Can DÜNDARYaratıcı Yazarlar Klubü ve Köşe Yazıları Can DÜNDAR Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Can Dündar - Kırlangıcın Ömrü
Fırtınadan sırılsıklam bir geceye uyuyup, ışıl ışıl bir bahar güneşine uyanınca insan, uzun sürmüş bir kış uykusunun mahmurluğundan silkinmişcesine diriliyor ruhu...
Yorgun bir yılın sonunda, denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğum bir sahil kasabasında, elektronik posta ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Köşe Yazıları telkin cd indir izle İstanbul Köşe Yazıları nerededir kimdir Köşe Yazıları çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Köşe Yazıları hipnoz Köşe Yazıları olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Köşe Yazıları hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Köşe Yazıları kuantum düşünce kitap haberi |
|
05-04-2008, 12:50 PM
|
#1 (permalink)
| Üsteğmen
Üyelik tarihi: Apr 2008
Mesajlar: 182
Tesekkür: 2
41 Mesajinıza toplam 108 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Can DÜNDAR Can Dündar - Kırlangıcın Ömrü Fırtınadan sırılsıklam bir geceye uyuyup, ışıl ışıl bir bahar güneşine uyanınca insan, uzun sürmüş bir kış uykusunun mahmurluğundan silkinmişcesine diriliyor ruhu...
Yorgun bir yılın sonunda, denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğum bir sahil kasabasında, elektronik posta kutuma düştü "kırlangıcın öyküsü"...
Öyle güzel, öyle yalındı ki, yazarını da, kaynağını da bilmemenin riskine rağmen, o 8 - 10 satırdan çocuksu bir masal yapıp, bu yılbaşı, hediye sepetinize koymak geldi içimden...
* * *
"Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş.
Cesaretini toplayıp penceresine konmuş.
Önce olabildiğince dik durmuş,
Sonra gagasıyla cama vurmuş.
'-Tık... tık tık...'
Çok meşgulmüş adam... öfkeyle cama dönüp bakmış:
'-Kimmiş onu işinden alıkoyan?'
Kırlangıcın minik kalbinde amansız bir heyecan
Kırık sözcükler dökülmüş gagasından...
'-Hey adam, seni nicedir izliyorum.
Sorma nedenini, niçinini,
Ama galiba seni seviyorum'.
* * *
Şaşırmış adam,
'-Sen de nerden çıktın şimdi,
Tam aklımı toplayacakken bozdun işimi...'
Şöyle bir tüylerini kabartmış kırlangıç,
ve aklındaki planı çıtlatmış:
'-Aç pencereyi beni içeri al sen,
birlikte yaşayalım ebediyen...
hem sofrada ortağın olurum,
hem evde eğlencen'.
Parlamış adam:
'-Şuna da bakın neler diyor bu...
Haddini bil, hiç kuş insana aşık olur mu?'
'-Soğuklar başladı bak, üşüyorum dışarda.
Alırsan içeri, deva olurum yanlızlığına da...'
Hepten kızmış adam, kovmuş kırlangıcı camın önünden
'-Yürü git işine, yalnızlığımdan memnunum ben"
Bükmüş gagasını zavallı kırlangıç,
Uçmuş semaya doğru, kanadı kırık...
* * *
Gel zaman git zaman,
kırlangıçın hemen ardından,
bizim adamı pişmanlık basmış:
'-Hay aptal kafam, ben ne halt ettim,
ayağıma gelen fırsatı teptim'.
Sonra teselli etmiş yalnız kalbini:
'-Sıcaklar başlayınca gelir kırlangıcım.
Onu içeri alır yalnızlığımı paylaşırım".
Kış geçip de yaz gelince, yalnız adam başlamış beklemeye...
Ama sevdalısı uğramamış bile bir kere...
Akın akın gelen sürülere sormuş,
Onun kırlangıcından eser yokmuş.
Öyle üzülmüş ki, gidip bilge kişiye danışmış.
Hem kırlangıcı, hem kendi eşekliğini anlatmış
Bilge kişi almış adamın mesajını,
Lakin üzüntüyle sallamış başını:
"A benim yalnız oğlum. Ne kadar efkarlansan azdır.
Çünkü kırlangıçların ömrü 6 aydır".
* * *
Sırılsıklam bir geceye uyuyup, güneşli bir sabaha uyanınca insan, kabus gibi geçmiş bir yılın, ışıltılı yeni yıllara gebe olduğuna dair inancı tazeleniyor.
Hele yorgun bir yılın sonundaysanız,
denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğunuz şirin bir sahil kasabasında, dostların arasındaysanız...
Ve hele, posta kutunuza atılan mektuplar size "Bulduğun aşkların kıymetini bil" diyorsa... Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.
__________________ | Offline
| |
02-05-2008, 10:59 PM
|
#2 (permalink)
| Moderator
Üyelik tarihi: Apr 2008
Mesajlar: 2,721
Tesekkür: 16,247
1,756 Mesajinıza toplam 14,576 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Can DÜNDAR KAL" DESEYDİN KALIRDIM
"Kal"deseydin kalırdım, demedin oysa...
Kuru bir "bitmesin"den başka hiçbir şey demedin. Öyle kuru, Öyle soğuk, Öyle uzaktı ki ondaki anlam!
Bu kadar kolay mıydı her şey? Bu kadar yakınmaydık uçuruma? Savunmayacak mıydık sevgimizi?
"Kal" diye haykırmayacak mıydın ardımdan?
Düşündüğüm bu değildi... Hayal ettiklerim, beklediklerim başkaydı senden...
Mücadele beklemiştim oysa, yelkensiz olan gemimizi kıyıya ulaştırırız sanmıştım...
Oysa o`nu denizin ortasında savunmasız bırakmama göz yumdun...
Bu kadar yıpratıcı olamazsın... Oysa bir anlam olmalıydı yaşadıklarımızda!
Paylaşılan duyguların bir anlamı olmalıydı. Yüreğimdeki martıların bir anlamı olmalıydı.
Beynimizdeki melodilerin, aramızdaki çekimin, geçen akşam ki sohbetin bir anlamı olmalıydı.
Duygularımızın bir anlamı olmalıydı. Yüreğimdeki tüm MARTILARDI uçurdun şimdi...
Hangi yöne gittiler bilmiyorum, geri dönerler mi bilmiyorum.
Dünya boşaldı mı ne! Neden bu kadar sessizleşti birden yaşam? neden artık parlamıyor yakamozlar?
Neden artık gözlerimde rüzgar esmiyor? Her şey seninle mi kaldı yoksa...
Mantığım, mantığımı bana bırak lütfen, ona ihtiyacım var. Bazı şeyleri anlamak için ona ihtiyacım var!
Evet! Ben istedim ayrılığı, çıkmaz yollara yönelen bendim, kucağında bir yığın noktayla karşına çıkan bendim... Kahretsin! Bunu neden yaptığımı bilmiyorum ve senin buna nasıl göz yumduğunu...
Tıpkı, balkondaki akasyaları sularken, fazla sudan dolayı sararacaklarını bilmediğim gibi...
Su onun için hayat olmadı oysa... Ve... Sen de benim tutunacak dalım!
Bazı şeyler vardı aramızda biliyorsun, olmaması gereken ama daima varolan.
Farklı uçlardaydık seninle, farklı mevsimleri seviyorduk farklı zamanlarda...
Sen büyük fırtınalara vardın, bende lodostan bile ürküyordum.
Oysa başardığımız şeyler vardı her şeye rağmen, daha doğrusu öyle sanıyordum... Binlerce yıldız arasında, ayın güzelliğini gösterebilmekti tek amacım... Yıldızları söndürmekti... Sorunları yok etmekti...
"BİTTİ" deyişim öylesine bir şeydi, öylesine sıradan, şakacıktan...
"HAYIR" demeliydin! Hatta kıyametler koparmalıydın yüreğimde, hendekler açmalıydın yoluma gidemeyeyim diye. Sahip çıkmalıydın gözlerimdeki ay`a sevgimiz diye... Beni yolumdan alıkoymalıydın...
"KAL" demeliydin... Defalarca "KAL" demeliydin... Oysa demedin...
Belki de senin çiçeklerin çoktan solmuştu ve ben akasyaları kışın yaşatmaya çalışmakla hata etmişim...
Belki böylesi daha iyi oldu... "KAL" deseydin kalırdım... Hem de seve seve kalırdım.
Martılarla kalırdım, yakamozlarla kalırdım. Demedin oysa! Bilirmisin kaç çığlık olup yıkıldı yüreğim giderken... Bilirmisin nasıl bir cana hasretti yüreğim, yolumdan döndürecek...
Bilirmisin nasıl zor oldu ardıma bakmadan çekip gitmek...
"KAL" deseydin kalacaktım...
DEMEDİN OYSA!
Can DÜNDAR | Offline
| |
03-05-2008, 12:19 AM
|
#3 (permalink)
| Üsteğmen
Üyelik tarihi: Apr 2008
Mesajlar: 182
Tesekkür: 2
41 Mesajinıza toplam 108 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Can DÜNDAR Alıntı: sanemce Nickli Üyeden Alıntı
KAL" DESEYDİN KALIRDIM
"KAL" demeliydin... Defalarca "KAL" demeliydin... Oysa demedin...
Belki de senin çiçeklerin çoktan solmuştu ve ben akasyaları kışın yaşatmaya çalışmakla hata etmişim... | Akasyaları sularken kış olup olmadığını anlayacak kadar mantık olmalı... Oysa aşk mantıkla aynı yerde barınmıyor...
__________________ | Offline
| |
16-06-2008, 09:10 PM
|
#4 (permalink)
| Paşa Site Kedisi
Üyelik tarihi: Mar 2007 Bulunduğu yer: catland
Mesajlar: 3,019
Tesekkür: 650
976 Mesajinıza toplam 3,858 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Can DÜNDAR Ağır bir ÖSS sorusu gibiydi Esquire dergisininki…
“Hayattan ne öğrendiniz?”
Verilen süre içinde aklıma gelenleri aşağıda yazdım.
Yanlışların doğruları götürmeyeceğini umuyorum:
* * *
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.
* * *
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
* * *
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim…
* * *
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
* * *
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
* * *
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
* * *
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini…
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…
* * *
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
* * *
Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
* * *
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
__________________ asi,hırçın,hür,asabi,küstah | Offline
| |
16-06-2008, 09:21 PM
|
#5 (permalink)
| Paşa Site Kedisi
Üyelik tarihi: Mar 2007 Bulunduğu yer: catland
Mesajlar: 3,019
Tesekkür: 650
976 Mesajinıza toplam 3,858 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Can DÜNDAR Eskiden şeytan denince, kızıl boynuzlu, çatal sakallı, zıpkın kuyruklu bir cehennem zebanisi gelirdi akla...
Dipsiz fırını andıran ağzından ecel zehirleri saçan bir iblisti o...
Bizi günaha çağıran bir provokatör... lanetli bir ecinni...
Modern zamanlar, kuşkuculukla birlikte geldi.
Endüstrileşmeyle küçük dünyasının sınırlarını aşan insanoğlu, göç yolunda önce inançlarını kaybetti. Dine ait ne varsa sorgular oldu.
Böylece romantizm çağında kiliseye karşı direnişin kahramanına dönüştü şeytan... ve asırlardır kilit altında tutulan hazların zincirini çözüverdi. Yasakların yerine tutkuları koydu; acıların yerine zevkleri...
Daha önemlisi, insanoğlu şeytanın ayak izlerini gökkubbede değil, kendi içinde aramaya başladı. Cehennemde sandığını, bilinçaltında buldu.
Aslında çatışmanın tarafları iki omzumuza konmuş melekle şeytan değil, herbirimizin içinde kök salmış iyilik ve kötülük duygularıydı.
Korkular yatıştı, modernite iblisle barıştı ve insanlık "romantik şeytan"la tanıştı. (Mephistopheles / J. Burton Russell / Kabalcı / 2001)
* * *
"Çikolata" filmi, kırmızı pelerinlere sarılmış bekar bir anneyle kızının küçük bir kasabaya gelmesiyle başlıyor.
Ana - kız, bağnaz kasabanın muhafazakar dünyasında, tam da büyük perhizin ortasında, nefis bir çikolata dükkanı açıyorlar.
Ahalinin önderleri önce kuşkuyla, giderek öfkeyle bakıyor onlara... Lakin dükkandan yayılan kakao kokusu öyle davetkar, öyle tahrik edici ki, bir süre sonra sabır taşları çatlıyor; mümin kasabalılar bu günah çağrısına uyup birer ikişer dükkana damlamaya başlıyor.
Ve kırmızı pelerinli cazip kadın, her gelen müşteriye, kendi damak zevkine, ruhu haline uygun bir çikolata armağan ederek, onların bilinçaltında saklı kalmış aşkı, coşkuyu, nefreti, şehveti ortaya çıkarıyor.
* * *
Bu çağdaş peri masalının da gösterdiği gibi, güzel şeyler hep yasaktır nedense; ve bütün yasaklar güzel...
İnsanlık tarihi denen şey, insanoğlunun günaha karşı verdiği bir meydan muharebesi, bir vicdan muhasebesidir.
Lakin ilk isyan, ilk insan kadar eskidir.
Adem'le Havva'nın paylaştıkları ilk elmada başlar, şeytanla ilk suç ortaklığımız...
Ah o kahrolası merak yok mu?..
O ağaçta parlayan yasak elmayı dişleme tutkusu... Yaldızlı bir paketin altından sızan dayanılmaz çikolata kokusu..
Ah o baştan çıkarıcı vaatlerle çıkagelen ve bizi hiç tanışmadığımız hazlara davet eden kırmızı pelerinli iblisler...
En umulmadık yerde hayatımıza girer, ağzımıza bir parmak kakao çalıp o güne dek aziz, leziz, asil, sefil bildiğimiz ne varsa unutturabilirler.
Damağımıza yapışan o hınzır tat, arsız bir şeytan gibi kanımıza karışıp yoldan çıkarır bizi; içine sarmalandığımız şefkatli kundağı ihtirasın hançeriyle parçalayıp atar ve ruhumuzdaki cehennemi ateşler.
Hazlar hükümdarı, kendi yaşamımızın anahtarını sunar bize; bir buyruğuyla açtırır hayatın bütün yasak bölgelerini...
Sonunda şeytanla kolkola sürülürüz cennetten...
Ama kimbilir... belki de kovulmaktan korkup durduğumuz cennet, aslında kovulduğumuz yerdedir. Ve oraya ulaşmanın tek yolu, şeytana uyup içimizden cehennemi kovabilmektedir.
Bunu siz yapamazsanız, bir gün kasabaya gelen, hayatınıza giren bir yabancı yapar...
Tıpkı Çikolata'da olduğu gibi...
__________________ asi,hırçın,hür,asabi,küstah | Offline
| |
17-06-2008, 12:02 AM
|
#6 (permalink)
| Üsteğmen
Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 163
Tesekkür: 0
46 Mesajinıza toplam 145 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Can DÜNDAR can dündar'ın yazılarını çok seviyorum..bu kadar duyarlı, kadınları bu kadar iyi anlayan kaç erkek kaldı bilmiyorum Kahvaltı kadınları...
Erkekler, akşam yemeğe çıkartacak kadın ararlar...
Kadınlar, akşam yattıktan sonra sabah kahvaltı edecek erkekleri...
Erkek akşama ve geceye odakladır...
Akşam yemeğe çıkartacağı güzel kadınla samimiyeti arttırmayı umar...
Oradan başka bir eğlence mekanına gitmeyi tasarlar...
Hoş başlayan yemeğin romantik devamından medet umar...
Eğlence mekanın alkollü arsızlığından gecenin devamını arar...
Bulursa rahatlar...
Her halükarda, noktayı gece uykuya dalarken koyar...
Erkeğin nokta koyduğu yerde kadın hayatı yeni başlar...
Kadının arayışı esasen, erkek uykuya daldıktan sonra başlar...
Akşam yemeği, ilk gece için hoş olsa da etkili değildir...
Gidilen eğlence mekanı, zevkli olsa da belirleyeci değildir...
Belirleyci olan sabah kalkıldığında ne durumda olunacağıdır...
Akşamki beraberlik, “beraberlik” değildir...
Esas sabah kalktıktan sonra beraberlik varsa, onun adı beraberliktir...
İlk akşam yenilen yemek yemek değildir...
Sabah edilecek kahvaltı kadın için ilk yemektir...
Her kadın, her halükarda ve mutlaka bir “kahvaltı kadını” olmayı arzular...
Vücudunun değil, kendi değerinin bilinmesini ister...
Sadece erkekliği değil, erkek adamı uyandırmayı düşler...
Ön sevişme diye adlandırdığı akşam yemeğini değil, sevişme sonrası kahvaltıyı arzular...
Flörtü sevse de, sevgiyi arar...
Kadınlığından gurur duysa da, esasen aşkı arar...
Özgür birliktelikleri savunsa da, ait olacağı adamı arar...
İlk akşam yemekte ses etmese de, kahvaltıyı umar...
Erkek duyarsızlıkları yoğun aşk durumları dışında, kadın kahvaltısını anlamaz...
Sabah nemrutluğu, akşamki özenin tersidir...
Verilen sözler sabah unutulmuştur...
Gece fethedilen dünyalar, sabah kaderlerine bırakılmıştır...
Paylaşılan kalpler yalnızlığa terkedilmiştir...
Kadın için sevgi çokça yerini yeni bir öksüzlüğe bırakmıştır...
Erkek için hayat normal ritmine dönmüştür...
Çoğu zaman böyledir ve böyle olacaktır...
Çoğu zaman böyle olduğu ve böyle olacağı için, kadın kahvaltılı birliktelikler ister...
Erkek geceye noktayı koymuş ve uyumuşken, kadın virgülü koymuş ve düşünmeye başlamıştır...
Kadın için gecenin nasıl geçtiği gece belli olmaz...
Sabah belli olur...
Her zaman sabah kahvaltısı yapılmasa da, kahvaltılı birliktelikler müthiş güzeldirler...
Büyük aşk olmasa da, sevgi doludurlar...
Vücutlarını paylaşanların, birbirlerini paylaşması önemlidir.
Ruhu güzelleştirir, sakinleştirir, dinginleştirir...
İnsana insan olduğunu hissettirir...
Hayvanlardan ayrı olduğunu özümsettirir...
Bunu bilmeyenlere HANZO denir...
Yüzüne söylenmese de arkasından söylenir...
Akşam yemekleri davetlerinin çokluğu kadınlara dişi olduklarını hissetirir...
Mutlaka gereklidir...
Sabah kahvaltıları ise, kadınlara kadın olduklarını özümsetir...
Gerekli olmanın ötesinde gereksinimdir...
Olmaması büyük eksikliktir.
Kahvaltısız kadınlar o eksikliği erkeğe mutlaka hissetirir..
Akşamın güzelliği sabahki kahvaltanının içindedir...
Kahvaltı birlikteliktir...
Sürekli olmasa da paylaşılan bir güzelliktir...
Kadınlar kahvaltılı olmalıdır.
Kahvaltısız bırakılmamalıdır...
Sabahlarını çokça kahvaltısız geçiren bu satırların yazarı için bile, bu durum değişmeyecektir...
Hayata ilk defa giren kadınlar mutlaka kahvaltılı olacaktır...
Can DÜNDAR.
__________________ "sevgide güneş gibi ol,dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,hataları örtmede gece gibi ol,tevazuda toprak gibi ol,öfkede ölü gibi ol. <br />her ne olursan ol;ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol. "<br />Mevlana<br /><br /> | Offline
| |
17-06-2008, 12:08 AM
|
#7 (permalink)
| Üsteğmen
Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 163
Tesekkür: 0
46 Mesajinıza toplam 145 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Can DÜNDAR Rahmetli Vehbi Koç ile yapılan bir televizyon röportajıydı. Yıllar önce... "Param var, malım var, şanım var, mevkim var; ama gel gör ki, iki kaşık bulgur pilavı yiyemiyorum" demişti üzüntüyle. Domatesli bulgur pilavının yanında turşu ve soğan.. çok uzun zaman önce yasak edilmişti ünlü işadamına. "Çok şükür bugünleri de gördüm ama..." diye konuşmasını sürdüren ünlü sanayici "dünyanın en kudretli adamı da olsan fark etmiyor..." diye eklemişti. Bir soğan, bir bulgur bazen nelere bedel oluyor....
* * *
Emel Sayın'ın hayatının anlatıldığı bir programdı. Çok genç yaşta başlayan yolculuğunda gücü, başarısı ve ışıltısından sonra bugün geldiği nokta konuşuluyordu. Pek çok kadının yerinde olmak istediği güzel, başarılı ve ünlü sanatçı "Bir tek şeye sızlıyor içim... Keşke bir çocuğum olsaydı" derken gözleri dolu doluydu. "Bana hep daha çok gençsin, önce işin, önce sanatın, daha şöhretin başındasın dediler. Ama keşke kimseyi dinlemeseydim..."
* * *
Gani Müjde ile söyleşi yaptığım bir programdaydık. "Çok küçüktüm ve babam kendi koşulları içinde beni şımartmaya uğraşıyordu" diye başladı anlatmaya. "Bir bayram arifesiydi. Galiba kendi takım elbisesini verip bana bir elbise yaptırmış. Çok mutluydu o bayram; bana bir şey giydirebildiği için. Ama ben elbiseden hiç hoşlanmamıştım. Ağlamaya başladım, ben bu çirkin şeyi giymem diye. Babamın bana bakışını hiç unutamam. Galiba en fazla altı yedi yaşındaydım. Birden hiç beklemediğim bir şey oldu ve babam bana hayatımdaki ilk ve son kez çok şiddetli tokadını attı. Çok gücenmişti bana. Aradan yıllar geçti. Şimdi İstanbul'un güzel manzaralı evlerinden birinde oturabiliyor ve istediğimi alabiliyorum. Babam öldükten sonra bir gün, babamın o bakışı geldi aklıma. Keşke geri dönüp o sayfayı silebilsem, öyle isterdim ki... Babamı mutlu edebilseydim."
* * *
Üzerinden çok zaman geçti ama yine de tereddüt ettim şimdi yazıp yazmamakta... Bir cesaret yazıyorum; Yeşim Salkım -Uzan idi o zamanki soyadı- Levent'te yeşil bir villada, görkemli mobilyaların içinde görkemli duvarların arasında ve görkemli bir masanın ardında oturuyordu. Yapmak istediklerini anlatırken, çok çok uzun siyah saçları kollarını, belini, boynunu örtüyordu ve gözlerinde adını tam da koyamadığım bir siyah şey vardı. Keder? Yalnızlık? Öfke? Yorgunluk? Her şey, herşey elinin altındaydı ama mutsuzdu besbelli... Sonra zaman geçti. Soyadlarından birini sildi. Saçlarını kestirdi. Geçenlerde bir akşam gördüm onu. O beni görmedi. Yan yanaydık oysa. Geçip gittik birbirimize değmeden. Kısacık saçları, gecenin karanlığına rağmen ışıldayan gözleri vardı. Sevdiği adamın, kocasının elinden tutmuş, deniz kenarına doğru yürüyordu.
Yanından geçip kendi yoluma devam ederken düşündüm de... Hayat bu kadar basit bir şeydi işte. Yaptıklarımız, yapmak istediklerimiz, özlediklerimiz, pişman olduklarımız, onardıklarımız, onaramadıklarımız... Hepsi basit, minicik şeylerdi ama ulaşamadıkça, çözemedikçe, yenemedikçe bize kocaman geliyordu. Kitlelerin sevgisi, para,ün, güç... Hiçbiri, hiçbiri bedel olamıyordu, özlemini çektiğimiz o şey her ne idiyse...
Bir çocuk,
Sevildiğini bilmek,
Bir vicdan rahatlığı,
Bir tabak pilav,
Bir sağlıklı nefes...
Hayat bu işte; basit, küçük bir hadise...
Can DÜNDAR
__________________ "sevgide güneş gibi ol,dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,hataları örtmede gece gibi ol,tevazuda toprak gibi ol,öfkede ölü gibi ol. <br />her ne olursan ol;ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol. "<br />Mevlana<br /><br /> | Offline
| |
25-06-2008, 11:22 PM
|
#8 (permalink)
| Yüzbaşı
Üyelik tarihi: Nov 2006 Bulunduğu yer: tekirdağ,Çerkezköy
Mesajlar: 662
Tesekkür: 29
269 Mesajinıza toplam 773 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Can DÜNDAR Bavulları Hep Toplu Durmalı İnsanın...
Bavulları hep toplu durmalı insanın... Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı... Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli... İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı... Yalnızlığa alışmalı... Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma, günümüzün borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık... Bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı. Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; Zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır... İşte o yüzden alışmalı yalnızlığa... Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan... Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde başını dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı... Romanlardan, yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına... "Yalnızlık paylaşılmaz/Paylaşılsa yalnızlık olmaz" Dizeleriyle başlamalı güne... Telesekretere "Şu anda size cevap verebilecek kimse yok! " denmeli, "Belkide hiç olmayacak..." cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı... Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır. Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür... O yüzden en sessiz gecelerde "Doğruydu, yaptım" la teselli bulmalı insan. Feryada komşuların yetişmemesine, Soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı... Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, Kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı... Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, Ama hep kalıp savaşacak kadar gözüpek olabilmeli... Sessizliği, sese dönüştürebilmeli... Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan... Yollarla barışmalı... Yalnızlığa alışmalı...
Can Dündar
__________________ Neoglance Derneği -nurhanza | Offline
| |
13-07-2008, 01:00 AM
|
#9 (permalink)
| Üsteğmen
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 416
Tesekkür: 0
122 Mesajinıza toplam 635 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Can DÜNDAR Tanrı'nın Göktaşları
Önceki gece, kutsal katında sıkkındı Tanrı...
Dev aynasının karşısında oturmuş elindeki taşlarla oynuyordu.
Yine böyle sıkıntılı bir anında yarattığı insanoğlu, başlıbaşına sıkıntı vesilesi haline gelmişti.
Kulları aşağıda yoksul, yalnız ve mutsuzdu.
Acı çekiyor, kan döküyor, eziyor, öldürüyorlardı.
Sevgiden ziyade nefret kusuyor, sevaba değil günaha sarılıyorlardı.
Şeytan, zulmün bayrağını dikmişti yerküreye...
"Bıktım" diye mırıldandı Kainatın Efendisi, "...yoruldum asırlardır aynı filmi görmekten! Bilseniz kaç nesilde böyle kaç savaş, kaç yangın izledim ben".
Kederle avucunda çevirdiği taşları, yerküreye doğru attı.
Taşlar, karanlıkta alevli ışıklar saçarak süzüldü aşağı...
* * *
Aşağıda umutla pencerelere üşüştü biçare Ademoğulları...
Kainatın ışıkla dansı başlamıştı.
Bu ışıltılı "yıldız yağmuru"na türlü çeşit manalar vehmettiler.
Toprağa yan yana uzanıp gözlerini gökyüzüne diktiler ve kayan her yıldız için ayrı dilek tuttular:
"Sevdiğime kavuşayım" dedi biri, "Yoksulluktan kurtulayım" diye yalvardı öteki...
Gökyüzünün "taş yağmuru"nu, yeryüzü "dilek yağmuru" ile yanıtladı sanki:
"Acı çekmeyeyim", "Yalnız kalmayayım", "Mutsuz olmayayım".
* * *
Acı acı güldü Tanrı yukarıda...
"Ah kullarım" dedi, "Buradan ne kadar da zavallı görünüyorsunuz.
Göktaşları, gözyaşlarını dindirir mi sanıyorsunuz.
Bu mu onca asırda yaratabildiğiniz uygarlık?
Yağanın taş olduğunu biliyor, ama hala o taşlardan medet umuyorsunuz. Derdinizin devasını onlarda arıyorsunuz.
Oysa attığım taşlardan duvarlar ören sizsiniz. Birbirinin önüne setler çeken siz...
Alçakgönüllülük istedim sizlerden; gönülsüz davrandınız, geriye kala kala sadece alçaklık kaldı".
"Ah zavallı ümmetim" diye dertlendi Tanrı,
"Yıldızlara baktığınız kadar, birbirlerinize baksanız çok daha mutlu olacaksınız.
Benimle konuştuğunuz kadar birbirlerinizle konuşsanız, hiç de böyle yalnız kalmayacaksınız.
Gökyüzünde arayıp durduğunuz çareyi kendinizde, birbirinizde bulacaksınız".
* * *
Sonra efkarla dev aynasına çevirdi yüzünü... Yalnızlığını savmak için onunla dertleşmeye başladı:
"Onca kalabalıkta kendilerini yalnız sanıyorlar. Asıl ebedi yalnızlığa mahkum olan benim, bilmiyorlar" diye iç geçirdi.
Aynada kendini süzdü uzun uzadıya...
Sonra aşağıya baktı.
Yeryüzünde çaresiz gözbebeklerinden uçsuz bucaksız bir samanyolu vardı.
Milyonlarca çift göz, yalnızlığından kurtulmak için umutla kendisine çevrilmiş bakıyordu.
Aniden aynasını çevirip dünyaya tuttu.
Milyonlarca ışıltılı gözbebeği yansıdı göğün yüzünden...
İnsanlar, gökkubbenin aynasında kendi gözbebeklerinin ışığını görüp, takımyıldızı sandılar.
"Tanrım, bu ne mucizevi güzellik, keşke biz de yıldızların gibi ışıldayabilsek" diyerek hayran hayran dilek tutup duaya daldılar.
Bulutlandı Tanrı'nın yüzü...
Tuvalindeki resme kızan bir ressam gibi; çevirdi aynasını geri...
Söndü gökkubbenin ışıkları...
Sabah oldu.
CAN DÜNDAR
__________________ Benim özgürlüğe açılmış kanatlarım var
Sonsuzluğa çıkan zamansız kapılarım var
Senin beş para etmez kuralların varsa
Benim inandığım ölümsüz masallarım var | Offline
| |
13-07-2008, 02:52 AM
|
#10 (permalink)
| Üsteğmen
Üyelik tarihi: May 2008 Bulunduğu yer: In a world
Mesajlar: 216
Tesekkür: 347
149 Mesajinıza toplam 1,006 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: Can DÜNDAR Hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün
Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı... Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod vardı içinde... Deniyordu ki; "Arada bir, çok bunaldığınızda, hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün"...
Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım... Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum... Ama "kendi ölümümüzü ve cenazemizi" düşünmemiz tavsiye ediliyordu... Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an... Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim... Diyordu ki; " bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız...
Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın... O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün... Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin... Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın...
Bırakın canınız yansın, bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz... Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi... Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini... Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin...
Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım... Eşimi, oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine... Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini... Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı... Görüyordum işte "babaaaa..." diye ağlayan biricik oğlumu... Eşim kucağında "ağlayan emanetimle" ayakta durmaya çalışıyordu perperişan... Koca çınar babacığım, belli belirsiz dualar okuyordu, o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla... Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını... Kardeşlerim, akrabalarım "çok erken gitti, doyamadı oğluna..." diyordu acıyan ses tonlarıyla... Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı... Bazısı "daha dün birlikteydik, nasıl olur...?" diyordu...
Bunları seyredip onlara "hayır ölmedim, burdayım.." demek istedim hayal olduğunu unutup... Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını okumadan kitabın...
Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide... Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkındalığı göstermek istemişti yazar... Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim... Almam gereken dersi ve mesajı almıştım... Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum... Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum... Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik... Biraz kendime geldikten sonra devam ettim hayatımın en zor hayaline... Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde neler söyleyecekleri vardı... Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında... Onlarda bıraktığım izleri, yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım hayalimde... İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak...
Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım... Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi, deşifre etmem gereken metin... Diğerlerine geçmiyorum... Bu yazıyı şu an yazıp sizlerle paylaştığıma göre "diğerlerine" artık sizlerde dahilsiniz...
Düşünün, bir gün bir mail ulaşıyor "ölmüş" diye... Sizler kimbilir neler düşünür ve yazardınız... Eşim şu an yanımda ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi... Oysa ki yazarın amacı "Yaşamanın ve hala nefes alıyor almanın kıymetini göstermekti... Benim de öyle... Lafı çok uzattım farkındayım... Ama hayat dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili çıkıntılı...
Ben o gün kurduğum o hayalle, canımın tüm yanmasına rağmen YENİDEN DOĞDUM... Bilgisayar diliyle "format attım hayatıma"... Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim... Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti...
Peki ya hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzere kapansaydı... İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı... Belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını getirirseniz buna değer bence... Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim... Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki...
Bence bu yazıyı sadece okuyarak bırakmayın... LÜTFEN ARADA BİR, BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN, DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN...
Ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah'tan başka bilen yok... İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın, ertelemeyin... Bilerek - bilmeyerek kırdığınız kalpleri tamir edin... Sizi sevenlere ve sevdiklerinize daha fazla zaman ayırın...
Biraz Hıncal abi tarzı olacak ama, sevginizi ve verdiğiniz değeri haykırın onlara iş işten geçmeden... Ve en önemlisi; VERDİĞİ -VERMEDİĞİ, ALDIĞI - ALMADIĞI HERŞEY İÇİN, TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN YÜCELER YÜCESİ YARADAN'A... Wink2
CAN DÜNDAR | Offline
| | |
Yetkileriniz
| Konu Acma Yetkiniz Yok Cevap Yazma Yetkiniz Yok Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok HTML-Kodu Kapalı | | | Can DÜNDARYaratıcı Yazarlar Klubü ve Köşe Yazıları Can DÜNDAR Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Can Dündar - Kırlangıcın Ömrü
Fırtınadan sırılsıklam bir geceye uyuyup, ışıl ışıl bir bahar güneşine uyanınca insan, uzun sürmüş bir kış uykusunun mahmurluğundan silkinmişcesine diriliyor ruhu...
Yorgun bir yılın sonunda, denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğum bir sahil kasabasında, elektronik posta ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Köşe Yazıları telkin cd indir izle İstanbul Köşe Yazıları nerededir kimdir Köşe Yazıları çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Köşe Yazıları hipnoz Köşe Yazıları olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Köşe Yazıları hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Köşe Yazıları kuantum düşünce kitap haberi WEZ Format +3. Şuan Saat: 03:45 PM.
|