Beklentisiz Yaşamak!
Nasıl olur diye sormayın! Hem de harika olur. Hepimiz hayatımızda mucizeler olduğuna inanırız ve bunlar hep beklenmedik anlarda gerçekleşir. Bir şeye niyet edersiniz tam onu unutmuşken gerçekleşir. Ansızın bir arkadaşınıza rastlarsınız, yaşamınız değişir.
Almayı çok istediğiniz bir şey onu aramazken önünüze çıkar. Umutsuzluğun içindeyken birden birisi bir şey söyler umudunuz olur.
Aşk’ta beklenmedik anda gerçekleştiği için inanılmaz değil midir? Bizi peşinden sürükler. Beklentiler devreye girmeye başladığında da biter... Düşünsenize her an hep mucize olacakmış gibi yaşamak ve yaşadıklarımızı içimize sindirmek ne harika!
Beklentisiz yaşamak an’da kalabilmektir. Olanı olduğu gibi görebilmektir. Deneyimlerin içinde kendimizi farkedebilmektir. En önemlisi geçmiş endişe, korku deneyimlerinden edindiğimiz kayıtlarımızı geleceğe projekte etmemiş oluruz. Bu sayede geleceğimiz anda yaşadığımız duygularımız ve hissettiklerimizle gerçekleşir.
Beklentisiz anlarda korku, endişe, kaygı, hayal kırıklıkları, stres, üzüntü, sevgisizlik yoktur. Çünkü yaşayacaklarınızı önceden kurgulamamışsınızdır, yazılmış bir senaryonuz yoktur. Olan olduğu gibidir. Kendinizi görürsünüz tüm çıplaklığınızla... Zihniniz kullanım dışı kalır. Her şey anda oluşur, farkedilir, yaşanır, hissedilir... Bu süreçte bir tek sevinç ve heyecan vardır. “Dur bakalım şimdi ne olacak?” Anlam yüklemediğiniz her deneyim sadece deneyim olarak yaşanacağı için kayıt altına da alınmayacaktır. Ya da “Durum budur!” düşüncesiyle olanı olduğu gibi kabul edebilmektir.
Beklenti en çok eş kimliğimizde, arkadaş kimliğimizde, iş kimliğimizde bize kaos yaşatır. Beklentisizlik en doğaçlama ebeveyn – çocuk ilişkisinde mevcuttur. Çünkü orada koşulsuz sevgi vardır. Koşulsuzluk beklentisizlik ile birliktedir. Hiç bir ön şartınız, ön koşulunuz olmaz çocuğunuzla ya da anne ve babanızla olan ilişkinizde. Her şekilde kabul gördüğünüzü, sevildiğinizi bilirsiniz. Kendinizi ispat etmek ihtiyacınız hiç yoktur.
Oysaki diğer kimliklerimizde durum hiçte öyle değildir. Örneğin eş kimliğimizi ele alalım. Karşı cinse kendimizi beğendirme çabamız ve bu çabanın sonucunda bir beklentimiz vardır. Davranışlarımızın karşılığını bekleriz. Eğer ilişkide sevgi ihtiyacındaysak sevgi vermeye başlarız, kabul ihtiyacındaysak karşımızdakinin davranışlarını hoş görmeye başlarız, beğenmediğimiz davranışları görmezden geliriz. Vermek istediğimiz mesaj kendimize de aynı şeylerin yapılmasıdır aslında. Yani davranışlarımızda koşul vardır. Karşılık bulmadığında da hayal kırıklığı oluşur. Nasıl yaşamayı arzuluyorsak önce onun senaryosu zihnimizde oluşur. Yani isteklerimizi bir şablonun içine sığdırırız ve onlar gerçekleşsin diye bekleriz. Böylece yaşamlarımızın sınırlarını çizer, o sığ düşüncelerin içinde yaşamlarımızı sürdürürüz. Karşımızdakine bağımlı olarak!
Arkadaş kimliğinde de durum pek farklı değildir. Koşulsuzluğu deneyimlemiyorsak koşullu ilişkiyi deneyimliyoruz demektir. Etki ve tepkinin olduğu sevginin koşullarla verildiği bir ilişki. Bu durumda ilişkide beklenti kaçınılmazdır.
İş kimliğimizde kariyer anlamında, başarılı olmak, daha çok para kazanmak anlamında beklentilerimiz vardır. En büyük stres burada kendini gösterir. Bu alanlar duygunun olmadığı mücadelenin olduğu yerlerdir. Burada beklentiler karşılık bulmadığında güç kaybı ve korku yaşanır. Beklentilerin ardında görülmeyen bir bağımlılık vardır. Güç bağımlılığı, başarı bağımlılığı, para bağımlılığı, ünvan bağımlılığı. Tüm bunların getirdiği beklentilerle kendi ben’imize olan inancımızı da zamanla ya kazanırız ya da kaybederiz.
Oysaki yaşam sonsuz ve sınırsızdır. Ucu açık oluşumları düşünün. İçinde olabilirliklerin ve olasılıkların olduğu yaşamları hayal edin. İlişkileriniz için koşulunuzun beklentinizin olmadığı, kendinizi olduğu gibi kabul ettiğiniz, kendinizi olduğunuz gibi sevebildiğiniz, tüm duygularınızı dilediğiniz gibi ifade edebildiğiniz, aşkla dolu bir yaşamı düşleyin... İsterseniz bu mümkün! Beklentileri, koşulları kaldırdığınızda yaşam sonsuzluğun içinde mucizelerle doludur. Yeter ki siz onları seçin, kendinizi sınırlandırmayın. Yeter ki kendinizi farkedin ve o mucizelere dokunun, mucizenin kendisi olduğunuzu göreceksiniz.
Yazar: Rüya Yüksel