Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| ERMENİ SORUNU Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı
İmparatorluğu üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve
Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu
Anadolu ve Klikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır.İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu
İngiliz ve Fransızları Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmiştir. Doğu
Anadolu'daki İngiliz Konsoloslukları'nın sayısı hızla artmış, ayrıca bölgeye çok
sayıda Protestan misyonerler gönderilmiştir. Bu kışkırtmalar sonucunda Doğu
Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni komiteleri kurulmaya başlamıştır.
Ancak, yerel düzeyde kalan bu komiteler, Osmanlı yönetiminden şikayeti olmayan,
barış ve refah içinde yaşayan Ermeni halkının ilgisini çekmediğinden başarılı
olamamıştır.Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete
karşı harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanlı
toprakları dışında komiteler kurdurulması yoluna gidilmiştir. Böylece 1887'de
Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak, 1890'da ise Tiflis'te
aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya
çıkmıştır. Bu komitelere, Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin
kurtarılması hedef olarak gösterilmiştir.İstanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini
Ermeni meselesine çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı hedefleyen
Hınçakların başlattığı ayaklanma girişimlerini, aralarında siyasi mücadele
başlayan Taşnaklarınki izlemiştir. Bu ayaklanma girişimlerinin ortak
özellikleri; Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen komitelerce planlanmış ve
yönlendirilmiş olmaları ile örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayılan
misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır.İlk isyan 1890'daki Erzurum'da gerçekleşmiştir. Bunu, yine aynı
yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve
Merzifon olayları, 1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı,
1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı,
1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen
Adana isyanı izlemiştir. 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3.000 ve
1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını
kaybetmiştir.
İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna
propaganda maksatlı olarak Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor mesajıyla
yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek uluslararası bir sorun niteliği
kazanmıştır. Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin
raporları, Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların
karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak
olduğunu kaydetmektedir.Öte yandan sömürgeci devletlerin diplomatik temsilcilikleri
Anadolu'ya dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte Ermeni propagandasının
Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır.Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı
sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir. Bu dönemde Ermeniler; Ruslar
hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına
uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları
ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, vatana ihanet suçunu topluca
işlemişlerdir.Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı
saldırıya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine
baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir. Örneğin
Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler
tarafından öldürülmüştür.Genel DeğerlendirmeErmenilere sırasıyla, Anadolu'da; Kara Haç, Armenakan ve
Vatan Koruyucuları, Cenevre'de; Hınçak, Tiflis'te; Taşnak komiteleri
kurdurulmuştur. Bu komitelere hedef olarak Doğu Anadolu toprakları, amaç olarak
ise Osmanlı Ermenileri'nin birliği gösterilmiştir.
Bu amaçla kışkırtılan Ermeni komiteleri, ilk olarak 1890
Erzurum isyanını gerçekleştirmiş, ardından da Kumkapı gösterisi, Kayseri,
Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, Sasun isyanı, Bab-ı Ali gösterisi, Zeytun ve
Van isyanı, Osmanlı Bankası'nın işgali, Sultan Abdülhamit'e suikast teşebbüsü ve
1909 Adana isyan isyanlarını çıkartmışlardır.Bu isyanlar sırasında, 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van
olaylarında 3000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi
sonucu hayatlarını kaybetmiştir. Ermeni isyan ve katliamları sırasında
katledilen Türklerin sayısı belgelere göre 517.955'dir. Olay tarihi ve yeri
belli olup da sayı tespiti yapılamayanlarla birlikte bu rakam 2 milyona
ulaşmaktadır.Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı
sırasında giriştikleri katliamlarla vermiştir. Bu dönemde Ermeniler, Ruslar
hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına
uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları
ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, vatana ihanet suçunu topluca
işlemişlerdir.Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı
saldırıya geçen Ermeni çeteleri, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle
sivil halka büyük zarar vermişlerdir. Örneğin Van'ın Zeve köyünün bütün halkı,
kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür.Van - Erciş - Çavuşoğlu Katliamı
Bölgede incelemeler yapmış olan Prof Dr. Metin Özbek, olayı
şöyle anlatmaktadır:
Çavuşoğlu Samanlığı denilen mevkide bir evin temel hafriyatı
yapılırken büyük bir tesadüf eseri bulunan insan iskeletlerini antropolojik
açıdan incelemek üzere teslim alıp Hacettepe Üniversitesi'ndeki laboratuvarımıza
götürdüm. Bilindiği gibi, Antropoloji bilim dalı geliştirdiği bir takım teknik
ve yöntemlerle insan iskeletlerinde ölüm yaşını, cinsiyeti, ölüm nedenlerini,
hastalıkları ve daha birçok bilgileri elde etme imkânı vermektedir. Ayrıca
kafataslarından hareketle ırk tayini de yapılmaktadır.İncelemeye aldığım iskelet kalıntılarında baş ve gövde
kemikleri arasında eşleştirmeye gitmek mümkün olmadı. Bu nedenle, birey sayısını
sadece kafataslarına göre yaptık ve her kafatasına ayrı bir numara verdik. Daha
doğrusu her bireyin ayrı bir antropolojik kimliği oldu.Buluntular arasında 5 kadın ve 4 erkek tesbit ettik. Bireylerin
öldükleri esnada kaç yaşında olduklarını gösteren en önemli kriter kalça
kemiğindeki symohysis pubis adlı kısımdır. 7 kişide bu bölge korunmuştur.
Çavuşoğlu Samanlığı'nda bulunan iskeletlerin yaş dağılımını aşağıdaki şekilde
tesbit ettik:
Kadın(P6)...............17-18yaş
Erkek(P7)...............17-18yaş
Kadın(P4)...............18-19yaş
Kadın(P3)...............27-30yaş
Erkek(P2)...............35-40yaş
Kadın(P1)...............39-44yaş
Erkek(P5)...............50yaş (aşağı yukarı)
Çocuk(D1).............. 15yaş (aşağı yukarı)Yaş ve cinslerini belirttiğimiz bu iskeletlerin asıl ilginç
olan ortak bir yönleri vardı. O da, hepsinin kafataslarında kesici aletlerin
bıraktığı darbe izlerinin bulunmasıdır. Daha açıkçası işkence ile öldürülmüş
olmalarıdır.I. Kafataslarındaki kesme izleri:No.1) Kadın: Kafatasında kesici bir cismin yol açtığı iki yarık
bulunmaktadır. Bunlardan birisi sağ parietalde bulunur. Uzunluğu 42 mm'dir.
İkincisi yine sağ parietal üzerinde, başın biraz arkasında olup 36 mm
uzunluğundadır. Beyin hedef alınarak indirilen bu darbeler sonucu olay yerinde
öldüğü anlaşılmaktadır.No.2) Kadın: Başında dört kesme izi tesbit ettik. Birincisi sol
parietal üzerinde olup 95 mm uzunluğundadır. Kesici alet kafatasını yarıp beyne
kadar girmiştir. İkinci yarık her iki parietal üzerinde yer alır. Başın tepesine
indirilen kesici bir cisim (bir balta olabilir) kafatasını parçalamış, büyük bir
olasılıkla beyni de dağıtmıştır. Böyle bir saldırı bireyin o anda ölmesi için
yeterlidir. Üçüncü darbe yine sol tarafta, parietale isabet etmiş. Bu yarık
birincinin yaklaşık 12 mm arkasındadır. Açılan yarığın uzunluğu 48 mm, genişliği
ise 19 mm'dir. Kesilen kısım bir mekiği andırmaktadır. Başa indirilen dördüncü
darbe ise üçüncüyle aynı doğrultuda ve onun hemen arkasındadır. Yarığın yarısı
oksipital kemik üzerindedir.No.3) Erkek: Başında en çok kesme izi tesbit ettiğimiz
kişilerden biridir. Birinci darbe sol kulağa isabet etmiş; kesici alet mastoid
çıkıntıyı kökünden koparmış, oksipitali de hafifçe sıyırmıştır. İkinci darbe sol
göze rastlamış ve proc.frontalis üzerinde derin bir kesme izi bırakmıştır. 75 mm
uzunluğundaki üçüncü darbe ise sol parietalde görülür. Beyne giren kesici alet
sol tuber parietal'den sutura lambdoidalis'e kadar uzanan bir yarığa yol
açmıştır (Resim 2b). Darbenin şiddetinden kafatasında çatlaklar oluşmuştur.
Başın tepesine indirilen dördüncü darbe sagital dikişi kesmiştir. Kesme izi 48
mm uzunluğundadır. Kesici aletin yol açtığı besinci darbe ise yatay planda olup
sağ parietal'i sagital dikişe yakın kısımdan sıyırıp götürmüştür. Kesici alet,
ayrıca sol zygomatike de isabet etmiş, bu bölgede zygomatikle beraber üst çene
kemiğinin bir kısmını da kesmiştir. Birey aynı zamanda ateşe atılıp
yakılmıştır.No.4) Erkek: Beyne bir kesici cisimle üç ayrı darbe indirilmiş.
İlki sağ parietale dikey yönde isabet etmiş, uzunluğu 37 mm olan kesme izi,
ikincisi sol parietal ve frontal üzerinde yatay yönde bir yarıktır. Kesme izi 92
mm. uzunluğundadır. Üçüncü darbe yine sol parietale isabet etmiş, uzunluğu 49
mm, genişliği ise 21 mm olan bir yarık meydana getirmiştir. Kesici alet tabula
externa'yı sıyırıp götürmüştür. Başa yönelik bu darbeler bireyin derhal ölmesine
yol açmıştır. Bir önceki birey gibi, bu da öldürüldükten sonra yakılmıştır.No.5) Kadın: Başında dört kesme izi tesbit ettik. Birincisi
frontal bölgede ve 28 mm uzunluğunda, fazla derin olmayan bir yarık. İkincisi
başın tepesinde, her iki parietal üzerinde ve 77 mm uzunluğunda, oldukça derin
bir yarıktır. Kadının o anda ölmesi için yeterli darbe. Üçüncü darbe de ölümcül
nitelikte, sağ kulağa isabet etmiş, mastoid kısmı kökünden kesip götürdüğü gibi
alt çene kondilini de kısmen kesmiş. Dördüncü kesme izi sağ üst çenenin ön
alveoler kısmını ilgilendirmektedir. Kesici cisim burada kemiği kesmekle
kalmamış, üst ikinci küçük azı dişinin tacında tahribata yol açmıştır.No.6) Erkek: Başında dört yarık olan erişkin. Birincisi 57 mm
uzunluğunda, 14 mm genişliğinde oldukça derin olup sol parietal üzerindedir. Bu
bölgede kesici alet beyne kadar girmiştir. Yarığın ön kısmında sagital dikiş
tarafından 23 mm uzunluğunda bir kesme izi vardır. İkinci darbe izi sağ parietal
üzerinde ve sagital dikişin ortasındadır. 29 mm uzunluğunda ve 28 mm
genişliğindeki bu kesme izi yatay ve oblik yönlerde iki ayrı yarık tarafından
kesilmiştir. Bunlardan biri 43 mm, diğeri 42 mm uzunluğundadır. Üçüncü darbe ise
sağ parietale isabet etmiş olup, parietal deliğin birkaç mm önünde, oblik bir
yönde uzanır. Dördüncü darbe bir kesici aletten ziyade, sagital dikişe yakın
kısımda bu erkeğin başına sivri bir cisimle vurulmuş, belki de böyle bir aletle
işkence yapılmıştır.No.7) Erkek: Kesici bir cisimle tam 5 ayrı darbe almış. İlki
sol kulak bölgesine isabet etmiş; saldırı aleti mastoid çıkıntıyı tümüyle kesip
götürmüş. Hatta zygomatik kemerin kökü de kesilmiş. Sol kulak köküne kesici
aletle arka arkaya iki darbe indirilmiştir. Bu darbeler sonucu kişi anında
ölmüştür. İkinci kesme izi sağ parietalin lambda dikişine yakın kısımdadır.
Kısmen yatay planda olan yarık 41 mm uzunluğundadır. Bu üçüncü kesme izi iki
lambda dikişi arasında, oksipital üzerinde ve 44 mm uzunluğundadır. Beşinci
kesme izi de başın arkasındadır ve 53 mm uzunluğundadır.No.8) Kadın: 15 yaşlarında ölen bu kız çocuğunun başında üç
kesme izi vardır. İlki sağ parietal üzerinde, 50 mm uzunluğunda ve beyne kadar
giren derin bir yarıktır. İkinci kesme izi ise birinciye dikey konumda ve 20 mm
uzunluğundadır. Üçüncü yarık başın arkasındadır. Bu kız çocuğu öldürüldükten
sonra ayrıca yakılmıştır.No.9) Kadın: 17-19 yaşlarında ölmüş. Kafatasında korunan
kemikler üzerinde herhangi bir darbe izi yok. Oksipitalin önemli bir kısmı
kopmuş ve kaybolmuş. Ölüm nedeni hakkında bir şey söyleyemiyoruz.II. İskeletlerde ırk teşhisi:Kafatasında ölçü, endis ve morfolojik gözlem yoluyla ırk
belirlenebilir. Ancak, her ırk grubu içinde bazı varyasyon durumlarının olduğunu
da unutmamalıyız. Antropometri tekniğinin bize sunduğu bilgilerin ışığında
Çavuşoğlu Samanlığı'ndan çıkarılan iskeletleri inceledik.
Buna göre önemli bir ırksal ölçüt olan kafatası endisini 8
kafatasında hesapladık. Bulduğumuz değerler 76 ile 89 arasında değişir. O halde,
4 birey mezosefal, diğerleri ise brakisefal gruba girer. Dolikosefal yapıya
hiçbir kafatasında rastlamadık. Anadolu'da Alpin ırk tipi oldukça yaygın olup bu
ırka brakisefal tipler girdiği gibi, mezosefaller de girmektedir.Elimizdeki iskeletlerin biri hariç hepsi de Alpin ırkına girer.
Anadolu Türklerinin çoğunlukla bu ırk içinde yer aldığını hatırlatmak gerekir.
17-19 yaşlarındaki genç bir kadın ise bu gruba girmez; Dinarik ırkın Armenoid
adı verilen doğu varyetesine girer.Boyları hesaplarken Trotter ve Gleser'e ait regresyon
denklemlerini kullandık. 3 kadında 152,9 cm, 159,2 cm ve 168,2 cm değerlerini
bulurken; 3 erkekte de sırasıyla 170,1; 172,4 ve 173,5 cm değerlerini
bulduk.Çavuşoğlu Samanlığı'nda iskeletlerle birlikte ayrıca 1 gömlek
düğmesi, kesici bir yapıya sahip demir parçası ve bir üst çene parçası bulundu.
Gülhane Tıp Akademisi Dişhekimliği Fakültesi'nden Prof.Dr.İlter Uzel'in verdiği
bilgiye göre üst total protez fragmanı sağ arka tarafa aittir. Protez kauçuktan,
dişler ise porselendir. Protez, 1900'lü yılların başında maddi durumu iyi olan
kimselerce kullanılırdı. Protez üzerindeki nikotin lekeleri bir erkeğe ait
olduğunu akla getirmektedir. Bu tip porselen, 1915-1925 yılları arasında
kullanılmış olup SSN (ABD) firmasının ürünleridir. İskeletlerin ait olduğu devir
de böylece belirlenmiş olmaktadır.III. Uzun kemiklerdeki yaralanma izleri:Kafataslarında bu kadar çok kesme izine rastlanmış olmasına
rağmen, kol, bacak ya da gövdenin diğer kısımlarında yok denecek kadar az darbe
izi bulunmaktadır. Tabii ki bir kişi öldürülmek isteniyorsa, ilk saldırı noktası
baş, dolayısıyla beyindir.Bir erişkinin sol humerus'unda gövde ortasında ve dış tarafta 3
kesme izi vardır. Kemik yanma izi gösterir.Bir kadına ait sağ tibia kemiğinde gövde üzerinde, ön yüzde
derin bir kesme izi yer alır.
Bir erkeğe ait sağ tibia'da alt kısma yakın yerde iç tarafta
yine oldukça derin bir kesme izi saptadık.IV. Genel sonuç ve değerlendirme:Çavuşoğlu Samanlığı'nda (Erciş ilçesi) tesadüfen ortaya çıkan
ve üzerinde ayrıntılı antropolojik inceleme yapılan iskeletlerin ait olduğu ve
çoğunluğu genç olan insanlar, bilinçli olarak katledilmiş, bir kısmı da
yakılmıştır.Alpin ırk tipine, özellikle Anadolu söz konusu edildiğine göre,
Türklere ait olması güçlü bir olasılık olan bu bireylerin karşılaştığı bu tüyler
ürpertici saldırı ve işkenceler yörede yaşayan canlı şâhitlerin anlattıklarını
da bir bakıma destekler niteliktedir. Tarih şimdi tersine dönmekte;
katledilenlerin Ermeniler değil Türkler olduğu açıkça ortaya konmuş
olmaktadır.Kars Subatan Toplu Mezar KazısıBölgede incelemelerde bulunmuş olan Arkeolog Prof. Dr. Cevat
Başaran, olay hakkında şunları yazmaktadır:1915-1918 yılları arasında Doğu Anadolu'da meydana gelen acı
olayları gerçek yönleriyle ortaya koymayı amaçlayan toplu mezar kazılarından
birisi de Kars-Subatan'da yapıldı. Kars'ın yaklaşık 28 km. doğusunda
Türkiye-Rusya sınırındaki Ani Ören yeri yakınında yer alan Subatan köyündeki
toplu mezarın açımı, Yakın tarihimizde Kars ve Doğu Anadolu Sempozyumu'nun
ardından 20.6.1991 günü gerçekleştirildi.1918'de Ermenilerin bölgeden çekilmesi sırasında diğer bir çok
merkez gibi Ermeni çetelerinin saldırısına uğrayan Subatan köyü, Ani yolu
üzerinde Büyük ve Küçük Yahni tepelerinin güneyindedir. Bugün yaklaşık 20-30
hanelik Müslüman nüfusu barındıran Subatan köyündeki kazı çalışmaları, olayları
yaşayan (görgü tanıklarından 120 yaşındaki Fâriz Öztürk ile 95 yaşındaki Durağa
Öztürk'ün) sözlü ifadeleri doğrultusunda, köyde belirlenen dört ayrı toplu mezar
yerinden Köseoğulları mahallesindeki merekte (samanlık) açılan 8x10 m.'lik
açmada yürütüldü.4x5 m.'lik dört ayrı kareye ayrılan alanda ilk çalışmalar A-l
açmasında başlatıldı. Önce geniş yüzeyde sürdürülen kazı daha sonra A-l ve B-l
açmalarının iç kesişim noktasında yoğunlaştırıldı. Üstteki 40 cm.lik dolgu
toprağın kaldırılmasından sonra ilk iskeletlerle karşılaşıldı. Karışık olarak
in-situ malzemeyle birlikte ele geçen iskeletlerin çoğunluğunun 0-1 yaş arası
çocuklara ait olduğu izlendi.A-l açmasında yaklaşık 80 cm. derinlikte ele geçen bir iskelet
grubu oldukça ilginç bir yapı gösteriyordu. Kuzey-Güney doğrultusunda konumlanan
bu iskeletler bir ana ve kız çocuğa ait olmalıydı. Kadın sağ yanı üzerine düşmüş
ve sol koluyla kucağındaki çocuğa sarılmıştır. Kadının kafatasında belirlenen
iki darbe izi, bunların özellikle kafalarına vurulan olasılıkla balta ya da
kesici aletlerle katledildiğini gösterir niteliktedir. İlk harekette fazla
etkili olmayan balta, ikincisinde kafatasını derinlemesine ikiye ayırmıştır.
Gerek kadın ve gerekse çocuğu üzerindeki giysilerle gömülmüştür.A-l açmasının güney köşesinde ele geçen bir başka iskelet
grubunun sadece çok az bir kısmı açılabilmiştir. Bunlardan anlaşılabildiğince
cesetler yine gelişi güzel yatırılmışlardır. Buradaki ilk çalışmalar sonrasında
12 çocuk ve 3 yetişkin iskeleti ortaya çıkarılmıştır.Kazı sırasında ele geçen diğer buluntular arasında iç giysisi
ve ipekli elbise parçaları, bir kemere ait madeni toka, iki çift küpe, küçük bir
kolyeye ait çok sayıda renkli boncuk, madeni zincir, giysi düğmeleri, oldukça
paslanmış bir bakır sikke ve yer yer çürümüş ahşap hatıllar bulunmaktaydı. Bu
buluntular, Kars Müzesi'nde açılan Katliâm Bölümü'nde sergilenmeye alındı.Olayların görgü tanıklarından Fâriz Öztürk ve Durağa Öztürk'ün
arşiv belgeleriyle desteklenen ifadelerine göre, 25 Nisan 1918'de Ermenilerce
yapılan katliâm şu şekilde meydana gelmiştir: Kars ve Sarıkamış'tan geri çekilen
Taşnak-Ermeni çeteleri, o zamanlar Türk, Ermeni ve Rumlar'ın birlikte yaşadığı
Subatan köyüne de saldırırlar. Her yana gelişigüzel ateş açan çeteciler, ele
geçirdikleri köylüleri de bulundukları yerde acımasızca öldürürler.Arşiv belgelerinden elde edilen fotoğraflara ve kazı sonrası
ulaşılan bulgulara göre kafalarına baltalarla vurularak veya karınlarına süngü
sokularak öldürülen kadın ve çocuklarla yaşlı erkekler sokaklarda bırakılır.Arşiv belgelerinden elde edilen bilgilere göre Subatan köyünde
toplam 570 kişinin katledildiği ifade edilmiştir. Ermeni çetelerinin
çekilmesinin ardından bölge yeniden Türk askeri birliklerinin eline geçer.
Sokaklarda kokmakta ve köpeklerce yenilmekte olan katledilmiş insan cesetleri,
sağ kalanlar ve askerler tarafından köyün belirli noktalarında toplanarak
samanlıklara (merek) doldurulur.Dönemin imkânsızlıkları ve ölü sayısının çokluğu nedeniyle
defin için bir mezar olarak düşünülen samanlıklar dam çöktürme yoluyla da bu
masum insanlara birer toplu mezar olur.Subatan'da bulunan üç ayrı mezar yerinden Köseoğulları
mahallesindeki saman damın 180'in üzerinde, Tıptıp sokağında 257'nin üzerinde
çocuk ve Köy Camii'nin güneyindeki merekte 350'nin üzerinde şehidin gömülü
olduğu arşiv belgeleri ve tanık ifadeleriyle belirlenmiştir.Van Zeve Toplu Mezar Kazısı
Bölgede araştırmalar yapmış olan Arkeolog Prof. Dr. Cevat
Başaran, şu tespitlerde bulunmuştur:Van'ın 18 km. kuzey batısındaki Çitören köyü yakınında yer
alan Zeve Şehitliği'nde 4 Nisan 1990'da başlanan kazı çalışmalarında, olayı
yaşayan görgü tanıklarından İbrahim Sargın'ın sözlü ifadeleri doğrultusunda
yapılan kazıda, 30-40 cm. kalınlıktaki dolgu toprağın kaldırılmasından sonra
topluca öldürülmüş insan iskeletleriyle karşılaşılmıştır.Bunların bazılarında kafataslarının kırık ve ezik, yer yer de
çatlak ve yanık olduğu izlenmiştir. Kazıda ele geçen buluntuların en önemlileri
hançer ve kama yüzleri, çok sayıda mermi kovanı, ipekli kumaş parçaları, Sultan
Reşad tuğralı boncukları olan gerdanlık, balmumuyla kaplı muska, bakır paralar
ve sırça düğmelerdir.Bulgular, görgü tanığı ifadesi ile birleştirilince şu bilgilere
ulaşılmaktadır. 1915 yılında Rusların desteğinde bölgeye giren Ermeni çeteciler,
köyleri basıp sivil Türk ve Müslüman halkı katletmeye başlarlar.Yakın çevredeki 8 köyden topladıkları yaklaşık 2000-2500
kişilik bir topluluğu zorla Zeve köyüne getiren Ermeni çeteciler, bunları
rasgele evlere ve ahırlara doldurup delici ve kesici aletlerle işkence yaptıktan
sonra insanların üzerine ateş açmışlardır. Ardından da bütün evler
yakılmıştır.Kazıda ortaya çıkarılan malzemeler Van Müzesi Katliam
Bölümünde sergilenmektedir.Erzurum Dumlu KatliamıBölgede incelemelerde bulunmuş olan Arkeolog Prof. Dr. Cevat
Başaran, olayla ilgili olarak şunları yazmaktadır:Yabancı basının da katıldığı, Erzurum Yeşilyayla Köyü'ndeki
toplu mezar kazısı 7 Ekim 1988 tarihinde gerçekleştirilmiştir. 1918 Mart'ında
meydana geldiğini Kâzım Karabekir Paşa'nın hatıralarından öğrendiğimiz
Yeşilyayla katliâmında, çevreden toplanan yaşlı erkek, kadın ve çocuklar bir
mereğe (samanlık) doldurularak üzerlerine ateş açılmıştır.Kazı alanında ay-yıldız süslü tütün tabakası, Kur'an-ı Kerim
sayfaları, mermi kovanları, yarı-yanık ahşap direk parçaları, uzun saç örgüleri,
ipekli elbise parçaları ve küçük giysi düğmeleri bulunmuştur. Toplu mezardan
100'e yakın iskelet çıkarılmıştır. Kazıda ortaya çıkan malzemeler Erzurum
Müzesi'nde sergilenmektedir.Iğdır Oba Köyü Katliamı
Bölgede incelemelerde bulunan Arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran,
şunları nakletmektedir:
Iğdır'a bağlı Oba köyünde Ermenilerce katledilmiş Türklere ait
bir toplu mezar olduğu ilk defa Prof. Dr. Enver Konukçu tarafından tespit
edilmiş ve bu arşiv belgeleriyle de desteklenmiştir.1 Mart 1986'da yerinde yapılan toplu mezar kazısında tarihi
belgeleri doğrulayan bulgular edinilmiş ve olayın görgü tanıklarından Sakine
Aksu'nun anlattıkları ile de Tandır damı katliâmı daha da açıklığa
kavuşmuştur.Yapılan kazıda 6 x 8 m. boyutlarındaki yapının kuzeye bakan
kapısının iç bölümünde başlatılan ilk açmada, Kapalı Demir Kilit bulunmuş,
daha sonra odanın orta kısmında yapılan ikinci açmada 1 m.'lik üst dolgu
toprağın altında 90'a yakın insan iskeletine ulaşılmıştır. Bazı kafataslarının
üzerinde delik, çatlak ve kırıkların olduğu görülmüştür. Odanın ortasındaki
tandırın güneyinde bulunan taş altlık, yapının toprak damlı örtüsünü taşıyan tek
ahşap direğe ait olmalıydı ve bu direğin yanık parçaları da elde edildi.Bulgular görgü tanığı ifadesi ile birleştirilince; Ermeni
çetecilerinin; Tandır Damı Katliâmında Oba köyünden zorla topladıkları
silahsız sivil insanların birçoğuna işkence yaptığı, hepsini yüzü koyun yere
yatırarak odaya kilitledikleri, üzerlerine ateş açtıkları ve daha sonra bacadan
gazyağı dökerek tandır damını ateşe verdikleri, ahşap direğin yanmasıyla da
toprak damın çöktüğü anlaşılmaktadır.Yapılan kazı sırasında erimiş demir parçaları, yanık ahşap
parçaları, cam kırıkları, mermi çekirdekleri ve bir parça kumaşla beraber
iskeletler bulunmuştur. Damın duvar ve tabanındaki kalın yanık katmanı ve kül
tabakası diğer belgelerin bu yangında yok olduğunu göstermektedir.Iğdır Soykırım Anıtı ve Müzesi24-26 Nisan 1995 tarihleri arasında Iğdır'da düzenlenen Tarihi
Gerçekler ve Ermeniler konulu Uluslar arası Sempozyum'a çeşitli ülkelerden
bilim ve siyaset adamları katılmıştır. Sempozyuma Azerbaycan'dan katılan Mimar
Prof. Dr. Cafer Gayisi'nin, Ermeniler tarafından katledilen Türkler hatırasına
hazırladığı anıt projesinin katılanlar tarafından beğenilmesi üzerine anıt
projesinin inşa edilmesinin gerekliliği sempozyum sonuç bildirisinde şu şekilde
vurgulanmıştır[img]images/smilies/biggrin.gif[/img]oğu Anadolu'da geçmişte kaybettiğimiz bir milyondan fazla
şehidimizin aziz hatırasını gelecek kuşaklara aktaracak ve 24 Nisan'ı Katilam
günü olarak kabul edenlere ve onlarcası dünyanın birçok yerinde açılan sözde
soykırım anıtlarına cevap verecek bir Şehitler Anıtı'nın Iğdır'da açılması ve
Oba Köyü'nde bir şehitlik düzenlenmesiz kararlaştırılmıştır. Iğdır'da inşa
edilecek bu anıt; geçmişteki kötü günleri ve bizleri düşman eden sömürgeci
devletleri sürekli aklımızda tutmamızı sağlayacak, geleceğimize dostluk, iyi
komşuluk ve işbirliği temelinde ışık tutacaktır.Soykırım anıtı için seçilen yer, Iğdır şehrinin doğu girişinde
yani Azerbaycan, İran ve Ermenistan'dan gelen yolların kavşağında seçilmiştir.
Üçgen biçimli arazinin alanı 1.3 hektardır. Ayrıca seçilen araziye dikilen anıt
Ağrı dağı fonunda yükselmektedir. Anıtın temeli 1 Ağustos 1997 yılında
atılmıştır.Anıt, üçgen arazinin odak noktasında yükselmekte ve temelini
7.20 metre yüksekliğinde tepe-kurgan oluşturmaktadır. Türklerin yaşadığı geniş
coğrafi mekanda-Avrasya bozkırlarında hükümdarlar ve ordu komutanlarının
hatıralarına dikilmiş suni tepeler-kurganlar günümüze kadar yaşamaktadır.
Kurganların iç kısmında defin odası bulunmaktadır. Bu eski gelenek Iğdır
anıtında da korunmaktadır.Suni tepenin ortasında konuşlanan daire planlı salon içerisinde
Ermenilerin katlettiği şehitlerin sembolik mezarı bulunmaktadır. Ortasında
şehitlerin simgesel mezar taşı olan bu salon, tepe içerisinde yerleşen soykırım
müzesinin de merkezi bölümüdür. Dairevi salonda Ermeni vahşeti açılan toplu
mezarlara ait resim ve belgelerle sergilenmektedir. Bu salondan dışarıya uzanan
koridorun sağ tarafındaki odada Ermenilerin yaptıkları katliamlara ait
fotoğraflar, sol tarafında ise soykırım araştırmaları için bir kütüphane
bulunmaktadır.Müzeye giriş kapısı Selçuklu-Türk mimarlık geleneklerine
dayanan taç kapı şeklindedir. Taç kapının mekan tasarımında Kadavalı Osmanlı
cami mihraplarına kompozisyon benzerliği de vardır. Bu şekilde kaç kapının,
kutsal bir mekana açıldığı vurgulanmak istenmiştir. Müzeye giriş kapısı ve çevre
şekillerindeki bordo ve siyah renkli granit kaplamada, sayıca az ve oldukça dar
pencerelerinden de soykırım olayının ağırlığı ve faciası temsil
edilmektedir.
Suni tepe-kurganın ortasında yüksekliği 36 m. olan kılıç grubu
yükselmektedir. Bunlar masum Müslüman halkı soykırımdan kurtarmış Türk ordusunun
şerefine, onun şehit ve gazilerinin aziz hatırasına dikilmiştir. Sayısı beş olan
kılıçlar, planda beş köşeli bir biçimde yatmaktadır. Üstten bakıldığında kılıç
grubu Türkiye Devlet simgesi ve bayrağında olan beş köşeli yıldız
görünümündedir.Eski Türk askerlerinin, savaştan önce kendi kılıçlarını rüzgar,
yağmur ve yıldırımlar altında keskinleştirme töreni varmış. Ağrı dağı
eteklerinde yükseltilen temsili kılıçlar da, böylece güneş, yağmur ve rüzgar
altında sertleşecektir. Milli hedefleri bir gün Ağrı dağı çevresini ile
geçirmek olan Ermen8iler, şimdi bu kutsal Türk dağının önünde yükselen Türk
kılıçlarını görmektedirler.Beş devle kılıcın eğri uçları yukarıda birleşerek kubbe şeklini
almaktadır. Bu haliyle de Selçuklu türbelerine benzeyen biçim ve silueti
andırmaktadır. Türk-Oğuz hatıra mimarlığında sultanların, kahramanların,
kumandanların, nüfuzlu şahısların mezarı üstünde kubbeye benzer türbeler
dikiliyordu. Selçuklu türbeleri geleneksel olarak yer altı serdabe (mumyalık)
katı ve yerüstü kule kısmından ibarettir. Iğdır Soykırım Anıtı da iki katlıdır.
Alt kat suni tepe içerisinde olan simgesel serdabe-müze salonudur. Üst kat ise
beş kılıç figürünün oluşturduğu kuledir.Böylece Iğdır Soykırım Anıtı'nın mimarlık mekan biçiminde,
tarihin en eski çağlarından gelen Türk hatıra mimarlığının üç büyük geleneğini
(kurgan, Selçuklu türbesi ve mezar taşları) birleştirip,y eni konuya ve çağdaş
mimarlık inşaat taleplerine uygun bir kompozisyon oluşturulmaya
çalışılmıştır.İnsan elindeki kılıç korkutucudur. Baş başa çatılmış kılıçlar
sağlık, huzur ve barışın timsalidir. Ayrıca ülkenin, milletin savunma gücünü
göstermektedir. Kılıçların keskin yerlerinin dışa yönelmesi, dışardan gelecek
saldırılara karşı her zaman hazır olma anlamına gelmektedir.
Dairevi müze salonu (temsili mezar), yukarıdan aydınlatan beş
köşeli baca, kılıçlar arasındadır. Bacanın örtüsü küçük cam primat olup çadıra
benzetilmiştir. Altın rengindeki çerçeveler ve renkli camlardan hazırlanmış bu
çadır, Türk bozkır mimarisinin şaheseri olmuş Altın Çadırı simgelemektedir. Eski
dönemlerde devlet hakimiyet simgesi olan Altın Çadır üzerinde, devlet bayrağı
dalgalanırdı. Yürüyüşte olan ordu karargahının tam merkezinde dikilen Altın
Çadır özel korunurdu. Antta da, tepesinde Türk Devleti'nin bayrağı dikilmiş
Altın Çadırı beş kılıç korumaktadır.Kılıcın kutsallığı, onun güzel estetik yapısına da
yansımaktadır. Oldukça kullanışlı olan Türk kılıcının kabzası, çoğu zaman
değerli metal ve nakışlarla süslenir, onlara özel bir estetik verilirdi. Iğdır
Anıtında da kılıç kabzalarını, granit çerçeve içerisine alınmış tunç rölyefler,
kabartmalar süslemektedir. Her kılıç kabzasında bozkurt, at ve çift başlı kartal
kabartma figürleri tekrar edilmektedir.Bozkurt, eski Türklerin baş totemi olup kutsal ve yol gösterici
sayılmıştır. Hun İmparatorluğundan başlayarak Osmanlılara kadar bozkurt, milli
sembol olmuştur. Türklerin İslamiyeti kabulünden önce bozkut başı, Türk bayrak
ve tuğlarının ucuna alem olarak konurdu, sonraları alem hilal ve yıldız
olmuştur.Güçlü, özgürlüğe düşkün ve akıllı hayvan olan bozkurta saygı ve
sevgi, Altaylar'dan Anadolu'ya kadar bütün Türklerde vardır. Türkiye
Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde, paraların,
pulların8, resmi binaların üzerine bozkurt tasviri basılmıştır. Kılıç kabzasında
kurtuluş simgesi olan bozkurt rölyefinin olması milli değerlere saygı ve Atatürk
ideallerine sadakat göstergesidir.Kılıç devri tarihte, aynı zamanda at devri olmuştur. Türk
tarihçilerinin yazdıklarına göre Türklerin yaptıkları büyük fütuhatta en mühim
rol oynayan iki sanatları olmuştur: At yetiştirme ve madencilik, bilhassa
demircilik. Demircilik silah yapmak özellikle kılıç düzeltmek için, at beslemek
ise, uzak ve önü alınamayan askeri seferler için mecburi idi. Türk askeri uzak
seferlere atı, kılıcı ve çadırı ile çıkıyordu.At eski Türklerin baş totemlerinden biri olup askerin ayrılmaz
dostu ve yardımcısı idi. Savaş tarihinde kılıcı atsız, Türk'ü ise kılıçsız ve
atsız tasavvur etmek olmaz. Bu sebeple kılıç kabzalarında, Türklerde yanı
zamanda kahramanlık, mutluluk ve güneş sembolü olan şaha kalkmış çılgın at
figürü kullanılmıştır. Bozkurt ve at rölyefleri kabzaların yan yüzlerine
basılmıştır.Kabzaların iç yüzlerinde çift başlı kartal figürü basılmıştır.
Yükseklik, ululuk timsali olan kartalın da Türklerde bir totem gibi kutsal
sayılması, Altay kaya resimlerinden bellidir. Anadolu'da çift başlı kartal önce
Hitti Devleti'nin sembolü olmuş, sonra Bizans İmparatorları da onu
benimsemiştir. Daha sonra Anadolu Selçuklularının devlet simgesine dönüştürülen
çift başlı kartal, bu çok asırlık geleneğin zirvesi, hem de Türklerin Anadolu
topraklarında kökleşmesi ve Bizans İmparatorluğu'nu yıkılmasının sembolüdür.Kabzaların dış yüzlerinde,ş her kılıçta birer asker figürü
ardır. Bozkurt, at, kartal kılıçlarda değişmez eski Türk sembolleri olarak
tekrar olunmaktadır. Asker figürleri farklıdır. Her kılıç kabzasında bir tarihi
devrin askeri tasvir edilmiştir. Bunlar, tarihçe sırasıyla, Hun, Göktürk,
Selçuk, Osmanlı ve çağdaş Türkiye askerleridir.Zaman zaman birbirinden muhteşem devletler kuran ve şerefli
tarih oluşturan Türk askerleri, en muazzam abideler layıktır. Anıt rölyeflerinde
tunçlaşmış askerler, tarih boyu devletçiliğin, memleket içinde huzur ve barışın
teminatı olan bütün Türk asker nesillerinin simgeleridir.
Anıtın temeli 1 Ağustos 1997 tarihinde Iğdır Valisi Şemsettin
Uzun tarafından atılmıştır. Anıt külliyesinin çevre duvarları Ahlat taşından
örülmüş ve duvarları üzeri dövme demirlerle süslenmiştir. Müzenin kapı, pencere
ve dolapları kestane ağacından hazırlanmıştır. Kılıçlar, İtalya'dan alınmış
Bianco Maris adı ile tanınan boz Çin graniti, birkaç mimarlık detayı ise borda
renkli Afrikan Red graniti ile kaplanmıştır.Anıt inşaatında Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden alınmış
mermerler; Kayseri'den Toros siyah, İzmir'den Teos yeşili ve Ege füme,
Diyarbakır'dan Hazar pink, Muğla'dan Ege bordo, Denizli ve Kütahya'dan
Traversin, Muğla'dan Bodrum kayran doğal taşı, İzmir'den Bergama granit
parke taşı, Antalya'dan Imyra doğal taşı kullanılmıştır. Bu çeşitli
malzemeler, kullanıldığı yere ve birbirine uygun şekle getirilmeye
çalışılmıştır.
Anıt ve Müze Iğdır İli ve İlçelerini Kalkındırma Vakfı
tarafından yaptırılmıştır. Bu muhteşem anıt ve müze, öncelikle toplu şekilde
katledilmiş, mezarları olmayan şehitlerimizin yüce türbesidir. Bu kutsal türbeyi
ziyaret eden herkes, zaman zaman unuttuğumuz şehitleri hatırlayacak, soykırım
seviyesine ulaşan faciamızın nedenlerini araştırmaya çalışacaktır.KAYNAK:Giyasi, Prof. Dr. Cafer A.-; Iğdır Soykırım Anıt ve Müzesi,
Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2000, s. 5-9.1906-1922 YILLARI ARASINDA ANADOLU'DA VE KAFKASLAR'DA ERMENİLER
TARAFINDAN KATLEDİLEN TÜRKLERE AİT TABLO
Cilt ve Belge noTarihYerÖlü
1/21914-2-21Kars, Ardahan30.000
1/31916-5-8Pasinler2.000
1/31916-5-8Tercan563
1/31916-5-8Van, Tatvan1.600
1/31915-5-9Bitlis40.000
1/31916-5-8Bitlis10.000
1/31915-5-9Bitlis123
1/41915Van44
1/41916-5-22Van1.000
1/41916-5-22Köprüköy / Van200
1/41916-5-22Van15.000
1/41916-5-22Van8
1/41916-5-22Van8.000
1/41916-5-22Van80.000
1/41916-5-22Van15.000
1/51916-5-23Of5
1/61916-5-23Trabzon2086
1/61916-5-23Van300
1/61916-5-11Van44.233
1/61916-5-11Malazgirt20.000
1/71916-6-11Bitlis12
1/81916-4-1Van, Reşadiye15
1/91916-6Van Abbasağa14
1/91916-6Edremid, Vastan15.000
1/101915-4Bitlis29
1/101915-4Muradiye10.000
1/111915-5Van20.000
1/111915-2Haskay200
1/111915-2Dutak3
1/121915-4Van120
1/121915Van150
1/111915Bitlis16.000
1/111916-5Muş500
1/121916-5-25Bayezid14.000
1/131915Muş800
1/131915-8Müküs126
1/131916-6-7Müküs Sehan121
1/131915-7Muş Akçan19
1/13329Muş10
1/141915Bitlis Hizan113
1/151915Van5200
1/161916-8-14Bitlis311
1/191916-6-6Şatak Serir45
1/191916-6-6Şatak1150
1/231916-1-15Terme9
2/21919-1-25Kars9
2/31919-1-21Kilis2
2/41919-2-26Adana, Pozantı4
2/51919-5-18Osmaniye1
2/71919-6-13Pasinler3
2/101919-6-3Iğdır8
2/111919-7-7Kars, Göle9
2/121919-7-9Kağızman6
2/131919-7-9Kurudere8
2/161919-7-8Mescidli4
2/161919-7-8Gülyantepe10
2/221919-7-11Mescidli20
2/261919-7-19Bulaklı2
2/311919-7-24Kars, Kağızman9
2/361919-7Sankamış803
2/371919-7Sarıkamış695
2/381919-8Muhtelif Köyler2502
3/11919-7-5Kağızman4
3/11919Tiknis, Ağadeve5
3/11919-7-19Pasinler2
3/11919Nahçıvan4000
3/61919-7Kurudere8
3/61919-7-4Akçakale180
3/61919Sarıkarnış9
3/71919-8-15Erzurum153
3/71919-8-15Erzurum426
3/141919-9Allahüekber3
3/161919-9-14Sarıkamış2
3/181919-11-11Maraş2
3/191919-11Adana4
3/191919-11-6Ulukışla7
3/221919-12-7Adana4
3/261920-1-22Antep1
3/271919-9Ünye12
3/281920-2-28Pozantı40
3/291920-2-10Çıldır100
3/321920-3-9Zaruşat400
3/331920-2-2Şuregel1350
3/35 1338-3Maraş4
3/361920-3-22Şuregel, Zaruşat2000
3/371920-3-9Zaruşat120
3/371920-3-16Kağızman720
3/391920-4-6Gümrü500
3/401920-4-28Kars2
3/411920-5-5Kars1774
3/461920-5-22Kars10
3/471920-7-2Kars, Erzurum408
3/471920-7-2Zengibasar1500
3/491920-7-27Erzurum69
3/501920-2-1Zaruşat2150
3/501920-5Kars, Erzurum27
3/501920-8Oltu650
3/501920-8Kars, Erzurum18
3/511920-10-15Bayburt1387
3/521920-10-20Göle100
3/531920-10-17Pasinler9287
3/541920-10-18Tortum3700
3/551920-10-19Erzurum8439
4/21920-10-26Kars civarı10693
4/31920-10-8Aşkale889
4/41919-1-6Zaruşat86
4/51920-12-1Kosor69
4/61920-12-3Göle508
4/71920-12-4Kosor122
4/91920-12-4Kars, Zeytun28Ermenilerin Azerbaycan KatliamlarıErmenilerin Türklere yönelik katliamları Anadolu'yla sınırlı
kalmamış, Kafkaslar'da ve Azerbaycan topraklarında da sürmüştür. Bu konudaki
bilgi ve belgeleri, Prof. Dr. Fahrettin M. Kırzıoğlu'ndan naklediyoruz:1919 Ağustosunda, Nahçıvan ve Şerür çevresindeki 45 köye
Ermeniler asker birlikleri ile hücum etmişler ve demiryolu boyuna yakın köyleri,
zırhlı vagonlardan ateş altına almışlardır.
Mayıs 1920 sonralarına Doğru Ermeniler, Erivan'da Uluhanlı
yanındaki Karadağlı adlı İslam köyünün ahalisini zorla yerlerinden çıkararak,
eşyalarını yağma ile, kendilerini göçe mecbur etmişlerdir.23-24 Mayıs
1920 gecesi 300'den fazla Ermeni süvarisi, Uluhanlı'nın 5 km. kuzeyinde Cebeçalı
köyünü sararak, eli silah tutan Müslümanları bir araya toplayarak bunların
hepsini süngüden geçirmişlerdir.27 Haziran 1920 gecesi yine Erivan'da Hacıbayram ve Haberbegli
köylerine baskın yapan Ermeniler, ahalnin malları ile eşyasını hep yağmalamış,
birçoğunu öldürmüş; kırgından kurtulan az bir kısmı da, Aras ırmağından güneye
geçerken, Ermenilerin baskını üzerine boğulmuşlardır.Azerbaycan ve başka yerlere gitmek üzere, Erivan'daki
Azerbaycan Elçisi'nin verdiği pasaportu taşıyarak Erivan yanlarından trenle
Gence'ye giden 500 Müslüman, Gümrü yakınında vagonlardan indirilerek, hepsi
öldürülmüştür.6 Nisan 1920'de Ermeniler, Zengezor, Ordubad, Vedi
bölgelerindeki İslam köylerine, türlü askeri sınıflardan kurulu nizami
birliklerle saldırarak, zulüm ve vahşiliğin en iğrenç biçimlerini, insanlığını
nefret edeceği alçaklıkları yapmışlardır.Erivan şehrinin 15 dakika ötesindeki Haçaparak köyündeki İslam
ahaliye Ermeniler, 16 Nisan 1920 gecesi saldırarak, halkını toptan kırmaya
girişmişlerdir. Bu zalim vahşilikten kaçıp kurtulamayan 6 erkek, kamalarla
öldürülmüştür. Kadın ve kızların namusu çiğnenmiş, sonra da yakılmış veya
öldürülmüşlerdir. Evlerin hepsi talana uğramıştır.Ermenilerin Azerilere yönelik zulümleri, I. Dünya Savaşı
yıllarındaki katliamlarla sınırlı kalmamış, SSCB döneminde ve bu devletin
dağılmasının ardından kurulan Ermenistan Cumhuriyeti döneminde de devam
etmiştir. Yasin Aslan, Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında isimli kitabında bu
konuda önemli belgeler ortaya koymaktadır.Ermeniler, 13 Şubat 1988'de Dağlık Karabağ'ın idari merkezi
Hankendinde (Stepanakert) gösteri yaptılar. Göstericiler, Dağlık Karabağ'ın
Azerbaycan'dan alınıp Ermenistan'a verilmesini talep ediyorlardı. Bundan sonra
istekler zinciri uzanmaya başladı. 18 Şubat 1988'de ilk Azeri göçmenler Baku'ya
gelmeğe başladı. Onlar otobüslere doldurulup geri gönderildiler. Ancak, onlar
kısa müddet sonra yeniden geri dönmeye başladılar. Göçmenler, bu defa Baku yerine Sumgayit'ta kendilerine barınak
buldular. Burada bazı olaylar oldu. Bunu diğerleri izledi. 180-200 bin Azeri,
zorla Ermenistan'dan kovuldu. Tahminen aynı sayıda Ermeni Azerbaycan'dan
çıkarıldı. Kısacası, 1988'den beri devam eden olaylar, bir milyondan fazla
Azeri'yi göçmen durumuna düşürmüştür.1988'de başlayan olaylar, aslında sürgün zincirinin son
halkasını oluşturmaktadır. Zira, Ermenistan'da yaşayan Azeriler, bir kaç defa
Sovyet rejimi döneminde olmak üzere tarihi topraklarından sürgün edilmişlerdir.
Ermenistan Komünist Parti başkanı Arutunyan 1945'te Dağlık Karabağ'ın
Ermenistana verilmesi konusunda Stalin'e mektup yazmıştır. Stalin de konuyla
ilgili olarak Azerbaycan Komunist Parti başkanı Mir Cefer Bağirov'a mektub
göndermiştir.Bağirov, Stalin'in mektubuna cevabında nüfusunun tamamını
Azerilerin oluşturduğu Şuşa'nın Azerbaycan'da kalması gerektiğini, Azerilerin de
Ermenilere karşı büyük toprak taleplerinin olduğunu yazmıştır. Bu tür yaklaşım,
o zaman bu sun'i problemin kapatılmasına yardımcı olmuştur.Ancak, eski Sovyetler Birliği Bakanlar Kurulu 23 Aralık 1947
tarih ve 4083 sayılı kararla, Ermenistan'da yaşayan Türkleri Azerbaycanlı adı
altında Azerbaycan'ın Kura-Aras Ovasına sürgün etmiştir. Aynı bakanlar kurulu
iki-buçuk ay sonra, Stalin'in imzasını taşıyan 10 Mart 1948 tarih ve 754 sayılı
kararla, daha önceki kararın uygulamaya konmasını sağlamıştır.
Karardan sonra, Ermenistan'daki Azeriler oradan çıkarılmaya
başlanmış ve işlem Stalin'in ölümüne kadar devam etmiştir. Söz konusu dönemde
150 bin Azeri ata yurtlarından kovulmuştur.Asrın başlarında, Ermenistan'daki Azerilerin sürgün edilmesi
muhtelif şekillerde gerçekleştirilmiştir. 1927'de İrevan nüfusunun % 70'ini
Azeriler oluşturuyordu. Bu yıllarda 130 bin Azeri kovulmuş ve onların yerine
Orta Doğu ülkelerinden 100 bine yakın Ermeni getirilmiştir. Bu işlem daha
sonraki yıllarda da devam etmiştir. Ermeni tarihçilerine göre, geçen asrın
başlarında, Ermenistan'daki 2300 köyün 2000'ini Azeri köyleri
oluşturmaktaydı.
1936'dan sonra, Ermeni yetkililer, bu ülkedeki Azeri yer
adlarını değiştirmeye ve iptal etmeye başladılar. 1991'de de Ermenistan
Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'ın emrine uygun olarak 90 Azeri köyüne Ermeni
isimleri verildi. 1960-1970'li yıllarda, Ermenistan Yüksek Sovyeti başkan
yardımcısı Hovanes Bağdarasyan'ın başkanlığında yer adlarının değiştirilmesine
başlandı. İki asır devam eden kovma ve göçürme işlemi sonucunda, 1. 5
milyon Azerbaycan Türkü Ermenistan'daki tarihi yurtlarından kovulmuş ve çeşitli
bahanelerle göçürülmüştür. 1988'de kovma işlemi tamamlanmıştır. Şimdi
Ermenistan'da numunelik için dahi tek bir Azeri kalmamıştır.1988'de Ermeniler, ülke nüfusunun % 88. 6 sini oluşturuyordu.
Asrın başlarında Ermenistan toprakları 9 bin kilometrekare idi, Azerbaycan
toprakları sayesinde 29. 8 kilometrekareye yükselmiştir. Buna, Ermenilerin son
zamanlarda işgal ettiği topraklar dahil değildir.Kabul etmek gerekir ki, Rusya-Ermenistan ikilisinin Azerbaycan
üzerindeki baskıları yoğunluk kazanmıştır. Azerbaycan, hemen hemen Lübnan'a
dönüşmek üzeredir. Parçalanma tehlikesi henüz ortadan kalkmamıştır. Ermeniler,
Dağlık Karabağ'ı Ermenistan ile birleştiren Laçin Koridorunun kontrolünü elinde
bulundurmaktadır. Azerbaycan topraklarının % 20'si Ermeni işgali altındadır.
Diğer taraftan, Ermenistan Mayıs 1992'de Laçin ve Kelbecer bölgesinde Kürdistan
Cumhuriyeti kurulduğunu ilan etmiştir. Ermenistan'daki muhalefetin yayın organı Azatamart gazetesi
Azadlig (Hürriyet) Radyosu Ermeni Servisinin eski başkanı, Rusya-Ermenistan
ilişkileri Teşkilatı başkanı ve Daşnaksütyun Partisi'nin liderlerinden Eduard
Oganisyan'ın sansasyon niteliği taşıyan bir beyanatını yayınlamıştır. Oganisyan
beyanatında, Ermenistan hükümetinin Rusya'yla birleşme konusunda gizli anlaşma
imzaladığını ifade etmiştir. Ancak, bu gerçek gizli tutulmaktadır.
Ermenistan bölgede kendisine has bir rol oynamak istiyor. Onun
ne tür rol oynamak istediğini öğrenmek için Rus ve Ermenistan basınında yer alan
yazılara bir göz atmak yeterlidir. Ermenistan Pedegoji Enstitüsü Felsefe ve Politoloji bölümü
eleman- larından 1963 doğumlu Artur Gevarkyan'in Naş Sovremennik (Muasirimiz)
dergisinin 1993/4'cü sayısında yer alan Sovyetler Birliği Yerine Turan mı?
başlıklı yazısı bir çok bakımlardan ilgi çekicidir. Üçüncü Roma'nın
diriltilmesini bir Rus'tan daha ateşli şekilde savunan Gevorkyan konuyla ilgili
düşüncelerini kısaca şöyle özetlemiştir:Ermenistan, Rusya'nın Kafkasya'daki destekçisi, tabii ve
tarihi müttefikidir Ermeniler, Anglo-Sakson, siyonist ve Pantürkistlerden oluşan
korkunç üçlüden, Pantürkistlerin (Turana giden) yolunu kesmektedir. Rusya,
Ermenistan, Gürcistan, Sirbistan ve diğer Hıristiyan milletlerin tek kurtuluş
yolu Üçüncü Roma'yı yeniden diriltmektir.Bazı Rus yetkililer, Kafkasya'yı dış ülkelerin etkisinden
korumak için onun ateş çemberine alınmasının gerekli olduğu tezini
savunmaktadırlar. Böyle bir durumda Türkiye ve İran gibi bölgeyle yakından
ilgilenen devletler, bu ateş çemberini yarıp bölgeye giremeyeceklerdir. Vadim
Simburski'nin Segodnaya gazetesinin Nisan/1994 sayılarından birinde yer alan
yazısı buna en güzel bir misaldir. Simburski düşüncelerini şöyle
özetlemiştir:Rusya'nın çıkarlarına direkt tehlike oluşturan tek bölge
Kafkasya'dır. Kafkasya'da milli devlet olarak kalmak isteyen 'Azerbaycan' ve
'Gürcistan' gibi küçük imparatorlukların olması Rusya'nın çıkarlarına uygundur.
Söz konusu bölgede, Rusya'nın çıkarlarının korunması için çalışacak inkılapçı
güçler mevcuttur. Bunun için bölgedeki 'İstikrarlı İstikrarsızlık' korunmalıdır.
Zaten, böyle bir durum yıllardan beri oluşmakta, Türkiye ve İran'ın serbest
hareketine engel olmaktadır.Bölgede anlaşmazlıkların devamlı olarak aşağı seviyede
seyretmesi, Rusya'nın çıkarlarına uygundur. Çünkü, böyle bir durum, Türkiye'nin
bölgeye sokulmasına engel olacak bir ateş çemberinin oluşmasına katkıda
bulunacaktır. Rusya, Hazer'in batısında bu tür davranırken Hazer'in doğusunda
istikrarı korumalıdır. Çünkü, Kazakistan yari Rus bölgesidir. Kazakistan
Rusya'nın güney sınırlarını koruyan Güvenlik Kemerine dönüştürülmelidir. Odenburg, Orta Asya'nın yayılmasına açık olacaktır. Bu yüzden,
Rusya Kazakistan ve diğer Orta Asya ülkelerini iç güvenlik kemerine dönüştürmek
için elinden geleni yapmalıdır.
1992-1993 yılları arasında Ermenistan Savunma Bakanı olmuş,
şimdi ise muhalefetin gayri-resmi liderlerinden Vazgen Manukyan Nisan/1994'te
Nezavisimaya Gazetesi ile röportajında, Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'la federe
devlet oluşturması zamanının geldiğinden söz etmiştir. Rusya Cumhurbaşkanı Yeltsin'in siyasi danışmanı ve
Cumhurbaşkanlığı Şurası Üyesi Ermeni Andronik Migranyan'ın teklifi ise bir çok
bakımlardan ilgi çekicidir. Migranyan, Nezavisimaya Gazetesi'nin Ocak/1994
sayılarından birindeki makalesinde Azerbaycan ve Gürcistan'in Federe Devlete
dönüştürülmesini teklif etmiştir. Migranyan, Federe Devlete dönüştürülmüş
Azerbaycan ve Gürcistan'ın Moskova'sız yaşayamayacağını iddia etmektedir.
Migranyan, Ermenistan'ın Rusya'nın güney sınırında istikrar ve denge unsuruna
dönüştürülmesi gerektiğini de beyan etmiştir. Levon Şirinyan da daha önce Azatamart gazetesindeki yorumunda
aynı teklifi ileri sürmüştü. Şirinyan, başka bir yazısında ise Nahçivan'in
Ermenistan'a geri verilmesinin gerekli olduğundan bahs etmiştir. Bu misaller
zincirini bir hayli uzatmak mümkündür. Bu misaller, olayların hangi merkezlerden
idare edildiğini açıkça göstermektedir. Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasına engel olan, Türkiye aleyhine
açıkça propaganda yapanlar, Daşnaksütyun Partisi ve onun çatısı altında
toplanmış bazı teşkilatlar, Moskova yanlıları, önce Gorbaçov'un daha sonra da
Yeltsin'in etrafında toplanan Ambatsumov (Ambartsumyan), Migranyan, Kurginyan
gibi danışmanlar ve Rus hükümetinin değişik kademelerinde görev yapan Ermeniler
ile özellikle Ermeni diasporasıdır. Daşnaksütyun Partisinin, halkı tahrik etmek ve halk arasında
panik yaratmak için 7 Aralık 1993'te yayınladığı haber buna güzel bir misaldir.
Daşnaksütyun Partisi Haber Merkezi yabancı kaynaklardan, özellikle de Fransa
İstihbarat Teşkilatı'ndan elde ettiği bilgiye dayanarak Türk Ordusunun Medzamor
Atom Elektirik Santrali de dahil, Ermenistan'daki bir çok hedefe füze
saldırısında bulunacağını bildirmiştir. Habere göre, Türkiye, bu hücumlarına hak
kazandırmak için Ermenistan'daki PKK teröristlerinin varlığını bahane edecektir.
Haber Nerkezi Başkanı Bagrat Sadoyiyan'a göre, Türkiye, söz konusu hücumlarını
Nahcivan topraklarından yapacaktır. Rus ve Ermenistan basınında Türkiye aleyhine çıkan yazılar
büyük yekun oluşturmaktadır. Söz konusu yazılarda, kamuoyu Türk Faktörü ile
korkutulmak istenmektedir. Uyanan Dev, Uyanan Aslan, Sovyet
İmparatorluğunun Ölüm Meleği, Osmanlı Ruhu Diriliyor ve Gelecek
İmparatorluğun İki Sütunundan biri gibi ifadeler sık sık kullanılmaktadır.
Ermeni Politolog Andronik de bu tür yazıları dikkate alarak şunları ifade
etmiştir:Ermenistan, Rusya ve İran, Türkiye'nin Azerbaycan ve Orta Asya
ile birleşmesini engelleyebilir. Ermenistan ve İran, Türklerin birleşmesine
engel olan faktöre dönüşmelidir.
Ermenistan, son bir kaç asırdan beri Rus dış siyasetinde önemli
yer tutmaktadır. Ermenistan, Rusya'nın Türk-müslüman dünyasında ileri karakol
görevini yüklenmiştir. Ancak ne var ki, Rus Milliyetçileri. son bir kaç yıldan
beri Türk dünyasıyla dostluk ilişkilerinin gerekliliğininden bahsetmekte ve
Ermenistanin Azerbaycana karşi tecavüzünü kınamaktadır. Rus milliyetçilerinin
bir kısmı artık Ermenistan'ı Rusya'nın sırtında yük olarak görmektedir.Moskova Gazetelerine göre, Rusya, Ermenistan bütçesinin %
57'sini ödemektedir. Ermenistan'ın dış yardım olmadan geniş çaplı bir savaşı
sürdürmesi mümkün değildir. Azerbaycan Meclis Başkanı Resul Guliyev, Rus
Televizyonuyla röportajında diş yardim olmadan Ermenistan'ın savaşı 5 yıl daha
sürdürmesinin söz konusu olamayacağını ifade etmiştir. Guliyeve göre, Ermenistan
tek bir tank dahi alamayacak durumdadır. Ermenistan'ın destekçileri, muhacerette
yaşayan Ermeniler, bazı batılı ülkeler ve Bağımsız Devletler Topluluğuna üye
bazı ülkelerdir.Moskovskiya Novosti gazetesi 1992/13 sayısında Rusya'nın
Kafkasya'dan çıkmasıyla birlikte dengenin bozulacağı ve bölgede Türkiye'nin
nüfuzunun hızla artacağından bahsetmiştir.
Gorbaçov Fonu'nun Dağlık Karabağ konusundaki raporu konuya
başka bir açıdan ışık tutmakta ve Rusya gibi büyük bir devletin bir çok
bakımlardan Ermenistan'a ihtiyacı olmadığını ortaya koymaktadır. Ermenistan,
Rusya için gönüllü müttefikten başka bir şey değildir. Rapordaki şu ifadeler
oldukça dikkat çekicidir: Rus-Ermeni ilişkilerinin tarihi geçmişi, Rusya'yı
Ermenistan'ı desteklemeğe mecbur ediyor. Ermeniler bunun farkındadır ve mevcut ortamdan maksimum
faydalanmanın yollarını aramaktadırlar. Levon Şirinyan Ermenistan'da yayınlanan
Azatamart gazetesindeki yazısında görüşlerini şöyle ifade etmiştir:Hiç şüphesiz, yakın gelecekte Rusya, Kafkasya'da en güçlü
devlet olarak kalacaktır. Şimdiye kadar, Amerika da dahil bir çok ülke bölgede
Rusya'nın çıkarlarına meydan okumaya kalkışmamıştır. Rusya - Doğu Avrupa'yı
kaybetmesi ve güneydeki stratejik çıkarları onu Ermenistan'a yaklaştırmaktadır.
Ermenistan'ın görevi, Rusya'nın Kafkasya'daki siyasi manevralarını dikkatlice
izlemek ve onlardan maksimum yararlanmanın yollarını aramaktır. Bağımsız
Devletler Topluluğu çerçevesinde ve karşılıklı ilişkiler şeklinde işbirliğini
kabul etmek gerekir. Aksi halde, diğer bir ülke veya ortak, zayıf ve asalak
Ermenistan'ın yerini alacaktır. 70 yıldan uzun bir zamandan beri, Ermenistan'ın Türkiye
politikası, batı alemini Türklerin 1. 5 milyon Ermeni'yi öldürdüğüne inandırma
ve 1921 anlaşmasıyla Türkiye'nin kuzey-doğu bölgesinde Türkiye'ye bırakılan
toprakların geri alınmasına yönelik kampanyaya dayanmaktaydı.Ayrıca, Ermenistan'daki bütün siyasi partilerin programlarında,
Türkiye'ye terk edilen toprakların geri alınması ve Türkiye'yi, Osmanlı Devleti
döneminde öldürülen Ermeniler için özür dilemeğe mecbur etme prensipleri yer
almaktadır. Bilindiği gibi, Ermenistan'ın Kurtuluşu için kurulan ve kısaca ASALA
olarak bilinen Ermenistan Gizli Ordusu bu maksatlar için 1974-1985 yılları
arasında 45 Türk diplomatını ve onların aile üyelerini öldürmüştür. Ter-Petrosyan'ın başkanlığında 1990'da Ermenistan Umum Milli
Hareketinin iktidara gelmesiyle birlikte, Ermenistan'ın Türkiye siyasetinde
önemli değişiklikler baş göstermeye başlamıştır. Ermenistan, Sovyetler
Birliğinden ayrılma girişimleri çerçevesinde Türkiye ve İran'la ekonomik ve
ticari ilişkilerini geliştirme sürecine girmiştir. Bu yeni yaklaşım, Ağustos
1990'ya yayınlanan Bağımsızlık Bildirisinde de kendi ifadesini bulmuştur.
Bağımsızlık Bildirisinde, soykırımın uluslararası kamuoyu tarafından
tanınmasının tekrarlanmasına karşın, Türkiye'ye karşı herhangi toprak
iddialarına yer verilmemiştir. Sovyetler Birliğinin dağılması, hassas Türkiye-Ermenistan
yakınlaşmasını tehlikeye sokmuştur. Türkiye'nin, Azerbaycan'ın bağımsızlığını
tanıyan ilk ülke olması da gelişmekte olan ilişkileri olumsuz yönde
etkilemiştir. Kasım/1992'de, bir Ermenistan hükümet heyeti Türkiye'ye
gelmiştir. Türkiye, iki ülke arasında ilişkilerin gelişebilmesi için 4 şart iler
sürmüştür:1- Ermenistan, Türkiye ile Ermenistan arasındaki mevcut
sınırları tanımalıdır;
2- Ermenistan, 1915'teki soykırımın uluslararası kamuoyunda
tanınmasına yönelik kampanyasını durdurmalıdır;
3- Ermenistan, Türkiye'nin içişlerine karışmamalıdır; (Burada
özellikle Ermenistan'ın PKK'ya yaptığı yardım göz önünde bulundurulmuştur)
4- Ermenistan, Azerbaycan'ın istediği şartlarda Dağlık
Karabağ'da ateşkesi kabul etmelidir. Taraflar, ilk üç madde konusunda anlaşmaya varmış, hatta
Türkiye ve Ermenistan enerji bakanları Ermenistan'a elektrik verilmesi konusunda
bir de protokol imzalamıştır. Zamanın Türkiye Dışişleri Bakanının, protokolün
içeriğini ve önemini izah etmeye yönelik girişimleri Azerbaycan Liderleri ve
Türkiye'deki muhalefeti ikna etmemiştir. Bu yüzden, Türkiye, anlaşmayı
uygulamaya koymaktan vazgeçmiştir. Bu gelişme, elektrik sıkıntısı çeken Ermenistan hükümetine
büyük bir darbe olmuştur. Bilindiği gibi, Ermenistan, enerji ihtiyacının %
96'sını dışarıdan karşılamaktadır. Ermenistan, tabii gaz ihtiyacının % 80'ini
Azerbaycan'dan karşılıyordu. Azerbaycan, 1991'in sonbaharında Ermenistan'a gaz
vermeyi durdurdu. Ermenistan, bu yüzden Türkmenistan'dan gaz almağa başladı. Gaz
boru hattı, Gürcistan'da Azerilerin yaşadığı eski adı Borçali, yeni adi Marneuli
bölgesinden geçmektedir. 1995'te, boru hattına en az 10 defa sabotaj
yapılmıştır. Türkiye'nin, Ermenistan'a gidecek uçakların kendi hava
sahasından geçmesine izin vermesi ise, dünya kamuoyunu tam karşısına almamak
için Azerbaycan'a yaptığı yardımları dengeleme girişimi olarak
değerlendirilmiştir. Dünya kamuoyu, Rusya'nın Çeçenistan'a hücumuyla meşgulken,
Karabağ Komitesinden ayrılan Ermenistan Umum Milli Hareketine başkanlık eden
Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan, Gorbaçov'un 1988'de Karabağ Komitesine karşı
gerçekleştirdiği büyük operasyondan beri ilk defa ülkede geniş çaplı siyasi
temizleme kampanyasına başladı. Bilindiği gibi, Gorbaçov, Ter-Petrosyan da dahil
olmak üzere, Karabağ Komitesinin 11 üyesinin yakalanmasını emretmişti. Ter-Petrosyan, 28 Aralık 1994'te tek bir emirle Ermenistan
Devrimci Federasyonu olarak bilinen Daşnaksütyun Partisi faaliyetlerini geçici
olarak yasakladı. Bundan başka, Daşnaksütyun Partisi'ne bağlı bir çok teşkilat
ve gazeteyi de kapattırdı. Ter-Petrosyan, siyasi temizleme girişiminden sonra yaptığı
televizyon konuşmasında Daşnaksütyun Partisi'nin uyuşturucu kaçakçılığı
yaptığını, siyasi cinayetler işlediğini ve DRO adli terörist teşkilatın 50
kişilik grubunu içinde barındırdığını ifade etmiştir. Ter-Petrosyan, ayni
zamanda DRO'nun devlet güvenliğine tehlike oluşturduğunu ve silahlı kuvvetler
konusunda casusluk yaptığını da sözlerine eklemiştir. Ter-Petrosyan'ın bu girişimleri sürpriz olmamıştır. Çünkü, o,
uzun zamandan beri Daşnaksütyun Partisi'ne karşı mücadele etmekteydi. Mesela,
Haziran/1992'de muhaceretten olan parti lideri Hrair Marukyan'i yeniden
Yunanistan'a sürgün etmiştir.
Parlamento sözcüsü Babken Ararktsiyan, Ter-Petrosyan'ın siyasi
temizleme girişimlerini değerlendirirken, Daşnaksütyun Partisi öncülüğünde
gerçekleştirilen son olaylar ve yürüyüşlerin ülkede siyasi istikrarı bozmaya
yönelik olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi, herhangi bir siyasi partinin yurtdışında
şube açamayacağını ve lider kadrosunda yabancılara yer veremeyeceğini beyanla
Daşnaksütyun Partisi'nin faaliyetlerini geçici olarak yasaklanmıştır. Parti
liderlerinin Ermeni olmasına karşın, onların çoğu başka ülke vatandaşlarıdır.
Ermenistan'da ise şimdiye kadar çifte vatandaşlığa izin verilmemiştir.
Daşnaksütyun Partisi'nin dünyanın bir çok ülkelerinde yaşayan Ermenilerden
üyeleri ve Ermenilerin toplu olarak yaşadıkları ülkelerde şubeleri vardır. Parti
merkezi Atina'dadır.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Ermenistan'a dönen tek
siyasi parti Daşnaksütyun değildir. Rankavar Azatakan (Liberal Demokratlar) da
ülkeye geri dönmüştür. Söz konusu parti, daha ilimli bir çizgi izlemektedir.
Daşnaksütyun Partisi milliyetçidir ve bir çok konularda hükümete karşı
çıkmaktadır. Faaliyeti yasaklanan Daşnaksütyun Partisi daha önce sol kanat
partilerden oluşan bloğun bir parçası olarak seçimlere katılmayı düşünüyordu.
Söz konusu blok, Karabağ-Ermenistan Grubu, Aydınlar Birliği, Anayasa Hakları
Birliği ve Miras Hareketi gibi kurum ve kuruluşları çatısı altında
birleştirmişti. Ancak, Merkezi Seçim Kurulu sol bloğun seçimlere katılmasına
izin vermedi. Diğer taraftan Monarşist Parti ve Ermenistan Kadınları Partisi'nin
de seçimlere katılması engellendi. Ter-Petrosyan, 5 siyasi partiyi de yanına alarak oluşturduğu
Cumhuriyet Bloku'yla seçimlere katıldı. Seçimlere katılma oranının % 55
civarında olmasına karşın, Cumhuriyet Bloku 114 milletvekili çıkararak
parlamentoda çoğunluğu oluşturmuştur. Şamiram Kadınlar teşkilatı ikinci sırayı
alırken, Ermenistan Komünist Partisi kendisinden beklenen başarıyı
gösterememiştir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Gagik Harutunyan aşırı milliyetçi blok
ve komünistlerin yenilgisini izah ederken, onların iyi bir programdan yoksun
olduklarını ve egoist davranışlarının seçim sonuçlarını etkilediğini ifade
etmiştir. Halbuki, seçim öncesi yapılan kamuoyu araştırmaları, komünistlerin
oyların en az % 20'sini alacaklarını gösteriyordu.
Ermenistan, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Çok
tehlikeli bir dar boğazdan geçme gayreti içindedir. Halk yoksulluk içinde
yaşıyor. Minimum emeklilik bir Dolardan azdır. Devlet İstatistik Dairesi
verilerine göre, ortalama maaş 2, 5 Dolara eşittir. Diğer taraftan, Merkezi
Seçim Komisyonunun 1991 ve 1994'e ait verileri, son üç yılda ülke nüfusunun % 30
azaldığını göstermektedir. Başka bir ifadeyle, 1993'ün başlarından beri yaklaşık
1 milyon Ermeni ülkeyi terk etmiştir. Karabağ'daki Ermeniler oradan kaçmaktadır. Rusya ve batıya
giden Ermenilerin sayısı süratle artmıştır. Ermenistan Bilimler Akademisi
Sosyoloji Araştırma Merkezinin başkanı Georg Pogosyan'in sözlerine göre,
Ermenistan nüfusunun % 70'i potansiyel göçmendir. Araştırmalar, Ermenilerin
yalnız soğuk ve açlık yüzünden ülkeyi terk etmediklerini göstermektedir. Bunun
kendine özgü sosyal ve siyasi sebepleri vardır. Ermeni gazeteleri, son zamanlarda 1993-1994 yıllarında ülkeyi
terk eden Ermeniler arasında yapılan bir sosyolojik araştırmanın sonuçlarını
yayınlamıştır. Fikirlerine baş vurulan Ermenilerin % 45'i polis ve buna benzer
kuruluşların keyfi davranışları, % 24'ü sosyo-ekonomik sebepler yüzünden ve %
12'si ise serbest ticarete imkan sağlanmadığı için ülkeyi terk ettiğini
bildirmiştir. Ermenistan'ın Dağlık Karabağ ve Azerbaycan'ın bazı bölgelerinde
sürdürdüğü savaş ve savaşa bağlı olarak Azerbaycan ve Türkiye'nin Ermenistan'a
uyguladığı ambargo hayatı olumsuz yönde etkilemiştir.Ermenistan, Gürcistan üzerinden Denize açılmak da dahil,
komşularıyla özellikle de Rusya ve İran'la ilişkilerini geliştirme gayreti
içindedir. Rusya-Ermenistan işbirliği kendisini hemen hemen bütün sahalarda
göstermektedir. Bu bakımlardan, Rusya-Ermenistan yakınlaşması oldukça dikkat
çekicidir. Soğuk Savaş döneminin sona ermesine karşın, jeopolitik savaş
hala devam etmektedir. Rusya'nın zayıflamasına paralel olarak, batili petrol
şirketlerinin bölgeye gelmesi ve bölgesel milliyetçilik hareketlerinin
güçlenmesiyle birlikte, özellikle Hazer Havzası'nda özel bir uluslararası sistem
oluşmaktadır. Rus Ordusu, Çeçenistan'ın stratejik Argun, Şali ve Gudarmes
bölgelerine hücum ettiği zaman Rusya Savunma Bakani Graçov'un cephe hattı yerine
Ermenistan ve Gürcistan'ı ziyaret etmesi tesadüfi değildir. Graçov, hem söz
konusu cumhuriyetlerdeki Rus ordularını ziyaret etmiş, hem de ülke liderleriyle
askeri işbirliği meselelerini tartışmıştır. Yeri gelmişken hatırlatalım ki, Rusya, Çeçenistan'a yönelik
hücumlarında Ermenistan ve Gürcistan'daki üslerinden de faydalanmıştır.
Rusya'nın Ermenistan'daki askeri üsleriyle ilgili anlaşma Mart/1995'te
imzalanmıştır.Rusya'da Kafkasya Halklarına karşı antipatinin güçlenmesine
karşın, Rusya hükümeti ve hatta bazı aşırı ırkçı ve milliyetçi Rus teşkilatlar
Ermenistan'ı çok önemli bir müttefik olarak görmektedirler. Aşırı sağcı Rus
teşkilatlar, Ermenistan'ı anti-Türk ve anti-müslüman siper olarak
değerlendirmektedir. Ermenistan, Rusya için Türkiye'yi Kafkasya'dan uzak tutmaya
ve Azerbaycan üzerinde baskıyı sürdürmeye yarayan bir araçtır.Ermenistan, başta Türkiye ve Azerbaycan olmak üzere,
komşularını rahatsız eden problemlerin çözümünde ileriye ilk adımı atmalıdır.
Silahlı Ermeni çeteleri, işgal altındaki Azerbaycan topraklarını terk etmeli ve
Dağlık Karabağ problemi, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü çerçevesinde
çözümlenmelidir. Mevcut durum, Karabağ Meselesinin artık Kendi Kaderini Tayin
Hakkinin sınırlarını aşmıştır. Ermeniler, Dağlık Karabağ'a kendi toprakları
gözüyle baktıkları gibi, Üçüncü Ermenistan'dan bile bahs etmeğe
başlamışlardır.
Levon Şirinyan'ın Azatamart Gazetesi'nde yer alan yazısı buna
güzel bir misaldir. Kendisinden çok emin görünen Şirinyan, Ermenistan yaylası ve
onunla komşu bölgede 20 milyon Kürt'ün Milli Devlet fikrine sıkıca
sarıldığını, bu yönde ilerlediğini, artık hiç kimsenin onlarin haklarini
görmezlikten gelemeyeceğini beyanla, geleceğin daha korkunç olaylara gebe
olduğunu ifade etmiştir. Şirinyan'ın hangi kaynaktan su içtiğini anlamak zor
olmasa gerek. Bu tür yazılarla zihinleri bulandırıp bir sonuca varmak mümkün
değildir. Şimdi, milleti içinde bulunduğu ağır durumdan kurtarmak için uyanma ve
sağ duyulu hareket etme vaktidir. Tarihi tecrübeler, kin ve nefrete dayalı
politikaların iflas ettiğini ve gelecekte de iflas edeceğini göstermektedir. Bu
yüzden, bölgedeki son gelişmeler ve Ermenistan'daki genel durum, Erivan'ın sağ
duyuyla hareket etme ve bölgede istikrarın sağlanması için cesur adımlar
atmasının zamanının geldiğini göstermektedir.Dünyanın odak noktasında yer alan Türkiye, bölgede istikrar
unsurudur. Bu kuru bir iddia değildir. Pravda Gazetesi, Kafkasya ve Orta Asya
ile yakından ilgilenen ülkelerin, özellikle de İran'ın bölgeye katkılarından söz
ederken, özellikle Türkiye gerçeğini vurgulamıştır. Pravda'ya göre, Türkiye,
ciddi yatırım imkanları, modern teknolojisi ve laik sistemiyle Kafkasya ve Orta
Asya cumhuriyetleri için en uygun modeldir. Türkiye'nin bu hedeflere doğru
yürümesi, yalnız ülkede değil, ülke sınırlarının dışında da istikrar ve barışa
katkıda bulunacaktır. Özellikle Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, bir
çok batili ülke, bölgede oluşan yeni jeo-politik ortamda Türkiye'nin önemli rol
oynadığını kabul etmektedir.
Financial Times Gazetesine göre, Batı Avrupa ülkeleri
Türkiye'yi doğu Akdeniz'de siyasi ve ticaret merkezi, Kafkasya ve Orta Asya'da
ise istikrar unsuru olarak görmektedirler. Bütün Avrupa ülkeleri ve Amerika ise
Türkiye'yi Bölgesel Güç ve Laik Demokratik Model olarak değerlendirmektedir.
Financial Times Gazetesine göre, Türkiye, Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğudan
Orta Asya'ya kadar uzanan bölgede büyük bir istikrar unsurudur. KAYNAKLAR:1) Kırzıoğlu, Prof. Dr. M. Fahrettin, Kars İli ve
Çevresinde Ermeni Mezalimi (1918-1920), KÖKSAV Yayınları, Ankara 1999.
2)
Aslan, Yasin, Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında, Ankara 1997.
3) Ermeni
Alimleri ve Feryat Koparan Taşlar (Rusça) 1902, s 80-123
4) AFP, 6 Mayıs
1994.
5) Azerbaycan Sovyet Ansiklopedisi IV, sayfa 81-82, Azerbaycan
Gazetesi, 11 Mart 1994.
6) Moscow News, 11 Aralık 1993, Nu: 46, ITAR-TASS, 31
Ağustos 1993.
7) Nezavisimaya Gazeta, 8 Nisan 1994, Nezavisimaya Gazeta, 18
Ocak 1994.
8) Moscow News, 15 Ocak 1993.
9) Naş Sovremennik (Muasırımız)
dergisinin 1993/4 cildi.
10) Segodnaya (Bu Gün) Gazetesi, 9 Nisan
1994.
11) Nezavisimaya Gazeta, 8 Nisan 1994.
12) Nezavisimaya Gazeta, 18
Ocak 1994.
13) Azatamart Gazetesi, 2-8 Kasım 1993.
14) Snark Haber Ajansi,
7 Aralık 1993.
15) Moskovskaya Pravda 24 Eylül 1992.
16) Turan Ajansi, 4
Aralık 1993.
17) Moskovskiya Novosti Gazetesi, 1992/13
18) Azadlig, 12
Mayıs 1992.
19) Azatamart 2-8 Aralık 1993.
20) Soviet Analyst 15 Mayıs
1991, nu: 10.
21) Neue Zeurcher Zeitung, 9 Şubat 1993.
22) Frankfurter
Allgemeine Zeitung, 15 Şubat 1993.
23) Wall Street Journal, 25 Ocak
1995.
24) Segodniya, 28 Haziran 1995.
25) Segodniya, 13 Temmuz
1995.
26) İTAR-TASS, 27 Kasım 1994.
27) Snark Haber Ajansı, 1 Aralık
1993.
28) New Times, Kasım/1994
29) Country Report, 1994.
30) Segoniya,
30 Haziran 1995.
31) Salam (İran gazetesi), 7 Ekim 1995.
32) Moscow News
December 8-14, 1995 .
33) Komersant-Daily, 17 Ekim 1995.
33) Nezavisimaya
Gazeta, 4 Ocak 1996.
35) Azatamart Gazetesi, 7-13 Eylül 1993.
36) Republik
Ermenistan 3 Ağustos 1993.
37) Pravda, 3 Mart 1993.
38) Financial Times,
21 Ocak 1994.
39) Vremya , 5 Mayıs 1993.
40) Los Angeles Times, 5 Ekim
1990.
41) Armenian Weekly, 7 Mayıs 1994.Ermenilerin Ermenilere ZulmüKomitacı Ermeniler sadece Türkleri katliama tabi tutmakla
kalmamış, aynı zamanda durumlarından şüphelendikleri ve Türklerin tarafını
tuttuğunu düşündükleri Ermenilere de çeşitli zulümler yapmışlardır.1890 Temmuzundaki Kumkapı gösterisinden sonra Hınçak Komitesi,
durumlarından şüphelendiği, hükümet taraftarı kabul ettiği Ermenilere suikastlar
uygulamaya başlamıştır.
Avukat Haçik, 15 yaşında Armenak adında bir Ermeni tarafından
öldürülmüştür.
Gedikpaşa Kilisesi vaizi Dacad Vartabet, parçalanmıştır.Ruhani Meclis'e üye seçilen Mampre Vartabet, hükümete ajanlık
ettiği için suikasta uğramış ve yaralanmıştır.Patrik Aşıkyan'ın komitenin planlarını hükümete haber vermiş
olmasından şüphe edilmiş, bu sebeple, komite tarafından kur'a ile
görevlendirilen Diyarbakırlı Agop adında bir Ermeni genci tarafından 28 Mart
1894 günü kendisine patrikhane kilisesinde bir suikast yapılmıştır. Suikastçının
kullandığı Karadağ tabancası bozuk olduğu için ateş almamış, genç Ermeni
tutuklanmıştır.10 Mayıs 1894'te Hınçak Komitesi; Aşıkyan'ın arkadaşı kabul
ettikleri Simon Maksut'a, Galata'da Havyar Hanı önünde iki komiteci vasıtasıyla
suikast yaptırmışlardır.
Bu suikastlar hakkında Fransız elçisi Mösyö Cambon, 27 Mart
1894 tarihinde Fransa Dışişleri Bakanlığı'na şu bilgiyi vermiştir:Cambon'dan Casimir Perier'yeBeyoğlu: 27 Mart 1894Geçen Pazar günü Patrik Aşıkyan, ayinden sonra patrikhaneye
dönmek üzere Kumkapı Kilisesi'ni terk ederken on sekiz yarlarında bir Ermeni
genci, tabancası ile nişan alarak üstüne birkaç defa ateş etmiştir. Silah bozuk
olduğundan, patriğe hiçbir kurşun isabet etmemiştir. Patrik bayılmış ve evinde
tedavi görmüştür. Genç Ermeni karakola götürülmüş ve cinayetin sebebi konusunda
sorguya çekilince Aşıkyan'ın Ermenilerin düşmanı olduğunu, sık sık hükümete
ihbarlar yaptığını ve Ermenilerin de milleti bu adamdan kurtarmak için and
içtiklerini söylemiştir. Aynı zamanda kendisinin ve mezhepdaşlarının padişaha
bağlı olduklarını belirtmiştir.CambonMösyö Cambon'un 3 Haziran 1894'te gönderdiği mesajda ise şöyle
denilmektedir:Cambon'dan Dışişleri Bakanı Hanotaux'yaBeyoğlu: 3 Haziran 1894Son günlerde İstanbul'da Ermeni cemaatinden birine suikast
yapılmıştır. Bugün tehlikeden kurtulmuş olan bu şahıs, Patrikhane kapı kahyası
ya da baş tercümanı, zengin bir banker, Harbiye Bakanlığı müteahhitlerinden
Simon Maksud Bey'dir. Patrikhane halk meclisi üyelerinden olan Maksud Bey,
çoktan beri mezhepdaşlarınca Türklere satılmış ve millet haini olarak
tanınmıştı.Geçen yıl, Ermenilere Sultan Mecit tarafından verilmiş olan
anayasanın kutlanması padişah tarafından yasak edildiği zaman Maksud Bey, bu
yasağın kaldırılması hakkında teşebbüste bulunulmasını reddetmiştir. O zamandan
beri Ermenilerin tahrikçi ve fesatçılarının şiddetle nefretini çekmişti.Kendisini öldürmeye teşebbüs eden Van'lı Ermeni hamalları,
Kürtlerden, Türk memurlardan Van'da çok sıkıntı çekmiş kimselerdir.Siyasi bir cinayet karşısında bulunduğumuz şüphesizdir.
Katiller, Ermeni komiteleri tarafından yazılmış belge ve mektupları
taşıyorlardı. Kendileri Levon adında biri tarafından para verilmek suretiyle bu
iş için tutulmuş olduklarını kabul etmişlerdir. Bunlara silah vermek suretiyle
komiteler, patriğe yapılan suikasttan sonra Türk dostu olan, milli davaya ihanet
etmekle suçladıkları yüksek Ermeni sınıflarına mensup kimselere karşı bu suretle
bir uyarıda bulunmak istemişlerdir.Bu hareketleriyle komiteler, artık illerde değil, merkezi
hükümette darbelerini indirmek, faaliyetlerine daha büyük bir alan temin etmek
ve padişah üzerinde kuvvetli bir etki yapmak istemişlerdir.Bu suikasttan, padişah çok heyecanlanmıştır. İstanbul'da polis
tarafından yapılan birçok tutuklama da bunu kanıtlar.P. CambonKumkapı gösterisinden sonra Hınçak komitesinin İstanbul şubesi
başkanı Murad (Hamparsum Boyacıyan)'dır. Hınçak temsilcisi olarak da
Kafkasya'dan Vart Badrikyan gelmiştir. Badrikyan bir-iki ay sonra tutuklanmış,
ancak Rus tebaası olduğu için Rusya elçiliği tarafından alınmıştır. Bunun yerine
yine Kafkasya'dan Ardavazt Ohancanyan gönderilmiştir. Suikastlar, bu temsilciler
zamanında ortaya çıkmıştır(1).Ermenilerin Ermenilere zulümleri sadece suikastlardan ibaret
değildir. İsyanlar için para teminine çalışan Ermeni komitecileri, çok sayıda
Ermeni vatandaşını soymuşlardır. Nitekim mütarekede büyük rol oynamış meşhur
Pantikyan'ın asıl adı Rezi Yalkın olan M. Sıfır'a verdiği şu bilgi son derece
çarpıcıdır:Şu ciheti bilhassa tebarüz ettirmek isterim ki, o sıralarda
Anadolu'nun muhtelif mıntıkalarında yapılan isyan hareketlerine mukabele olmak
üzere Kürt ve Türklerin yaptıkları baskınlarda, Ermenilerin maruz olduğu maddi
zayiat nispeti, Hınçakların İstanbul'da yaptıkları bu soygunculukta ele
geçirdikleri servetler yekununun, emin olunuz ki, yüzde birini bile tutmayacak
kadar azdı. Komitacılar, İstanbul Ermenilerini o kadar insafsızca soymuşlardı.
Birçok zenginleri on paraya muhtaç bir vaziyete sokmuşlardı.Bu soygunculuğu rakamla göstermek, yeni Ermeni nesline ibretli
bir ders vermek için, o zaman gasp edilen para miktarları ile sahiplerinin
isimlerinden hatırımda kalanları şu sütunlara sıralamayı faydalı görüyorum:Hınçak komitesinin Bakırköy, Yedikule ve Samatya taraflarında
meşhur fesatçılardan Van'lı papaz Murat Irakliyan'ın reisliği altında
soygunculuk yapan bir heyeti, yalnız fakir Ermeni esnaf ve zenaat sahiplerinden
yirmi iki bin altın toplamış ve ayrıca halı tüccarı Karnik Sümbülyan'dan altı
bin, manifaturacı Nişan Şahpazyan'dan beş bin, zahireci seyyarlardan on üç bin
altın almışlardı.Yenikapı, Kumkapı semtlerindeki soygunculuk da bundan aşağı
değildi. Bütün küçük esnaf ve zenaatkarların varı yoğu alınmış, sayılı
varlıklıların kasaları adeta boşaltılmıştı. Hatıralarım eğer beni aldatmıyorsa,
bu semtlerdeki vurgunun yekunu da otuz bin altını bulmuştu.
Galata ve Beyoğlu'nu haraca bağlayanlar, soygunculuğun en büyük
rekorunu kırmıştı. O zamanın sayılı mücevhercilerinden yalnız İstepan adındaki
bir Ermeni zengininden otuz bir altın alınmış ve vurgunun bu semt yekunu yüz bin
altını bulmuştu. Patrikliği de ele geçiren İzmirliyan, komitenin beş gizli
hafiyesi Mığır'la, papaz Murat Iraklıyan'ı, Halepli Musdiç Keşişyan ve
arkadaşları o günün azametli birer varlıkları olmuştu.O zamanın komitecileri, bu paralardan mühim bir kısmının saray
adamlarına verildiğini söylemişlerdi. Fakat, bu sözler tamamıyla yalandır.
Çünkü, Murat Iraklıyan, bu soygunculuktan on sene sonra kaçarak olarak Sofya'da
bulunduğu sırada, hadiseyi bütün açıklığı ile bizzat babama anlatmış, kendi
hissesine düşen otuz bin altının o zaman İzmirliyan tarafından zorla elinden
alındığını da yana yakıla söylemeyi unutmamıştır(2).
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr.
Hasan Oktay, Ermenilerin Ermenilere zulmü konusuyla ilgili son derece çarpıcı
bir örnek tespit etmiştir:İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra oluşan siyasi atmosfer
sonrası Van'da belediye başkanlığı, Van idare meclisi azalarından Bedros
Kapamacıyan isminde bir Ermeni'ye 1909 yılı ortalarında teslim edilmiştir. Şehir
nüfusu Müslüman çoğunluğa sahip olmasına rağmen hiçbir ayrıma uğramadan
Kapamacıyan Efendi herkesin teveccühünü kazanarak aza seçilmiş, dolayısıyla
Müslümanların da oyunu almıştı. Zira yapılan seçim neticesinde 10 idare meclisi
azasından ikisi Ermenilerden seçilmişti.Yöneticiliği esnasında halkı memnun eden ve fakat Taşnak ve
Hınçak komitelerine karşı daima Devlet-i Osmaniye'den yana tavır koyan
Kapamacıyan Efendi, Van'da yaşayan Türk ve Ermeni toplumunun huzur ve refahı
için hizmet etmiştir. Belediye reisi Kapamacıyan, halkın huzuru ve şehrin
geleceği için canla başla çalışırken Ermeni Patriği, Ermeni meselesini Avrupa
devletleri nezdinde canlı tutabilmek için Taşnak komitesiyle işbirliği yaparak
Van ve civarında bazı tertip ve provokasyonlara girişmiştir.Bu tertipler doğrultusunda Van'da nisan 1912 de bir dizi
yangınlar çıkmış ve bu yangınlarda bazı Ermenilerin de evleri yanmıştı. Patrik
bu yangın ve provokasyonlar meselenin belediye reisi ağzıyla Avrupa
elçiliklerine rapor edilmesini yani Müslümanların Ermenilerin mallarını
canlarını her an ortadan kaldırmaya hazır olduğunu, bu olayları Müslümanların
çıkardığını bildirmesini istemiştir. Belediye reisi Kapamacıyan Efendi ise,
meselenin böyle olmadığını yangını Ermeni Taşnak komitelerinin çıkardığını
anlatan bir rapor göndermiştir.Yıllardır Van merkezinde büyük bir gayret içerisinde çalışan
ihtilalci Ermenilerin işlerini zora sokan Kapamacıyan Efendi'nin yaşaması artık
komite için hazmedilemez bir durumdu ve Reis hakkında infaz kararı çıktı.
Teorilerini Ermeni-Türk çatışması üzerine kuran ihtilalci çeteler, daha önceleri
de Ermeni ileri gelenlerinden Osmanlı devletine destek vererek halkın üzerindeki
kendi hakimiyetlerini yok edenlere karşı suikastlar düzenlemişler, böylece korku
salarak aleyhlerinde oluşacak muhalefeti de ortadan kaldırmış olacaklardı.Sık sık tehditler alan Van belediye reisi Kapamacıyan Efendi 10
Aralık 1912 günü, isminin üzerine kara haç basıldığından habersiz bir şekilde
kalabalık aile efradıyla akşam vakti akrabalarından Marcidciyan Efendi'nin isim
koyma günü kutlamalarına misafir olarak gitmek için evinden dışarı çıkıp
kapısında bekleyen kızağa bindi. Bu esnada evin etrafında tertip alan Taşnakçı
bir grup, kalabalığın üzerine yaylım ateş açmağa başladı. Hazırlıksız ve
korumasız bir şekilde yakalanan Reis kafasına isabet eden iki adet kurşunla
cansız bir şekilde yere yığıldı.Başkanın evi Bağlar mevkiinde olduğundan
en yakın karakol on dakika mesafedeydi. Bunun için jandarma olay mahalline
yetişinceye kadar katiller karanlıktan da istifade ederek kaçtılar. Bağlar
mevkii büyük bir çoğunlukla Ermenilerin iskan ettiği bağlık bahçelik bir mahalle
olup Taşnak komitesinin en güçlü olduğu yerdir. Bu yüzden katillerin kaçıp
saklanması oldukça kolay olmuştur.Olayı görenlerin ifadeleri alınmağa başlandı. Katillerin eşkal
ve haklarında bilgiler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Özellikle Reisin oğlunun
verdiği ifadeden anlaşıldığına göre Karakin ve arkadaşı bu cinayeti işlemiş
olabileceği ortaya çıkıyordu. Böylece katillerin aşağı yukarı belirmesi Müslüman
ahali ile Ermeniler arasında çıkması olası bir karışıklık önlenmiş oldu Hızlı
bir şekilde operasyonlar yapılarak Karakin yakalanmış ve ismini tespit
edemediğimiz arkadaşı ise kaçmayı başarmıştı.Olayı gerçekleştiren ekibin içerisinde arabasıyla bulunan ve
daha önce Van'a silah sokmak suçlarından aranan arabacı Potur, Saraç Osep,
kuyumcu Karakin, olaydan sonra Karagündüz köyüne kaçan ve Taşnak komitesinin
önde gelen üyesi ve Kapamacıyan efendinin öldürülmesini planlayan Sahaf lakaplı
şahıslar da sıkı bir takipten sonra yakalanmışlardır. Olay anından beri kayıp
olan katil Karakin'in arkadaşı daha sonra yakalanarak hapishaneye
konulmuştur.Van'da Taşnak komitesi mensuplarının çıkardığı Azadamart
gazetesi köşe yazarlarından Viramyan Efendi'yle Ermeni mektepleri müfettişi ve
Taşnak komitesinin Van sorumlusu Aram Manukyan Efendi'nin ve bazı ileri gelen
Taşnak komitesi üyelerinin bir kısmı Belediye başkanı Kapamacıyan Efendi'nin
öldürülmesinin azmettiricisi olarak tutuklanmalarına karar verildi.Ermeniler tarafından oldukça fazla sevilen Kapamacıyan
Efendi'nin katli üzerine hızlı bir şekilde gidilmesi, katillere gerektiği ceza
verilemese bile en azından yakalanmaları, ahali arasında memnuniyetle
karşılandı. Katillerin Ermeni olması ise, Ermeniler içerisinde derin bir üzüntü
meydana getirdi. Kapamacıyan'ın icra edilecek cenaze merasimi için gerekli
tedbirler alınarak asayişin bozulmamasına özen gösterildi.Cenaze merasime yabancı misyon şeflerinden İngiliz, Rus,
Fransız konsolosları da katıldılar. Bunun yanında merasime askeri erkandan kimse
iştirak etmediği gibi cenazede Taşnak komitesinden de hiç kimse bulunmamsı
manidardır. Taşnak komitesi bu tavrıyla açıktan reisi öldürdüğünü net bir
tavırla sevenlerine ve düşmanlarına bir gözdağı vesilesi yapmıştır.
İhtilalci Taşnak Ermenileri emellerine ulaşabilmek için gözünü
bile kırpmadan kendi insanlarını öldürebiliyorlardı. İhtilal için uygun ortamın
oluşturulabilmesi için her türlü eylemi göze alan komiteciler faaliyetlerini bir
sistematiğe bağlayarak yaptıkları çalışmalar Rusların da yardımıyla netice
vermiş ve Van'ı geçici olarak işgal etmişler, Ekim 1917 Bolşevik ihtilaliyle
Ruslar geri çekilince Van tekrar Türklerin eline geçti(3).
Oktay, Ermenilerin Ermenilere zulmü konusunda Altan
Deliorman'dan şu satırları nakletmektedir:Ermeniler Anadolu'da faaliyetlerini sürdürürken bir taraftan
da İstanbul'da kendilerine yüz vermeyen dindaşı Ermenileri katlediyorlardı.
Avukat Haçik, Gedikpaşa kilisesi başpapazı Dacad Vartabet, tüccar Karagözyan,
kandilci Onnik, Apik Uncuyan, polis memuru Markar, Meclis-i ruhani üyesi Mampre
Vartabet, Hacı Dikran Mıgırdıc Tütüncüyan Ermeni çeteciler tarafından katledilen
yüzlerce Ermeni'den sadece birkaçıdır(4).KAYNAKLAR1) Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge
Yayınları, İstanbul 1987, s. 469-471.
2) Banoğlu, Niyazi Ahmet-; Gündüz
Matbaası, Ankara 1976, s. 24-25.
3) Oktay, Doç. Dr. Hasan-; www.ermenisorunu.gen.tr/makaleler
4) Deliorman, Altan-; Türklere Karşı
Ermeni Komitecileri, İstanbul 1975, s. 31.Gaziler ve Görgü Tanıkları AnlatıyorMuhammed Reşit GüleşerBaba Adı: Abdullah
Anne Adı: Babibe
Doğum Yeri:
Van
Doğum Tarihi: 1900Ermeni mezalimi sırasında 15-16 yaşlarında Darü'1-Muallimin
öğrencisi olan bir gençtim. Bu sebeple olayları gayet iyi hatırlıyorum. Birinci
Cihan Harbi öncelerinde nüfusları 17.000 kişi olduğu söylenen Ermenilerle
birlikte gayet iyi yaşıyor, komşuluk ediyorduk. Biz onlara çok iyi muamele
ediyorduk.Meşrutiyet'in ilânıyla hürriyet, eşitlik ve adalet
prensiplerini, kendi lehlerine istedikleri gibi değerlendirerek şımarmaya
başladılar. Van'daki liderleri Aram Paşa adında birisi idi ki, Sultan Hamid'in
tahttan indirildiğini kendisine tebliğ eden heyet içerisinde de bulunmuştu;
Van'da yeraltı teşkilatı kurmuşlardı. Şimdi Büyük Camii'nin yanı başında bir
mahzenden başlayarak, ta kale dibindeki eski şehire kadar uzanan tüneller
yapmışlardır. Öyle ki, bu tünellerden atlı olarak geçmek bile mümkündü.Bir gün bir tünelin, üstünün çökmesi üzerine bir nöbetçi
tarafından tesadüfen bulundu. Hatta Ermenilerden birisinin ihbarı üzerine, Aram
Paşa'yı, Büyük Camii civarında bir mahzende yakaladılar ise de, o günkü
politikalar sebebiyle kendisine hiçbir şey yapılmadı, salıverildi.
Kısaca Ermeniler adam akıllı teşkilatlandırılmışlardı. Zaten
ticaret hayatını ellerinde tutan Ermeniler iktisadi bakımdan da gayet iyi
durumda idiler. Ermeni ve Yahudilere, orduya silahlı olarak katılmak izni
verildikten sonra Van fırkası giderken Ermeni çeteciler orduya kendi
silahlarıyla birlikte katılmışlardı. Bizim askerlerimizin elinde ham demirden
Alman yapımı iptidai tüfekler vardı, dört mermi attın mı, beşincisi önüne
düşerdi. Daha sonra Van'a dönen Hacı Latif Bey ve başkalarından duyduğumuza
göre, Van fırkasında bulunan Ermeniler askerlerimizi arkadan vuruyorlarmış.
Hatta Doğu Cephesi'nden gelen ve Van'daki hastanelerde yatmakta olan yaralı Türk
askerleri de Ermeni hemşire ve doktorlar tarafından zehirlenmek suretiyle
öldürülüyorlarmış.Van'daki duruma gelince: Ruslar bu sırada Muradiye, Özalp ve
Başkale'den olmak üzere üç koldan harekete geçmişlerdi. Şehirde ise Ermeniler
isyan etmiş, 29 gündür Müslüman ahaliye karşı harp ediyorlardı. Hatta bizim üç
kışlamız vardı (Hacı Bekir, Aziziye, Toprakkale). Onar kişiden, yani birer manga
asker nöbet tutardı. Bu kışlalara da baskınlar yaparak askerlerimizi koyun gibi
boğazladılar, kapı komşumuzun amcası Ali Çavuş da orada şehit olmuştu.
Bizim zaten çok zayıf olan milis güçlerimiz mazgallar kazmak
suretiyle savaşmaya çalışırken onlar makinalarla duvarlarda gedikler açıp her
tarafı yaylım ateşine tutuyor; gazyağı tenekelerini döküp ateşe veriyor,
kendileri yer altındaki mahzenlere iniyorlardı. 29 gün boyunca bu zalim
saldırılar devam etti. Nihayet Müslüman ahalinin daha fazla kırılmaması için
hicret emri verildi. Vasıtaları olanlar vasıtalarıyla, olmayanlar büyük bir
perişanlık içerisinde yollara düştük. İnsanlar yollarda çocuklarını bıraktı,
açlıktan, salgın hastalıktan kırıldı.Burada şunu hatırlatmak gerekir ki, Ermeniler yalnızca Van'da
değil köylerde de büyük zulüm yapmışlardı. Tımar'ın, Başkale'nin, Özalp'ın
köylerinden Müslüman halkın evlerini ot tıkayıp ateşe veriyor, dışarı kaçmak
isteyenleri de kurşunla, süngüyle öldürüyorlardı. Zeve'de birkaç köyün halkı
Ermenilere karşı birleşerek savaşmış; ancak mağlup olan yedi köyün halkı birkaç
kişi dışında, burada toptan yok edilmiştir. Şimdi anıt da dikilmiş olan bu köyde
hâlâ, toplu halde katledilmiş insanların cesetleri çıkmaktadır.Sonra buradan hicret eden insanlar için oniki gemi tahsis
edilmişti. Dört tanesinde Van'da görevli memur ve aileleri vardı. Tabii
gemiciler de hep Ermeni'ydiler. Dört gemi dolusu insanı bu gemicilerin
yardımıyla adaya (Adır) çıkaran Ermeni fedailer bu insanların hepsini
katlettiler. Diğer sekiz geminin ahalisi de Tatvan yakınındaki bir adada
tahassun etmiş olan Ermeniler tarafından yok edilmek istendi ise de onların
silahları bulunduğundan savaşarak az bir kayıpla kurtulmayı başarmışlardır.Van'dan göç ettiğimizde önce Bitlis'e, oradan Diyarbakır'a
gittik. Yol boyunca Ermeni zulmünün izlerini gördük. Nihayet Van'a döndükten
sonra, gördüklerimizi, duyduklarımızı anlatacağım. İnsanlara her türlü işkenceyi
yapmışlar. Allah rahmet etsin. Yüz küsur yaşlarında İsa Hoca adında bir zat
vardı. Eşeğe binip gezmişler, Evlere baskınlar yaparak talan etmişler; kadınları
kızları toplayarak Ziya Bey'in evine doldurmuşlar, hepsinin namuslarını
defalarca kirletmişler. Öldürdükleri insanları kuyulara atmışlar; hatta bizim
camiin kuyusunu bile cesetlerle doldurmuşlar.Cevdet Paşa birinci defa Van'a girdiğinde, kocası harpte olup
hayvanı olmadığı için gidememiş ve esir düşmüş bu kadınlardan 130.unu
jandarmalara teslim ederek Diyarbakır'a gönderdi. Hatta bunlardan otuz kadarı da
bizim evde kalırlardı. Kirman eğirmek suretiyle geçimlerini sağlarlardı. Onlara
tayın de verilirdi. Onların anlattıklarına göre Ermeni çetelerinden gördükleri
zulüm ve işkencenin haddi hesabı yoktu. Erkeklerin derilerini yüzmek, uzuvlarını
kesmek; kadınların da namuslarını kirletmek, kazığa oturtmak gibi zulümlere
maruz bırakıyorlardı. Biz Van'a dört sene sonra döndük. Evvela iki sene kaldık: Van'a
geri geldik: Ancak Rusların şehre girmesi üzerine yeniden göç etmek zorunda
kaldık. Bu defa Siirt'e kadar gittik. Döndüğümüzde 200-250 kadar Ermeni hanesi
Çarpanak Adasında tahassun etmişlerdi. Türkler nasıl olsa gider, biz yine Van'a
yerleşiriz diye umuyorlardı. Bunların çoğu da sanatkardı ancak bir süre sonra
çıkarılan kanunla koruma altında, hükümet tarafından Revan'a gönderildiler.Ancak yedi defa düşmanın girip çıktığı Van , Ermeni mahalleleri
dışında tamamen harap olmuştu. Van'ı yeniden imar ettik.Şeyh Cemal TalayBaba Adı : Cimşid
Ana Adı : Fatma
Doğum Yeri :
Van
Doğum Tarihi : 1901Ermeniler, Ruslar'dan silah yardımı görüyorlardı. Van'da
konsoloslukları bulunan İngiltere, Fransa ve Amerika'nın teşvikleriyle Ruslar
tarafından silahlandırmakta olan Ermeniler, 1915 yılı başlarında taşkınlıklarını
artırmışlardı. Ben o sıralarda 13 yaşında idim.Ruslar silah yardımını gizli yollardan yapıyorlardı. Rusya'dan
Trabzon limanına gönderilen ve oradan deve kervanlarıyla Van'a ulaşan şeker ve
gazyağı yükleri içerisinde gönderilen yeni model silahlarla donatılıyorlardı.
Hangevenk'de (eski şehir meydanı) kervan mallarının dağıtımı yapılırdı;gazyağı
tenekeleri içerisinde getirilen silahlar da gizlice Ermeni milislere verilirdi.
Ermeni isyancıların Van'daki lideri Aram paşa idi; ancak Taşnak komitesi
reisinin adını hatırlamıyorum. Hepsi de Van merkez olmak üzere toprak
iddialarında bulunuyorlardı. XI. Fırka Van'da görev yapıyordu. Seferberlik
dolayısıyla bu Askeri kuvvetimiz Erzurum'a gitti. Bundan cesaret bulan Ermeni
çeteciler faaliyetlerini artırarak Müslüman ahaliye zulmetmeye
başladılar.Fedailer, Müslüman köylere ve mahallelere baskınlar düzenliyorlardı.
Onlara karşı yalnızca, Diyarbakırlı İmam Osman Hoca önderliğinde, şehirde cephe
dışında kalmış olan yaşlı ve askerlik çağından küçük gençlerden mürekkep milis
kuvvetlerimiz vardı. Şimdi o olaylardan hatırladığım bir tanesini anlatayım. Biz
Ermenilerle aynı okullara giderdik. Ermeni komitacılarından olan bazı öğrenciler
Rüştü adlı bir arkadaşımızı ders çalışmak bahanesiyle kandırıp evinden
alıyorlar. Okul, hükümet konağının yanında. Onlar delikanlıyı Sanayi Çarşısı'nın
olduğu yerdeki Isıtma köprüsüne getiriyorlar. Irzına geçip,türlü hakaretlere
uğrattıktan sonra öldürüyorlar. Ailesi ertesi gün cesedi buldular. Onun için bir
de türkü yaktılar.Arabaya bindim belim büküldü,Zalim atlı vurdu, kanım
döküldü.Aradım, bulamadım derdime derman, aman başıma Ferman.Aman Mahmud Emmi
kaldırın beni.Aradım bulamadım derdime derman, aman başıma Ferman,Kanımı
kurtarmak için başıma çare.Bizim milis kuvvetlerimiz, şimdi Van Devlet
Hastanesi'nin karşısında bulunan Mahmut Ağa kışlasında bulunuyorlardı. Ermeniler
ile harp etmeden bir gün önce milislerimiz nöbetteydiler. Fakat Ermeniler
geceden hazırlık görmüşler, Hükümet Konağı'nın duvarlarını delip mevzilenmişler.
Milislerimiz sabah namazı için kışlanın yanında akmakta olan bir akarsuda (Kara
Mehmet) abdest alırlarken kurşun yağmuruna tutulmuşlar.Bir çok milisimiz orada şehit oldu. Artık Müslüman ahali ile
Ermeniler arasında çatışmalar başlamıştı. Herkes sokaklara döküldü. Bir
kargaşadır aldı yürüdü. Biz de kalktık okula gittik. İki öğretmenimiz vardı;
biri Selanikli, diğeri Edirneli. Bize hadi yavrular, okul tatil oldu,
helalleşelim, belki bir daha kavuşmak mümkün olmaz dediler ve Ermeni
kurşunlarına hedef olmamamız için ara yollardan gitmemizi tembihlediler.Okuldan ayrıldık, fakat biz birkaç arkadaşımızla yine eski
yolumuzdan gidiyorduk. Baktık Tebrizkapı'nın orada silah, mühimmat deposunu
açmışlar, silah dağıtıyorlar, Ermeni çetelere karşı Müslüman ahaliye. O sırada
baktık birkaç Ermeni arka taraftan kaleye çıkıyor. Silah dağıtan adama haber
verdik. Elindeki cephane sandığını yere atıp Analıkız'ın olduğu yerden onlara
ateş açtı. Ermeniler kaçtılar. 2-3 Nisan 1331 tarihinde harp başladı. Ruslar da
1330 (1914-15)'da henüz cepheyi yaramamışlar. Fakat Çaldıran- Bahçesaray'dan
geçip askerimizi arkadan sarmışlardı. Molla Hasan köyünde karargah kurdular.
Hatta buradan askerimize cephane silah gönderilmek istendi ise de; malzemeyi
götürmekte olan genç öğrenci ve yaşlılar soğuk sebebiyle ilerleyemediler.
Onlardan birçoğu kötü hava şartları yüzünden şehit oldular.Biz de hiçbir yere
hareket edemedik. Fakat baharda Ermeniler iyice azıtmışlar; 10 Mayıs 1331 (1915)
'de Ruslar da Van'a doğru hareket etmişlerdi. Bunun üzerine Vali Cevdet Bey'in
emriyle biz de Van'dan muhacir olduk. Harp sırasında ne alınabilirse onları
alarak yollara düştük. Ermeni zulmü öyle bir noktaya gelmişti ki, yaşlı, hasta,
esir, kadın, çocuk hiç kimse kurtulamıyordu. Mezalim o derecede ki, baş
destekçileri olan Ruslar bile, Ermenileri bu tür hareketlerden men etmeye
uğraşıyorlardı.Benim anneannem, adı Mihri idi, dayımın birisinin belden aşağı
felçli olması dolayısıyla, bizimle birlikte muhacir olamamıştı. Bu olaylar
sırasında dili tutulan anneannem daha sonra işaretlerle anlatmıştı. Dayımın
bıyıklarını etleriyle birlikte kesmişler. Hacı Ziya Bey'in esirhane haline
getirilen evine götürmüşler. Oradaki esirlere envai çeşit eziyet etmişler; tâ ki
Ruslar gelene kadar. Alemiz muhacirliğe 23 kişilik bir kafile halinde çıktık.
Bitlis, Urfa yollarında ailemizin çoğunluğunu kaybettik. Van'a ancak iki kişi
olarak döndük. Muhaceratta ilk durağımız Bitlis idi; 11 günde vardık oraya.
Sonra Siirt'te gittik, orada akrabalarımız vardı, bir-iki ay kaldık. Rus'un
yaklaşması haberi üzerine tekrar yola koyulduk. Diyarbakır'a gidiyorduk. 250
kişilik kafile idik. Yollarda susuzluktan, açlıktan perişan olduk. Oradan
Kurtalan'a vardık. Diyarbakır'a gittik. Kebir köyüne indik. Fakat sıcaktan
dolayı fazla kalamadık. Tekrar Van'a dönmek üzere yola çıktık.
Zoh (Kurtalan)'a geldiğimizde; Rus'un tekrar Van'a girdiğini
öğrenince Siirt'e gittik. 1332 baharında da Bağdat'a gittik. İngilizlerin
oralarda ilerlemesi üzerine Mardin'e geldik. 1333'te Urfa'ya geldik. Urfa'ya
giren Fransızlar Halep Ermenilerini şehre getirerek Müslümanlara eziyetlere
başladılar. 22 gün harp ettik.Sonuç malum yenildiler. Nihayet 20 Mayıs 1331'de
ayrıldığımız Van'a, Ekim 1337'de 23 kişilik aileden ayakta kalabilen iki kardeş
dönebildik. Van tamamıyla harabe olmuştu. Ermeniler her tarafı yakıp
yıkmışlardı. Yalnızca Ermenilere ait olan evler yerinde duruyordu. Hatta Türk
ordusunun Van'a girmesi üzerine Türk Halkına reva gördükleri zulme misilleme
yapılacağını düşünen 2.000 kadar zanaatkar Ermeni Adır adasına sığınmışlardı.
Türk Hükümeti onların güvenlik içerisinde Revan'a gitmelerini sağlamıştı.Salih TaşçıBaba Adı : Mirza
Ana Adı : Hane
Doğum Yeri : Van
Doğum
Tarihi : 1883Rusların yardımlarıyla ayaklanan Ermeniler, yıllarca birlikte
yaşadıkları Müslümanlara karşı harp etmeye başladılar. Maksatları bizden toprak
koparmak, devlet kurmaktı. Yer altında mahzende tahkimat yapan Ermeniler,
cinayetlerini işledikten sonra rahatça buralarda barınıyorlardı.Van'ın içinde, kalede, köylerde büyük zulümler yaptılar.
Başlarında Aram Paşa adlı birisi vardı. Silah ve cephane bakımından çok zengin
olan Ermeniler karşısında yenik düştük. Bunun üzerine daha fazla kayıp vermemek
için hicrete karar verildi.Halkın bir kısmı Bitlis'e doğru kara yolundan, bir kısmı deniz
yolundan gittiler; gidemeyenler toptan katledildiler. Vanlı muhacirler
Türkiye'nin her yanına dağıldılar. Bitlis'e, Diyarbakır'a, Elazığ'a, Nazilli'ye,
Burdur'a gittiler. Fakat bundan daha büyük mezalim Van'ın köylerinde yapılmıştı.
Köylerde Ermenilerle Ruslar yolları tuttular. Erkekleri katledip, tertemiz
kadınları kirlettiler. Köylerdeki Ermeni eşkıyalar bundan sonra Van'da toplanıp
cürümlerine burada devam ettiler. Kısaca tam felaket olmuştu. Van gölünde
eskiden yelkenli gemiler vardı. O kadar çok zulmettiler ki, gemilere
doldurdukları insanları, öldürmekten bıktıkları insanları, diri diri suya
attılar. Ermeniler o ihtiyar insanlarımızı alınlarından, ellerinden duvarlara
çivilediler. Bizde gücümüzün yettiği kadar direndik, savaştık. Tabii savaş
gerektiriyorsa yaptık. Fakat savaş dışında hiçbir Ermeni, hele kadın ve
çocuklara dokunulmadı.Ama Ermeni Ermeniliğini yaptı. Ben 6-7 sene sonra (İran
cephesinden) askerden döndüğümde (1921), Van'ı tam bir virane olarak gördüm.
Türk mahalleleri Ermeni ve Ruslar tarafından ateşe verilmiş, Müslüman halkın
malları yağma edilmişti. Ermeni mahallelerinde ise tek bir yıkık ev yoktu. Van
bomboştu. Tek-tük Müslümanlar gelmeye başladılar. Herkes yeniden evini barkını
yaptı, şehri yeniden kurduk.Bekir Yörük
Baba Adı : Yusuf
Doğum Yeri : Van
Doğum Tarihi : 1900Ermenilerle aynı mahallelerde otururduk. Biz de Norşin
mahallesinde onlarla oturur, iyi de geçinirdik. Ta ki Ruslar müdahale edene
kadar. O günlerde Ermeni gençler (tığalar) Ruslar'ın teşvikiyle komiteler
kurdular ve taşkınlıklar yapmaya başladılar. Komiser Nuri Efendi'yi öldürüp
çarşıda arkın içerisine attılar. Haşbağ'nda pota memurunu öldürdüler, telefonu
göğsüne bıraktılar. Bugün, yerinde hamam yapılmış olan bir binayı bombaladılar,
enkazın altında kalan 20 kişi şehit oldu.Meşrutiyet ilan edilmiş, müftü ile keşiş el sıkışarak sözde
Müslümanlarla Hıristiyanların kardeşliğini ilan etmişlerdi. O zaman Van Valisi
Tahsin Bey'di. Müftü ağlayarak el sıkışmak zorunda kaldı. Ancak hadiseler
aleyhimize gelişti. Komitacılar giderek azıttılar, isyan başladı. Ermenilerle 29
gün Haşbağı'nda harp ettik. Silahımız yoktu. Tümen Erzurum'a gidince tamamen
korumasız kalmıştık.Meşrutiyet'ten sonra orduya alınan Ermeniler de bizim
silahımızla bizi vurdular. Orduda kalanlar da askerimizi arkadan vurdular.
Müslüman mahallelerde kalan yaşlı ve yeni yetme gençler sabaha kadar devriye
geziyorduk. Bu arada kışlayı bombaladılar. Ruslar yardım için tenekelerle
altınlar gönderdiler. Bu mücadele 29 gün sürdü. Rusların gelişine kadar devam
etti. Yaşlı Ermeniler bu kavgayı istemiyorlardı. Çünkü Van'ın zengini, en iyi
hayat süren Ermenilerdi. Eski Van şehrinde çok sayıda Avrupa kumaş satan
mağazaları, 1.000 kadar dükkanları vardı. Tüccar ve servet sahibi idiler. Bu
olaylar çıkınca civar köy ve kasabaların ahalisi hep Van'a döküldü. Bu dükkanlar
iki gün içinde yok olup gittiler. Sonra 50 gemi dolusu insan Van'dan hicret ettik, gemilerin
üçünde yaralı askerler vardı. Cevdet Paşa halkı iskeleden gemilere bindirdi.
Adaya gittik (Adır Adası). Burada Ermeni tığalar yer altında talim görüyorlardı.
Adada 9 gün kaldık. Tahta yelkenli gemilerin bir kısmını dalgalar parçaladı.
Adada kuyular vardı. İki fırın vardı. Buradan (Van'dan) kimse bir şey alıp
gitmedi. Aç kaldık, perişan olduk. Ağabeyim de subaydı, Erzurum'dan yaralı olarak gelmişti.
Başlarında bir yüzbaşı vardı. Ermenilerin bizi keseceğini düşünen ağabeyim, onu
ikna etti. 10 gemi oradan ayrıldık. Çok da fazla gidemedik. Ahlat'tan bu yana
kıyıda kaldık. Zor şartlarda ertesi gün ancak Tatvan'a vardık. Biz ayrıldığımız
gün Ermeniler her tarafı yangın yerine çevirdiler. Van'da Türkiye'nin her
yanından gelen yaralı askerler vardı. Ermeniler onların yatmakta oldukları
kiralık evlerden yapılma hastaneleri ateşe verdiler. O yüzden burada 67
vilayetin şehidi yatmaktadır, buralar mukaddes topraklardır. Amcam çok yaşlı
idi, adı Teren ağa idi. Van'dan ayrılırken onu götürememiştik. Kendisi, karısı,
kızı, iki torunu (kızının kocası da çayda boğulmuştu. Kaynatası, gelinini
bırakmamıştı). Ermeni tığaları amcamı, o çocukları baltayla parçalayıp öldürmüş.
Kızı, burada Amerikan okulu vardı. (Van'da ecnebilerin konsoloslukları vardı.
Olaylar çok şiddetlenince terk edip gitmişlerdi), kız oraya sığınıyor. Ermeniler
onu da binanın ikinci katından atıp şehid etmişler.Tatvan'dan Bitlis'e geçtik.
İki aya yakın bir zaman da orada kaldık. Ruslar gelince yeniden yollara düştük.
Hizan'a, oradan Diyarbakır'a gittik. Biz buradan gittikten sonra Jandarma
Kumandanı, Vali Vekili olan amcam, Ömer Bey'e rapor gelirdi. Mansur Çavuş adlı
birisi vardı. Ömer Bey'e rapor getirdiğinde hüngür hüngür Sebebi sorulduğunda
şunları anlattı.Van'ın boşaltılmasından üç gün sonra şehidleri toplamaya
gittik. Yüzlerce yaşlı kadını, kazığa oturtmuşlar. Başlarında örtüleri, adeta
oturuyormuş gibilerdi. Yakına, yanlarına gidince kazığa oturtulmak suretiyle
şehid edilmiş olduklarını gördük. Akla sığmayacak binlerce vahşet örneği bu
olayları gören Müslüman şahitler ağlayarak Ömer Bey'e rapor eder. O da M.
Kemal'e bildirirdi. Nihayet Ruslar geldi. Van'ın neredeyse beşte dördünün yok
edildiği bu vahşete onlar bile razı olmadılar.Ermenilerin katlettiklerinden
başka, birçok insan da muhacerette öldü. Çoğu açlık ve hastalıktan yollarda
kırıldı. Van'dan giderken hiç kimse bir şey alamadı ki yanına. Üç yıl sonra
hicretten döndüğümüzde Van'da Müslüman mahallelerini yerle bir edilmiş olarak
bulduk. Ama Ermenilere ait yerler sapasağlam ayakta idi. Döndüğümüzde Van'da
2000 kadar da Ermeni yaşıyordu. Türkler dönmeye başlayınca adaya kaçtılar. Daha
sonra (2 sene) hükümet onları Revan'a gönderdi.İbrahim Sargın
Baba Adı : Halil
Doğum Yeri : Van-Zeve
Doğum Tarihi :
1903- Ben esasen Ermenilerin büyük katliam yaptıkları meşhur Zeve
köyündenim.
- Ermeniler isyan çıkardıklarında siz kaç yaşında idiniz?
-
Ben o zaman 11 yaşını yeni bitirmiş bulunuyordum.
- Babanız ve Anneniz o
zaman sağ mıydı?
- Evet, sağdı.
- Onlar Ermenilerin bir zulmüne uğradı mı
?
- Onları bilahare ben anlatacağım. Önce, Ermenilerin ilk durumlarını izah
etmeye çalışacağım.Ermenilerin ve Rusların ne melun olduklarını, çeteler kurmak
suretiyle Osmanlı Devleti'ni arkadan vurma çabalarını biliyoruz. O zamanlar
Rumlar Ermenileri haraca bağlamışlardı. Ermeniler Osmanlı Devleti'ne bir altın,
vergi verirlerdi. Olmayandan yani fakirden ise, beş mecidiye alınırdı. Bu Sultan
Hamid ve Reşat döneminde bazı değişikliklere uğradı. Dediler ki, Ermenilerle
Müslümanlar eşit şartlara sahip olacaklar. Kardeş olacaklar. Bu şekilde bir
kanun çıkartıldı. Bu kanunla dendi ki: Ben sizden haracı kaldırdım. Artık
bizimle eşit oldunuz kardeş oldunuz.Artık davullar, zurnalar çalındı, Ermeni pazarıyla bizim din
adamlarımız kucaklaşıp öpüştüler. Ancak bu zamanda Ermenilerin bizlerle beraber
askerlik yapmaları da kararlaştırıldı. Bizim mekteplerimizde okumaları istendi.
Ermeniler bu şekilde görünce dedi ki: Dünya varmış Aslında padişahlar bunların
ne melun ve hain olduklarını çok iyi bilirlerdi. Bunlara fırsat vermeye
gelmezdi. Bunlar fırsatı bulur bulmaz hemen komite teşkilatları yaptılar.
Komiteleri kurduktan sonra, Fransa'dan, İngiltere'den para, Rusya'dan da silah
isteyelim dediler. Ruslar ile işbirliği yapalım. Ruslar bize silah, cephane
göndersinler. Biz de burada silahlanalım. Biz içten Osmanlıyı vuralım. Ruslar da
dışarıdan vursunlar diyerek anlaştılar.
Ruslar ne yaptı? Soba boruları veya 4-5 milim kalınlığında soba
saclarından depolar yaptılar. Bunların boyları bir metre, genişliği de yarım
metre idi. Bizim bazı ihtiyaçlarımız ve gazımız Rusya'dan geliyordu. Ruslar bu
depoların içine silah ve cephane ile, üstüne de gazyağı koyarak develerle
Ermenilere silah gönderdiler.Ermenilere bu şekilde silah ve cephane getirildikten sonra
Rusya'dan bir komiteci getirdiler. İsmi Aram idi. Bunun bir gözü de kördü. Bunun
ismini Aram Paşa koydular. Bu bir Rus Ermenisi idi. Bir de Muş tarafına Antranik
isimli birini getirdiler. Onunda adını Antranik Paşa koydular. Birde Erçek
nahiyesinin Karagündüz köyünde Şahin takma adlı bir Ermeni komite reisi vardı.
Bunlar bu bölgelerde komite teşkilatı kurar, oradan da bizim Türk hududuna
gelir, huduttan içeri girer Türk köylerini vurup Türkleri öldürüp geri
kaçarlardı. Bunlar Karagündüz'e atları ile gelir, silah ve çete mensuplarını
memleketin içine sokarlardı. -
Nahiyenin ismini tekrarlar mısınız?- İsmi Erçek'tir.- O dönemde
çevrede kurulan komitelerin isimlerini ve liderlerinin kimler olduğunu
hatırlıyor musunuz?- Bazılarının isimlerini daha önce söyledim. Başka
hatırlamıyorum. Bunlar bu şekilde silahlandılar. Bunlar atlar ile geldiler.
Şisanus köyünü ambar yaptılar, daha sonra buradan iskele köyü var, tamamıyla
Ermenidir. Buraya taşınmışlar. Ayrıca bu gölün üzerinde muazzam büyük gemiler
vardı. 500-600 kişi taşıyabilirdi. 14 Bu gemiler ile silahlar; Adilcevaz, Ahlat,
Erciş, ve Gevaş'a taşınırdı. Bir kısmı da Tatvan'a, oradan Muş ve Bitlis'e
gönderilirdi. İşte bu silahlar ile Ermeniler tamamıyla silahlandılar. Artık çete
kurmaya başladılar. Daha doğrusu fedailer teşkil edip bunları adalarda
sakladılar. Akdamar adasında, Çarpanak adasında, Kadir adasında.
Bu fedailer daha sonra etrafa dağıldılar, millete hakaret
etmeye, tahrik etmeye, bu şekilde devam ettikten sonra dediler ki: Artık biz
Ruslar ile iyi geçinelim. Rusya Osmanlı Devleti'ne ilan-ı harp ettikten sonra
bizim askerlerimiz buradan tamamıyla çekildi. Bir kısmı Kafkasya cephesinde, bir
kısmı İran cephesine gitti. Ancak Ermeni askerler de bizimkiler ile beraber
cepheye gittiler. İki taraf muharebeye başladı. Muharebe başladıktan sonra,
bizim askerlerimiz bakıyorlar ki arkadan vuruluyorlar. Doktorlar Allah, Allah
diyor. Askerlerin önden vurulması lazım. Neden arkadan vurulsun? Bir de
anlıyorlar ki, Ermeni askerler fırsat buldu mu bizim askerlerimizi vuruyorlar.
Bu durumda belki binlerce askerimizi şehit etmişler. Anlaşıldığı zaman iş işten
geçmişti.Bu hainlerin bir kısmı tutuldu. Ancak bir kısmı Rus ordusuna
kaçtılar. Bu savaş ikibuçuk yıl devam etti. Bizim askerimiz çok kötü durumlara
düştüler. Askerimiz geri çekilmek zorunda kaldı. Böylece Rus askerleri
ilerlemeye başladı. İlerlemeye başlayınca, Çaldıran ovası var, oraya geldikleri
zaman burada bir de Sultan Hamid devrinde teşkil edilen, aşiretlerden kurulan
Hamidiye alayı askerleri vardı. Bunlara dedi ki : Ben sizden asker vermenizi
istiyorum. Cephane ve silah benden, asker sizden. Siz buraları müdafaa
edeceksiniz. Böylece Hamidiye teşkilattan faydalanılmaya başlandı. Rusların
Çaldıran'a geldiğini duyan askerin birisi hemen köyüne gelip (Derebey Köyü)
muhtara sesleniyor. Tarlanızı niye sürüyorsunuz? Ruslar Çaldıran'a gelmişler.
Bu gün, yarın köyümüzde olurlar. Kalkın kaçın, yoksa hepiniz öldürülürsünüz.
Bunun üzerine köylüler toplanıyorlar. Biraz yiyecek, bir yatacak alıp Van'a
gitmek üzere hareket ediyorlar. Önce Zorava Köyüne varıyorlar. Çerkes köyüdür.
Köylüler hallerini sorunca Ruslar Çaldıran'a girmişler, Muradiye'ye yürümüşler.
Biz Van'a gidiyoruz. Bunun üzerine Zorava köylüleri de Öyleyse bizlerde
geliyoruz diyorlar. Daha sonra bu kafileye; Hakis, Zorava, Derebey, Şıh Ömer,
Şıh Kara, Şıhayne, Hıdır, Göllü, tam sekiz köy toplanıp Van'a doğru hareket
ediyorlar. Ancak Van'ın boşaldığından, hicret ettiğinden haberleri yok.Burada Everek Düzlüğü var. Oraya geldiklerinde önlerine
Ermeniler çıkıyor. Ermenice diyorlar ki, Ey zurdacik, ey akılsızlar, nereye
gidiyorsunuz? O zaman bizimkiler, Vallahi biz Van'a gidiyoruz, Van ne tarafa
muhacir olup giderse bizde oraya gideceğiz. Bunun üzerine Ermeniler Ey
keybirli şu şanlı zurdacik yani (...) bilmem ne (...) akılsızlar diyerek ağır
küfürlerle, devam ederek Türkler 6-7 gündür Van'ı terk etmiş, muhacir olmuşlar.
Cevdet Paşa devri çoktan geçti. Şimdi aram Paşa Hükümeti kuruldu. Van'da bütün
yaralılar, hastanelerdekiler, kadın çocukların hepsi kesildi. Camiler yakıldı.
Kışlalar yıkıldı. Van'da kalan bilumum Müslümanların hepsini kestik. Yalnız
20-30 kadın kalmıştı. Onları da Aram Paşa'ya teslim ettik. Dediler.Bunun üzerine Çerkez İbo Vallaha biz esir kaldık. Biz
kendimizi şuradaki Zeve köyüne atalım (Zeve benim köyümdür). Zeve köyü göle çok
yakındır. Orada bir gemi tedarik ederiz. Gemiyle çoluk çocuğumuzu kurtarırız.
Yoksa, biz esir kaldık. Dedi.Bu kafile böylece bizim köye geldiler. Bir de
baktık ki 2000 kişiden fazla insan var. Bu ne hal? diyince Vallahi biz Van'a
gidiyorduk. Ermeniler önümüzü kestiler, bize dediler ki Van muhacir olmuş bizde
buraya geldik ki, gemi tedarik edip belki çoluk çocuğumuzu kurtarırız.Mevsim
bahardı. Onun için bunları yerleştirmek kolay olmasa da bir şeyler uydurduk.
Evlere, samanlıklara, çadırlara yerleştik. 2000'den fazla onlar, 500 kişi kadar
bizim köyde insan bu şekilde kaldık.
Birde ordumuz bozulunca bizim köylü askerde silahlarıyla
beraber köye geldiler. Ama ne şekilde? Saç, sakal birbirine karışmış, elbiseleri
paramparça, üzerleri bit dolu, her biri koyun üzerinde, keneler var ya, onun
kadar olmuşlar. Bunlar da yerleştiler. Bunlar birisi benim ağabeyim Necip
birisi, amcam oğlu Mustafa, birisi eniştem Mehmet, birisi teyzem oğlu İlyas,
birisi şaban Ağa'nın oğlu Recep Çavuş, birisi Acemoğlu Mustafa'nın oğlu Seyyat
Onbaşı, birisi Acemoğlu Emrah'ın oğlu Şükrü Çavuş, idi. Bunlar o kadar
zayıftılar ki, bir deri, bir kemik kalmışlardı.Bunların üstünü çıkardılar. Onların belindeki, sırtlarındaki
bitleri tırnaklarıyla elleriyle kopardılar. Amcam Yusuf güzel berberdi usturayı
eline aldı; başlarını sıcak su ile iyice yıkadılar. Daha sonra başını ustura ile
kazımaya başladı. İnanın, bitlerin kanı yüzünden, gözünden akıyordu. Böylece
biraz olsun kendilerine geldiler. Bu şekilde iki gün geçmişti. Üçüncü günü yine
köyün hocası, Server Hoca sabah ezanını okumuştu. Namaz kılanlar namaza gitmiş,
diğerleri de işine gücüne kalkmışlardı. Bizim köyün ortasından bir ırmak geçer;
tâ, İran hududundan gelir. İlkbaharda karların erimesiyle ırmak göl haline
gelirdi. Ancak bu suyun nereden geldiğini yine tam bilmezdik. İşte coşan bu
suyun öbür tarafından bir kadın sesi duyduk. Kadın oradan seslendi. Allah
aşkına beni buradan geçirecek bir kişi yok mu? Bunun üzerine amcam atına atladı
suyun öbür tarafına geçti. Birde ne görsün, Acemoğlu Ahmet ağanın kızının Esma
değil mi? Kız Esma , bu ne hal? diye sordu. O Molla Kasım köyüne gelin
olmuştu. Esma bunun üzerine Efendi, beni karşı tarafa geçir, size anlatayım
dedi.Onu atın terkisine aldı ve karşı tarafa geçirdi. Bu sırada
namazdan çıkanlarda toplanmıştı. Onlar dedi ki: Başınızın çaresine bakın,
Hamid'i kestiler. Molla Kasım'ı, Ayanos'u kestiler. Ya bugün ya da yarın burada
olurlar. Başınızın çaresine bakın. Bunun üzerine Server Hoca'da dedi ki:
Arkadaşlar biz Müslümanız. Kötü kötüsüne ölmek bizim dinimize yakışmaz. Bakın,
60 tane silahımız var, 2 sandıkta cephanemiz var, buraya gelenlerden 8-9 tane de
askerimiz var, onlarında mermi ve silahları var, karşı duralım. Bu silah ve
mermileri babamın dayısı oğlu, Cevdet Paşa'yla beraber olan Milis reisi Hoca
Osman Efendi 60 silah ve 20 sandık cephane göndermişti.Bunu duyanlar, -Siz
bilmezsiniz köyün üstünde tepeler var. Köprü aşağıdadır. Üst kısmı düzlüktür.
Aşağısı çimenlik yani yeşilliktir- tepelerin olduğu kısımlara mevzilendiler.
Ermenileri beklemeye başladılar. Nihayet beklenen an geldi. Köyü üç taraftan
Ermeniler kuşatıp saldırıya geçtiler. Bunun üzerine bizimkiler de karşılık
verdiler. Öğleye kadar Ermeniler ile savaştılar. Bir Ya Allah dediler.
Bizimkiler onlara bir hücum yaptı. Ermeniler bozuldu. Bir kısmı Mermit köyüne,
bir kısmı Vadar köyüne kaçtılar.Bunlar kaçtıktan sonra, baktılar ki artık hayır yok; Alay köyü,
öteki Ermeni köyleri de vardır. Bu Ermeni köyü çok muazzam, 400 haneli bir
Ermeni köyüdür. Oranın Ermenilerini tamamıyla topladılar. Gene başladılar harbe.
Tam ikindi namazına kadar bu şekilde harp oldu. İkindiden sonra, Van'dan gelen
bir Erzurum caddesi vardır. Buradan baktılar ki 100 kadar atlı süratle bizim
tarafa geliyorlar. Bizimkiler dediler ki Vallahi bu bizim Osmanlı askerleridir.
Herhalde silahların seslerini işittiler, bize yardıma geldiler. Ancak, bunların
daha sonra Rus Ermenileri olduğunu anladılar. Silah sesini işitip bunlar da
buraya gelmişler.Efendime söyleyeyim, ikindiye kadar durdular. Sonra yine harp
etmeye başladılar. Bizimkilerin daha sonra mermileri bitmeye başladı. Bunu
fırsat bilen Ermeniler mevzilerdeki Türkleri şehit ederek köye girdiler. Bir
insan deryası 2000-3000 kişi o yana bu yana kaçışmaya başladı. Köy yanıyordu. O
küçük çocukları havaya atıyorlar, altına süngü tutuyorlar. Süngü çocukların
karnına batıyor. Çocuklar cıyaklayarak kuş yavrusu gibi yere düşüyordu.O kadınların bir kısmı, gelinlerin bir kısmı, kendilerini suya
attılar. Bir kısmı da, ot toyları var, ot toylarını ateşe verdiler, kendilerini
bu ot toylarının içine attılar. Böylece sanki pervane gibi dönüyorlar, hem de
türkü tutturuyorlardı. Gelin kızlar, bizim düğünümüz var. Bugün bizim düğün
günümüzdür diyorlardı.Bir kısım kadınlarımızı ve çocuklarımızı ise, samanlara
ateş atıp yaktılar. Sonra bu masum kişileri bunun içine atıp hepsini yaktılar.
Diğerlerini ise koyun boğazlar gibi kesriler. Orada tek bir çocuk kalmadı. Tabiî
benim oradan kurtul-mamı daha sonra anlatırım. Bunları tamamıyla imha ettiler.
Hiçbir canlı bırakmamak üzere karanlık düşene kadar bu şekilde kestiler. Seyyat
Onbaşı'yı diri diri tuttular, yatırdılar, soydular, çıplak bir vaziyette
omzundan yardılar, derisini yüzdüler, sonra dediler ki Sultarı Reşat terfi
vermiş, omuzlarına madalya takmışlar. Kollarını böyle burada kestiler.
Yanlarına, derisini yüzüp cep yaptılar.Köydekilerin tamamını öldürdükten sonra köyümüzde 6 tane güzel
kadından biri benim amcam kızı Seher, birisi bizim köy muhtarının karısı Esma,
biri babamın kayınbiraderinin gelini Hayriye, birisi amcam İsmail'in hanımı
Ayşe, bir de Güllü'yü öldürdüler.Sonunda bu Ermeniler çekip gittikten sonra Kırbe'nin oğlu
Asvador isimli birisi; bunlara babam Bardakçı köyünde çok iyiliklerde
bulunmuştu. Kırbe'nin hayatını kurtarmıştı. Babam tanınmış birisi idi. Asvodor
bu katliâm sırasında bizim yanımıza geldi. Babamın iki âilesi vardı. Küçük
âilesi benim annemdi. Annemi, beni ve bir bacımı kurtardı. Ermenilere, Bunlara
dokunmayın dedi ve bizim kesilmemizi önledi. Babam ihtiyat askeri olarak bu
sırada İran' da bulunuyordu. Ermeniler bu köyün tamamen katledilmesinden sonra
çekilip gittiler. Bizi sakladığı yerden daha sonra çıkarttı. Bir de ne görelim:
o yaralılar inim, inim inliyor. Allah a¢kına benim yaramı saran kimse yok mu?
Bana bir yudum su veren yok mu?? diye çırpınıyorlardı.Bu Ermeni bizi Bardakçı
köyüne getirdi. Biz bir müddet Bardakçı köyünde kaldık. Bu köyde amcam kızı
Seher bize anlatıyordu, yemin ederek anlatıyordu. Diyordu ki Akşam oldu mu
bizim içimize Ermeniler gelirdi. 150 tane kadar kadın içinden 10-11 tanesini
seçip götürürlerdi. Sabaha kadar bu kadınlara tecavüz ederlerdi. Bu kadınlar
öyle olurdu ki kan revan içinde kalır, bırakıldıklarında bacaklarını gere gere
yatar, oturamayacak durumda kalırlardı.Yine amcam kızı bir durumu daha bize naklederken, Bir kadın
ekmek yapıyor. Bu sırada yanıma gelen Ermeniler 'Sen ne yapıyorsun?'
dediklerinde 'Vallaha gördüğünüz gibi ekmek yapıyorum' Ermeniler 'Sana kebap
lazım değil mi?', deyip, süngüyü küçük çocuğa vurduğu gibi tandırın içine
yuvarlıyor. Tandırın içinde cayır cayır yanmaya başlıyor. Kadının gözleri önünde
çocuğunu diri diri yakıyorlar. diye anlattı.Bu sırada Van'da Rus hükümeti
kuruluyor ve başına da Aram Paşa diye birini getiriyorlar. Daha sonra bir ilân
yapıyorlar Kim varsa gelsin, Van'dan yiyecek-içecek serbestçe alsın
diyor.Babam bu sırada Halil Paşa fırkasıyla dayılarımın bulunduğu Hacik köyüne
geliyor. Oradan Hoşap nahiyesinin bir köyüne gidiyorlar. Bu ilânı duyunca
dayılarımla Van'a geliyorlar. Bir de ne görsünler, Van tamamen yakılmış,
yıkılmış. Eskiden şehir kale dibinde idi. Buradaki binaları, kışlaları,
camileri, hamamları, resmi binaları tamamen yakmışlar.Babam burada Haçbahan semtine geliyor. Burada Ermeni ev ve
dükkânları vardır. Asvador babamı tesadüfen görüyor. Babama Hayırlı sabahlar
ola Halil ağa diyor. Babam da Senin de hayırlı sabahların olsun Asvador
dedikten sonra Köyden ne haber sorusu üzerine Asvador Valla ne haber olsun.
Zeve'nin tamamını kestik. Yalnız senin küçük karın, oğlun ve bir de kızın Mürüfe
bizdedirler. Onları kurtardım. Ne zaman istersen onları sana teslim edeyim.
Diyor.Babam bunun üzerine Asvador'a, Bana bu iyiliği yaptın. Ben
gelsem Ermeniler beni öldürürler. Onları bana sen getir. Ben götüreyim. Diyor.
Asvador, akşam yanımıza geldiğinde, Hazırlığınızı görün, bu gün Halil ağayı
gördüm, sizi götürüp ona teslim edeceğim dedi. Asvador sabahleyin bizi bir öküz
arabasına bindirdi, Van'a getirip babama bizi teslim etti. O günü hiç unutmam.
Babam bizi buradan alıp Hoşab'a getirdi. Burada fazla kalmadık. Çünkü, Ermeniler
her gün bir köyü basıyorlardı. Pek çok kimse ya İran tarafına, ya Mardin
tarafına, ya da Diyarbakır tarafına göç etti. Canını kurtarmaya çalıştı.-
İbrahim Bey, bize Van'da olan olaylar hakkında da bilgi verebilir misiniz.?
Van'da ilk isyan çıkıyor, kale top atışıyla yıkılıyor, şehir tamamen yakılıyor,
bu arada Van'da bir Ermeni hükümeti kuruluyor. Siz Zeve'de bulunduğunuz için
Van'da olan olayları görmemiş olabilirsiniz. Bu bakımdan Van'da olan olaylar
hakkında bir bilginiz var mı?- Anlatayım; kaleyi top atışma tutup ateşe
verdiler. Biz o sırada Bardakçı köyünde bulunuyorduk. Oradan Van'daki yangını
gördük. Camiler, binalar ve kışlalar ateşe verilmişti. Kalede olan topların bir
kısmını burayı ele geçirdikten sonra aşağı attılar. Kalenin başında bulunan cami
de yandı, yıkıldı. Hamitağa kışlası vardı. Bu kışlayı da bombaladılar, yaktılar.
Buradaki Müslümanların hepsini kestiler. Bir tek canlı bırakmadılar. Geriye bir
miktar kadın kalmış.Rus Hükûmeti kurulduktan sonra bu kadınlarımız Ermenileri
Ruslara şikayet ettiler. Can güvenliği istediler. Bunun üzerine Ruslar bunların
başına nöbetçi bıraktı. Çünkü Rus askerlerine güvenleri daha fazla idi. Rus
askerleri kadınlarımızın namusuna dokunmadı. Ancak Ermeniler kadınlarımızın,
kızlarımızın namuslarını kirlettikleri gibi çocuk, yaşlı hepsini katlettiler.-
İbrahim bey, Rus askerlerinin kadınlarımıza dokunmamasının sebepleri arasında,
Rus ordusunda Türklerin bulunduğu söyleniyor. Bunun etkisi olabilir mi?- Evet
vardı. Kırım ve Kafkas Türklerinden asker ve subaylar vardı. Onlar da Müslüman
olduklarından bizim kadınlarımızı korudular. Hatta köylerine bile gönderdiler.
Mesela, Molla Kasım köyüne gönderdiler. Bu katliâm sırasında 150 kadından ancak
30 tanesini köye göndermişlerdi. Ancak bunların bir kısmına facia oldu.Molla Kasım köyünde Osmanlı askeri gelene kadar kaldılar.
Ruslar çekilirken Ermenilere kendileriyle gitmelerini istediklerinde Yok, siz
bize silahlarınızı, cephanenizi, topunuzu, malzemenizi bırakın siz gidin. Biz
Osmanlı Hükümeti ile harp ederiz dediler. Ruslar bunun üzerine bütün
ağırlıklarını Ermenilere bırakıp çekilip gittiler. Ondan sonra Ermeniler daha
insafsız oldular. Katliâma devam ettiler.Ancak bizim ordumuz Bitlis tarafından Gevaş'a kadar gelip bu
Ermeniler ile çarpışmaya başlayınca Ermeniler Van'dan çıkmaya başladılar ve
Muradiye'den Kars'a çekildiler. Rusya'ya ve İran' a geçip gittiler. Ancak bir
kısım Ermeniler yerlerini terk etmemişler, Van gölü içinde olan, Çarpanak ve
bazı küçük adacıklarda kalmışlardı.- Sizin Zeve köyünde hiç Ermeni âile var
mıydı?- Hayır hiç bir âile yoktu.- Peki, Ermeniler Ruslar ile birlikte bir
Ermeni hükümeti kurmuş ve büyük şenlikler yapmışlar. O sırada siz nerede
bulunuyordunuz?- O zaman biz Zeve'de idik.- Sizle birlikte Zeve'den kaç kişi
kurtulmuştu?- Zeve'de benden başka altı kadın kurtuldu. Çoluk çocuk hiç kimse
kalmadı. Bu da babamın daha önce yaptığı bir iyilikten dolayı olmuştu.- Van
kalesinin altında bir caminin yakıldığı söyleniyor. Bu camii Van'da mı yoksa
Zeve'de mi, hangisi yakılıyor?- Esas olarak Van'da, fakat Zeve'de de camii
yakılıyor, ayrıca Van da Kayaçelebi Camii, Ulu Camii, Hüsrev Paşa Camii ve irili
ufaklı pek çok mescidi yaktılar. Bugün bunların hâlâ izleri duruyor.- Van'da
yakılan camilerin içinde insan bulunuyor muydu?- Muhakkak bulunuyordu.- Zeve'de
ki camilerin içinde bulunuyor muydu?- Pek çoğu zaten camilere doldurmuş veya
oraya sığınmak için girmişlerdi. Bunlardan, birisi Hamza dayı birisi Devriş,
birisi de Derebeyli idi. Diğerlerinin isimlerini hatırlamıyorum. Yine Zeve'de
büyük bir zat vardı: Sultan Hacı Hamza. Belki ismini işitmişsinizdir. Şeyh Sadi
Siraci bölgeye gelen Seyyidler zamanında, Eba Müslim İslâmiyeti yaymaya
çalışmış. Bu arada ilk tekkeyi Sultan Hacı Hamza kuruyor.- Bu katliâm sırasında
Türklerin Tekke'ye sığındığı, böylece Ermenilerin öldürmeyeceği düşünülmüş. Bu
husus doğru mu?- Sığınma Tekke'ye değil. Türbe'ye oluyor.- Ancak bu Türbe'yi de
yaktıklan söyleniyor. Doğru mu?- Doğru Türbe'yi de ateşe veriyorlar. Ancak
içindeki üç kişi kurtuluyor. Yandıkları zannedilip bırakılıyor. Maalesef, camii,
türbe demiyorlar, içindekiler ile birlikte tamamını yaktılar. Allah o günleri
bir daha yaşatmasın.Ayşe Sevimli
Baba Adı : Derviş
Anne Adı : Hayriye
Doğum Yer i:
Van-Zeve (Zaviye)
Doğum Tarihi : 1897Köylüler Ermenilerin geleceğini duyunca, ellerinden geldiği
kadar tedbir aldılar. Tepelere hep mevziler kazdılar. Hükümet de silah verdi.
Yedi köyün ahalisi bizim köye doldu. Köyde insandan, arabadan adım atacak yer
kalmamıştı. Bir sabah Ermenilerin gelmekte olduklarını haber verdiler. Erkekler
mevzilere koştu. Savaşmaya başladılar. Bizimkilere ne cephane ne silah yardımı
yok. Nihayet Ermeniler köye girdiler.Mevzilerde sehid olanlar oldu. Diğerlerini evlere doldurup
gazyağı döküp ateşe verdiler. Aşağılarda bir samanlık vardı. Biz oraya
saklandık. Ben bir sepetin altına girdim. Ermeniler buldukları herkesi
öldürdüler. Samanlığa da ateş ettiler, annemin leçeğine geldi, yaktı, kendisine
bir şey olmadı. Pek kurtulan olmadı. İki kadın daha kurtuldu.Bizden önce
Bardakçı'ya gitmişler. Biz gece yarısı dışarıya çıktık, ya Rabbi kimseye
gösterme, kan, ateş, inlemeler, feryatlar göğe yükseliyordu. Birisinin
yanlarında budlarına cepler açıp nişanlar çizdiklerini söyleyip eziyet
ettiklerini gördüm. Bu Seyyad Onbaşı idi. Bardakçı'ya yaklaştığımızda, derenin
öbür tarafında Mehmetgilin evin orada yeşilliğin üzerinde beş erkeği kollarından
birbirlerine bağlamış, kurşun sıkıyorlardı. Onlar yere yıkılınca defalarca
süngüleyerek öldürdüler. (Allah'ım sen gösterme bir daha).Annem para-ziynet eşyası nesi var, nesi yoksa onlara verdi.
Bize bir şey yapmamaları için. Sonra bizi Van'a getirdiler. O arada ellerindeki
esirlere akla gelmeyen işkenceler ettiler. Dört ay bir kışlada kaldık. Sonra
muhacir olduk. 1918 Nisan'ına kadar muhacir kaldık.Hacı Zekeriya KoçBaba Adı : Yakup
Ana Adı : Nadide
Doğum Yeri :
Van-Ayanıs
Doğum Tarihi : 1908Biz Ermeni olayları çıktığı sırada kendi köyümüzde, Ayanıs'ta
bulunuyorduk. Bu çevrede tamamen Müslüman köyü Zeve, Mollakasım ve Ayanıs idi.
Diğer köylerde beşer-onar hane Ermeni vardı. Bu mesela çıkmadan önce bizim
Ermenilerle gidiş gelişimiz çok iyi idi. Mesela Ermenilerin çok olduğu Alaköy
ile çok iyi görüşürdük, onlar bizi ziyafete çağırır, biz onları çağırırdık,
aramızda hiçbir düşmanlık yoktu. Sonra bu işler başlayıp Van'da muhacir olunca, biz de hicret
etmeye karar verdik. Toplandık, dört araba dolusu, ne alabildiysek doldurduk,
yola çıktık. Mağrip vakti biz yola çıkacakken Van'dan bir adam geldi, nereye
gittiğimizi sordu, anlattık. Bize Vay toprak başınıza, nereye kaçıyorsunuz? Top
bizde, tüfek bizde, asker bizde dönün oturun dedi.Bunun üzerine herkes evlerine döndü. Üç gün geçti, dördüncü gün
olduğunda büyükanamın kapısındaydık. Bizim köylü üç adam vardı, nenem ekmeğin
üzerine yağ yaymış, ben öyle ayakta onu yiyordum. Tek silah sesi duyduk, o
adamlar dediler ki, Bu silah Ermeni silahı sesi, teneke gibi vınlıyor (bizim
silahlarımız şakıldardı), bu işte bir iş var dediler. O sırada Mollakasım'dan birisi geldi, bizim köyün başında
tepede durdu, dedi ki Daha ne duruyorsunuz? Kürt Alaköy'ü bastı, talan etti,
onlar öyle tepeynen gittiler. Ama Ermeniler köyleri basıyorlar dedi. Öyle
demeye kalmadı, benim amanım amcasının oğlu Dursun çıktı geldi. Yaşlı kadın ona
sordu, Dursun, balam sen niye geldin? Dursun'un elinde başparmağında bir
kurşun saplanmış, anlattı:Köyü hep kestiler, ben kaçtım. Köyün halkı daha toplanmaya
fırsat bulamadan kafir köyü sardı. Kuzularımızı mezarlığın orada otlarlardı.
Ermeniler her birini kapıp Alaköy'e sürdüler. İçlerinden birisi de, ziyaret
vardı, mezarlığın yakınında, o ziyaretin baş kısmına mı, ayak kısmına mı def-i
hacet edip hakarette bulunmuş; amanım dediğine göre hemen orada Allah'ın emriyle
yanıp kül olmuş. Ermeniler köyün içine daldılar. Erkekleri seçip altlı-üstlü
(istif) bir odaya doldurdular. Reisleri Hamados Paşa idi (Bu adam Iran
Kürtlerini parayla asker tutmuştu), fedailerine dedi ki, Yedi yaşından yukarı
olan erkek çocukları toplayıp erkeklerin yanına katın ateşe verin.Hemen hemen bizim gibi Türkçe bilirlerdi. Ben de o zaman yedi
yaşındaydım. Anam hemen başıma bir leçek bağladı, üstüme bir entari geçirip
yanına aldı. Ben böylece kurtuldum ama aramızdan dört-beş kişiyi seçip
götürdüler, erkeklerin arasına kattılar; katar katmaz da gazyağını serpip ateşe
verdiler. Oradan yükselen feryatlar göğe çıkıyordu.Kadınları da toplayıp dışarı çıkardılar. Hanımlar siz şöyle
oturup istirahat edin, bakın köpekler ne güzel boğuşuyor diye alay ediyorlardı.
Köpek dedikleri de kiminin oğlu, kiminin kocası, babası, amcası onlar Allah
Allah ! diye feryat ediyorlardı. Bizi orada bir saat kadar oturttular. Mezarlığın yanına şöyle
döndük, kafirin biri dedi ki, Hanımlar şimdi size bir türkü söyleyeceğim. İyi
dinleyin. (Ağlayarak anlatıyor):
Aman amana döndü,Aman zamana döndü.Dünkü hoşgeldiniz,Bugün
yamana döndü.
O sırada baktık, annemin amcasının hanımını Ermeniler
vurmuşlar, çocuğu daha memede. Bir Ermeni gelip çocuğu süngüsüyle vurdu, çocuk
orada öldü. O düzlükte bir sürü insan öldürmüşlerdi. Kaçabilen kaçıyor,
kaçamayanları da gazyağı döküp yakıyorlardı kafirler. Bizi orada epeyce
oturttular. Bizim köyde Hacı Ümmet'in dayısı Hamza vardı, onun hançeri yanından
eksik olmazdı. Kafirler onu araya alıp öldürecekler, o da hücum etti; öyle ya
karşısındaki düşman, ya ölecek ya öldürecek. Sonunda Hamza'yı yakaladılar.
Öldürmeden butlarına cep yapıp ellerini soktular. Çok afedersiniz organını kesip
ağzına, burnunu kesip arkasına koydular.Bizi oradan kaldırıp Alaköy'e getirdiler, tepeye indirdiler.
Sonra mağrip zamanı köyün içine götürdüler. Orada bizi bir samanlığa
doldurdular. Kafiledeki çocuklar açlıktan feryat etmeye başladık. Demek ki o
dinsiz kafirler, öldürdükleri erkeklerin ellerini, ayaklarını, çeşitli
uzuvlarını kesip pişirip getirdiler. Çocuklar anlamadı ama, kadınlar onları
yedirmediler, açlıktan ölmek daha iyi deyip çocuklarına durumu anlattılar.Yatsı vakti olmuştu, samanlığa su verdiler. Kadınlar
çocuklarını omuzlarına almış bağrışıyorlardı. Bir müddet sonra suya bir hark
açıp boşalttılar. Ertesi günü kadınları dışarı çıkardılar, köyün dışında
taşların üzerinde elbiselerini kuruttular. Mollakasım'ın kadınları da bizden
biraz aşağıda. Onların erkeklerini de köyde kesmişler, kadınları esir
etmişlerdi.
Yani Müslüman köyleri basıp erkeklerini öldürüyor, kadınlarını
da esir edip Alaköy'de biriktiriyorlardı. Sonra bizi köyden Van'a doğru yola
çıkardılar. Mermit çayına geldiğimiz zaman, kadınların bir kısmı, Ermenilerin
elinde ölmektense kendilerini suya attılar. Gavurlar arkalarından ateş açıp
bazılarını öldürdüler. Suya atlamak isteyenlerin bazılarını kollarını,
kafalarını kırdılar.Biz de, ben anam, amcamın hanımı ve büyükanam (nenem)
beraberdik. Kardeşim memede idi, anam da kendini atıp ölmek istedi, ama nenem
tuttu bırakmadı. Zaten Ermeniler de ot tayalarını suya atıp milletin atlamasına
mani oldular. Bir baktık Ermeninin biri geldi yanımıza, neneme hangi köyden,
kimlerden olduğumuzu sordu. Nenem kafiri tersledi; ancak o ısrar edince, nenem
söyledi.Ayanıs köyündeniz, kocamın adı da Muhiddin, büyük oğlum Yakup,
diğeri Niyazi, deyince gavur nenemin eteklerine sarıldı, Ben dünyada size zarar
gelsin istemem, müsaade etmem dedi. Biz şaşırınca anlattı. Meğer Bahçeray'dan
Van'a, sekiz araba dolusu geliyorlarmış. Ermenileri öldürmek istemişler; babam
bırakmamış, onları tâ Van'a kadar götürüp, sonra dönüp köye gelmiş.O adam bize biraz ekmek, geçmiş gün peynir ya da cacık verdi.
Neyse bizi oradan kaldırıp mağrip vakti Bardakçı'ya getirdiler Gece köyün
düzlüğünde yattık. Başımıza silahlı nöbetçi diktiler; kadınlar sanki ne
yapabileceklerdi. 700-800 kişi vardık. Sonra sabahleyin bizi kaldırdılar. İkindi
vakti, Van'a kale dibine ulaştırdılar.Orada Van Valisi Cevdet Paşa'nın üç katlı kışlası vardı, toprak
bina idi. Oraya bizden önce çok insan getirmişlerdi. Demek o sırada gelinin biri
çocuk getirmiş (doğurmuş), çocuğu öyle yukarı kaldırıp attılar, çocuk kayboldu.
Biz beş gün orada kaldık, öğleden önce bizi yoncalıklara çıkardılar, açlığın
amanı var mı? İnsanlar sütlüğen hariç ne buldularsa toplayıp yediler. Beş gün
sonra iki ev daha getirdiler. İkinci vakti bizi Hacı Bekir kışlasına, eski vali
konağının oraya çıkardılar.Müslüman köyü olan Pürüt'ün halkını da oraya getirmişlerdi.
Şimdi güya bize ekmek veriyorlar ya, ekmeğin içine şap, kükürt, başka şeyler
katıyorlar, günde 60-70 kişi karnı şişip ölüyor. Kışlanın karşısında bir yer
var, orada duvar boyu çukur açmışlardı, ölüleri sedyeyle götürüp atıyorlardı.
Burada da, demin anlatmıştım ya, babamın kurtardığı Ermenilerden biri karşımıza
geldi. Nenem ona, Sen benim adamım olsan ne fayda kafir; iki oğlum askerde, siz
kocamı, akrabalarımı öldürdünüz dedi. O Ermeni birkaç günü bizi besledi.
İnsanlar yemeğe saldırıyorlardı.Bir hafta geçti; dediler, Ruslar geldi. Bir gün bir binbaşı,
bir yüzbaşı yanlarında iki de katip kışladan içeri girip esirleri sayıp
kaydettiler. Ertesi gün kuşluk vakti de etli pilav, karavana çıkardılar, Rus
nöbetçi diktiler. Ruslar bize köylerimizi sordular, dediler sizi köylerinize
götüreceğiz. Bizimkiler de öyleyse hepimizi Mollakasım'a götürün deyince, Ruslar
kabul ettiler. Sabahleyin bizi 70-80 at arabasına doldurup Mollakasım'a
getirdiler. Ermeni'nin korkusundan köylerimize dağılamadık. Sonra bize kendi
içimizden muhtar tayin ettiler.
Türk ordusu Van'a girene kadar o şekilde hayatımızı sürdürdük.
Bir zaman sonra Ermenilerin yakıp yıktıkları köylerimizi yeniden
şenlendirdik.Hikmet SaylıkBaba Adı : Ziver
Anne Adı : Şöhret
Doğum Yeri :
Van-Gülsünler
Doğum Tarihi : 1901Ben eski adıyla Şeyhkara, şimdiki adıyla Gülsünler köyündenim.
Ermenilerin köyleri basarak Müslüman halkı kesmesi üzerine köyden ayrıldık.
Van'a doğru gidiyorduk. Ama Van'a ulaşamadan Ermeniler yolumuzu kestiler. Böyle
olunca düzgeri döndük. Köy halkının bir kısmı (300 kişi) Zeve'ye toplandı. Bir o
kadarda köye döndük.Biz bir kafile halinde Hoşab'a doğru kaçtık. Orada, Hoşab'ta
Türk askeri vardı. Bize biran önce kaçmamızı, ateş hattından çıkmamızı
söylediler. Türlü zorluklarla Siirt'e kadar gittik. Tabii muhacirler hastalık ve
açlıktan ötürü çok zayiat verdiler, çok telef oldular. Oradan Diyarbakır'a,
Mardin'e ve nihayet Adana'ya vardık. Fransızlar'ın Adana'yı işgal etmesi üzerine
Konya'ya gittik. Hükümet daha sonra bizi Mersin'e gönderdi. Sonra Türk askeri
Van'ı kurtarınca geri döndük.Ama Van'da köyleri de tam harabe idi, ıssız-sessiz,
yanmış-yıkılmış idi. Bizim köyde de 300 kişiyi şehid etmişler. İnsanları damlara
(evlere) toplayıp yakarak öldürmüşler. Van hep muhacir olup gitmiş, kalanları da
Ermeniler kesmişti. Biz döndüğümüzde bunun için harabe idi. Gerçi Ermeniler'in
hepsi gitmemişti, bazı köylerde (mesela Alaköy'de) duruyorlardı. Ama Müslümanlar
onlardan kimseye zulmetmediler.Daha sonra hükümet onları Rusya'ya gönderdi. Bu köyde benim
ailemden çok şehid olan var. Annem, babam, ağababam (Mustafa) ve daha başka
yakınlarım. Biz hicrete 30-40 hane gittik, ancak 10 hane geri dönebildik. Burada
kalanlar da, Zeve'ye gidenler de tamamen katledildiler. Burada Ermeniler
tarafından katledilen 200'e yakın Müslüman insanın iskeletini ben buldum. Şuraya
defnettim. Fakat durumum müsait olmadığından onlara bir taş yaptıramadım.
Bunların içerisinde annem ve babam başta olmak üzere birçok akrabam ve köylüm de
vardı. Ermeniler onları yakmak suretiyle katlettiler.Mehmet ŞaarBaba Adı : Tevfik
Anne Adı : Rukiye
Doğum Yeri :
Van-Göllü
Doğum Tarihi : 1901Ben Göllü köyündenim. Van'daki ordunun Erzurum tarafına
çekilmesi üzerine Ermeniler harekete geçtiler. Analarımız, babalarımız hep
Ermeniler tarafından kesildi. Benim babam da orada şehid oldu. Jandarma çavuşu
idi. Mollakasım, Amik, Şeyhayne, Göllü, Hıdır, Kurtsatan, Köprüköy köyleri hepsi
katledildiler. Bizim köyün bir kısmı Zeve'ye sığındı, orada şehid oldular. Biz
ise kaçabildik.Ermeniler esir edip önlerine katıp götürdükleri insanlara her
türlü mezalimi reva gördüler. Hamile kadınların karınlarını süngülerle yarıp
çocuklarını süngülerin ucunda çıkardılar. Bütün Müslüman köyleri basıp ateşe
verdiler. Kadın-erkek, genç-yaşlı demeden birçok insanı katlettiler. Adını
saydığım köylerden kaçıp kurtulan Müslüman halk, Zeve'den Van gölüne dökülen
Ablengez suyu üzerinde bulunan köprüden karşıya geçerek kurtulmaya
çalışıyorlardı. Annem, ben ve iki kız kardeşim geçtikten sonra baktık ki,
Ermeniler köprüyü yıktılar.Esirleri öldürüp Ablengez suyuna attılar. Cesetleri,
baharda kar sularının taşırdığı Ablengez suyu göle götürdü. Ben, annem ve iki
kız kardeşim, gündüzleri ekinlerin arasında derelerde sürüne sürüne ilerliyor,
geceleri dağlarda kalıyorduk. Çünkü Ermenilerin eline geçersek öldürüleceğimizi
biliyorduk. Diyarbakır'a kadar kaçtık. O kaçış sırasında annem öldü. Daha sonra
iki kız kardeşimi de kaybettim. Yapayalnız kaldım.Üç sene orada kaldık, dördüncü sene döndük. Van ve Müslüman
köylerin hepsi yanmış, yıkılmış olduğu için, Türk ordusunun Van'a girişine kadar
yani Ruslarla birlikte buralardan çekilene kadar rahatça yaşamış olan onun
içinde yıkılmamış olan Ermeni köylerine yerleştik. Hiçbir Ermeni köyü
yıkılmamıştı. Daha sonra yeni baştan kendi ellerimizle yaptığımız köylerimize
döndük.Bizim Ermenilerden gördüğümüz zulmü anlatmaya kelimeler yetmez.
Yerimizden, yurdumuzdan, ailemizden, malımızdan olduk. Ben şahsen annemi,
babamı, iki kardeşimi kaybettikten sonra, başka gemilerle Tatvan'a ve başka
yerlere kaçmaya çalışan binlerce insan içerisinde amcamın oğlu ve daha başka
akrabalarımı da kaybettim. Gemiler dolusu insan, Adilcevaz yakınında Parkat
köyünde, Ermeni fedailer tarafından adetâ doğranarak, hunharca
katledildiler.Kadriye Duran
Baba Adı : Hamid
Anne Adı : Nigar
Doğum Yeri :
Van-Kavunlu (Çoravanis)
Doğum Tarihi : 1904Muhacirliğe çıktığımızda 10 yaşında idim. Biz daha muhacir
olmamıştık. Değirmen köyünde, burası Ermeni köyü idi. 80 hane Ermeni (gavur), 3
hane de İslâm Türk idi. Ermeniler bir sabah kalkıp bu üç hâneyi toplayıp
kesiyorlar ve bir kuyuya dolduruyorlar. Yiğitleri (gençleri) de butlarına cepler
yapıp alınlarından duvara çakıp zulümle öldürüyorlar. Bunların hepsi 30 kişi
kadardı.Kaynatası evi Değirmen köyde olan bir kadın gelip bizim köyün
hocasına o köyde olanları anlattı. Bunun üzerine bizim köyde yaşayan Ermenilerle
aramızda çekişme başladı. Birkaç Ermeni öldürüldü. Değirmen köyde olan hadiseler
yüzünden ihtiyat olsun diye bizim köyde her eve bir silah dağıtılmıştı. Babam
köyün muhtarı idi. Çevre köylerin çoğu Ermeni olduğundan, köyümüzün basılacağı
korkusuyla, Müslüman ahali camiye toplandı. Çuvallar kumla doldurularak siperler
yapıldı.Ama bu sırada köyde bulunan iki Ermeni tığası bir eve konularak
üzerlerine kapı kilitlendi. Çünkü bizimkiler onları durup dururken öldürmeye
kıyamamışlardı. Ama tığalar, evin tabanından tünel açıp Değirmen köyüne haber
götürmüşler. Böyle olunca Değirmen, Farıh ve bir Ermeni köyü daha, yani üç köy
bizim köyü bastı. Bir saatten fazla savaş oldu. Ermeniler çay üstündeki köprüyü
tutmuş, Ziyaret'i de basmışlardı. Çay kar suları ile taşmıştı. Annem suya
girdiğinde su göğsüne kadar vurdu. Tabii o hengâmede kolu, bacağı, kafası
kırılanlar; suyun alıp götürdüğü çocukları sorma. Bir cehennem ki, ne cehennem.
Gâvurlar öldürdükleri insanların cesetlerini Buğday tepesine atıyorlardı.
Cesetler dağ gibi yığılmıştı.Babam ata bindi, Akköprü'den Van'a gitti. Sıhke Ermeni köyü
olduğu için yol vermediler. Babam Van Valisi Cevdet Paşa'ya köydeki vaziyeti
anlatmış, yardım istemiş. 100 asker imdadımıza yetişti. Ermeniler kaçtılar. Biz
de Dırandaz köyüne sığındık. Orası İslâm köyü idi. Gece orada kaldık. Ertesi gün
babam Van'a gidip ileri gelenlere, köyümüze dönüp dönemeyeceğimizi sordu,
dönmeyin dediler. O zaman mecburen muhacir olduk. Ben ve bacılarım erkek
elbiseleri giydik, yola düştük.Biz Edremit'e doğru yola koyulduk, gâvur Van'ı
bastı. Şehir ateşe verildi, evler öyle yanıyordu ki, alevler göğe yükseliyordu.
Biz Edremit'e ulaştık, orayı da bastı. Oradan Bitlis'e, Bitlis'ten Siirt'e,
Diyarbakır'a, oradan Siverek'e gittik. Orada 3 sene kaldık. Bizim âile
muhacerete 8 kişi ile gitti. Yolda ağabeyim Ali Çavuş esir düştü, diğerleri
yollarda öldü. Van'a yalnız annemle ben dönebildik. Kırılan yalnızca biz
değildik. Van, Edremit, Van'ın Müslüman köyleri hep yollara dökülmüşlerdi.
Kaçamayanlar düşmanın elinde, kaçabilenlerin çoğu da yollarda telef
oldular.Birkaç sene sonra, annemle ben Van'a döndük, geldik ki, ne görelim. Her
yer harabe; tek tük insanlar aç susuz, perişan. Mahalleler evler boş. Ekmek yok,
buğday, un hiçbir şey yok. Mecbur köye (Çoravanis'e) geldik. Buğdaylar da yeni
olmaya başlamıştı. Acı çekirdekleri kırıp kaynatıp içiyorduk. Gâvurlar ne kadar
eşya, mal, davar bulmuşlarsa almış götürmüş, evlerimizi de yıkmışlardı. Bizi
köyde yalnız gören bir atlı adam İskele'de zahire deposu olduğunu
söylemişti.
Annemle gidip 60 kilo un aldık, onu da burada çaldırdık. O
sıralar Ermeniler daha tam çekilmemişlerdi. Dağ-taş fedai idi. Bir keresinde
Erek dağına uçkun toplamaya gitmiştik, uçkunu da askerlere verip karşılığında
ekmek almak istiyorduk, 6 Ermeni atlısına rastladık. Bizi öldüreceklerdi, ama
aniden yağmur, sonra da dolu bastırınca, kaçıp bir mağaraya saklandık. Canımızı
zor kurtardık.Neler çektik neler... 3 sene sonra ağabeyim de esirlikten döndü.
Söylediğine göre Ermeniler öldürecekmiş, Ruslar bırakmamışlar. Kazma-kürek,
Ermenilerin memleketinde yol işçiliğinde çalıştırmışlardı. Yeniden ev-bark
yaptık, tarla ektik.Abdülbari BarlasBaba Adı : Mehmed Emin
Anne Adı : Ayşe
Doğum Yeri :
Van-Sağlamtaş
Doğum Tarihi : 1919Babamdan duyduğuma göre; Ruslar memleketi işgâl etmiş; ancak
telefon yok, tel yok, radyo yok, bizim köylüler düşmanın nereye kadar geldiğini
bilememişler. Babamın dayısının oğlu vardı, Abdülkadir isminde, babam ona,
Oğlum ben hastayım, ağabeyim (benim büyük amcam) İran'da asker, Ruslar'a karşı
çarpışıyor. Sen bir git haber al, gel demiş. Abdülkadir koşup gidiyor. Bizim şu
tepelerin ardında çayırımız var. Bakıyor ki, Erciş tarafının aşiretleri hep
toplanmış kaçıyorlar. Abdulkadir babama diyor ki, Talât Ağa'nın çadırları hep
kalkmış gidiyorlar.Babam bunun üzerine, köyden göç etmeye karar veriyor,
hazırlanıyorlar. İlkbaharda, camış arabalarıyla, hayvanlar da henüz koşuma hazır
olmadıkları için yoruluyorlar; köyün güney doğuda şu karşı tepeye varınca
duruyorlar. Köylünün çoğu gitmekten vazgeçiyor. Köyün imamı babama, Nerede Rus,
nerede Ermeni? Siz kimden kaçıyorsunuz? diyor. Babam da Bu aşiret harbi değil!
Bu sarı Moskof harbi, Ermeni harbidir. Topumuz yok, tüfeğimiz yok; mecbur
kaçacağız cevabını veriyor.Sabah olunca babam ve âilesi ile Şeyh âilesi camışları koşup
tekrar yola koyuluyorlar. Yani 38 hâne köylü burada kalıyorlar. Babamların
gittiğinin ertesi günü köylüler bir de bakıyorlar ki, Ruslar, şu patika yoldan,
Ermeni fedailerin öncülüğünde köyü sarmış herkes can derdine düşmüş. Çocuğunun
elinden tutan dereye doğru koşmaya başlamış. Ama atlılar etraflarını çevirmiş,
canlarının istediğini hemen orada kalanları da çoluk-çocuk, kadın-erkek,
genç-ihtiyar toplamış, önlerine katıp kellede (tepe anlamında) bir eve
doldurmuşlar. Süngülü iki Ermeni kapıda duruyor, ikisi de içeri girmişler. Orada
bulunan herkesi süngüyle delik-deşik ederek şehit etmişler.Yalnızca bir kadın ve
bir de kız çocuğu, yaralı olmalarına rağmen; ölülerin arasında sessizce durarak
kurtulmuşlar. Kadının adı Azime, kızın ismi Ruşen imiş, babamın söylediğine
göre. Azime Hanım'ın anlattığına göre gece ay doğduğunda kalkıp seslenmiş, bir
tek o kız cevap vermiş, kalkmış dağ tarafından tâ Siirt'e kadar giden zor bir
yolculuk yapmışlar, uzun mesele. O şehitlerin bulunduğu yer, alan olarak
bellidir. Ama hangi evin kalıntısı altında olduğunu bilmiyorum. Ama şehitler
yalnız orada değil, anlattım ya, öldüre öldüre gitmişler tepeye kadar. Hatta
geçen sene dört köşeli bir Rus süngüsü de bulduk.Kaçan babamın ailesi ile
Şeyh'in âilesi Diyarbakır'ın Farikin'e gitmişler, ekinler de olmuştu, Ermeniler
bırakıp kaçmışlar, tarlaları icara almış, Sağlamtaş'dan daha çok mahsul
toplamışlar. Sonra bir hastalık çıkmış, hükümet Konya'ya sevk etti. Üç sene de
orada kalmış, sonra köyümüze dönmüşler.Abdülbari BARLAS'ın amcası oğlu
Abdülhamit BARLAS, Sağlamtaş köylülerinin Ermeni çetecileri tarafından
katledildiği yeri gösteriyor. Muhaceretten sonra köye dönenler, bu düzlükte
sayısız insan kemiği bulmuşlar. Bu kemikler, o zamanın şartları elvermediği için
toplanamadığı için kaybolup gitmiş. 38 hane halkı, ortalama 150-200 kişi, bu
köyde toptan katledilmiş.Sait KayaBaba Adı : Ahmed
Anne Adı : Emine
Doğum Yeri :
Van-Erciş
Doğum Tarihi : 1898Ben doğma-büyüme Erciş'liyim. Ermeniler, bir Cuma günü
ayaklanıp, camilerdeki Müslümanları toptan öldürmeyi planlamışlardı. Bunun bir
gün önceden haber alınması üzere, bizimkiler erken davranıp Ermenilerin
elebaşıları olan erkekleri toplayıp kılıçla öldürdüler. Yalnızca elebaşı
erkekler diyorum, çünkü bizim dinimiz çocuğu, kadını silahsız-suçsuz insanları
öldürmeyi men eder.Daha sonra Ermeni Papazı ile onları Erciş'teki büyüklerinden
birisi olan Nişan Kaymakamı'nın huzurunda iken, Nişan bu maksatlarını açığa
vurmuş, Ah papaz sen bizi bırakmadın, onları bir Cuma evvel kesecektik
demiş.Bahar oldu, camışkıran zamanı muhacir olduk. Biz kaçtık gittik,
ama çoğu kaldı. Ermeniler onları esir edip damlara doldurup yakmışlar. Biz erken
muhacir olduğumuz için ailemizden Ermeniler tarafından öldürülen olmadı. Fakat
birçok Müslüman kesildi, yakıldı. İki katlı binalar vardı. İnsanları oralara
doldurup yaktılar.Biz önce Diyarbakır'a, sonra Urfa'ya gittik, üç sene orada
kaldık, oradan ta Antalya'ya kadar gittik. Vali, İtalya ile aramız bozuk olduğu
için, bizi şehre kabul etmedi. Denizli'ye gittik, sekiz sene de orada kaldık.
Nihayet Erciş'e döndük, evlerin çoğu yakmış, yıkmışlardı. Yıllar boyu çalışıp bu
hale getirdik.Yamin TosunBaba Adı : Osman
Anne Adı : Hanım
Doğum Yeri : Van-Erciş
- HaydarbeyBen Erciş'in Haydarbey köyündenim. Ruslar'ın gelmesi,
Ermeniler'in isyana başlaması üzerine biz buradan muhacir olduk. Biz Urfa'ya
gittik. O sene kıtlık oldu; anam, babam ve kardeşim orada öldüler. Rusya
yıkılınca yerini Ermeniler aldı. Nihayet Türk ordusu harp ede ede onları Revan'a
kadar kovaladı. Biz de memleketimize döndük.Ama döndüğümüzde Erciş, İslam köyleri ve bizim köyümüz de
tamamen yanmış, yıkılmıştı. Biz muhacerete gittiğimizden Ermeniler'in burada
İslâm ahaliye yaptıkları zulmü gözlerimle görmedim. Duyduğumuza göre çok insan
öldürmüşler. Döndüğümüzde yıkıntı olmasından da belli idi.
Gönderen: Hasan Günal Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |