz icin sizi kucakliyorum.. size tesekkür ediyorum.. bilin severek hoslanarak anlayarak farkina vararak okuyorum.. iyiki varsiniz, iyiki variz | Offline
| |
11-09-2012, 10:40 AM
|
#40 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Apr 2012
Mesajlar: 1,224
Tesekkür: 1,705
1,237 Mesajinıza toplam 3,648 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI İnsan yaptığıdır,kendini bilmek değil,kendin olabilmek asıldır.Buda cesaret ve açıklık gerektirir.
Cervantes
__________________ sen neye hazırsan o da sana hazırdır... | Offline
| | | |
Yetkileriniz
| Konu Acma Yetkiniz Yok Cevap Yazma Yetkiniz Yok Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok HTML-Kodu Kapalı | | | KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALISerbest Kürsü ve Geliştiren Yazılar KENDİN OLMANIN 12 ALTIN KURALI Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Kabuklar ve Kalkanlar!
" Düşünüyorum da, sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, nahif yönlerimizin keşfedilmesi,
cesaretsizliğimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti. Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. Ve ne ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Geliştiren Yazılar telkin cd indir izle İstanbul Geliştiren Yazılar nerededir kimdir Geliştiren Yazılar çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Geliştiren Yazılar hipnoz Geliştiren Yazılar olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Geliştiren Yazılar hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Geliştiren Yazılar kuantum düşünce kitap haberi WEZ Format +3. Şuan Saat: 10:04 PM.
|