Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Genetik Kopyalama Doğal olarak, ilkin döllenmenin cerrahlığa dayanan
başlangıcından söz etti, derken Toplum uğruna seve seve katlanılan bir
ameliyattır bu dedi, altı maaşlık ikramiyesi de caba... Bir yumurta bir
oğulcuk, bir ergin; bu normal... Oysa, Bokanovskilenmiş bir yumurta tomurcuk
açar, ürer bölünür. Eş ikizler yalnız insanların doğurduğu o eski zamanlardaki
gibi yumurtanın bazen rastlantıyla bölünmesinden oluşan ikiz, üçüz parçaları
değil, düzinelerle yirmişer, yirmişer. Müdür yirmişer diyerek sanki büyük bir
bağışta bulunuyormuş gibi kollarını iki yana açtı; yirmisi birden!..
Ama öğrencilerden biri bunun yararının ne olduğunu sormak gibi bir
sersemlikte bulundu. İlahi yavrucuğum! Müdür olduğu yerde ona dönüvermişti.
Görmüyor musun? Görmüyor musun, kuzum? Bir elini kaldırdı; heybetli bir duruşa
geçmişti. Bokanovski süreci toplumsal dengenin en başta gelen araçlarından
biridir! Milyonlarca eş ikiz; toptan üretim ilkesinin sonunda biyolojiye
uygulanmış olması... Yukarıdaki yazı, Aldous Huxley'in 1930'larda
yazdığı, geçtiğimiz ay bilim gündemini birdenbire fetheden koyun kopyalama
deneyine değinen haberlerde sıkça gönderme yapılan, Brave New World (Cesur Yeni
Dünya) romanının girişinden kısaltılarak alınmış bir bölüm. Huxley, olumsuz bir
ütopya (distopya) niteliği taşıyan romanında, Alfa, Beta, Gama, Delta ve Epsilon
adlarıyla, kendi içinde genetik özdeşlerden oluşan beş farklı sınıfa bölünmüş
bir toplum tablosu çiziyor. Özdeş vatandaşların üretildiği bu hayali
Bokanovski Süreci, çağdaş anlamıyla klonlama (veya genetik kopyalama) olmasa
da, sürecin yol açtığı etik (ahlaki) ve toplumbilimsel kaygılar, sekiz ay önce
İskoçya'da gerçekleştirilen ve geçtiğimiz ay kamuoyuna duyurulan gelişmelerin
doğurduklarına denk düşüyor. Şimdi herkesin tartıştığı, son gelişmelerin
insanlık için daha insanca bir dönemin mi yoksa, hızla gerçeğe dönüşen korkunç
bir distopyanın mı kapısını araladığı. Şubat ayının 22'sinden itibaren,
İskoçya'nın Edinburg kentinde, biyoteknoloji alanında tuhaf bir gelişme
kaydedildiği, Dünyanın sonu, Frankenstein gibi ifadeleri de içeren
dedikodularla birlikte etrafta konu olmaya başladı. Bilim çevreleri de basın da
şaşkındı, çünkü, seçkin yazarların ve bazı bilim adamlarının birkaç gündür zaten
haberdar oldukları ve konuyu patlatmayı bekledikleri bu gelişme, bir biçimde
basına sızmış, dilden dile dolaşmaya başlamıştı bile. Normalde pek de
ciddiye alınmayacak böyle bir dedikodunun bu denli yayılabilmesi, işin içine
çeşitli dallarda makalelere yer veren saygın bilimsel dergi Nature'ın adının
karışmasıyla olmuştu. Gerçekten de Nature, dedikodu niteliğini fersah fersah
aşan bir bilimsel gelişmeyle ilgili bir makaleyi 27 Şubat'ta yayınlayacağını
bilim yazarlarına duyurmuş ve bu tarihe kadar ambargolu olan bir basın bülteni
dağıtmıştı. Batı ülkelerinde yazarlar normal olarak bu ambargolara uyar,
hazırladıkları yazıları, ambargonun bittiği tarihte, aynı anda yayına verirler.
Ancak, aralarında ünlü The Observer'ın da bulunduğu bazı dergi ve gazeteler
ambargoyu çoktan delmiş, konuyu kamuoyuna duyurmuştu bile. Haberin, kaynağı olan
Nature ve ambargoya saygı gösteren çoğu nitelikli dergi ve gazetede yer almaması
da, dedikodu trafiğini artırmış, ortaya atılan spekülasyonlarla beklenenden
fazla ilgi toplanabilmişti. Hatta, Mart ayının başlarında, koyun
klonlama haberinin yarattığı ilgi ortamını değerlendirmek isteyen bazı
haberciler, aynı yöntemle Oregon Primat Araştırmaları Merkezi'nde maymunların
klonlandığını öne sürdüler. Oysa, Oregon'da gerçekleştirilen, embriyo
hücrelerinin oldukça sıradan bir yöntemle çoğaltılmasıyla yapılmış bir deneydi.
Klonlama, yetişkin bir canlıdan alınan herhangi bir somatik (bedene ait)
hücrenin kullanılmasıyla canlının genetik ikizinin yaratılmasını açıklamakta.
Kavramsal temelleri çoktandır hazır olan bu işlemin uygulamada
gerçekleştirilemeyeceği düşünülüyordu. Edinburg'daki Roslin
Enstitüsünden Dr. Wilmut ve ekibi bunu başarmış gibi görünüyor. Ben bu filmi
daha önce seyretmiştim! diyenleri rahatlatmak için hemen belirtelim ki, aynı
ekip 1995 yılında embriyo hücrelerini kullanarak yine ikiz koyunlar üretmiş ve
bunu duyuran makaleyi yine Nature dergisinde yayımlatmıştı. Bu deney de basına
yansımış, ancak, son gelişmeler kadar yankı uyandırmamıştı. Ne de olsa bu
yöntem, döllenmiş yumurtanın kazayla bölünüp tek yumurta ikizlerine yol açtığı
bildik süreçlerden farksızdı. Sıklıkla unutulduğu için tekrarlamakta
yarar var ki, Wilmut'un son başarısının önemi, işe somatik bir hücrenin
çekirdeğiyle başlamasında yatıyor. Bu başarının ortaklarını anarken PPL Tıbbi
Araştırmalar şirketini de atlamamak gerek. Borsalarda tırmanışa geçen
hisseleriyle gelişmenin meyvelerini şimdiden yemeye başlayan PPL, projenin hem
amaçlarını belirleyerek hem de maddi olanakları yaratarak kuzu Dolly'nin
varlığının temel sebebi olmuş. Dr. Wilmut'un gerçekleştirdiği başarı
şöyle özetlenebilir: Yetişkin bir koyundan alınan somatik bir hücrenin
çekirdeğini dahice bir yöntemle, başka bir koyuna ait, çekirdeği alınmış bir
yumurtaya yerleştirmek ve bilinen tüp bebek yöntemiyle yeni bir koyuna yaşam
vermek. Adını, ünlü şarkıcı Dolly Parton'dan alan kuzu Dolly, isim
annesinin değilse de, DNA annesinin genetik ikizi. Dolly, sevimli görünüşüyle
kamuoyunun sempatisini kazanmış ve tüm bu süreç ilginç bir bilimsel oyun olarak
sunulmuşsa da gerçekte deney oldukça iyi belirlenmiş bilimsel ve maddi hedefleri
olan, soğukkanlı bir süreç. Zaten Dolly'nin araştırmacılar arasındaki adı da en
az varlığı kadar soğukkanlıca seçilmiş: 6LL3... PPL'in idari sorumlusu Dr. Ron
James, şirket sırlarını kaybetme kaygısıyla maddi hedeflerini pek açığa
vurmamakla birlikte, hemofili hastaları için koyunlara insan kanı pıhtılaşma
faktörü ürettirmeyi de içeren pek çok önemli ticari hedefin ipuçlarını veriyor.
PPL ve Roslin Enstitüsü'nün çalışmaları, geçmişi çok eskilere dayanan ve
önemli gelişmelerin kaydedildiği bir alan olan transjenik (gen aktarılmasıyla
ilgili) araştırmaların bir üst aşamaya, nükleer transfer (çekirdek aktarılması)
evresine doğru ilerletilmesinden başka birşey değil. Yıllardır başarıyla
sürdürülen transjenik çalışmalarda tek boynuzlu keçi, üç bacaklı tavuk gibi
görünüşte çarpıcı, yararı kısıtlı çalışmaların yanı sıra, insan proteinlerinin
hayvanlara ürettirilmesi gibi, modern tıp için çığır açıcı sayılabilecek
başarılar kaydedildi. Son gelişmelere imzasını atan ekip, daha önce insan
bünyesince üretilen molekülleri gen transferi yöntemiyle bir koyuna ürettirmeyi
başarmıştı. Söz konusu deneyde gerek duyulan moleküllerin koyunun tüm
hücrelerinde değil, sadece süt bezlerinde sentezlenmesinin sağlanması, koyunun
ilaç fabrikası olarak değerlendirilmesini beraberinde getiriyordu. Dolly
başarısının en önemli potansiyel yararı da bununla ilgili zaten. Gen transferi
yöntemiyle, istediğiniz maddeyi sentezleyebilen bir canlıya sahip olduğunuzda,
madde verimini artırmak üzere aynı süreci zaman ve para harcayarak yinelemeye
çabalamak yerine elinizdeki canlının genetik ikizlerini yaratabilirseniz, ticari
değer arz edebilecek miktarda ilaç hammaddesi üretimine geçebilirsiniz.
Elinizde birkaç on tane genetik özdeş canlı biriktikten sonra, bu küçük
sürüyü doğal yollardan üremeye bırakacak olursanız, hem yatırımınız kendi
kendine büyüyecek, hem de genetik çeşitlilik yeniden oluşmaya başlayacağından,
tek bir virüs tipinin tüm fabrikayı yok etmesinin önünü alacaksınız demektir.
Biraz Ayrıntı İskoç ekibin gerçekleştirdiği klonlama deneyinin,
dünyanın pek çok bölgesine dağılmış sayısız standart biyoteknoloji
laboratuvarında kolayca gerçekleştirilebileceği söyleniyor. Yine de uygulanan
yöntem, günlük gazetelerdeki basit şemalarda anlatıldığı kadar kolay ve hemen
tekrarlanabilir türden değil. İskoç ekibin başarısı ve önceki sayısız benzeri
çalışmanın başarısızlığı, Wilmut'un, verici koyundan alınan hücre çekirdeğiyle,
kullanılan embriyonik hücrenin frekanslarını çok hassas biçimde
çakıştırabilmesine dayanıyor. Bu yöntemle araştırmacılar, yetişkin
çekirdeğin genetik saatini sıfırlamayı, tüm gelişim sürecini başa almayı
becerebilmişler. Yöntemin ayrıntılarına girmeden önce bazı temel kavramlara
açıklık getirmekte yarar var. Çoğu memeli canlı gibi insan bedeni de
milyarlarca hücreden oluşuyor. Bu hücrelerin milyonlarcası her saniye bölünmeyi
sürdürerek beden gelişimini devam ettiriyor ve yıpranmış hücreleri yeniliyor. Bu
hücrelerin önemli kısmı bedenimizin belli başlı bölümlerini oluşturan somatik
hücreler. Tek istisna, üreme hücreleri. Eşeyli üreme, gametlerin (sperm ve
yumurta) ortaya çıktığı mayoz bölünmeyle başlıyor. Cinsel birleşme
sonucunda, spermin yumurtayı döllemesiyle de yeni bir canlının ilk hücresi
zigot oluşuyor. Bu noktadan sonra gelişmeye dönük hücre bölünmeleri, mayoz
değil, mitoz yoluyla ilerliyor. Koyun ve insan hücrelerinin de dahil
olduğu ökaryotik yani, çekirdeği olan hücreler, farklı gelişim evreleri içeren
bir yaşam döngüsü geçiriyorlar. Bu döngüyü, hücrenin görece durağan olduğu
interfaz ve belirgin biçimde bölünmenin gerçekleştiği mitoz evrelerine ayırmak
mümkün. Hücre, yaşam döngüsünün yüzde doksan kadarını interfaz evresinde
geçiriyor. Aslında, bu duraklama evresi göründüğü kadar sakin değil; hücre, tüm
bileşenlerini DNA'yı sona bırakacak biçimde çoğaltarak, bölünmeye hazırlanıyor.
Alt evreleri son derece iç içe girmiş olan interfaz evresini işlevsellik
açısından G1, S ve G2 alt evrelerine ayırmak yerleşmiş bir gelenek. Yani,
hücrenin yaşam döngüsü bu üç evre ve M (mitoz)'dan oluşuyor. G1 evresi, DNA
dışındaki bileşenlerin çoğaldığı bir dinlenme dönemi. S, DNA'nın bölünmesiyle
sonuçlanan bir geçiş evresi. G2 ise, iç gelişmenin tamamlanıp, hücrenin mitoz
yoluyla bölünmeye hazırlandığı süreci içeriyor. Hücrelerin hangi evreyi
ne kadar sürede tamamlayacakları bir biçimde programlanmış durumda. Belli bir
organizmanın tüm hücreleri bu evreleri aynı sürede tamamlıyorlar. Yine de, ani
çevresel koşul değişiklikleri hücreleri G1 evresinde kıstırabiliyor; sözgelimi,
besleyici maddelerin miktarı birdenbire minimum düzeye düştüğünde. G1
evresinin belli bir aşamasında, öncesinde bu duraklamaya izin verilen sabit bir
kritik noktası var. Bu kritik nokta aşılırsa, çevresel koşullar ne yönde olursa
olsun, DNA replikasyonunun önü alınamıyor. İleride göreceğimiz gibi, bu noktanın
denetim altında tutulabilmesi, Wilmut ve ekibinin başarılı bir klonlama
gerçekleştirebilmelerinin altın anahtarı olmuştur. Bu noktada bir
parantez açarak G1, S, G2 ve M evrelerinin denetim altına alınmasının, hücrenin
yaşam döngüsünü olduğu kadar, hücrenin özelleşmesini, sözgelimi beyinden veya
kas hücrelerinden hangisine dönüşeceğini de kontrol altına alabilmeyi, bir başka
deyişle, hücrenin genetik saatini sıfırlamayı sağladığını ekleyelim. Wilmut ve
ekibi Dolly'i klonlayıncaya kadar bu sürecin tersinmez olduğu, söz gelimi, bir
defa kas hücresi olmaya karar vermiş bir hücrenin yeniden programlanamayacağı
zannediliyordu. Peki Wilmut bunu nasıl başardı? Soruyu tersinden
cevaplayacak olursak, diğerlerinin bunu başaramamalarının nedeninin,
kullandıkları somatik hücrelerin çekirdeklerini S veya G2 evrelerindeki konakçı
hücrelere yerleştirmeleri olduğunu söyleyebiliriz. Eski kuramsal bilgilere göre
bu yöntemin işe yaraması gerekiyordu, çünkü çekirdeğin mitoza yaklaşmış olması
avantaj olarak görülüyordu. Ancak bu denemelerde, işler bir türlü yolunda
gitmedi. Kaynaştırmadan sonra, hücre fazladan bir parça daha mitoz
geçiriyor ve yararsız, kopuk kromozom parçaları meydana geliyordu. Bu korsan
genler, gelişimin normal seyrini sürdürmesi için ciddi bir engel oluşturuyordu.
Dersini çok iyi çalışmış olan Wilmut, bu olumsuz deneyleri değerlendirerek
hücreyi G1 evresinin kritik noktadan önceki duraksama döneminde, G0 evresinde
kıstırmaya karar verdi. Verici koyundan alınan meme dokusu hücrelerini
kültür ortamında gelişmeye bırakan Wilmut, hücrelerin geçirdiği evreleri sıkı
gözetim altında tutarak bir hücreyi G0 evresinde kıstırıp bu haliyle durağanlığa
bırakmayı başarmıştı. Bunun için, hücrenin besin ortamını neredeyse öldürme
sınırına kadar geriletmiş, tüm süreci dondurarak bir anlamda genetik saati de
sıfırlayabilmişti. Üstelik bu evre, kaynaştırılacağı yumurta hücresinin mayoz
gelişim sırasında girdiği, bu işlem için en uygun olan metafaz-II evresiyle de
mükemmel bir uyum içindeydi. İşlemin diğer kısımları yemek tariflerinde
olduğu kadar sıradan ve kolay uygulanabilir nitelikte. G0 evresindeki çekirdek
metafaz-II evresindeki yumurtayla kaynaştırılıp, normal besin koşulları ve hafif
bir elektrik şoku etkisiyle olağan çoğalma sürecine yeniden sokulduğunda, her
şey tüp bebek olarak bilinen, in vitro fertilizasyon sürecindeki işleyişe uygun
hale geliyor. Zigot, anne koyunun rahmine yerleştiriliyor ve gerekli hormonlarla
normal hamilelik süreci başlatılıyor. Wilmut ve ekibinin
gerçekleştirdikleri hakkında bilinenler, yukarıda kaba hatlarıyla anlatılanlarla
sınırlı. Sürecin duyurulmayan kritik bir evresi varsa, bu ticari bir sır olarak
kalacağa benziyor. Ancak, herkesin olup bitenler hakkında aynı bilgilere sahip
olması, deneyin başarısı konusunda kimsenin şüphe duymamasını gerektirmiyor. 277
denemeden sadece birinin başarılı olması başta olmak üzere, çoğu uzmanın
takıldığı pek çok soru işareti var. Her şeyin ötesinde, herhangi bir olgunun
bilimsel gelişme olarak kabul edilmesi için, sürecin yinelenebilirliğinin
gösterilmesi gerekiyor. Bir embriyolog, Jonathan Slack, çok daha temel
şüpheleri öne sürüyor: Araştırmacılar, yumurta hücresindeki DNA'ları tümüyle
temizleyememiş olabilirler. Dolayısıyla Dolly, sıradan bir koyun olabilir.
Slack, alınan meme hücresinin henüz tamamen özelleşmemiş olabileceğini, böyle
vakalara meme hücrelerinde, bedenin diğer kısımlarına göre daha sık
rastlanılabildiğini de ekliyor. Zaten Wilmut da, bedenin diğer kısımlarından
alınan hücrelerin aynı sonucu verebileceğinden bizzat şüpheli. Örneğin, büyük
olasılıkla kas veya beyin hücrelerinin asla bu amaçla kullanılamayacaklarını
belirtiyor. Üstüne üstlük, koyun bu deneylerde kullanılabilecek canlılar
arasında biraz ayrıcalıklı bir örnek. Koyun embriyolarında hücresel özelleşme
süreci zigot ancak 8-16 hücreye bölündükten sonra başlıyor. Geleneksel
laboratuvar canlısı farelerde ise aynı süreç ilk bölünmeden itibaren
gözlenebiliyor. İnsanlarda ise ikinci bölünmeden itibaren... Bu durum, aynı
deneyin fare ve insanlarda asla başarılı olamaması olasılığını beraberinde
getiriyor. Dile getirilen açık noktalardan biri de, hücrelerde DNA
barındıran tek organelin çekirdek olmayışı. Kendi DNA'sına sahip organellerden
mitokondrinin özellikle önem taşıdığı savlanıyor. Memeli hayvanlarda
mitokondriyal DNA, embriyo gelişimi sırasında sadece anneden alınıyor.
Her yumurta hücresi, farklı tipte DNA'lara sahip yüzlerce mitokondriyle
donatılmış. Bu mitokondriler zigotun bölünmesinin ileri evrelerinde, embriyo
hücrelerine dengeli bir biçimde dağılıyor; ancak, canlının daha ileri gelişim
evrelerinde, bu denge belli tipteki DNA'lara doğru kayabiliyor. Parkinson,
Alzheimer gibi hastalıkların temelinde bu mitokondriyal DNA kayması sürecinin
etkileri var. Bu yüzden kimileri, sağlıklı bir kuzu olarak doğan Dolly'nin,
zigot gelişimine müdahele edilmiş olması yüzünden sağlıksız bir koyun olarak
yaşlanabileceğini öne sürüyorlar. Şimdilik Dolly'nin tek sağlıksız yönü, basına
teşhir edilirken sabit tutulması amacıyla fazla beslenmesi yüzünden ortaya çıkan
tombulluğu.Klonlamalı mı?Klonlamanın özellikle de insan klonlama
konusunun etik boyutu kamuoyunca, günlük yaşamda kültürün, temel bilimsel
birikimin, tarih, siyaset ve toplumbilimin en yaygın ve temel kavramlarıyla
tartışılabilir nitelik kazanmıştır. Nükleer enerji kullanımı, hormon destekli
tarım, ozon tabakasına zarar veren gazların üretimi gibi, farklı toplum
kesimlerince kolayca anlaşılabilir ve tartışılabilir kabul edilen klonlama,
şimdiden kamuoyunun gündeminde yerini aldı. Kamuoyunun, bilimsel ve
teknolojik gelişmelerin uygulanıp uygulanmaması konusunda birtakım ahlaki
gerekçelerle ne şekilde ve ne ölçüde yaptırım uygulayabileceği tartışmalı olsa
da, şu anda kamuoyunun isteksizliği klonlama çalışmalarının daha ileri aşamalara
taşınmasına en güçlü engel olarak gösteriliyor. Oysa, tüp bebek diye bilinen
in vitro fertilizasyonun, başlangıçtaki şiddetli tepkilerden sonra kolayca
kabullenilmesi, işin içine çocuk sahibi olma isteği ve hakkı karıştığı
durumlarda (aynı argüman klonlama konusunda da sıkça kullanılıyor) toplumun ne
kadar kolay ikna olabileceğinin bir göstergesi. Bilimkurgu romanları ve
filmlerinde kaba hatlarıyla çokça tartışılmış olan klonlama konusunda
halihazırda belli belirsiz bir kamuoyu oluşturulmuş durumda. Şu anda sürmekte
olan tartışmaların bilinen yanlışlara yeniden düşmemesi için birkaç temel olguya
açıklık getirmek gerekiyor. Olası yanılgıların en sık rastlananı, klonlanmış bir
canlının, (tartışmalara sıkça insan da dahil ediliyor) genin alındığı canlının
fizyolojik özellikleri bir yana, kişilik özellikleri bakımından özdeşi olacağı
kanısı. Kazanılmış özelliklerin kalıtsal yolla taşınabileceği yanılgısı,
Philosophie Zooloique (Zoolojinin Felsefesi) adlı ünlü yapıtı 1809 yılında
yayınlanmış olan, Fransız zoolog Jean Baptiste Lamarck'a dayanıyor. Lamarck'ın
görüşlerinin takipçileri, insanların gözlemlenebilir kişilik özelliklerinin
önemli ölçüde kalıtsal nitelik taşıdığını savlayarak, çevresel koşulların
gelişim üzerindeki etkilerini neredeyse tamamen yadsıyorlardı. Oysa, genetik,
evrim, psikoloji gibi alanların ortaya koyduğu çağdaş ölçütler, kazanılmış
karakterlerin kalıtsal nitelik gösteremeyeceğini ortaya koyarak, kişilik
oluşumunda çevresel etmenlerin güçlü bir paya sahip olduğunu kanıtlamıştır.
Bu bağlamda, basında da yankı bulan koyunlar zaten birbirlerine
benzerler esprisinin aslında ciddi bilimsel doğrulara işaret ettiğinin altını
çizmek gerekiyor. Klonlanmış bir koyunun, genetik annesinin genetik ikizi olduğu
ölçülerek gösterilebilir bir gerçektir. Oysa, gözlemlenebilir kişilik
özellikleri oldukça kısıtlı olan koyunların birbirlerine benzemeleri
kaçınılmazdır. Çok daha karmaşık bir organizma olan insanoğlu, sayısız
gözlemlenebilir kişilik özelliği sayesinde, genetik ikizinden kolayca ayırt
edilebilir. Tüm bunların ötesinde, klonlanmış bir insanın sadece kişilik
bakımından değil, fizyolojik ve bedensel özellikleri bakımından da, genetik
ikizinden farklı olacağını peşinen kabullenmek gerekiyor. Bir bebeğin biçimsel
özelliklerinin ana rahminde geçirdiği gelişim süreci içerisinde tümüyle DNA'sı
tarafından belirlendiği görüşü yaygın bir yanılgı. DNA molekülü, insan
geometrisine dair tüm bilgileri en sadeleşmiş biçimiyle bile bütünüyle
kapsayamayacak kadar küçük. Çoğu biçimsel özellik, akışkan dinamiği,
organik kimya gibi alanlardaki temel evrensel yasaların kontrolünde meydana
geliyor. Bu süreçte de, her zaman için rastlantı ve farklılaşmalara yeterince
yer var. Bir genetik ikiz, kuramsal açıdan, eşine en fazla eş yumurta
ikizlerinin birbirlerine benzedikleri kadar benzeyebilir. Uygulamada ise,
benzerlik derecesi çok daha düşük olacaktır; aynı rahimde aynı anda gelişmediği,
aynı fiziksel ve kültürel ortamda doğup büyüyemediği için... İşin bu
boyutunu da göz önünde bulunduran Aldoux Huxley, romanında, Bokanovski
Süreci'yle çoğaltılmış bebekleri, yetiştirme çiftliklerinde psikolojik
koşullandırmaya tutma gereği duymuştu. Benzer biçimde, 1976'da yazdığı The Boys
from Brazil romanında Adolf Hitler'den klonlanan genç Hitler'lerin öyküsünü
kurgulayan Ira Levin, klonları, Adolf Hitler'in kişiliğinin geliştiği tüm
olaylar zincirinin benzerine tabi tutma gereğini hissetmişti. Tüm bu
hal çarelerine rağmen, kopya insanın genetik annesinden çoğu yönden farklı
olması kaçınılmaz görünüyor. Diğer tüm koşullar denk olsa bile, kopya birey,
aynı zamanda ikizi olan bir anneye sahip olmasından psikolojik bakımdan
etkilenecektir. Sağduyumuz bize Hitler'i genlerinin değil, Weimar Cumhuriyeti
sonrası sosyo-ekonomik koşulların ve genç Adolf'un kıstırıldığı maddi ve manevi
bunalımların yarattığını öğretiyor. Tüm bunların ışığında, klonlama
konusundaki popüler tartışmaları, tıkanıp kaldıkları, beklenmedik bir ikize
sahip olma fobisinden kurtarılıp, daha gerçekçi zeminlere çekilmesi gerekiyor.
Gen havuzunun (belli bir topluluktaki genetik çeşitlilik) daralması,
hayvancılığın geleneksel yapısından koparılıp biyoteknoloji şirketlerinin
güdümüne girmesi, yol açılabilecek genetik bozuklukların kontrolden çıkması, bu
alanda çalışan bazı şirketlerin (söz gelimi PPL'in) tüm tekel karşıtı yasal
önlemleri delerek ciddi ekonomik dengesizliklere yol açmasıgibi akla gelebilecek
sayısız somut etik sorununun tartışılması gerekiyor. Yoksa, akademik organlardan
dini cemaatlere kadar sayısız grup gelişmeleri kitaba uydurma çabasıyla, kısır
tartışmalara girebilir. Örneğin, Budist bir araştırmacı, Dolly'nin eski
yaşamında ne gibi bir kabahat işleyip de bu yaşama klonlanmış olarak gelmeyi hak
ettiği üzerine kafa yoruyormuş. Aslında biyoteknolojik tekelcilik
tehdidine, Cesur Yeni Dünya'da Aldous Huxley de işaret etmişti: İç ve Dış Salgı
Tröstü alanından hormon ve sütleriyle Fernham Royal'daki büyük fabrikaya
hammadde sağlayan şu binlerce davarın böğürtüsü duyuluyordu...
İnsanoğlunun temel kaygıları, şimdilik bazı temel koşullarda klonlamayla
çelişiyor gibi görülüyor: Bir çiftçi düşünün ki, kendisi için tüm evreni ifade
eden kasabasında herkese hayranlıktan parmaklarını ısırtan bir danaya sahip
olsun. Bu danayı klonlayıp tüm sürüsünü özdeş yapmayı ister miydi? Büyük
olasılıkla biraz düşündükten sonra bundan vazgeçerdi. Danasının biricik
oluşu ve genetik çeşitliliği sayesinde bu danaya yaşam veren sürüsünün daha da
güzel bir dana doğurması olasılığı çok daha değerli. Ömrü boyunca aynı dananın
ikizlerine sahip olmayı kabullenmiş bir çiftçinin komşusu her an elinde daha
güzel bir danayı ipinden tutarak getirebilir. Ünlüler, Köpek Kopyalama
Derdinde Koyun kopyalayan bilim adamları, şimdi de bu koyunları güdecek
köpekleri kopyalamaya hazırlanıyor. Beş yıl içinde, 3 milyar lirayı göze alanlar
sevgili köpeklerinin tıpatıp kopyasını yaptırabilecek. Birçok ünlü şimdiden
sırada. Bu yolla uzman köpekler de çoğaltılacak. Sevgili köpeğinizden hiç
ayrılmak istemiyor musunuz? Bu dileğiniz, beş yıl içinde
gerçekleşebilecek. Bütün yapmanız gereken, köpeğinizden aldırdığınız hücre
örneğini, Teksas'ın Austin kenti yakınlarındaki A&M Üniversitesi
laboratuvarı bünyesinde kurulan ve kısa bir süre sonra açılacak olan
'Köpekbank'a 450 milyon lira karşılığında vermek. The Sunday Times
gazetesinde yer alan bir habere göre aArtık yapılacak iş, Üniversite'de yapılan
çalışmaların başarıyla sonuçlanmasını beklemek. Bundan sonra sıra, köpeğinizin
tıpa tıp aynısının kopyalanmasına geliyor. Eğer bu bekleme dönemi içinde
köpeğiniz dünya değiştirdiyse tasa etmeyin. Sevgili köpeğinizin havlamalarını,
yeniden duyabilirsiniz. 3 Milyar Lira Yalnız sıkı durun; bu kez
ödemeniz gereken para, tam 3 milyar lira. Üniversite'deki laboratuvarda yapılan
genetik çalışmaların başarıyla sürdüğü ve sonucun beş yıl içinde alınacağı
belirtiliyor. Missyplicity adlı proje, ünlü simaların yanında, sıradan
insanların da büyük ilgisini çekiyor. Daha şimdiden, aralarında film
yıldızlarının, şarkıcıların da bulunduğu yüzlerce kişi, köpeklerini kopyalatmak
için sıraya girdiler. Bu ünlüler arasında, ABD'li oyuncu Elizabeth Taylor,
Amerikalı rap yıldızı Snoop Doggy Dogg gibi isimler de bulunuyor.
Projeye 565 milyar liralık bir bağış yapan Amerikalı zenginin köpeği
Missy, kopyalanan ilk köpek olarak onurlanacak. Bu projenin başarıyla
sonuçlanmasıyla, kedi kopyalamanın yolu da açılacak. Bilim adamları, bu
çalışmayla iki hedefi tutturmayı planlıyor. Biri, köpeklerin biyolojik yapısı
hakkında bilgilerin artırılması. Uzman Köpekler Diğeri de, köpek
kopyalama laboratuvarlarının kurulması. Böylece, örneğin bomba uzmanı köpeklerin
kopyalanarak, bu tür köpeklerin eğitim aşamasında başarısızlıkla
karşılaşılmasını engellemek. Kopyalanan bomba uzmanı köpeklerin, genlerinden
ötürü, bu konuda başarılı olma olasılıkları oldukça yüksek görülüyor.
Proje için çalışan ekibin başkanı Dr.Mark Westhusin, 'işlem oldukça
pahalı. Ancak zamanla teknik geliştikçe, fiyatlar düşecek' diyor. Projenin,
büyük bir pazar payıyla kárlı bir işe dönüşmesi beklenirken, 10 yıl sonra, belki
de kopya koyun sürülerini yine kopya çoban köpekleri koruyacak.
Siyaset, Bilim Ve Tarih Bilinci (Doğan Özlem )The Benefits Of TreesEnerji TasarrufuAlternatif Ucuz Enerji KaynaklarıErozyonun Tanımı Ve ÇeşitleriDünyamızın HareketleriDoğalgazDeve KuşlarıTeknolojik CellatlarımızKüresel IsınmaÇimento İşkolu Ve SorunlarıAtmosferin Başlıca Gaz KirleticileriNükleer EnerjiYapay KristallerHyrogen Fuel The Fuel Of FutureKentiçi Ulaşımı Ve Çevre SorunlarıPrcı HakkındaÇevre Kirliliği Ve SonuçlarıSivil SavunmaUluslararası Hukuk Ve Çevre Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |