İlk karşılaşmanın yaşandığı gün, amca üzüm bağlarında çalışırken,
Prospera da kapının önünde babasını bekliyordu... Baba Munoz üç dört
günde bir
iyle onları ziyaret edip yiyecek getirirdi. Ancak o
gün nedense söz vermesine rağmen gelmemişti... Prospera pencereden yolu
gözlerken birden o garip nesneyi fark etti... Şaşkındı... Çünkü hayatında hiç bu renk araba görmemişti... Onun bildiği arabalar
ya siyah olurdu ya da beyaz. Ancak garip makine yoldan değil,
tarlaların yönünden geliyordu. Üzüm bağlarının arasından bu kadar rahat
hareket edebilmesi de şaşırtıcıydı... Nesne eve iyice yaklaştı ve bir
metre ötede durdu... Küçük kız babasının avcı arkadaşlarıyla birlikte
gelebileceğini düşünüp ablasına seslendi ve arabayla geldiklerini
söyledi. Ancak ablası Anita av mevsimi olmadığını hatırlatınca,
Prospera yeniden pencereye döndü.İşte o anda, aracın yanındaki iki yabancı erkeği gördü. Bu defa
Prospera, gelenlerin tanımadıkları iki kişi olduğunu söyledi. Ancak
Anita pencereyi kapatma fırsatını bulamadan, adamlar kapıdan içeri
girmişlerdi bile... Üzerlerindeki giysi beyaz renkteydi. Karşıdan
bakınca son derece normal görünüyorlardı. Biri gençti. 20 yaşlarında
görünüyordu. Uzun boylu ve inceydi. Diğeri ondan biraz daha yaşlı,
kırklarında gösteriyordu ve patron olduğu her halinden belliydi. Siyah
saçları başına iyice yapışmıştı. O kadar ki, gerçek saçtan öte resim
etkisi bırakıyordu. Siyah gözleri insanın içine işliyordu...Genç yabancı evdekilerden su istedi. Anita suyu getirirken adamlar soru
sormaya başladılar. Prospera bu konuşmanın sesli mi, yoksa telepati
yoluyla mı yapıldığını hatırlamıyordu. Genç adam getirilen suyu
dudaklarına yaklaştırdı, ancak içmeden bardağı hemen yanındaki masaya
bıraktı.Yabancılar, küçük kızlara evde yalnız olup olmadıklarını sordular.
Amcanın yakında çalıştığını öğrenince, bu defa silahlardan söz ettiler.
Kızlar evde bir av tüfeği olduğunu, tüfeği amcalarının değil
babalarının kullandığını söylediler. Ziyaretçiler şöminenin üzerinde
asılı duran takvimle de ilgilendiler. Anita, takvimin nasıl
kullanıldığını açıkladı. Bu defa resimlerle belirtilmiş olan Ay'ın
evrelerini sordular.Genç yabancı diğerine döndü ve: Bunların yaşama süresi..? gibi bir
soru sordu. Ancak Prospera cümlenin geri kalanını hatırlamıyordu. Yaşlı
olanı hayır... cevabını verdi ve insan türünün çok kısa ömürlü
olduğunu söyledi. Kızlar büyük anne ve tanıdıkları diğer ihtiyarların
yaşı hakkında bilgi verdiler. Adamlar tava, tencere tabak gibi mutfak
eşyalarının saklandığı dolabı da merak etmişlerdi. Bu nesnelerin hangi
amaçlarla kullanıldığını sordular. Sonra genç olanı yan odaya girmek
istedi. Ancak diğeri onu durdurdu ve devam etmenin anlamsız olduğunu,
gitmeleri gerektiğini hatırlattı.Aralarında konuşmaya başladılar. Genç yabancı diğerine kızlardan
hangisi seçeceğini sordu. Yaşlısı daha zeki olduğunu ileri sürerek
Prospera'yı gösterdi ve yaşadıklarım ancak 30 yıl sonra ipnoz yoluyla
hatırlayacağını söyledi. Bu konuşma sırasında adam gözlerini bir an
bile Prospera'dan ayırmamıştı. Konuşma bittiğinde adamlar telaş içinde
evden dışarı çıktılar.Prospera yeniden pencereye dönüp garip araca bakmak istediyse de,
ablası engel oldu. Ancak cisimden yayılan güçlü ışık pencerelerden evin
her yanını doldurmuştu bile. Kızlar korku içinde bağırıyorlardı.
Amcaları geldiğinde olanları anlattılar ancak hikayeleri pek de ikna
edici değildi...Sonraki saatlerde, Prospera elbisesindeki kırmızı renkli çiçek
desenlerinin renklerini tamamiyle kaybettiğini gördü!.. Kızlar yemek
hazırlamaya başladıklarında, masanın üzerinde metal bir cisim buldular.
Daha önce hiç görmedikleri bu parçanın nereden geldiğini bilmiyorlardı.
Adamların unuttuğunu ya da bıraktığını düşündüler. Prospera metal
parçayı saklamak için amcasından izin aldı ve sonra da nesne ile
oynamaya başladı.Uzunluğu beş-altı santim, çapı iki santim boyutlarında silindir biçimli
bir nesneydi bu. Sonra evde güvenli bir yere saklamaya karar verdi. O
kadar gizli bir köşede sakladı ki, aradan geçen 30 yılda garip metal
parçasını kimse bulamadı... Ancak yıllar sonra Prospera Munoz,
oyuncağını sakladığı yerden çıkartıp yaşadıklarının kanıtı olarak
gösterebilecekti...Öğleden sonra kızların babası geldi. Baba ve amca yiyecek deposu olarak
kullanılan odaya girmek istediler. Ancak bilinmeyen bir nedenle kapı
kendiliğinden kilitlenmişti!... Bütün çabalara rağmen açmayı
başaramadılar. Bunun üzerine kızları yeniden evde yalnız bırakarak
tarlaya gittiler.Prospera topuyla oynamaya devam ediyordu... Sonra birden yolun karşı
tarafından gelen iki adam gördü. Önce babasının geri döndüğünü sandı.
Ama hemen sonra bunlardan birinin sabah gelen genç yabancı olduğunu
fark etti. Yanındakini ise ilk defa görüyordu. Aradaki fark bu defa
çevrede yaşayan kasabalı İspanyollar gibi giyinmiş olmalarıydı. Ama en
tuhafı güneşin parlak olduğu bir saatte genç yabancının elinde bir tür
lamba ile gelmesiydi...Lamba ile evin çevresini dolaştı ve yanındakine: Evet.. dedi, Burada
sadece bir tane var. Sonra Prospera'ya yaklaşıp ona bir şey bulup
bulmadığını sordu. Küçük kız evet cevabını verdi. Adam onu iyi sakladın
mı, diye sordu. Prospera yine evet dedi. Sonra genç adam, o gece evdeki
üç kişinin ön taraftaki odada uyuması ve yiyecek deposuna girmemeleri
gerektiğini söyledi. Prospera zaten kapıyı açamadıklarını söyleyince
adam sanki sevinmiş bir yüz ifadesine büründü. Adamlar giderken
Prospera'ya uzay gemisinin indiği tarafta oynamamasını da hatırlattılar.Oysa meraklı küçük kız az önce geminin olduğu yere çıkıp baktığında,
yerde dairesel biçimli yanık izine rastladı. Dahası evin hemen
yakınında bulunan incir ağacı da, kısa bir süre sonra tamamiyle
kuruyacaktı...Gece olduğunda, Prospera aniden uyandı ya da uyandırıldı... Pencereden
kendisine bakan bir adam olduğunu gördü. Yerinden kalkıp ona yaklaştı.
Dışarıda iki kişi daha vardı. Üçü de gündüz gördüğü yabancılardı.
Üzerlerinde dalgıç giysisi vardı. Prospera herhangi bir korku
hissetmedi, olanlar ona son derece doğal gelmişti. Ziyaretçilerin
isteği üzerine, yer yatağında uyuyan ablası ve amcasının üzerinden
atladı, sokak kapısını açıp dışarı çıktı. Şimdi yabancıların
yanındaydı. Ancak çıplak ayakla çıktığı için adamlar dönüp
ayakkabılarını almasını istediler... O andan itibaren olanlar,
Prospera'nın zihninde karmaşık bir anılar ve resimler yumağıydı...Çok güçlü bir ışık kaynağının içine girdiğini hatırlıyordu. Gittiği
yerde yine dalgıç kıyafetli adamlar gördü. Hepsi de çalışıyor ve
merakla Prospera'ya bakıyorlardı. Sonra siyah düz saçlı bir kadın geldi
ve Prospera'yı kolundan tuttu. Küçük kız eve geri dönmek istemediğini,
onlarla gitmek istediğini söyleyince, şefleri gibi davranan yaşlı adam
buna hemen karşı çıktı. Eve geri dönerlerken Prospera, hayatında hiç bu
kadar mutlu olmadığını düşünüyordu. Ayrılmadan önce yaşlı adam
Prospera'nın gözlerine baktı. Prospera Munoz yaşadığı sürece bu derin
bakışın etkisi altında kalacağını biliyordu...Ertesi sabah uyanmakta güçlük çekti ve ablasının zorlamasıyla
kalktığında saat öğlen 12.00 olmuştu. Önceki gece olanları kesinlikle
hatırlamıyordu. Ancak ayakları çamur içindeydi ve çimen lekeleriyle
doluydu. Üstelik kirli ayaklarıyla çarşaflan da kirletmişti...Aradan yıllar geçti...1954'de ev başkalarına satıldı. Satın alanlar, bir gün iki yabancının
gelip evde yaşayan küçük bir kızı aradıklarını söylediler. Aynı yıl
annesi Prospera'yı göz doktoruna götürdü. Doktor muayene sırasında ona
gözlerini nasıl yaktığını sordu ve yüksek dozda radyasyon aldığım
söyledi.Geçen zamanla birlikte Prospera Munoz yaşadıklarını yavaş yavaş
hatırlamaya başladı... Dünya Dışı Varlıklar tarafından kaçırılanlar
hakkında okuduğu kitap ve yazılardan sonra ipnoz seanslarına başvurmaya
karar verdi. Uzun süren ipnoz çalışmaları sonucunda bilinç altında
gömülü kalan tüm anıları açığa çıktı. Eldeki veriler Prospera'nın
çocukluğundan itibaren Dünya Dışı Varlıklar tarafından yıllarca
gözlemlendiğini gösteriyordu.Genç kızlık döneminde, babasının Jumilla'da işlettiği bara iki yabancı
geldi. Dedektif Closeau tipinde pardösü giymiş kısa boylu iki adamdı
bunlar... Pardösülerin boyu ayak bileklerine kadar uzanıyordu.
Yüzlerini tamamiyle örten şapkaları ve camları buğulu gibi görünen
gözlükleri vardı. Bara oturup sadece su istediler. Bir başka seferde
ise, Prospera onlara benzer diğer iki yabancıyı, Alicante plajlarında
gördü. Herkesin mayolarıyla güneşlenip denize girdiği sahilde, adamlar
her zamanki gibi pardösü, şapka ve gözlükleriyle dolaşıyorlardı.
Üstelik sahilde bulunanların da bir hayli dikkatini çekmişlerdi.