Üsteğmen
Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 212
Tesekkür: 1,412
221 Mesajinıza toplam 1,573 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| içe yöneliş ve bilgelik İÇE YÖNELİŞ ve BİLGELİK İçe yöneliş, bilgelik çalışmasının en temel, en derin ve en ileri uygulamasıdır. İçi ve içe yönelişi ele almadan önce, dışı açıklamamız gerekir. Dış; yaşantımızdaki tüm olayların cereyan ettiği, tüm yaptıklarımızın alanı olan ve bunlardan, duygu, düşünce oluşturduğumuz ortamdır. Dış; hayat plânımızın (kaderimizin) yürüdüğü madde-mekân-zaman ile sınırlı üç boyutlu realite ortamı ve bizde de bu ortama yönelik karşılık bulduğu beden-duygu-düşünce fonksiyonlarımızı içine alan plândır. Dış, bizi sürekli olarak düşünce ve duygularımızla kendinde tutmaktadır. Dış objektiftir. Bununla birlikte bizdeki sübjektifin bir kısmı da dış'tır. Yani dıştan alınan düşünce ve duygularla, dışa yönelik düşünce ve duygularımız dış'tırlar. Egomuz dış olarak çalışır ve bizdeki acıkma, susama, emniyet duygusu ve cinsel istek gibi egonun hakimiyetindeki içsel duygularımız bile bizim dış yanımızdır. Ve insanlar çoğunlukla dışa hapsedilmiş olarak yaşamaktadırlar. Dışta kalmış insanın "iç dünyası" bile dıştır aslında!.. İç'i algılayabilmek için gönül bölgemizi tanımış olmamız gerekir. Bir gül kokladığımızda, kokuyu hisseden bölge ayrıdır; ama o kokunun bizde uyandırdığı hoşlanışın yaşandığı yer gönüldür. Kuş sesini, hoşlandığınız bir müziği, sizi duygulandıran bir olayı, birini çok sevdiğinizdeki o sevgi ânını, sevinci, keyfi, huzuru hissederken, hissedişinize ekran olan yer iç'tir. İçten daima olumlu duygular alınır. Ulvî coşkular, sevinç halleri, bir yüksek olguyla, duyguyla temasa geçiştir içten gelenler. Dıştaki sebep ne olursa olsun ve hattâ bazen de dışta sebep yokken yaşanan, unutulamayan güzelliklerin, kabınıza sığamadığınız neşeli hallerinizin yaşandığı yer iç'tir. Gerçek biz olan yer! Var olma alanımız!.. Dıştaki olayları, hayat plânımızda olup bitenleri teslimiyet içinde ve akarak yaşamak gerekir. Dıştaki durumların, ancak dışta halledilmesiyle rahatlığa ve huzura ulaşılacağı zannı çok yetersizdir. Meselâ bir parasal sıkışıklığa, bir sağlık sorununa maruz kaldığımızda ego çırpınır durur. Hem paniktedir, hem de kurtuluş çözümleri bulma derdindedir. Toplum şuuru, korku, endişe ve sıkıntıdan sadece şartların değişmesiyle çıkılacağını zanneder. Sıkıntı ve endişe; içinde bulunulan durumun bir gereğidir diye düşünür. Oysa o sıkıntı 10 günde, 10 ayda, 10 yılda biteceğine, bilge kişi 10 dakikada bunu halleder. İşte bunu becerebilme farkı bilgeliktedir. Daha doğrusu ne biliyor olursanız olun, bunu beceremedikten, bu uygulamayı yapmadıktan sonra, ha bilgelik yolunda birisi olmuşsunuz ha toplum şuurunda biri, arada hiçbir fark kalmaz. "Olay" nerededir ?.. Dıştadır, objektiftedir ! yani zihinde yaşanmaktadır. Ve biz böyle zamanlarda zihnimizde oturmaya, çözüm getirmeyen sadece sıkıntı ve ıstırap olan düşüncelerde kalmaya alışkınızdır. Şayet zihinde çaresiz hapsolduysanız ve zihin bu sıkıntıyı irademiz dışında sürdürüyorsa ne yapabilirsiniz ? Bilgisayar veya cep telefonunuz arıza yapıp, komut almadığında onu kapatamıyorsanız; fişini çekersiniz veya pilini çıkartırsınız. İşte zihinde hapsolduğunuzda sadece fişi prizden çekiverin ! Dışta objektif olanla, yani ego ile bağlantıyı kesip, içe geçme seçeneğine sahipsiniz. Farkındalığınızı nereye yönelteceğinize her an siz karar verirsiniz. "Eee ! dış ne olacak?" derseniz; o zaten değişecek derim size, üzerinde bir yaptırımımız olmasına imkân olmadan !.. Esasta dışta yapılabilecek hiçbir şey yoktur. O, başının çaresine yine sizi kullanarak, bakacaktır zaten(Bakınız; "Kader" izahı). SIKINTIDA İÇE YÖNELİŞ Şimdi biz içe nasıl kaçacağımızı öğrenelim. Sıkıntılı zamanlarımızda içimizde, gönlümüzde bir kilit oluşur. Biz zihinsel çözümler içinde dertlendikçe, o sıkışma orada kaskatı duracaktır. Yapılması gereken; derhâl farkındalığımızı tüm olup-bitenden çekip, içimize Tanrısal sistemden (ona güvenerek) bir sevinci, kendi irademiz ile getirmektir. Gevşe, rahatla, sevin; içsel bir gülümseme ile düğüm giderek çözülecektir. Aslen bedende olmayan ama, göğüs bölgemizdeymiş gibi hissedebileceğimiz, yönelebileceğimiz, yer olmayan yerin; rahatlama, huzur ve sevinç dolu o GERÇEĞİN bulunduğu yerin farkına varın. İşte orada huzur ile bağlantınızın farkına vardığınızda, nasıl olup da bu her zaman bizde zaten var olan kaynağın farkına varmadığınıza şaşıracaksınız! Ne kadar bilge olunursa olunsun, dışta kalıp, bu uygulamayla içteki sevinci yaşamayı ihmâl etmek mümkündür. BİLGELİKTE DEVAMLI İÇTE BULUNUŞ Oysa biz içimizdeki o kaynağı sürekli kullanmayı bilmeli ve orada ikamet etmeyi öğrenmeliyiz. İsa; "Tanrının krallığı içinizdedir" demiştir. Krallık, hüküm sürülen ülke demektir. Yani bugünkü deyişle; " İçiniz Tanrı ülkesidir. Orada Tanrı huzuru hüküm sürer" demektir. İnsanın çektiği acıların özünde, maddesel sıkıntı maddesel fakirlik değil, farkındalık fakirliği vardır. İnsan neyi arayacağını bilmeden sadece ve daima güvence arayışı içindedir. Biz ruhumuzuz !.. Ve ruh varlığı kayıp mutluluğunu, maddesel şeylerde, yani tüm olup bitenin içinde bulamaz !.. İnsan içindeki ilahi mutlululukla temas kuramadığı için gerçek tatmine bir türlü ulaşamaz. Ve mutluluğu, tek bulunacağı yer olan içimizde aramak gerekir. O zaman; sayısız dolambaçlı yollarda zaman harcamayıp, dosdoğru O'na, "iç"e gidin ! DÖRDÜNCÜ FARKINDALIK ALANI Farkındalığımızı üç alanda gezdirmeyi biliriz. (1) Dıştaki olup biten her şeyde, (2) bedende ve (3) düşünce ve tahayyül olarak da zihinde. Farkındalığın devamlı dışta olması alelâde insanın doğal halidir. Ancak bu süreç içerisinde, farkındalığın zihne, düşüncelere, tahayyüle takılması en kontrolümüz dışı olaydır. Ve endişe, keder, öfke, kıskançlık, yargı vs. hep bu alanda yaşanır. Biz yaşamı bu üç alanda deneyimler ve yaşamı bu üç farkındalık alanından ibaret zannederiz. Bir "Dördüncü farkındalık" alanından haberdar değiliz !.. Ve tekrar edelim, bilgelik; farkındalığımızı nereye yönlendireceğimize hâkim olabilmektir !.. Bu hâkimiyet, bizi yaşamda sıkıntı ve endişe yaşamaktan kurtaracağı gibi, bir de, Gerçeği, Tanrıyı bize yaşatacak yere nüfûz etmemizi mümkün kılar. Herkesin doğal olarak ve kendiliğinden bilmediği, diğerleri gibi farkındalığı zorla ele geçirmeyen, dikkati, tanınmayı, fark edilmeyi bekleyen bir "dördüncü farkındalık alanımız" vardır. O alan; içimiz, özümüz dediğimiz ve aslında farkındalığın kendi saf alanıdır ki, o biziz ! O alana var olma alanı denir. En yüce olan ve en ihtişamlı olan her şey o alanın kendindedir. Onun farkına varabilmek için ona yönelmek gerekir. Farkındalık kaba ve yoğun olaylarda iken, bunları herkes fark etmektedir. Fakat bu dördüncü alan, inceliğinden ve sübtilliğinden dolayı ancak sessizlikte fark edilebilmektedir. O, bizim iç dünyamızdır. Farkındalığın kendisidir ama hissedilip, fark edilerek yaşanabilen "hissediş merkezi"dir aynı zamanda. Parlak bir ışık alanı gibi algılanan ve sevgi-sevinç gibi hissedilen bir huzur uzayı… Hani doğada her şeyi fark ederken, meselâ bir çiçeğe bakarken, onun kıvrımlarını, formunu, rengini, estetiğini fark ederken, onu bize fark ettiren aydınlığı, ışığı nasıl gözden kaçırıyor isek; her şeyi yaşar ve fark ederken, her şeyi fark eden yanımızı gözden kaçırırız. Tüm yaşam hissedilerek ve fark edilerek içimizde yaşanır, içte yer alır. İşte o içimiz denen yere çevirdiğimiz dikkat ile farkındalık alanımızı, benimizi hissetmeye başlarız. Orası iç uzay diyebileceğimiz bir boşluktur. O boşlukta bildik kalıplar, düşünceler, davranışlar, alışkanlıklar yoktur. Orada, huzur veren, yüksek bir frekansla uyum halinde yaşanan yeni bir hali tanımak, yeni bir yaşama çeşidimizi yaratmak üzere derinlere dalarız. Orası asla dünyada değildir ! O yer "iç"'tir. Bizdedir ve içtedir. O yer en sübtil olan ve dolayısıyla en güçlü olan alandır. Asıl yerimiz, yuvamızdır. Bu alanı yaşamayı, dünyada bedenli yaşamda bilmiyor ve farkedemiyor olsak da; beden farkındalığı içinde yaşarken tüm dikkat dışta, diğer insanlarla etkileşimde, düşünsel ve eylemsel yaşamda olsa da; bizler bedensiz yaşamda, yani ebedi yaşamda, bu iç dünyadayızdır; var oluş halimizle ebediyen içte yaşamaktayızdır. O bizim terk edilemez, gerçek halimizdir. Biz O'yuz ve oradayız. Yani biz farkındalığız ve farkındalıktayız. Ancak biz bedenli olarak dünyada, farkındalığımızı, farkındalığımız üzerine çevirmeye alışkın değilizdir. Çünkü akıl, o sübtil olanı fark edemeyecek kaba yapıda (düşük frekansta) olduğu için dikkati orada tutamaz, bıkar… Ama biz dikkati içe yönelttikten sonra, artık akıla ve dikkate ihtiyaç kalmayacak şekilde içi hissederek yaşamaya alışabilirsek, orada kalırız ÖNEMİ Var oluş halini, içi yaşamayı; nasıl uygulayacağımıza geçmeden önce, bu "Dördüncü farkındalık" halini yaşamımıza sokmanın öneminden biraz daha bahsetmek istiyorum. Biz, insan bedenini ve yaşamını deneyimliyoruz ! Zor bir deneyimdir bu. Ancak bu beden, sonsuza sıçrayabilecek farkındalığı bize verecek tek imkandır. Ama işi ağırdan alıp oyalanacak zamanlar artık bitti… Zaman hem kalmadı, hem de hâlâ var ! İçteki ışığı tanımak, onu pratik olarak doğrudan deneyimlemek yegâne öncelikli çabamız olmalıdır artık. Her gün kendinize birkaç kez nitelikli-kutsal bir zaman ayırın lütfen sadece birkaç dakika. Tüm bu spiritüel çağın, kitapların, derneklerin, seminerlerin, manevi âlem yardımlarının hedefi; çağ değişiminin hedefi; insana iç ışığını deneyimletebilmekti ve hedef, insanın içteki kaynağı hissetmesiydi. Ve içi fark edip yaşamak için, içi fark edip yaşamaktan başka çare, çözüm, yol yoktur. Eğer "Sen" olanı, Tanrı sevincini, kendi kendinize içinize dalarak bulamazsanız, bin tane peygamber, size Tanrıyı veremez. O gerçeği dışta arayanlar da, çiçekte, böcekte, yani kaynağın şekillenmiş, kişiselleşmiş, cisimleşmiş yanlarında görmeye yönelmiş olanlar, aslında mehtabın sudaki yansımasına bakmaktadırlar. Doğrudan ve gerçek görüş, dışa değil, içe yönelmekle mümkündür. Ama bu bir realite sorunudur!. ŞEKİLSEL MEDİTASYON DEĞİL… İçinizdeki o sessizlikte sevinç merkezini yaşamaya, ister içi yaşamak deyin, ister meditasyon deyin, isterseniz dua deyin, uygulamayı bu anlamda yapacaksınız; yoksa bir meditasyon tekniğiyle, şekilsel meditasyon uygulayarak değil !.. İçinizde yaşayacağınız duygu bir mest oluş, bir aşk ilişkisidir. Kendi içinizde bulacağınız aşk, size gerçek yerinizi, o bir daha kopamayacağınız yerinizi fark ettirecek. İÇE YÖNELİŞ UYGULAMASI Ben'in üzerine odaklanış; bir başka deyişle, farkındalığımızın, farkındalık üzerine çevrilmesi nedir: Burada; "Ben", "farkındalık", "öz", "iç" derken aslımız, yani ruhumuz kastediliyor. O zaman onun üzerine nasıl odaklanacağız ? Bir kere iç, beden içinde bir yer değildir. Zaten ruh, farkındalık bir "yer"de olamaz, mekânı olamaz. Burada; "bilincimiz, düşüncelerimiz bizdedir" denildiği gibi bizdedir ama nerededir ? İşte, "içtedir" diyoruz!... Ama o zaman da bedenimizin belirli bir bölgesine veya bizdeki belirli bir duyguya odaklanmak diye bir şey söz konusu olamazmış gibi geliyor insana. Ancak yine de içe girişin bir kapısı mevcuttur ! "Üç" farkındalık hali ve "dördüncü" farkındalık hali neydi? Bir daha ele alalım. Önce 1. Dışarıda olup-biten tüm her şey,olaylar, insanlar… 2. Beden farkındalığı, 3. Zihin, düşünce, tahayyül. Buralarda kaldıkça "dış"ta bulunmaktayız. Dördüncü farkındalık ise; farkındalığın, farkındalığımıza, "ben"imize, "iç"imize döndürülüp, dıştan, illüzyondan, gerçeğe geçilen hâldir. Buna; var oluş ya da kısaca oluş hali diyoruz. VAR OLUŞ HALİ Biz varoluşumuz da dahil her şeyi aynı bölgede duyumsarız. Bu duyumsayışın yaşandığı bölgeyi iki ayrı örnekle belirlemeye çalışacağım. Tüm gönlümüzü kaplayan ferahlayışları hatırlayın, içimizi daraltan sıkıntıları düşünün; bunlar neremizde yaşanır ? Ve hatta sıkıntıdan daralıp, kalp krizi geçiren birisini düşünün; kriz hangi bölgededir ? Birinin, gözünüzün önünde elini kestiğini görürseniz, bir anda nereniz cız eder ? "İçim cız etti" deriz. Demek ki kalp ve göğüs bölgesi, gönül bölgemiz, bizim var oluşu ve yaşamı hissettiğimiz bölgedir. NEFES Diğer örnek ise soluk alışımız ve bunun içimize doluşudur. Deniz kenarında iyot kokusu dolu deniz havasını ya da dağlarda çam ormanlarının havasını soluduğumuzda, bazen de kapalı kalabalık bir yerde uzun süre kalınca ve dışarıya taze hava solunabilecek yere çıktığımızda, derin bir soluklanış ile göğsümüze adeta yaşam dolar, ferahlık göğüste hissedilir. Göğüse dolan soluk ile gönlün ferahlayışı… Soluk, o her an almakta olduğumuz nefes, iç ve dış iki alemin bağlantı yeridir ve ayrıca soluk alış , var oluşu hissedişin, yaşamın en önemli duygusudur. İşte tüm yaşamın hissediliş merkezi, adına gönül de denilen göğüs bölgesidir. Hatta bedende bir yerinin olması söz konusu olmayan ruhumuz için, mecâzi olarak; "ruhun bedende bir mekânı söz konusu olsa, orası gönüldür" denmiştir. İşte insanın, psikolojisini ve yaşamı hissettiği fark ediş merkezi, gönül bölgesidir. Şunu deneyin; Bir müzik çalın, bir hayvan sevin, doğaya çıkın… Keyif duygusu kalçanızda yaşanmayacaktır. Hatta insan beyin ile algıladığı halde kafanızda bir şey hissetmezsiniz. Ama hissediş bölgesi gönüldür. Bunu lütfen deneyin ve fark edin. İşte bu fark ediş çalışmaları, insanın içe yönelik yaptığı en sübtil, en ince çalışmalardır. İşte; Biz var oluş duygusunu yani dördüncü farkındalığı hissetmek üzere var oluş merkezine, gönüle yöneleceğiz. Bir başlangıç, bir giriş kapısı olarak gönül bölgesine dikkatimizi vererek, o her zaman huzurun bulunduğu bölgeye, içe yöneleceğiz. SEBEPSİZ SEVİNÇ Dıştaki şartlarımız ne olursa olsun, gönül bölgesinden içeriye dalıp da dıştan dikkatimizi çekersek, orada daima sebepsiz bir sevincin bulunduğunu fark ederiz. Biz mutluluğun, sevincin daima dıştaki bir durumla yaşandığını zannettiğimizden dolayı, sebepsiz sevinç kavramına yabancıyızdır. Oysa ruh demek, sevgi ve sevinç demektir. Aynı zamanda farkındalık demektir ve bilgi demektir. Yaratılmış mutlak-sevgi-sevinç-bilgi-farkındalık varlığıdır o. Ve gerçek olan yalnızca O'dur. Dolayısıyla bizim ruhumuz zaten sevinçtir; sevinmek, mutlu ve huzurlu olmak için, hiçbir ihtiyacı yoktur. İhtiyaçsız varlıktır o. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.
__________________ insanın tüm evrende kesin düzeltebileceği tek bir şey vardır;kendisi |