Yağlı soykırımın farkında mısınız?
Sadece biyodizel üretilebilecek evsaftaki atık yağlar, soframıza tekrar dönerken, atık olmayan yağlar da büyük tehlike arz ediyor. 'Ben arı kovanına çomağı soktum' diyen Mustafa Ezici, ilgisizlikten rahatsız.
Türkiye, Mustafa Ezici ismini 'atık yağlar' konusundaki uyarıcı çıkışlarıyla tanıyor. Atık yağ deyince, sanayideki değil mutfak ve restoranlardaki yağlardan bahsediyoruz; yani bir kısmını doğrudan veya dolaylı olarak midemize indirdiğimiz tehlikeli yağlardan. Bu tehlikeli yağların atık olmayanı da çok tabii… Hastalıkların çoğunun bilinçsiz yağ ve yağlı yiyecek tüketiminden kaynaklandığını düşünen Ezici, meseleye "Bu yağları insanlara yedirenler, bir tür soykırım suçu işliyor" diyecek kadar keskin yaklaşan bir isim olarak biliniyor. Ama kanunlar, konuya bir o kadar yumuşak yaklaşsa da, insan ve çevre sağlığını tehlikeye atanlara 6 aydan 2 yıla kadar hapis öngören yasanın yeni de olsa yürürlüğe girmesi umut verici.
Gaziantep Nizipli genç işadamı Mustafa Ezici, soyadından da anlaşılabileceği üzere aileden zeytinyağcı. Bir ara tavukçulukla da uğraşan Ezici, 2000'li yıllarda yemlik yağ ithalatı yaptığı Alman Nova Oil firmasının müdürünün uyarısıyla, o zamanlar hiç kimsenin bilgi sahibi olmadığı atık yağlardan biyodizel üretimi için kolları sıvamış. 2006 yılında, Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği'nin çıkartılarak yasal zeminin hazırlanmasından önce 6 milyon avro harcayarak Dilovası'nda Avrupa'nın en büyük tesisleri arasında yer alabilecek Ezici Yağ Sanayi Biyodizel ve Enerji Üretim Pazarlama Laboratuar Hizmetleri A.Ş'yi kurmuş. Yönetmelik, atık yağların eskiden olduğu gibi sabun işinde kullanılmasını yasaklayıp sadece biyodizel üretiminde kullanılmasını öngörüyor. Bunun için atık yağ toplamaya başlayan Ezici'nin asıl serüveni bundan sonra başlıyor.
Atık yağlar konusunu merak ettiği için laboratuar incelemesi de yaptıran Ezici, sonuçlar karşısında hayrete düşmüş. Ve Ezici ondan sonra, defalarca kullanılarak neredeyse zehre dönüşen kızartma yağlarının, insan sağlığı başta olmak üzere çevreye de inanılmaz tahribatı olduğu konusunda, gelecek kuşakları da düşünerek uyarılara başlamış. Gazeteci Yalçın Bayer'in de Hürriyet'teki bir yazısında 'janjanlı' cipslerin ateşe verildiğinde kâğıt gibi yandığını söylediği gibi durumun vehâmetini anlatmaya devam eden Mustafa Ezici ile nasıl zehir yediğimizi, atık yağların tabiatta yol açtığı tahribatı ve en önemlisi de bunca zamandır uyarılarda bulunmasına rağmen Türk toplumunun nasıl da duyarsız bir hâle geldiğini konuştuk.
-Daha önceki röportajlarınızda firma ismi vermeden büyük bir fast food şirketinin atık yağlarının tehlike sınırlarını kat kat aştığını analiz raporuyla ortaya koymuştunuz. Onlardan bir tepki, tehdit geldi mi size?
Gelmez olur mu?
-Ne diyorlar mesela?
Tabii ki cephe alıyorlar bize.
-Cephe derken?
'Niye açıklıyorsun' diyor adam. 3-4 yıldır tepki veriyorum bu konularda ben. Medyada gündeme getiriyorlar. Et, süt, yumurta, tavuk. Tavukçuluktaki antibiyotik haberini Fatih Altaylı yazdı ilk; tavukta büyütme faktörü kullanılıyor diye. Sonra Erman Toroğlu hormonlu tavuk diye çıkardı ortaya. Mudurnu Tavuk'u çalıştırdıktan, kendim tavuk ürettikten sonra gördüm olayları. Ama adamlar ellerinden geleni yapıyorlar. Eskisi gibi değil. Tarım Bakanlığı gereken hassasiyeti gösteriyor.
-Bu konulara duyarlılık nasıl başladı sizde?
Allah'tan gelen bir şey var. Çünkü olayları görüyor, üzülüyorum. Hatta arkadaşlarım da rahatsız olmaya başladı, bir araya gelip oturduğumuz her zaman bunları konuşuyorum diye. Ama insanların bir şeyler yapması lâzım. Kimsenin umurunda değil.
-Bu duyarlılığınızın temelinde ne yatıyor?
Yeme içmeden dolayı biraz hassasım. Sebze ve meyve ile besleniyorum. Onun da getirmiş olduğu bir şey var. Fast food fazla yemem. Et çok az tüketirim. Genellikle sebze-meyve, bakliyatla ara sırada et ve balıkla beslenirim. Bu tarzda beslenen insanlar biraz daha çevreci oluyor. Hayat tarzı daha değişik olduğu için yaşama bakışı da biraz daha farklı oluyor insanın.
DİYANET DE KONUYA EL ATMALI
-Antepliler kırmızı ete düşkün olur ama…
Ben öyle değilim. Eşim de Antepli ama o ve çocuklarım da benim gibi. Cips yemezler, kola içmezler. Cipsler konusunda çok üzülüyorum mesela. Biz atık yağ topladığımız için gelen yağları görüyorum. Yağlara kaşık batmıyor. Malezya'dan palm yağı getiriyorlar. Bu yağlarla beraber hidrojene yağ yakıyorlar. Yani trans yağ. (Hidrojene yağ, tabii yağlara hidrojenleştirme işlemi yapılmasıyla elde edilir. Soya, mısır, kanola gibi bitkisel yağlara yüksek sıcaklıklarda nikel oksit ve hidrojen gazı eklenmesi suretiyle elde edilen margarinler, hidrojene nebati yağlar ve kısmen hidrojene nebati yağlar bu gruba giriyor. Tereyağı taklidi yağlar, nebati yağlar ve islenmiş gıdalara katılan tamamen veya kısmen hidrojene nebati yağlar vücutta serbest radikal aktivitesini arttırarak kronik hastalıkların en belalılarına -koroner hastalıklar ve kanser- kadar gidebilecek sağlık problemlerine yol açıyor.)
-Bu hidrojene yağlar konusunda Avrupa'da durum nasıl?
Avrupa ve Amerika'da zaman içerisinde bunları tamamen yasaklayacaklar. Yani margarin yağıyla yapmasın, bitkisel yağla yapsınlar o zaman hiçbir problem yok. Yağları defalarca kızartmasınlar. Normal şartlarda bir atık yağda bulunması gereken polimer miktarı 25-27 arasında olmalı. Biz bunları analiz edip ölçtürdüğümüzde polimer oranı 100 derecenin üzerinde çıktı. Cihazlar bile bozuldu. Mesela TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy'a anlattım bunları. "Trans yağ kullanan otellere turist götürülmesin diye açıklama yapacağım" dedi. Gördü olayları.
Bu işlere öncü olmaya çalışıyoruz ama bize destek yok. Başbakan'ın çağırıp benden bilgi alması lâzım; 'Bu olay nedir evladım? Bu olayı nasıl çözeriz?' diye. Ömer Çelik'e üç kez söyledim. Söyleyeceğim dedi Başbakan'a. Bilmiyorum söyledi mi. Bu işle ilgili her tarafa saldırıyorum. Yeter ki diyorum bu işin önlemi alınsın. Çevremize, geleceğimize sahip çıkalım. Bir yerde anlayacak bunu Türk toplumu; ama dönüşü olmayan bir şeye gelmiş olacağız. Buna üzülüyorum. Şunu da söyleyeyim. Diyanet İşlericamilerde bu konuyla ilgili hutbe okutsa keşke İnsan sağlığı ile oynanıyor. Gerçekten bu toplum kendi geleceğini mahvediyor.
-Girişiminiz oldu mu Diyanet'e?
Yok ama geleceğimiz için yapalım bunu.
-Kızartma yağlarında yağı kullanma sınırı nedir?
Onun bilimsel bilgisi bende yok. Üniversiteler üzerinde çalışıyorlar şu anda benim bildiğim. Onun bir kriterini bulmaları lâzım. Ama Almanya'dan bir kit getirdim, 5 yıldızlı oteller ile İstanbul'daki catering firmalarına dağıttım. Sıcak yağdan numune alarak anında analiz ediyorsunuz. Cihaz üzerindeki çizgiye göre o yağın kullanılıp kullanılmayacağını anlıyorsunuz. Polimer miktarını eğer 24-25 derecede keserseniz hiçbir problem yok. Kızartma ile yapılan yemeklerde çocuklar için faydalı C vitamini falan var. O zaman vitaminler ölmüyor. Fakat defalarca kızartırsanız zarar orada başlıyor. Türkiye'de 1,5 milyon ton yağ kullanılıyor. Bunun 450 bin tonu trans yağ. Toplum şu anda felaket bir durumda. Sağlık problemlerinin bütün nedeni bu. Ve bunun kimse farkında değil. Gelsinler kapım açıktır benim. Bas bas bağırdım, bağırıyorum. Yağları topluyoruz. Margarin yağlarının üstünde kaşık batmıyor. İnsanın vücut ısısı 37 derece. Düşünün yani. O yağlar vücuda girince donup kalıyor, vücut onları dışarı atamıyor.
-Peki çözüm ne size göre?
Bence Meclis'te bu işle ilgili çok ciddi bir araştırma komisyonu kurulması lâzım. Ayrıca şöyle de bir şey yapılabilir. Tarım Bakanlığı, Çevre Bakanlığı bize yetki verir. Der ki 'topladığınız bidonların üstüne o yağın alındığı firmanın adını yapıştırın, tarih atın, günlük olarak aldığınız yağları analiz yapın ve bize rapor edin.' Bizim laboratuarı da akredite laboratuar olarak kabul ederlerse biz o zaman bu işin içinden çıkarız. Yoksa öbür türlü her dükkanın başına adam dikemezsiniz.
-Şu anda siz merak ettiğiniz için mi yaptınız analizleri?
Evet. Çünkü şu anda bahsettiğim gibi bir kanun yok. Öyle bir kanun olsa biz bunları her gün denetleriz. Atık yağların dökülmesi ile ilgili insan ve hayvan sağlığına zarar vermekle alakalı kanun çıktı. Orada diyor ki çevreye, hayvan ve insan sağlığına zarar vermenin 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası var. Kızartma yağları da tehlikeli atığa giriyor. Ben şu anda bu yağların insan sağlığına zarar verdiğini noterden tespit edip, şikayet etsem o firma ceza alır. Şu anda önü açık. Ancak insanlar bana cephe almaya başladı.
-Açıklamalarınız üzerine savcılardan bir talep geldi mi size?
Hiçbir savcıdan bir şey gelmedi.
-Savcılıktan bir talep gelirse ne yaparsınız?
Savcılık derse ki bu firmalardan aldığınız yağları bana analiz yapacaksınız, her türlü yardımcı oluruz. Ama kanun çıkması lâzım.
-Birkaç senedir uyarıyorsunuz. Ne kadar yol katettiğinizi düşünüyorsunuz?
Bence biraz yol katettik. İnsanlar bilinçleniyor. Televizyonlarda haber bültenlerinde haberler çıktı. Bunlar benim becerimle oldu. Görüyorlar dünya kötüye gidiyor diye. Akarsular, dereler ve denizlerin yüzde 25 kirlenmesinin sebebi bu kızartma yağları yani. Binlerce, milyonlarca hanede kızartma yağları hep lavaboya dökülüyor şu an. Bunların çok ciddi şekilde toplanması lâzım. Bu gidişle 10 yıl sonra Türkiye'de su kalmayacak.
-Halktan tepkiler alıyor musunuz?
Hiçbir tepki yok. Vurdumduymaz bir toplum var Türkiye'de.
-Açıklamalarınız karşısında yetkililerin tavrı nasıl genellikle?
Yaparız, ederiz diyorlar; ondan sonra arkası fazla gelmiyor. Bir bıkkınlık var devlette yani, ben onu görüyorum. Böyle bir hantallık var. Cumhurbaşkanına da, başbakana da, milletvekillerine de, her yere ben şu anda bu yağların numune ve analizlerini gönderdim. Ulaştı Meclis'e, fakat numuneleri güvenlik nedeniyle almadılar. Analiz sonuçlarını içeren dosya teslim edeceğiz Meclis'e.
Sabah'ta benim haberim çıktı. AK Parti'den Gülseren Topuz, CHP'den Akif Hamzaçebi ve Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin, bu üçü ilgilendiler. Gülseren Topuz bana dedi ki 'Avukatınla görüş. Bir kanun teklifi hazırla. Meclis kapanmadan bunu çıkaralım.'
-Ne düşünüyorsunuz teklif karşısında?
Biyodizel üreticilerinin derneği ALBİYBİR var Ankara'da. Dernek şu anda bununla ilgili bir taslak hazırlıyor. İTÜ ve Ankara Üniversitesi'nden hocalar da araştırmalar yapıyor. AB kriterlerini buraya yerleştirecekler. Bu çok vahim bir durum. İnsan sağlığı söz konusu. Biz bu ülkede ne için yaşıyoruz? Kimsenin umurunda değil. Ben kendi kendime konuşuyorum. 30 defa haber yaptırmışım. Hiçbir yerden bir ses yok.
YEMEK FİRMALARINA DİKKAT
-Bu tıkanmanın sebebi ne size göre?
Bence ekonomik. İnsanlar yalnızca para kazanmayı düşünüyorlar. Şimdi niye restoranlarda bu yağları defalarca kızartıyorlar. Çünkü 7 milyon kişiye her gün cateringden yemek çıkıyor. Türkiye'de 4 bin 400 kaçak catering firması var diyorlar. Bu firmalar üç kap yemeği iki buçuk liraya satıyor. Demek ki bu yağı da, unu da, şekeri de sahte alıyor. Ondan dolayı oluyor bunlar. Yağı defalarca kızartıyorlar. Bundan yiyen insan ne oluyor? Hastalanıyor. Bu sefer sağlık sistemini çökertiyorsunuz. Bu olayların önünü kesmezseniz hastalık da artar, her türlü problem de artar Türkiye'de.
-Ne zamandan bu yana toplamaya başladınız atık yağları?
Ezici ismi ile 2006 martından beri stokluyoruz. Şu anda depomuzda 500 tonun üzerinde yağ var. Ve hiçbir işlem yapmıyoruz.
-Neyi bekliyorsunuz?
ÖTV'yi. ÖTV'den dolayı kurtarmıyor. Tüm maliyetiyle birlikte ÖTV'yi de koyarsak yaklaşık 2,3 liraya mal oluyor litresi. Bu fiyata mal ettiğiniz biyodizeli kimseye veremezsiniz. Çünkü akaryakıta katma zorunluluğu yok. ÖTV kızartma yağlarında da kaldırılırsa Türkiye genelinde stoklama ağı oluştururuz. Projelerim var; ama önümü göremediğim için bir şey yapamıyorum.
-Pişman mısınız?
Ya bir müddet böyle pişman oldum ve satmaya karar verdim; ama bu AB'de katkı zorunluluğu gündeme gelince devam edelim dedik. Ben bu kadar güzel bir şey yapıyorum; ama bütün kapılar kapalı. Bir tek, Çevre Bakanlığı destek veriyor, onun haricinde hiçbir şey yok.
-Kamu kurumları soğuk mu bakıyor size? Onlardan atık yağları alabiliyor musunuz?
Meclis'ten atık yağ alamıyoruz. Meclis satıyor yağı veya döküyor. Meclis'ten bile alamıyorsak düşünün artık. Milletvekilleri ne yediklerini biliyorlar mı acaba? Ayda 8-10 ton atık yağ çıkacak firmalar var. Yağları bize vermeleri lâzım, vermiyorlar. Tavukçular yağını vermiyor. Bunları sıcak su ile yeraltındaki borulara veriyorlar. Sonra, borular tıkanıyor. Çoğu yerlerden bizden para istiyorlar bu yağı vermek için. Halbuki yasa gereği bunları teslim etmeleri gerekiyor.
-Atık yağlardan sadece biyodizel yapılabiliyor değil mi? Yasaya göre onlardan sabun yapılması yasak artık.
Şu an yapmıyorlar ama merdiven altı üretim yapanlar yine onlardan sabun üretiyor. Arap sabunu falan yapanlar var yani.
-O zaman markasını bilmediğimiz ürünlere yanaşmayacağız yani.
Evet tabii. Bu yağ konusu çok önemli. Bizim aile doktorumuz var. Bir araştırma yapmış; yeni doğmuş bebeklerde kolesterol görünüyor Türkiye'de. Böyle bir vahim tablo var mı ya! Ben arı kovanına çomağı soktum, birileri artık bunun arkasından gelirse iyi olur. Reklamlarla insanların beyinlerini yıkıyorlar. Bir de basın bu işin üstüne fazla gitmiyor. Çünkü o reklamı veren firmalardan bir gelirleri var. Şu an gidin bir markete, bisküvi alın, hepsinin üzerinde hidrojene yağ yazıyor. Bazı ürünlerde yazı gizlenmiş gibi ambalajdaki kıvrımın altında kaldığı için dikkatle bakılmayınca fark edilmiyor. Hidrojene yağın yasaklanması lâzım; vücut onu atmıyor, damarlarda plak oluşturuyor. Bu yağ kimyasal işleme tabi tutuluyor ve sağlığa zararlı. Bakın olein 22 derecede sıvı oluyor, stearin 45-56 derecede. Bunu getiriyor, margarinin içine katıyorlar. Bunu yapan kim? En büyük yağ firmaları. Hidrojene yağ Batı'da yasaklanıyor. Türkiye'de niye yasaklanmasın? Bu toplum bunun cezasını çekmek zorunda mı?
- Bu kadar vahim mi durum? Hiç mi iyi gelişme yok gıda ila alakalı?
Ben göremiyorum.
Kaynak :
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=27203