Okyanuslarda derinliğe bağlı olarak sıcaklık, basınç, besin maddelerinin yoğunluğu ve ışık oranı değişir.
Deniz yüzeyinden tabanına doğru inildikçe koşullar farklılık gösterir. Bununla birlikte her derinlikte, ortamın koşullarına uygun yapı ve sistemlere sahip canlılar yaşamlarını sürdürürler.
En derin noktası 11.000 metre, ortalama derinliği ise 5.000 metre olan okyanuslarda, 100 metrenin altına güneş ışığı ulaşmaz. Dolayısıyla buralarda fotosentez imkanı yoktur. Yüksek bir basınç, 2-4°C gibi düşük bir sıcaklık ve sürekli karanlık vardır. Kıt besin kaynakları, sadece üst tabakalardan yağan atıklar ve organik maddelerden oluşur. Kısacası söz konusu olan, insanların alışkın olduğundan tamamen farklı bir ortamdır. Tüm bu zor koşullara rağmen, okyanusların derinliklerinde çeşitli balıklar, birbirlerinden çok farklı omurgasız canlılar ve mikroorganizmalar yaşarlar.
Okyanuslarla ilgili olarak 21. yüzyılın başında keşfedilen bir biyolojik olgu şöyledir: Okyanus dibindeki çamur tabakasında bulunan bazı bakteri ve arkebakteriler metan tüketmektedir. Bu bizim için hayati öneme sahip bir faaliyettir. Bu mikroorganizmaların her yıl yaklaşık 300 milyon ton kadar metan tükettikleri sanılmaktadır. Uzmanlara göre; "Bu miktar, insanların tarım, çöp gömme ya da fosil yakıt kullanma yollarıyla atmosfere saldıkları metan miktarına eşittir." Dolayısıyla 20 Temmuz 2001 tarihli Science dergisinde belirtildiği gibi, "Bir zamanlar varlığı olanaksız sanılan bu metan yiyen mikropların, şimdi gezegenin karbon dolaşımı açısından çok önemli olduğu görülmektedir."
Burada dikkat çekici olan, söz konusu bakteriler arasındaki kusursuz iş birliği ve düzendir. Ancak içinde bulunduğumuz yüzyılın teknolojisiyle anlaşılabilen iş birliği şöyle özetlenebilir: Bakteriler sayesinde (onlardan bazı yapısal farklılıklar taşıyan) arkebakteriler oksijensiz ortamda metanla beslenebilirler; arkebakteriler ise bakterilerin ihtiyacı olan karbonu sağlarlar.
Okyanusların binlerce metre derinliklerinde, oksijenin dahi bulunmadığı çamur katmanında yaşayan bu gözle görülmeyen canlılar durmaksızın insanlar için çalışırlar. Bu tek hücreli canlıların yok olmaları durumunda neler olacağını düşünmek, bunların bizim için önemini açıkça gösterir: Bu mikroorganizmalar ortadan kalktıkları takdirde, açık denizlerin dibinde bulunan büyük miktardaki metan gazı atmosfere karışır, sera etkisi nedeniyle küresel ısınma baş gösterir, dünyanın her yerindeki iklim dengeleri bozulur ve dünya yaşayamayacağımız kadar sıcak bir gezegene dönüşürdü.
2001 yılında anlaşılmıştır ki, okyanusların altındaki yer kabuğunun içinde bazı bakteri türleri yaşamaktadır. Bu mikroorganizmaların doğal yaşam alanı, deniz yüzeyinin binlerce metre altındaki okyanus tabanının 300 metre derinliğe kadar olan bölümüdür. Yaşam alanlarının yanı sıra, söz konusu canlıların faaliyetleri de insanı hayrete düşürmektedir. Bu bakterilerin besin kaynakları kayalardır; kayaları yiyerek beslenirken tüm canlılar açısından çok önemli bir işi daha gerçekleştirirler: Okyanuslarda, elementlerin ve kimyasal maddelerin dolaşımına önemli katkıda bulunurlar. Bu noktada daha dikkatli düşünürsek, yeryüzündeki yaşam için çok önemli olan bu işlemi yapanların, tüm laboratuvarlar ve bilim adamlarının biraraya gelseler bile yapamayacakları bu işi gerçekleştirenvarlıkların tek hücreli organizmalar olduğu görülecektir.
Okyanus dibindeki diğer bir ekosistem ise sıcak su kaynaklarıdır. Bu kaynaklar, dünyanın kabuğundaki yarıklardan, içinde çeşitli minerallerin bulunduğu sıcak suyun çıktığı yerlerdir. 20. yüzyılın sonlarında keşfedilen kaynakların çevresinde şimdiye kadar 300'den fazla tür saptanmıştır. Bazıları parlak kırmızı renk tüylere sahip birkaç metre uzunluğunda büyük boru solucanları, dev istiridyeler, midyeler, ahtapotlar ve farklı görünümlerdeki omurgasızların yaşadığı ortam, araştırmacıların oldukça ilgisini çekmiştir. Okyanusların tabanında, kimyasal açıdan zengin ancak soğuk olan su sızıntılarının yakınlarında da çeşitli canlıların var olduğu tespit edilmiştir.
Şimdi şu gerçeği göz önünde bulunduralım: Derin deniz araştırmalarında kullanılan denizaltılar ancak son 70 yıl içinde geliştirilmiştir. Binlerce metre derine inen bir keşif denizaltısı özel olarak tasarlanmıştır. Bu tasarım, çeşitli bilim dallarından uzmanlar tarafından yapılmıştır. En derin okyanusların diplerinde milyonlarca senedir yaşayan her canlı türü de, bulunduğu ortama en uygun yapıda tasarlanmıştır. Dahası bu canlıların hücrelerindeki mekanizmalar, keşif denizaltılarındaki sistemlerden kat kat komplekstir.
Antarktika’da kürsel ısınma sonucu eriyen kilometrelerce kalınlıktaki buz kütlelerinin kırılmasıyla yeni deniz canlıları su yüzüne çıktı. Uzmanlar, bulunan türlerin tehlikede olduğunu bildirdi.
Milyonlarca senedir altında yaşadıkları buz kitleleri yüzünden deniz yatağında yaşamlarını sürdüren 1000 yeni tür bilim dünyasında şaşkınlık yarattı.
Son 50 yılda bölgedeki sıcaklığın 2,5 derece artmasıyla buzullar kırılınca altlarında yaşayan ‘bakir güzellikler’ ortaya çıktı. Bölgede keşfedilen yeni türler arasında kırmızı kan hücresi taşımayan buz balıkları ile Antarktika ahtapotu bulunuyor.
Alman araştırma gemisi Polarstern ile bölgeyi tarayan 52 uzmanın başında bulunan Juliann Gutt, "Şimdiye kadar Antarktika'nın buz tabakasının altındaki yaşamı delikler açarak inceleyebiliyorduk. Şimdi, istediğimiz yerden örnek alabilecek eşsiz bir pozisyondayız" dedi. Ancak bir zamanlar dış dünyadan, üzerlerindeki buz tabakası sayesinde korunan bu canlıları şimdi penguen, balina ve foklara yem olma tehlikesi bekliyor.