Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Altı Gün Savaşı 1948 Arap-İsrail Savaşı'nı
Araplar tahrik etmiştir. 1956 Arap-İsrail Savaşı ise İngiltere, Fransa ve
İsrail'in Mısır'a saldırıları dolayısıyla meydana gelmiştir. Ancak 1967
Arap-İsrail Savaşı ise, İsrail değil, Araplar istediği için çıkmıştır. Şu farkla
ki, Savaşı çıkarmak isteyen Araplar, ilk saldırganlığı İsrail'in yapmasını
istemişler ve bu da olmuştur.Ancak Araplar için, daha Savaşın ilk
gününde bir hezimet oldu. Arapların 1967 Savaşı'nın çıkmasını istemelerinde ve
savaşı kışkırtmalarında üç önemli neden rol oynamış görünmektedir:Başkan
Nasır'ın gerek 1948, gerek 1956 Savaşı'nın ve her iki savaştaki yenilginin
intikamını almaya kararlı olması. Bu, Nasır için bir prestij meselesi idi. Eğer
İsrail'i yenecek olursa, intikamını gerçekleştirmekle kalmayacak, aynı zamanda
kazandığı prestijle bütün Orta Doğu'da Mısır'a büyük bir üstünlük sağlamış
olacaktı ki, bunun siyasi neticeleri de çok geniş olabilirdi. 1956'dan
beri Sovyet Rusya, Mısır ve Suriye'yi o kadar silahlandırmıştı ki, İsrail ile
yapılacak bir savaşın neticesinden sadece Mısır ve Suriye değil, Sovyetler dahi
gayet emin görünüyorlardı. Bu sebeple, 1967 Arap-İsrail Savaşı'nı Sovyetlerin de
tahrik ettiklerini söylemek mümkündür. Bu sırada Amerika'nın Vietnam
bataklığına saplanmış olması ve dolayısıyla İsrail'in arkasında yer alamıyacağı
düşüncesi. Altı gün sürdüğü için Altı Gün Savaşı adını alan 1967
Arap-İsrail Savaşı'nın başlangıç gelişmelerini, 1966 yılının son aylarında
oluşmaya başlayan Suriye-İsrail gerginliği teşkil eder. Çoğunluğu Ürdün'de
bulunan ve diğer Arap ülkelerine de dağılmış bulunan Filistinlileri
teşkilatlandırarak, bunları mücadeleye sevketmek için 1964 Mayısı'nda, Ürdün'ün
elinde bulunan Doğu Kudüs'te Birinci Filistin Kongresi toplandı ve burada
Filistin Kurtuluş Örgütü kurularak bir de 33 Maddelik Filistin Milli Misakı
kabul edildi.Bu Misak'a göre, İngiliz mandası altındaki Filistin
toprakları, Filistinlilerin anavatanı ve 6'ıncı maddeye göre de, Siyonist
istilasından önce, yani 1917 Balfour Deklarasyonunu'ndan önce, Filistin
topraklarında devamlı oturan Yahudiler de Filistinli sayılacaktı.Bunun
dışında, 1947 ye kadar Filistin topraklarında yaşayan Arap vatandaşları ile,
bu tarihten sonra, ister Filistin topraklarında, ister bu toprakların dışında
doğmuş olsun, Filistinli babadan olanlar Filistinli sayılacaktı.9'uncu
madde, Filistin topraklarının kurtarılması için silahlı mücadeleyi
öngörmekteydi. 15'inci madde, Büyük Arap Vatanından siyonist, emperyalist
istilanın kovulmasından ve Filistin'deki siyonist varlığının tasfiyesinden söz
etmekteydi.19'uncu madde, Filistin'in 1947'deki taksimini ve İsrail
Devleti'nin kurulmasını geçersiz sayıyordu. 21'inci madde, Filistin
topraklarının tamamen kurtuluşu yerine geçecek her türlü çözümü
reddediyordu.Kudüs Kongresi'nde, 9'uncu maddenin öngördüğü silahlı
mücadeleyi yürütmek üzere fedayin denen gerillalardan meydana gelen bir askeri
teşkilat olan El-Fetih (Al-Fatah) teşkilatı kurulmaktaydı.1966
Şubatı'nda Suriye'de iktidarda bulunan Baas Partisi'nin sol kanadı bir darbe
yaparak, iktidarı ele geçirdi. Bu sol iktidar ile birlikte, Suriye-İsrail
sınırında olayler çıkmaya başladığı gibi, bu yeni Baascılar, Başkan Nasır'ı
İsrail'e karşı yumuşak davranmak ve Birleşmiş Milletler'in kanadının altına
sığınmakla suçluyordu.1966 Ekimi'nden itibaren de Suriye topraklarından
hareket eden El-Fetih fedayini, İsrail topraklarına saldırılara başladılar.
İsrail, bu saldırıları Güvenlik Konseyi'ne şikayet ettiğinde, oradan Suriye
aleyhine bir karar çıkarmak mümkün olmadı. Zira her kararı Sovyet Rusya veto
etmekteydi. Bu ise Suriye'yi daha da tahrik etti.Suriye Başbakanı Ekim
ayında Biz İsrail'in güvenliğinin bekçisi değiliz diyordu. Kasım ayında ise,
Suriye ile Mısır (Birleşik Arap Cumhuriyeti) arasında bir savunma antlaşması
imzalandı. Bu gelişmeler üzerine İsrail, fedayin saldırı ve akınlarına karşı,
Kasım ayının ortalarından itibaren, mislile mukabele taktiğini tatbike
başladı. Yani, yapılan en küçük bir saldırıya karşı, en ağır bir şekilde ve ağır
silahlarla karşılık verilmeye başlandı. Bu suretle, bir yandan Suriye-İsrail,
bir yandan da Ürdün-İsrail sınırlarında gerginlik her geçen gün biraz daha
artmaya başladı.Ocak-Nisan 1967 döneminde Suriye-İsrail sınırlarında
küçük çatışmalardan, tank, topçu ve hava çatışmalarına kadar her türlü faaliyet
ortaya çıktı. 7 Nisan 1967 günü Suriye ile İsrail arasındaki hava muharebesinde
İsrail uçakları Şam üzerinde uçtuğu gibi, altı tane de Suriye uçağını
düşürdüler.7 Nisan olaysi, Suriye ve Araplar için haysiyet kırıcı
olmuştu. Bilhassa düşürülen uçakların Sovyet yapısı olması, Sovyetler için de
olaynin prestij kırıcı olmasına sebep oldu. Bundan dolayı Sovyetler, Suriye'yi
daha silahlandırdıklarından başka, Suriye üzerindeki kontrollarını da
arttırdılar. Öyle görünür ki, 7 Nisan'dan sonra meydana gelen en küçük bir olay,
İsrail'e komşu Arap ülkelerinin İsrail ile münasebetlerinin gerginleşmesine,
kendi çapından daha büyük katkıda bulunmuştur.Mayıs ayından itibaren
Suriye'den İsrail topraklarına fedayin akınları daha da yoğunlaşmaya başladı.
İsrail Başbakanı Levi Eshkol, 11 Mayıs'ta radyoda yaptığı bir konuşmada şöyle
diyordu: İsrail hükümeti gayet iyi biliyor ki, teroristlerin merkezi
Suriye'dir. Fakat biz prensibimizi tesbit ettik: Saldırgana mukabil darbeyi
vurmanın zamanını, yerini ve vasıtasını biz seçeceğizEshkol'ün bu
sözlerinden sanıldı ki, İsrail Suriye'ye karşı harekete geçmeye karar vermişti.
Sonradan görüldü ki, İsrail'in seçtiği hedef Mısır'dır. Bu yanılgı dolayısıladır
ki, Mısır Genelkurmay Başkanı 14 Mayıs'ta Şam'a giderek görüşmelerde bulundu.
Bundan sonra olaylar hızla akmaya başladı.16 Mayıs'ta Mısır Silahlı
Kuvvetleri alarm durumuna geçirildi. Esasen 14 Mayıs'tan itibaren Mısır
kuvvetleri, 1956'dan beri Birleşmiş Milletler barış gücünün kontrolünde olan
Sina'ya girmeye başlamıştı. Yine 16 Mayıs'ta Mısır, gerek Sina Yarımadası'nda ve
Gazze'de bulunan ve gerek Akabe Körfezi'nin Kızıldeniz'e çıkış noktası olan
Tiran Boğazı'ndaki Şarm el-Şeyh'deki Birleşmiş Milletler askerlerinin buralardan
çekilmesini istedi. B.M. askerleri, 19 Mayıs'tan itibaren buralardan çekilmeye
başladı ve yerlerini Mısır askerleri aldı.Bu olay, Arap-İsrail
gerginliğinde önemli bir tırmanma teşkil etmekteydi. Mısır, bu hareketi ile iki
cepheden İsrail'e karşı pozisyon alıyordu. Biri, Sina'yı tamamen kontrolü altına
almak suretiyle, İsrail'e karşı doğrudan hareket imkânını kazanması ve arada
B.M. Kuvvetleri'nin mevcut olmamasıydı. İkincisi ise, Şarm el-Şeyh'e askerini
sokmakla, İsrail'in Kızıldeniz'e çıkışı olan Tiran Boğazı'nı kontrol altına
alıyordu.Nasır, bununla da yetinmedi ve 22 Mayıs'ta Tiran Boğazı'nı
İsrail gemilerine ve 24 Mayıs'ta da bütün deniz trafiğine kapadı. Bu sonuncu
tedbir ile, İsrail'e başka ülke gemilerinin yardım getirmesini önlemiş
olmaktaydı.22 Mayıs'tan itibaren Tiran Boğazı'nın ve arkasından Akaba
Körfezi'nin kapatılması, Orta Doğu'daki havayı birdenbire gerginleştirdi. Çünkü,
İsrail Mısır'ın bu hareketini, kendisine yöneltilmiş bir saldırı olarak kabul
etti. Bu sebeple, 23 Mayıs'tan itibaren Amerika ve Sovyetler harekete geçerek,
bir savaşı önleme çabalarına giriştiler.Vietnam Savaşı'nın Kongre'de
uyandırdığı tepkiler dolayısıyla Başkan Johnson, İsrail meselesinde fazla ileri
gitmekten korkuyor ve ellerini bağlı hissediyordu. Onun için, Sovyet Rusya'nın
da Orta Doğu'da herhangi bir avantaj elde etmesini önlemek için, bu devletle
beraber hareket etme kararı aldı. Bu, Sovyetlerin de işine geldi. Çünkü 7
Nisan'daki hava muharebesinde Suriye'nin İsrail karşısında hiç bir şey
yapamaması, Sovyetlerin Araplara olan güvenini sarsmıştı.Fakat
Sovyetler, bir yandan da Arapların güvenini kaybetmek istemiyorlardı. Bu
sebeple, bir yandan Amerika İsrail'i, öte yandan da Sovyetler Suriye ve Mısır'ı
yatıştırmaya çalıştılar. İki büyük devletten gelen bu yatıştırma faaliyetinin
hiç bir faydası olmadı. Hava yatışacağı yerde, daha da gerginleşti. Nasır, 26
Mayıs'ta yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: Eğer savaş gelecek olursa, bu
topyekün bir savaş ve hedefimiz de İsrail'i yoketmek olacaktır. Bu savaşı
kazanacağımıza inanıyoruz ve şimdi İsrail ile savaş için hazırız. Bu sefer
1956'daki gibi olmayacak. O zaman İsrail ile değil, İngiltere ve Fransa ile
savaşmıştık.Al Ahram Gazetesi'nin başyazarı Muhammed Heykel de, yine
aynı gün, Savaş kaçınılmazdır. Araplar ilk defa olarak iradelerini İsrail'e
kabul ettirebileceklerdir diyordu. Bu arada, Güvenlik Konseyi de 23 Mayıs'tan
itibaren toplantılar yaparak ve bir takım kararlar alarak bir krizin patlamasını
önlemeye çalıştı. Fakat bunlar da savaşı önlemeye yetmedi.30 Mayıs'ta
Mısır (Birleşik Arap Cumhuriyeti) ile Ürdün arasında bir savunma antlaşması
imzalandı. Bu antlaşmaya 4 Haziran'da Irak da katıldı. Mısır Başkanı Nasır, bu
katılım dolayısıyla yaptığı konuşmada, 1956 ihanetinin intikamını almak için
savaşın başlamasını şiddetle arzuluyoruz. Bu savaş bütün dünyaya Arapların da,
İsrail'in de ne olduğunu anlatacaktır diyordu.Krizin başlangıcında
Sovyetler, İsrail'in ilk önce Suriye cephesinden harekete geçeceğini tahmin
etmiştir. Daha sonraları Başkan Nasır, İsrail'in Sina cephesinde harekete
geçeceğini, ancak cepheden saldırmayıp, Gazze koridorundan girmesini
beklemiştir. Halbuki bunların hiç biri olmadı. Arapların istediği gibi ilk
saldırıyı İsrail yaptı. Fakat Araplara ilk ve ağır bir darbe indirmek için 5
Haziran 1967 sabahı 7:30'dan itibaren havalanan İsrail uçakları, Mısır, Suriye
ve Ürdün havaalanlarını bombardıman etmeye başladılar.Mısır'a yapılan
baskında, İsrail uçakları, Mısır radarlarına yakalanmamak için Akdeniz üzerinde
çok alçaktan uçarak, Mısır'ın Batı sınırlarına ulaşmışlar ve saldırılarını
batıdan yapmışlardır. Sina üzerinden değil. O kadar ki, İsrail uçakları Irak'a
da ulaşarak Habbaniye Havaalanı'nı bile bombardıman ettiler.5 Haziran
günü akşam olduğu zaman, 16 Mısır havaalanı artık kullanılmaz hale gelmiş ve 280
Mısır uçağı, 52 Suriye uçağı, 20 Ürdün uçağı ve bir çok da Irak uçağı yerde
tahrip edilmişti. Sonradan görülmüştür ki, tahrip edilen Arap uçaklarının sayısı
o gün 400'ü aşmış bulunuyordu.Havaların kontrolu artık İsrail'in
elindeydi. Araplar, 5 Haziran günü 160 İsrail uçağını düşürdüklerini iddia etmiş
iseler de, bu iddianın gerçekle hiç bir alakası olmadığı görülmüştür.
Havalardaki üstünlük, İsrail'in kara harekâtını da kolaylaştırmıştır. Bilhassa
Sina Yarımadası'ndaki muharebelerde Mısır'ın zırhlı kuvvetleri, İsrail zırhlı
kuvvetlerinden ziyade, havadan İsrail uçaklarından ağır darbeler yemiş ve
perişan olmuşlardır. Bundan dolayı, İsrail kuvvetleri üç gün içinde bütün
Sina'yı ele geçirip, 7 Haziran akşamı Süveyş Kanalı'nın sağ kıyısındaki, kuzeyde
Kantaro, ortada İsmailiye ve güneyde de Port Tevfik'e ulaşmışlardır.Bu
durumda Mısır'ın yapabileceği bir şey kalmamıştı. 8 Haziran'da İsrail ile
ateşkesi kabul ederek, İsrail kuvvetlerinin Kanal'ın diğer yakasına geçmesini
önlemiştir.İsrail için 1967 Savaşı'nın en çetin cephesi Ürdün cephesi ve
Batı Şeria cephesi olmuştur. Ürdün kuvvetleri, gerçekten İsrail'i uğraştırmış ve
ciddi kayıplar verdirmişlerdir. Fakat onlar da Mısır'dan daha fazla dayanamadı.
7 Haziran günü Nablus muharebesini kaybedip, şehir, İsrail kuvvetlerinin eline
geçince, İsrail bütün Batı Şeria'yı işgal etmiş oluyordu. Bu sebeple 7 Haziran
akşamı Ürdün de İsrail ile ateşkesi kabul etti.8 Haziran'dan itibaren
Suriye cephesinde Golan Tepelerinde muharebeler şiddetlendi. Suriye, Golan
Tepelerinden aşağıdaki İsrail yerleşim merkezlerini 1956'dan beri 11 yıl süre
ile bombalamıştı. Yani bu tepelerin, İsrail'in Suriye'ye karşı savunması
bakımından stratejik bir önemi vardı. Suriyeliler de İsrail karşısında fazla
dayanamadılar. İsrail kuvvetleri, Golan Tepelerini aldıktan sonra, Suriye
topraklarında ilerlemeye başladılar. İsrail kuvvetlerinin ilerleme istikameti
Şam'dı.İşte tam bu sırada, 10 Haziran günü Sovyetler, Amerika'ya
başvurarak, İsrail ilerlemesi durdurulmadığı takdirde, askeri harekât da dahil
gerekli tedbirleri alacaklarını bildirdiler. Bu sırada İsrail kuvvetleri, Şam'a
40 mil mesafedeki Kuneitra'ya girmiş bulunuyordu. Dolayısısıyla İsrail,
Kuneitra'da durdu ve o gün saat 16:30'da da İsrail ile Suriye arasında ateşkes
başladı. Altı Gün Savaşı böylece sona ermiş oluyordu.Savaşın sonu
Araplar için tam bir hezimetti. Savaştan sonra bir Arap askeri gücü kalmamıştı.
Mısır, Sina'ya 80-100 bin kişilik bir kuvvet sürmesine rağmen bir şey
yapamamıştı. Mısır, 600-800 tank kaybetmişti. 100'den fazla kullanılabilir
Sovyet yapısı tank İsrail'in eline geçmişti. Yine Mısır'ın 400 topu ile 10.000
askeri aracı Sina'da tahrip edilmişti. Tahrip edilen Arap uçaklarının sayısı 441
olarak tesbit edilmiştir ki, bunun içinde Sovyet yapısı 280 Mig ve 60 Ilyuşin
uçağı da bulunmaktaydı. Başka bir deyimle, 1967 Arap yenilgisi, aynı zamanda
Sovyet silahlarının da yenilgisi idi.Arapların bu silah kaybı,
Sovyetlerin bu ülkeleri tekrar silahlandırmak için daha sıkı kontrolü altına
alması ve Orta Doğu'da daha fazla söz sahibi olmak için de bir fırsat
olmaktaydı.1967 zaferi ile İsrail, topraklarını dört misli daha
genişletmiştir. Gazze ve bütün Sina Yarımadası İsrail'in eline geçtiği için
İsrail, Süveyş Kanalı'na dayanmış ve güneyde de Şarm-el-Şeyh'i alarak Tiran
Boğazı'nın kontrolüne sahip olmuştur. Yine Sina'nın kuzeydoğusundaki Gazze
Bölgesi de İsrail'in eline geçmiştir.İsrail, Ürdün'den Şeria Nehri'nin
batısındaki bütün toprakları alarak, Şeria Nehri, Ürdün ile İsrail arasında
sınır olmuştur. Keza, Ürdün'ün elindeki Doğu Kudüs de İsrail'in eline geçmiştir
ki, bu suretle 2000 yıldan beri ilk defa olarak Yahudiler Kudüs'e tekrar sahip
oluyorlardı. Osmanlı Devleti'nin 400 yıl elinde tuttuğu kutsal Kudüs'ü, Araplar,
50 yıl ellerinde tutamamışlardı.İsrail, Golan Tepeleri denen ve
Kuneitra'ya kadar uzayan Suriye topraklarını da işgal etmişlerdi. İsrail, bu
toprakları elde etmekle, kendisi için gerekli güvenlikli sınırlara sahip
olmaktaydı. Fakat, İsrail'in bu güvenliğine karşı da, Sovyetler bilhassa Mısır
ve Suriye üzerindeki nüfuzunu daha da arttırarak, bir bakıma bu güvenliği
belirli ölçüde zayıflatmış olmaktaydılar. Zira, 1967 Savaşı'ndan sonra
Sovyetler, Arap ülkelerini yeniden silahlandırmaya başlayarak İsrail karşısında
bir silah dengesi kurmaya çalıştıkları gibi, bundan da daha önemlimi,
Akdeniz'deki varlıklarını arttırdı.Bu savaştan sonra Sovyet donanması
hemen 50-60 parçaya çıkarıldığı gibi, Sovyetler, Suriye'nin Lazkiye ve Mısır'ın
da İskenderiye Limanı'nda deniz üssü elde ettiler. Bu ise, bu iki ülkenin daha
fazla Sovyet nüfuzu altına girmesi idi.Sovyetlerin Araplar üzerindeki
koruyuculuğu, daha savaşın son günlerinde başlamıştı. 10 Haziran günü Sovyetler
Amerika'ya başvurup ateşkesi sağlamamış olsalardı İsrail kuvvetlerinin Şam'a
girmesi belki işten bile olmayacaktı. Sovyetlerin koruyuculuğu bu kadarla da
kalmadı. Güvenlik Konseyi'nde Amerika'nın vetosu ihtimali dolayısıyla, Genel
Kurul'dan Araplar lehine bir karar çıkarmak amacı ile, B.M. Genel Kurulu'nun 19
Haziran'da olağanüstü toplantıya çağrılmasını sağladı. Ancak, Genel Kurul'da 21
Temmuz'a kadar yapılan toplantılarda, Arap-İsrail barışı için ortaya atılan hiç
bir formül, gerekli üçte iki çoğunluğu sağlayamadı. Bunun üzerine mesele
Güvenlik Konseyine havale edildi.Genel Kurul, 4 Temmuz2da, Pakistan
tarafından teklif edilen ve Türkiye, İran, Gine, Mali ve Nijer tarafından
desteklenen karar tasarısını kabul etti. 20 çekimsere karşı 88 oyla kabul edilen
bu karar, İsrail'i, Kudüs'ün statüsünü değiştirebilecek her türlü tedbirden
kaçınmaya davet ediyor ve bu gibi tedbirlerin hukuken geçersiz olacağını
hatırlatıyordu. Güvenlik Konseyi ise İsrail'i destekleyen Amerikan ve Arapları
destekleyen Sovyet görüşlerini uzlaştırmak için uzun süren görüşme ve
tartışmalardan sonra, nihayet, 22 Kasım 1967'de 242 sayılı kararı kabul
etti.Karar, İsrail'in bu son savaşta işgal ettiği topraklardan
çekilmesini öngörmekteydi. Kararın bundan sonraki kısmında da, bölgedeki her
devletin egemenlik, toprak bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığının tanınması ve buna
saygı gösterilmesi isteniyor ve yine her devletin barış içinde, tehdit ve kuvvet
kullanılmasından uzak olarak, güvenlikli ve tanınmış sınırları içinde yaşaması
hakkı kabul edilmekteydi.Kararın üçüncü maddesine göre de, bu kararın
yukarıdaki prensipleri çerçevesinde barışcı ve taraflarca kabul edilmiş bir
anlaşmanın gerçekleştirilmesi amacı ile, Genel Sekreteri, taraflar arasında
temas sağlamak için bir özel temsilci tayin edecekti.242 sayılı Güvenlik
Konseyi kararının 3'üncü maddesi gereğince, B.M. Genel Sekreteri, İsveçli
diplomat Gunnar Jarring'i taraflar arasında temas ve anlaşma sağlamakla görevli
özel temsilci seçti. Ancak Jarring'in temasları ve faaliyeti hiç bir netice
vermedi. Fakat bu arada Amerika, barışı sağlama çabalarına aktif bir şekilde
girdi. Çünkü, 1968 seçimlerinde başkanlığa gelen Richard Nixon, nasıl Vietnam
meselesini bir an önce sona erdirmeye karar vermiş ise, Orta Doğu'da da barışı
gerçekleştirerek Amerika'nın prestijini tamir etmeye kararlı idi. Çünkü,
İsrail'in 1967 Savaşı'ndaki tartışmasız zaferi, Araplar tarafından, Amerika'nın
İsrail'e yardım ettiği propagandası ile, bir Amerikan aleyhtarlığına
dönüştürülmüştü.Nixon, bilhassa bu aleyhte propagandayı önlemek ve
Amerika'nın Orta Doğu'daki itibarını tekrar tesis etmek istiyordu. Bu sebeple
Nixon'ın Dışişleri Bakanı William Rogers, Araplarla İsrail'i bir barış çözümü
etrafında birleştirmek için çeşitli planlar ortaya attı. Fakat Rogers'ın bu
teşebbüslerinden hiç bir netice çıkmadı. Çünkü, Araplar bir barış için önce
İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiğini
söylüyordu.Arapların 242 sayılı Güvenlik Konseyi kararını yorumlaması bu
şekildeydi ve bu yorum, bugüne kadar devam etmiştir. Buna karşılık, İsrail ise,
242 sayılı kararın 3'üncü maddesine dayanarak, önce bir müzakere masasına
oturulmasını ve güvenlikli ve tanınmış sınırların tesbitini ve ondan sonra da,
İsrail'in, hangi topraklardan çekilecekse, oradan çekilmesi görüşünü savundu.
İsrail'in bu görüşü de bugüne kadar devam eden bir görüştür.20. Yüzyıl Tarihi
Atatürk'ün
Gizemi Dinler Tarihi Efes (Ephesos) Frigya Uygarlığı
Genel İlginç olaylar İlginç Yaşam
Öyküleri Medeniyetler
Tarihi Osmanlı Tarihi Suikastler
Tarihi Tarihe Geçen
Kadınlar Tarihi Eserler Tarihi Gizemler
Tarihteki İlginç Olaylar Türkiye Tarihi Ülkeler Tarihi \n
Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
" title="İletişim">İletişim Anasayfa Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |