| |||||||||||||||||||||||||||
ERMENİ SORUNUSerbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler ERMENİ SORUNU Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Klikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır.İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu İngiliz ve Fransızları ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi |
![]() |
![]() ![]() | LinkBack | Seçenekler | Stil |
![]() | #1 (permalink) |
Albay ![]() Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() | ![]() Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Klikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır.İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu İngiliz ve Fransızları Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmiştir. Doğu Anadolu'daki İngiliz Konsoloslukları'nın sayısı hızla artmış, ayrıca bölgeye çok sayıda Protestan misyonerler gönderilmiştir. Bu kışkırtmalar sonucunda Doğu Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni komiteleri kurulmaya başlamıştır. Ancak, yerel düzeyde kalan bu komiteler, Osmanlı yönetiminden şikayeti olmayan, barış ve refah içinde yaşayan Ermeni halkının ilgisini çekmediğinden başarılı olamamıştır.Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurulması yoluna gidilmiştir. Böylece 1887'de Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak, 1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya çıkmıştır. Bu komitelere, Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin kurtarılması hedef olarak gösterilmiştir.İstanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni meselesine çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı hedefleyen Hınçakların başlattığı ayaklanma girişimlerini, aralarında siyasi mücadele başlayan Taşnaklarınki izlemiştir. Bu ayaklanma girişimlerinin ortak özellikleri; Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen komitelerce planlanmış ve yönlendirilmiş olmaları ile örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayılan misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır.İlk isyan 1890'daki Erzurum'da gerçekleşmiştir. Bunu, yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana isyanı izlemiştir. 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3.000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir. İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda maksatlı olarak Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek uluslararası bir sorun niteliği kazanmıştır. Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporları, Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak olduğunu kaydetmektedir.Öte yandan sömürgeci devletlerin diplomatik temsilcilikleri Anadolu'ya dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte Ermeni propagandasının Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır.Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir. Bu dönemde Ermeniler; Ruslar hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, vatana ihanet suçunu topluca işlemişlerdir.Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir. Örneğin Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür.Genel DeğerlendirmeErmenilere sırasıyla, Anadolu'da; Kara Haç, Armenakan ve Vatan Koruyucuları, Cenevre'de; Hınçak, Tiflis'te; Taşnak komiteleri kurdurulmuştur. Bu komitelere hedef olarak Doğu Anadolu toprakları, amaç olarak ise Osmanlı Ermenileri'nin birliği gösterilmiştir. Bu amaçla kışkırtılan Ermeni komiteleri, ilk olarak 1890 Erzurum isyanını gerçekleştirmiş, ardından da Kumkapı gösterisi, Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, Sasun isyanı, Bab-ı Ali gösterisi, Zeytun ve Van isyanı, Osmanlı Bankası'nın işgali, Sultan Abdülhamit'e suikast teşebbüsü ve 1909 Adana isyan isyanlarını çıkartmışlardır.Bu isyanlar sırasında, 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir. Ermeni isyan ve katliamları sırasında katledilen Türklerin sayısı belgelere göre 517.955'dir. Olay tarihi ve yeri belli olup da sayı tespiti yapılamayanlarla birlikte bu rakam 2 milyona ulaşmaktadır.Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermiştir. Bu dönemde Ermeniler, Ruslar hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, vatana ihanet suçunu topluca işlemişlerdir.Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni çeteleri, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zarar vermişlerdir. Örneğin Van'ın Zeve köyünün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür.Van - Erciş - Çavuşoğlu Katliamı Bölgede incelemeler yapmış olan Prof Dr. Metin Özbek, olayı şöyle anlatmaktadır: Çavuşoğlu Samanlığı denilen mevkide bir evin temel hafriyatı yapılırken büyük bir tesadüf eseri bulunan insan iskeletlerini antropolojik açıdan incelemek üzere teslim alıp Hacettepe Üniversitesi'ndeki laboratuvarımıza götürdüm. Bilindiği gibi, Antropoloji bilim dalı geliştirdiği bir takım teknik ve yöntemlerle insan iskeletlerinde ölüm yaşını, cinsiyeti, ölüm nedenlerini, hastalıkları ve daha birçok bilgileri elde etme imkânı vermektedir. Ayrıca kafataslarından hareketle ırk tayini de yapılmaktadır.İncelemeye aldığım iskelet kalıntılarında baş ve gövde kemikleri arasında eşleştirmeye gitmek mümkün olmadı. Bu nedenle, birey sayısını sadece kafataslarına göre yaptık ve her kafatasına ayrı bir numara verdik. Daha doğrusu her bireyin ayrı bir antropolojik kimliği oldu.Buluntular arasında 5 kadın ve 4 erkek tesbit ettik. Bireylerin öldükleri esnada kaç yaşında olduklarını gösteren en önemli kriter kalça kemiğindeki symohysis pubis adlı kısımdır. 7 kişide bu bölge korunmuştur. Çavuşoğlu Samanlığı'nda bulunan iskeletlerin yaş dağılımını aşağıdaki şekilde tesbit ettik: Kadın(P6)...............17-18yaş Erkek(P7)...............17-18yaş Kadın(P4)...............18-19yaş Kadın(P3)...............27-30yaş Erkek(P2)...............35-40yaş Kadın(P1)...............39-44yaş Erkek(P5)...............50yaş (aşağı yukarı) Çocuk(D1).............. 15yaş (aşağı yukarı)Yaş ve cinslerini belirttiğimiz bu iskeletlerin asıl ilginç olan ortak bir yönleri vardı. O da, hepsinin kafataslarında kesici aletlerin bıraktığı darbe izlerinin bulunmasıdır. Daha açıkçası işkence ile öldürülmüş olmalarıdır.I. Kafataslarındaki kesme izleri:No.1) Kadın: Kafatasında kesici bir cismin yol açtığı iki yarık bulunmaktadır. Bunlardan birisi sağ parietalde bulunur. Uzunluğu 42 mm'dir. İkincisi yine sağ parietal üzerinde, başın biraz arkasında olup 36 mm uzunluğundadır. Beyin hedef alınarak indirilen bu darbeler sonucu olay yerinde öldüğü anlaşılmaktadır.No.2) Kadın: Başında dört kesme izi tesbit ettik. Birincisi sol parietal üzerinde olup 95 mm uzunluğundadır. Kesici alet kafatasını yarıp beyne kadar girmiştir. İkinci yarık her iki parietal üzerinde yer alır. Başın tepesine indirilen kesici bir cisim (bir balta olabilir) kafatasını parçalamış, büyük bir olasılıkla beyni de dağıtmıştır. Böyle bir saldırı bireyin o anda ölmesi için yeterlidir. Üçüncü darbe yine sol tarafta, parietale isabet etmiş. Bu yarık birincinin yaklaşık 12 mm arkasındadır. Açılan yarığın uzunluğu 48 mm, genişliği ise 19 mm'dir. Kesilen kısım bir mekiği andırmaktadır. Başa indirilen dördüncü darbe ise üçüncüyle aynı doğrultuda ve onun hemen arkasındadır. Yarığın yarısı oksipital kemik üzerindedir.No.3) Erkek: Başında en çok kesme izi tesbit ettiğimiz kişilerden biridir. Birinci darbe sol kulağa isabet etmiş; kesici alet mastoid çıkıntıyı kökünden koparmış, oksipitali de hafifçe sıyırmıştır. İkinci darbe sol göze rastlamış ve proc.frontalis üzerinde derin bir kesme izi bırakmıştır. 75 mm uzunluğundaki üçüncü darbe ise sol parietalde görülür. Beyne giren kesici alet sol tuber parietal'den sutura lambdoidalis'e kadar uzanan bir yarığa yol açmıştır (Resim 2b). Darbenin şiddetinden kafatasında çatlaklar oluşmuştur. Başın tepesine indirilen dördüncü darbe sagital dikişi kesmiştir. Kesme izi 48 mm uzunluğundadır. Kesici aletin yol açtığı besinci darbe ise yatay planda olup sağ parietal'i sagital dikişe yakın kısımdan sıyırıp götürmüştür. Kesici alet, ayrıca sol zygomatike de isabet etmiş, bu bölgede zygomatikle beraber üst çene kemiğinin bir kısmını da kesmiştir. Birey aynı zamanda ateşe atılıp yakılmıştır.No.4) Erkek: Beyne bir kesici cisimle üç ayrı darbe indirilmiş. İlki sağ parietale dikey yönde isabet etmiş, uzunluğu 37 mm olan kesme izi, ikincisi sol parietal ve frontal üzerinde yatay yönde bir yarıktır. Kesme izi 92 mm. uzunluğundadır. Üçüncü darbe yine sol parietale isabet etmiş, uzunluğu 49 mm, genişliği ise 21 mm olan bir yarık meydana getirmiştir. Kesici alet tabula externa'yı sıyırıp götürmüştür. Başa yönelik bu darbeler bireyin derhal ölmesine yol açmıştır. Bir önceki birey gibi, bu da öldürüldükten sonra yakılmıştır.No.5) Kadın: Başında dört kesme izi tesbit ettik. Birincisi frontal bölgede ve 28 mm uzunluğunda, fazla derin olmayan bir yarık. İkincisi başın tepesinde, her iki parietal üzerinde ve 77 mm uzunluğunda, oldukça derin bir yarıktır. Kadının o anda ölmesi için yeterli darbe. Üçüncü darbe de ölümcül nitelikte, sağ kulağa isabet etmiş, mastoid kısmı kökünden kesip götürdüğü gibi alt çene kondilini de kısmen kesmiş. Dördüncü kesme izi sağ üst çenenin ön alveoler kısmını ilgilendirmektedir. Kesici cisim burada kemiği kesmekle kalmamış, üst ikinci küçük azı dişinin tacında tahribata yol açmıştır.No.6) Erkek: Başında dört yarık olan erişkin. Birincisi 57 mm uzunluğunda, 14 mm genişliğinde oldukça derin olup sol parietal üzerindedir. Bu bölgede kesici alet beyne kadar girmiştir. Yarığın ön kısmında sagital dikiş tarafından 23 mm uzunluğunda bir kesme izi vardır. İkinci darbe izi sağ parietal üzerinde ve sagital dikişin ortasındadır. 29 mm uzunluğunda ve 28 mm genişliğindeki bu kesme izi yatay ve oblik yönlerde iki ayrı yarık tarafından kesilmiştir. Bunlardan biri 43 mm, diğeri 42 mm uzunluğundadır. Üçüncü darbe ise sağ parietale isabet etmiş olup, parietal deliğin birkaç mm önünde, oblik bir yönde uzanır. Dördüncü darbe bir kesici aletten ziyade, sagital dikişe yakın kısımda bu erkeğin başına sivri bir cisimle vurulmuş, belki de böyle bir aletle işkence yapılmıştır.No.7) Erkek: Kesici bir cisimle tam 5 ayrı darbe almış. İlki sol kulak bölgesine isabet etmiş; saldırı aleti mastoid çıkıntıyı tümüyle kesip götürmüş. Hatta zygomatik kemerin kökü de kesilmiş. Sol kulak köküne kesici aletle arka arkaya iki darbe indirilmiştir. Bu darbeler sonucu kişi anında ölmüştür. İkinci kesme izi sağ parietalin lambda dikişine yakın kısımdadır. Kısmen yatay planda olan yarık 41 mm uzunluğundadır. Bu üçüncü kesme izi iki lambda dikişi arasında, oksipital üzerinde ve 44 mm uzunluğundadır. Beşinci kesme izi de başın arkasındadır ve 53 mm uzunluğundadır.No.8) Kadın: 15 yaşlarında ölen bu kız çocuğunun başında üç kesme izi vardır. İlki sağ parietal üzerinde, 50 mm uzunluğunda ve beyne kadar giren derin bir yarıktır. İkinci kesme izi ise birinciye dikey konumda ve 20 mm uzunluğundadır. Üçüncü yarık başın arkasındadır. Bu kız çocuğu öldürüldükten sonra ayrıca yakılmıştır.No.9) Kadın: 17-19 yaşlarında ölmüş. Kafatasında korunan kemikler üzerinde herhangi bir darbe izi yok. Oksipitalin önemli bir kısmı kopmuş ve kaybolmuş. Ölüm nedeni hakkında bir şey söyleyemiyoruz.II. İskeletlerde ırk teşhisi:Kafatasında ölçü, endis ve morfolojik gözlem yoluyla ırk belirlenebilir. Ancak, her ırk grubu içinde bazı varyasyon durumlarının olduğunu da unutmamalıyız. Antropometri tekniğinin bize sunduğu bilgilerin ışığında Çavuşoğlu Samanlığı'ndan çıkarılan iskeletleri inceledik. Buna göre önemli bir ırksal ölçüt olan kafatası endisini 8 kafatasında hesapladık. Bulduğumuz değerler 76 ile 89 arasında değişir. O halde, 4 birey mezosefal, diğerleri ise brakisefal gruba girer. Dolikosefal yapıya hiçbir kafatasında rastlamadık. Anadolu'da Alpin ırk tipi oldukça yaygın olup bu ırka brakisefal tipler girdiği gibi, mezosefaller de girmektedir.Elimizdeki iskeletlerin biri hariç hepsi de Alpin ırkına girer. Anadolu Türklerinin çoğunlukla bu ırk içinde yer aldığını hatırlatmak gerekir. 17-19 yaşlarındaki genç bir kadın ise bu gruba girmez; Dinarik ırkın Armenoid adı verilen doğu varyetesine girer.Boyları hesaplarken Trotter ve Gleser'e ait regresyon denklemlerini kullandık. 3 kadında 152,9 cm, 159,2 cm ve 168,2 cm değerlerini bulurken; 3 erkekte de sırasıyla 170,1; 172,4 ve 173,5 cm değerlerini bulduk.Çavuşoğlu Samanlığı'nda iskeletlerle birlikte ayrıca 1 gömlek düğmesi, kesici bir yapıya sahip demir parçası ve bir üst çene parçası bulundu. Gülhane Tıp Akademisi Dişhekimliği Fakültesi'nden Prof.Dr.İlter Uzel'in verdiği bilgiye göre üst total protez fragmanı sağ arka tarafa aittir. Protez kauçuktan, dişler ise porselendir. Protez, 1900'lü yılların başında maddi durumu iyi olan kimselerce kullanılırdı. Protez üzerindeki nikotin lekeleri bir erkeğe ait olduğunu akla getirmektedir. Bu tip porselen, 1915-1925 yılları arasında kullanılmış olup SSN (ABD) firmasının ürünleridir. İskeletlerin ait olduğu devir de böylece belirlenmiş olmaktadır.III. Uzun kemiklerdeki yaralanma izleri:Kafataslarında bu kadar çok kesme izine rastlanmış olmasına rağmen, kol, bacak ya da gövdenin diğer kısımlarında yok denecek kadar az darbe izi bulunmaktadır. Tabii ki bir kişi öldürülmek isteniyorsa, ilk saldırı noktası baş, dolayısıyla beyindir.Bir erişkinin sol humerus'unda gövde ortasında ve dış tarafta 3 kesme izi vardır. Kemik yanma izi gösterir.Bir kadına ait sağ tibia kemiğinde gövde üzerinde, ön yüzde derin bir kesme izi yer alır. Bir erkeğe ait sağ tibia'da alt kısma yakın yerde iç tarafta yine oldukça derin bir kesme izi saptadık.IV. Genel sonuç ve değerlendirme:Çavuşoğlu Samanlığı'nda (Erciş ilçesi) tesadüfen ortaya çıkan ve üzerinde ayrıntılı antropolojik inceleme yapılan iskeletlerin ait olduğu ve çoğunluğu genç olan insanlar, bilinçli olarak katledilmiş, bir kısmı da yakılmıştır.Alpin ırk tipine, özellikle Anadolu söz konusu edildiğine göre, Türklere ait olması güçlü bir olasılık olan bu bireylerin karşılaştığı bu tüyler ürpertici saldırı ve işkenceler yörede yaşayan canlı şâhitlerin anlattıklarını da bir bakıma destekler niteliktedir. Tarih şimdi tersine dönmekte; katledilenlerin Ermeniler değil Türkler olduğu açıkça ortaya konmuş olmaktadır.Kars Subatan Toplu Mezar KazısıBölgede incelemelerde bulunmuş olan Arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran, olay hakkında şunları yazmaktadır:1915-1918 yılları arasında Doğu Anadolu'da meydana gelen acı olayları gerçek yönleriyle ortaya koymayı amaçlayan toplu mezar kazılarından birisi de Kars-Subatan'da yapıldı. Kars'ın yaklaşık 28 km. doğusunda Türkiye-Rusya sınırındaki Ani Ören yeri yakınında yer alan Subatan köyündeki toplu mezarın açımı, Yakın tarihimizde Kars ve Doğu Anadolu Sempozyumu'nun ardından 20.6.1991 günü gerçekleştirildi.1918'de Ermenilerin bölgeden çekilmesi sırasında diğer bir çok merkez gibi Ermeni çetelerinin saldırısına uğrayan Subatan köyü, Ani yolu üzerinde Büyük ve Küçük Yahni tepelerinin güneyindedir. Bugün yaklaşık 20-30 hanelik Müslüman nüfusu barındıran Subatan köyündeki kazı çalışmaları, olayları yaşayan (görgü tanıklarından 120 yaşındaki Fâriz Öztürk ile 95 yaşındaki Durağa Öztürk'ün) sözlü ifadeleri doğrultusunda, köyde belirlenen dört ayrı toplu mezar yerinden Köseoğulları mahallesindeki merekte (samanlık) açılan 8x10 m.'lik açmada yürütüldü.4x5 m.'lik dört ayrı kareye ayrılan alanda ilk çalışmalar A-l açmasında başlatıldı. Önce geniş yüzeyde sürdürülen kazı daha sonra A-l ve B-l açmalarının iç kesişim noktasında yoğunlaştırıldı. Üstteki 40 cm.lik dolgu toprağın kaldırılmasından sonra ilk iskeletlerle karşılaşıldı. Karışık olarak in-situ malzemeyle birlikte ele geçen iskeletlerin çoğunluğunun 0-1 yaş arası çocuklara ait olduğu izlendi.A-l açmasında yaklaşık 80 cm. derinlikte ele geçen bir iskelet grubu oldukça ilginç bir yapı gösteriyordu. Kuzey-Güney doğrultusunda konumlanan bu iskeletler bir ana ve kız çocuğa ait olmalıydı. Kadın sağ yanı üzerine düşmüş ve sol koluyla kucağındaki çocuğa sarılmıştır. Kadının kafatasında belirlenen iki darbe izi, bunların özellikle kafalarına vurulan olasılıkla balta ya da kesici aletlerle katledildiğini gösterir niteliktedir. İlk harekette fazla etkili olmayan balta, ikincisinde kafatasını derinlemesine ikiye ayırmıştır. Gerek kadın ve gerekse çocuğu üzerindeki giysilerle gömülmüştür.A-l açmasının güney köşesinde ele geçen bir başka iskelet grubunun sadece çok az bir kısmı açılabilmiştir. Bunlardan anlaşılabildiğince cesetler yine gelişi güzel yatırılmışlardır. Buradaki ilk çalışmalar sonrasında 12 çocuk ve 3 yetişkin iskeleti ortaya çıkarılmıştır.Kazı sırasında ele geçen diğer buluntular arasında iç giysisi ve ipekli elbise parçaları, bir kemere ait madeni toka, iki çift küpe, küçük bir kolyeye ait çok sayıda renkli boncuk, madeni zincir, giysi düğmeleri, oldukça paslanmış bir bakır sikke ve yer yer çürümüş ahşap hatıllar bulunmaktaydı. Bu buluntular, Kars Müzesi'nde açılan Katliâm Bölümü'nde sergilenmeye alındı.Olayların görgü tanıklarından Fâriz Öztürk ve Durağa Öztürk'ün arşiv belgeleriyle desteklenen ifadelerine göre, 25 Nisan 1918'de Ermenilerce yapılan katliâm şu şekilde meydana gelmiştir: Kars ve Sarıkamış'tan geri çekilen Taşnak-Ermeni çeteleri, o zamanlar Türk, Ermeni ve Rumlar'ın birlikte yaşadığı Subatan köyüne de saldırırlar. Her yana gelişigüzel ateş açan çeteciler, ele geçirdikleri köylüleri de bulundukları yerde acımasızca öldürürler.Arşiv belgelerinden elde edilen fotoğraflara ve kazı sonrası ulaşılan bulgulara göre kafalarına baltalarla vurularak veya karınlarına süngü sokularak öldürülen kadın ve çocuklarla yaşlı erkekler sokaklarda bırakılır.Arşiv belgelerinden elde edilen bilgilere göre Subatan köyünde toplam 570 kişinin katledildiği ifade edilmiştir. Ermeni çetelerinin çekilmesinin ardından bölge yeniden Türk askeri birliklerinin eline geçer. Sokaklarda kokmakta ve köpeklerce yenilmekte olan katledilmiş insan cesetleri, sağ kalanlar ve askerler tarafından köyün belirli noktalarında toplanarak samanlıklara (merek) doldurulur.Dönemin imkânsızlıkları ve ölü sayısının çokluğu nedeniyle defin için bir mezar olarak düşünülen samanlıklar dam çöktürme yoluyla da bu masum insanlara birer toplu mezar olur.Subatan'da bulunan üç ayrı mezar yerinden Köseoğulları mahallesindeki saman damın 180'in üzerinde, Tıptıp sokağında 257'nin üzerinde çocuk ve Köy Camii'nin güneyindeki merekte 350'nin üzerinde şehidin gömülü olduğu arşiv belgeleri ve tanık ifadeleriyle belirlenmiştir.Van Zeve Toplu Mezar Kazısı Bölgede araştırmalar yapmış olan Arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran, şu tespitlerde bulunmuştur:Van'ın 18 km. kuzey batısındaki Çitören köyü yakınında yer alan Zeve Şehitliği'nde 4 Nisan 1990'da başlanan kazı çalışmalarında, olayı yaşayan görgü tanıklarından İbrahim Sargın'ın sözlü ifadeleri doğrultusunda yapılan kazıda, 30-40 cm. kalınlıktaki dolgu toprağın kaldırılmasından sonra topluca öldürülmüş insan iskeletleriyle karşılaşılmıştır.Bunların bazılarında kafataslarının kırık ve ezik, yer yer de çatlak ve yanık olduğu izlenmiştir. Kazıda ele geçen buluntuların en önemlileri hançer ve kama yüzleri, çok sayıda mermi kovanı, ipekli kumaş parçaları, Sultan Reşad tuğralı boncukları olan gerdanlık, balmumuyla kaplı muska, bakır paralar ve sırça düğmelerdir.Bulgular, görgü tanığı ifadesi ile birleştirilince şu bilgilere ulaşılmaktadır. 1915 yılında Rusların desteğinde bölgeye giren Ermeni çeteciler, köyleri basıp sivil Türk ve Müslüman halkı katletmeye başlarlar.Yakın çevredeki 8 köyden topladıkları yaklaşık 2000-2500 kişilik bir topluluğu zorla Zeve köyüne getiren Ermeni çeteciler, bunları rasgele evlere ve ahırlara doldurup delici ve kesici aletlerle işkence yaptıktan sonra insanların üzerine ateş açmışlardır. Ardından da bütün evler yakılmıştır.Kazıda ortaya çıkarılan malzemeler Van Müzesi Katliam Bölümünde sergilenmektedir.Erzurum Dumlu KatliamıBölgede incelemelerde bulunmuş olan Arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran, olayla ilgili olarak şunları yazmaktadır:Yabancı basının da katıldığı, Erzurum Yeşilyayla Köyü'ndeki toplu mezar kazısı 7 Ekim 1988 tarihinde gerçekleştirilmiştir. 1918 Mart'ında meydana geldiğini Kâzım Karabekir Paşa'nın hatıralarından öğrendiğimiz Yeşilyayla katliâmında, çevreden toplanan yaşlı erkek, kadın ve çocuklar bir mereğe (samanlık) doldurularak üzerlerine ateş açılmıştır.Kazı alanında ay-yıldız süslü tütün tabakası, Kur'an-ı Kerim sayfaları, mermi kovanları, yarı-yanık ahşap direk parçaları, uzun saç örgüleri, ipekli elbise parçaları ve küçük giysi düğmeleri bulunmuştur. Toplu mezardan 100'e yakın iskelet çıkarılmıştır. Kazıda ortaya çıkan malzemeler Erzurum Müzesi'nde sergilenmektedir.Iğdır Oba Köyü Katliamı Bölgede incelemelerde bulunan Arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran, şunları nakletmektedir: Iğdır'a bağlı Oba köyünde Ermenilerce katledilmiş Türklere ait bir toplu mezar olduğu ilk defa Prof. Dr. Enver Konukçu tarafından tespit edilmiş ve bu arşiv belgeleriyle de desteklenmiştir.1 Mart 1986'da yerinde yapılan toplu mezar kazısında tarihi belgeleri doğrulayan bulgular edinilmiş ve olayın görgü tanıklarından Sakine Aksu'nun anlattıkları ile de Tandır damı katliâmı daha da açıklığa kavuşmuştur.Yapılan kazıda 6 x 8 m. boyutlarındaki yapının kuzeye bakan kapısının iç bölümünde başlatılan ilk açmada, Kapalı Demir Kilit bulunmuş, daha sonra odanın orta kısmında yapılan ikinci açmada 1 m.'lik üst dolgu toprağın altında 90'a yakın insan iskeletine ulaşılmıştır. Bazı kafataslarının üzerinde delik, çatlak ve kırıkların olduğu görülmüştür. Odanın ortasındaki tandırın güneyinde bulunan taş altlık, yapının toprak damlı örtüsünü taşıyan tek ahşap direğe ait olmalıydı ve bu direğin yanık parçaları da elde edildi.Bulgular görgü tanığı ifadesi ile birleştirilince; Ermeni çetecilerinin; Tandır Damı Katliâmında Oba köyünden zorla topladıkları silahsız sivil insanların birçoğuna işkence yaptığı, hepsini yüzü koyun yere yatırarak odaya kilitledikleri, üzerlerine ateş açtıkları ve daha sonra bacadan gazyağı dökerek tandır damını ateşe verdikleri, ahşap direğin yanmasıyla da toprak damın çöktüğü anlaşılmaktadır.Yapılan kazı sırasında erimiş demir parçaları, yanık ahşap parçaları, cam kırıkları, mermi çekirdekleri ve bir parça kumaşla beraber iskeletler bulunmuştur. Damın duvar ve tabanındaki kalın yanık katmanı ve kül tabakası diğer belgelerin bu yangında yok olduğunu göstermektedir.Iğdır Soykırım Anıtı ve Müzesi24-26 Nisan 1995 tarihleri arasında Iğdır'da düzenlenen Tarihi Gerçekler ve Ermeniler konulu Uluslar arası Sempozyum'a çeşitli ülkelerden bilim ve siyaset adamları katılmıştır. Sempozyuma Azerbaycan'dan katılan Mimar Prof. Dr. Cafer Gayisi'nin, Ermeniler tarafından katledilen Türkler hatırasına hazırladığı anıt projesinin katılanlar tarafından beğenilmesi üzerine anıt projesinin inşa edilmesinin gerekliliği sempozyum sonuç bildirisinde şu şekilde vurgulanmıştır[img]images/smilies/biggrin.gif[/img]oğu Anadolu'da geçmişte kaybettiğimiz bir milyondan fazla şehidimizin aziz hatırasını gelecek kuşaklara aktaracak ve 24 Nisan'ı Katilam günü olarak kabul edenlere ve onlarcası dünyanın birçok yerinde açılan sözde soykırım anıtlarına cevap verecek bir Şehitler Anıtı'nın Iğdır'da açılması ve Oba Köyü'nde bir şehitlik düzenlenmesiz kararlaştırılmıştır. Iğdır'da inşa edilecek bu anıt; geçmişteki kötü günleri ve bizleri düşman eden sömürgeci devletleri sürekli aklımızda tutmamızı sağlayacak, geleceğimize dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği temelinde ışık tutacaktır.Soykırım anıtı için seçilen yer, Iğdır şehrinin doğu girişinde yani Azerbaycan, İran ve Ermenistan'dan gelen yolların kavşağında seçilmiştir. Üçgen biçimli arazinin alanı 1.3 hektardır. Ayrıca seçilen araziye dikilen anıt Ağrı dağı fonunda yükselmektedir. Anıtın temeli 1 Ağustos 1997 yılında atılmıştır.Anıt, üçgen arazinin odak noktasında yükselmekte ve temelini 7.20 metre yüksekliğinde tepe-kurgan oluşturmaktadır. Türklerin yaşadığı geniş coğrafi mekanda-Avrasya bozkırlarında hükümdarlar ve ordu komutanlarının hatıralarına dikilmiş suni tepeler-kurganlar günümüze kadar yaşamaktadır. Kurganların iç kısmında defin odası bulunmaktadır. Bu eski gelenek Iğdır anıtında da korunmaktadır.Suni tepenin ortasında konuşlanan daire planlı salon içerisinde Ermenilerin katlettiği şehitlerin sembolik mezarı bulunmaktadır. Ortasında şehitlerin simgesel mezar taşı olan bu salon, tepe içerisinde yerleşen soykırım müzesinin de merkezi bölümüdür. Dairevi salonda Ermeni vahşeti açılan toplu mezarlara ait resim ve belgelerle sergilenmektedir. Bu salondan dışarıya uzanan koridorun sağ tarafındaki odada Ermenilerin yaptıkları katliamlara ait fotoğraflar, sol tarafında ise soykırım araştırmaları için bir kütüphane bulunmaktadır.Müzeye giriş kapısı Selçuklu-Türk mimarlık geleneklerine dayanan taç kapı şeklindedir. Taç kapının mekan tasarımında Kadavalı Osmanlı cami mihraplarına kompozisyon benzerliği de vardır. Bu şekilde kaç kapının, kutsal bir mekana açıldığı vurgulanmak istenmiştir. Müzeye giriş kapısı ve çevre şekillerindeki bordo ve siyah renkli granit kaplamada, sayıca az ve oldukça dar pencerelerinden de soykırım olayının ağırlığı ve faciası temsil edilmektedir. Suni tepe-kurganın ortasında yüksekliği 36 m. olan kılıç grubu yükselmektedir. Bunlar masum Müslüman halkı soykırımdan kurtarmış Türk ordusunun şerefine, onun şehit ve gazilerinin aziz hatırasına dikilmiştir. Sayısı beş olan kılıçlar, planda beş köşeli bir biçimde yatmaktadır. Üstten bakıldığında kılıç grubu Türkiye Devlet simgesi ve bayrağında olan beş köşeli yıldız görünümündedir.Eski Türk askerlerinin, savaştan önce kendi kılıçlarını rüzgar, yağmur ve yıldırımlar altında keskinleştirme töreni varmış. Ağrı dağı eteklerinde yükseltilen temsili kılıçlar da, böylece güneş, yağmur ve rüzgar altında sertleşecektir. Milli hedefleri bir gün Ağrı dağı çevresini ile geçirmek olan Ermen8iler, şimdi bu kutsal Türk dağının önünde yükselen Türk kılıçlarını görmektedirler.Beş devle kılıcın eğri uçları yukarıda birleşerek kubbe şeklini almaktadır. Bu haliyle de Selçuklu türbelerine benzeyen biçim ve silueti andırmaktadır. Türk-Oğuz hatıra mimarlığında sultanların, kahramanların, kumandanların, nüfuzlu şahısların mezarı üstünde kubbeye benzer türbeler dikiliyordu. Selçuklu türbeleri geleneksel olarak yer altı serdabe (mumyalık) katı ve yerüstü kule kısmından ibarettir. Iğdır Soykırım Anıtı da iki katlıdır. Alt kat suni tepe içerisinde olan simgesel serdabe-müze salonudur. Üst kat ise beş kılıç figürünün oluşturduğu kuledir.Böylece Iğdır Soykırım Anıtı'nın mimarlık mekan biçiminde, tarihin en eski çağlarından gelen Türk hatıra mimarlığının üç büyük geleneğini (kurgan, Selçuklu türbesi ve mezar taşları) birleştirip,y eni konuya ve çağdaş mimarlık inşaat taleplerine uygun bir kompozisyon oluşturulmaya çalışılmıştır.İnsan elindeki kılıç korkutucudur. Baş başa çatılmış kılıçlar sağlık, huzur ve barışın timsalidir. Ayrıca ülkenin, milletin savunma gücünü göstermektedir. Kılıçların keskin yerlerinin dışa yönelmesi, dışardan gelecek saldırılara karşı her zaman hazır olma anlamına gelmektedir. Dairevi müze salonu (temsili mezar), yukarıdan aydınlatan beş köşeli baca, kılıçlar arasındadır. Bacanın örtüsü küçük cam primat olup çadıra benzetilmiştir. Altın rengindeki çerçeveler ve renkli camlardan hazırlanmış bu çadır, Türk bozkır mimarisinin şaheseri olmuş Altın Çadırı simgelemektedir. Eski dönemlerde devlet hakimiyet simgesi olan Altın Çadır üzerinde, devlet bayrağı dalgalanırdı. Yürüyüşte olan ordu karargahının tam merkezinde dikilen Altın Çadır özel korunurdu. Antta da, tepesinde Türk Devleti'nin bayrağı dikilmiş Altın Çadırı beş kılıç korumaktadır.Kılıcın kutsallığı, onun güzel estetik yapısına da yansımaktadır. Oldukça kullanışlı olan Türk kılıcının kabzası, çoğu zaman değerli metal ve nakışlarla süslenir, onlara özel bir estetik verilirdi. Iğdır Anıtında da kılıç kabzalarını, granit çerçeve içerisine alınmış tunç rölyefler, kabartmalar süslemektedir. Her kılıç kabzasında bozkurt, at ve çift başlı kartal kabartma figürleri tekrar edilmektedir.Bozkurt, eski Türklerin baş totemi olup kutsal ve yol gösterici sayılmıştır. Hun İmparatorluğundan başlayarak Osmanlılara kadar bozkurt, milli sembol olmuştur. Türklerin İslamiyeti kabulünden önce bozkut başı, Türk bayrak ve tuğlarının ucuna alem olarak konurdu, sonraları alem hilal ve yıldız olmuştur.Güçlü, özgürlüğe düşkün ve akıllı hayvan olan bozkurta saygı ve sevgi, Altaylar'dan Anadolu'ya kadar bütün Türklerde vardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde, paraların, pulların8, resmi binaların üzerine bozkurt tasviri basılmıştır. Kılıç kabzasında kurtuluş simgesi olan bozkurt rölyefinin olması milli değerlere saygı ve Atatürk ideallerine sadakat göstergesidir.Kılıç devri tarihte, aynı zamanda at devri olmuştur. Türk tarihçilerinin yazdıklarına göre Türklerin yaptıkları büyük fütuhatta en mühim rol oynayan iki sanatları olmuştur: At yetiştirme ve madencilik, bilhassa demircilik. Demircilik silah yapmak özellikle kılıç düzeltmek için, at beslemek ise, uzak ve önü alınamayan askeri seferler için mecburi idi. Türk askeri uzak seferlere atı, kılıcı ve çadırı ile çıkıyordu.At eski Türklerin baş totemlerinden biri olup askerin ayrılmaz dostu ve yardımcısı idi. Savaş tarihinde kılıcı atsız, Türk'ü ise kılıçsız ve atsız tasavvur etmek olmaz. Bu sebeple kılıç kabzalarında, Türklerde yanı zamanda kahramanlık, mutluluk ve güneş sembolü olan şaha kalkmış çılgın at figürü kullanılmıştır. Bozkurt ve at rölyefleri kabzaların yan yüzlerine basılmıştır.Kabzaların iç yüzlerinde çift başlı kartal figürü basılmıştır. Yükseklik, ululuk timsali olan kartalın da Türklerde bir totem gibi kutsal sayılması, Altay kaya resimlerinden bellidir. Anadolu'da çift başlı kartal önce Hitti Devleti'nin sembolü olmuş, sonra Bizans İmparatorları da onu benimsemiştir. Daha sonra Anadolu Selçuklularının devlet simgesine dönüştürülen çift başlı kartal, bu çok asırlık geleneğin zirvesi, hem de Türklerin Anadolu topraklarında kökleşmesi ve Bizans İmparatorluğu'nu yıkılmasının sembolüdür.Kabzaların dış yüzlerinde,ş her kılıçta birer asker figürü ardır. Bozkurt, at, kartal kılıçlarda değişmez eski Türk sembolleri olarak tekrar olunmaktadır. Asker figürleri farklıdır. Her kılıç kabzasında bir tarihi devrin askeri tasvir edilmiştir. Bunlar, tarihçe sırasıyla, Hun, Göktürk, Selçuk, Osmanlı ve çağdaş Türkiye askerleridir.Zaman zaman birbirinden muhteşem devletler kuran ve şerefli tarih oluşturan Türk askerleri, en muazzam abideler layıktır. Anıt rölyeflerinde tunçlaşmış askerler, tarih boyu devletçiliğin, memleket içinde huzur ve barışın teminatı olan bütün Türk asker nesillerinin simgeleridir. Anıtın temeli 1 Ağustos 1997 tarihinde Iğdır Valisi Şemsettin Uzun tarafından atılmıştır. Anıt külliyesinin çevre duvarları Ahlat taşından örülmüş ve duvarları üzeri dövme demirlerle süslenmiştir. Müzenin kapı, pencere ve dolapları kestane ağacından hazırlanmıştır. Kılıçlar, İtalya'dan alınmış Bianco Maris adı ile tanınan boz Çin graniti, birkaç mimarlık detayı ise borda renkli Afrikan Red graniti ile kaplanmıştır.Anıt inşaatında Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden alınmış mermerler; Kayseri'den Toros siyah, İzmir'den Teos yeşili ve Ege füme, Diyarbakır'dan Hazar pink, Muğla'dan Ege bordo, Denizli ve Kütahya'dan Traversin, Muğla'dan Bodrum kayran doğal taşı, İzmir'den Bergama granit parke taşı, Antalya'dan Imyra doğal taşı kullanılmıştır. Bu çeşitli malzemeler, kullanıldığı yere ve birbirine uygun şekle getirilmeye çalışılmıştır. Anıt ve Müze Iğdır İli ve İlçelerini Kalkındırma Vakfı tarafından yaptırılmıştır. Bu muhteşem anıt ve müze, öncelikle toplu şekilde katledilmiş, mezarları olmayan şehitlerimizin yüce türbesidir. Bu kutsal türbeyi ziyaret eden herkes, zaman zaman unuttuğumuz şehitleri hatırlayacak, soykırım seviyesine ulaşan faciamızın nedenlerini araştırmaya çalışacaktır.KAYNAK:Giyasi, Prof. Dr. Cafer A.-; Iğdır Soykırım Anıt ve Müzesi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2000, s. 5-9.1906-1922 YILLARI ARASINDA ANADOLU'DA VE KAFKASLAR'DA ERMENİLER TARAFINDAN KATLEDİLEN TÜRKLERE AİT TABLO Cilt ve Belge noTarihYerÖlü 1/21914-2-21Kars, Ardahan30.000 1/31916-5-8Pasinler2.000 1/31916-5-8Tercan563 1/31916-5-8Van, Tatvan1.600 1/31915-5-9Bitlis40.000 1/31916-5-8Bitlis10.000 1/31915-5-9Bitlis123 1/41915Van44 1/41916-5-22Van1.000 1/41916-5-22Köprüköy / Van200 1/41916-5-22Van15.000 1/41916-5-22Van8 1/41916-5-22Van8.000 1/41916-5-22Van80.000 1/41916-5-22Van15.000 1/51916-5-23Of5 1/61916-5-23Trabzon2086 1/61916-5-23Van300 1/61916-5-11Van44.233 1/61916-5-11Malazgirt20.000 1/71916-6-11Bitlis12 1/81916-4-1Van, Reşadiye15 1/91916-6Van Abbasağa14 1/91916-6Edremid, Vastan15.000 1/101915-4Bitlis29 1/101915-4Muradiye10.000 1/111915-5Van20.000 1/111915-2Haskay200 1/111915-2Dutak3 1/121915-4Van120 1/121915Van150 1/111915Bitlis16.000 1/111916-5Muş500 1/121916-5-25Bayezid14.000 1/131915Muş800 1/131915-8Müküs126 1/131916-6-7Müküs Sehan121 1/131915-7Muş Akçan19 1/13329Muş10 1/141915Bitlis Hizan113 1/151915Van5200 1/161916-8-14Bitlis311 1/191916-6-6Şatak Serir45 1/191916-6-6Şatak1150 1/231916-1-15Terme9 2/21919-1-25Kars9 2/31919-1-21Kilis2 2/41919-2-26Adana, Pozantı4 2/51919-5-18Osmaniye1 2/71919-6-13Pasinler3 2/101919-6-3Iğdır8 2/111919-7-7Kars, Göle9 2/121919-7-9Kağızman6 2/131919-7-9Kurudere8 2/161919-7-8Mescidli4 2/161919-7-8Gülyantepe10 2/221919-7-11Mescidli20 2/261919-7-19Bulaklı2 2/311919-7-24Kars, Kağızman9 2/361919-7Sankamış803 2/371919-7Sarıkamış695 2/381919-8Muhtelif Köyler2502 3/11919-7-5Kağızman4 3/11919Tiknis, Ağadeve5 3/11919-7-19Pasinler2 3/11919Nahçıvan4000 3/61919-7Kurudere8 3/61919-7-4Akçakale180 3/61919Sarıkarnış9 3/71919-8-15Erzurum153 3/71919-8-15Erzurum426 3/141919-9Allahüekber3 3/161919-9-14Sarıkamış2 3/181919-11-11Maraş2 3/191919-11Adana4 3/191919-11-6Ulukışla7 3/221919-12-7Adana4 3/261920-1-22Antep1 3/271919-9Ünye12 3/281920-2-28Pozantı40 3/291920-2-10Çıldır100 3/321920-3-9Zaruşat400 3/331920-2-2Şuregel1350 3/35 1338-3Maraş4 3/361920-3-22Şuregel, Zaruşat2000 3/371920-3-9Zaruşat120 3/371920-3-16Kağızman720 3/391920-4-6Gümrü500 3/401920-4-28Kars2 3/411920-5-5Kars1774 3/461920-5-22Kars10 3/471920-7-2Kars, Erzurum408 3/471920-7-2Zengibasar1500 3/491920-7-27Erzurum69 3/501920-2-1Zaruşat2150 3/501920-5Kars, Erzurum27 3/501920-8Oltu650 3/501920-8Kars, Erzurum18 3/511920-10-15Bayburt1387 3/521920-10-20Göle100 3/531920-10-17Pasinler9287 3/541920-10-18Tortum3700 3/551920-10-19Erzurum8439 4/21920-10-26Kars civarı10693 4/31920-10-8Aşkale889 4/41919-1-6Zaruşat86 4/51920-12-1Kosor69 4/61920-12-3Göle508 4/71920-12-4Kosor122 4/91920-12-4Kars, Zeytun28Ermenilerin Azerbaycan KatliamlarıErmenilerin Türklere yönelik katliamları Anadolu'yla sınırlı kalmamış, Kafkaslar'da ve Azerbaycan topraklarında da sürmüştür. Bu konudaki bilgi ve belgeleri, Prof. Dr. Fahrettin M. Kırzıoğlu'ndan naklediyoruz:1919 Ağustosunda, Nahçıvan ve Şerür çevresindeki 45 köye Ermeniler asker birlikleri ile hücum etmişler ve demiryolu boyuna yakın köyleri, zırhlı vagonlardan ateş altına almışlardır. Mayıs 1920 sonralarına Doğru Ermeniler, Erivan'da Uluhanlı yanındaki Karadağlı adlı İslam köyünün ahalisini zorla yerlerinden çıkararak, eşyalarını yağma ile, kendilerini göçe mecbur etmişlerdir.23-24 Mayıs 1920 gecesi 300'den fazla Ermeni süvarisi, Uluhanlı'nın 5 km. kuzeyinde Cebeçalı köyünü sararak, eli silah tutan Müslümanları bir araya toplayarak bunların hepsini süngüden geçirmişlerdir.27 Haziran 1920 gecesi yine Erivan'da Hacıbayram ve Haberbegli köylerine baskın yapan Ermeniler, ahalnin malları ile eşyasını hep yağmalamış, birçoğunu öldürmüş; kırgından kurtulan az bir kısmı da, Aras ırmağından güneye geçerken, Ermenilerin baskını üzerine boğulmuşlardır.Azerbaycan ve başka yerlere gitmek üzere, Erivan'daki Azerbaycan Elçisi'nin verdiği pasaportu taşıyarak Erivan yanlarından trenle Gence'ye giden 500 Müslüman, Gümrü yakınında vagonlardan indirilerek, hepsi öldürülmüştür.6 Nisan 1920'de Ermeniler, Zengezor, Ordubad, Vedi bölgelerindeki İslam köylerine, türlü askeri sınıflardan kurulu nizami birliklerle saldırarak, zulüm ve vahşiliğin en iğrenç biçimlerini, insanlığını nefret edeceği alçaklıkları yapmışlardır.Erivan şehrinin 15 dakika ötesindeki Haçaparak köyündeki İslam ahaliye Ermeniler, 16 Nisan 1920 gecesi saldırarak, halkını toptan kırmaya girişmişlerdir. Bu zalim vahşilikten kaçıp kurtulamayan 6 erkek, kamalarla öldürülmüştür. Kadın ve kızların namusu çiğnenmiş, sonra da yakılmış veya öldürülmüşlerdir. Evlerin hepsi talana uğramıştır.Ermenilerin Azerilere yönelik zulümleri, I. Dünya Savaşı yıllarındaki katliamlarla sınırlı kalmamış, SSCB döneminde ve bu devletin dağılmasının ardından kurulan Ermenistan Cumhuriyeti döneminde de devam etmiştir. Yasin Aslan, Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında isimli kitabında bu konuda önemli belgeler ortaya koymaktadır.Ermeniler, 13 Şubat 1988'de Dağlık Karabağ'ın idari merkezi Hankendinde (Stepanakert) gösteri yaptılar. Göstericiler, Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'dan alınıp Ermenistan'a verilmesini talep ediyorlardı. Bundan sonra istekler zinciri uzanmaya başladı. 18 Şubat 1988'de ilk Azeri göçmenler Baku'ya gelmeğe başladı. Onlar otobüslere doldurulup geri gönderildiler. Ancak, onlar kısa müddet sonra yeniden geri dönmeye başladılar. Göçmenler, bu defa Baku yerine Sumgayit'ta kendilerine barınak buldular. Burada bazı olaylar oldu. Bunu diğerleri izledi. 180-200 bin Azeri, zorla Ermenistan'dan kovuldu. Tahminen aynı sayıda Ermeni Azerbaycan'dan çıkarıldı. Kısacası, 1988'den beri devam eden olaylar, bir milyondan fazla Azeri'yi göçmen durumuna düşürmüştür.1988'de başlayan olaylar, aslında sürgün zincirinin son halkasını oluşturmaktadır. Zira, Ermenistan'da yaşayan Azeriler, bir kaç defa Sovyet rejimi döneminde olmak üzere tarihi topraklarından sürgün edilmişlerdir. Ermenistan Komünist Parti başkanı Arutunyan 1945'te Dağlık Karabağ'ın Ermenistana verilmesi konusunda Stalin'e mektup yazmıştır. Stalin de konuyla ilgili olarak Azerbaycan Komunist Parti başkanı Mir Cefer Bağirov'a mektub göndermiştir.Bağirov, Stalin'in mektubuna cevabında nüfusunun tamamını Azerilerin oluşturduğu Şuşa'nın Azerbaycan'da kalması gerektiğini, Azerilerin de Ermenilere karşı büyük toprak taleplerinin olduğunu yazmıştır. Bu tür yaklaşım, o zaman bu sun'i problemin kapatılmasına yardımcı olmuştur.Ancak, eski Sovyetler Birliği Bakanlar Kurulu 23 Aralık 1947 tarih ve 4083 sayılı kararla, Ermenistan'da yaşayan Türkleri Azerbaycanlı adı altında Azerbaycan'ın Kura-Aras Ovasına sürgün etmiştir. Aynı bakanlar kurulu iki-buçuk ay sonra, Stalin'in imzasını taşıyan 10 Mart 1948 tarih ve 754 sayılı kararla, daha önceki kararın uygulamaya konmasını sağlamıştır. Karardan sonra, Ermenistan'daki Azeriler oradan çıkarılmaya başlanmış ve işlem Stalin'in ölümüne kadar devam etmiştir. Söz konusu dönemde 150 bin Azeri ata yurtlarından kovulmuştur.Asrın başlarında, Ermenistan'daki Azerilerin sürgün edilmesi muhtelif şekillerde gerçekleştirilmiştir. 1927'de İrevan nüfusunun % 70'ini Azeriler oluşturuyordu. Bu yıllarda 130 bin Azeri kovulmuş ve onların yerine Orta Doğu ülkelerinden 100 bine yakın Ermeni getirilmiştir. Bu işlem daha sonraki yıllarda da devam etmiştir. Ermeni tarihçilerine göre, geçen asrın başlarında, Ermenistan'daki 2300 köyün 2000'ini Azeri köyleri oluşturmaktaydı. 1936'dan sonra, Ermeni yetkililer, bu ülkedeki Azeri yer adlarını değiştirmeye ve iptal etmeye başladılar. 1991'de de Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'ın emrine uygun olarak 90 Azeri köyüne Ermeni isimleri verildi. 1960-1970'li yıllarda, Ermenistan Yüksek Sovyeti başkan yardımcısı Hovanes Bağdarasyan'ın başkanlığında yer adlarının değiştirilmesine başlandı. İki asır devam eden kovma ve göçürme işlemi sonucunda, 1. 5 milyon Azerbaycan Türkü Ermenistan'daki tarihi yurtlarından kovulmuş ve çeşitli bahanelerle göçürülmüştür. 1988'de kovma işlemi tamamlanmıştır. Şimdi Ermenistan'da numunelik için dahi tek bir Azeri kalmamıştır.1988'de Ermeniler, ülke nüfusunun % 88. 6 sini oluşturuyordu. Asrın başlarında Ermenistan toprakları 9 bin kilometrekare idi, Azerbaycan toprakları sayesinde 29. 8 kilometrekareye yükselmiştir. Buna, Ermenilerin son zamanlarda işgal ettiği topraklar dahil değildir.Kabul etmek gerekir ki, Rusya-Ermenistan ikilisinin Azerbaycan üzerindeki baskıları yoğunluk kazanmıştır. Azerbaycan, hemen hemen Lübnan'a dönüşmek üzeredir. Parçalanma tehlikesi henüz ortadan kalkmamıştır. Ermeniler, Dağlık Karabağ'ı Ermenistan ile birleştiren Laçin Koridorunun kontrolünü elinde bulundurmaktadır. Azerbaycan topraklarının % 20'si Ermeni işgali altındadır. Diğer taraftan, Ermenistan Mayıs 1992'de Laçin ve Kelbecer bölgesinde Kürdistan Cumhuriyeti kurulduğunu ilan etmiştir. Ermenistan'daki muhalefetin yayın organı Azatamart gazetesi Azadlig (Hürriyet) Radyosu Ermeni Servisinin eski başkanı, Rusya-Ermenistan ilişkileri Teşkilatı başkanı ve Daşnaksütyun Partisi'nin liderlerinden Eduard Oganisyan'ın sansasyon niteliği taşıyan bir beyanatını yayınlamıştır. Oganisyan beyanatında, Ermenistan hükümetinin Rusya'yla birleşme konusunda gizli anlaşma imzaladığını ifade etmiştir. Ancak, bu gerçek gizli tutulmaktadır. Ermenistan bölgede kendisine has bir rol oynamak istiyor. Onun ne tür rol oynamak istediğini öğrenmek için Rus ve Ermenistan basınında yer alan yazılara bir göz atmak yeterlidir. Ermenistan Pedegoji Enstitüsü Felsefe ve Politoloji bölümü eleman- larından 1963 doğumlu Artur Gevarkyan'in Naş Sovremennik (Muasirimiz) dergisinin 1993/4'cü sayısında yer alan Sovyetler Birliği Yerine Turan mı? başlıklı yazısı bir çok bakımlardan ilgi çekicidir. Üçüncü Roma'nın diriltilmesini bir Rus'tan daha ateşli şekilde savunan Gevorkyan konuyla ilgili düşüncelerini kısaca şöyle özetlemiştir:Ermenistan, Rusya'nın Kafkasya'daki destekçisi, tabii ve tarihi müttefikidir Ermeniler, Anglo-Sakson, siyonist ve Pantürkistlerden oluşan korkunç üçlüden, Pantürkistlerin (Turana giden) yolunu kesmektedir. Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Sirbistan ve diğer Hıristiyan milletlerin tek kurtuluş yolu Üçüncü Roma'yı yeniden diriltmektir.Bazı Rus yetkililer, Kafkasya'yı dış ülkelerin etkisinden korumak için onun ateş çemberine alınmasının gerekli olduğu tezini savunmaktadırlar. Böyle bir durumda Türkiye ve İran gibi bölgeyle yakından ilgilenen devletler, bu ateş çemberini yarıp bölgeye giremeyeceklerdir. Vadim Simburski'nin Segodnaya gazetesinin Nisan/1994 sayılarından birinde yer alan yazısı buna en güzel bir misaldir. Simburski düşüncelerini şöyle özetlemiştir:Rusya'nın çıkarlarına direkt tehlike oluşturan tek bölge Kafkasya'dır. Kafkasya'da milli devlet olarak kalmak isteyen 'Azerbaycan' ve 'Gürcistan' gibi küçük imparatorlukların olması Rusya'nın çıkarlarına uygundur. Söz konusu bölgede, Rusya'nın çıkarlarının korunması için çalışacak inkılapçı güçler mevcuttur. Bunun için bölgedeki 'İstikrarlı İstikrarsızlık' korunmalıdır. Zaten, böyle bir durum yıllardan beri oluşmakta, Türkiye ve İran'ın serbest hareketine engel olmaktadır.Bölgede anlaşmazlıkların devamlı olarak aşağı seviyede seyretmesi, Rusya'nın çıkarlarına uygundur. Çünkü, böyle bir durum, Türkiye'nin bölgeye sokulmasına engel olacak bir ateş çemberinin oluşmasına katkıda bulunacaktır. Rusya, Hazer'in batısında bu tür davranırken Hazer'in doğusunda istikrarı korumalıdır. Çünkü, Kazakistan yari Rus bölgesidir. Kazakistan Rusya'nın güney sınırlarını koruyan Güvenlik Kemerine dönüştürülmelidir. Odenburg, Orta Asya'nın yayılmasına açık olacaktır. Bu yüzden, Rusya Kazakistan ve diğer Orta Asya ülkelerini iç güvenlik kemerine dönüştürmek için elinden geleni yapmalıdır. 1992-1993 yılları arasında Ermenistan Savunma Bakanı olmuş, şimdi ise muhalefetin gayri-resmi liderlerinden Vazgen Manukyan Nisan/1994'te Nezavisimaya Gazetesi ile röportajında, Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'la federe devlet oluşturması zamanının geldiğinden söz etmiştir. Rusya Cumhurbaşkanı Yeltsin'in siyasi danışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Şurası Üyesi Ermeni Andronik Migranyan'ın teklifi ise bir çok bakımlardan ilgi çekicidir. Migranyan, Nezavisimaya Gazetesi'nin Ocak/1994 sayılarından birindeki makalesinde Azerbaycan ve Gürcistan'in Federe Devlete dönüştürülmesini teklif etmiştir. Migranyan, Federe Devlete dönüştürülmüş Azerbaycan ve Gürcistan'ın Moskova'sız yaşayamayacağını iddia etmektedir. Migranyan, Ermenistan'ın Rusya'nın güney sınırında istikrar ve denge unsuruna dönüştürülmesi gerektiğini de beyan etmiştir. Levon Şirinyan da daha önce Azatamart gazetesindeki yorumunda aynı teklifi ileri sürmüştü. Şirinyan, başka bir yazısında ise Nahçivan'in Ermenistan'a geri verilmesinin gerekli olduğundan bahs etmiştir. Bu misaller zincirini bir hayli uzatmak mümkündür. Bu misaller, olayların hangi merkezlerden idare edildiğini açıkça göstermektedir. Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasına engel olan, Türkiye aleyhine açıkça propaganda yapanlar, Daşnaksütyun Partisi ve onun çatısı altında toplanmış bazı teşkilatlar, Moskova yanlıları, önce Gorbaçov'un daha sonra da Yeltsin'in etrafında toplanan Ambatsumov (Ambartsumyan), Migranyan, Kurginyan gibi danışmanlar ve Rus hükümetinin değişik kademelerinde görev yapan Ermeniler ile özellikle Ermeni diasporasıdır. Daşnaksütyun Partisinin, halkı tahrik etmek ve halk arasında panik yaratmak için 7 Aralık 1993'te yayınladığı haber buna güzel bir misaldir. Daşnaksütyun Partisi Haber Merkezi yabancı kaynaklardan, özellikle de Fransa İstihbarat Teşkilatı'ndan elde ettiği bilgiye dayanarak Türk Ordusunun Medzamor Atom Elektirik Santrali de dahil, Ermenistan'daki bir çok hedefe füze saldırısında bulunacağını bildirmiştir. Habere göre, Türkiye, bu hücumlarına hak kazandırmak için Ermenistan'daki PKK teröristlerinin varlığını bahane edecektir. Haber Nerkezi Başkanı Bagrat Sadoyiyan'a göre, Türkiye, söz konusu hücumlarını Nahcivan topraklarından yapacaktır. Rus ve Ermenistan basınında Türkiye aleyhine çıkan yazılar büyük yekun oluşturmaktadır. Söz konusu yazılarda, kamuoyu Türk Faktörü ile korkutulmak istenmektedir. Uyanan Dev, Uyanan Aslan, Sovyet İmparatorluğunun Ölüm Meleği, Osmanlı Ruhu Diriliyor ve Gelecek İmparatorluğun İki Sütunundan biri gibi ifadeler sık sık kullanılmaktadır. Ermeni Politolog Andronik de bu tür yazıları dikkate alarak şunları ifade etmiştir:Ermenistan, Rusya ve İran, Türkiye'nin Azerbaycan ve Orta Asya ile birleşmesini engelleyebilir. Ermenistan ve İran, Türklerin birleşmesine engel olan faktöre dönüşmelidir. Ermenistan, son bir kaç asırdan beri Rus dış siyasetinde önemli yer tutmaktadır. Ermenistan, Rusya'nın Türk-müslüman dünyasında ileri karakol görevini yüklenmiştir. Ancak ne var ki, Rus Milliyetçileri. son bir kaç yıldan beri Türk dünyasıyla dostluk ilişkilerinin gerekliliğininden bahsetmekte ve Ermenistanin Azerbaycana karşi tecavüzünü kınamaktadır. Rus milliyetçilerinin bir kısmı artık Ermenistan'ı Rusya'nın sırtında yük olarak görmektedir.Moskova Gazetelerine göre, Rusya, Ermenistan bütçesinin % 57'sini ödemektedir. Ermenistan'ın dış yardım olmadan geniş çaplı bir savaşı sürdürmesi mümkün değildir. Azerbaycan Meclis Başkanı Resul Guliyev, Rus Televizyonuyla röportajında diş yardim olmadan Ermenistan'ın savaşı 5 yıl daha sürdürmesinin söz konusu olamayacağını ifade etmiştir. Guliyeve göre, Ermenistan tek bir tank dahi alamayacak durumdadır. Ermenistan'ın destekçileri, muhacerette yaşayan Ermeniler, bazı batılı ülkeler ve Bağımsız Devletler Topluluğuna üye bazı ülkelerdir.Moskovskiya Novosti gazetesi 1992/13 sayısında Rusya'nın Kafkasya'dan çıkmasıyla birlikte dengenin bozulacağı ve bölgede Türkiye'nin nüfuzunun hızla artacağından bahsetmiştir. Gorbaçov Fonu'nun Dağlık Karabağ konusundaki raporu konuya başka bir açıdan ışık tutmakta ve Rusya gibi büyük bir devletin bir çok bakımlardan Ermenistan'a ihtiyacı olmadığını ortaya koymaktadır. Ermenistan, Rusya için gönüllü müttefikten başka bir şey değildir. Rapordaki şu ifadeler oldukça dikkat çekicidir: Rus-Ermeni ilişkilerinin tarihi geçmişi, Rusya'yı Ermenistan'ı desteklemeğe mecbur ediyor. Ermeniler bunun farkındadır ve mevcut ortamdan maksimum faydalanmanın yollarını aramaktadırlar. Levon Şirinyan Ermenistan'da yayınlanan Azatamart gazetesindeki yazısında görüşlerini şöyle ifade etmiştir:Hiç şüphesiz, yakın gelecekte Rusya, Kafkasya'da en güçlü devlet olarak kalacaktır. Şimdiye kadar, Amerika da dahil bir çok ülke bölgede Rusya'nın çıkarlarına meydan okumaya kalkışmamıştır. Rusya - Doğu Avrupa'yı kaybetmesi ve güneydeki stratejik çıkarları onu Ermenistan'a yaklaştırmaktadır. Ermenistan'ın görevi, Rusya'nın Kafkasya'daki siyasi manevralarını dikkatlice izlemek ve onlardan maksimum yararlanmanın yollarını aramaktır. Bağımsız Devletler Topluluğu çerçevesinde ve karşılıklı ilişkiler şeklinde işbirliğini kabul etmek gerekir. Aksi halde, diğer bir ülke veya ortak, zayıf ve asalak Ermenistan'ın yerini alacaktır. 70 yıldan uzun bir zamandan beri, Ermenistan'ın Türkiye politikası, batı alemini Türklerin 1. 5 milyon Ermeni'yi öldürdüğüne inandırma ve 1921 anlaşmasıyla Türkiye'nin kuzey-doğu bölgesinde Türkiye'ye bırakılan toprakların geri alınmasına yönelik kampanyaya dayanmaktaydı.Ayrıca, Ermenistan'daki bütün siyasi partilerin programlarında, Türkiye'ye terk edilen toprakların geri alınması ve Türkiye'yi, Osmanlı Devleti döneminde öldürülen Ermeniler için özür dilemeğe mecbur etme prensipleri yer almaktadır. Bilindiği gibi, Ermenistan'ın Kurtuluşu için kurulan ve kısaca ASALA olarak bilinen Ermenistan Gizli Ordusu bu maksatlar için 1974-1985 yılları arasında 45 Türk diplomatını ve onların aile üyelerini öldürmüştür. Ter-Petrosyan'ın başkanlığında 1990'da Ermenistan Umum Milli Hareketinin iktidara gelmesiyle birlikte, Ermenistan'ın Türkiye siyasetinde önemli değişiklikler baş göstermeye başlamıştır. Ermenistan, Sovyetler Birliğinden ayrılma girişimleri çerçevesinde Türkiye ve İran'la ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirme sürecine girmiştir. Bu yeni yaklaşım, Ağustos 1990'ya yayınlanan Bağımsızlık Bildirisinde de kendi ifadesini bulmuştur. Bağımsızlık Bildirisinde, soykırımın uluslararası kamuoyu tarafından tanınmasının tekrarlanmasına karşın, Türkiye'ye karşı herhangi toprak iddialarına yer verilmemiştir. Sovyetler Birliğinin dağılması, hassas Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasını tehlikeye sokmuştur. Türkiye'nin, Azerbaycan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olması da gelişmekte olan ilişkileri olumsuz yönde etkilemiştir. Kasım/1992'de, bir Ermenistan hükümet heyeti Türkiye'ye gelmiştir. Türkiye, iki ülke arasında ilişkilerin gelişebilmesi için 4 şart iler sürmüştür:1- Ermenistan, Türkiye ile Ermenistan arasındaki mevcut sınırları tanımalıdır; 2- Ermenistan, 1915'teki soykırımın uluslararası kamuoyunda tanınmasına yönelik kampanyasını durdurmalıdır; 3- Ermenistan, Türkiye'nin içişlerine karışmamalıdır; (Burada özellikle Ermenistan'ın PKK'ya yaptığı yardım göz önünde bulundurulmuştur) 4- Ermenistan, Azerbaycan'ın istediği şartlarda Dağlık Karabağ'da ateşkesi kabul etmelidir. Taraflar, ilk üç madde konusunda anlaşmaya varmış, hatta Türkiye ve Ermenistan enerji bakanları Ermenistan'a elektrik verilmesi konusunda bir de protokol imzalamıştır. Zamanın Türkiye Dışişleri Bakanının, protokolün içeriğini ve önemini izah etmeye yönelik girişimleri Azerbaycan Liderleri ve Türkiye'deki muhalefeti ikna etmemiştir. Bu yüzden, Türkiye, anlaşmayı uygulamaya koymaktan vazgeçmiştir. Bu gelişme, elektrik sıkıntısı çeken Ermenistan hükümetine büyük bir darbe olmuştur. Bilindiği gibi, Ermenistan, enerji ihtiyacının % 96'sını dışarıdan karşılamaktadır. Ermenistan, tabii gaz ihtiyacının % 80'ini Azerbaycan'dan karşılıyordu. Azerbaycan, 1991'in sonbaharında Ermenistan'a gaz vermeyi durdurdu. Ermenistan, bu yüzden Türkmenistan'dan gaz almağa başladı. Gaz boru hattı, Gürcistan'da Azerilerin yaşadığı eski adı Borçali, yeni adi Marneuli bölgesinden geçmektedir. 1995'te, boru hattına en az 10 defa sabotaj yapılmıştır. Türkiye'nin, Ermenistan'a gidecek uçakların kendi hava sahasından geçmesine izin vermesi ise, dünya kamuoyunu tam karşısına almamak için Azerbaycan'a yaptığı yardımları dengeleme girişimi olarak değerlendirilmiştir. Dünya kamuoyu, Rusya'nın Çeçenistan'a hücumuyla meşgulken, Karabağ Komitesinden ayrılan Ermenistan Umum Milli Hareketine başkanlık eden Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan, Gorbaçov'un 1988'de Karabağ Komitesine karşı gerçekleştirdiği büyük operasyondan beri ilk defa ülkede geniş çaplı siyasi temizleme kampanyasına başladı. Bilindiği gibi, Gorbaçov, Ter-Petrosyan da dahil olmak üzere, Karabağ Komitesinin 11 üyesinin yakalanmasını emretmişti. Ter-Petrosyan, 28 Aralık 1994'te tek bir emirle Ermenistan Devrimci Federasyonu olarak bilinen Daşnaksütyun Partisi faaliyetlerini geçici olarak yasakladı. Bundan başka, Daşnaksütyun Partisi'ne bağlı bir çok teşkilat ve gazeteyi de kapattırdı. Ter-Petrosyan, siyasi temizleme girişiminden sonra yaptığı televizyon konuşmasında Daşnaksütyun Partisi'nin uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını, siyasi cinayetler işlediğini ve DRO adli terörist teşkilatın 50 kişilik grubunu içinde barındırdığını ifade etmiştir. Ter-Petrosyan, ayni zamanda DRO'nun devlet güvenliğine tehlike oluşturduğunu ve silahlı kuvvetler konusunda casusluk yaptığını da sözlerine eklemiştir. Ter-Petrosyan'ın bu girişimleri sürpriz olmamıştır. Çünkü, o, uzun zamandan beri Daşnaksütyun Partisi'ne karşı mücadele etmekteydi. Mesela, Haziran/1992'de muhaceretten olan parti lideri Hrair Marukyan'i yeniden Yunanistan'a sürgün etmiştir. Parlamento sözcüsü Babken Ararktsiyan, Ter-Petrosyan'ın siyasi temizleme girişimlerini değerlendirirken, Daşnaksütyun Partisi öncülüğünde gerçekleştirilen son olaylar ve yürüyüşlerin ülkede siyasi istikrarı bozmaya yönelik olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi, herhangi bir siyasi partinin yurtdışında şube açamayacağını ve lider kadrosunda yabancılara yer veremeyeceğini beyanla Daşnaksütyun Partisi'nin faaliyetlerini geçici olarak yasaklanmıştır. Parti liderlerinin Ermeni olmasına karşın, onların çoğu başka ülke vatandaşlarıdır. Ermenistan'da ise şimdiye kadar çifte vatandaşlığa izin verilmemiştir. Daşnaksütyun Partisi'nin dünyanın bir çok ülkelerinde yaşayan Ermenilerden üyeleri ve Ermenilerin toplu olarak yaşadıkları ülkelerde şubeleri vardır. Parti merkezi Atina'dadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Ermenistan'a dönen tek siyasi parti Daşnaksütyun değildir. Rankavar Azatakan (Liberal Demokratlar) da ülkeye geri dönmüştür. Söz konusu parti, daha ilimli bir çizgi izlemektedir. Daşnaksütyun Partisi milliyetçidir ve bir çok konularda hükümete karşı çıkmaktadır. Faaliyeti yasaklanan Daşnaksütyun Partisi daha önce sol kanat partilerden oluşan bloğun bir parçası olarak seçimlere katılmayı düşünüyordu. Söz konusu blok, Karabağ-Ermenistan Grubu, Aydınlar Birliği, Anayasa Hakları Birliği ve Miras Hareketi gibi kurum ve kuruluşları çatısı altında birleştirmişti. Ancak, Merkezi Seçim Kurulu sol bloğun seçimlere katılmasına izin vermedi. Diğer taraftan Monarşist Parti ve Ermenistan Kadınları Partisi'nin de seçimlere katılması engellendi. Ter-Petrosyan, 5 siyasi partiyi de yanına alarak oluşturduğu Cumhuriyet Bloku'yla seçimlere katıldı. Seçimlere katılma oranının % 55 civarında olmasına karşın, Cumhuriyet Bloku 114 milletvekili çıkararak parlamentoda çoğunluğu oluşturmuştur. Şamiram Kadınlar teşkilatı ikinci sırayı alırken, Ermenistan Komünist Partisi kendisinden beklenen başarıyı gösterememiştir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Gagik Harutunyan aşırı milliyetçi blok ve komünistlerin yenilgisini izah ederken, onların iyi bir programdan yoksun olduklarını ve egoist davranışlarının seçim sonuçlarını etkilediğini ifade etmiştir. Halbuki, seçim öncesi yapılan kamuoyu araştırmaları, komünistlerin oyların en az % 20'sini alacaklarını gösteriyordu. Ermenistan, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Çok tehlikeli bir dar boğazdan geçme gayreti içindedir. Halk yoksulluk içinde yaşıyor. Minimum emeklilik bir Dolardan azdır. Devlet İstatistik Dairesi verilerine göre, ortalama maaş 2, 5 Dolara eşittir. Diğer taraftan, Merkezi Seçim Komisyonunun 1991 ve 1994'e ait verileri, son üç yılda ülke nüfusunun % 30 azaldığını göstermektedir. Başka bir ifadeyle, 1993'ün başlarından beri yaklaşık 1 milyon Ermeni ülkeyi terk etmiştir. Karabağ'daki Ermeniler oradan kaçmaktadır. Rusya ve batıya giden Ermenilerin sayısı süratle artmıştır. Ermenistan Bilimler Akademisi Sosyoloji Araştırma Merkezinin başkanı Georg Pogosyan'in sözlerine göre, Ermenistan nüfusunun % 70'i potansiyel göçmendir. Araştırmalar, Ermenilerin yalnız soğuk ve açlık yüzünden ülkeyi terk etmediklerini göstermektedir. Bunun kendine özgü sosyal ve siyasi sebepleri vardır. Ermeni gazeteleri, son zamanlarda 1993-1994 yıllarında ülkeyi terk eden Ermeniler arasında yapılan bir sosyolojik araştırmanın sonuçlarını yayınlamıştır. Fikirlerine baş vurulan Ermenilerin % 45'i polis ve buna benzer kuruluşların keyfi davranışları, % 24'ü sosyo-ekonomik sebepler yüzünden ve % 12'si ise serbest ticarete imkan sağlanmadığı için ülkeyi terk ettiğini bildirmiştir. Ermenistan'ın Dağlık Karabağ ve Azerbaycan'ın bazı bölgelerinde sürdürdüğü savaş ve savaşa bağlı olarak Azerbaycan ve Türkiye'nin Ermenistan'a uyguladığı ambargo hayatı olumsuz yönde etkilemiştir.Ermenistan, Gürcistan üzerinden Denize açılmak da dahil, komşularıyla özellikle de Rusya ve İran'la ilişkilerini geliştirme gayreti içindedir. Rusya-Ermenistan işbirliği kendisini hemen hemen bütün sahalarda göstermektedir. Bu bakımlardan, Rusya-Ermenistan yakınlaşması oldukça dikkat çekicidir. Soğuk Savaş döneminin sona ermesine karşın, jeopolitik savaş hala devam etmektedir. Rusya'nın zayıflamasına paralel olarak, batili petrol şirketlerinin bölgeye gelmesi ve bölgesel milliyetçilik hareketlerinin güçlenmesiyle birlikte, özellikle Hazer Havzası'nda özel bir uluslararası sistem oluşmaktadır. Rus Ordusu, Çeçenistan'ın stratejik Argun, Şali ve Gudarmes bölgelerine hücum ettiği zaman Rusya Savunma Bakani Graçov'un cephe hattı yerine Ermenistan ve Gürcistan'ı ziyaret etmesi tesadüfi değildir. Graçov, hem söz konusu cumhuriyetlerdeki Rus ordularını ziyaret etmiş, hem de ülke liderleriyle askeri işbirliği meselelerini tartışmıştır. Yeri gelmişken hatırlatalım ki, Rusya, Çeçenistan'a yönelik hücumlarında Ermenistan ve Gürcistan'daki üslerinden de faydalanmıştır. Rusya'nın Ermenistan'daki askeri üsleriyle ilgili anlaşma Mart/1995'te imzalanmıştır.Rusya'da Kafkasya Halklarına karşı antipatinin güçlenmesine karşın, Rusya hükümeti ve hatta bazı aşırı ırkçı ve milliyetçi Rus teşkilatlar Ermenistan'ı çok önemli bir müttefik olarak görmektedirler. Aşırı sağcı Rus teşkilatlar, Ermenistan'ı anti-Türk ve anti-müslüman siper olarak değerlendirmektedir. Ermenistan, Rusya için Türkiye'yi Kafkasya'dan uzak tutmaya ve Azerbaycan üzerinde baskıyı sürdürmeye yarayan bir araçtır.Ermenistan, başta Türkiye ve Azerbaycan olmak üzere, komşularını rahatsız eden problemlerin çözümünde ileriye ilk adımı atmalıdır. Silahlı Ermeni çeteleri, işgal altındaki Azerbaycan topraklarını terk etmeli ve Dağlık Karabağ problemi, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözümlenmelidir. Mevcut durum, Karabağ Meselesinin artık Kendi Kaderini Tayin Hakkinin sınırlarını aşmıştır. Ermeniler, Dağlık Karabağ'a kendi toprakları gözüyle baktıkları gibi, Üçüncü Ermenistan'dan bile bahs etmeğe başlamışlardır. Levon Şirinyan'ın Azatamart Gazetesi'nde yer alan yazısı buna güzel bir misaldir. Kendisinden çok emin görünen Şirinyan, Ermenistan yaylası ve onunla komşu bölgede 20 milyon Kürt'ün Milli Devlet fikrine sıkıca sarıldığını, bu yönde ilerlediğini, artık hiç kimsenin onlarin haklarini görmezlikten gelemeyeceğini beyanla, geleceğin daha korkunç olaylara gebe olduğunu ifade etmiştir. Şirinyan'ın hangi kaynaktan su içtiğini anlamak zor olmasa gerek. Bu tür yazılarla zihinleri bulandırıp bir sonuca varmak mümkün değildir. Şimdi, milleti içinde bulunduğu ağır durumdan kurtarmak için uyanma ve sağ duyulu hareket etme vaktidir. Tarihi tecrübeler, kin ve nefrete dayalı politikaların iflas ettiğini ve gelecekte de iflas edeceğini göstermektedir. Bu yüzden, bölgedeki son gelişmeler ve Ermenistan'daki genel durum, Erivan'ın sağ duyuyla hareket etme ve bölgede istikrarın sağlanması için cesur adımlar atmasının zamanının geldiğini göstermektedir.Dünyanın odak noktasında yer alan Türkiye, bölgede istikrar unsurudur. Bu kuru bir iddia değildir. Pravda Gazetesi, Kafkasya ve Orta Asya ile yakından ilgilenen ülkelerin, özellikle de İran'ın bölgeye katkılarından söz ederken, özellikle Türkiye gerçeğini vurgulamıştır. Pravda'ya göre, Türkiye, ciddi yatırım imkanları, modern teknolojisi ve laik sistemiyle Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri için en uygun modeldir. Türkiye'nin bu hedeflere doğru yürümesi, yalnız ülkede değil, ülke sınırlarının dışında da istikrar ve barışa katkıda bulunacaktır. Özellikle Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, bir çok batili ülke, bölgede oluşan yeni jeo-politik ortamda Türkiye'nin önemli rol oynadığını kabul etmektedir. Financial Times Gazetesine göre, Batı Avrupa ülkeleri Türkiye'yi doğu Akdeniz'de siyasi ve ticaret merkezi, Kafkasya ve Orta Asya'da ise istikrar unsuru olarak görmektedirler. Bütün Avrupa ülkeleri ve Amerika ise Türkiye'yi Bölgesel Güç ve Laik Demokratik Model olarak değerlendirmektedir. Financial Times Gazetesine göre, Türkiye, Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğudan Orta Asya'ya kadar uzanan bölgede büyük bir istikrar unsurudur. KAYNAKLAR:1) Kırzıoğlu, Prof. Dr. M. Fahrettin, Kars İli ve Çevresinde Ermeni Mezalimi (1918-1920), KÖKSAV Yayınları, Ankara 1999. 2) Aslan, Yasin, Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında, Ankara 1997. 3) Ermeni Alimleri ve Feryat Koparan Taşlar (Rusça) 1902, s 80-123 4) AFP, 6 Mayıs 1994. 5) Azerbaycan Sovyet Ansiklopedisi IV, sayfa 81-82, Azerbaycan Gazetesi, 11 Mart 1994. 6) Moscow News, 11 Aralık 1993, Nu: 46, ITAR-TASS, 31 Ağustos 1993. 7) Nezavisimaya Gazeta, 8 Nisan 1994, Nezavisimaya Gazeta, 18 Ocak 1994. 8) Moscow News, 15 Ocak 1993. 9) Naş Sovremennik (Muasırımız) dergisinin 1993/4 cildi. 10) Segodnaya (Bu Gün) Gazetesi, 9 Nisan 1994. 11) Nezavisimaya Gazeta, 8 Nisan 1994. 12) Nezavisimaya Gazeta, 18 Ocak 1994. 13) Azatamart Gazetesi, 2-8 Kasım 1993. 14) Snark Haber Ajansi, 7 Aralık 1993. 15) Moskovskaya Pravda 24 Eylül 1992. 16) Turan Ajansi, 4 Aralık 1993. 17) Moskovskiya Novosti Gazetesi, 1992/13 18) Azadlig, 12 Mayıs 1992. 19) Azatamart 2-8 Aralık 1993. 20) Soviet Analyst 15 Mayıs 1991, nu: 10. 21) Neue Zeurcher Zeitung, 9 Şubat 1993. 22) Frankfurter Allgemeine Zeitung, 15 Şubat 1993. 23) Wall Street Journal, 25 Ocak 1995. 24) Segodniya, 28 Haziran 1995. 25) Segodniya, 13 Temmuz 1995. 26) İTAR-TASS, 27 Kasım 1994. 27) Snark Haber Ajansı, 1 Aralık 1993. 28) New Times, Kasım/1994 29) Country Report, 1994. 30) Segoniya, 30 Haziran 1995. 31) Salam (İran gazetesi), 7 Ekim 1995. 32) Moscow News December 8-14, 1995 . 33) Komersant-Daily, 17 Ekim 1995. 33) Nezavisimaya Gazeta, 4 Ocak 1996. 35) Azatamart Gazetesi, 7-13 Eylül 1993. 36) Republik Ermenistan 3 Ağustos 1993. 37) Pravda, 3 Mart 1993. 38) Financial Times, 21 Ocak 1994. 39) Vremya , 5 Mayıs 1993. 40) Los Angeles Times, 5 Ekim 1990. 41) Armenian Weekly, 7 Mayıs 1994.Ermenilerin Ermenilere ZulmüKomitacı Ermeniler sadece Türkleri katliama tabi tutmakla kalmamış, aynı zamanda durumlarından şüphelendikleri ve Türklerin tarafını tuttuğunu düşündükleri Ermenilere de çeşitli zulümler yapmışlardır.1890 Temmuzundaki Kumkapı gösterisinden sonra Hınçak Komitesi, durumlarından şüphelendiği, hükümet taraftarı kabul ettiği Ermenilere suikastlar uygulamaya başlamıştır. Avukat Haçik, 15 yaşında Armenak adında bir Ermeni tarafından öldürülmüştür. Gedikpaşa Kilisesi vaizi Dacad Vartabet, parçalanmıştır.Ruhani Meclis'e üye seçilen Mampre Vartabet, hükümete ajanlık ettiği için suikasta uğramış ve yaralanmıştır.Patrik Aşıkyan'ın komitenin planlarını hükümete haber vermiş olmasından şüphe edilmiş, bu sebeple, komite tarafından kur'a ile görevlendirilen Diyarbakırlı Agop adında bir Ermeni genci tarafından 28 Mart 1894 günü kendisine patrikhane kilisesinde bir suikast yapılmıştır. Suikastçının kullandığı Karadağ tabancası bozuk olduğu için ateş almamış, genç Ermeni tutuklanmıştır.10 Mayıs 1894'te Hınçak Komitesi; Aşıkyan'ın arkadaşı kabul ettikleri Simon Maksut'a, Galata'da Havyar Hanı önünde iki komiteci vasıtasıyla suikast yaptırmışlardır. Bu suikastlar hakkında Fransız elçisi Mösyö Cambon, 27 Mart 1894 tarihinde Fransa Dışişleri Bakanlığı'na şu bilgiyi vermiştir:Cambon'dan Casimir Perier'yeBeyoğlu: 27 Mart 1894Geçen Pazar günü Patrik Aşıkyan, ayinden sonra patrikhaneye dönmek üzere Kumkapı Kilisesi'ni terk ederken on sekiz yarlarında bir Ermeni genci, tabancası ile nişan alarak üstüne birkaç defa ateş etmiştir. Silah bozuk olduğundan, patriğe hiçbir kurşun isabet etmemiştir. Patrik bayılmış ve evinde tedavi görmüştür. Genç Ermeni karakola götürülmüş ve cinayetin sebebi konusunda sorguya çekilince Aşıkyan'ın Ermenilerin düşmanı olduğunu, sık sık hükümete ihbarlar yaptığını ve Ermenilerin de milleti bu adamdan kurtarmak için and içtiklerini söylemiştir. Aynı zamanda kendisinin ve mezhepdaşlarının padişaha bağlı olduklarını belirtmiştir.CambonMösyö Cambon'un 3 Haziran 1894'te gönderdiği mesajda ise şöyle denilmektedir:Cambon'dan Dışişleri Bakanı Hanotaux'yaBeyoğlu: 3 Haziran 1894Son günlerde İstanbul'da Ermeni cemaatinden birine suikast yapılmıştır. Bugün tehlikeden kurtulmuş olan bu şahıs, Patrikhane kapı kahyası ya da baş tercümanı, zengin bir banker, Harbiye Bakanlığı müteahhitlerinden Simon Maksud Bey'dir. Patrikhane halk meclisi üyelerinden olan Maksud Bey, çoktan beri mezhepdaşlarınca Türklere satılmış ve millet haini olarak tanınmıştı.Geçen yıl, Ermenilere Sultan Mecit tarafından verilmiş olan anayasanın kutlanması padişah tarafından yasak edildiği zaman Maksud Bey, bu yasağın kaldırılması hakkında teşebbüste bulunulmasını reddetmiştir. O zamandan beri Ermenilerin tahrikçi ve fesatçılarının şiddetle nefretini çekmişti.Kendisini öldürmeye teşebbüs eden Van'lı Ermeni hamalları, Kürtlerden, Türk memurlardan Van'da çok sıkıntı çekmiş kimselerdir.Siyasi bir cinayet karşısında bulunduğumuz şüphesizdir. Katiller, Ermeni komiteleri tarafından yazılmış belge ve mektupları taşıyorlardı. Kendileri Levon adında biri tarafından para verilmek suretiyle bu iş için tutulmuş olduklarını kabul etmişlerdir. Bunlara silah vermek suretiyle komiteler, patriğe yapılan suikasttan sonra Türk dostu olan, milli davaya ihanet etmekle suçladıkları yüksek Ermeni sınıflarına mensup kimselere karşı bu suretle bir uyarıda bulunmak istemişlerdir.Bu hareketleriyle komiteler, artık illerde değil, merkezi hükümette darbelerini indirmek, faaliyetlerine daha büyük bir alan temin etmek ve padişah üzerinde kuvvetli bir etki yapmak istemişlerdir.Bu suikasttan, padişah çok heyecanlanmıştır. İstanbul'da polis tarafından yapılan birçok tutuklama da bunu kanıtlar.P. CambonKumkapı gösterisinden sonra Hınçak komitesinin İstanbul şubesi başkanı Murad (Hamparsum Boyacıyan)'dır. Hınçak temsilcisi olarak da Kafkasya'dan Vart Badrikyan gelmiştir. Badrikyan bir-iki ay sonra tutuklanmış, ancak Rus tebaası olduğu için Rusya elçiliği tarafından alınmıştır. Bunun yerine yine Kafkasya'dan Ardavazt Ohancanyan gönderilmiştir. Suikastlar, bu temsilciler zamanında ortaya çıkmıştır(1).Ermenilerin Ermenilere zulümleri sadece suikastlardan ibaret değildir. İsyanlar için para teminine çalışan Ermeni komitecileri, çok sayıda Ermeni vatandaşını soymuşlardır. Nitekim mütarekede büyük rol oynamış meşhur Pantikyan'ın asıl adı Rezi Yalkın olan M. Sıfır'a verdiği şu bilgi son derece çarpıcıdır:Şu ciheti bilhassa tebarüz ettirmek isterim ki, o sıralarda Anadolu'nun muhtelif mıntıkalarında yapılan isyan hareketlerine mukabele olmak üzere Kürt ve Türklerin yaptıkları baskınlarda, Ermenilerin maruz olduğu maddi zayiat nispeti, Hınçakların İstanbul'da yaptıkları bu soygunculukta ele geçirdikleri servetler yekununun, emin olunuz ki, yüzde birini bile tutmayacak kadar azdı. Komitacılar, İstanbul Ermenilerini o kadar insafsızca soymuşlardı. Birçok zenginleri on paraya muhtaç bir vaziyete sokmuşlardı.Bu soygunculuğu rakamla göstermek, yeni Ermeni nesline ibretli bir ders vermek için, o zaman gasp edilen para miktarları ile sahiplerinin isimlerinden hatırımda kalanları şu sütunlara sıralamayı faydalı görüyorum:Hınçak komitesinin Bakırköy, Yedikule ve Samatya taraflarında meşhur fesatçılardan Van'lı papaz Murat Irakliyan'ın reisliği altında soygunculuk yapan bir heyeti, yalnız fakir Ermeni esnaf ve zenaat sahiplerinden yirmi iki bin altın toplamış ve ayrıca halı tüccarı Karnik Sümbülyan'dan altı bin, manifaturacı Nişan Şahpazyan'dan beş bin, zahireci seyyarlardan on üç bin altın almışlardı.Yenikapı, Kumkapı semtlerindeki soygunculuk da bundan aşağı değildi. Bütün küçük esnaf ve zenaatkarların varı yoğu alınmış, sayılı varlıklıların kasaları adeta boşaltılmıştı. Hatıralarım eğer beni aldatmıyorsa, bu semtlerdeki vurgunun yekunu da otuz bin altını bulmuştu. Galata ve Beyoğlu'nu haraca bağlayanlar, soygunculuğun en büyük rekorunu kırmıştı. O zamanın sayılı mücevhercilerinden yalnız İstepan adındaki bir Ermeni zengininden otuz bir altın alınmış ve vurgunun bu semt yekunu yüz bin altını bulmuştu. Patrikliği de ele geçiren İzmirliyan, komitenin beş gizli hafiyesi Mığır'la, papaz Murat Iraklıyan'ı, Halepli Musdiç Keşişyan ve arkadaşları o günün azametli birer varlıkları olmuştu.O zamanın komitecileri, bu paralardan mühim bir kısmının saray adamlarına verildiğini söylemişlerdi. Fakat, bu sözler tamamıyla yalandır. Çünkü, Murat Iraklıyan, bu soygunculuktan on sene sonra kaçarak olarak Sofya'da bulunduğu sırada, hadiseyi bütün açıklığı ile bizzat babama anlatmış, kendi hissesine düşen otuz bin altının o zaman İzmirliyan tarafından zorla elinden alındığını da yana yakıla söylemeyi unutmamıştır(2). Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Oktay, Ermenilerin Ermenilere zulmü konusuyla ilgili son derece çarpıcı bir örnek tespit etmiştir:İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra oluşan siyasi atmosfer sonrası Van'da belediye başkanlığı, Van idare meclisi azalarından Bedros Kapamacıyan isminde bir Ermeni'ye 1909 yılı ortalarında teslim edilmiştir. Şehir nüfusu Müslüman çoğunluğa sahip olmasına rağmen hiçbir ayrıma uğramadan Kapamacıyan Efendi herkesin teveccühünü kazanarak aza seçilmiş, dolayısıyla Müslümanların da oyunu almıştı. Zira yapılan seçim neticesinde 10 idare meclisi azasından ikisi Ermenilerden seçilmişti.Yöneticiliği esnasında halkı memnun eden ve fakat Taşnak ve Hınçak komitelerine karşı daima Devlet-i Osmaniye'den yana tavır koyan Kapamacıyan Efendi, Van'da yaşayan Türk ve Ermeni toplumunun huzur ve refahı için hizmet etmiştir. Belediye reisi Kapamacıyan, halkın huzuru ve şehrin geleceği için canla başla çalışırken Ermeni Patriği, Ermeni meselesini Avrupa devletleri nezdinde canlı tutabilmek için Taşnak komitesiyle işbirliği yaparak Van ve civarında bazı tertip ve provokasyonlara girişmiştir.Bu tertipler doğrultusunda Van'da nisan 1912 de bir dizi yangınlar çıkmış ve bu yangınlarda bazı Ermenilerin de evleri yanmıştı. Patrik bu yangın ve provokasyonlar meselenin belediye reisi ağzıyla Avrupa elçiliklerine rapor edilmesini yani Müslümanların Ermenilerin mallarını canlarını her an ortadan kaldırmaya hazır olduğunu, bu olayları Müslümanların çıkardığını bildirmesini istemiştir. Belediye reisi Kapamacıyan Efendi ise, meselenin böyle olmadığını yangını Ermeni Taşnak komitelerinin çıkardığını anlatan bir rapor göndermiştir.Yıllardır Van merkezinde büyük bir gayret içerisinde çalışan ihtilalci Ermenilerin işlerini zora sokan Kapamacıyan Efendi'nin yaşaması artık komite için hazmedilemez bir durumdu ve Reis hakkında infaz kararı çıktı. Teorilerini Ermeni-Türk çatışması üzerine kuran ihtilalci çeteler, daha önceleri de Ermeni ileri gelenlerinden Osmanlı devletine destek vererek halkın üzerindeki kendi hakimiyetlerini yok edenlere karşı suikastlar düzenlemişler, böylece korku salarak aleyhlerinde oluşacak muhalefeti de ortadan kaldırmış olacaklardı.Sık sık tehditler alan Van belediye reisi Kapamacıyan Efendi 10 Aralık 1912 günü, isminin üzerine kara haç basıldığından habersiz bir şekilde kalabalık aile efradıyla akşam vakti akrabalarından Marcidciyan Efendi'nin isim koyma günü kutlamalarına misafir olarak gitmek için evinden dışarı çıkıp kapısında bekleyen kızağa bindi. Bu esnada evin etrafında tertip alan Taşnakçı bir grup, kalabalığın üzerine yaylım ateş açmağa başladı. Hazırlıksız ve korumasız bir şekilde yakalanan Reis kafasına isabet eden iki adet kurşunla cansız bir şekilde yere yığıldı.Başkanın evi Bağlar mevkiinde olduğundan en yakın karakol on dakika mesafedeydi. Bunun için jandarma olay mahalline yetişinceye kadar katiller karanlıktan da istifade ederek kaçtılar. Bağlar mevkii büyük bir çoğunlukla Ermenilerin iskan ettiği bağlık bahçelik bir mahalle olup Taşnak komitesinin en güçlü olduğu yerdir. Bu yüzden katillerin kaçıp saklanması oldukça kolay olmuştur.Olayı görenlerin ifadeleri alınmağa başlandı. Katillerin eşkal ve haklarında bilgiler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Özellikle Reisin oğlunun verdiği ifadeden anlaşıldığına göre Karakin ve arkadaşı bu cinayeti işlemiş olabileceği ortaya çıkıyordu. Böylece katillerin aşağı yukarı belirmesi Müslüman ahali ile Ermeniler arasında çıkması olası bir karışıklık önlenmiş oldu Hızlı bir şekilde operasyonlar yapılarak Karakin yakalanmış ve ismini tespit edemediğimiz arkadaşı ise kaçmayı başarmıştı.Olayı gerçekleştiren ekibin içerisinde arabasıyla bulunan ve daha önce Van'a silah sokmak suçlarından aranan arabacı Potur, Saraç Osep, kuyumcu Karakin, olaydan sonra Karagündüz köyüne kaçan ve Taşnak komitesinin önde gelen üyesi ve Kapamacıyan efendinin öldürülmesini planlayan Sahaf lakaplı şahıslar da sıkı bir takipten sonra yakalanmışlardır. Olay anından beri kayıp olan katil Karakin'in arkadaşı daha sonra yakalanarak hapishaneye konulmuştur.Van'da Taşnak komitesi mensuplarının çıkardığı Azadamart gazetesi köşe yazarlarından Viramyan Efendi'yle Ermeni mektepleri müfettişi ve Taşnak komitesinin Van sorumlusu Aram Manukyan Efendi'nin ve bazı ileri gelen Taşnak komitesi üyelerinin bir kısmı Belediye başkanı Kapamacıyan Efendi'nin öldürülmesinin azmettiricisi olarak tutuklanmalarına karar verildi.Ermeniler tarafından oldukça fazla sevilen Kapamacıyan Efendi'nin katli üzerine hızlı bir şekilde gidilmesi, katillere gerektiği ceza verilemese bile en azından yakalanmaları, ahali arasında memnuniyetle karşılandı. Katillerin Ermeni olması ise, Ermeniler içerisinde derin bir üzüntü meydana getirdi. Kapamacıyan'ın icra edilecek cenaze merasimi için gerekli tedbirler alınarak asayişin bozulmamasına özen gösterildi.Cenaze merasime yabancı misyon şeflerinden İngiliz, Rus, Fransız konsolosları da katıldılar. Bunun yanında merasime askeri erkandan kimse iştirak etmediği gibi cenazede Taşnak komitesinden de hiç kimse bulunmamsı manidardır. Taşnak komitesi bu tavrıyla açıktan reisi öldürdüğünü net bir tavırla sevenlerine ve düşmanlarına bir gözdağı vesilesi yapmıştır. İhtilalci Taşnak Ermenileri emellerine ulaşabilmek için gözünü bile kırpmadan kendi insanlarını öldürebiliyorlardı. İhtilal için uygun ortamın oluşturulabilmesi için her türlü eylemi göze alan komiteciler faaliyetlerini bir sistematiğe bağlayarak yaptıkları çalışmalar Rusların da yardımıyla netice vermiş ve Van'ı geçici olarak işgal etmişler, Ekim 1917 Bolşevik ihtilaliyle Ruslar geri çekilince Van tekrar Türklerin eline geçti(3). Oktay, Ermenilerin Ermenilere zulmü konusunda Altan Deliorman'dan şu satırları nakletmektedir:Ermeniler Anadolu'da faaliyetlerini sürdürürken bir taraftan da İstanbul'da kendilerine yüz vermeyen dindaşı Ermenileri katlediyorlardı. Avukat Haçik, Gedikpaşa kilisesi başpapazı Dacad Vartabet, tüccar Karagözyan, kandilci Onnik, Apik Uncuyan, polis memuru Markar, Meclis-i ruhani üyesi Mampre Vartabet, Hacı Dikran Mıgırdıc Tütüncüyan Ermeni çeteciler tarafından katledilen yüzlerce Ermeni'den sadece birkaçıdır(4).KAYNAKLAR1) Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987, s. 469-471. 2) Banoğlu, Niyazi Ahmet-; Gündüz Matbaası, Ankara 1976, s. 24-25. 3) Oktay, Doç. Dr. Hasan-; www.ermenisorunu.gen.tr/makaleler 4) Deliorman, Altan-; Türklere Karşı Ermeni Komitecileri, İstanbul 1975, s. 31.Gaziler ve Görgü Tanıkları AnlatıyorMuhammed Reşit GüleşerBaba Adı: Abdullah Anne Adı: Babibe Doğum Yeri: Van Doğum Tarihi: 1900Ermeni mezalimi sırasında 15-16 yaşlarında Darü'1-Muallimin öğrencisi olan bir gençtim. Bu sebeple olayları gayet iyi hatırlıyorum. Birinci Cihan Harbi öncelerinde nüfusları 17.000 kişi olduğu söylenen Ermenilerle birlikte gayet iyi yaşıyor, komşuluk ediyorduk. Biz onlara çok iyi muamele ediyorduk.Meşrutiyet'in ilânıyla hürriyet, eşitlik ve adalet prensiplerini, kendi lehlerine istedikleri gibi değerlendirerek şımarmaya başladılar. Van'daki liderleri Aram Paşa adında birisi idi ki, Sultan Hamid'in tahttan indirildiğini kendisine tebliğ eden heyet içerisinde de bulunmuştu; Van'da yeraltı teşkilatı kurmuşlardı. Şimdi Büyük Camii'nin yanı başında bir mahzenden başlayarak, ta kale dibindeki eski şehire kadar uzanan tüneller yapmışlardır. Öyle ki, bu tünellerden atlı olarak geçmek bile mümkündü.Bir gün bir tünelin, üstünün çökmesi üzerine bir nöbetçi tarafından tesadüfen bulundu. Hatta Ermenilerden birisinin ihbarı üzerine, Aram Paşa'yı, Büyük Camii civarında bir mahzende yakaladılar ise de, o günkü politikalar sebebiyle kendisine hiçbir şey yapılmadı, salıverildi. Kısaca Ermeniler adam akıllı teşkilatlandırılmışlardı. Zaten ticaret hayatını ellerinde tutan Ermeniler iktisadi bakımdan da gayet iyi durumda idiler. Ermeni ve Yahudilere, orduya silahlı olarak katılmak izni verildikten sonra Van fırkası giderken Ermeni çeteciler orduya kendi silahlarıyla birlikte katılmışlardı. Bizim askerlerimizin elinde ham demirden Alman yapımı iptidai tüfekler vardı, dört mermi attın mı, beşincisi önüne düşerdi. Daha sonra Van'a dönen Hacı Latif Bey ve başkalarından duyduğumuza göre, Van fırkasında bulunan Ermeniler askerlerimizi arkadan vuruyorlarmış. Hatta Doğu Cephesi'nden gelen ve Van'daki hastanelerde yatmakta olan yaralı Türk askerleri de Ermeni hemşire ve doktorlar tarafından zehirlenmek suretiyle öldürülüyorlarmış.Van'daki duruma gelince: Ruslar bu sırada Muradiye, Özalp ve Başkale'den olmak üzere üç koldan harekete geçmişlerdi. Şehirde ise Ermeniler isyan etmiş, 29 gündür Müslüman ahaliye karşı harp ediyorlardı. Hatta bizim üç kışlamız vardı (Hacı Bekir, Aziziye, Toprakkale). Onar kişiden, yani birer manga asker nöbet tutardı. Bu kışlalara da baskınlar yaparak askerlerimizi koyun gibi boğazladılar, kapı komşumuzun amcası Ali Çavuş da orada şehit olmuştu. Bizim zaten çok zayıf olan milis güçlerimiz mazgallar kazmak suretiyle savaşmaya çalışırken onlar makinalarla duvarlarda gedikler açıp her tarafı yaylım ateşine tutuyor; gazyağı tenekelerini döküp ateşe veriyor, kendileri yer altındaki mahzenlere iniyorlardı. 29 gün boyunca bu zalim saldırılar devam etti. Nihayet Müslüman ahalinin daha fazla kırılmaması için hicret emri verildi. Vasıtaları olanlar vasıtalarıyla, olmayanlar büyük bir perişanlık içerisinde yollara düştük. İnsanlar yollarda çocuklarını bıraktı, açlıktan, salgın hastalıktan kırıldı.Burada şunu hatırlatmak gerekir ki, Ermeniler yalnızca Van'da değil köylerde de büyük zulüm yapmışlardı. Tımar'ın, Başkale'nin, Özalp'ın köylerinden Müslüman halkın evlerini ot tıkayıp ateşe veriyor, dışarı kaçmak isteyenleri de kurşunla, süngüyle öldürüyorlardı. Zeve'de birkaç köyün halkı Ermenilere karşı birleşerek savaşmış; ancak mağlup olan yedi köyün halkı birkaç kişi dışında, burada toptan yok edilmiştir. Şimdi anıt da dikilmiş olan bu köyde hâlâ, toplu halde katledilmiş insanların cesetleri çıkmaktadır.Sonra buradan hicret eden insanlar için oniki gemi tahsis edilmişti. Dört tanesinde Van'da görevli memur ve aileleri vardı. Tabii gemiciler de hep Ermeni'ydiler. Dört gemi dolusu insanı bu gemicilerin yardımıyla adaya (Adır) çıkaran Ermeni fedailer bu insanların hepsini katlettiler. Diğer sekiz geminin ahalisi de Tatvan yakınındaki bir adada tahassun etmiş olan Ermeniler tarafından yok edilmek istendi ise de onların silahları bulunduğundan savaşarak az bir kayıpla kurtulmayı başarmışlardır.Van'dan göç ettiğimizde önce Bitlis'e, oradan Diyarbakır'a gittik. Yol boyunca Ermeni zulmünün izlerini gördük. Nihayet Van'a döndükten sonra, gördüklerimizi, duyduklarımızı anlatacağım. İnsanlara her türlü işkenceyi yapmışlar. Allah rahmet etsin. Yüz küsur yaşlarında İsa Hoca adında bir zat vardı. Eşeğe binip gezmişler, Evlere baskınlar yaparak talan etmişler; kadınları kızları toplayarak Ziya Bey'in evine doldurmuşlar, hepsinin namuslarını defalarca kirletmişler. Öldürdükleri insanları kuyulara atmışlar; hatta bizim camiin kuyusunu bile cesetlerle doldurmuşlar.Cevdet Paşa birinci defa Van'a girdiğinde, kocası harpte olup hayvanı olmadığı için gidememiş ve esir düşmüş bu kadınlardan 130.unu jandarmalara teslim ederek Diyarbakır'a gönderdi. Hatta bunlardan otuz kadarı da bizim evde kalırlardı. Kirman eğirmek suretiyle geçimlerini sağlarlardı. Onlara tayın de verilirdi. Onların anlattıklarına göre Ermeni çetelerinden gördükleri zulüm ve işkencenin haddi hesabı yoktu. Erkeklerin derilerini yüzmek, uzuvlarını kesmek; kadınların da namuslarını kirletmek, kazığa oturtmak gibi zulümlere maruz bırakıyorlardı. Biz Van'a dört sene sonra döndük. Evvela iki sene kaldık: Van'a geri geldik: Ancak Rusların şehre girmesi üzerine yeniden göç etmek zorunda kaldık. Bu defa Siirt'e kadar gittik. Döndüğümüzde 200-250 kadar Ermeni hanesi Çarpanak Adasında tahassun etmişlerdi. Türkler nasıl olsa gider, biz yine Van'a yerleşiriz diye umuyorlardı. Bunların çoğu da sanatkardı ancak bir süre sonra çıkarılan kanunla koruma altında, hükümet tarafından Revan'a gönderildiler.Ancak yedi defa düşmanın girip çıktığı Van , Ermeni mahalleleri dışında tamamen harap olmuştu. Van'ı yeniden imar ettik.Şeyh Cemal TalayBaba Adı : Cimşid Ana Adı : Fatma Doğum Yeri : Van Doğum Tarihi : 1901Ermeniler, Ruslar'dan silah yardımı görüyorlardı. Van'da konsoloslukları bulunan İngiltere, Fransa ve Amerika'nın teşvikleriyle Ruslar tarafından silahlandırmakta olan Ermeniler, 1915 yılı başlarında taşkınlıklarını artırmışlardı. Ben o sıralarda 13 yaşında idim.Ruslar silah yardımını gizli yollardan yapıyorlardı. Rusya'dan Trabzon limanına gönderilen ve oradan deve kervanlarıyla Van'a ulaşan şeker ve gazyağı yükleri içerisinde gönderilen yeni model silahlarla donatılıyorlardı. Hangevenk'de (eski şehir meydanı) kervan mallarının dağıtımı yapılırdı;gazyağı tenekeleri içerisinde getirilen silahlar da gizlice Ermeni milislere verilirdi. Ermeni isyancıların Van'daki lideri Aram paşa idi; ancak Taşnak komitesi reisinin adını hatırlamıyorum. Hepsi de Van merkez olmak üzere toprak iddialarında bulunuyorlardı. XI. Fırka Van'da görev yapıyordu. Seferberlik dolayısıyla bu Askeri kuvvetimiz Erzurum'a gitti. Bundan cesaret bulan Ermeni çeteciler faaliyetlerini artırarak Müslüman ahaliye zulmetmeye başladılar.Fedailer, Müslüman köylere ve mahallelere baskınlar düzenliyorlardı. Onlara karşı yalnızca, Diyarbakırlı İmam Osman Hoca önderliğinde, şehirde cephe dışında kalmış olan yaşlı ve askerlik çağından küçük gençlerden mürekkep milis kuvvetlerimiz vardı. Şimdi o olaylardan hatırladığım bir tanesini anlatayım. Biz Ermenilerle aynı okullara giderdik. Ermeni komitacılarından olan bazı öğrenciler Rüştü adlı bir arkadaşımızı ders çalışmak bahanesiyle kandırıp evinden alıyorlar. Okul, hükümet konağının yanında. Onlar delikanlıyı Sanayi Çarşısı'nın olduğu yerdeki Isıtma köprüsüne getiriyorlar. Irzına geçip,türlü hakaretlere uğrattıktan sonra öldürüyorlar. Ailesi ertesi gün cesedi buldular. Onun için bir de türkü yaktılar.Arabaya bindim belim büküldü,Zalim atlı vurdu, kanım döküldü.Aradım, bulamadım derdime derman, aman başıma Ferman.Aman Mahmud Emmi kaldırın beni.Aradım bulamadım derdime derman, aman başıma Ferman,Kanımı kurtarmak için başıma çare.Bizim milis kuvvetlerimiz, şimdi Van Devlet Hastanesi'nin karşısında bulunan Mahmut Ağa kışlasında bulunuyorlardı. Ermeniler ile harp etmeden bir gün önce milislerimiz nöbetteydiler. Fakat Ermeniler geceden hazırlık görmüşler, Hükümet Konağı'nın duvarlarını delip mevzilenmişler. Milislerimiz sabah namazı için kışlanın yanında akmakta olan bir akarsuda (Kara Mehmet) abdest alırlarken kurşun yağmuruna tutulmuşlar.Bir çok milisimiz orada şehit oldu. Artık Müslüman ahali ile Ermeniler arasında çatışmalar başlamıştı. Herkes sokaklara döküldü. Bir kargaşadır aldı yürüdü. Biz de kalktık okula gittik. İki öğretmenimiz vardı; biri Selanikli, diğeri Edirneli. Bize hadi yavrular, okul tatil oldu, helalleşelim, belki bir daha kavuşmak mümkün olmaz dediler ve Ermeni kurşunlarına hedef olmamamız için ara yollardan gitmemizi tembihlediler.Okuldan ayrıldık, fakat biz birkaç arkadaşımızla yine eski yolumuzdan gidiyorduk. Baktık Tebrizkapı'nın orada silah, mühimmat deposunu açmışlar, silah dağıtıyorlar, Ermeni çetelere karşı Müslüman ahaliye. O sırada baktık birkaç Ermeni arka taraftan kaleye çıkıyor. Silah dağıtan adama haber verdik. Elindeki cephane sandığını yere atıp Analıkız'ın olduğu yerden onlara ateş açtı. Ermeniler kaçtılar. 2-3 Nisan 1331 tarihinde harp başladı. Ruslar da 1330 (1914-15)'da henüz cepheyi yaramamışlar. Fakat Çaldıran- Bahçesaray'dan geçip askerimizi arkadan sarmışlardı. Molla Hasan köyünde karargah kurdular. Hatta buradan askerimize cephane silah gönderilmek istendi ise de; malzemeyi götürmekte olan genç öğrenci ve yaşlılar soğuk sebebiyle ilerleyemediler. Onlardan birçoğu kötü hava şartları yüzünden şehit oldular.Biz de hiçbir yere hareket edemedik. Fakat baharda Ermeniler iyice azıtmışlar; 10 Mayıs 1331 (1915) 'de Ruslar da Van'a doğru hareket etmişlerdi. Bunun üzerine Vali Cevdet Bey'in emriyle biz de Van'dan muhacir olduk. Harp sırasında ne alınabilirse onları alarak yollara düştük. Ermeni zulmü öyle bir noktaya gelmişti ki, yaşlı, hasta, esir, kadın, çocuk hiç kimse kurtulamıyordu. Mezalim o derecede ki, baş destekçileri olan Ruslar bile, Ermenileri bu tür hareketlerden men etmeye uğraşıyorlardı.Benim anneannem, adı Mihri idi, dayımın birisinin belden aşağı felçli olması dolayısıyla, bizimle birlikte muhacir olamamıştı. Bu olaylar sırasında dili tutulan anneannem daha sonra işaretlerle anlatmıştı. Dayımın bıyıklarını etleriyle birlikte kesmişler. Hacı Ziya Bey'in esirhane haline getirilen evine götürmüşler. Oradaki esirlere envai çeşit eziyet etmişler; tâ ki Ruslar gelene kadar. Alemiz muhacirliğe 23 kişilik bir kafile halinde çıktık. Bitlis, Urfa yollarında ailemizin çoğunluğunu kaybettik. Van'a ancak iki kişi olarak döndük. Muhaceratta ilk durağımız Bitlis idi; 11 günde vardık oraya. Sonra Siirt'te gittik, orada akrabalarımız vardı, bir-iki ay kaldık. Rus'un yaklaşması haberi üzerine tekrar yola koyulduk. Diyarbakır'a gidiyorduk. 250 kişilik kafile idik. Yollarda susuzluktan, açlıktan perişan olduk. Oradan Kurtalan'a vardık. Diyarbakır'a gittik. Kebir köyüne indik. Fakat sıcaktan dolayı fazla kalamadık. Tekrar Van'a dönmek üzere yola çıktık. Zoh (Kurtalan)'a geldiğimizde; Rus'un tekrar Van'a girdiğini öğrenince Siirt'e gittik. 1332 baharında da Bağdat'a gittik. İngilizlerin oralarda ilerlemesi üzerine Mardin'e geldik. 1333'te Urfa'ya geldik. Urfa'ya giren Fransızlar Halep Ermenilerini şehre getirerek Müslümanlara eziyetlere başladılar. 22 gün harp ettik.Sonuç malum yenildiler. Nihayet 20 Mayıs 1331'de ayrıldığımız Van'a, Ekim 1337'de 23 kişilik aileden ayakta kalabilen iki kardeş dönebildik. Van tamamıyla harabe olmuştu. Ermeniler her tarafı yakıp yıkmışlardı. Yalnızca Ermenilere ait olan evler yerinde duruyordu. Hatta Türk ordusunun Van'a girmesi üzerine Türk Halkına reva gördükleri zulme misilleme yapılacağını düşünen 2.000 kadar zanaatkar Ermeni Adır adasına sığınmışlardı. Türk Hükümeti onların güvenlik içerisinde Revan'a gitmelerini sağlamıştı.Salih TaşçıBaba Adı : Mirza Ana Adı : Hane Doğum Yeri : Van Doğum Tarihi : 1883Rusların yardımlarıyla ayaklanan Ermeniler, yıllarca birlikte yaşadıkları Müslümanlara karşı harp etmeye başladılar. Maksatları bizden toprak koparmak, devlet kurmaktı. Yer altında mahzende tahkimat yapan Ermeniler, cinayetlerini işledikten sonra rahatça buralarda barınıyorlardı.Van'ın içinde, kalede, köylerde büyük zulümler yaptılar. Başlarında Aram Paşa adlı birisi vardı. Silah ve cephane bakımından çok zengin olan Ermeniler karşısında yenik düştük. Bunun üzerine daha fazla kayıp vermemek için hicrete karar verildi.Halkın bir kısmı Bitlis'e doğru kara yolundan, bir kısmı deniz yolundan gittiler; gidemeyenler toptan katledildiler. Vanlı muhacirler Türkiye'nin her yanına dağıldılar. Bitlis'e, Diyarbakır'a, Elazığ'a, Nazilli'ye, Burdur'a gittiler. Fakat bundan daha büyük mezalim Van'ın köylerinde yapılmıştı. Köylerde Ermenilerle Ruslar yolları tuttular. Erkekleri katledip, tertemiz kadınları kirlettiler. Köylerdeki Ermeni eşkıyalar bundan sonra Van'da toplanıp cürümlerine burada devam ettiler. Kısaca tam felaket olmuştu. Van gölünde eskiden yelkenli gemiler vardı. O kadar çok zulmettiler ki, gemilere doldurdukları insanları, öldürmekten bıktıkları insanları, diri diri suya attılar. Ermeniler o ihtiyar insanlarımızı alınlarından, ellerinden duvarlara çivilediler. Bizde gücümüzün yettiği kadar direndik, savaştık. Tabii savaş gerektiriyorsa yaptık. Fakat savaş dışında hiçbir Ermeni, hele kadın ve çocuklara dokunulmadı.Ama Ermeni Ermeniliğini yaptı. Ben 6-7 sene sonra (İran cephesinden) askerden döndüğümde (1921), Van'ı tam bir virane olarak gördüm. Türk mahalleleri Ermeni ve Ruslar tarafından ateşe verilmiş, Müslüman halkın malları yağma edilmişti. Ermeni mahallelerinde ise tek bir yıkık ev yoktu. Van bomboştu. Tek-tük Müslümanlar gelmeye başladılar. Herkes yeniden evini barkını yaptı, şehri yeniden kurduk.Bekir Yörük Baba Adı : Yusuf Doğum Yeri : Van Doğum Tarihi : 1900Ermenilerle aynı mahallelerde otururduk. Biz de Norşin mahallesinde onlarla oturur, iyi de geçinirdik. Ta ki Ruslar müdahale edene kadar. O günlerde Ermeni gençler (tığalar) Ruslar'ın teşvikiyle komiteler kurdular ve taşkınlıklar yapmaya başladılar. Komiser Nuri Efendi'yi öldürüp çarşıda arkın içerisine attılar. Haşbağ'nda pota memurunu öldürdüler, telefonu göğsüne bıraktılar. Bugün, yerinde hamam yapılmış olan bir binayı bombaladılar, enkazın altında kalan 20 kişi şehit oldu.Meşrutiyet ilan edilmiş, müftü ile keşiş el sıkışarak sözde Müslümanlarla Hıristiyanların kardeşliğini ilan etmişlerdi. O zaman Van Valisi Tahsin Bey'di. Müftü ağlayarak el sıkışmak zorunda kaldı. Ancak hadiseler aleyhimize gelişti. Komitacılar giderek azıttılar, isyan başladı. Ermenilerle 29 gün Haşbağı'nda harp ettik. Silahımız yoktu. Tümen Erzurum'a gidince tamamen korumasız kalmıştık.Meşrutiyet'ten sonra orduya alınan Ermeniler de bizim silahımızla bizi vurdular. Orduda kalanlar da askerimizi arkadan vurdular. Müslüman mahallelerde kalan yaşlı ve yeni yetme gençler sabaha kadar devriye geziyorduk. Bu arada kışlayı bombaladılar. Ruslar yardım için tenekelerle altınlar gönderdiler. Bu mücadele 29 gün sürdü. Rusların gelişine kadar devam etti. Yaşlı Ermeniler bu kavgayı istemiyorlardı. Çünkü Van'ın zengini, en iyi hayat süren Ermenilerdi. Eski Van şehrinde çok sayıda Avrupa kumaş satan mağazaları, 1.000 kadar dükkanları vardı. Tüccar ve servet sahibi idiler. Bu olaylar çıkınca civar köy ve kasabaların ahalisi hep Van'a döküldü. Bu dükkanlar iki gün içinde yok olup gittiler. Sonra 50 gemi dolusu insan Van'dan hicret ettik, gemilerin üçünde yaralı askerler vardı. Cevdet Paşa halkı iskeleden gemilere bindirdi. Adaya gittik (Adır Adası). Burada Ermeni tığalar yer altında talim görüyorlardı. Adada 9 gün kaldık. Tahta yelkenli gemilerin bir kısmını dalgalar parçaladı. Adada kuyular vardı. İki fırın vardı. Buradan (Van'dan) kimse bir şey alıp gitmedi. Aç kaldık, perişan olduk. Ağabeyim de subaydı, Erzurum'dan yaralı olarak gelmişti. Başlarında bir yüzbaşı vardı. Ermenilerin bizi keseceğini düşünen ağabeyim, onu ikna etti. 10 gemi oradan ayrıldık. Çok da fazla gidemedik. Ahlat'tan bu yana kıyıda kaldık. Zor şartlarda ertesi gün ancak Tatvan'a vardık. Biz ayrıldığımız gün Ermeniler her tarafı yangın yerine çevirdiler. Van'da Türkiye'nin her yanından gelen yaralı askerler vardı. Ermeniler onların yatmakta oldukları kiralık evlerden yapılma hastaneleri ateşe verdiler. O yüzden burada 67 vilayetin şehidi yatmaktadır, buralar mukaddes topraklardır. Amcam çok yaşlı idi, adı Teren ağa idi. Van'dan ayrılırken onu götürememiştik. Kendisi, karısı, kızı, iki torunu (kızının kocası da çayda boğulmuştu. Kaynatası, gelinini bırakmamıştı). Ermeni tığaları amcamı, o çocukları baltayla parçalayıp öldürmüş. Kızı, burada Amerikan okulu vardı. (Van'da ecnebilerin konsoloslukları vardı. Olaylar çok şiddetlenince terk edip gitmişlerdi), kız oraya sığınıyor. Ermeniler onu da binanın ikinci katından atıp şehid etmişler.Tatvan'dan Bitlis'e geçtik. İki aya yakın bir zaman da orada kaldık. Ruslar gelince yeniden yollara düştük. Hizan'a, oradan Diyarbakır'a gittik. Biz buradan gittikten sonra Jandarma Kumandanı, Vali Vekili olan amcam, Ömer Bey'e rapor gelirdi. Mansur Çavuş adlı birisi vardı. Ömer Bey'e rapor getirdiğinde hüngür hüngür Sebebi sorulduğunda şunları anlattı.Van'ın boşaltılmasından üç gün sonra şehidleri toplamaya gittik. Yüzlerce yaşlı kadını, kazığa oturtmuşlar. Başlarında örtüleri, adeta oturuyormuş gibilerdi. Yakına, yanlarına gidince kazığa oturtulmak suretiyle şehid edilmiş olduklarını gördük. Akla sığmayacak binlerce vahşet örneği bu olayları gören Müslüman şahitler ağlayarak Ömer Bey'e rapor eder. O da M. Kemal'e bildirirdi. Nihayet Ruslar geldi. Van'ın neredeyse beşte dördünün yok edildiği bu vahşete onlar bile razı olmadılar.Ermenilerin katlettiklerinden başka, birçok insan da muhacerette öldü. Çoğu açlık ve hastalıktan yollarda kırıldı. Van'dan giderken hiç kimse bir şey alamadı ki yanına. Üç yıl sonra hicretten döndüğümüzde Van'da Müslüman mahallelerini yerle bir edilmiş olarak bulduk. Ama Ermenilere ait yerler sapasağlam ayakta idi. Döndüğümüzde Van'da 2000 kadar da Ermeni yaşıyordu. Türkler dönmeye başlayınca adaya kaçtılar. Daha sonra (2 sene) hükümet onları Revan'a gönderdi.İbrahim Sargın Baba Adı : Halil Doğum Yeri : Van-Zeve Doğum Tarihi : 1903- Ben esasen Ermenilerin büyük katliam yaptıkları meşhur Zeve köyündenim. - Ermeniler isyan çıkardıklarında siz kaç yaşında idiniz? - Ben o zaman 11 yaşını yeni bitirmiş bulunuyordum. - Babanız ve Anneniz o zaman sağ mıydı? - Evet, sağdı. - Onlar Ermenilerin bir zulmüne uğradı mı ? - Onları bilahare ben anlatacağım. Önce, Ermenilerin ilk durumlarını izah etmeye çalışacağım.Ermenilerin ve Rusların ne melun olduklarını, çeteler kurmak suretiyle Osmanlı Devleti'ni arkadan vurma çabalarını biliyoruz. O zamanlar Rumlar Ermenileri haraca bağlamışlardı. Ermeniler Osmanlı Devleti'ne bir altın, vergi verirlerdi. Olmayandan yani fakirden ise, beş mecidiye alınırdı. Bu Sultan Hamid ve Reşat döneminde bazı değişikliklere uğradı. Dediler ki, Ermenilerle Müslümanlar eşit şartlara sahip olacaklar. Kardeş olacaklar. Bu şekilde bir kanun çıkartıldı. Bu kanunla dendi ki: Ben sizden haracı kaldırdım. Artık bizimle eşit oldunuz kardeş oldunuz.Artık davullar, zurnalar çalındı, Ermeni pazarıyla bizim din adamlarımız kucaklaşıp öpüştüler. Ancak bu zamanda Ermenilerin bizlerle beraber askerlik yapmaları da kararlaştırıldı. Bizim mekteplerimizde okumaları istendi. Ermeniler bu şekilde görünce dedi ki: Dünya varmış Aslında padişahlar bunların ne melun ve hain olduklarını çok iyi bilirlerdi. Bunlara fırsat vermeye gelmezdi. Bunlar fırsatı bulur bulmaz hemen komite teşkilatları yaptılar. Komiteleri kurduktan sonra, Fransa'dan, İngiltere'den para, Rusya'dan da silah isteyelim dediler. Ruslar ile işbirliği yapalım. Ruslar bize silah, cephane göndersinler. Biz de burada silahlanalım. Biz içten Osmanlıyı vuralım. Ruslar da dışarıdan vursunlar diyerek anlaştılar. Ruslar ne yaptı? Soba boruları veya 4-5 milim kalınlığında soba saclarından depolar yaptılar. Bunların boyları bir metre, genişliği de yarım metre idi. Bizim bazı ihtiyaçlarımız ve gazımız Rusya'dan geliyordu. Ruslar bu depoların içine silah ve cephane ile, üstüne de gazyağı koyarak develerle Ermenilere silah gönderdiler.Ermenilere bu şekilde silah ve cephane getirildikten sonra Rusya'dan bir komiteci getirdiler. İsmi Aram idi. Bunun bir gözü de kördü. Bunun ismini Aram Paşa koydular. Bu bir Rus Ermenisi idi. Bir de Muş tarafına Antranik isimli birini getirdiler. Onunda adını Antranik Paşa koydular. Birde Erçek nahiyesinin Karagündüz köyünde Şahin takma adlı bir Ermeni komite reisi vardı. Bunlar bu bölgelerde komite teşkilatı kurar, oradan da bizim Türk hududuna gelir, huduttan içeri girer Türk köylerini vurup Türkleri öldürüp geri kaçarlardı. Bunlar Karagündüz'e atları ile gelir, silah ve çete mensuplarını memleketin içine sokarlardı. - Nahiyenin ismini tekrarlar mısınız?- İsmi Erçek'tir.- O dönemde çevrede kurulan komitelerin isimlerini ve liderlerinin kimler olduğunu hatırlıyor musunuz?- Bazılarının isimlerini daha önce söyledim. Başka hatırlamıyorum. Bunlar bu şekilde silahlandılar. Bunlar atlar ile geldiler. Şisanus köyünü ambar yaptılar, daha sonra buradan iskele köyü var, tamamıyla Ermenidir. Buraya taşınmışlar. Ayrıca bu gölün üzerinde muazzam büyük gemiler vardı. 500-600 kişi taşıyabilirdi. 14 Bu gemiler ile silahlar; Adilcevaz, Ahlat, Erciş, ve Gevaş'a taşınırdı. Bir kısmı da Tatvan'a, oradan Muş ve Bitlis'e gönderilirdi. İşte bu silahlar ile Ermeniler tamamıyla silahlandılar. Artık çete kurmaya başladılar. Daha doğrusu fedailer teşkil edip bunları adalarda sakladılar. Akdamar adasında, Çarpanak adasında, Kadir adasında. Bu fedailer daha sonra etrafa dağıldılar, millete hakaret etmeye, tahrik etmeye, bu şekilde devam ettikten sonra dediler ki: Artık biz Ruslar ile iyi geçinelim. Rusya Osmanlı Devleti'ne ilan-ı harp ettikten sonra bizim askerlerimiz buradan tamamıyla çekildi. Bir kısmı Kafkasya cephesinde, bir kısmı İran cephesine gitti. Ancak Ermeni askerler de bizimkiler ile beraber cepheye gittiler. İki taraf muharebeye başladı. Muharebe başladıktan sonra, bizim askerlerimiz bakıyorlar ki arkadan vuruluyorlar. Doktorlar Allah, Allah diyor. Askerlerin önden vurulması lazım. Neden arkadan vurulsun? Bir de anlıyorlar ki, Ermeni askerler fırsat buldu mu bizim askerlerimizi vuruyorlar. Bu durumda belki binlerce askerimizi şehit etmişler. Anlaşıldığı zaman iş işten geçmişti.Bu hainlerin bir kısmı tutuldu. Ancak bir kısmı Rus ordusuna kaçtılar. Bu savaş ikibuçuk yıl devam etti. Bizim askerimiz çok kötü durumlara düştüler. Askerimiz geri çekilmek zorunda kaldı. Böylece Rus askerleri ilerlemeye başladı. İlerlemeye başlayınca, Çaldıran ovası var, oraya geldikleri zaman burada bir de Sultan Hamid devrinde teşkil edilen, aşiretlerden kurulan Hamidiye alayı askerleri vardı. Bunlara dedi ki : Ben sizden asker vermenizi istiyorum. Cephane ve silah benden, asker sizden. Siz buraları müdafaa edeceksiniz. Böylece Hamidiye teşkilattan faydalanılmaya başlandı. Rusların Çaldıran'a geldiğini duyan askerin birisi hemen köyüne gelip (Derebey Köyü) muhtara sesleniyor. Tarlanızı niye sürüyorsunuz? Ruslar Çaldıran'a gelmişler. Bu gün, yarın köyümüzde olurlar. Kalkın kaçın, yoksa hepiniz öldürülürsünüz. Bunun üzerine köylüler toplanıyorlar. Biraz yiyecek, bir yatacak alıp Van'a gitmek üzere hareket ediyorlar. Önce Zorava Köyüne varıyorlar. Çerkes köyüdür. Köylüler hallerini sorunca Ruslar Çaldıran'a girmişler, Muradiye'ye yürümüşler. Biz Van'a gidiyoruz. Bunun üzerine Zorava köylüleri de Öyleyse bizlerde geliyoruz diyorlar. Daha sonra bu kafileye; Hakis, Zorava, Derebey, Şıh Ömer, Şıh Kara, Şıhayne, Hıdır, Göllü, tam sekiz köy toplanıp Van'a doğru hareket ediyorlar. Ancak Van'ın boşaldığından, hicret ettiğinden haberleri yok.Burada Everek Düzlüğü var. Oraya geldiklerinde önlerine Ermeniler çıkıyor. Ermenice diyorlar ki, Ey zurdacik, ey akılsızlar, nereye gidiyorsunuz? O zaman bizimkiler, Vallahi biz Van'a gidiyoruz, Van ne tarafa muhacir olup giderse bizde oraya gideceğiz. Bunun üzerine Ermeniler Ey keybirli şu şanlı zurdacik yani (...) bilmem ne (...) akılsızlar diyerek ağır küfürlerle, devam ederek Türkler 6-7 gündür Van'ı terk etmiş, muhacir olmuşlar. Cevdet Paşa devri çoktan geçti. Şimdi aram Paşa Hükümeti kuruldu. Van'da bütün yaralılar, hastanelerdekiler, kadın çocukların hepsi kesildi. Camiler yakıldı. Kışlalar yıkıldı. Van'da kalan bilumum Müslümanların hepsini kestik. Yalnız 20-30 kadın kalmıştı. Onları da Aram Paşa'ya teslim ettik. Dediler.Bunun üzerine Çerkez İbo Vallaha biz esir kaldık. Biz kendimizi şuradaki Zeve köyüne atalım (Zeve benim köyümdür). Zeve köyü göle çok yakındır. Orada bir gemi tedarik ederiz. Gemiyle çoluk çocuğumuzu kurtarırız. Yoksa, biz esir kaldık. Dedi.Bu kafile böylece bizim köye geldiler. Bir de baktık ki 2000 kişiden fazla insan var. Bu ne hal? diyince Vallahi biz Van'a gidiyorduk. Ermeniler önümüzü kestiler, bize dediler ki Van muhacir olmuş bizde buraya geldik ki, gemi tedarik edip belki çoluk çocuğumuzu kurtarırız.Mevsim bahardı. Onun için bunları yerleştirmek kolay olmasa da bir şeyler uydurduk. Evlere, samanlıklara, çadırlara yerleştik. 2000'den fazla onlar, 500 kişi kadar bizim köyde insan bu şekilde kaldık. Birde ordumuz bozulunca bizim köylü askerde silahlarıyla beraber köye geldiler. Ama ne şekilde? Saç, sakal birbirine karışmış, elbiseleri paramparça, üzerleri bit dolu, her biri koyun üzerinde, keneler var ya, onun kadar olmuşlar. Bunlar da yerleştiler. Bunlar birisi benim ağabeyim Necip birisi, amcam oğlu Mustafa, birisi eniştem Mehmet, birisi teyzem oğlu İlyas, birisi şaban Ağa'nın oğlu Recep Çavuş, birisi Acemoğlu Mustafa'nın oğlu Seyyat Onbaşı, birisi Acemoğlu Emrah'ın oğlu Şükrü Çavuş, idi. Bunlar o kadar zayıftılar ki, bir deri, bir kemik kalmışlardı.Bunların üstünü çıkardılar. Onların belindeki, sırtlarındaki bitleri tırnaklarıyla elleriyle kopardılar. Amcam Yusuf güzel berberdi usturayı eline aldı; başlarını sıcak su ile iyice yıkadılar. Daha sonra başını ustura ile kazımaya başladı. İnanın, bitlerin kanı yüzünden, gözünden akıyordu. Böylece biraz olsun kendilerine geldiler. Bu şekilde iki gün geçmişti. Üçüncü günü yine köyün hocası, Server Hoca sabah ezanını okumuştu. Namaz kılanlar namaza gitmiş, diğerleri de işine gücüne kalkmışlardı. Bizim köyün ortasından bir ırmak geçer; tâ, İran hududundan gelir. İlkbaharda karların erimesiyle ırmak göl haline gelirdi. Ancak bu suyun nereden geldiğini yine tam bilmezdik. İşte coşan bu suyun öbür tarafından bir kadın sesi duyduk. Kadın oradan seslendi. Allah aşkına beni buradan geçirecek bir kişi yok mu? Bunun üzerine amcam atına atladı suyun öbür tarafına geçti. Birde ne görsün, Acemoğlu Ahmet ağanın kızının Esma değil mi? Kız Esma , bu ne hal? diye sordu. O Molla Kasım köyüne gelin olmuştu. Esma bunun üzerine Efendi, beni karşı tarafa geçir, size anlatayım dedi.Onu atın terkisine aldı ve karşı tarafa geçirdi. Bu sırada namazdan çıkanlarda toplanmıştı. Onlar dedi ki: Başınızın çaresine bakın, Hamid'i kestiler. Molla Kasım'ı, Ayanos'u kestiler. Ya bugün ya da yarın burada olurlar. Başınızın çaresine bakın. Bunun üzerine Server Hoca'da dedi ki: Arkadaşlar biz Müslümanız. Kötü kötüsüne ölmek bizim dinimize yakışmaz. Bakın, 60 tane silahımız var, 2 sandıkta cephanemiz var, buraya gelenlerden 8-9 tane de askerimiz var, onlarında mermi ve silahları var, karşı duralım. Bu silah ve mermileri babamın dayısı oğlu, Cevdet Paşa'yla beraber olan Milis reisi Hoca Osman Efendi 60 silah ve 20 sandık cephane göndermişti.Bunu duyanlar, -Siz bilmezsiniz köyün üstünde tepeler var. Köprü aşağıdadır. Üst kısmı düzlüktür. Aşağısı çimenlik yani yeşilliktir- tepelerin olduğu kısımlara mevzilendiler. Ermenileri beklemeye başladılar. Nihayet beklenen an geldi. Köyü üç taraftan Ermeniler kuşatıp saldırıya geçtiler. Bunun üzerine bizimkiler de karşılık verdiler. Öğleye kadar Ermeniler ile savaştılar. Bir Ya Allah dediler. Bizimkiler onlara bir hücum yaptı. Ermeniler bozuldu. Bir kısmı Mermit köyüne, bir kısmı Vadar köyüne kaçtılar.Bunlar kaçtıktan sonra, baktılar ki artık hayır yok; Alay köyü, öteki Ermeni köyleri de vardır. Bu Ermeni köyü çok muazzam, 400 haneli bir Ermeni köyüdür. Oranın Ermenilerini tamamıyla topladılar. Gene başladılar harbe. Tam ikindi namazına kadar bu şekilde harp oldu. İkindiden sonra, Van'dan gelen bir Erzurum caddesi vardır. Buradan baktılar ki 100 kadar atlı süratle bizim tarafa geliyorlar. Bizimkiler dediler ki Vallahi bu bizim Osmanlı askerleridir. Herhalde silahların seslerini işittiler, bize yardıma geldiler. Ancak, bunların daha sonra Rus Ermenileri olduğunu anladılar. Silah sesini işitip bunlar da buraya gelmişler.Efendime söyleyeyim, ikindiye kadar durdular. Sonra yine harp etmeye başladılar. Bizimkilerin daha sonra mermileri bitmeye başladı. Bunu fırsat bilen Ermeniler mevzilerdeki Türkleri şehit ederek köye girdiler. Bir insan deryası 2000-3000 kişi o yana bu yana kaçışmaya başladı. Köy yanıyordu. O küçük çocukları havaya atıyorlar, altına süngü tutuyorlar. Süngü çocukların karnına batıyor. Çocuklar cıyaklayarak kuş yavrusu gibi yere düşüyordu.O kadınların bir kısmı, gelinlerin bir kısmı, kendilerini suya attılar. Bir kısmı da, ot toyları var, ot toylarını ateşe verdiler, kendilerini bu ot toylarının içine attılar. Böylece sanki pervane gibi dönüyorlar, hem de türkü tutturuyorlardı. Gelin kızlar, bizim düğünümüz var. Bugün bizim düğün günümüzdür diyorlardı.Bir kısım kadınlarımızı ve çocuklarımızı ise, samanlara ateş atıp yaktılar. Sonra bu masum kişileri bunun içine atıp hepsini yaktılar. Diğerlerini ise koyun boğazlar gibi kesriler. Orada tek bir çocuk kalmadı. Tabiî benim oradan kurtul-mamı daha sonra anlatırım. Bunları tamamıyla imha ettiler. Hiçbir canlı bırakmamak üzere karanlık düşene kadar bu şekilde kestiler. Seyyat Onbaşı'yı diri diri tuttular, yatırdılar, soydular, çıplak bir vaziyette omzundan yardılar, derisini yüzdüler, sonra dediler ki Sultarı Reşat terfi vermiş, omuzlarına madalya takmışlar. Kollarını böyle burada kestiler. Yanlarına, derisini yüzüp cep yaptılar.Köydekilerin tamamını öldürdükten sonra köyümüzde 6 tane güzel kadından biri benim amcam kızı Seher, birisi bizim köy muhtarının karısı Esma, biri babamın kayınbiraderinin gelini Hayriye, birisi amcam İsmail'in hanımı Ayşe, bir de Güllü'yü öldürdüler.Sonunda bu Ermeniler çekip gittikten sonra Kırbe'nin oğlu Asvador isimli birisi; bunlara babam Bardakçı köyünde çok iyiliklerde bulunmuştu. Kırbe'nin hayatını kurtarmıştı. Babam tanınmış birisi idi. Asvodor bu katliâm sırasında bizim yanımıza geldi. Babamın iki âilesi vardı. Küçük âilesi benim annemdi. Annemi, beni ve bir bacımı kurtardı. Ermenilere, Bunlara dokunmayın dedi ve bizim kesilmemizi önledi. Babam ihtiyat askeri olarak bu sırada İran' da bulunuyordu. Ermeniler bu köyün tamamen katledilmesinden sonra çekilip gittiler. Bizi sakladığı yerden daha sonra çıkarttı. Bir de ne görelim: o yaralılar inim, inim inliyor. Allah a¢kına benim yaramı saran kimse yok mu? Bana bir yudum su veren yok mu?? diye çırpınıyorlardı.Bu Ermeni bizi Bardakçı köyüne getirdi. Biz bir müddet Bardakçı köyünde kaldık. Bu köyde amcam kızı Seher bize anlatıyordu, yemin ederek anlatıyordu. Diyordu ki Akşam oldu mu bizim içimize Ermeniler gelirdi. 150 tane kadar kadın içinden 10-11 tanesini seçip götürürlerdi. Sabaha kadar bu kadınlara tecavüz ederlerdi. Bu kadınlar öyle olurdu ki kan revan içinde kalır, bırakıldıklarında bacaklarını gere gere yatar, oturamayacak durumda kalırlardı.Yine amcam kızı bir durumu daha bize naklederken, Bir kadın ekmek yapıyor. Bu sırada yanıma gelen Ermeniler 'Sen ne yapıyorsun?' dediklerinde 'Vallaha gördüğünüz gibi ekmek yapıyorum' Ermeniler 'Sana kebap lazım değil mi?', deyip, süngüyü küçük çocuğa vurduğu gibi tandırın içine yuvarlıyor. Tandırın içinde cayır cayır yanmaya başlıyor. Kadının gözleri önünde çocuğunu diri diri yakıyorlar. diye anlattı.Bu sırada Van'da Rus hükümeti kuruluyor ve başına da Aram Paşa diye birini getiriyorlar. Daha sonra bir ilân yapıyorlar Kim varsa gelsin, Van'dan yiyecek-içecek serbestçe alsın diyor.Babam bu sırada Halil Paşa fırkasıyla dayılarımın bulunduğu Hacik köyüne geliyor. Oradan Hoşap nahiyesinin bir köyüne gidiyorlar. Bu ilânı duyunca dayılarımla Van'a geliyorlar. Bir de ne görsünler, Van tamamen yakılmış, yıkılmış. Eskiden şehir kale dibinde idi. Buradaki binaları, kışlaları, camileri, hamamları, resmi binaları tamamen yakmışlar.Babam burada Haçbahan semtine geliyor. Burada Ermeni ev ve dükkânları vardır. Asvador babamı tesadüfen görüyor. Babama Hayırlı sabahlar ola Halil ağa diyor. Babam da Senin de hayırlı sabahların olsun Asvador dedikten sonra Köyden ne haber sorusu üzerine Asvador Valla ne haber olsun. Zeve'nin tamamını kestik. Yalnız senin küçük karın, oğlun ve bir de kızın Mürüfe bizdedirler. Onları kurtardım. Ne zaman istersen onları sana teslim edeyim. Diyor.Babam bunun üzerine Asvador'a, Bana bu iyiliği yaptın. Ben gelsem Ermeniler beni öldürürler. Onları bana sen getir. Ben götüreyim. Diyor. Asvador, akşam yanımıza geldiğinde, Hazırlığınızı görün, bu gün Halil ağayı gördüm, sizi götürüp ona teslim edeceğim dedi. Asvador sabahleyin bizi bir öküz arabasına bindirdi, Van'a getirip babama bizi teslim etti. O günü hiç unutmam. Babam bizi buradan alıp Hoşab'a getirdi. Burada fazla kalmadık. Çünkü, Ermeniler her gün bir köyü basıyorlardı. Pek çok kimse ya İran tarafına, ya Mardin tarafına, ya da Diyarbakır tarafına göç etti. Canını kurtarmaya çalıştı.- İbrahim Bey, bize Van'da olan olaylar hakkında da bilgi verebilir misiniz.? Van'da ilk isyan çıkıyor, kale top atışıyla yıkılıyor, şehir tamamen yakılıyor, bu arada Van'da bir Ermeni hükümeti kuruluyor. Siz Zeve'de bulunduğunuz için Van'da olan olayları görmemiş olabilirsiniz. Bu bakımdan Van'da olan olaylar hakkında bir bilginiz var mı?- Anlatayım; kaleyi top atışma tutup ateşe verdiler. Biz o sırada Bardakçı köyünde bulunuyorduk. Oradan Van'daki yangını gördük. Camiler, binalar ve kışlalar ateşe verilmişti. Kalede olan topların bir kısmını burayı ele geçirdikten sonra aşağı attılar. Kalenin başında bulunan cami de yandı, yıkıldı. Hamitağa kışlası vardı. Bu kışlayı da bombaladılar, yaktılar. Buradaki Müslümanların hepsini kestiler. Bir tek canlı bırakmadılar. Geriye bir miktar kadın kalmış.Rus Hükûmeti kurulduktan sonra bu kadınlarımız Ermenileri Ruslara şikayet ettiler. Can güvenliği istediler. Bunun üzerine Ruslar bunların başına nöbetçi bıraktı. Çünkü Rus askerlerine güvenleri daha fazla idi. Rus askerleri kadınlarımızın namusuna dokunmadı. Ancak Ermeniler kadınlarımızın, kızlarımızın namuslarını kirlettikleri gibi çocuk, yaşlı hepsini katlettiler.- İbrahim bey, Rus askerlerinin kadınlarımıza dokunmamasının sebepleri arasında, Rus ordusunda Türklerin bulunduğu söyleniyor. Bunun etkisi olabilir mi?- Evet vardı. Kırım ve Kafkas Türklerinden asker ve subaylar vardı. Onlar da Müslüman olduklarından bizim kadınlarımızı korudular. Hatta köylerine bile gönderdiler. Mesela, Molla Kasım köyüne gönderdiler. Bu katliâm sırasında 150 kadından ancak 30 tanesini köye göndermişlerdi. Ancak bunların bir kısmına facia oldu.Molla Kasım köyünde Osmanlı askeri gelene kadar kaldılar. Ruslar çekilirken Ermenilere kendileriyle gitmelerini istediklerinde Yok, siz bize silahlarınızı, cephanenizi, topunuzu, malzemenizi bırakın siz gidin. Biz Osmanlı Hükümeti ile harp ederiz dediler. Ruslar bunun üzerine bütün ağırlıklarını Ermenilere bırakıp çekilip gittiler. Ondan sonra Ermeniler daha insafsız oldular. Katliâma devam ettiler.Ancak bizim ordumuz Bitlis tarafından Gevaş'a kadar gelip bu Ermeniler ile çarpışmaya başlayınca Ermeniler Van'dan çıkmaya başladılar ve Muradiye'den Kars'a çekildiler. Rusya'ya ve İran' a geçip gittiler. Ancak bir kısım Ermeniler yerlerini terk etmemişler, Van gölü içinde olan, Çarpanak ve bazı küçük adacıklarda kalmışlardı.- Sizin Zeve köyünde hiç Ermeni âile var mıydı?- Hayır hiç bir âile yoktu.- Peki, Ermeniler Ruslar ile birlikte bir Ermeni hükümeti kurmuş ve büyük şenlikler yapmışlar. O sırada siz nerede bulunuyordunuz?- O zaman biz Zeve'de idik.- Sizle birlikte Zeve'den kaç kişi kurtulmuştu?- Zeve'de benden başka altı kadın kurtuldu. Çoluk çocuk hiç kimse kalmadı. Bu da babamın daha önce yaptığı bir iyilikten dolayı olmuştu.- Van kalesinin altında bir caminin yakıldığı söyleniyor. Bu camii Van'da mı yoksa Zeve'de mi, hangisi yakılıyor?- Esas olarak Van'da, fakat Zeve'de de camii yakılıyor, ayrıca Van da Kayaçelebi Camii, Ulu Camii, Hüsrev Paşa Camii ve irili ufaklı pek çok mescidi yaktılar. Bugün bunların hâlâ izleri duruyor.- Van'da yakılan camilerin içinde insan bulunuyor muydu?- Muhakkak bulunuyordu.- Zeve'de ki camilerin içinde bulunuyor muydu?- Pek çoğu zaten camilere doldurmuş veya oraya sığınmak için girmişlerdi. Bunlardan, birisi Hamza dayı birisi Devriş, birisi de Derebeyli idi. Diğerlerinin isimlerini hatırlamıyorum. Yine Zeve'de büyük bir zat vardı: Sultan Hacı Hamza. Belki ismini işitmişsinizdir. Şeyh Sadi Siraci bölgeye gelen Seyyidler zamanında, Eba Müslim İslâmiyeti yaymaya çalışmış. Bu arada ilk tekkeyi Sultan Hacı Hamza kuruyor.- Bu katliâm sırasında Türklerin Tekke'ye sığındığı, böylece Ermenilerin öldürmeyeceği düşünülmüş. Bu husus doğru mu?- Sığınma Tekke'ye değil. Türbe'ye oluyor.- Ancak bu Türbe'yi de yaktıklan söyleniyor. Doğru mu?- Doğru Türbe'yi de ateşe veriyorlar. Ancak içindeki üç kişi kurtuluyor. Yandıkları zannedilip bırakılıyor. Maalesef, camii, türbe demiyorlar, içindekiler ile birlikte tamamını yaktılar. Allah o günleri bir daha yaşatmasın.Ayşe Sevimli Baba Adı : Derviş Anne Adı : Hayriye Doğum Yer i: Van-Zeve (Zaviye) Doğum Tarihi : 1897Köylüler Ermenilerin geleceğini duyunca, ellerinden geldiği kadar tedbir aldılar. Tepelere hep mevziler kazdılar. Hükümet de silah verdi. Yedi köyün ahalisi bizim köye doldu. Köyde insandan, arabadan adım atacak yer kalmamıştı. Bir sabah Ermenilerin gelmekte olduklarını haber verdiler. Erkekler mevzilere koştu. Savaşmaya başladılar. Bizimkilere ne cephane ne silah yardımı yok. Nihayet Ermeniler köye girdiler.Mevzilerde sehid olanlar oldu. Diğerlerini evlere doldurup gazyağı döküp ateşe verdiler. Aşağılarda bir samanlık vardı. Biz oraya saklandık. Ben bir sepetin altına girdim. Ermeniler buldukları herkesi öldürdüler. Samanlığa da ateş ettiler, annemin leçeğine geldi, yaktı, kendisine bir şey olmadı. Pek kurtulan olmadı. İki kadın daha kurtuldu.Bizden önce Bardakçı'ya gitmişler. Biz gece yarısı dışarıya çıktık, ya Rabbi kimseye gösterme, kan, ateş, inlemeler, feryatlar göğe yükseliyordu. Birisinin yanlarında budlarına cepler açıp nişanlar çizdiklerini söyleyip eziyet ettiklerini gördüm. Bu Seyyad Onbaşı idi. Bardakçı'ya yaklaştığımızda, derenin öbür tarafında Mehmetgilin evin orada yeşilliğin üzerinde beş erkeği kollarından birbirlerine bağlamış, kurşun sıkıyorlardı. Onlar yere yıkılınca defalarca süngüleyerek öldürdüler. (Allah'ım sen gösterme bir daha).Annem para-ziynet eşyası nesi var, nesi yoksa onlara verdi. Bize bir şey yapmamaları için. Sonra bizi Van'a getirdiler. O arada ellerindeki esirlere akla gelmeyen işkenceler ettiler. Dört ay bir kışlada kaldık. Sonra muhacir olduk. 1918 Nisan'ına kadar muhacir kaldık.Hacı Zekeriya KoçBaba Adı : Yakup Ana Adı : Nadide Doğum Yeri : Van-Ayanıs Doğum Tarihi : 1908Biz Ermeni olayları çıktığı sırada kendi köyümüzde, Ayanıs'ta bulunuyorduk. Bu çevrede tamamen Müslüman köyü Zeve, Mollakasım ve Ayanıs idi. Diğer köylerde beşer-onar hane Ermeni vardı. Bu mesela çıkmadan önce bizim Ermenilerle gidiş gelişimiz çok iyi idi. Mesela Ermenilerin çok olduğu Alaköy ile çok iyi görüşürdük, onlar bizi ziyafete çağırır, biz onları çağırırdık, aramızda hiçbir düşmanlık yoktu. Sonra bu işler başlayıp Van'da muhacir olunca, biz de hicret etmeye karar verdik. Toplandık, dört araba dolusu, ne alabildiysek doldurduk, yola çıktık. Mağrip vakti biz yola çıkacakken Van'dan bir adam geldi, nereye gittiğimizi sordu, anlattık. Bize Vay toprak başınıza, nereye kaçıyorsunuz? Top bizde, tüfek bizde, asker bizde dönün oturun dedi.Bunun üzerine herkes evlerine döndü. Üç gün geçti, dördüncü gün olduğunda büyükanamın kapısındaydık. Bizim köylü üç adam vardı, nenem ekmeğin üzerine yağ yaymış, ben öyle ayakta onu yiyordum. Tek silah sesi duyduk, o adamlar dediler ki, Bu silah Ermeni silahı sesi, teneke gibi vınlıyor (bizim silahlarımız şakıldardı), bu işte bir iş var dediler. O sırada Mollakasım'dan birisi geldi, bizim köyün başında tepede durdu, dedi ki Daha ne duruyorsunuz? Kürt Alaköy'ü bastı, talan etti, onlar öyle tepeynen gittiler. Ama Ermeniler köyleri basıyorlar dedi. Öyle demeye kalmadı, benim amanım amcasının oğlu Dursun çıktı geldi. Yaşlı kadın ona sordu, Dursun, balam sen niye geldin? Dursun'un elinde başparmağında bir kurşun saplanmış, anlattı:Köyü hep kestiler, ben kaçtım. Köyün halkı daha toplanmaya fırsat bulamadan kafir köyü sardı. Kuzularımızı mezarlığın orada otlarlardı. Ermeniler her birini kapıp Alaköy'e sürdüler. İçlerinden birisi de, ziyaret vardı, mezarlığın yakınında, o ziyaretin baş kısmına mı, ayak kısmına mı def-i hacet edip hakarette bulunmuş; amanım dediğine göre hemen orada Allah'ın emriyle yanıp kül olmuş. Ermeniler köyün içine daldılar. Erkekleri seçip altlı-üstlü (istif) bir odaya doldurdular. Reisleri Hamados Paşa idi (Bu adam Iran Kürtlerini parayla asker tutmuştu), fedailerine dedi ki, Yedi yaşından yukarı olan erkek çocukları toplayıp erkeklerin yanına katın ateşe verin.Hemen hemen bizim gibi Türkçe bilirlerdi. Ben de o zaman yedi yaşındaydım. Anam hemen başıma bir leçek bağladı, üstüme bir entari geçirip yanına aldı. Ben böylece kurtuldum ama aramızdan dört-beş kişiyi seçip götürdüler, erkeklerin arasına kattılar; katar katmaz da gazyağını serpip ateşe verdiler. Oradan yükselen feryatlar göğe çıkıyordu.Kadınları da toplayıp dışarı çıkardılar. Hanımlar siz şöyle oturup istirahat edin, bakın köpekler ne güzel boğuşuyor diye alay ediyorlardı. Köpek dedikleri de kiminin oğlu, kiminin kocası, babası, amcası onlar Allah Allah ! diye feryat ediyorlardı. Bizi orada bir saat kadar oturttular. Mezarlığın yanına şöyle döndük, kafirin biri dedi ki, Hanımlar şimdi size bir türkü söyleyeceğim. İyi dinleyin. (Ağlayarak anlatıyor): Aman amana döndü,Aman zamana döndü.Dünkü hoşgeldiniz,Bugün yamana döndü. O sırada baktık, annemin amcasının hanımını Ermeniler vurmuşlar, çocuğu daha memede. Bir Ermeni gelip çocuğu süngüsüyle vurdu, çocuk orada öldü. O düzlükte bir sürü insan öldürmüşlerdi. Kaçabilen kaçıyor, kaçamayanları da gazyağı döküp yakıyorlardı kafirler. Bizi orada epeyce oturttular. Bizim köyde Hacı Ümmet'in dayısı Hamza vardı, onun hançeri yanından eksik olmazdı. Kafirler onu araya alıp öldürecekler, o da hücum etti; öyle ya karşısındaki düşman, ya ölecek ya öldürecek. Sonunda Hamza'yı yakaladılar. Öldürmeden butlarına cep yapıp ellerini soktular. Çok afedersiniz organını kesip ağzına, burnunu kesip arkasına koydular.Bizi oradan kaldırıp Alaköy'e getirdiler, tepeye indirdiler. Sonra mağrip zamanı köyün içine götürdüler. Orada bizi bir samanlığa doldurdular. Kafiledeki çocuklar açlıktan feryat etmeye başladık. Demek ki o dinsiz kafirler, öldürdükleri erkeklerin ellerini, ayaklarını, çeşitli uzuvlarını kesip pişirip getirdiler. Çocuklar anlamadı ama, kadınlar onları yedirmediler, açlıktan ölmek daha iyi deyip çocuklarına durumu anlattılar.Yatsı vakti olmuştu, samanlığa su verdiler. Kadınlar çocuklarını omuzlarına almış bağrışıyorlardı. Bir müddet sonra suya bir hark açıp boşalttılar. Ertesi günü kadınları dışarı çıkardılar, köyün dışında taşların üzerinde elbiselerini kuruttular. Mollakasım'ın kadınları da bizden biraz aşağıda. Onların erkeklerini de köyde kesmişler, kadınları esir etmişlerdi. Yani Müslüman köyleri basıp erkeklerini öldürüyor, kadınlarını da esir edip Alaköy'de biriktiriyorlardı. Sonra bizi köyden Van'a doğru yola çıkardılar. Mermit çayına geldiğimiz zaman, kadınların bir kısmı, Ermenilerin elinde ölmektense kendilerini suya attılar. Gavurlar arkalarından ateş açıp bazılarını öldürdüler. Suya atlamak isteyenlerin bazılarını kollarını, kafalarını kırdılar.Biz de, ben anam, amcamın hanımı ve büyükanam (nenem) beraberdik. Kardeşim memede idi, anam da kendini atıp ölmek istedi, ama nenem tuttu bırakmadı. Zaten Ermeniler de ot tayalarını suya atıp milletin atlamasına mani oldular. Bir baktık Ermeninin biri geldi yanımıza, neneme hangi köyden, kimlerden olduğumuzu sordu. Nenem kafiri tersledi; ancak o ısrar edince, nenem söyledi.Ayanıs köyündeniz, kocamın adı da Muhiddin, büyük oğlum Yakup, diğeri Niyazi, deyince gavur nenemin eteklerine sarıldı, Ben dünyada size zarar gelsin istemem, müsaade etmem dedi. Biz şaşırınca anlattı. Meğer Bahçeray'dan Van'a, sekiz araba dolusu geliyorlarmış. Ermenileri öldürmek istemişler; babam bırakmamış, onları tâ Van'a kadar götürüp, sonra dönüp köye gelmiş.O adam bize biraz ekmek, geçmiş gün peynir ya da cacık verdi. Neyse bizi oradan kaldırıp mağrip vakti Bardakçı'ya getirdiler Gece köyün düzlüğünde yattık. Başımıza silahlı nöbetçi diktiler; kadınlar sanki ne yapabileceklerdi. 700-800 kişi vardık. Sonra sabahleyin bizi kaldırdılar. İkindi vakti, Van'a kale dibine ulaştırdılar.Orada Van Valisi Cevdet Paşa'nın üç katlı kışlası vardı, toprak bina idi. Oraya bizden önce çok insan getirmişlerdi. Demek o sırada gelinin biri çocuk getirmiş (doğurmuş), çocuğu öyle yukarı kaldırıp attılar, çocuk kayboldu. Biz beş gün orada kaldık, öğleden önce bizi yoncalıklara çıkardılar, açlığın amanı var mı? İnsanlar sütlüğen hariç ne buldularsa toplayıp yediler. Beş gün sonra iki ev daha getirdiler. İkinci vakti bizi Hacı Bekir kışlasına, eski vali konağının oraya çıkardılar.Müslüman köyü olan Pürüt'ün halkını da oraya getirmişlerdi. Şimdi güya bize ekmek veriyorlar ya, ekmeğin içine şap, kükürt, başka şeyler katıyorlar, günde 60-70 kişi karnı şişip ölüyor. Kışlanın karşısında bir yer var, orada duvar boyu çukur açmışlardı, ölüleri sedyeyle götürüp atıyorlardı. Burada da, demin anlatmıştım ya, babamın kurtardığı Ermenilerden biri karşımıza geldi. Nenem ona, Sen benim adamım olsan ne fayda kafir; iki oğlum askerde, siz kocamı, akrabalarımı öldürdünüz dedi. O Ermeni birkaç günü bizi besledi. İnsanlar yemeğe saldırıyorlardı.Bir hafta geçti; dediler, Ruslar geldi. Bir gün bir binbaşı, bir yüzbaşı yanlarında iki de katip kışladan içeri girip esirleri sayıp kaydettiler. Ertesi gün kuşluk vakti de etli pilav, karavana çıkardılar, Rus nöbetçi diktiler. Ruslar bize köylerimizi sordular, dediler sizi köylerinize götüreceğiz. Bizimkiler de öyleyse hepimizi Mollakasım'a götürün deyince, Ruslar kabul ettiler. Sabahleyin bizi 70-80 at arabasına doldurup Mollakasım'a getirdiler. Ermeni'nin korkusundan köylerimize dağılamadık. Sonra bize kendi içimizden muhtar tayin ettiler. Türk ordusu Van'a girene kadar o şekilde hayatımızı sürdürdük. Bir zaman sonra Ermenilerin yakıp yıktıkları köylerimizi yeniden şenlendirdik.Hikmet SaylıkBaba Adı : Ziver Anne Adı : Şöhret Doğum Yeri : Van-Gülsünler Doğum Tarihi : 1901Ben eski adıyla Şeyhkara, şimdiki adıyla Gülsünler köyündenim. Ermenilerin köyleri basarak Müslüman halkı kesmesi üzerine köyden ayrıldık. Van'a doğru gidiyorduk. Ama Van'a ulaşamadan Ermeniler yolumuzu kestiler. Böyle olunca düzgeri döndük. Köy halkının bir kısmı (300 kişi) Zeve'ye toplandı. Bir o kadarda köye döndük.Biz bir kafile halinde Hoşab'a doğru kaçtık. Orada, Hoşab'ta Türk askeri vardı. Bize biran önce kaçmamızı, ateş hattından çıkmamızı söylediler. Türlü zorluklarla Siirt'e kadar gittik. Tabii muhacirler hastalık ve açlıktan ötürü çok zayiat verdiler, çok telef oldular. Oradan Diyarbakır'a, Mardin'e ve nihayet Adana'ya vardık. Fransızlar'ın Adana'yı işgal etmesi üzerine Konya'ya gittik. Hükümet daha sonra bizi Mersin'e gönderdi. Sonra Türk askeri Van'ı kurtarınca geri döndük.Ama Van'da köyleri de tam harabe idi, ıssız-sessiz, yanmış-yıkılmış idi. Bizim köyde de 300 kişiyi şehid etmişler. İnsanları damlara (evlere) toplayıp yakarak öldürmüşler. Van hep muhacir olup gitmiş, kalanları da Ermeniler kesmişti. Biz döndüğümüzde bunun için harabe idi. Gerçi Ermeniler'in hepsi gitmemişti, bazı köylerde (mesela Alaköy'de) duruyorlardı. Ama Müslümanlar onlardan kimseye zulmetmediler.Daha sonra hükümet onları Rusya'ya gönderdi. Bu köyde benim ailemden çok şehid olan var. Annem, babam, ağababam (Mustafa) ve daha başka yakınlarım. Biz hicrete 30-40 hane gittik, ancak 10 hane geri dönebildik. Burada kalanlar da, Zeve'ye gidenler de tamamen katledildiler. Burada Ermeniler tarafından katledilen 200'e yakın Müslüman insanın iskeletini ben buldum. Şuraya defnettim. Fakat durumum müsait olmadığından onlara bir taş yaptıramadım. Bunların içerisinde annem ve babam başta olmak üzere birçok akrabam ve köylüm de vardı. Ermeniler onları yakmak suretiyle katlettiler.Mehmet ŞaarBaba Adı : Tevfik Anne Adı : Rukiye Doğum Yeri : Van-Göllü Doğum Tarihi : 1901Ben Göllü köyündenim. Van'daki ordunun Erzurum tarafına çekilmesi üzerine Ermeniler harekete geçtiler. Analarımız, babalarımız hep Ermeniler tarafından kesildi. Benim babam da orada şehid oldu. Jandarma çavuşu idi. Mollakasım, Amik, Şeyhayne, Göllü, Hıdır, Kurtsatan, Köprüköy köyleri hepsi katledildiler. Bizim köyün bir kısmı Zeve'ye sığındı, orada şehid oldular. Biz ise kaçabildik.Ermeniler esir edip önlerine katıp götürdükleri insanlara her türlü mezalimi reva gördüler. Hamile kadınların karınlarını süngülerle yarıp çocuklarını süngülerin ucunda çıkardılar. Bütün Müslüman köyleri basıp ateşe verdiler. Kadın-erkek, genç-yaşlı demeden birçok insanı katlettiler. Adını saydığım köylerden kaçıp kurtulan Müslüman halk, Zeve'den Van gölüne dökülen Ablengez suyu üzerinde bulunan köprüden karşıya geçerek kurtulmaya çalışıyorlardı. Annem, ben ve iki kız kardeşim geçtikten sonra baktık ki, Ermeniler köprüyü yıktılar.Esirleri öldürüp Ablengez suyuna attılar. Cesetleri, baharda kar sularının taşırdığı Ablengez suyu göle götürdü. Ben, annem ve iki kız kardeşim, gündüzleri ekinlerin arasında derelerde sürüne sürüne ilerliyor, geceleri dağlarda kalıyorduk. Çünkü Ermenilerin eline geçersek öldürüleceğimizi biliyorduk. Diyarbakır'a kadar kaçtık. O kaçış sırasında annem öldü. Daha sonra iki kız kardeşimi de kaybettim. Yapayalnız kaldım.Üç sene orada kaldık, dördüncü sene döndük. Van ve Müslüman köylerin hepsi yanmış, yıkılmış olduğu için, Türk ordusunun Van'a girişine kadar yani Ruslarla birlikte buralardan çekilene kadar rahatça yaşamış olan onun içinde yıkılmamış olan Ermeni köylerine yerleştik. Hiçbir Ermeni köyü yıkılmamıştı. Daha sonra yeni baştan kendi ellerimizle yaptığımız köylerimize döndük.Bizim Ermenilerden gördüğümüz zulmü anlatmaya kelimeler yetmez. Yerimizden, yurdumuzdan, ailemizden, malımızdan olduk. Ben şahsen annemi, babamı, iki kardeşimi kaybettikten sonra, başka gemilerle Tatvan'a ve başka yerlere kaçmaya çalışan binlerce insan içerisinde amcamın oğlu ve daha başka akrabalarımı da kaybettim. Gemiler dolusu insan, Adilcevaz yakınında Parkat köyünde, Ermeni fedailer tarafından adetâ doğranarak, hunharca katledildiler.Kadriye Duran Baba Adı : Hamid Anne Adı : Nigar Doğum Yeri : Van-Kavunlu (Çoravanis) Doğum Tarihi : 1904Muhacirliğe çıktığımızda 10 yaşında idim. Biz daha muhacir olmamıştık. Değirmen köyünde, burası Ermeni köyü idi. 80 hane Ermeni (gavur), 3 hane de İslâm Türk idi. Ermeniler bir sabah kalkıp bu üç hâneyi toplayıp kesiyorlar ve bir kuyuya dolduruyorlar. Yiğitleri (gençleri) de butlarına cepler yapıp alınlarından duvara çakıp zulümle öldürüyorlar. Bunların hepsi 30 kişi kadardı.Kaynatası evi Değirmen köyde olan bir kadın gelip bizim köyün hocasına o köyde olanları anlattı. Bunun üzerine bizim köyde yaşayan Ermenilerle aramızda çekişme başladı. Birkaç Ermeni öldürüldü. Değirmen köyde olan hadiseler yüzünden ihtiyat olsun diye bizim köyde her eve bir silah dağıtılmıştı. Babam köyün muhtarı idi. Çevre köylerin çoğu Ermeni olduğundan, köyümüzün basılacağı korkusuyla, Müslüman ahali camiye toplandı. Çuvallar kumla doldurularak siperler yapıldı.Ama bu sırada köyde bulunan iki Ermeni tığası bir eve konularak üzerlerine kapı kilitlendi. Çünkü bizimkiler onları durup dururken öldürmeye kıyamamışlardı. Ama tığalar, evin tabanından tünel açıp Değirmen köyüne haber götürmüşler. Böyle olunca Değirmen, Farıh ve bir Ermeni köyü daha, yani üç köy bizim köyü bastı. Bir saatten fazla savaş oldu. Ermeniler çay üstündeki köprüyü tutmuş, Ziyaret'i de basmışlardı. Çay kar suları ile taşmıştı. Annem suya girdiğinde su göğsüne kadar vurdu. Tabii o hengâmede kolu, bacağı, kafası kırılanlar; suyun alıp götürdüğü çocukları sorma. Bir cehennem ki, ne cehennem. Gâvurlar öldürdükleri insanların cesetlerini Buğday tepesine atıyorlardı. Cesetler dağ gibi yığılmıştı.Babam ata bindi, Akköprü'den Van'a gitti. Sıhke Ermeni köyü olduğu için yol vermediler. Babam Van Valisi Cevdet Paşa'ya köydeki vaziyeti anlatmış, yardım istemiş. 100 asker imdadımıza yetişti. Ermeniler kaçtılar. Biz de Dırandaz köyüne sığındık. Orası İslâm köyü idi. Gece orada kaldık. Ertesi gün babam Van'a gidip ileri gelenlere, köyümüze dönüp dönemeyeceğimizi sordu, dönmeyin dediler. O zaman mecburen muhacir olduk. Ben ve bacılarım erkek elbiseleri giydik, yola düştük.Biz Edremit'e doğru yola koyulduk, gâvur Van'ı bastı. Şehir ateşe verildi, evler öyle yanıyordu ki, alevler göğe yükseliyordu. Biz Edremit'e ulaştık, orayı da bastı. Oradan Bitlis'e, Bitlis'ten Siirt'e, Diyarbakır'a, oradan Siverek'e gittik. Orada 3 sene kaldık. Bizim âile muhacerete 8 kişi ile gitti. Yolda ağabeyim Ali Çavuş esir düştü, diğerleri yollarda öldü. Van'a yalnız annemle ben dönebildik. Kırılan yalnızca biz değildik. Van, Edremit, Van'ın Müslüman köyleri hep yollara dökülmüşlerdi. Kaçamayanlar düşmanın elinde, kaçabilenlerin çoğu da yollarda telef oldular.Birkaç sene sonra, annemle ben Van'a döndük, geldik ki, ne görelim. Her yer harabe; tek tük insanlar aç susuz, perişan. Mahalleler evler boş. Ekmek yok, buğday, un hiçbir şey yok. Mecbur köye (Çoravanis'e) geldik. Buğdaylar da yeni olmaya başlamıştı. Acı çekirdekleri kırıp kaynatıp içiyorduk. Gâvurlar ne kadar eşya, mal, davar bulmuşlarsa almış götürmüş, evlerimizi de yıkmışlardı. Bizi köyde yalnız gören bir atlı adam İskele'de zahire deposu olduğunu söylemişti. Annemle gidip 60 kilo un aldık, onu da burada çaldırdık. O sıralar Ermeniler daha tam çekilmemişlerdi. Dağ-taş fedai idi. Bir keresinde Erek dağına uçkun toplamaya gitmiştik, uçkunu da askerlere verip karşılığında ekmek almak istiyorduk, 6 Ermeni atlısına rastladık. Bizi öldüreceklerdi, ama aniden yağmur, sonra da dolu bastırınca, kaçıp bir mağaraya saklandık. Canımızı zor kurtardık.Neler çektik neler... 3 sene sonra ağabeyim de esirlikten döndü. Söylediğine göre Ermeniler öldürecekmiş, Ruslar bırakmamışlar. Kazma-kürek, Ermenilerin memleketinde yol işçiliğinde çalıştırmışlardı. Yeniden ev-bark yaptık, tarla ektik.Abdülbari BarlasBaba Adı : Mehmed Emin Anne Adı : Ayşe Doğum Yeri : Van-Sağlamtaş Doğum Tarihi : 1919Babamdan duyduğuma göre; Ruslar memleketi işgâl etmiş; ancak telefon yok, tel yok, radyo yok, bizim köylüler düşmanın nereye kadar geldiğini bilememişler. Babamın dayısının oğlu vardı, Abdülkadir isminde, babam ona, Oğlum ben hastayım, ağabeyim (benim büyük amcam) İran'da asker, Ruslar'a karşı çarpışıyor. Sen bir git haber al, gel demiş. Abdülkadir koşup gidiyor. Bizim şu tepelerin ardında çayırımız var. Bakıyor ki, Erciş tarafının aşiretleri hep toplanmış kaçıyorlar. Abdulkadir babama diyor ki, Talât Ağa'nın çadırları hep kalkmış gidiyorlar.Babam bunun üzerine, köyden göç etmeye karar veriyor, hazırlanıyorlar. İlkbaharda, camış arabalarıyla, hayvanlar da henüz koşuma hazır olmadıkları için yoruluyorlar; köyün güney doğuda şu karşı tepeye varınca duruyorlar. Köylünün çoğu gitmekten vazgeçiyor. Köyün imamı babama, Nerede Rus, nerede Ermeni? Siz kimden kaçıyorsunuz? diyor. Babam da Bu aşiret harbi değil! Bu sarı Moskof harbi, Ermeni harbidir. Topumuz yok, tüfeğimiz yok; mecbur kaçacağız cevabını veriyor.Sabah olunca babam ve âilesi ile Şeyh âilesi camışları koşup tekrar yola koyuluyorlar. Yani 38 hâne köylü burada kalıyorlar. Babamların gittiğinin ertesi günü köylüler bir de bakıyorlar ki, Ruslar, şu patika yoldan, Ermeni fedailerin öncülüğünde köyü sarmış herkes can derdine düşmüş. Çocuğunun elinden tutan dereye doğru koşmaya başlamış. Ama atlılar etraflarını çevirmiş, canlarının istediğini hemen orada kalanları da çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-ihtiyar toplamış, önlerine katıp kellede (tepe anlamında) bir eve doldurmuşlar. Süngülü iki Ermeni kapıda duruyor, ikisi de içeri girmişler. Orada bulunan herkesi süngüyle delik-deşik ederek şehit etmişler.Yalnızca bir kadın ve bir de kız çocuğu, yaralı olmalarına rağmen; ölülerin arasında sessizce durarak kurtulmuşlar. Kadının adı Azime, kızın ismi Ruşen imiş, babamın söylediğine göre. Azime Hanım'ın anlattığına göre gece ay doğduğunda kalkıp seslenmiş, bir tek o kız cevap vermiş, kalkmış dağ tarafından tâ Siirt'e kadar giden zor bir yolculuk yapmışlar, uzun mesele. O şehitlerin bulunduğu yer, alan olarak bellidir. Ama hangi evin kalıntısı altında olduğunu bilmiyorum. Ama şehitler yalnız orada değil, anlattım ya, öldüre öldüre gitmişler tepeye kadar. Hatta geçen sene dört köşeli bir Rus süngüsü de bulduk.Kaçan babamın ailesi ile Şeyh'in âilesi Diyarbakır'ın Farikin'e gitmişler, ekinler de olmuştu, Ermeniler bırakıp kaçmışlar, tarlaları icara almış, Sağlamtaş'dan daha çok mahsul toplamışlar. Sonra bir hastalık çıkmış, hükümet Konya'ya sevk etti. Üç sene de orada kalmış, sonra köyümüze dönmüşler.Abdülbari BARLAS'ın amcası oğlu Abdülhamit BARLAS, Sağlamtaş köylülerinin Ermeni çetecileri tarafından katledildiği yeri gösteriyor. Muhaceretten sonra köye dönenler, bu düzlükte sayısız insan kemiği bulmuşlar. Bu kemikler, o zamanın şartları elvermediği için toplanamadığı için kaybolup gitmiş. 38 hane halkı, ortalama 150-200 kişi, bu köyde toptan katledilmiş.Sait KayaBaba Adı : Ahmed Anne Adı : Emine Doğum Yeri : Van-Erciş Doğum Tarihi : 1898Ben doğma-büyüme Erciş'liyim. Ermeniler, bir Cuma günü ayaklanıp, camilerdeki Müslümanları toptan öldürmeyi planlamışlardı. Bunun bir gün önceden haber alınması üzere, bizimkiler erken davranıp Ermenilerin elebaşıları olan erkekleri toplayıp kılıçla öldürdüler. Yalnızca elebaşı erkekler diyorum, çünkü bizim dinimiz çocuğu, kadını silahsız-suçsuz insanları öldürmeyi men eder.Daha sonra Ermeni Papazı ile onları Erciş'teki büyüklerinden birisi olan Nişan Kaymakamı'nın huzurunda iken, Nişan bu maksatlarını açığa vurmuş, Ah papaz sen bizi bırakmadın, onları bir Cuma evvel kesecektik demiş.Bahar oldu, camışkıran zamanı muhacir olduk. Biz kaçtık gittik, ama çoğu kaldı. Ermeniler onları esir edip damlara doldurup yakmışlar. Biz erken muhacir olduğumuz için ailemizden Ermeniler tarafından öldürülen olmadı. Fakat birçok Müslüman kesildi, yakıldı. İki katlı binalar vardı. İnsanları oralara doldurup yaktılar.Biz önce Diyarbakır'a, sonra Urfa'ya gittik, üç sene orada kaldık, oradan ta Antalya'ya kadar gittik. Vali, İtalya ile aramız bozuk olduğu için, bizi şehre kabul etmedi. Denizli'ye gittik, sekiz sene de orada kaldık. Nihayet Erciş'e döndük, evlerin çoğu yakmış, yıkmışlardı. Yıllar boyu çalışıp bu hale getirdik.Yamin TosunBaba Adı : Osman Anne Adı : Hanım Doğum Yeri : Van-Erciş - HaydarbeyBen Erciş'in Haydarbey köyündenim. Ruslar'ın gelmesi, Ermeniler'in isyana başlaması üzerine biz buradan muhacir olduk. Biz Urfa'ya gittik. O sene kıtlık oldu; anam, babam ve kardeşim orada öldüler. Rusya yıkılınca yerini Ermeniler aldı. Nihayet Türk ordusu harp ede ede onları Revan'a kadar kovaladı. Biz de memleketimize döndük.Ama döndüğümüzde Erciş, İslam köyleri ve bizim köyümüz de tamamen yanmış, yıkılmıştı. Biz muhacerete gittiğimizden Ermeniler'in burada İslâm ahaliye yaptıkları zulmü gözlerimle görmedim. Duyduğumuza göre çok insan öldürmüşler. Döndüğümüzde yıkıntı olmasından da belli idi. Gönderen: Hasan Günal
Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir. |
![]() | ![]() |
![]() |
Bookmarks |
| |
Serbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler ERMENİ SORUNU Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Klikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır.İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu İngiliz ve Fransızları ...
ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi