Silginin hammaddesi kauçuk. Fransız bilim adamı Charles Marie de la Condamine, 1736′da Güney Amerika gezisinde gördüğü kauçuk ağacını Avrupa’ya getirirken silginin icat edilmesine ön ayak olduğundan habersizdi.
Kauçuğun kağıttaki kurşunkalem izini sildiğini keşfeden İngiliz Joseph Priestley oldu. 1770′teki bu keşfe kadar silme işi ekmek kırıntıları ile yapılıyordu.
Amerikalı Hyman Lipman silgi ve kalemi aynı vücutta buluşturmayı
akıl ettiğindeyse yıl 1858′di.
Silgiler doğal veya yapay kauçuğun yanında vinilden de yapılıyor. Hazırlanan silgi karışımı şeritler halinde kesildikten sonra, yüksek ısıda pişirilip presleniyor. Ardından daha küçük parçalar haline getiriliyor.
Tükenmez kalem silgilerinin yapımında kauçuk ve süngertaşı karışımı kullanılıyor.
Silgi, yumuşaklığı sayesinde kağıt yüzeyinin hemen altındaki liflerin arasına nüfuz ederek sıkışmış kurşun kalem parçacıklarını (grafitler) söküp alıyor.
Grafitlerin bir kısmı silgiden kopan parçayla birlikte kayboluyor; bir kısmı ise silgide kalıyor. Silme işlemi sırasında silgi kağıdın çok ince bir tabakasını da beraberinde götürdüğünden kağıt aşınıyor.
Eskimiş bir yazının silinmesi güçleşiyor çünkü mumsu bir yapıya sahip olan grafitler zaman geçtikçe kağıdın lifleri arasındaki boşluğa daha çok nüfuz ediyor.
Karakalem resim çalışmalarında kullanılan “eskiz silgisi” şekilden şekile giriyor ve rengi tamamen siyahlaştığında ömrü de bitmiş oluyor.
Uzmanlar renkli ve kokulu silgilerin tüketilmemesini öneriyor. Çünkü silgiye renk vermek için kullanılan azor boyalar (bir çeşit kumaş boyası) ile koku vermek için kullanılan alkol ve çeşitli asitler kanserojen özellik taşıyor…