Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Sezgisel akıl Post-modernizmin en büyük
sorunu olan bıkkınlık ve seçeneksizlik, hayatımızı ve geleceğimizi sarmış bu
eksikliğin bir sonucu sadece. İnsanlar kendi gerçekliklerinden ve doğalarından
uzaklaştıkça yaşamın renkleri sönükleşiyor ve tatları eksilmeye başlıyor. İnsan
vücudunu şekillendiren öncelikle kendi zihni olduğu için, vücudumuzda meydana
getirdiğimiz her olumlu değişiklik zihnimizdeki takıntılarımızdan da
kurtulmamızı sağlıyor. Vücut dili hakkımızdaki her şeyi anlattığı için, o dili
iyi öğrenmemiz gerekiyor.
Bilim, çok karmaşık olan insan
beyninin çalışması ve zihin ve beden uyumuyla ilgili konularda ancak teoriler
geliştirebiliyor. Bu konuda kendinize yardım edebilecek, kendi ruhunuzu ve
sağlığınızı takip edip, koruyabilecek sadece sizsiniz.
İnsan, ancak
çocukluğunda, oyunlar yardımıyla
bedeniyle ilişki kurabiliyor. Yürümeye ilk başladığında omuriliğini ve sırtını
doğru kullanabilen bir çocuk, yaşı büyüdükçe okul hayatının, aile hayatının,
şehir hayatının baskıları nedeniyle dikliğini kaybediyor. Duruşun bozulması,
duygu dünyasında güvenin eksilmesini de beraberinde getiriyor. Açıkça
söylemek gerekirse, yirmili yaşlarımıza gelmeden bedenimizde ve ruhumuzda
yaşlanma sürecinin başlamasına izin veriyoruz. Vücuttaki ölü noktaların
taşınması var oluşumuzda büyük bir çelişki yaratıyor. Hareketin ve bilincin
sürekli yenileme gücünden kendimizi mahrum bırakıyoruz. Bedenimizi oluşturan
yüzlerce iç ve dış kas sistemi olmasına rağmen, biz alışkanlıklarımızın izin
verdiği ölçüde bedenimizi çok eksik ve zayıf kullanıyoruz.
Onun üzerinde
hiç düşünmemiş ve bir şeyler öğrenmeye çalışmamış olmamız, bizi güçsüzlüklerle,
zaaflarla, yetersizliklerle ve nihayet hastalıklarla yaşamaya mahkum bırakıyor.
Sadece vücut doğrumuzu kaybederek ve sırtımızı yanlış kullanarak, bazı iç
organlarımızın işlevini rahatlıkla yerine getirememesine neden oluyor ve bunun
sonucunda birçok iç hastalığa dahi davetiye çıkarıyoruz.İnsanın sezgileriyle,
hisleriyle yaşamdan aldığı tat, doğadan kopuk yaşamasıyla kendi doğasını
yitirmesine ve bu özelliklerinin kaybolmasına neden oluyor. Sadece doğa ile
değil, diğer insanlarla da kurduğumuz ilişkiler de güven ve samimiyet temelinden
yoksun gelişiyor. Meditatif dans derslerinde insanların birbirlerine dokunmaktan
tereddüt edişlerine önce kendilerinin çok şaşırmasının nedeni, asrımızı saran bu
yabancılaşma duygusu. Halbuki insan ancak bu duygularını kırdıktan sonra insan
olmanın anlamı ve insan aklının paylaşım karşısında aldığı hazdan
yararlanabiliyor. Grup enerjisi, doğru kullanıldığında, nasıl güçlerimizi
katlayabileceğimizi ve hedeflerimize nasıl kolayca ulaşabileceğimizi bize
öğretiyor.
İnsan beyninin bir yanı doğa ve
duygu ile beslenirken, diğer yanı sol beyin, zincirleme öğrenme becerilerinin
kaynağını oluşturuyor. Mutluluğumuz ve sağlığımız için bu iki yanımızın bütün ve
dengeli bir şekilde çalışması çok önemli. Batının aklın gelişimiyle iç
fikirlerinden ve hislerinden kopuklaşması, Doğunun ise sol beynini
geliştirememiş olması gezegenimizin dengesizliğini açıklıyor. Biz ise doğu ve
batının tam ortasındayız; henüz bizim için geç kalınmış değil. Meditatif dans
adını Mevlevilerin dansından alıyor. Uzak doğu inanışlarını ya da batı mitlerini
değil, kendi tarihsel gerçekliğimizi bize yansıtıyor. Sol beyin için Batı
düşüncesinin çıkış ve patlama noktası Aydınlanma çağının ürünü olan Klasik
Baleyi ve Modern Dansı, Sezgisel aklımız için ise doğa ile birlikteliğimizde en
derin gerçekliği yakalayan yogayı ve meditasyonu temel alıyor. Vücudun
akışkanlığı ve hareketin gücü ile iki oluşumu sentezliyor ve bedenimize insanlık
tarihinin tüm duygularını ve yeteneklerini iade ediyor.
Böylelikle düzgün nefes almayı
ve bedenimizi bilinçli kullanmayı öğrenip bunu normal yaşantımıza da taşıyoruz.
Ayrıca akıl ve vücut koordinasyonu ve konsantrasyon yeteneklerimizi de artırarak
sol beynimizi disipline ediyoruz. Biz iki bin yıllık bir hareketi vücudumuzda
gerçekleştirdiğimizde onun duygusuna da ulaştığımızı görüyor ve doğa
karşısındaki insanın saf ve arı hislerine ulaştığımıza
inanıyoruz.
Bütün bunlar henüz
keşfedemediğimiz bilinçaltımızın uçsuz bucaksız dünyasına en sıcak mesajı yolluyor. Bir
insan olarak var oluşumuza ve geleceğimize değer verdiğimizi ve onlar üstünde
düşündüğümüzü kendimize anlatıyoruz. Vücudumuzun karmaşık yapısıyla uğraşırken
zihnimizin durulduğuna ve dengelendiğine, yaratıcı düşünme gücümüzün arttığına
şahit oluyoruz. Dışardan değişimi izleyenler, nedeni belirsiz bir neşe, saf bir
enerji ve güvenli ve zarif bir duruş gözlemliyorlar.
SEZGİSEL AKIL -İKİLİKLER Maddeci felsefe ve neden-sonuç
yani determinizm yasaları insan düşüncesinin yakın çağlarında güvendiği ve
inanışlarını ve yaşamını şekillendirdiği yegane dayanakları olmuştur. İnsan
aklını neden sonuç yasalarına göre işlettikçe, bir neden görmeden sonucu
kabullenmez. Aslında neden- sonucun kendisi varlık ve yokluk çelişkisini yadsır.
Bu yüzden zincirin ilk halkasına döndüğümüzde ve bir öncesini göremediğimizde
aklımız o kadar karışır ki, bütün zinciri yok farz edecek bir karamsarlığa
kapılırız. Bu sorun aklımızın bir kısmının sürekli içinde olduğu bir çelişkiyle
birlikte bizimledir. Gözlerimizi açıp kapadığımız o mili metrik anlar boyunca
içimizdeki soru yanıp söner. Varlık mı boşluk mu? Bu ikilik çevremize ve düşünme
biçimimize de sinmiştir. Gece ve gündüz, akıl ve duygu, doğu ve batı, kadın ve
erkek, karanlık ya da renk..Algıların yetersizliği ve bütünün
vaadi
Aslında sorun evren ya da doğa
değil, insanın onun ne kadarını anlayabileceği ve kavrayabileceğidir. Bu da bizi
öncelikle insanın algıları ve beyninin çalışma tarzına götürüyor.
Büyük bir şehirde yaşıyoruz,
bu şehir büyük bir ülkede bulunur, ülkemiz büyük bir kıta olan Asya'dadır. Dünya
Mars'tan daha büyüktür. İçinde yaşadığımız güneş sistemi galaksimizi oluşturan
milyonlarca sistemden biridir. Galaksimiz güneş gibi iki yüz milyardan fazla
yıldızı kapsayacak kadar büyüktür ve uzayda sadece gezegenler, yıldızlar ve
galaksiler değil gökadalar, gezegenimsi bulutlar, karanlık madde, süper kümeler
ve kara delikler bulunur. Evrende yüz milyar kadar gökada ve her gökadada yüz
milyardan fazla yıldız sistemi bulunması söz konusudur. Biz bu boyutların her
birine yalnızca büyük veya daha büyük olarak anlam yükleyebiliyoruz, gerçek
büyüklüğü aklımızın tasavvur edebilmesi şu an için imkansız görünüyor. Bu
muazzam büyüklüklere karşı tek tesellimiz evreni oluşturan maddelerle, bizi
oluşturan maddelerin temel parçacıklarının aynı olmasıdır. Öyle görünüyor ki
evreni oluşturan ilmekler ve bizi oluşturanlar aynı. Yani evrenle temelden
tanışığız.
Ancak bu tanışıklığımızı
bilgiye çevirmemizin önündeki engel algılarımızın yetersiz oluşudur. 19 Mayıs
Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Sinan
Canan algı hakkında şöyle söylüyor. 'Dünyanın algıladığımız kısmının ne kadar
dar olduğunu hatırlatmak istiyorum. Gözle görünür halde olan ışık, sadece
450-700 nanometre yani milimetrenin milyarda biri dalga boyuna sahip ışınların
arasında yer alanlardır. Halbuki dalgalar, teorik olarak sıfırdan,
kilometrelerce dalga boyuna sahip radyo dalgalarına kadar değişen bir aralıkta
dağılmıştır. Her duyumuz için bu dar aralıklar geçerlidir. (Kilometrelerce
uzanan dalga boylarından, milimetrenin milyarda biri!). Acaba, kızılötesi
ışınları da görebilseydik, o zaman bir çiçeğe baktığımızda nasıl bir görüntü
algılardık? Yani gerçek dünya ve evren şu anki kısır algılama araçlarımızla
algıladığımızdan çok daha farklı bir yer. Ama nasıl bir yer?'
İkilikler
-akıl ve
duygu
-doğu ve
batı
-erkek ve
kadın
-sol
beyin ve sağ beyin (zincirleme zeka ve sezgisel akıl)
Biz, batılı eğitim alan
doğulular eğitim hayatımız boyunca bir şeyin, hem de çok önemli bir şeyin eksik
olduğunu biliyorduk. Saf bilimcilerin reddettiği sezgilerin gücü bizler için çok
önemliydi. Gerçekten de maddeyi parçacıklarına ayırmaya devam ederek, bilimciler
aradıkları 'her şeyin teorisini' bulmak konusunda başarılı olamadılar. Maddeci
felsefe insanlara aradıkları mutluluğu vermeye yeterli gelmedi. Bilimsel
bilginin değerini herkes kabul ediyor ancak sırf bu bilgiyle yetinmek ve
sezgileri ve duyguları susturmak insanın yetersiz algılarını daha bir köreltmeye
ve evrenle bütünleşmişlik hissini yitirmesine doğru yol aldı. Ancak bir bilim
adamı da neyi araştıracağını ve nasıl araştıracağını bulurken sezgilerinden
yararlanmaktaydı. Üstelik onu araştıracağı konuya yönelten bazen bir filozofun,
bazen bir teologun, bazen bir yazarın sezgisi olmuştu.
Bilimin modellemeye
dayandığını, 'neden' sorusuyla başa çıkmanın zorluğundan ötürü 'nasıl' sorusuyla
uğraştığını biliyoruz. Üstelik konu insan aklına veya insan vücuduna gelince
işler iyice karışıyordu. Sinir sistemimizin kompleksliğinden ötürü bu konuda
yorum yaparken hata yapmak kaçınılmaz oluyordu. Beynimizin çalışma tarzıyla
ilgili türlü teoriler mevcuttur. Sağ ve sol beyin ayrımını açıklayarak
anlattığım konuyu netleştirmeye çalışacağım. Ve bunu diğer ikiliklerle de
birleştireceğim. Daha sonra bilinmeyenlere doğru yola çıkarken yanımıza
alabileceğimiz silahlarımızı gözden geçireceğiz. Sağ ve sol beyin, alt ve üst
beyin gibi büyük genellemelere giderken hata payımız yükselecek ancak
anlattığımız konunun önemi için ve bir yerden başlayabilmek için buna razı
olacağız. Bu ikilikleri yaşantımızda tecrübe ettiğimiz için onları anlamamız
kolay olacak.
Sağ beyin sezgisel aklı üretir. Sol
beynin aksine parçadan bütüne gitmez, rasgele işler. Sağ beyin yaratıcıdır,
duygulara değer verir. Parçadan çok bütüne odaklanır. Sol beyin ise zincirleme
öğrenme becerilerini taşır. Determinizm yani neden-sonuç ilkesine göre
çalışır.
Doğal yaşamdan uzaklaşarak,
bedenimizi ihmal ederek, sezgilerimize güvenmeyerek sezgisel aklımızı ihmal
ettik. 'kullan ya da kaybet' ilkesi vücudumuzdaki kaslar için olduğu kadar
beynimiz ve onun yarı küreleri için de geçerlidir. Sağ beyni kaybetmek anlam ve
gerçeklik hissini kaybetmek demektir. Kim bilir, belki sağ beyin bizi kuşatan
dalga boylarındaki titreşimlere duyarlılığıyla bilgi toplamaktadır. Sümerli veya
Mısırlı atalarımızın doğayı izleyerek ulaştıkları bilgilerin, çeşitli konularda
–evren, tıp, mimari gibi - bizim bilimsel bilgiyle ulaştıklarımız kadar çok
olmasının sırrı sağ beyinlerini kullanmalarıdır. Sağ beyin doğa ile beslenir ve
hislere güvenir.
Sol beyin ise mantıkla ilerler.
Kuralları insan aklının mekanizmasıdır. Kanıtlar arar, sıralamaya güvenir.
Düzenli işler. Maddeye güvenir. Somut, elle tutulabilir gerçeğin peşindedir.
Bilimin sesidir.
Sezgisel akıl dağınık çalışır,
duygu yoğunluğu neredeyse oraya kanatlanır. Yaratıcı enerji ve heyecanı
besler.
Bu ayrımı kesin olarak
yapamayız. Nasıl ki kadında erkeğin özellikleri, erkekte kadının özellikleri
bulunuyorsa, nasıl birbirine karışmışsa, bu da böyledir. Ancak bazen bu ikilik
karşımıza net olarak çıkar ve kaynağını bilmediğimiz sürece baş edemeyeceğimiz
bir çelişki yaratır. Kadın sağ beyin özelliğini simgeler, erkek sol beyin. Kadın
bütünle ve duyguyla ilgilidir. Bütün için ise anlam ve uyum önemlidir. Erkek ise
parça ile ilgilidir. Parça ise hareket ve güç peşindedir. Tabii ki parça ile
bütün iç içedir, hatta bir yerden bakınca aynı şeydir.
Sağ ve sol beynin dengeli ve
birlik içinde çalışması çok önemlidir. Aksi halde insan gücünün yarısını
kullanmış, hayatın görebileceği az bir kısmının bile yarısını görmüş olur. İnsan
hiçbir çıkarımını yadsıyamaz çünkü beyninin küçük bir bölümünü, algılarının ise
çok azını kullanmaktadır. Elindeki bütün güçleri dengelemek ve artırmak
zorundadır.
Küçük bir çocukken doğanın
muazzam yapılarıyla ilk karşılaşmalarınızı hatırlayın; dağlar, denizler,
günbatımı ya da hareketli gökyüzü tarafından içinizin nasıl kabardığını düşünün.
Çocukken onları ilk gördüğünüzde aklınızdaki düşüncelerden devleşmeye
başlayanları, bugün hayatınızın merkezine koyduğunuz odaklarınızı işaret
etmektedir.
Tek başına sezgisel akıl
dağılıp gider. Tek başına sol beyin ise birleştirdiği milyonlarca halkanın
ucunda, işin başını sonunu, nedenini ve amacını unutur.
Sezgisel akıl çıkarımlarını
yaşar, hisseder ancak tekrarlamak, kullanmak, ifade edebilmek konusunda
zayıftır. Zincirleme zeka ise çıkarımlarını anlamlandıracak, yorumlayacak güveni
bulamaz çünkü çok sayıda verisi, girdisi vardır ve emin olması zordur. Sanırım
bu size doğunun ve batının durumunu hatırlatıyor. Gezegenimizin dengesizliği bir
yarısının hislerinden ve doğasından, diğer yarısının ise insan aklının
ulaşabileceklerinden mahrum kalmış olmasıdır. Batı, anlamını yitirmiş,
heyecanını kaybetmiş, çıkış noktasını unutmuş durumda. Çağımızın en büyük sorunu
yabancılaşma ve post modernizmin meşhur sıkıntısının ve bıkkınlığının nedeni
budur.
Batı düşüncesinin doğduğu
Aydınlanma Çağında insan keşfettiği aklının gücüyle ehlileştirilmiş, düzenli ve
öngörülebilir doğanın hayalini kurdu. Neden
sonuç yasalarıyla her şeyin ve kendi varlığının sırlarını çözebileceğine
inanmıştı. O çağdan bu yana insanlık önemli yollar kat etti ancak insan
algılarının ve beyninin kullanılabilir kapasitesini artırmak konusunda, evrenle
ve doğayla bütünleşmişlik hissi ve yaşamın tadını alabilmek konusunda geriye
gitti. Her bilgi yeni bilinmeyenler doğurdu ve bu koşunun düşünüldüğünden çok
daha uzun süreceği anlaşıldı. Ancak insanın bir özelliği daha vardı. Bu
zincirleme bilgi birikimine bağlı kalmadan geçmişten ve gelecekten noktalar
işaret edebilen sezgisel aklı.. Var oluşu ve kendi anlamı konusunda bilimsel
bilginin ötesinde cevaplar üreten hisleri.. Bu hisler ilhamını doğadan ve
insanın kendi doğası olan vücudundan alıyordu. Tarihe ve bilimlerin gelişimine
baktığımızda sezgisel aklın bir nokta gösterdiğini ve zincirleme zekanın o
noktaya giden yolu inşa ettiğini görebiliriz.
medidatif Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |