Üsteğmen
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 216
Tesekkür: 977
219 Mesajinıza toplam 1,274 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Mutluluğun kimyası Mutluluğun kimyası Sanskirit dilinde,Vetenda terminolojisinde ruhun ismi ‘‘atman’’dır.Bunun anlamı da, ruhun mutluluğun kendisi olmasıdır. Burada anlatılmak istenen mutluluğun ruha ait bir şey olduğu değil, ruhun kendisinin mutluluk olduğudur. Bugün mutluluk ile memnuniyet ve zevk, keyif hali birbirine karıştırılmaktadır. Fakat gerçekte keyf ve zevk veren, memnuniyet veren şeyler aslında bir illuzyondur; mutluluğun bir gölgesidir.Ve insan bu yanılgı içerisinde tüm yaşamını da harcayabilir, memnuniyet veya keyf veren şeylerin peşinde koşar ve hiçbir zaman da tatmin olmaz. Hindular ise bunu atasözleriyle şöyle açıklamaktadır : ”Kişi keyif ve zevk peşinde koşar ve sonunda bulduğu acı ve kederdir’’. Her keyif ve zevk verici şey dıştan bakıldığında mutluluk getiriyor gibi gözükebilir ve bazen de mutluluk habercisi de olabilirler.Ama aslında onlar mutluluğun gölgesidirler.Tıpkı kişinin gölgesinin nasıl o kişinin kendisi olmadığı ve sadece onun formunu temsil ettiği gibi, aynı şekilde zevk ve keyif sadece mutluluğu temsil ederler, ama hakikatte mutluluğun kendisi değildirler. Bu fikirden gidersek, gerçekten bu dünyada mutluluğun ne olduğunu bilen çok az ruh bulabiliriz. İnsanların çoğunluğu sürekli olarak bir konudan diğeri peşinde koşmakta ve hayal kırıklığına uğramaktadırlar. Yaşamın tabiatı böyledir. O derece aldatıcı ve yanıltıcıdır ki, kişi bin kere de hayal kırıklığına uğrasa gene de aynı yolda gitmeye devam eder. Çünkü bundan daha iyisini bilmez. Biz yaşam hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek o derece çok da, samimi olarak ben mutluyum diyen bir ruha çok az rastladığımızı kavrarız. Hemen hemen her ruh yaşamın hangi pozisyonunda olursa olsun öyle veya böyle mutsuzluğundan bahsetmektedir. Ve ona bunun sebebini sorduğumuzda muhakkak ki, istediği pozisyona, kuvvete, mala, mülke veya makama sahip olmadığını, bunlar için yıllarca çalıştığını yine de bunları elde edemediğinden bahseder. Belki para peşinde koşar ama zenginliğin kendisini tatmin edemeyeceğinin farkında değildir. Ya da düşmanı olduğunu söyler veyahut sevgilisinin onu sevmediğinden bahseder. Mutsuzluğu için binlerce sebep vardır. İnsanın mantığının bulduğu, yarattığı binlerce sebep mutsuzluk için bulunabilir. Acaba bu bulunan bahanelerin bir tanesi bile hakikaten doğru mudur? İnsanın elde etmek istediği arzuları gerçekleşse, acaba kendisi gerçekten tam anlamıyla mutlu olabilecek midir? İnsan her şeye sahip olabilse, acaba bu ona yetebilecek midir? Hayır, onlar yine de mutsuzlukları için herhangi bir sebep bulacaklardır. Tüm bu bahaneler insanın gözlerini örten birer perde gibidir. Çünkü insanın derinliği bu tip şeylerin veremeyeceği hakiki mutluluğu özlemekte ve aramaktadır. Hakikaten mutlu olan kişi her yerde mutludur. Sarayda da mutludur, küçük bir kulübede de. Zenginlikte de fakirlikte de. Çünkü o mutluluğun kaynağını bulmuştur ve bu kaynakta onun kalbinin derinliklerinde yatmaktadır. Eğer insan bu kaynağı keşfedemezse, artık ona hiçbir şey hakiki mutluluğu veremez. Mutluluğun sırrını bilmeyen kimse genelde hırs ve tamaha bürünür. Binlerce şeyi ister ve onlara sahip olsa da bunlar onu tatmin yinede etmez. Milyonlar istemeye başlar ve yine tatmin olamaz. Daha fazla,daha fazla ister.Ona sempatini ve hürmetini versen, o yine de mutlu olmaz.Sahip olduğun tüm serveti versen, tüm sevgini versen, gene de onun için bu yeterli olmaz.Çünkü o yanlış yönde aramaktadır.Ve o yüzden de yaşam onun için trajedi haline gelir.Mutluluk ne satın alınır,ne de satılır.Ne sen onu bir kişiye verebilirsin,ne de o kişiden onu alabilirsin.Mutluluk senin kendi varlığındır.Senin aslındır.İnsanın bu aslı, yaşamında en değerli şeyidir.Tüm dinler,felsefi sistemler,farklı düşünce şekillerinde insana dini veya mistik yol vasıtasıyla bunu bulmayı öğretmeye çalışmışlardır.Tüm bilgeler değişik form ve şekillerde bireylere ruhun aradığı bu mutluluğu bulabilmek için birer metod gösterirler. Ermiş ve mistik bu yönteme”Simya’’adını verir. Binbirgece masallarında tamamiyle mistik fikirler sembolik olarak anlatılmaktadır. Bu masallar filozofların taşlarından bol bol anlatırlar.Bu öyle bir taştır ki, metali kimya yöntemiyle altına çevirebilmektedir ve şüphesiz bu sembolik fikir doğuda ve batıda birçok kişinin aklını çelmiş ve onları yanıltmıştır.Çoğu böyle bir kimyevi sürecin oluşumunun olduğuna inanarak bu yolla da altın elde edebileceklerini düşünmüşlerdir.Bilge kişilerin fikri böyle değildir ve onlar böyle bir yönteme inanmazlar.Bu yolla altın elde edebilme fikri çocukça bir düşüncedir.Hakikatin bilincinde olan kişiler için altın, ışığın ve ruhani ilhamın sembolüdür ve aynı zamanda altın ışığın rengini temsil eder.Bu sebeple altının saçtığı ışığı arayış insanları altın peşinde koşmaya sürüklemektedir. Aynı zamanda altın, hakiki ve sahte altın olarak sembolik anlamda iki çeşittir ve aralarında büyük fark vardır.Hakiki altını özlemek ve onu arzulamak insanı sahte altını biriktirmeye sürüklemektedir.Bu kişiler İnsan hakiki altının kendi içinde olduğunun farkında değildir ve ruhun bu çabasını sahte yolda giderek feda eder.Tıpkı çocukların bebeklerle oynarken kendilerini feda edişi gibi.Bu bilince erişme, işin özünün farkına varma aslında yaşla ilgili bir konu değildir.İnsan ileri bir yaşada erişebilir, ama hala bebeklerle oynamakta yani ruhu hala sahte altının peşinde koşmakta da olabilir. Diğer tarafta ise genç bir kişinin çok erken yaştada yaşamın hakiki konularının peşinde de koşması mümkündür.Eğer kişi yaşamın değişken tabiatını inceleyip, onun nasıl değiştiğini öğrense ve herkesin sürekli olarak mutluluk peşinde koştuğunu görse,muhakkak her ne pahasına olursa olsun güvenebilir,bağlanabilir bir şeyi bulmak için her türlü çabayı gösterir.Bu değişken dünyanın ortasında insan yinede bir şekilde süreklilik peşinde koşmakta ve bunu yaparken bilmediği bir şey vardır, o da süreklilik gösteren tabiatını kendi içinde geliştirmesi gerektiğidir.Asıl kıymetli olan, güvenebilinen ruhun kendi tabiatıdır. Fakat bu dünyada emin olabileceğimiz,değişken olmayan,yok yani fani olmayan bir şey var mıdır? Doğan herşey,yapılan herşey en sonunda yok olmaya mahkumdur,başlayan herşey de bitmeye.Eğer insanın güvenebileceği bir şey varsa o da insanın kalbinde yatmaktadır.Bunun ismini de ilahi ışık olarak adlandırabiliriz. Filozofların hakiki taşıyla, gerçek altınla kastedilen de budur ve insanın aslında en derin varlığıdır. Bir kişi bir dine bağlı olabilir ama yinede hakikati kavrayamayabilir.Peki insanı mutlu yapamayan bir dinin faydası nedir ki?Din üzüntü,sıkıntı,depresyon anlamına gelmez.Dinlerin özünün insana mutluluk vermesi gerekir.Tanrı mutluluktur.O sevginin,dengenin ve güzelliğin en mükemmelidir.Dini bir insanın dindar olmayan diğer insanlardan daha mutlu olması gerekir.Ama dini vecibelerini yerine getiren, diniyle uğraşan kişi daima melankolik bir tavır içindeyse o zaman +o din formunu muhafaza etmiş, ama ruhunu kaybetmiş demektir ve işlevini tam olarak yerine getirmemektedir.Eğer dini ve tasavvufu incelemek ve öğrenmek kişiyi hakiki eğlenceye ve mutluluğa götürmüyorsa, o zaman böyle bir şey olmasın daha iyi.Çünkü bu insana yaşamının amacını gerçekleştirmeye yardım edemez.Günümüzün dünyası büyük bir üzüntü içinde, savaşın( burada I. Dünya Savaşı kastedilmekte) getirdiği felaketlerin etkisi altında acı çekmektedir. Yaşamın bugünkü ihtiyaçlarına cevap veren din, ruha yaşam veren ve ruhu cesaretlendiren,kuvvetlendiren ,insanın kalbini ilahi ışıkla aydınlatan bir din olmalıdır ve o din gerçekte daima mevcuttur.Bu hakiki dinin illede bir dış şekile de ihtiyacı yoktur.Ama bazı insanların ise bir dış şekile ihtiyacı olduğunu unutmamak gerekir. Fakat dinin insana,her ruhun arzusu olan mutluluğu vermesi gerekmektedir. Simya metodunun nasıl uygulandığı sorusuna ise şöyle cevap verebiliriz: Simya süreci arşimistler tarafından sembolik yollarla açıklanır.Arşimistler altının civadan yapıldığını söylerler. Civa tabiatından dolayı sürekli hareket halindedir ve bu yüzden belli bir süre içinde önce durgun hale getirilmesi gerekir.Durgun hale geldiğinde ise gümüşe dönüşür.Daha sonra gümüş eritilir ve bir bitki özüde eritilmiş gümüşün üzerine dökülür ve bu sürecin sonunda da altına dönüşür.Tabii bu sadece genel hatlarıyla yapılan bir anlatımdır ve bu sürecin tüm detaylarıyla ilgili bir çok açıklamalar da vardır. Birçok çocuksu ruh ise gerçekten civayı durdurmaya çalışıp, gümüşü eriterek, altın yapmaya çalıştılar. Bahsi geçen bitkiyi de uzun yıllar aradılar.Fakat neticede bu işle uğrayaşanlar büyük bir yanılgıya düştüler.Aslında çalışsalardı,çalışarak para kazansalardı daha çok işlerine yarardı. Bu sürecin tam manasıyla yorumu ise şudur: Civa zihin ve his dünyasının durup dinlenmeyen hareketli tabiatını temsil eder. Bilhassa insan bir konuya konsantre olmaya çalıştığı zaman, zihin ve his dünyasının ne kadar rahatsız ve devamlı hareket etme isteminde olduğunun farkına varır. Zihin ve his dünyası rahat durmayan bir at gibidir. At üstüne binildiğinde de durduğu halinden daha fazla bir şekilde huysuzlaşır ve hareketlenir. Zihin ve his dünyasının tabiatı da tıpkı böyledir. Biri onu kontrol etmeyi arzuladığı zaman daha fazla huzursuz olur ve civa gibi devamlı hareket etmek ister. Kişi konsantre olma metodu yoluyla zihin ve his dünyasının ustası olduğu takdirde, o kutsal, ilahi görevi gerçekleştirmede birinci adımı atmış demektir. Dua etmek bir konsantrasyondur. Okumak bir konsantrasyondur. Oturup rahatlamak, sakinleşmek,bir konu üzerine düşünmek,bunların hepsi konsantrasyondur.Tüm sanatkarlar, düşünürler,kaşifler aslında bir şekilde konsantre olmayı tam manasıyla gerçekleştiren kişilerdir.Onlar kendilerini, zihin ve his dünyalarını bir konuya tümüyle odaklayarak konsantre olma kabiliyetlerini geliştirmişlerdir.Fakat zihin ve his dünyasını sakinleştirmek için belirli bir metoda ihtiyaç vardı ki, bu metod da mistik kişiler tarafından öğretilir,tıpkı şarkıcılara da ses geliştirmeyi şarkı hocalarının öğrettiği gibi. Bunun sırrı da nefes ilmini öğrenmeden geçer. Nefes yaşamın özüdür, merkezidir ve zihin ve his dünyası belirli bir nefes alma metodu vasıtasıyla kontrol edilebilinir. Bunun için bir öğretmenin açıklamalarına ve ders vermesine ihtiyaç vardır. Örneğin doğu mistik inancı batıda kitaplar vasıtasıyla bilinmektedir. Din gibi kutsal olarak kabul edilen bu öğreti artık sözlerle tartışılmaktadır. Fakat bu hiçbir zaman insanın en öz varlığının, merkezinin gizemini açıklayamaz. İnsanlar kitap okuyarak nefesle oynamaya başlamaktalar ve bundan fayda sağlayacaklarına vücutları, zihinleri ve hislerini zarara uğramaktadır. Bu öğretiyi ticaret haline getirip, nefes alma metotları vasıtasıyla para kazanma yoluna gidenlerde vardır. Bu suretle bu kutsal olay aslında deşifre edilmekte, değeri aşağı indirilmektedir. Nefes bilimi ise, var olan en büyük ilimdir ve binlerce yıldır mistik okullarda kutsal bir emanet olarak muhafaza edilmektedir. Eğer zihin ve his dünyası mükemmel bir şekilde kontrol altına alınıp sakinleştirilebilirse, insan bir düşünceyi istediği kadar iradesiyle gözünün önünde tutabilir. İşte bu bir fenomenin başlangıcıdır. Bazıları böyle bir imtiyazı kötüye kullanırlar ve elde ettikleri bu kuvveti israf ederek gümüşü daha altına dönüşmeden önce yok ederler. Hâlbuki gümüşün erimeden önce ısıtılması gerekir. Peki, bunu ısıtacak olan etken nedir? O sadece insanın kalbinde yatan ilahi öz ile ısıtılabilir. Bu ilahi öz sevgi,tolerans, sempati,hizmet,alçakgönüllülük,bencillikten uzaklaşma olarak kendini gösterir.Yükselip alçalan ve binlerce taneye dönüşen bir akıntı gibidir.Her taneyi bir erdem olarak adlandırabiliriz.Erdemlerin tümü aslında insanın kalbinde gizli yatan tek bir akıntıdan kaynaklanır : bu da aşktır; ve o kalpte ateşlenip, parlarsa, o andan itibaren kişinin yaptığı işler, hareketler, ses tonu, ifade tarzı, hemen her şey, kalbin sıcaklaştığını gösterir.Böyle bir şey gerçekleştikten sonra insan hakikaten yaşamaya başlar.O insan artık mutluluk kaynağını bulmuştur ve bu kaynak ahenksiz ve rahatsız edici her şeyi kaplar ve temizler. Kendini ilahi bir akıntıya dönüştürür. Kalp ilahi bir unsur olan aşk ile ısındıktan sonra gelen diğer basamak otların, bitki özlerinin kullanılmasıdır.Bunun anlamı ise Allah aşkıdır.Fakat Allah aşkı tek başına yeterli değildir. Allahı bilme de aynı zamanda gereklidir.Allahı bilememe sebebi kişileri dinlerini terk etmeye itmektedir. İnsanın belirli derecede bir sabır sınırı vardır. Allahı bilme ise insanın inancını kuvvetlendirir.İnsanın kişiliğine ve yaşamı üzerine bir ışık saçar. Her şey netleşmeye başlar; Allah´ın bilmine gözleri açık olan kişiler içinbir ağaçtaki her yaprak ilahi kitabın bir sayfası olur. Simyada kullanılan bitkisel su iksiri gibi,ilahi aşkta insanın kalbinde bir kere fokurdamaya başlarve kişi çevresindeki insanların aşkıyla,sevgisiyle ısınırsa,o kalp altın bir kalbe dönüşür ve böyle bir kalpte ancak Allah´ın ifade edeceklerini ifade etmeye başlar.İnsanoğlu Allah´ı görmedi, ama o kişide Allah´ı görebilir. Eğer gerçekten böyle bir şey gerçekleşirse, ondan sonra böyle bir insandan gelen herşey aslında Allah´tan geliyor demektir. “Mutluluğun Kimyası” 6. Cilt, Sayfa 11 - 15. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |