'Bu Egoları Şişirsek de mi Saklasak?' Ropörtaj

[gökçe y.]

İhtiyacımız olan bizim olamaz
İkisi de yaşam koçu olan Esra-Aykut Oğut çifti, danışanlarından ve internet sitelerinin takipçilerinden gelen sorulara verdikleri yanıtları, bir kitapta topladı. Dharma Yayınları'ndan çıkan 'Bu Egoları Şişirsek de mi Saklasak?' adlı kitap, egonun sanıldığı gibi korkulacak bir şey olmadığını anlatıyor.
Yapılan en büyük hatanın, egoyu öcü gibi algılamak olduğunu söyleyen Esra-Aykut Oğut çifti, 'İnsan istediği kadar gelişmeye çalışsın, egoya kötü bir şeymiş gibi davrandığı sürece olumlu sonuç alamaz' diyor. Neden böyle bir kitap yazdıklarını sorduğumuzdaysa 'Ego meselesinin altını en güzel nasıl çizeriz diye düşünürken, en iyisi bu fikirle dalga geçelim, mizahi bir yönden yaklaşalım dedik. Kitabın kapağında da Esra ve Aykut'u ve bizim minik egolarımızı yerleştirdik. Bizi egolarından kurtulmuş sanan insanlara, bunun böyle olmadığını göstermek istedik' diye açıklıyorlar.
- Bugüne kadar egoyu alt etmeyi öğrendik. Siz şimdi egonun muhteşem bir şey olduğunu söylüyorsunuz. Nedir işin aslı?
Esra Oğut: Ego Latince'de 'ben' demek. Dolayısıyla egomuzla savaştığımızda ve alt etmeye çalıştığımızda kendimizle kavga halinde oluyoruz. Ego bir zamanlar verdiğimiz herhangi bir kararı tutmakla görevli olan tarafımız olduğu için muhteşem bir şey. Ego olmasa aldığımız hiçbir kararı hatırlamaz ve hayata geçiremezdik. Egoyu çocuğumuz gibi düşünebiliriz. Çocuğumuza kötü davranır, bağırır çağırırsak huzursuz bir çocuk yetiştiririz.
Aykut Oğut: Ego üzerimize giydiğimiz elbiseden farklı değil. Egonun elbise gibi çıkarılıp değiştirilebileceğini bilmediğimiz için egoyu kötü bir şeymiş gibi algılıyoruz. Mesela kişi 'Ben beceriksizim' diye düşünüyor, sonra da buna göre bir hayat yaratıyor ve kendine beceriksiz olduğunu söyleyen bir patronu çekiyor. Bütün mekanizmayı yanlış anlıyoruz. Egodan kurtulmaya gerek yok, bakış açısını değiştirmek gerekiyor.
- Kendine sürekli beceriksiz olduğunu söyleyen birine ne önerirsiniz?
Aykut O.: Kişinin önce kendini tanıması, bu cümlenin çocukluğundan gelen bir illüzyon olduğunu anlaması ve egoyu ikna etmenin yollarını kullanması lazım. Egoyu duvar gibi düşünün, istediğiniz hızla vurun aynı hızla duvar da size vuracaktır. O yüzden egoyla didişmek, kavgaya girişmek hiç iyi değil.
Esra O.: Tekniklerin herhangi birinin işe yaraması için önce kişinin inanç sistemini değiştirmesi, güçlü bir varlık olduğuna ve hayatını istediği gibi yaratabileceğine inanması gerekiyor. Eğer kişi inanç sistemlerinden dolayı sürekli mağdur, kurban rolü oynuyorsa hayatta hiçbir şey değişmez. İlk önce inanç sistemini düzenlemek, sonra karar almak lazım. Değişimin gerçek anahtarı teknikte değil, insanın varoluşundadır.
- 'Mükemmel bir iş, eş ve hayat yok, mükemmel bakış açısı vardır' diyorsunuz. Olanla yetinmek gibi bir şeyden mi söz ediyorsunuz?
Aykut O.: Kesinlikle hayır. Haftada 15-20 kişiyle seans yapabiliyoruz; ne mutlu bize ki bu kadar kişiye yardım edebilme fırsatımız var. İki ülkede birden yaşıyoruz; ne mutlu ki bize bunu sağlayabilecek iş imkanımız, her şeyden önemlisi sağlımız var. O kadar harika bir ekibimiz var ki biz yokken kendi işleriymiş gibi işleri yürütebiliyorlar.
Bir de duruma tersten bakalım, yani bakış açımı değiştireyim: Haftada 20-25 kişinin derdini dinliyorum, iki ülkede yaşadığımız için kullanmadığımız evin faturalarını ödüyoruz. Git gel, canımız çıkıyor.
Biz yokken işler halloluyor ama kim bilir, iki kat iş hallolabilecekken belki de Facebook'ta FarmVille oynuyorlardır. Şimdi siz hangi kişinin hayatının yaşamak isterdiniz. Tabii ki birincinin hayatını. Halbuki ne değişti? Bakış açısı.
BİR FORMÜL YOK
- Peki, isteklerimizin gerçekleşmesi için ne yapmalı? Bir yere mi yazacağız, hayal mi edeceğiz?
Esra O.: Kişisel gelişimde yapılan en büyük hatalardan biri, insanların formül arayışı içinde olması. Kırmızı hapı içeyim, istediğim gerçekleşsin isteniyor. Eğer böyle olsaydı, ortaya çıkan herhangi bir tekniğin herkesin işine yaraması gerekirdi. Önce insanın farkındalık geliştirmesi gerekiyor. Ve bu farkındalığı geliştirmeden istediğimiz kadar teknik uygulayalım, dilediğimiz şeye nasıl ait olacağımızı bilmezsek çektiğimiz şeyi aynen kaybediyoruz. ABD'de piyangodan para kazananların hayatları nasıl gidiyor diye yapılan araştırmada, kazananların bir süre sonra tüm parayı bitirip daha da yoksul bir hale geldiği ortaya çıkmış. İsteğini çekmeyi becermiş ama bilinci o miktara ve zenginliğe ait olmadığı için para geldiği gibi gitmiş.
- İlişki kurmak isteyenler için kitapta 'Ol-Yap-Elde Et' formülü var. Sevgilin varmış gibi davranmaktan mı bahsediyorsunuz?
Esra O.: İlişki isteyen herkesin öncelikle ilişkisiz olabilmeyi tümüyle kabullenmesi lazım. Kıtlıktan çıkmışçasına ilişki peşinde olan insanların, doğru düzgün bir ilişki yaratmaları çok zor.
Aykut O.: Bir ilişkisi olursa hayat daha güzel, daha keyifli olacak diye ilişkiye bağımlı olan biri, ilişkisi olmadan da bu duyguları yakalamayı başarmalı.
- Yıllar önce iş diye günlerimi zehir ettiğim bir dönemim oldu. Bir gün 'Artık iş istemiyorum' deyip bu fikirden soğudum ve bir ay içinde üç iş teklifi aldım.
Esra O.: Çok güzel bir örnek. Bunu deneyimlemişsiniz siz de. Aynen anlattığınız gibi işliyor sistem. Bir şeye ihtiyacımız varsa bizim olamaz. İhtiyacımız olmadığı noktada istediğimiz kadarından daha bile fazlası bize gelir. Çünkü ilkinde çabalama, yırtınma duygusuyla bağımlılık geliştiriyoruz. Bağımlı olan insan, istediği şeye ait hissedemez ve yokluk bilinci pratiği içinde olur. Ait olmadığı için de ısmarladığı şeyle kendi buluşamaz.
- Olmasını istediğimiz bir şeyi hayal ettik diyelim, ama 'Neden bana olsun ki?' düşüncesi de aklımızda dolanıp duruyor. Büyü bozuluyor mu o zaman?
Aykut O.: Hayır, asla. 'İste olsun ama kötü düşünürsen olmaz' diye bir şey yok. Siz bir şeye niyet ettiğiniz an, kafanızdan bir defa bile geçmesi yeterli. O evrende hazır. Gerisi kendinize o frekansı ayarlamanıza ya da ayarlamamanıza kalmış. Negatif düşündüğünüzde sadece kendinizi o isteğinizden uzak tutuyorsunuz, hepsi bu. Mesela yeni bir ilişki istiyorsunuz. İki boş su bardağı alın. Birinin üzerine 'dileğin gerçekleşmesi', diğerinin üzerine 'dileğin gerçekleşmemesi' yazın. Konu hakkında her güzel, keyifli, olumlu düşündüğünüzde 'gerçekleşsin' diye yazdığınız bardağa bir kaşık su koyun. Her olumsuz düşündüğünüzde de, diğer bardağa bir kaşık su koyun. Hangisi doluyorsa, oraya doğru gidiyorsunuz demektir. Biz de olumsuz düşünüyoruz, olumsuz düşünmemek mümkün mü! Farkındalık dereceniz arttıkça, olur mu olmaz mı diye düşündüğünüz olayların ve o şüphe alanlarının sayısı gittikçe azalıyor.
- Herhangi biri, bizim için kötü niyetli bir istekte bulunursa, bunun bir geçerliliği var mı?
Aykut O.: Mümkün değil böyle bir şey olması.
Esra O.: Başkasının negatif düşüncesinin bizi etkilemesi demek, o kişinin bizden daha güçlü olması demektir ki evren bu kadar eşitsiz değil. 'Bende gözü kalacak, başıma kötü bir şey gelecek' dediğimizde karşımızdaki kişi negatif düşündüğü için değil, biz o noktada olduğumuz için o kötü şeyi yaratıyoruz.
Aykut O.: Bütün dünya Atatürk'ün başarısız olmasını dilerken, onun tek başına yarattığı vizyon başarılı olmasına yetti. Bu önemli bir örnek.
- Siz sorunlarınızı nasıl çözüyorsunuz, bir formül var mı?
Esra O.: Sekiz senedir beraberiz. Birbirimizle konuşurken kesinlikle saldırmadan konuşuruz. 'Sen şöylesin, sen böylesin' demek yerine, 'Sen böyle davrandığın için ben de böyle hissettim' demeyi tercih ediyoruz. Aykut'un bir konuda egosu devreye girdiği zaman 'Sen işte böylesin' demek yerine, onun egosunun devreye girdiğini algılayıp, 'karşımdaki kişi aslında muhteşem biri ancak onun şu anki inanç sistemi onun böyle davranmasına neden oluyor' diye düşünüyorum ve olanı kişisel olarak algılamıyorum. Haklı / haksız oyununu oynamamak lazım.
Aykut O.: Tartışarak hiçbir şey çözülmez. Kavga etmek çözüm değil. Başladığı anda durdurmak, hararet azaldığında oturup konuşmak lazım.

'BİRBİRİMİZİ EVRENDEN ISMARLADIK'
- Birbirinizi nasıl buldunuz?
Aykut O .: Kurada çıktık (gülüyor).
Esra O.: Aykut'la tanışmadan 48 saat önce evimde oturup sadece sezgilerimle ilk defa, evrene nasıl bir ilişki yaşamak istediğime dair bire bir tarif verdim. 'Çocuklar gibi olalım, birbirimize son derece güvenelim, birbirimize karşı değil, birbirimiz için yaşayabileceğimiz bir ilişki olsun' dedim. Ayrıca 'Bu seviyede bir ilişkim olmayacaksa hiç ciddi bir ilişkim olmasın, bu da benim için yeterlidir' dedim. Bir arkadaşım evinde parti verecekti ve türlü ısrarlarına rağmen kabul etmedim. En sonunda ağlayarak arayınca partiye gittim. Yarım saat kalır dönerim diye düşündüm. İşte Aykut'la o partide tanıştık ki o da çok katılmak istememiş ve erken kalkarım diye düşünmüş. Ama gelin görün ki partiden en son biz ayrıldık. Hemen ertesi gün ilişkimiz başladı. Üçüncü hafta Aykut 'Ben şu tarihlerde evrene nasıl bir kadın istediğime dair bir mektup yazdım' demişti. İkimiz de habersiz birbirimizi ısmarlamışız.

17 Haziran 2012 Pazar - Akşam | PAZAR

[RimA Vita Perfetto]

paylaşım için teşekkürler. öğrendiğim şeyler oldu.. ve tabi uygulayacağım :)
iyi ki varsın gökçe..

[gökçe y.]

rica ederim