Bazen öyle bunalırsın ki... Kendini kendi içinden, kendi hayatından dışarı atarcasına bir çıkış kapısı ararsın. Kendi huzurun için, çok dışında sandığın; o, sana öyle görünen hayata hiç müdahale etmeden yaşamak istersin. Huzuru sağlamak için kendi hayatını görmezden gelirsin.
Üstelik;
Öncelikle kendi hayatın ve huzurun söz konusuyken...
Cümleye “Ben, kendim…” diye başlarken…
Kendinle bir adım atarken…
Hayata bakışını zorlaştıran, o kilit vurduğun pencerenin açılışı kolaylaşacakken; dolayısıyla tüm hayatın…
Ve yaşamak; hem de hayata karışmadan...
Mümkün müdür sence bu iki kelimeyi bir arada yaşanır kılmak?
Belki sadece bir cümle de…
Ki hayal dünyasının bile mantığı kabul etmezken…
İşte... Hayattan koparcasına oluruna bırakmayı gerçekten mümkün sanırsın. Aradığın, sözde derdine derman o kapıyı kendin çoktan çizmişsindir. Arayan sen, o kapı da kim bilir kim; kim bilir nereye açılıyor? Senden uzak ve hayatta… Gerçekten böyle yaşamak nasıl bir şeydir ya da "Ben böyle yaşıyorum. Karışmıyorum hiçbir şeye; dert, keder uzak dursun benden. Dâhil değilim bir şeylere, içinde değilim her şeyin ve çok huzurluyum. Yanlışlarım, doğrularım… Olduğu gibi, olurunda hepsi… Kim ne yaparsa yapsın. Düşünmüyorum bir şey. Yormuyorum kendimi." diyen biri, bunu ne ölçüde; nasıl başarabiliyordur? Merak edersin. Ancak sana göre de değildir bu. Farkındasındır aslında. Hayatın devam ederken, tükenene kadar sen de varsın çünkü. Sen olmadan, sen seni ilerletmeden… Sanırım, “Böyle bir şey olmaz.” diye yorum yaptırtmamak gerekir.
Şimdi o çizdiğin kapıyı sil. Silgi burada fazlasıyla işe yarayacak. Çünkü o çizdiğin kapıdan girmedin; gerçekleşmedi.
Bu hayat senin hayatın. Bir başkasının değil, bir başkası nefes almıyor senin yerine.
Bir başkası telafi edemez; alamadığın nefeslerini. Veremez; içinde tuttuklarını…
Sen yaşa, sen karış; hayatın içinde ol.
Sen barış önce kendinle. Göreceksin, çevren de bir olacak seninle.
Kapına bir tek kendin anahtar olacaksın.
Ayşenur CİHANGİR