Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 145,988
Tesekkür: 45
92 Mesajinıza toplam 143 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Kronik Ağrıdaki Emosyonel Değişkenler
Kronik Ağrıdaki Emosyonel DeğişkenlerAğrı deneyiminde psikolojik etkenlerin rolü büyüktür. Özellikle anksiyete, depresyon, güveninazalması, histeri ve yılgınlık ağrı şiddetinin artmasına yol açmaktadır. Bu değişikler sonucunda vücutta birçok kimyasal maddeler salgılanır. Bu kimyasal maddelerin salgılanması ile de kalp hızı değişir, tansiyon yükselir, mide ve bağırsaklarda çeşitli bozukluklar ortaya çıkar. Özellikle kronik ağrıda farklı etkenlerin bu etkileri hastanın psikolojik durumundaki bozukluklara bağlıdır. Bu durum genellikle hem hasta hem de hastayı tedavi eden hekim tarafından değerlendirilmez. Ağrı ile anksiyete yani tedirginlik arasında birçok ortak nokta vardır. Tedirgin kadınların daha fazla ağrı çektiği bilimsel olarak gösterilmiştir. Buna en güzel örnek, doğum ağrısıdır. Doğum ağrısından korkan kadınların daha fazla ağrı çektiği gösterilmiştir. Bu nedenle doğum öncesinde özellikle çok şiddetli korkular içerisinde olan kadınlara yeni yeni yöntemlerle gevşemeleri öğretilmektedir. Ağrı ve depresyon arasında da belirgin bir ilişki vardır. Bu noktada ağrıya bağlı olarak ortaya çıkan depresyonla çeşitli psikiyatrik hastaların sonucu olarak ortaya çıkan ve ağrı biçiminde tezahür eden şikayetleri birbirinde ayırmak gerekir. Çünkü uzun süre yani kronik olarak ağrı çeken bir insanda depresyon sebep değil, sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ağrının yol açtığı depresyonun aynı zamanda ağrılı hastalarda ağrıyı daha da şiddetlendirdiği de yine bilinmektedir.
Depresif kişiler ağrıya karşı daha hassastır. Depresyon ve umutsuzluk kişinin tedaviye cevabını etkilemekte ve hekim-hasta ilişkisini bozmaktadır. Kronik ağrılı hastalarda bu emosyonel ve psikolojik bozuklukların mutlaka gidirelmesi gerekir. Kronik ağrıdan yakınan hastalar sürekli olarak hekimlere çeşitli sıkıntılarını dile getirmeye çalışırlar. Bu sıkıntılar ile hastadaki bir psikiyatrik bozukluk sonucu ortaya çıkan durumun birbirinden ayırt edilmesi gerekir. Ağrı genellikle daha önce de belirtildiği gibi bir hastalığın ya da tehlikenin işaretidir. Kronik ağrıda ise durum daha farklıdır. O yüzden kronik ağrıda ortaya çıkan sıkıntı geçmez. Uykusuz geçen geceler,zihninsürekli olarak hastalıkla meşgul olması ve toplumsal aktivitenin gün geçtikçe azalması insanda kişilik değişikliklerine yol açar. Neşeli, dışa vurumcu bir insan zamanla içine kapanık bir duruma gelir. Hasta huysuz, sinirli, arkadaşlarına önem vermeyen agresif bir kişiliğe bürünür. Hastalarda depresyoni, anksiyete, nöroz gibi bozukluklarla seyreden ağrılarda çeşitli psikolojik girişimler kullanılarak hastanın bu yönden de desteklenmesi gerekir. Kronik ağrılı hastada en önemli noktalardan bir tanesi hastanın ağrısının gerçek olarak kabul edilmesidir. Hastayı hekim dinledikten sonra "sende büyük bir bozukluk yok, ağrının temel nedeni psikolojik" şeklindeki yakıştırma hastanın tedavisine değil, tam tersi tedavi edilemesine yol açmaktadır. Hastadaki psikoljik bozuklukları daha da ön plana geçirmektedir. Hastanın emosyonel ve psikolojik durumunun küçümsenmesi ile ağrının küçümsenmesi aynı anlamdadır. Çünkü ağrı, o insanın yaşamının bir parçası haline gelmiştir ve ilgilenilmesini, düzeltilmesini istemiştir. Buna karşın, çeşitli psikiyatrik bozukluklarda da hasta bu bozuklukları nitelendirebilmektedir. Bütün kronik ağrılı hastalar arasında % 10-20 oranında rastladığımız bu duruma somatizasyon adı verilir. Üzerlerindeki toplumsal baskının çok yüksek olduğu iş adamlarında, üst düzey yöneticilerinde, evde ortamın tekdüzeliğinden sıkılan ev hanımlarında, büyük sınav yükü altında kalan, kurslara giden öğrencilerde sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu hastalarda en ufak bir organik patolojik bozukluk olmamasına rağmen vücutlarının çeşitli bölgelerinde geçmeyen ağrılardan yakınırlar ve hekimden hekime koşarlar. Bu hastalarda kullanılan ağrı kesiciler genellikle bir işe yaramadığı gibi, hastanın zaten bir psikolojik psikiyatrik bir bozukluğa bağlı olan durumunu daha da kötüleştirir. Bu tip hastalarda tanının doğru konması tedavide en önemli ilk adımdır. Aksi takdirde hastanın basit bir ağrılı hasta gibi ele alınması durumunda hastada yarar sağlanamaz.
Ağrılı hastalarda birçok yöntemin yanı sıra bu tip ağrılı durumlarda psikolojik faktörler de kullanılmakta ve psikolojik girişimler tedavi yöntemleri de uygulanmaktadır. Bu uygulanan psikolojik yöntemlerin dört ortak özelliği vardır. Birincisi; hastaya, diğer hastaya göre farklı bir kavram ortaya çıkarmasıdır. Yani kavramlaştırma yapmasını sağlamaktadır. Ağrının insanın kafasında bir kavram haline getirilmesi sağlanmaktadır. Ağrı karşısında kendisini korumasını sağlamasına yönelik olarak yeni uygulamalar yapılmaktadır. Yeniden kavramlaştırma dönemi hastaya ağrı deneyimi karşısında bir noktada müdahale etmesini sağlama şeklinde ele alınabilir. İkincisi, her bir yöntem hastanın umudunu arttıran moral bozukluğuna karşı savaşan ve vücudundaki kaynakları yeniden kullanmaya yönelen bir özellik taşımaktadır. Üçüncüsü, hastanın tedavi sürecine aktif olarak, etkin olarak katılımını ve sorumluluk almasını sağlamaktır. Dördüncüsü, hastanın var olan kaynakları daha iyi değerlendirmesini ve yeniden yeteneklerine kavuşmasını öğrenmeye yöneliktir. Bunları sağlayabilmek için hastanın çevresel koşullarının değiştirilmesi de önemlidir. Hastanın çevresinde ağrıya neden olan ya da ağrıyı anımsatan davranışlar değerlendirilmeli ve hasta etrafındaki kısıtlamaların kaldırılmasına çalışılmalıdır. Hastaya sağlıklı bir insan gibi davranılmalı ancak, korumalı olarak da hasta değerlendirilmelidir. Psikiyatrik bozukluklara bağlı olan hastalarda, hastanın mutlaka bir psikiyatrist tarafından görülmesi, bir psikolog tarafından sürekli olarak gözlenmesi şarttır.
Prof. Dr. Serdar EDİRNE
Ağrılı hastanın değerlendirilmesinde diğer önemli noktalardan birisi kültürel faktörlerdir. Ağrı ve acı çekme kişinin kültüründen bağımsız olarak ortaya çıkar. Yani vücuttaki bir bozukluğun, bir darbenin insanın dini, cinsi, cinsiyeti ve kültürel özellikleri ile elbette ki fazla bir ilişkisi yoktur. Ancak, her olguda olduğu gibi ifade biçimleri kültürel faktörlere bağlıdır. Çünkü, daha önce de tanımlandığı gibi ağrı insanın geçmişteki tüm deneyimleri ile ilgili hoş olmayan bir duygudur. İnsan, duygu ve düşüncelerini ifade ederken bu deneyimlerden, bilgi birikimlerinden yararlanır. Kültür denildiği zaman, insanı başka insanlardan ayıran inanç, düşünce, gelenek, görenek, insanlar arası ilişkiler ve davranış biçimlerinin tümü ele alınmalıdır. Bu kavram, insanların ortaklaşa paylaştığı karmaışk davranışsal biçimler yumağıdır. Kişinin coğrafi, dinsel ve ırksal özelliklerine bağlı ağrı ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Etnik ve kültürel değişkenler birçok psikolojik ve sosyal değişkenlerle birleşererk kronik ağrıda önemli rol oynamaktadır. Ağrı sürdükçe sosyal çevre ve ağrıya bağlı davranışsal değişiklikler ortaya çıkar. Akut ağrı dediğimiz ani başlayan ağrılarda acı çekme hissi refleks olarak belirli hareket biçimleriyle ortaya konur. Ağrı devam edip kronik ağrı haline geldiğinde ise bu davranış değişiklikleri artık birer alışkanlık halindedir. Kronik ağrı çeken insanlar bu davranışları hem şekil yapıları, hem kültürel kapsamları içinde gösterirler. Kimileri hemen ilaca ya da hekime yönelir, kimileri ise daha farklı alternatif tıp olarak isimlendirilen çeşitli tedavi biçimlerinden ya da dini yöntemlerden,dinden umar başlar. Ayrıntılı olarak değerlendirildiğinde hastanın hekime ya diğer yöntemlere başvurmasında çevresel etkenlerin ya da kültürel birikiminin önemli rolü olduğu görülmektedir. Kapalı bir ekonomik çevrede yetişen hastanın ilk atacağı adım imkanları elvermediği için çevresindeki tıp dışı insanlardan yardım istemek, komşularının deneyimlerinden çare aramaktır. Birçok hastanın bu şekilde iyileşmeye çalıştığı bilinmektedir. Bu tip dışı insanların hasta tedavisinde hala etkinlikleri koruduğu herkesçe bilinmektedir. Ağrı ile uğraşanlar, kişilerin ağrıyı ifade biçimlerinin etnokültürel miraslara bağlı olduğunu da bildirmektedir. Örneğin; Yahudi ve İtalyanlar ağrıyı daha abartılı bir biçimde ifade ederken, İrlandalı ve Amerikalıların daha kaderci oldukları ortaya konmuştur.
Ağrının tümüyle öznel, sübjektif bir olgu olduğu düşünülürse kişinin ekonomik ve toplumsal istemleri sonucunda ortaya çıkan özlemlerinin, imgelerinin, düşünce yapısının ağrı olayında da önemli bir rol taşıması normaldir. Ülkemizde bu biçimde ayrıntılı bir bilimsel çalışma yapılmamakla birlikte kişisel deneyimlerimize göre Kuzey Anadolu bölgesinde yaşayan insanlarımızın ağrı ile ilgili deneyimlerini oldukça abartılı bir biçimde ifade ettikleri, uygulanacak tedavi yöntemlerine göre daha dirençli oldukları gözlenmektedir. Buna karşın, Orta ve Doğu Anadolu Bölgesinde yaşayan insanların daha kaderci, daha dayanıklı ve sabırlı bir yapıya sahip oldukları da görülmektedir. Sanılanın aksine kadınların ağrıya karşı şikayetlerinin erkeklere karşı daha abartısız olarak dile getirdikleri yine görülmektedir. İster içinde bulunduğu toplumsal konum, isterse, kişisel özellikleri nedeniyle kadınlar ancak ağrı çok dayanılmaz olduğunda hekime başvurmaktadır. Özellikle kırsal kesimlerden gelen hastaların ağrı şikayetlerini dile getirmede kent insanına göre daha kapalı olduğu görülmektedir. Kent insanı, özellikle yarı eğitimli kent insanı şikayetlerini daha abartılı bir biçimde dile getirmektedir. Bütün bu özellikler ağrılı hastanın değerlendirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Çünkü sonuçta ağrı, insanın bütünü kapsayan bir duyu olarak karşımısa çıkmaktadır. O yüzden de ağrının değerlendirilmesi artık tıpta yeni bir disiplinin, Algoloji adını verdiğimiz yeni bir tıp disiplininin konusu haline gelmiştir. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |