Her heyecanlı kişi panik atak değildir
Her heyecanı panik atak sanıyoruz oysa bu hastalık kişinin günlük hayatını da etkileyen kronik bir ruhsal sıkıntıdır,
Uzm.Dr. Aytül Gürsu Hariri
Son yıllarda ‘Panik hastasıyım. Kendimi bildim bileli panik biriyimdir, meğer hastaymışım’ gibi cümleler neredeyse günlük sohbetlerimizin birer parçası haline geldi. Bunları söylerken genellikle panik bozukluğu denilen hastalığın aslında nasıl bir şey olduğunu bilmiyoruz. Hatta her heyecanı ve sıkıntıyı panik atak sanıyor; heyecanlı, tedirgin kişilik yapımızı bile panik atak şeklinde adlandırıyoruz. Oysa panik bozukluğu oldukça sık görülen, tedavisi olan, ancak kronik gidişli bir ruhsal sıkıntı hastalığıdır.
ANİDEN ORTAYA ÇIKAR
Genelde bireylerin yaklaşık yüzde 10-30’u yaşamlarının bir döneminde en az bir kez panik atak geçirir. Ancak bu hastalık sıklıkla geçirilmiş tek panik atakla sınırlı kalmaz. Genellikle tekrarlayan panik ataklarla giden kronik bir seyir gösterir ve kişiye hem sosyal hayatı hem de mesleği açısından büyük sorunlar yaşatır. Bu bozukluğun en önemli özelliği beklenmedik bir anda aniden ve nedensiz olarak ortaya çıkan, kişiye yoğun olarak ölme, felç ya da sakat kalma veya çıldırma korkusu yaşatan panik ataklarıdır.
Panik atak sırasında kişi sanki kalp krizi geçiriyormuş gibi kalbinde yoğun sıkışma hissi, göğüs ağrısı ve çarpıntı, boğulacakmış gibi ciddi nefes alma güçlüğü, bayılacakmış ya da bilincini yitirecekmiş gibi garip algılamalar, felç kalacakmış gibi vücudunun çeşitli bölgelerinde uyuşma, karıncalanma, yanma şeklinde belirtiler hissedebilir.
Kişi korktukça korkunun oluşturduğu belirtiler de tabloya eklenerek ağız kuruluğu, baş dönmesi, bulantı, öğürme, geğirme, kusma, karın ağrısı, terleme ya da sıcak basması, üşüme, ürperme, tüm vücutta sarsılma ya da titreme, sonuçta da aşırı yorgunluk ve güçsüzlük hali olabilir. Panik atağın başlamasından sonra ilk on dakika içinde bu belirtiler en şiddetli düzeyine ulaşır. Atak yaklaşık yarım saat içinde geldiği gibi kendiliğinden gider. Nadiren saatler sürebilir.
Kişiye bu derecede yoğun ölüm korkusu yaşatan belirtiler aslında ne bir kalp hastalığı ne beyinde bir bozukluk ne de akıl hastalığının öncüleridir. Hangi inceleme yapılırsa yapılsın, bu belirtilerin kökenini açıklayarak fiziksel bir hastalık teşhisi koyduracak elle tutulur gözle görülür bir bulgu saptanamaz. Bu nedenle her panik ataktan sonra kişi teşhis konulana kadar hastanede hastaneye, hekimden hekime dolaşır.
GÜNLÜK HAYATI ETKİLİYOR
Atak sayısı arttıkça, ilk atağı hatırlatan durumlar kişide aynı sıkıntıları tekrar yaşatabileceği beklentisine neden olur. Hasta tekrar atak geçireceği beklentisiyle kendini dinlemeye başlar. Sadece bu sıkıntılı bekleyiş bile hastanın gündelik yaşantısını sekteye uğratır ve her türlü sosyal ilişkilerini sınırlandırır. Hastalar sürekli nabzını saymaya, tansiyonunu ölçtürmeye, hatta tansiyon aletini yanında taşımaya, konu komşunun vermiş olduğu ya da gittiği acil servislerde geçici olarak kendisine önerilmiş ilaçları taşımaya başlar. Gideceği yerde en kısa zamanda kendisini ulaştırabilecekleri bir sağlık kuruluşu olup olmadığını araştırır. Uygun görmediği, güvenilir bulmadığı yerlere gitmez. Gittikçe evden dışarı çıkma mesafesini daraltır, hatta evden çıkma sıklığını da gittikçe azaltarak sonunda eve kapanır.
TEDAVİSİ ZOR DEĞİL
Panik bozukluğunun tedavisi dört adımda gerçekleşir:
1.Bilgilendirme
2.İlaç
3.Bilişsel-davranışçı psikoterapi
4.Aileye danışmanlık
Bilgilendirme: Bu hastalığın ruhsal kaynaklı olduğu, organik bir sebebi bulunmadığı, bu nedenle bu hastalıktan ölünmeyeceği, ancak kişi izin verirse bu hastalığın kendisine ve çevresine eziyet edeceği anlatılarak hasta bu gerçeğe inandırılır. Hastalık hakkında ve genel sağlıkları konusunda her türlü sorusu bıkmadan yanıtlanarak, hastanın gerçekten güven içinde olduğunu hissetmesi sağlanır. Sadece bunun yapılması bile tedavinin ilk aşaması için büyük bir adımdır.
Bilişsel-davranışçı psikoterapi: Hasta bilgilendirip ve eğitilerek panik belirtileri başladığında, bunları ve bedensel duyumları azaltacak teknikler öğretilir. Hastaya kas gevşetme ve solunum denetleme egzersizleri gösterilerek, hastanın zorda kaldığında bu yöntemleri kullanarak rahatlaması sağlanır. Kişinin yanlış inanışlar tek tek ele alınarak düşünme biçimi yeniden yapılandırılır. Kaçındığı davranışların üzerine giderek hastanın korktuğu durumlarla yüzleşmesi ve dolayısıyla duyarsızlaşmayı sağlayan ev ödevleri verilir.
İlaç: Hem panik bozukluğunda hem de depresyonda serotonin denilen maddenin beyindeki iletimiyle ilgili bozukluklar olduğu belirlenmiştir. Panik hastalarının yaklaşık yüzde 70’inde çeşitli derecelerde depresyonun varlığı da bilinmektedir. Bu nedenlerle serotonin üzerinden etki edebilen bir antidepresan kullanarak her iki hastalığın eşzamanlı olarak tedavisi mümkündür. Bu ilaçlar panik belirtilerini düzeltmekte oldukça etkili; üstelik kalıcı olarak bilinen bir yan etkiye de sahip değil.
Aileye danışmanlık: Panik bozukluğu hastasıyla beraber yaşayanların yükü de oldukça fazladır ve onlarda da çaresizlik ve bıkkınlık duygusu ağır olmaktadır. Bu nedenle hem onların kaygılarını azaltmak hem yanlış davranışlarını düzelterek hastanın iyileşmesine katkıda bulunmalarını sağlamak için zaman zaman onların da terapi seanslarına katılmaları istenir.
Kaynak : star gazetesi
benim kaynağım