Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Werner Heisenberg Modeli kimi
yönleriyle yetersiz bulan genç fizikçilerin başında De Broglie, Pauli,
Heisenberg, Schrödinger ve Dirac gibi çalışmalarıyla daha sonra ünlenen seçkin
adlar vardı. Bunlar arasında en büyük atılımın Heisenberg'den geldiği
söylenebilir. Heisenberg yirmi dört yaşında iken oluşturduğu matris
mekanik ve kendi adıyla bilinen belirsizlik ilkesiyle atom fiziğine yeni bir
kimlik kazandırır, 1932'de Nobel Ödülünü alır. Fizikçi arkadaşları
arasında sezgi gücüyle tanınan Heisenberg, daha okul yıllarında, ders
kitaplarında yer alan görsel modellere kuşkuyla bakmıştı. Bohr modelini bile pek
inandırıcı bulmamıştı. Özellikle modele dayanan varsayımlardan, görsel
imgelerden kaçınıyordu. Atom, modellerde işlendiği gibi karmaşık değil, basit
bir yapıda olmalıydı. Bohr ile karşılaşmak, tartışmak aradığı bir fırsattı.
Bu fırsat çıktığında delikanlı Münich Üniversitesi'ndeki öğrenimini
keserek Göttingen'e koşar. Bohr bir sömestr için Göttingen Üniversitesi'ne konuk
öğretim üyesi olarak çağrılmıştı. Atom fiziğinin önde gelen bir kurucusuyla
tanışmak kaçırılacak bir fırsat değildi. Heisenberg dikkatli bir dinleyiciydi;
ama sırası geldiğinde, doyurucu bulmadığı noktaları belirtmekten, dahası Bohr'u
düpedüz eleştirmekten geri kalmıyordu. Bohr bu iddialı gencin olağanüstü yetenek
ve coşkusunu farketmekte gecikmez; sömestr sonunda onu Kopenhag Teorik Fizik
Enstitüsü'ne katılmaya davet eder. Üniversiteyi bitirir bitirmez, seçkin
genç fizikçilerin toplandığı Enstitü'ye katılan Heisenberg'in sorguladığı temel
nokta şuydu: Bohr modelinde öngörüldüğü gibi elektron devindiği yörüngeyi nasıl
seçmekte, dahası bir başka yörüngeye sıçramadan önce titreşim frekansını nasıl
belirlemekteydi? Bohr varsaydığı bu davranışı açıklamasız bırakmıştı. Onun
yaptığı sadece Planck'ın kuvantum sabitini uygulamaktı.Bohr'a göre,
atomun dengesini koruması, Planck sabitinin enerjiyi sınırlama ve düzenleme
etkisiyle gerçekleşmekteydi. Ama bu argüman doyurucu bir açıklama getirmiyordu.
Elektronun çekirdek çevresinde devinen, sıradan bir parçacık olduğu savı
da dayanaksızdı. Gerçi Bohr'un atomik olgulara Planck sabitini uygulaması
yerinde bir yaklaşımdı; çünkü kuvantum teorisi klasik mekanikten daha yeterli
sonuç vermekteydi. Ancak bu teorinin birtakım sorunlar içermediği demek
değildi.Heisenberg varsayımlar ve görsel modeller yerine, doğrudan
deneysel verilere dayanan matematiksel bir dizge arayışı içindeydi. Öncelikle
kimi saptamaların göz önünde tutulması gerektiğine inanıyordu.Örneğin,
atom içinde kaldığı sürece elektrona ilişkin tahmin ötesinde fazla bir şey
bilmediğimiz, ama atom dışındaki davranışına ilişkin elimizde epey deneysel veri
olduğu; yine, ivmeli devinen bir elektrik yükü olarak elektronun,
elektro-manyetik radyasyon saldığı, salınan radyasyonun frekansının deviniminin
yinelenme frekansıyla daima aynı olduğu. (Elektronun radyo antenindeki
iniş-çıkış deviniminin frekansının salınan radyasyon frekansıyla aynı olması
buna gösterilebilecek bir örnektir.); öyleyse, elektronun atom içinde de ivmeli
devinen bir elektrik yükü olduğu koşuluyla, radyasyon saldığı, salınan radyasyon
frekansının, devinimin yinelenme frekansıyla aynı olduğu söylenebilirdi. Ne var
ki, elektronun bir yörüngede devindiği varsayımına göre hesaplandığında bu
beklenti doğrulanmamıştır. Bu türden kimi olumsuz sonuçlar Bohr'u
yörüngeler arasında sıçrama hipotezine götürmüştü. Buna göre, sıçramada yiten
enerji, salınan radyasyonun frekansını belirlemekteydi. Tek elektronlu olan
hidrojen atomunda bu beklenti doğrulanmaktaydı. Ama sıçrama düşüncesi yörünge
varsayımını içeriyordu; oysa ortada yörüngelerin varlığını gösteren hiç bir
kanıt yoktu.Öte yandan, yukarda örnek olarak aldığımız radyo anten olayı
da yadsınamazdı. Gerçi Bohr'un teorisine dayanan kimi öndeyilerin bu olaya
uyduğu bir durumdan söz edilebilir. Şöyle ki, elektron çekirdekten uzakta, geniş
bir yörüngede devindiğinde varsanan sıçrama enerjisi sıfıra yakındır. Atomun dış
sınırında elektronun yörüngeyi tamamlama frekansı beklenen sonuca uymakta, yani,
yörüngesel frekans radyasyon frekansına eşit çıkmaktadır.Bohr karşılık
(correspondence) dediği yöntemiyle atom dışından atom içi spektruma
gidilebileceğini göstermişti. Heisenberg yeterince ussal bulmadığı bu yöntem
yerine bu gidişi daha mantıksal bir yöntemle gerçekleştirmeyi önermekteydi. Ona
göre spektral kod ancak böyle çözülebilirdi.Heisenberg çözüm için
aradığı ipucunu klasik devinim yasalarında bulabileceğini düşünür. Bilindiği
gibi, bir gezegenin aldığı yolu belirlemek için, gezegenin belli bir andaki
konumunu belirleyen nicelikle momenti (kütle x hız) çarpılır. Öyleyse olasıdır
ki, atom düzeyinde de bir frekans çöküntüsüyle bir başka frekans çöküntüsünün
çarpımı bize aradığımızı versin! Ancak Heisenberg'in frekanslara ilişkin
ortaya koyduğu simgelerin kullanımı değişik bir çarpım tablosu gerektirmekteydi.
Heisenberg farkında olmaksızın matris cebir denen bir sistemin kimi
kurallarını yeniden keşfetmişti. Hocası Max Born'un yardımıyla aradığı teorinin
(kuvantum mekaniğin) matematiksel temelini oluşturmakta artık gecikmeyecekti.
Aslında oluşturulmakta olan yeni sistem, bir bakıma, klasik mekaniği
andırmaktaydı; şu farkla ki, klasik mekaniğin simgesel sözlüğü konum, moment
ve devinime ilişkin diğer nicelikleri dile getirirken, yeni mekaniğin simgeleri
atomik verileri temsil ediyordu. Matris cebir, klasik mekaniğin yetersiz kaldığı
atomik problemlerin çözümüne elveren bir yöntemdi.Ne var ki, başlangıçta
Heisenberg hayal kırıklığına uğramaktan kurtulamaz; yeni yöntemle hidrojen
spektrumunu hesaplama başarısız kalmaktaydı. Ama çok geçmeden onu umutsuzluktan
kurtaran bir gelişmeyi fark eder. Fizikçi arkadaşı Pauli'nin bulduğu dışlama
(exclusion) ilkesi geliştirmekte olduğu teoriye önemli destek sağlamaktaydı.
(Pauli'nin çalışması atomik spektraya ilişkin gözlemlere dayanıyordu. Bu
gözlemler çoğunluk biribirinden farklıydı.Pauli bu gözlemlerin hepsi
için geçerli bir açıklama arayışındaydı. Bulduğu açıklayıcı ilke şuydu: Herhangi
bir elementer parçacıklar sisteminde, örneğin, atom kapsamındaki elektron
topluluğunda, hiçbir iki parçacık aynı biçimde devinmez, ya da, aynı enerji
durumunda olmaz.)Bu basit ilke yalnız elektronlar için değil, ilerde
keşfedilenlerle birlikte atom-altı tüm parçacıklar için geçerliydi. Üstelik bu
ilke, Bohr'un atom modelinde bir bakıma elyordamıyla yaptığı bir sınırlamayı
(elektron davranışları üzerindeki sınırlamayı) da anlamlı kılıyordu.
Pauli dışlama ilkesi diye bilinen buluş Heisenberg'e teorisini
tamamlama yolunu açmıştı. Artık, Bohr'un karşılık yöntemini yetkin mantıksal
bir dizgeye dönüştürebilirdi. Spektral kod çözüm aşamasına ulaşmış, kuvantum
mekanik doğmuş demekti. Tam bu sırada beklenmeyen, dahası, şaşkınlık yaratan
yeni bir gelişme ortaya çıkar: Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger matris
cebirine başvurmaksızın atomik spektrayı, dalga olayına uygulamaya elveren bir
diferansiyel denklemle çözümler. Böylece, klasik fizik yasalarıyla çelişkiye yol
açan kuvantum kurallarına gerek kalmadan atomun kesintili enerjisi
açıklanabilmekteydi.Schrödinger'in dalga denklemi, enerji bölümleri
düşüncesinin fizikte yarattığı uyumsuzluğu gidermeye yeterli görünmekteydi.
Kuvantum düşüncesi fiziğin temel ilkelerinden biri olan neden-sonuç bağıntısını
dışlamaktaydı; öyle ki, kesin öndeyilere olanak yoktu. Öndeyiler olasılık
çerçevesinde yapılabilirdi, ancak. Oysa Schrödinger dalga mekaniğiyle, bu tür
sakıncalara yol açmaksızın, atom-altı düzeydeki tüm olguları açıklayabileceği
inancındaydı.Örneğin, dalga mekanik formülü kara-cisim radyasyonuna
ilişkin gözlem verilerine Planck formülü ölçüsünde uygun düşmekteydi. Ona göre,
madde dalgasal bir olaydı; elementer parçacık diye nitelenen şey, aslında,
dalgaların biribirini pekiştirdiği küçücük uzay bölgelerinden başka bir şey
değildi. Sıçrama fikrine gerek yoktu.Şimdi yanıtlanması gereken soru
şuydu: dalga mekaniği gerçekten fiziği eski bütünlüğüne kavuşturuyor muydu?
Kuvantum kavramına artık gerek kalmamış mıydı? Bohr ve Heisenberg'e göre buna
olanak yoktu. Çünkü elektron ister yörüngede devinen bir parçacık olarak
düşünülsün, ister bir dalga titreşimi olarak algılansın, kesintilik gözardı
edilemez, sıçrama varsayımından vazgeçilemezdi. Kaldı ki, dalga dilinde bile
sıçrama düşüncesinin, üstü örtük de olsa, var olduğu söylenebilirdi. Öte
yandan başta Max Planck, de Broglie olmak üzere kimi fizikçiler Schrödinger'i
desteklemekteydi. Bu, de Broglie için doğaldı, çünkü atom fiziğinde dalga
düşüncesi ondan kaynaklanmıştı. Oysa, Max Planck öncüsü olduğu kuvantum
teorisine ters düşen bir yaklaşıma arka çıkmaktaydı. Ne var ki, Planck
yaratılıştan tutucu bir kişiydi; kurduğu teorinin sonraki gelişmelerinde ortaya
çıkan aykırılıkları, özellikle nedensellik ilkesinden uzaklaşmayı içine
sindirememişti. Öyle ki, Schrödinger'e fiziği içine düştüğü bunalımdan kurtaran
bir kahraman gözüyle bakıyordu. Fizik dünyası bir ikilemle karşı
karşıyaydı. Bir yanda parçacık kavramına dayanan kuvantum mekaniği, öte yanda
parçacık kavramını hiç değilse, dışlayan dalga mekaniği: aynı olgu kümesini
açıklamaya yönelik biribirine ters düşen iki teori!Bu arada, Bohr'un
esnek bir tutum içine girerek iki teoriyi bağdaştırma girişimi de ilginçtir.
Belki de atomu ve bileşenlerini ne salt parçacıklar ne de salt dalgasal birimler
olarak düşünmek doğruydu. Belki de doğru olan, iki teorinin de sınırlı bir
geçerliliğe sahip olduğunu söylemekti. Dahası, alternatif açıklamalar
getirmeleri, iki teorinin bağdaşmazlığı anlamına alınmamalıydı. Bohr bu
tür olasılıklar üzerinde dururken, Heisenberg iki teori arasında bir uzlaşmaya
olanak tanımıyordu. Ona göre atomun dalga yapısını gösteren herhangi deneysel
bir kanıt yoktu. Gerçi sıradan deneylerimize aykırı düşen elementer parçacıkları
somut maddesel değil, soyut nesneler olarak algılamak yerinde bir yaklaşımdır.
Ancak, bu soyut nesnelerin davranışlarını betimlemede birtakım varsayımlara
değil, ölçülebilir deneysel sonuçlara bağlı kalmak gerekir.Heisenberg,
önerdiği matris mekaniğin bu nitelikte bir dizge olduğu savındaydı. Belli
fiziksel bir olgu ya parçacık, ya da, dalga kavramıyla açıklanabilirdi, ikisiyle
birlikte değil! Doğa biribirine ters düşen iki kavrama aynı bağlamda elveren bir
çelişki ya da karışıklık içinde olabilir miydi?Sıkıntı bir ölçüde gene
Heisenberg'in ortaya koyduğu bir ilkeyle, belirsizlik ilkesiyle giderilir. Bu
ilke, belli tanımlar arasındaki bir ilişkinin matematiksel türden dile
getirilmesidir. Kasaca şöyle demektedir: belli bir anda, konum ve momentin
birlikte ölçümünün en az Planck sabiti kadar bir belirsizlik taşıması
kaçınılmazdır: . Başka bir deyişle, konum
ve moment biribirinden bağımsız değişkenler değildir; birini tam belirleme
diğerini belirsiz bırakır. Klasik fizikte ölçülen değişkenler Planck
sabitine (h) görecel olarak çok büyük olduğundan öyle bir belirsizlik söz konusu
değildir. Oysa atom-altı düzeyde önemli bir sayı olan Planck sabiti (h),
bildiğimiz anlamda belirleme kesinliğine olanak vermemektedir. Tüm belirlemeler
istatistiksel türden ortalamalar olarak yapılabilir.Heisenberg'in
belirsizlik ilkesi kuvantum mekaniğinin genel bir dizge niteliği kazanmasında
anahtar işlevi görür. Şimdi sorulabilir: Konum ve moment değişkenlerinin
eş-zaman ölçümünü olanaksız kılan şey nedir? Bu olayda Planck sabitinin rolü
nedir? Daha da önemlisi, belirsizlik ilkesi bilgi arayışının sınırlaması
anlamına mı gelmektedir? Klasik fizikte konum, hız, frekans vb.
değişkenler üzerindeki deney ve ölçmelerin bu değişkenleri etkilemediği
varsayımına dayanılır. Oysa bu varsayım atom-altı düzey için geçerli değildir.
Planck sabitinin çok önemli olduğu bu düzeyde, deneysel araç ve düzenlemelerin
ölçmeye konu bu değişkenleri bir şekilde etkilemesi kaçınılmazdır. Orta-boy
düzeyde bu etki önemsizdir. Atom-altı düzeyde ise en küçük etki bile çok
önemlidir.Örneğin, bu düzeyde fotoğraf çekiminde salınan ışık, sonucu
büyük ölçüde değiştirilebilir. Bu demektir ki, belirleme yöntemimizin etkisi
belirlediğimiz nesne veya sürecin ayrılmaz bir parçası olmaktadır. Öyleyse,
algıladığımız şey algımız dışında salt nesnel bir gerçekliği yansıtmamaktadır.
Peki bunun araştırmaya bir sınır koyduğu söylenebilir mi?Bu soruyu
yanıtlamak için Heisenberg'in belirsizlik ilkesinin anlamını iyi kavramak
gerekir. Atom-altı düzeyde ilişkilerini nedensel olarak belirlemeye çalıştığımız
değişkenler (konum, momentum, vb.) biribiriyle karşılıklı dışlaşma içindedirler.
Biri belirlendiğinde diğeri belirsizlik içine düşer. Bu yüzden, yetersiz
belirlemeyle yetinmek koşuluyla, bir tür nedensel bir bağıntı kurulabilir. Bir
deneyde konum tam saptanırken bir başka deneyde momentin tam saptanması yoluna
gidilebilir. Kuvantum mekanikte olasılıklara yönelik istatistiksel belirleme
yöntemi matematiksel sembolizmin özünü oluşturmaktadır. Atom fiziğinde,
Heisenberg gibi, görsel model yaklaşımının karşısına çıkan bir başka genç
fizikçi de Paul A.M. Dirac'tı. Heisenberg ile Schrödinger'in biribirinden
bağımsız atılımlarına bir üçüncüsünü Dirac ekler. Kuvantum mekanikte, klasik
mekaniğinin ve p ile simgelediği konum
ve momentum nicelikleri yerine frekans çöküşleri konmuştu.Bu teoride,
bildiğimiz aritmetik kurallarının tersine pxq ile qxp aynı şeyler değildi.
Çarpımda çarpan ile çarpılanın sırası sonucu değiştirmekteydi. Dirac başlangıçta
hemen herkesi şaşırtan bu terslikte, klasik fizik yasalarıyla henüz belirsiz
kalan atomik yasalar arasındaki temel farkın ipucunu bulur. Şöyle ki, pxq ile
qxp çarpımları arasındaki farkı biliyorsak, ayrıca bu farkın tüm gözlemlerde
değişmediği doğruysa, o zaman, klasik mekanikteki herhangi bir denklemi atomik
bir denkleme kolayca dönüştürebiliriz.Bu temel noktaya parmak basan
Dirac, aradığı matematiksel aracı Poisson parantezleri denen teknikte bulur.
Dirac bu tekniği Heisenberg dizgesine uyguladığında, beklentisi doğrultusunda,
pxq ile qxp'nin farkını belirler ve bu farkın değişmezliğini saptar. Böylece
Poisson parantezleri tekniği kullanılarak herhangi bir klasik denklemin kuvantum
mekaniğine ait eşdeğer bir denkleme dönüştürülebileceği gösterilir. Sonuç,
klasik mekaniğin yapısal bütünlüğünü kazanan yeni bir mekanik
demekti.Dirac'ın ulaştığı bu sonuca, çok geçmeden, değişik bir yoldan
Max Born da ulaşır: Heisenberg ve Schrödinger mekanikleri üzerindeki
tartışmalarla çalkalanan fizik dünyası bir üçüncü mekanikle yüzyüze gelir.
Ne var ki, görünümdeki tüm farklara karşın, temelde, üç mekanik eşdeğer
nitelikteydi. Örneğin Dirac mekaniğinin de paylaştığı Heisenberg çarpım
kuralının Schrödinger mekaniğince de içerildiği söylenebilir.Bu
yakınlığın Dirac'ın attığı yeni bir adımla daha da pekiştiğini görmekteyiz:
Dirac özel relativite kavramlarından yararlanarak Schrödinger dalga denklemini
değişik bir biçimde ortaya koymayı başarır. Yeni denklem elektronun spin denen
bir özellik taşıdığını içeriyordu. Eldeki deneysel veriler de öyle bir özelliğin
varlığını kanıtlayıcı nitelikteydi. Ancak, Dirac'ın oluşturduğu relativistik
dalga mekaniği önemli bir başka savı daha içeriyordu: elektron ve diğer
elementer parçacıkların karşıt bir parçacıkla ikiz bir çift olduğu. Ne var ki,
pozitron denen pozitif elektron ile diğer bazı karşıt parçacıkların kimliği
belirleninceye dek, Dirac'ın bu hipotezi ciddiye alınmamıştı. Şimdi
kuvantum mekaniği diye bildiğimiz teori, başlangıçta farklı yaklaşımlardan
doğan sıraladığımız üç gelişmeyi eşdeğer versiyon olarak kapsamında
tutmaktadır. Ama hemen belirtmeli ki, kuvantum mekaniği ulaştığı ileri
gelişmişlik düzeyine karşın bugün de birtakım kalıtsal diyebileceğimiz
güçlüklerden yeterince arınmış değildir. Giderek yoğunlaşan deneysel
çalışmalarla toplanan verilerin daha tutarlı ve kapsamlı bir teori gerektirdiği
açıktır. Dirac'ın son konuşmalarından birinde belirttiği üzere o çapta kuramsal
bir atılım için yeni bir Heisenberg'in gelmesini bekleyeceğiz.
Siyaset, Bilim Ve Tarih Bilinci (Doğan Özlem )The Benefits Of TreesEnerji TasarrufuAlternatif Ucuz Enerji KaynaklarıErozyonun Tanımı Ve ÇeşitleriDünyamızın HareketleriDoğalgazDeve KuşlarıTeknolojik CellatlarımızKüresel IsınmaÇimento İşkolu Ve SorunlarıAtmosferin Başlıca Gaz KirleticileriNükleer EnerjiYapay KristallerHyrogen Fuel The Fuel Of FutureKentiçi Ulaşımı Ve Çevre SorunlarıPrcı HakkındaÇevre Kirliliği Ve SonuçlarıSivil SavunmaUluslararası Hukuk Ve Çevre Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |