Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| İNSAN ZEKASI ÜZERİNE BİR İNCELEME! Uzun yıllardan bu yana Rocky ile
birlikte çalışan psikolog Ronald Schusterman'a göre bu yetenekler, dilin koşulu.
İnsanlar sadece bu düşünce sürecini yerine getirebildikleri için gerçek topu,
top sözcüğüyle tanımlayabiliyorlar. Bununla birlikte hiçbir bilim
adamı gelişkin hayvanlarda, bilinçli bir düşünme yetisinin varlığından söz
etmez. Birçokları, kurnazlığı çağrıştırdığı için zeka yerine kavrama veya
idrak kabiliyeti sözcüğünü tercih ediyor. Çıkmaz yol mu?
Hayvanların zihinsel iç yaşamlarıyla ilgili tartışma adeta bir çıkmaz
yola saplanmış gibi. Zihinsel durumları ve yetileri ya da duyguları anlatan
terimlerin hiç biri bilimsel olarak tanımlanamamıştır. Kelimelerin
anlamı sürekli değişmekte. Zeka (intelligence) genelde sorunları çözme ve
bağlantıları görme yetisi olarak açıklanmakta. Fakat her problem
düşünülerek çözülmüyor, hayvanlarda zekayı yansıttığı sanılanların bir çoğu
genlerinde programlanmıştır. Ayrıca zekanın farklı biçimleri söz konusu. Teknik
görevlerde, sosyal görevlerden farklı yetenekler gerekli. İnsanlar arasında da
mesela yabancı dil öğrenmekte zorlanan matematik dahileri vardır. Konu,
işin içine bilinç de girince iyice bulanıklaşmakta. Sözlüklere göre bilinç,
düşünce veya anı gibi zihinsel koşullar gerektirmekte. Fakat bilinç için de
aslında bağlantılı bir açıklama var sayılmaz. Alman nörobiyolog Andreas Kreiter,
bilinç kelimesinin arkasında hatalı bir konseptin bulunduğunu söylüyor ve bilinç
belki de belli bir bilgi işlem tipinin bir yan ürünüdür diyor. İmkansız
olan İnsanın kendisini bir hayvanın yerine koyabilme imkansızlığına
dikkat çeken bilim adamı Amerikalı filozof Thoman Nagel idi. Mesela bir yarasa
gibi yaşamanın ne olduğunu asla tahmin edemeyiz. Sadece rutubetli bir
ortamda baş aşağı sarkarak yaşamanın bizim için hiç de dayanılır bir durum
olmayacağını bilebiliriz. Dahası başka bir insanın bilincini bile öğrenemeyiz
sadece hissedebiliriz. Fakat yine de tüm insanların bir iç dünyaya sahip
oldukları kabul edilmekte. Yarasalar, yönlerin, ses yansımalarına göre
bulunduğu bir dünyada yaşıyorlar. O halde yarasanın bir ultrason bilinci mi var?
Köpekler idrar koklayarak yaşadıkları bölgenin sosyal topografisini
çıkarabiliyorlar. Buna göre köpeklerde idrar kokusu bilincinin bulunduğunu
söyleyebilir miyiz? Hayvan olmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek
isteyenler, algılamalarındaki farklılıkları kavramalı. Yarasalara, köpeklere
sorulanları sormak imkansız. Bu, körlerin önüne kağıda basılı bir zeka testi
koymak gibi olurdu. Bochum'daki Ruhr Üniversitesi nöro ve davranış
biyologu Guido Dehnhardt, fokların duyu dünyasını araştırıyor. Bizimkinden bir
milyon kez duyarlı olan koku duyusu sayesinde havadaki en küçük orandaki dimetil
sülfiti bile koklayabiliyorlar foklar. Fokların yeteneği
Yosunlar, minik planktonların besinidir, bunlar ise balıkların besini
oluşturur. Foklar da balıklara bakarak planktonlarla beslenmeyi öğrenmişler.
Foklar ayrıca suyun toz içeriğine göre en ince nüansların tadını bile
alabiliyorlar. Bu foklar açısından büyük bir avantajdır, çünkü fokların
besinleri genelde okyanus sularının üst üste bindiği sınır bölgelerinde yaşıyor.
Ayrıca foklar, tuzun mesajlarını gayet iyi
okuyabiliyorlar. Hayvanların diğer canlılarla iletişim kuramamaları,
içteki yaşama bakışı engellemekte. Foklar, suyun içinde insanlar dünyasında var
olmayan izleri kaydediyorlar. Şöyle, son derece duyarlı bıyıklarıyla,
bir balığın suda bıraktığı titreşimleri üç dakika sonra bile algılayabiliyorlar.
Bir fok olmanın nasıl bir şey olduğunu insanlar, bedenen bile hayal edemezler. Bir
fokun duyuları algılayış şekli bile bu kadar farklıyken, iç deneyimi ve
bilincine nasıl yaklaşabiliriz diyor uzman. Ama buna rağmen fokların da
bilincin bir ön safhasına sahip olduğundan emin. Mesela bir hayvanat
bahçesindeki bir havuzda yaşayan fokların hepsi erkek olmasına rağmen, farklı
kişiliklerden bile söz edilebilir, diyor Dernhardt. Her hayvan görevlere farklı
yaklaşıyor ve bireysel stratejiler geliştiriyor. Bir tür bilinç var
Hayvanların bir tür bilince ya da en azından basit ön biçimine sahip
olduklarına İsviçreli zoolog Heini Hediger de inanıyor. Hatta primat
araştırmacısı biraz daha ileriye giderek şöyle diyor: Eğer bilinç,
kişinin kendi davranışları ve kararları üzerine düşünmek demekse, o halde
hayvanlar buna muhakkak sahipler diyor. Nörobiyolog Andreas Kreiter, ise
hayvanlardaki bilincin insandan farklı olduğunu, insan ve hayvanın ortak
yönlerinin spesifik olmayan korku, acı, doyum ya da iyi hissetme gibi temel
duygular olduğunu vurgulamakta. Doğabilimciler, diğer canlıların
beyninde tam olarak nelerin yaşandığını bulamadıkları için tartışma, filozoflar
arasında da hararetli bir şekilde sürmekte. Descartes, hayvanları belli
bir mekanizmaya göre işleyen saat gibi tarif etmişti, ancak bu tanımlamayı kabul
eden kalmadı artık. Günümüzde örneğin John Searle gibi filozoflar, insan ve
hayvan bilinci arasında bir sınır koymanın doğru olacağını savunuyorlar.
Bilincin en basit formu olan kendi bedeninin farkında olma yetisinde
bile farklı bulgular elde edilmiş. Avusturyalı hayvan psikologu Heini Hediger,
her yıl düşüp, yeniden büyümesine rağmen, geyiklerin, boynuzlarının genişliğini
bildiklerini ama buna karşın kafalarında ömür boyu taşıdıkları boynuzlardan
birinin kırılması halinde antilopların bunu fark etmediklerini saptamış.
Ulusal karakter? Bize çok yakın olan türlerde bile hayvanlar
hakkında kesin açıklamalarda bulunmak neredeyse imkansızdır. Bertrand Russel,
Amerikalı ve Alman bilim adamlarının çalışmalarını okuduktan sonra alaylı bir
şekilde hayvanların, gözlemleyenin ulusal karakterine uygun bir biçimde
davranmadıklarını söylemişti. Amerikalıların deney hayvanları inanılmaz bir
gayret sarf ederken, Alman araştırmacıların hayvanları, hareket etmeden oturuyor
ve problemi nasıl çözeceklerini düşünüyorlardı. Bir davranışın bireysel
bilişsel süreçlerle mi işlediği yoksa Descartes'in saati gibi otomatik olarak mı
çalıştığını bulmak çok zordur. Karmaşık davranış biçimleri, genelde kalıtımda
programlanmıştır. Bunlar rastlantısal olarak oluştuktan sonra evrimsel rekabet
sürecinde kalıcı olarak kalıtıma işleniyorlar diyor bilim adamları.
Nasıl bir zeka Hormonlar veya çevresel bir uyarı istediğinde, bu
davranışlar otomatik olarak yerine getirilmekte. Mesela karıncalar ölü
hemcinslerini yuvalarından dışarı taşırlar. Hijyen açısından aslında gayet
mantıklı bir davranış. Fakat bu işi yaparak tamamen robot gibi davranıyorlar.
Bilim adamları, normalde yalnızca ölü karıncalarda salgılanan bir asidi,
canlı karıncanın üzerine döktüklerinde, karıncaların canlı olan hayvanı da
dışarı taşıdıklarını görmüşler. Bu gibi davranışlardan yola çıkan davranış
biçimcisi Conwy Lloyd-Morgan, bugün bile geçerliliğini koruyan bir ilkeyi
formüle etmişti: Refleks ya da içgüdü gibi daha kolay açıklamalar dururken,
hayvansal davranışlar zeka olarak yorumlanmamalı. Akıllı bir davranışın mutlaka
bilinçli olarak yerine getirilmesi gerekmiyor. Münster Üniversitesi'nden
Norbert Sachser de mesela sincapların kışa hazırlık olsun diye yiyecek
depolamalarını, genetik bir programa bağlıyor. Kimi bilim adamları bunu
ekolojik zeka olarak açıklayarak, Wolfgang Wickler gibi şu iddialı soruyu
soruyorlar: Zeki olmak için gerçekten beyne ihtiyaç var mı? Ve buna
yanıt olarak da arıların dansından, böceklerdeki alet kullanımına kadar minik
beyinlerle ne kadar zor davranışların yerine getirildiğini gösteriyorlar. Ancak
ekolojik zeka tezini destekleyenler yine de bunların planlı ya da refleksle
gerçekleştiğini iddia etmek yerine, evrimsel süreçlerin, bilinci gerektirmeyen
çözümler getirdiğini kanıtlamaya çalışıyorlar. Neresi içgüdüsel?!
Tabii bireysel zihinsel yetiler ve zeka programı arasındaki farkı
görmenin kolay olmadığı istisnalar da var. Mesela bilimsel adı İndicatoridae
olan bal kuşu, arı larvalarıyla beslenir. Kuş, arılar tarafından korunan yuvaya
ulaşamadığı için buraya girmenin yollarını arar. Çözüm şudur:
Kanatlarını çırparak ve tiz bir şekilde öterek balla beslenen bir porsuk türünü
baştan çıkarak yuvaya gitmesini sağlar. Porsuk kovanları parçalayarak balı yer
ve artanı da kuşa bırakır. Bunun içgüdüsel bir davranış olduğunu söylemek zor
diyor uzmanlar. Kaldı ki kuş bu stratejisini insan da uygulayabiliyor. Örneğin
bir arıcı, çalı bıçağıyla ağaca vurduğunda da kuş uçup geliyor. Ve
benzer davranışları bilim adamları şebeklerde de gözlemlemişler. Yavru şebek,
yetişkin bir şebeğin çıkardığı kökleri elde etmek için sanki canı yanıyormuş
gibi avazı çıktığı gibi bağırır. Yavrusunun sesini duyan anne şebek koşa
koşa gelir ve sözde yavrusuna zarar veren şebeği kovalar. Böylece yavru şebek
lezzetli köklere kavuşur. Bunun bir rastlantı olduğunu söylemek imkansız çünkü,
uyanık maymun bu davranışı sürekli tekrarlıyordu diyor bilim adamları. Burada
ilginç bir şekilde maymunun yalana başvurduğu görülmekte. Maymun yalan
söylemesini biliyorsa, düşünebilir de. Peki fark ne? Peki bu
durumda insan ve hayvan arasında ne gibi fark kalıyor geriye? Mizah olabilir mi?
Fakat Hediger bazı hayvanların mizah anlayışı ya da en azından başkalarına gelen
zararlara gülmek gibi davranışlar sergilediklerini görmüş. Bilim adamı
Kenya'daki Milli Parkı'nda bir step şebeğinin vahşi köpeklerle nasıl dalga
geçtiğini anlatıyor. Köpek sürüsü bir akasya ağacının gölgesinde uyumaya
çalışırken, şebek ağacın tepesinden atlayarak köpekleri rahatsız ediyordu.
Şebeğin her atlayışında köpekler, maymunu yakalamak için yerlerinden kalkıyor
ama maymun yeniden ağaca çıkıveriyordu. Maymun aynı şeyi beş altı kez
tekrarladıktan sonra yabani köpekler, hayvanın peşinden gitmekten vazgeçmişler.
Burada şebeğin amacının sadece köpekleri kızdırmak olduğunu anlamak için bilim
adamı olmak gerekmiyor. Başkalarını kızdırabilmek için hayvanın, kendisini
başkasının yerine koyma yetisine sahip olması gerekiyor. Bir ekonomi
anlayışıyla ilgili gözlemler de bilinçli davranış için kanıt olabilir aslında.
Jersey hayvanat bahçesindeki orangutanlar ilginç bir şekilde bakıcılarla bir tür
alışveriş sistemi geliştirmişler. Eşyaya değer biçme
Ziyaretçiler kafese, şemsiye, anahtar, kamera ve vb gibi eşyalar
düşürdüklerinde, maymunlar bunları yakından incelemek için topluyorlar. Bakıcı
bu eşyaları geri alabilmek için onları yiyeceklerle ödüllendirince, maymunlar
kısa bir süre sonra eşyalar için belli bir değer biçmeye başlamışlar.
Mesela bir çocuk eldiveninin karşılığı iki tane kuru üzüm, anahtar ise
bir muz değerinde olmuş. Bu davranışı sergileyen maymunlar, kendilerini bit
pazarında alışveriş yapan insanlar gibi mi hissettiklerini anlatabilseydiler ne
iyi olurdu. Bazı zoologlar ve filozoflar bu yetinin yokluğunu insan ve
gelişkin hayvanlar arasındaki fark olarak açıklıyorlar. Konuşamayan canlılar
belli bir zeka seviyesini asla ulaşamazlar. Bu tezin en ateşli
savunucularından biri de Noam Chomsky. Dilbilimci, evrensel gramerin tüm
insanlarda doğuştan var olduğunu ve insanların bu sayede konuşmayı hızlı bir
şekilde öğrendiklerini ve yaratıcı bir dil geliştirdiklerin söylüyor.
Chomsky aslında bu iddiasıyla haksız da sayılmaz. Bilim adamları
maymunlara konuşmayı öğretmek için on yıllar boyu uğraşsalar da hiçbir zaman
düşünce alışverişini yansıtan bir diyalog ortaya çıkmamıştır. Yani Chomsky'nin
dediği gibi maymunlar yaratıcı bir dil geliştirememişti. Yetenek tek
yönlü ve değişmez mi Sorun sadece dil de değil. Guido Dehnhardt,
yunuslara üçgen, daire ve dörtgen arasındaki farkı öğretmek için üç ay boşu
boşuna çabaladığını anlatırken, nörobiyolog Andreas Kreiter de Rhesus
maymunlarına optik sinyalin yer değiştirmesinden sonra öğrendikleri bir görevi
yeniden öğretmesi gerektiğini söylüyor. Oysa insanlar bildikleri bir şeyi yeni
bir düzenlemede tanımakta hiç zorlanmazlar. Tüm doğanın postlu ve tüylü
Einsteinlarla dolu olduğuna dayanan ünlü bir kurgu, büyüleyici olabilir belki
ama neredeyse hiç gerçek bir yanı yoktur. Tamam bazı kargalar yeme
ulaşmak için alet yapabiliyorlar, bazı ahtapotlar ve fareler ise karmaşık
labirentlerde hayatta kalabilmek için belli başlı görevleri yerine
getirebiliyor, ama tüm hayvanların yetenekleri yine de tek yönlü ve değişmezdir.
Hem zaten doğa gerçekten de dahilerle dolu ise niçin sadece insan bu kadar
gelişebilmiştir? Zeka ve öğrenme yetisi aynı şey değil, diye açıklıyor
Andreas Kreiter. Hayvanları doğru yerde yakaladığınızda, arı bile inanılmaz
konumlamaya yetisiyle şaşırtıcı davranışlar sergileyebilir. Ama bu tür tek yönlü
beceriler için reflekslerin bağlantısı yeterlidir. Zihinsel duvar mı var
Evrim dehasının iş başında olduğu yerde, zekaya ve bilince gerek
duyulmaz bile. O halde insan ve hayvan arasında zihinsel bir duvar mı söz
konusu? Gerçi memelilerin duygulara sahip oldukları kesin diyen Norbert Sachser
da önemli farklılıkların bulunduğuna inanıyor. Mesela şempanzeler sadece o anda
kendisine yarayacaklarla uğraşıyorlar. Ancak Leipzig Max-Planck Evrimsel
Antropoloji bilim adamlarının bir süre önce Science dergisinde yayımlanan
araştırmaları ilginç bir şekilde orangutanların ve şempanzelerin bile plan
yaptıklarını gösteriyor. Hayvanlar, saatler sonra işlerine yarayacak bir aleti
14 saat kadar önce yanlarına almayı öğrenmişler. Sachser, insan ve
hayvan arasındaki genel farkın alınan kararlardaki özgürlük derecesi olduğu
kanısında. İnsan, evrimsel liyakatine karar verebiliyor. Mesela çocuk yapmama,
sarhoş olma ya da uç sporlar yapma gibi seçimler yapabilmekte. Oysa bir
hayvan her zaman evrimin üreme kuralını yerine getirmek için çabalar hatta bu
uğurda acı ve ölümü bile göze alır. Başka bir seçimi yoktur. Bilincin varlığıyla
ilgili soru sadece gelişkin omurgalı hayvanlar için geçerli olabilir. Solucanlar
ya da salyangozlar için günümüzde de Descartes'in saat modeli pek hatalı
sayılmaz. Aslan konuşsaydı Ama kim bilir belki kendi kavrama
yeteneğimiz yetersiz olduğu için omurgasız hayvanlardaki kavrama yeteneğinin de
yetersiz olduğunu düşünüyoruzdur. Z.Wissen'de yer alan araştırma
yazısına göre (04/2006) Hayvan olmak nasıl bir şey sorusu daha uzun bir süre
sadece hipotezler ve teorilerle yanıtlanabilecek. Ayrıca Ludwig Wittgenstein'ın
diğer canlıların sübjektif deneyimlerini anlamamanın imkansız olduğu kanısı da
bir süre geçerliliğini koruyacaktır. Bir aslan konuşabilseydi, bizler onu zaten
anlayamazdık demişti Wittgenstein. Yoksa bilim adamları olaylara
gereğinden çok daha karmaşık mı yaklaşıyorlar? Norbert Sachser, çocuklara
tavuklar ve köpeklerle ilgili bir film göstermiş: Bakıcılar çitin önüne yem
koymuşlar. Tavuklar çitin arkasından yeme ulaşmak için boşu boşuna çabalarken,
köpek bir iki metre ilerdeki açıklıktan çıkarak yeme ulaşır. Çünkü köpekler,
çocuklara göre düşünebiliyorlar. Kim bilir belki de olay bu kadar basittir? ! hürriyet Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |