Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| YILDIRIM BAYEZID DÖNEMI Osmanli pençesinin kavradigi Rumeli agacinda,
harp sahasinda hükümdar ilân edilip babasinin tahtina oturan Yildirim'in bâzusu,
daha nice meyvelerini Osmanlilarin etegine düsürmek üzere bekleyici idi. O, harp
sahasinda hükümdar ilân edildiginden muharebeye devam etmekten geri durmadi.
Ayrica komutanlardan Pasa Yigit'i Bosna, Firuz Bey'i de Vidin taraflarina akina
gönderdigi gibi bizzat kendisi de Kratova gümüs madenlerini zapt ile Üsküp
sehrine Türk göçmenlerini iskân ettirdi.
Avrupa'nin siyaset aktörleri, Yildirim ünvani
ile anilan Bâyezid'in fikir ve düsüncelerini pek de bilmez sayilmazlardi.
Babasinin biraktigi hududu, mucizeli ordusuyla gögüsleyip alabildigine açan,
açarken de karsilastigi sayisiz müsküllere yutkunmadan katlanan, özellikle
kilise için bir Isa düsmani sayildigi halde, feth ettigi Hiristiyan ülkelerinin
halkina bu kilise mensuplarindan, hatta papalardan daha müsfik ve anlayisli
davranan koca Hüdâvendigâr gibi, oglu da acaba ayni siyaset ve insanlik yolu
üstünde mi yürüyecekti?YAKUB ÇELEBI OLAYI
Sultan Murad'in, Kosova Savasi'nda sehid
olmasindan sonra devlet adamlari ile askerî erkânin ittifaki üzerine yerine
büyük oglu Bâyezid geçti. Askerî hareketlerdeki sür'ati yüzünden Yildirim
ünvanini alan Bâyezid, Kosova savasinda Rumeli askeri ile sag cenaha kumanda
etmisti. Savasin kazanilmasinda da büyük bir rol oynamisti. Bâyezid, henüz
düsmani kovalamakla mesgul olan kardesi Yakub'u çagirtarak hükümdarliga ortak
olur endisesiyle onu öldürtmüstü. Böylece yeni bir buhranin çikmasina da engel
olmustu. Bu olay, bazi devlet adamlari ile askerler arasinda ve Osmanli
sinirlari disinda kalan Anadolu Beylikleri arasinda Yildirim Bayezid'e karsi bir
hosnutsuzlugun dogmasina sebep olur. Âsikpasazâde, bu olayla ilgili olarak Ol
gece askere izdirap düstü diyerek, askerin bu hadiseden nasil müteessir
oldugunu anlatmaya çalisir.
Gerçekten bazi yazarlar, Yildirim Bâyezid'in
bu hareketini çok dramatik bir sekilde vermekte ve bunu, Yildirim'in Timur
karsisindaki maglubiyetinin sebeplerinden biri olarak görmektedirler. Bu
cümleden olarak Fatma Aliye sunlan söyler:
Sehzadeler ve askerî komutanlar, hezimete
ugrayanlan takib ediyorlardi. Yildmm Bâyezid'e haber verildi. Hemen gelip zât-i
sâhâneye mahsus olan ak sancak altina oturdu. O ak sancak, Selçuklu Sultani'nin
Osman Gazi'ye vermis oldugu sancakti ki o zaman o sancagin altina zat-i
sâhâneden baskasi oturamazdi. Yildirim Bâyezid, o sancagin altina oturmakla
ilan-i saltanat etmis oldu.
Zavalli Yakub Çelebi, hadiseden habersiz
olarak ordugâha geldiginde yorgunlugunu geçirmeye ve rahat bir nefes almaya
firsat bulamadan pederin seni istiyor diyerek Hüdâvendigâr'in mübarek cesedi
üzerine kurulan çadira götürülüp orada bogduruldu. Bu vak'a, bütün tarih
kitaplarinda mühim bir konunun açilmasina sebep olmustur. Bunu, Yildirim'in
maglubiyet sebeplerinden biri ve belki birincisi olarak kayd edenler de
olmustur. Savci Bey de buna bir örnek teskil etmiyor. Çünkü Savci Bey, isyan
bayragini çekmisti. Andronikos ile birlikte bir eskiya grubunun basina geçmisti.
Yakub Çelebi ise o zaman önemli bir vilayet olan Karesi'yi çok iyi idare etmis,
harplerde zaferler kazanmis ve herkesi kendinden memnun etmisti.
Murad Hüdâvendigâr'in sehadeti üzerine meydana
gelen saltanat degisikligi, Anadolu Beylerinin ve özellikle kendisini
Selçuklularin mirasçisi sayan Karamanlilarin ortadan kalkmis gibi görünen
düsmanligini tekrar ortaya çikardi. Sehzade Yakub'un öldürülmesini bahane
ederek, güya onun intikamini almak üzere Bâyezid'e karsi harp açip her taraftan
tecavüze kalktilar. Karamanaoglu Alaeddin Bey tarafindan kiskirtilan bu
beylikler, Aydinli, Saruhanli, Germiyanli, Menteseli ve Hamideli beylikleri idi.
Nitekim Germiyanogullari'ndan Sah Çelebi oglu Yakub Bey, daha önce Osmanlilar
eline geçmis olan Germiyan kasaba ve bölgelerini geri aldigi gibi Karamanlilar
da Beysehri'ni zapt ettiler. Anadolu'da Kara Tatar denilen Mogollarin reisi
Mürüvvet Bey de Kirsehir'i zapt edip Sivas emiri Kadi Burhaneddin'e teslim etti.
Diger beylerin her biri, bu karisikliktan istifade ederek bir takim yerlerin
zaptina kalkistilar. Bu durum, Osmanli Devleti'ni çok zor durumlara sokmustu.
Babasi tarafindan saglanmaya çalisilan Anadolu birligi yeniden tehlikeye
girmisti. Sultan Yildirim Bayezid'in bunlara süratli bir sekilde çare bulmasi ve
isleri düzeltmesi gerekiyordu. Bunun için Bâyezid, Anadolu'ya geçmeden önce
Rumeli'deki durumu derhal düzeltmek gerektigini düsünerek kendisine muhalefette
bulunan emir ve askerleri yeniden kendine bagladi. Sonra Sirp Krali Lazar'in
henüz küçük yastaki oglu Istefan Lazaroviç'in vasisi olan annesiyle anlasti. Bu
yeni Sirp despotu da vergi (harac) ve gerektiginde muharebelerde bütün askeri
ile birlikte padisahin maiyetinde bulunmayi taahhut ettigi gibi her yil Osmanli
padisahini ziyaret etmeyi de kabul ediyordu.
Kosova maglubiyetinden sonra gerek Istefan
Lazaroviç, gerek Pristine hakimi Vuk Brankoviç yerlerinde kalabileceklerini hiç
ümid etmiyorlardi. Onlar, Yildirim'la anlasmayi canlarina minnet bildiler. Bu
antlasmayi kuvvetlendirmek için yeni Osmanli hükümdari, maktul Lazar'in kizi
Marya Despina'yi nikahlamisti. Bayezid'in bu sekildeki genis müsamahasina
Anadolu'daki vaziyetin kritik durumu sebep olmustu. Bu baris sayesinde
Rumeli'de, disardan gelebilecek ve özellikle Macarlar tarafindan yapilacak
tahrik ile meydana gelmesi muhtemel bir muhalefet önlenmis oluyordu. Böylece
meydana gelen dostluk, samimi bir sekilde Bâyezid'in vefatina kadar devam
edecekti. Sirplar, Kosova'da hâkimiyetlerine son veren darbeyi yemis olmalarina
ragmen, dinî ve millî degerlerine karsi gördükleri genis müsamaha ve müsaade
yüzünden fatihlerin (Osmanlilarin) idaresine tereddüdsüz katildilar. Hele
Arnavud, Macar ve Dalmaçyalilara karsi yapilan akinlarda ganimetlere istirak
etmeleri, anlari yeni idareye çarçabuk isindirdi.
Yildirim Bayezid, Balkanlar'da kuvvetli
kalabilmek için akinci teskilatini yeniden canlandirmak ihtiyacini hissederek
Evrenos Bey, Pasa Yigit Bey ve Firuz Bey gibi komutanlarin, basta Bosna olmak
üzere Eflak ve Tuna'nin kuzey taraflarina kadar akinlar düzenlemelerini emr
etti. Daha önce de kisaca temas edildigi gibi bu akinlar esnasinda Üsküp
alinarak sehre Türk ahali yerlestirilmisti. Bu sirada Edirne'ye dönen Bâyezid,
Anadolu'ya hareket etmeden önce burada dinî ve sosyal müesseselerin kurulmasini
emr etti. Böylece Edirne bir kültür merkezi haline gelmeye basladi. Gerçekten de
hâlâ bu gün Yildirim adi ile anilan mahallede bir imâret ile kubbesi dört kemer
üzerinde durmakta olan caminin temellerini atti. Bu arada kendisini tebrike
gelen Venedik ve diger Italyan siteleri ile olan ticaret antlasmalarini
yeniledi. Yeni hükümdar, Venedik ticaretini himaye etmeyi kabul ediyorsa da
gelecek için fazla teminat vermiyordu. Bu antlasma, daha sonraki Anadolu seferi
için büyük bir önem tasiyacakti. Zaten bu yüzden Bâyezid müsamahali
davranmisti.
Bâyezid, Bursa'ya dönmeden önce hemen hemen
bir sehir devleti haline gelmis olan Bizans gailesini de ber taraf etmek
istiyordu. Bunu gerçeklestirebilmek için de Bizans'taki taht kavgalarindan
istifade etmeyi düsünüyordu. Böylece Anadolu'da girisecegi faaliyet esnasinda
Bizans tarafindan gelebilecek tehlikelerden emin olmak istiyordu.
Osmanli Sultani, vaktiyle Savci Bey ile
müstereken isyan edip fesat çikarma suçundan dolayi hapse atilmis olan Imparator
Ioannis'in oglu Andronikos ile onun oglu Ioannis'in müracaatlarini kabul ederek
bir miktar askerle Edirne'den Istanbul'a yürür. Imparator Ioannis ile saltanat
ortagi olan Manuel'i hal' ederek hapse attirir. Bu arada hapisteki prensleri de
kurtarip hükümdar yapar ve bir vergi ile kendine baglar. Fakat kisa bir müddet
sonra iki mahpus hapisten kurtularak sultana iltica ederler. Onlar, daha önceki
vergiden baska belli bir miktarda asker vererek seferlere katilmayi da taahhüd
ederler. Bunun üzerine Bâyezid, onlari tekrar hükümdarliga getirir. Bununla
beraber Bâyezid, Andronikos ile oglunu hapse attirmayip kendilerine Bizans
topraklarindaki Silivri, Eregli, Selanik vs. gibi yerlerin hâkimiyetini
verir.BATI ANADOLU'DA TÜRK BIRLIGININ
KURULMASI
Osmanli tahtinda meydana gelen degisiklikten
istifadeyi düsünen ve Yakub Çelebi'nin öldürülmesini bahane eden Karaman oglu
Alaeddin Ali Bey, komsu beylikleri de Osmanlilar aleyhine kiskirtmaktan geri
kalmiyordu. O, bununla da yetinmeyerek Osmanlilara ait bazi yerleri de isgal
etmisti.
Bâyezid, Balkanlar'da gerekli tedbirleri
aldiktan sonra Anadolu harekâtina baslamak üzere eski taht sehri olan Bursa'ya
gelir. O, burada, Rumeli'de bulunup devletin sinirlan üzerinde gerekli
tedbirleri almakla mesgul olan komutanlarin islerini bitirip gelmelerine kadar
bekledi. Bu esnada Bursa'da imar faaliyetlerine devam ederek sehirde cami,
medrese, imâret, misafirhane, dâru's-sifa gibi hayir eserleri yaptirir. Ayrica
Seyh Ebu Ishak dervisleri için de büyük bir zaviye insa ettirdi. Sükrullah, onun
Bursa'da insa ettirdigi hayir müesseselerinden bahs ederken söyle
der:
Bursa'da bir Dâru'l-hayr, bir hastahâne, Ebu
Ishakhâne, iki medrese, bir cami yaptilar. Onlarin evkafini tayin buyurdu.
Daru'l-hayrin evkafindan olmak üzere as ve yemden baska her yil bilginlere ve
yerli yabanci yoksullara 600 müd bugday verilmek, her gün konuga ve yerliye et
ile birlikte 300 çanak as eristirilmek üzere vakiflarini tayin buyurdu.
Hastahâne, Ebu Ishakhâne, medreseler ve caminin her biri için ayrica vakiflar
tayin buyurdu. Görenek oldugu üzere bunlara seyh, tabib, imam, müezzin ve
müderris dikip akçalarini tayin ettirdi. 30 hafiz, daru'l-hayra, 30 hafiz,
camiye tayin buyurdu ki, her gün biri Tanri kelamindan bir cüz okuya. Keza o,
kaynaklarin ifadesine göre üç degirmen çalistiracak kadar bol ve lezzetli içimi
ile taninan Akçaglayan adindaki suyu kapali künklerle Uludag'dan sehre
indirterek yaptirdigi imâret yaninda kemerler üzerinden geçirip cami, medrese ve
hamama taksim etmisti. Artan suyu da mahallelere taksim edip çesmelerden
akitmisti. Bütün hayir ve sosyal tesisler için de vakiflar tahsis
etmisti.
Rumeli ve Bizans islerini yoluna koyan
Bâyezid, Sirp kralini maiyeti ile birlikte ordusuna çagirip harekete geçmek
istiyordu. Bizans Imparatorunun oglu Manuel de kuvvetleri ile birlikte Sultan'in
ordusuna katilir. Padisah, bundan sonra Kastamonu emîri Candarogullari'ndan
Kötürüm Bâyezid'in oglu Süleyman Pasa'yi da ittifaka çagirir. Bu arada Edirne'de
muhafiz olarak kalan Beylerbeyi Kara Timurtas Pasa'yi da Rumeli kuvvetleri ile
birlikte Anadolu'ya getirtir. Bu kadar büyük bir kuvvet toplamis olan Bâyezid,
bir taraftan Bizans Prensi Manuel'i Rum kuvvetleri ile Alasehir üzerine
göndererek Bizans Imparatorlugu'na tabi olan bu sehri zapt ettirir. Bütün
Osmanli kaynaklan ve özellikle bu olayin meydana geldigi anda yasayan Ahmedî bu
sehrin Bâyezid zamaninda feth edildigine isaretle:
Ne Alasar kodi vü ne Saruhan Ne Aydin u ne
Mentese ne Germiyan der.
Öbür taraftan Saruhan üzerine yürüyen Sultan
Bâyezid, burayi harpsiz denecek bir sekilde almis ve emir Hizir Sah ile kardesi
Orhan'i Bursa'ya gönderip haps ettirmisti. Bundan sonra Aydin iline giren
Bâyezid, Isa Bey'in fazl, kemal ve yasina hürmet ederek ona kendinin ve
ecdadinin evkafina mutasarrif olmak üzere kayd-i hayat ile (ölünceye kadar)
kendisine Tire'yi ikta olarak vermisti. Bu arada Yildirim, Isa Bey'in kizi Hafsa
Hatun ile evlendi.
Sultan Bâyezid, daha sonra kayin biraderi olan
Germiyan oglu Yakub Bey'in de üzerine yürüyerek basta Kütahya olmak üzere bütün
ülkesini alir. Anadolu birligini kurma gayretinde olan Bâyezid, bütün islerini
tamamlamadan bu hareketten vaz geçecege benzemiyordu. Onun için Ahmed ve Mehmet
Bey ismindeki iki kardesin idaresinde bulunan Mentese üzerine de yürüdü. Burayi
da kendisine baglayan Sultan, aldigi bu yeni yerlerin her birine kendi
ogullarini vali olarak tayin etti. Bu arada Kütahya merkez olmak üzere meydana
getirdigi Anadolu beylerbeyligine Kara Timurtas'i getirmisti. Bundan sonra
Hamidogullari beyligine ait yerlerin pek çogunu ele geçiren Bâyezid, bu arada
beylige bagli olan Antalya'yi da Osmanlilara bagli bir sancak haline getirdi.
Bütün bu hareketleri ile Yildirim Bayezid, Anadolu'yu bir Osmanli vilayeti
haline getirerek merkeziyetçi bir devlet kurmak düsüncesinde oldugunu
gösteriyordu.OSMANLI DONANMASININ EGE VE AKDENIZDEKI
FAALIYETLERI
1390 senesinin yumusak geçen sonbahar ve kis
mevsimleri, Osmanlilarin faaliyetlerini daha rahat bir sekilde yapmalarina sebep
olmustu. Bati Anadolu'daki beyliklerin Osmanli hâkimiyetine girmesi ile
Osmanlilar, Ege ve Akdeniz kiyilarinda uzun sahillere sahip olmuslardi.
Latinlerin idaresinde bulunan Izmir hariç olmak üzere bütün bir Ege sahilinin
alinmasi ile özellikle Aydin ve Mentese Beyligine bagli bulunan deniz kuvvetleri
de Osmanlilara geçmis oluyordu. Bu da Osmanli deniz gücünün gelismesine sebep
oluyordu. Nitekim Osmanlilarin ilk mühim deniz faaliyeti bu zamanda yapilmis ve
Sarica Pasa komutasindaki 60 parça gemiden mütesekkil bir Osmanli filosunun,
Sakiz ve Egriboz adalari ile Yunanistan sahillerini vurmasi üzerine
Venedikliler, adalardaki garnizonlan ve istihkamlari takviyeye baslamislardi.
Sarica Pasa'nin faaliyetlerinden bahs ederken Hammer: Bu siralarda Azepler
komutani Sanca Pasa da Edirne'de baska bir cami yaptirmaya basladi. Bir kara
kuvveti firkasinin (tümen) komutanligi ile Osmanli donanmasi komutanligini
elinde toplamis olan bu vezir, Akdeniz Bogazi (Çanakkale) girisinde bir Frenk
gemisini esir etmisti. Bu geminin içinde Imparator Manuel'le evlendirilecek olan
bir prenses bulunuyordu. Sarica Pasa bu nisanli prensesi sultana takdim edince
Bâyezid, onun güzelligine hayran olarak kendisiyle evlendi. diyorsa da gerçekte
böyle bir olay cereyan etmemisti. Çünkü Yildirim Bâyezid, sadece üç hanimla
evlenmistir ki bunlar da Germiyan oglu Süleyman Sah'in kizi ve Mevlânâ
Celaleddin Rumî'nin torunu olan Devletsah Hatun, Sirp Krali Lazar'in kizi Maria
Despina ve Aydinoglu Isa Bey'in kizi Hafsa Hatun'dur.KARAMAN SEFERI
Sultan Bâyezid, Bati Anadolu'daki beylikleri
ortadan kaldirip kendine bagladiktan sonra Karamanogullari üzerine yürür. Çünkü
Karaman Beyi Alaeddin Ali Bey, Sultan Murad'in vefatini müteakip Hamideli
taraflarindaki Osmanli topraklarindan bir kismi ile Beysehri'ni alarak o
taraflari vurmustu. Sultan Bâyezid, önce Hamideli'ne geçti, oradan da Teke yani
Antalya taraflarina indi. Antalya'yi alip Firuz Bey'e tevcih etti. 1391
senesinde meydana gelen bu hadiseler esnasinda daha önce Osmanli müttefiki olan
Candaroglu II. Süleyman, Osmanli'yi kendisi için tehlike saymis olacak ki
Osmanlilarla olan ittifakini bozup Sivas'ta hüküm süren Kadi Burhaneddin ile
görüsmelere baslamisti. Bâyezid, Karamanogullari topraklarina girince Karaman
oglu Alaeddin Ali Bey, Osmanlilara karsi koyabilmek için Kadi Burhaneddin ile
Candaroglu Süleyman'dan yardim istedi. Fakat Bâyezid, bu birlik ve yardimlarin
birlesmesine firsat vermeden Karamanogullari'na ait bazi yerleri alip Konya'yi
muhasara altina aldi. Bu arada Bâyezid ile basa çikamayacagini anlayan Karaman
oglu Alaeddin Ali Bey, Taseline çekilmisti. Kusatma, hasad zamanina tesadüf
etmisti. Yildirim Bayezid de babasinin yaptigi gibi halkin mahsulüne asla el
dokundurulmamasini emr etti. Sehir halkindan, kale disinda mahsulü olanlara
teminat verilerek onlarin rahatlikla disari çikabileceklerini söyledi. Bu
teminat üzerine sehir halki kaleden disari çikabiliyor, hasad edebiliyor ve
istedikleri bedel ile Osmanli ordusuna satis yapabiliyorlardi. Gerçekten
Bayezid, babasi gibi bölge halkina çok iyi davranmis ve satis yapmak isteyen
halkin herhangi bir korkuya kapilmadan zahiresini getirip satabilecegini
bildirmisti. Halk sattigi esyanin karsiligini tamamen aldiktan sonra çavuslar
refakatinda yerlerine gönderiliyordu. Hammer, Aksehir, Aksaray ve Nigde gibi
sehirlerin sirf bu sekildeki bir muamele üzerine teslim olduklarini ve
kapilarini tekrar Osmanlilara açtiklarini yazar.
Alaeddin Ali Bey, Kadi Burhaneddin ile
Candaroglu Süleyman'dan yardim gelmedigini görünce, kayinbiraderi olan Yildirim
Bayezid'den baris istemek zorunda kalir. Bunun üzerine Yildirim Bâyezid, barisi
kabul ederek zaten Osmanlilara ait olan ve Karamanoglunun eline geçmis bulunan
Beysehir, Aksehir ve diger bazi yerleri almak suretiyle antlasma yapar. Böylece
iki devletin arasinda Konya Ovasi'ndaki Çarsamba Suyu sinir olarak kabul edilir.
Yapilan antlasmadan sonra buralarin idaresi Sari Timurtas Pasa'ya birakildi.
Böylece, daha sonra da devam edecek olan Karaman seferinin bu ikinci safhasi
bitmis oldu. Bu seferde Bizans Imparatoru V. Ioannes'in oglu Manuel de
Yildirim'in ordusunda bulunuyordu.ISTANBUL'UN MUHASARASI VE SEHIRDE TÜRK
MAHALLESININ KURULMASI
Yildirim Bâyezid, Anadolu'daki seferlerle
mesgul oldugu sirada Bizanslilar, bu durumdan istifade ile bazi tedbirler almaya
basladilar. Bu meyanda Bizans Imparatoru loannis, ayagindaki agrilara ve yatalak
bir halde bulunmasina ragmen, Istanbul surlari ile kulelerinin bazi yerlerini
tamir ettirmeye basladi. Bu durumdan haberdar olan Yildirim Bâyezid, bu harekete
çok sert bir tepki göstererek tamir ettirilen yerlerin derhal yiktinlmasini
ister. Imparator, Yildirim'in yaninda bulunan ve tahtin yegane varisi olan
Manuel'i düsünerek tamir edip yaptirdigi yerleri tekrar yiktirir. Ancak
Imparator, surlarin yiktirilmasindan kisa bir müddet sonra ölünce, Osmanlilarla
birlikte Anadolu seferlerine istirak eden ve Bursa'da bulunan Manuel, bir yolunu
bularak Bursa'dan kaçip Istanbul'a gelir ve babasinin yerine tahta
oturur.
Âdet oldugu üzere, babasinin matem günlerini
geçirdikten sonra Bâyezid'in kendisine ve sehre karsi takindigi tavri düsünmeye
baslar. Bâyezid, yeni imparatordan (II. Manuel) vergi artirimi, Istanbul'da bir
Müslüman mahallesinin kurulmasi ve bir cami insasi ile bir kadi tayin etmesini
ister. Bizans tarihçisi Dukas bu konuyu su ifadelerle dile getirir:
Bâyezid, Imparator Manuel'e elçiler
göndererek, Istanbul içerisinde Türklerin kadi tabir ettikleri bir hâkimin
devamli olarak bulunmasini arzu ettigini bildirdi. Bu kadi, Istanbul'da
ticaretle istigal eden veya o maksatla oraya gidecek olan Müslümanlar arasinda
meydana çikacak olan muamelat ve ihtilaflari muhakeme ve hallu fasl edecekti.
Bâyezid, Müslümanlarin gâvur mahkemesinde muhakeme olunmalarinin caiz
olmadigini, müslümani, kendi hâkiminin muhakeme etmesi icab ettigini, iftiralar
ve haksizliklari, daha bir çok seylerle beraber bildirmis, nihayet sunu da ilave
etmisti: Sana emr ettiklerimi yapmak ve taleplerimi yerine getirmek istemezsen,
kapilari kapa ve sehrin içinde hükümdarligini yap. Hariçte bulunan her yer ve
her sey kâmilen benim olacaktir. Yildirim'in bu talebi redd edilince,
Istanbul'u teslim almak için uzaktan muhasaraya basladi. 1391 senesinde baslayan
bu tazyik sonucunda Bâyezid, Istanbul surlarina kadar olan bütün Bizans
köylerini muhasaraya basladi. Bu kusatma sonunda Manuel, Istanbul'da birkaç yüz
ev ile cami ve mahkemesi olan bir Müslüman mahallesinin kurulmasini ve Haliç'in
kuzey tarafinda bir Türk garnizonunun bulunmasini kabul etti. Ayrica her sene
Osmanlilara vermekte oldugu vergiyi de artirdi.YILDIRIM BAYEZID'lN ANADOLU SULTANI ÜNVANINI
ALMASI ve diger OLAYLAR
Abbasî Halifeligi döneminde Islâm dünyasinda
ortaya çikan yeni devletler, Memlûk hükümdarlarinin yaninda (Misir) bulunan ve
fakat siyasî etkinligi fazla olmayan Abbasî halifelerinin kendi
hükümdarliklarini tasdik etme arzusunu bir gelenek olarak devam ettiriyorlardi.
Böylece devletlerinin taninmasi, mesrulugu ve siyasî nüfuzlarinin artacagina
inaniyorlardi.
Filhakika, daha Murad Hüdavendigâr zamaninda
baslayan Osmanli-Memlûk münasebetlerinin iyi bir sekilde devam ediyordu. Bu iyi
münasebetler, Yildirim zamaninda da devam eder. Bu sebeple 794 senesi Rebiülahir
(Subat 1392) ayinda, Rum ülkesinde (Anadolu) sultan olmak için halifeden
tesrif isteyen Bâyezid'e, Karak Naibi Âmir Hüsameddin Hasan el-Kuckunî'yi
birçok hediye ile gönderen Sultan Berkuk'un bu vesile ile dostluk hislerini
izhar ettigi görülür.
Kendisine, halife tarafindan gönderilen
tesrifi, Bursa'da giyen ve kiliç kusanan Bâyezid, bundan sonra Rum ülkesinin
sultani ünvanini almis olur. Bu arada adi geçen elçinin ricasi üzerine Bâyezid,
Karamanoglu gibi Kadi Burhaneddin Ahmed ile dostça geçinmeye razi olur. Bununla
beraber Bâyezid ile Kadi Burhaneddin arasinda mücadele uzun süre devam
edecektir.
Bâyezid'in, halifeden sultan ünvanini almasi,
onun Anadolu'daki Türkmen beylikleri üzerine yapacagi seferleri bir mânâda
mesrulastiriyordu. Bu, ayni zamanda Anadolu birliginin saglanmasi için de
gerekli idi.
Bâyezid, gerek bu hadiseden önce, gerekse
sonra Anadolu isleri ile mesgul olmaya baslar. Bu maksatla daha önce kendisine
bagli olan, fakat sonradan Kadi Burhaneddin tarafina geçmis bulunan
Kastamonu'daki Çandaroglu Süleyman Pasa'yi ortadan kaldirmak ister. Bir taraftan
da Anadolu'da Kadi Burhaneddin'e düsman olan beyleri ve özellikle Amasya'da
hüküm süren Haci Sadgeldioglu Emir Ahmed'i kendi tarafina çekmeye çalisir.
1391'de Kastamonu üzerine gerçeklestirilen bu harekette Bâyezid, Kadi
Burhaneddin'in tarafsiz kalmasini ister. Fakat bu konuda ondan müsbet bir cevap
alamaz.
Ancak tam bu sirada Bâyezid, Eflâk voyvodasi
Mirçe'nin daha önce kendisine karsi yapilmis bir akinin intikamim almak üzere,
Tuna'yi geçip 'Karin Ovasi (Karinâbâd)'ni yakip yiktigini ögrenince Kastamonu
seferini birakarak Rumeli'ye geçer. Arkus Ovasinda yapilan siddetli bir
muharebede voyvoda esir edilerek kendisinden agir bir fidye alinmis ve Osmanli
tabiiyetini kabul ettikten sonra yine memleketine gönderilmisti. Ayni sene hudud
beyleri de büyük akinlar yapmislardi. Bu akinlar sonucunda Bosna'ya girerek
Naglazinze'ye kadar ilerlemislerdi.
Yukarida belirtilen hadiseden sonra tekrar
Anadolu'ya dönen Bâyezid, Kadi Burhaneddin'in, Candaroglu ile birlesmesine
meydan vermeden tekrar Kastamonu üzerine yürür. Fakat bu defa da mevsimin kis
olmasindan dolayi geri çekilmek zorunda kalir. Zira böyle bir mevsimde hareket
üssünden uzak bir mintikada, düsman ülkesinde kalmak dogru bir hareket olmazdi.
Bu sebepten dolayi Bâyezid, tekrar Bursa'ya döner. Nihayet 794 (1392)
ilkbaharinda Kastamonu bölgesine giren Bâyezid, Candaroglu Süleyman Pasa'nin
ölümü ile sonuçlanan savasta, beyligin Kastamonu kolunu ortadan kaldirir.
Bununla beraber Süleyman Pasa'nin kardesi olan ve Sinop'ta hüküm süren
Isfendiyar Çelebi, Osmanlilarla dost geçindigi için kendisine dokunulmadigi gibi
Sinop'ta ayni sekilde kalmasina müsaade edildi.
Bâyezid'in, Kastamonu'yu ilhak etmesi ve
Osmancik'i kusatmasi üzerine bir kismi açiktan açiga, bir kismi da istemeyerek
Kadi Burhaneddin'e bagli görünen Kelkit, Yesilirmak ve Canik bölgelerindeki
beylerin, birer birer Osmanlilara iltihak ettikleri görülür. Bu vaziyet,
Osmanlilar ile Kadi Burhaneddin Ahmed arasindaki münasebetleri oldukça gergin
bir safhaya soktu. Iki tarafin öncü kuvvetleri arasinda Çorumlu sahrasinda
meydana gelen savasta Osmanli askeri bozguna ugrayarak geri çekilmek zorunda
kalir. Bu savasta, Bâyezid'in, Karesi ve Saruhan sancaklari valisi bulunan büyük
oglu Ertugrul öldürülmüstü. Bu galibiyet, Anadolu'da Kadi Burhaneddin'in
söhretini bir kat daha artirdi. Hatta Kadi Burhaneddin, psikolojik etkisinden
istifade ile Bâyezid'in Rumeli isleri ile mesgul oldugu ani, firsat bilerek
Amasya'yi kusatma altina alir. Fakat mevsimin kis olmasi ve muhtemel bir Osmanli
taarruzundan çekindiginden Tokat'a döner. Bu arada Osmanli kuvvetlerinin büyük
bir ordu ile Amasya üzerine dogru geldikleri haberini alinca açik bir sahrada
onlarla karsilasmamak için Sivas'a çekilir. Böylece Amasya Osmanli idaresine
girer. Sancak beyligine de Bâyezid'in oglu Mehmed Çelebi tayin
edilir(1393).
Bu hareket üzerine Taceddinogullari, Tasan
oglu ve Bafra emiri, Sultan Bâyezid'e bagliliklarini bildirerek onun idaresine
girdiklerini kabul ederler. Süleyman Pasa'nin, Bâyezid ile yapilan harpte
öldürülmesinden sonra Kadi Burhaneddin'e iltica eden 500 kadar Kastamonu atlisi
da Taceddinogullan ve dolayisiyla Osmanlilar tarafina geçmis oluyordu. Bu arada
Karaman oglu Alaeddin Ali Bey, Kadi Burhaneddin'e elçi gönderip Amasya'nin
Osmanlilarin eline geçmesinden dolayi taziyetlerini bildirmek ve müsterek
düsmanlari olan Bâyezid'e karsi birlikte tedbir almak ve görüs ahs verisinde
bulunmak üzere kendisini Nigde'ye davet etti. Alaeddin Ali Bey ile görüsüp
birlesmek üzere Sivas'tan hareket eden Kadi Burhaneddin, Karaman oglu ile
anlasmak söyle dursun, büsbütün bozusup harbe tutusurlar. Aralarindaki
düsmanligin gittikçe büyümesi her ikisinin de zayiflamasina ve rakipleri olan
Bâyezid'in daha fazla kuvvetlenip Anadolu'daki kuvvetini daha saglamlastirmasina
sebep oldu. Rakiplerinin arasinda meydana gelen anlasmazligi gören Bâyezid,
artik kendisinin Anadolu'da durmasina gerek kalmadigini anlayarak yeniden
Rumeli'deki faaliyetlerine baslar.
Sultan Bâyezid'in bu dönemdeki faaliyetlerini
inceleyen Mükrimin Halil Yinanç, kaynaklarin verdigi bilgilere dayanarak söyle
der:
1393 senesi Nisaninda Venedik Senatosu,
Türklere karsi birlikte harp etmek üzere Macar Krali ile bir antlasma yapmaya
karar vermis ve Macar Kralini harbe tesvik etmeye baslamisti. Diger taraftan
uzun zamandan beri Istanbul'da kusatilmis olan Imparator Manuel, Hiristiyan
devletlere müracaat ediyordu.
Macar Kralinin, Tuna kenarina gelmis olmasi
ve Bulgarlarin bunlarla birlesme ihtimali, Bâyezid'i endiselendirdiginden Bulgar
kralliginin son kisminin da ortadan kaldirilmasina karar verir. Bunun için büyük
oglu Süleyman komutasinda bir ordu gönderdi. Bu ordu, Bulgarlarin payitahti olan
Tirnova'yi uzun ve siddetli bir muhasaradan sonra feth etti. Daha sonra Tuna
sahilinde birer müstahkem mevki olan Silistre, Nigbolu ve Vidin zapt olundu.
Nigbolu'ya kapanan Bulgar Krali Sisman, oglu Aleksandr ile birlikte esir edildi.
Rivayete göre kral öldürülmüs, oglu da Müslüman olarak Bâyezid'in maiyetine
girmistir. Macar Krali Sigismond, Bulgar ülkesinin Türkler tarafindan alinmasi
üzerine Hiristiyan devletlere müracaat etmis ve Türklere karsi müsterek bir
Haçli hareketi yapilmasi için papayi tesvik etmisti.YENI BIR HAÇLI ITTIFAKI VE NIGBOLU
SAVASI
Osmanli sinirlarinin Macaristan'a kadar
dayanmasi, Macar Krali Sigismond'u korkutmaktaydi. Zira Sigismond, ufuktan
azametle yuvarlanip gelmekte olan Osmanli dalgasinin, er geç kendi ülkesini de
basacagini görmekteydi. Tek basina altindan kalkamayacagini bildigi bir
tehlikeye karsi gece rüyalarini, gündüz hülyalarini tutan ümid, her seye ragmen
yine de bir Haçli ordusunun yardiminda görüyordu. Fakat imdadina çagirabilecegi
devletlerden Venedik, bu Katolik dindasina müzaheret eder görünmekle beraber,
Sigismond'un zaferinin Balkanlarda bir Macar hegemonyasina yol açacagindan da
endiseleniyordu. Cenevizliler ise siyasî ve iktisadî hayatlarinin saglikli bir
sekildeki devamini Osmanlilarin teveccühünü kazanmakta gördüklerini
gizlemiyorlardi.
Sigismond, Osmanli tehlikesini bertaraf etmek
ve hatta Kudüs'e kadar gidebilmek için Avrupa'nin muhtelif memleketlerine
elçiler göndererek yeni bir Haçli ittifakinin kurulmasini istiyordu. Bu
ittifakin kurulmasi için Papalik makami da, yogun bir faaliyete giriserek
kiliselerde Müslüman Türkler aleyhinde vaazlar verdirmeye basladi. Bu
tesebbüsler, hedef Türkler oldugu için kisa bir süre içinde olumlu bir sonuç
verdi. Böylece Sigismond ile isbirligi yapan Avrupa, heyecan ve ümid içinde idi.
Yalniz Fransizlar degil, Ingiltere, Iskoçya, Lehistan, Avusturya, Italya,
Isviçre ve Güneydogu Avrupa ülkelerinden gelen kuvvetler, Bulgaristan'da
Sigismond 'un komutasi altinda toplanmaya basladi. Avrupa'nin her kösesinden
süzülüp gelen cengaver, cesur ve tecrübeli sövalyeler, Osmanli ordusunu aramaya
basladi.
Birlesik Avrupa kuvvetlerinden meydana gelen
bu birlikler, Sigismond'un kendilerine bildirdigi gibi, karsi tarafta bir
tecavüz hareketi göremeyince, arastirmaya basladilar. Onlar, bu salib (haç)
düsmanini bulup tepelemek istiyorlardi. Onlara göre bunu yapmak bir zaruret idi.
Zira bu bir haç seferi idi. Ona tapmayani ezmek yolunda gecikmek olmazdi.
Üstelik Eflak Voyvodasi Mirçe ile Bizans Imparatoru da Osmanlilar ile olan
ittifaklarini bozmus, gizli gizli hazirliklarini tamamlamislardi.
Papanin destegi ile tertiplenen bu Haçli
seferine batili bütün sövalye ve asilzâdelerin katildiklari görülmektedir.
Osmanlilara karsi büyük bir kin ve nefret hissi ile dolu olan Haçlilar,
Avrupa'yi bunlardan (Müslüman Osmanlilar'dan) temizlemek istiyorlardi. Bunun
temini için de her sey yapilabilirdi. Büyük bir birligin toplanmasi gerekiyordu
ki bu da gerçeklesmisti. Nitekim, maiyetinde 1000 Fransiz sövalyesi ile 7000
civarinda yardimci ve ücretli asker bulunan Burgonya dukasi Jean de Nevers basta
olmak üzere birçok asilzâdenin maiyetindeki Alman, Ingiliz, Italyan, Ispanyol ve
Polonyali sövalyeler oldugu gibi, 1394 seferinin intikamini almak isteyen Eflâk
Voyvodasi Mirçe ve bir kisim Erdel kuvvetlerinin istiraki ile mevcudu 100.000'i
(Sükrüllah, Behçetu't-Tevârih 130.000 kisi) bulan ve Türkleri Avrupa'dan sürmek
gayesini güden bu Haçli ordusu, Tuna boyunca ilerleyerek Vidin ve Rahova'yi
aldiktan sonra 12 Eylül 1396'da Nigbolu önüne gelmisti. Venedik ve Rodos
gemilerinden mütesekkil bir donanmanin da yardimi ile kaleyi muhasaraya
basladilar.
Osmanli tarihi bakimindan önemli olan bu
zaferi, kaynaklarin müsterek dili ile kisa ve ana hatlari ile buraya almak
istiyoruz. Nigbolu kalesini kusatma altina alan Haçli ordusuna karsi kale
muhafizi Dogan Bey, siddetli bir müdafaada bulunur. 15 gün devam eden bu kusatma
esnasinda Istanbul önlerinde bulunan Sultan Bâyezid, Haçlilarin hareketini duyar
duymaz, muhasara manciniklarini yakip, Sucaeddin Evrenos Bey'i ileri
göndermisti. Kendisi de Islâm âlemine müracaat edip durumu bildirdikten sonra
yaninda bulunan 10.000 askerle yola çikar. Anadolu ve Rumeli kuvvetlerinin Kara
Timurtas ile sehzadelerin komutasinda sür'atle toplanip Edirne'de kendisine
ulasmalari üzerine 60.000 kisiden meydana gelen Osmanli ordusunun basina geçen
Sultan Bâyezid, sür'atle Sipka geçidini asmis ve Timova'da Stephan Lazaroviç ile
birlestikten sonra Osma vadisinde Nigbolu ovasina hakim bir tepede ordugâhini
kurar. Kaynaklarin verdigi bilgilere göre kalenin erzak ve mühimmat durumunu
bizzat tesbit eden Bâyezid, 25 Eylül 1396 pazartesi günü (Osmanli kaynaklarinda
Cuma) Nigbolu önünde meydana gelen savasta mahirâne bir manevra ile iki kisma
ayirdigi ordusunun yaya askerini yani yeniçerileri merkeze koyup onlarin
etrafinda kapikulu süvarilerini tesbit ile sag ve sol kollara timarli sipahileri
koymustu. Arkada da ihtiyat kuvvetleri bulunuyordu. Osmanli ordusunun harb
nizami hilâl veya agzi açik kerpeten seklinde idi.
Iki ordu, Nigbolu kalesi yakininda
karsilastilar. Galibiyet serefini kazanmak isteyen Fransiz süvarileri,
baslangiçta Bâyezid'in merkezde yeniçerilerin önündeki ilk kademede bulunan ve
Azep denilen hafif yaya kuvvetleri üzerine yüklenip onlari maglub ve imhaya
basladilar. Fransizlar, teslim olanlari bile öldürdüler. Bundan sonra da
Azeplerin gerisindeki Yeniçeri kuvvetleri üzerine yüklendiler. Fakat
Yeniçerilerin ok yagmuruna tutularak epey telefat verdiler. Ayni zamanda da sol
kanatta Anadolu askerine komuta eden Sehzade Mustafa kuvvetlerinin yandan
taarruzuna ugradilar. Fakat, bunlari da bertaraf ederek ilerlediler. Plân
geregince Osmanli merkez kuvveti bir miktar geri alindi. Bu çekilmeden cesaret
alan Fransizlar, daha da ileri giderek kiskacin içine girdiler. Onlar, Osmanli
plânini bilen Sigismond tarafindan ileri gitmemeleri ve kiskacin içine girmeyip
beklemeleri hakkinda verilen emri dinlemediler. Bu defa plân geregi Osmanlilarin
üçüncü hatti da ikiye ayrildi. Böylece Fransizlar tepeyi isgal etmis ve
muharebenin Türklerin maglubiyeti ile neticelendigini zannettikleri sirada
bizzat pusudan çikan Bâyezid'in komutasindaki kuvvetlerle karsilasinca
sasirdilar. Fakat fazla zayiat vermemek için daha önce atlardan inmis ve yaya
olarak harb eden Fransizlar, geri dönüp atlarina binmek istedilerse de
kaçacaklari kapinin kapanmis oldugunu görerek sasirdilar. Bunlari kurtarmak için
Sigismond'un gönderdigi kuvvetler ilerleyemeyerek geri çekilmek zorunda
kaldilar. Tuzaga düsmüs olan kuvvetler kismen imha ve kismen esir
edildiler.
Osmanli ordusunun merkezine hücum eden Fransiz
kuvvetleri ile olan muharebe, üç saat kadar sürmüstür. Eflâk Voyvodasi Mirçe,
muharebenin gidis seklini görünce neticeyi kestirerek hemen memleketine
dönmüstü. Muharebenin en tehlikeli olan ilk safhasi bittikten sonra Türk
kuvvetleri, derhal ve siddetle Sigismond'un kuvvetlerine hücum etmislerdi.
Ihtiyat kuvvetlerini bile muharebeye sokmus olan Macar Krali, hiçbir basari elde
edemedi. Sonunda kesin sonucun alinma zamaninin geldigini gören Yildirim
Bâyezid, kendi ihtiyat kuvvetlerini taarruza geçirmek suretiyle Haçlilari müthis
bir panige ugratti. Sigismond, maiyetindeki bazi adamlarin yardimi ile Tuna
nehrine gelip kendini bir balikçi kayigina zor atti. Nehirdeki Venedik amirali
Mocenigo'nun kadirgalarindan birine yanasarak Karadeniz yolu ile Istanbul'a
gelebildi. Oradan da Marmara ve Çanakkale Bogazindan geçip Modon limanina
ugradiktan sonra Dalmaçya'ya çikarak memleketine gidebildi.
Nigbolu muharebesinde Haçli ordusuyla gelen
prens ve asilzâdelerden bir kismi öldürülmüs bir kismi da esir alinmisti.
Muharebe sonunda savas meydanini gezen Yildirim Bâyezid, kendi hudud
muhafizlarinin ve teslim olmalarina ragmen bir kisim esirlerin insafsizca
öldürüldüklerini görünce fevkalâde müteessir olup gözlerinden yaslar akmisti.
Kendi esirlerine yapilan bu muameleyi gören Bâyezid, buna karsilik olmak üzere
düsmandan ele geçirilen esirlerin bir kismini öldürttü. Harbe istirak etmeden
kaçmis olan Eflâk kuvvetleri ile Hirvat askerlerinden baska, diger bütün düsman
kuvveti ya imha edilmis veya kaçarken nehirde bogulmustu.
Nigbolu'da esir düsenlerden bir kismi önce
Edirne'ye oradan da Gelibolu'ya götürülüp Haçli donanmasi ile bogazdan geçmekte
olan Sigismond ve maiyetindekilere teshir edildikten sonra Bursa ve Mihaliç'e
nakledilmislerdi. Bunlardan bir kismi da Memlûk sultani el-Meliku'z-Zahir Ebu
Said
Berkuk'a gönderilmisti. Nigbolu'da esir düsen
asilzâdeler, sonradan Macaristan, Fransa ve Kibris krallarinin tesebbüsü ve
Midilli prensinin kefaleti ile 200.000 altin florin fidye karsiligi serbest
birakilmislardir.
Nigbolu'da elde edilen parlak zaferden sonra
daha önce düsmanin eline geçmis olan kaleler geri alindigi gibi Osmanli
himayesinde bulunan Vidin Bulgar kralligina da son verilmisti. Bundan sonra
Macaristan'a büyük bir akin yapilarak külliyetli miktarda esir alinmisti. Bu
savastan sonra Garp dünyasi bir anda en seçkin asilzâdelerini kayb etmis,
süngüden kurtulan veya Tuna'da bogulmayan kiliç artiklari ise bassiz, idaresiz
ve perisan kafileler halinde geldikleri yerlere dogru daglara
düsmüslerdi.
Öte yandan Nigbolu muzafferiyetinden elde
edilen ganimet ve fidyelerden alinan hisseler ile Anadolu ve Rumeli'de birçok
hayrat yaptiran Bâyezid'in Nigbolu'da ismine izafe edilen camii de bu sirada
yaptirmis olmasi muhtemeldir.
Savasi müteakip, akinci ve sekbanlar
yerlestirilmek suretiyle uç beylerinin faaliyet merkezi haline getirilen
Nigbolu, serhad livasi olarak Osmanli idaresinde mühim bir rol oynamistir.
Genellikle Tuna geçitlerine hakim bir noktada, Eflâk'i tehdid eden bir üs
özelligini tasiyan Nigbolu, Osmanli hükümdarlarinin zaman zaman Eflâk ve
Macaristan seferlerine çiktiklari bir yer olarak Eflâk ve Macar krallarinin
taarruzlarina hedef olmustu.ISTANBUL KUSATMASI
Nigbolu zaferinden önce Istanbul'un Yildirim
tarafindan kusatma altina alindigini, fakat zaferle sonuçlanacak olan Nigbolu
hadisesi sebebiyle muhasaranin kaldirildigina daha önce temas
edilmisti.
Yildirim Bâyezid, Haçli ittifakinin tesvikçisi
durumundaki Imparator Manuel'e elçi göndererek Istanbul'un teslimini istemisti.
Manuel bu istege cevap bile vermedi. Bunun üzerine sehrin dis dünya ile irtibati
kesilerek kusatma daraltildi. O dönemlerde kale surlarini yikacak büyüklükte
toplar bulunmadigindan sehir halkinin açlik sikintisi ile teslim olacagi
düsünülüyordu. Gerçekten de halk, bu yüzden sehri teslim etmeye meyilli idi.
Zira Istanbul halki, Manuel ve Silivri Beyi Ioannis taraftan olmak üzere ikiye
bölünmüstü. Henüz deniz kuvvetleri fazla güçlü olmayan Osmanlilar, denizden bir
sey yapamadiklari gibi, gelecek olan yardima da mani olamayacaklardi. Bununla
beraber, Bizans'in Karadeniz ile olan baglantisini kesmek için Bogaziçi'nde
müstahkem bir kale, yani Anadolu Hisan (Güzelce Hisar) insa ettirilip
Istanbul'un muhasarasi siddetlendirildi. Tam bu esnada bas gösteren Timur
tehlikesi üzerine Yildirim Bâyezid, muhasarayi kaldirmak zorunda kaldi. Bu arada
Bizans, Yildirim'in sartlarim da kabul ediyordu. Buna göre:
1- Her sene Osmanli hazinesine verilmekte olan
haracin arttirilmasi.
2- Istanbul'da bir Türk mahallesi kurularak
bir cami yapilmasi.
3- Istanbul'daki Müslümanlarla Rumlar
arasindaki anlasmazliklari Islâm hukuku çerçevesinde karara baglamak üzere bir
kadi tayin edilmesi.
4- Silivri de dahil olmak üzere Silivri'ye
kadar olan yerlerin Osmanlilara terki.
Bizans Imparatoru, bu antlasmaya riayet ederek
Istanbul'da Sirkeci'de Türkler için yedi yüz hâne ile bir mescid tedarik
etmisti. Padisah da Istanbul'da ikamet etmek üzere Tarakli Yenicesi ile Göynük
ve Karadeniz sahili taraflarindan buraya göçmen nakl ettirerek iskan etmisti.
Ayrica kadi (hakim, yargiç) ve imam da tayin etmisti.
3- KARAMANOGULLARI'NIN OSMANLILARA
BAGLANMASI
Osmanlilarin, Rumeli'de yeni sefer ve
fetihlerle ugrasmasini firsat bilen ve Osmanogullari'nin bütün bir Avrupa'ya
karsi gelemeyecegini düsünen Karamanoglu Alaeddin Ali Bey, bu sirada Osmanlilara
ait olan Ankara'ya yürüyerek orayi ele geçirdi. Burada bulunan Anadolu
Beylerbeyi Sari Timurtas Pasa'yi esir aldigi gibi maiyetinden bir çok kimseyi de
öldürdü. 1395 ve 1396 yillarinda Kadi Burhaneddin ile yaptigi muharebelerde
yenilen ve Aksaray sehrini kayb eden Alaeddin Ali Bey'in Ankara'yi ele
geçirmesi, büyük bir hata idi. Çünkü Nigbolu savasindan sonra kendisini çok daha
kuvvetli gören ve Avrupa'dan hiç bir tehlike beklemeyen Yildirim Bâyezid'le tek
basina karsi karsiya kalmisti. Bu hareketi ile o, Karamanlilari, Anadolu
Selçuklulari'nin mirasindan da mahrum etmis oluyordu. Bununla beraber Alaeddin
Ali Bey, vaziyetin kendisi için kötü olacagini anlamakta gecikmedi. Bunun
üzerine derhal Sari Timurtas Pasa'yi serbest biraktigi gibi yanina bir elçi
katarak af dilemek ve yeni bir antlasma yapmak üzere Yildirim'a gönderir. Baris
teklifini red eden Bâyezid, Anadolu ve Rumeli'deki bütün kuvvetlerini toplayip
Karamanoglu üzerine yürür. bu durum karsisinda Alaeddin Bey, bütün gücü ile
Bâyezid'e mukabele edebilmek için harekete geçer. Basta Varsak, Turgutlu ve
Bayburtlu asiretleri olmak üzere birçok Türkmen boyundan ve bu arada hizmetinde
bulunan Kara Tatarlardan kuvvetli bir ordu meydana getirir.
Iki ordu Konya ovasinda karsi karsiya gelir.
Iki günlük bir muharebeden sonra sonucu belli edecek bir netice alinmayinca
ikinci günün aksami gece yarisindan sonra otuz bin kadar Osmanli askeri,
Karamanoglu kuvvetlerinin gerisini çevirir. Iki ates arasinda kalan Karamanoglu,
Konya kalesine kaçmak suretiyle kendini zor kurtarir. Konya, on bir gün kadar
muhasara edildi. Konya halki, mal ve canlarina dokunulmamak sartiyla sehri
teslim edebileceklerini gizlice Bâyezid'e bildirirler. Alinan tertibat üzerine
sehir teslim oldu. Kaleden çikan Alaeddin Ali Bey, Osmanli askerleri ile
çarpisti ise de muvaffak olamayacagini anlayinca kaçmaya baslar. Fakat bu esnada
attan düserek yakalanir. Yakalanir yakalanmaz derhal Yildirim Bâyezid'in
huzuruna getirilir. Padisah, enistesi olan Alaeddin Bey'e niçin böyle yaptigini
ve kendisine niçin itaat etmedigini sorar. O da: Niçin sana itaat edeyim, ben
de senin gibi bir hükümdarim cevabini verir. Bu söze cani sikilan Bâyezid, onu,
Ankara'da basip esir aldigi San Timurtas Pasa'ya teslim eder. Timurtas Pasa da
derhal onu katl eder. Alaeddin Bey'in acele katlinden müteessir olan Yildirim
Bâyezid, Pasa'yi tekdir etmis, fakat onun ikna edici konusmasi ve ileri sürdügü
deliller üzerine sükûnet bulmustur. Bâyezid, bundan sonra Konya'ya bir vali
tayin ederek Larende (Karaman) üzerine yürüdü. Burada Yildirim Bâyezid'in
kizkardesi ve Alaeddin Ali Bey'in hanimi, iki oglu ile birlikte kardesinin
karargâhina gelir. Padisah, çadirindan çikarak kiz kardesini disarida karsilar.
Böylece Larende 1397 yilinda Osmanlilarin idaresine girer. Padisah, kiz kardesi
ve çocuklarini Bursa'ya gönderir.
Alaeddin Ali Bey'in katli üzerine
Karamanlilar'a ait sehirlerin Toroslarin kuzeyindeki sehirler (Konya, Larende,
Nigde, Develi, Karahisar) Osmanlilara geçmisti. Sadece Toros daglarinin
güneyinde kalan Mut, Ermenek, Taseli ve Içel, Karamanoglu ailesinin diger
kolundan gelen beyler elinde kalmisti.
Karaman Beyligi'nin ortadan kaldirilmasi,
Anadolu tarihi bakimindan mühim bir hadise idi. Zira bu hadiseden sonra Sivas'ta
bulunan Kadi Burhaneddin Ahmed, Osmanlilarla ayni siniri paylasir olmustu. Bu da
onun Osmanlilardan çekinmesine sebep olmustu. Zira daha önceki bazi
faaliyetleri, onu Osmanlilarla hasim hale getirmisti. Osmanlilara karsi
mukavemet etmesi mümkün olmadigindan bütün gururuna ve Memlûk Devleti ile olan
geçmisine ragmen bu devlete tabi olmak zorunda kaldi.KADI BURHANEDDIN DEVLETI'NIN OSMANLI
HÂKIMIYETINE GIRMESI
Karamanogullari'nin, Osmanlilar'a
baglanmasindan sonra Anadolu'da merkeziyetçi bir idare kurmak ve Anadolu
birligini saglamak düsüncesinde olan Bâyezid, Canik bölgesindeki bazi Türk
beylerini idaresi altina almak için harekete geçer. Bu gayenin gerçeklesmesi
için 1398 ilkbaharinda o taraflara dogru bir sefere çikarak Canik Beyi Kubadoglu
Cüneyd'in üzerine varir. Sonunda bunun merkezi olan Müslüman Samsun'u zapt eder.
Osmanli hâkimiyeti altinda bulunmak sartiyla Cüneyd Bey'e Ladik ve diger bazi
kaleler birakilir. Samsun ve havalisi bir sancak itibar edilerek, Bulgar Krali
Sisman'in, Müslüman olan oglu Aleksandr'a verilir.
Yildirim Bâyezid, daha sonra Bafra ve Giresun
bölgesindeki beyler ile Çarsamba ve Terme havalisine hâkim olan
Taceddinogullari'ni, sonra da Havza ile Merzifon'a hâkim olan Tasanogullari'ni
Osmanlilara baglar. Bu bölgelerin zapti ile Karadeniz bölgesindeki Osmanli
sinin, Trabzon Rum Imparatorlugu sinirina kadar dayanmis oluyordu.
Anadolu'daki bu basarilar sonucunda Yildirim
Bâyezid, Kadi Burhaneddin Devleti'nin kuzey, bati ve güneybati taraflarini ele
geçirmisti. Fakat Sivas merkez olmak üzere Anadolu'nun büyük bir kismi hâlâ Kadi
Burhaneddin'in idaresinde idi. Yildirim Bayezid ile Kadi Burhaneddin
birbirlerine bu kadar yaklasmis olmalarina ragmen müsterek bir düsmana karsi
koymak için isbirligi yapmaktan çekinmediler. Bu tehlike, dogudan gelen ve daha
sonra Anadolu'yu kasip kavuracak olan Timur tehlikesiydi.
Anadolu'ya gelecegi haberi alinan Timur'un,
Kadi Burhaneddin'e elçi gönderdigi ve kendisine tabi olmasini istedigi
anlasilmaktadir. Bunun üzerine Kadi Burhaneddin, Osmanli hükümdari ile Misir
Sultani (Memlûk)na mektuplar göndererek tehlikeyi haber vermis ve bilesiniz ki
ben her ikinizin de komsusuyum ve benim memleketim sizin memleketiniz demektir.
Ben, sizin hududlarinizin siperiyim ve askerlerinizin öncüsüyüm. Yoksa ben ona
nasil mukavemet edip ve nasil müsademe edebilirim. Halbuki onun ahvalini
isitmissinizdir. Nice ordular bozmustur. Eger siz bana imdad ederseniz ben ona
karsi dururum, beni yalniz birakirsaniz beni ona karsi harcamis olursunuz. Sizin
önünüzde bulunan ben, size gelecek belalara kâfiyimdir. Maazallah eger ondan
bana bir zarar gelirse pek me'muldur ki size de sirayet edecektir. Benim,
Timur'un mektubuna cevap vermemekligini sizden alacagim cevaba göre bir cevap
olacaktir.
Yildirim Bâyezid, Kadi Burhaneddin'in
mektubundan son derece memnun olup mütalaasini begenmis ve kendisine su cevabi
göndermisti:
Eger Timur seni birakip giderse ne âla. Sayet
vaz geçmezse karsi koyacak bir orduyu ona karsi sevkederiz ve onun için
istedigin kadar ona mukavemet et. Basiret ve hüsnü niyet üzere olup onun
askerinin çoklugundan korkma. Zira nice az cemaat (topluluk) çok cemaata galebe
etmistir. Eger sizce lüzum görürseniz bizzat kendim geleyim ve askerimle oraya
ineyim. Sizin bayraklariniz daima basta ve ayakta olsun. Ben, senin kilicina kol
ve sana bazu olayim. Fakat bu muhabere devam ederken, kaderin bir cilvesi
olacak ki, Timur daha Anadolu'ya gelmeden Kadi Burhaneddin vefat
eder.
1398 yilinda Kadi Burhaneddin'in, Akkoyunlu
hükümdari Karayülük Osman Bey ile yaptigi savasta ölmesi, Osmanlilarin onun
ülkesine sahip olmalarina sebep oldu.
Sivas, Kayseri ve çevresi hükümdari Kadi
Burhaneddin, bir zaman kendisine tabi olan ve daha sonra muhalefete kalkismis
bulunan Akkoyunlu asiretinin reisi Karayülük Osman Bey'i takib ederek onunla
meydana gelen muharebede yakalanip katledilmisti. Sivas halkinin karan ile oglu
Alaeddin Ali Bey (Zeynelâbidin) babasinin yerine hükümdar olmustu. Fakat
Karayülük diye söhret bulan Osman Bey, Sivas'i muhasara edip almak istediginden
Sivas'in ileri gelenleri Osmanli hükümdarini yardima çagirmislardi. Yildirim
Bâyezid bu daveti kabul ederek oglu Süleyman Çelebi vasitasiyle Sivas üzerine
yirmi bin atli ve dört bin yaya göndermisti. Bu birlik, Karayülügü maglub ederek
Sivas'i kurtarmisti.
Süleyman Çelebi, Sivas'i kendisi zapt etmeyip
babasini davet ettiginden büyük bir kuvvetle gelen yildirim Bâyezid, sehre
girmisti. Bâyezid, Kadi Burhaneddin'in oglu Zeynelâbidin'i, enistesi olan
Dulkadiroglu Nasiruddin Bey'in yanina gönderdi. Böylece Kadi Burhaneddin'in
ülkesi (Sivas, Tokat, Niksar, Sarkî Karahisar, Kayseri, Kirsehir ve Aksaray),
yani Orta Anadolu'nun dogu kismi da Osmanli Anadolu birligine katilmis oldu.
Bâyezid, oglu Süleyman Çelebi veya Mehmed Çelebi'den birini buraya vali tayin
eder. Kadi Burhaneddin'in devlet erkanini ve bütün askerlerini maiyetine alir.
Böylece, Kara Tatarlar da Osmanli Devleti'nin hizmetine girerler.
Kadi Burhaneddin Ahmed'in ülkesinin
alinmasindan sonra Osmanli Devleti, Anadolu'nun yarisindan fazlasina hâkim
oluyor, kuvvet ve kudretçe Misir Memlûk hükümdarligina rakib olacak bir hale
geliyordu. Ayni zamanda Misir Devleti'nin hâkimiyeti altinda bulunan Malatya ve
çevresi ile Divrigi ve civarini da tehlikeye sokmus oluyordu. Is bu kadarla da
kalmiyordu. Zira Memlûk hâkimiyetini tanimis olan Dulkadirogullari Beyligi de
tehlikeye giriyordu. Bu durumdan endiselenen Memlûk hükümdari Berkuk, Bâyezid'in
çok kisa zamanda kazandigi bu parlak zaferlerden ürkmeye baslamis ve bilhassa
onun Hiristiyan dünyasinda elde ettigi zafer ve fetihler dolayisiyla, kendi
Müslüman tebeasinin ona karsi dogacak sevgi ve hissiyatini da düsünerek, o
dönemde Misir'da Malikî Mezhebi'nin bas kadisi olan meshur Ibn Haldun'a
kendisinin Timur'dan çekinmedigini, asil Bâyezid'den korkmakta oldugunu
söylemisti.
Yildirim Bâyezid'in Bati ve Iç Anadolu'nun
tamamini idaresi altina alarak doguya dogru bir genisleme siyaseti gütmesi,
Osmanli Devleti ile Timur'un Imparatorlugunu da karsi karsiya getirdi. Bu arada
Osmanli Devleti tarafindan bagimsizliklarina son verilen Anadolu beyleri, bu iki
Müslüman devleti karsi karsiya getirmek için gayret sarf ediyorlardi. Bunlar,
savas atesini alevlendirmek için olaylarin üzerine körükle varmaya
basladilar.MALATYA'NIN ZAPTI
Sultan Bâyezid, Kadi Burhaneddin'in ülkesini
kendi ülkesine ilhak ettikten sonra Bursa'ya dönmüstü. Bundan kisa bir müddet
sonra 15 Sevval 801 (20 Haziran 1399) günü vefat eden Memlûk Sultani Berkuk'un
bu ani vefati, gerek ülkesinde gerekse disarda bazi tesirlerin meydana gelmesine
sebep olmustu. Timur'un, kendisinden çekindigi Berkuk'un ölümüne sevindigi
anlasilmaktadir. Nitekim Ibn Hatib en-Nâsiriya'nin bildirdigine göre Berkuk'un
ölümünden büyük bir ferah ve sevinç duyan Timur, ölüm haberini getirene 15.000
dinar vermisti. Ibn Arabsah ise, Hind seferinde iken bu haberi alan Timur'un
sevinçten adeta uçtugunu tasvir eder.
Memlûk Sultani Berkuk'un ölümü üzerine yerine
geçen oglu Ferec'in küçük ve tecrübesiz olmasi yaninda emirler arasinda meydana
gelen ihtilaflar ayni zamanda Yildirim Bâyezid'i de memnun etmis görünmektedir.
Sayet Ahmedî'nin verdigi bilgileri dogru kabul edersek Yildirim'in da buna
sevindigini söyleyebiliriz. Fakat bu sevincin dogrudan dogruya ve sadece ölüm
sebebiyle mi yoksa baska bir maksattan mi kaynaklandigi belirtilmemektedir.
Ahmedî bu konuya bir açiklik getirmeden söyle der:
Buni isidüb Sam'a ol kasd eyledi
Misir benüm oldi deyü söyledi.
Demedi ol öldi ben dahi ölürem.
Söyle kim ol oldi ben dahi oluram.
Gerçekten, Ferec'in küçük ve tecrübesiz
olmasi, o esnada Timur'un da Hindistan'da büyük bir istila ile mesgul olmasini
firsat bilen Bâyezid, daha önce Anadolu Selçuklulari ülkesinde iken bilahare
Misirlilar eline geçmis olan bölgelerin zaptina karar verir. Bunun için daha
önce Kadi Burhaneddin'e ait oldugunu belirttigi Malatya'nin kendisine verilmesi
için Nasirüddin Ferec'e bir elçi gönderir. Red cevabi almasi üzerine Sivas'tan
Malatya'ya gider. Sehrin müdafaa edildigini görünce sehri kusatir. Bu kusatmanin
devam etmesinin aleyhlerine olacagini anlayan Malatyalilar teslim olur.
Yildirim, oraya bir miktar asker koyarak geri döner. Bu arada Memlûklara ait
Kâhta, Besni, Divrigi ve Darende kaleleri de Osmanlilara geçmis olur. Böylece
Elbistan da, Orta Firat havzasina kadar uzanan Osmanli hududu içine girmis
olur.
Misir'da meydana gelen saltanat
degisikliginden istifade ile Malatya ve çevresini alan Yildirim Bâyezid'e karsi
kader, baska bir sekilde tecelli edecekti. Bu tecelli de Ahmedî'nin dedigi
sekilde olacakti.
Misir'da meydana gelen sarsintiyi dikkatle
takip edenlerden biri de süphesiz ki Timur'du. O, Osmanlilar ile Memlûklular
arasindaki çatismayi çok iyi degerlendirip her iki düsmanini ortadan kaldirmak
için zamanin geldigine karar verir. Timur, 1400 yilinda Azerbaycan ve Dogu
Irak'ta hâkimiyetini yeniden kurduktan ve Gürcistan'i zapt ettikten sonra
Pasinler'e dogru yol almaya baslar. Bu sirada Bâyezid'e itaati kabul etmeyen
Erzincan Emiri Mutahharten Bey ile Bâyezid tarafindan beyliklerine son verilen
Mentesoglu, Saruhanoglu Hizir Sah, Germiyanoglu Yakub Bey, Aydinoglu Isa Bey'in
oglu Musa Bey, Timur'a bas vurarak kendisine olan bagliliklarini bildirip
topraklarini geri almak için yardim isterler. Buna karsilik, Timur'un önünden
kaçan ve Bagdad'da hüküm süren Celayirli Sultan Ahmed ile Karakoyunlu hükümdari
Kara Yusuf, Sultan Bâyezid'e siginirlar. Bunlara büyük bir iltifat gösteren
Bâyezid, Sultan Ahmed'e Kütahya sehrini, Kara Yusufa da Aksaray'i ikamet yeri
olarak tahsis eder. Ayrica bu sehirlerin gelirlerini de onlara verir.
Bu iki düsmaninin, Bâyezid tarafindan kabul ve
himaye edilmesi, zaten savasmak üzere Anadolu'ya gelmis olan Timur'a savas için
bir firsat verir. Iki hükümdar arasinda teati edilen mektuplar müsbet bir netice
vermez. Hatta Timur, Osmanli idaresindeki Sivas'a girerek (Agustos 1400), sehri
savunan herkesi kiliçtan geçirtti. Timur, yalniz Sivas'i tahrib ile kalmamis,
hatta kendisini mushaflar (Kur'an ve Kur'an sayfalan) ve tevhidler ile
karsilamaya çikan çocuklari, ordusundaki atlarin ayaklari altinda çignetmistir.
Âli'nin, Künhü'l-Ahbar (III, s. 96)'inda zikr edilen bu vak'a, Timur ile ayni
zamanda yasamis olan Ermeni tarihçisi Thomas de Medzoph tarafindan da kayd
edilmistir. Böyle bir katliamdan sonra Sivas adeta bir harabeye dönmüs oldu.
Timur, daha sonra güney istikametinde hareket ederek Malatya ve Suriye'yi isgal
eder. Gerek Haleb, gerekse Suriye'nin diger sehirlerinde büyük zulümler yapar.
Sam'da (Dimask) büyük bir katliama girisen Timur, sonunda Yezid b. Muaviye'nin
kabrini buldurarak açtirir. Kemiklerle birlikte kabri yaktirip içine pislik
doldurur.
Timur'un güneye inmesinden istifade eden
Bâyezid, Sivas ve Erzincan'i da alarak Timur'a karsi stratejik bir üstünlük
saglamaya çalisti. Bir ayaginin sakat olmasindan dolayi Osmanli tarihlerinde
Timurlenk veya Aksak Timur diye isimlendirilen Timur ile Bâyezid arasinda
teati edilen mektup ve gönderilen hediyeler de bir fayda saglayamamisti. Zira,
Timur'un teklifleri bir bakima Osmanli hükümdarinin diger beyler gibi tamamen
kendisine tabi olmasini emr eden bir mahiyet tasiyordu. Nitekim o, Sultan
Bâyezid'den su isteklerde bulunuyordu:
1- Kemah'in Mutahharten'e geri verilmesiyle
ailesinin serbest birakilmasi.
2- Sehzadelerinden birinin kendi yanina
gönderilmesi.
3- Metbuiyet alâmeti olarak kendisine
gönderilecek olan külah ile kemerin kabul edilmesi.
4- Anadolu beylerinden alinan yerlerin yine
eski sahiplerine iade edilmesi.
5- Kara Yusuf'un kendisine teslimi. Bu esnada
Kara Yusuf, Osmanlilar'in yanindan ayrilmis oldugundan istenenin Kara Yusuf'un
ailesi oldugu anlasilmaktadir. Yildirim Bâyezid gibi bir hükümdar için çok
olmasina ragmen o, bu sartlan degerlendirmek için çevresiyle istisarede
bulunur.
Bununla beraber, bütün bunlara karsi ihtiyatli
hareket edilmesini tavsiye eden vezir-i azam Ali Pasa'ya Sultan Bâyezid söyle
diyecektir:
Serefimiz ve karsi koyacak kuvvetimiz vardir.
Tâbi olamayiz ve istiklâlsiz yasayamayiz. Bu esnada o, Timur'la meydana
gelebilecek bir savasi düsünerek Bizans Imparatoru ile anlasir ve Istanbul
muhasarasini kaldirip oradaki askerini geri çeker.ANKARA SAVASI
Bâyezid ve Timur arasinda teati edilen
mektuplar, ortaligi yatistirmaya kifayet etmeyince muharebe kaçinilmaz bir hal
almisti. Tarihlerde tafsilatli ve genis bir sekilde verilen Ankara Meydan
Muharebesi'nin bütün detaylarina temas etmeyecegimize isaret etmek
gerekiyor.
Büyük bir casusluk ve haber alma teskilatina
sahib oldugu anlasilan Timur, elindeki kuvvetler ile Anadolu'da fazla bir is
göremeyecegini anlayarak, Orta Asya'da bulunan en güzide kuvvetlerini getirmeye
mecbur olmustu. Kisi, Karabag'da geçirdikten sonra Azerbaycan ve Gürcistan'da
yeniden toplayip düzene soktugu ordusuyla Anadolu'ya yürümeye karar vermisti.
Böylece Timur, bu yeni ordusuyla Erzurum ve Kemah yolunu takib ile Orta
Anadolu'ya dogru yol almaya basladi. Osmanlilardan aldigi topraklan tekrar
Türkmen beylerine vererek onlarin destegini sagladi. Böylece, Osmanlilarin,
senelerce ugrasip sagladigi Anadolu birligini de bozmus oldu.
Kirsehir'e dogru yürümekte olan Timur, o
sirada Osmanli kuvvetlerinin kendi üzerine dogru gelmekte oldugunu haber alinca,
durumun kendisi için müsait olmadigini anlayip telasa kapilir. Ordusunun erkâni
ile görüserek Osmanli ordusunu arkada birakmak üzere Ankara yolunu
tutar.
Timur, Ankara önüne gelir gelmez Ankara
kalesini kusatir. Kale muhafizi Yakub Bey, burayi bütün gücü ile müdafaa eder.
Timur, Bâyezid'in kendisinin geldigi yoldan gelecegini tahmin ile o cepheyi
iyice tahkim eder. Ankara kalesini de kuzey dogu yani iç kale tarafindan almak
istiyordu. Bu maksatla kalenin suyunu keserek Osmanli kuvvetleri gelmeden önce
burayi düsürmeye çalisiyordu.
Timur, Osmanli ordusunun daha geç gelecegini
de tahmin etmisti.
Fakat o, bu tahmininde yanilmisti. Çünkü
Bâyezid'in kuvvetleri seri bir yürüyüsle çok daha evvel ve hem de Timur'un hiç
beklemedigi bir yoldan gelip ortaya çikmislardi. Halbuki Timur, Osmanli ordusunu
güney dogudan gelecek diye beklerken Osmanlilar kuzey dogudan yani Kalecik,
Rayli üzerinden gelerek Çubukova'da Meliksah köyüne inmislerdi. Buna göre Timur
bir baskina ugramis demekti. Bu tehlikeli durum karsisinda buhranlar geçiren
Timur, itidalini muhafaza ederek bütün gece çalisip cephesini degistirmis ve
kale kenarindan da çekilmisti. Timur'u bu sekilde hazirliksiz yakalayan Bâyezid
ise hayatina mal olacak bir hata isliyordu. O, Timur'un bu durumundan istifade
etmek için, ogullari ile komutanlarinin hemen taarruza geçilmesi hakkindaki
israrlarini dinlemeyerek büyük bir firsati kaçirmis oldu. Bâyezid, mertçe bir
muharebe olmasini istiyordu. Böyle bir anlayis ve bekleme, Timur'a vakit
kazandirip onu düsmüs oldugu tehlikeli durumdan kurtarmisti.
Ankara Muharebesi diye meshur olan ve
Anadolu'daki Osmanli hâkimiyeti ile Istanbul'un fethini yarim asir geciktiren bu
savasin, gün olarak tarihi hakkinda farkli görüsler bulunmaktadir. Bununla
beraber dogruya en yakin olan görüse göre 27 Zilhicce 804 (28 Temmuz 1402)
tarihinde yapilmistir.
Her iki ordunun mevcudu hakkinda kaynaklar
farkli bilgiler vermekte iseler de, Timur'un ordusunun daha kalabalik oldugunda
(160 bin) birlesmektedirler. Bu büyük güce karsilik Osmanli ordusunun mevcudu
ise yetmis bin civarinda idi. Ankara yakinindaki Çubuk Ovasi'nda yapilan savasin
baslangicinda Osmanlilar üstün bir duruma gelmislerdi. Fakat Osmanli ordusundaki
Kara Tatarlarin ihaneti ve Anadolu Beylerine bagli timarli sipahilerin Timur
tarafina geçmeleri, harbin Osmanlilar tarafindan kayb edilmesine sebep
oldu.
Bu tehlikeli hal üzerine Bayezid'e geri
çekilmesi tavsiye edildiyse de o, bunu kabul etmedi. Harbin kayb edildigini
gören Yildirim Bâyezid, Vezir-i Azam Ali Pasa ile Murad Pasa, Yeniçeri Agasi
Hasan Aga ve Karesi subasisi Inebeye, büyük sehzade Süleyman Çelebi'yi alip
kaçirmalarini emr eder. Böylece Yildirim'in basina bir sey gelse bile devleti
yeniden kurmak ve toparlamak için bir sehzade kurtulmus olacakti. Bu esnada
ihtiyat kuvvetlerinin basinda bulunan Çelebi Mehmed de maiyetinde bulunan bin
kadar adam ile sancak merkezi olan Amasya'ya dogru gitmisti. Bundan baska
Osmanli ordusunda bulunan Sirp despotu ile kardesinin komutasi altindaki
kuvvetler de kaçmislardi. Bütün bunlara karsi Yildirim Bâyezid yerinde duruyor
ve Minnet Bey'in kaçma teklifini red ederek serefle ölmeyi tercih ettigini
söylüyordu. Fakat bulundugu yerde kalmasinin uygun olmadigini anlayarak daha
gerideki Çataltepe'ye çekildi. Maiyetinde iki üç bin yaya ve atli kuvveti
kalmisti. Bu kuvvetlere karsi yetmis bin kisilik Timur kuvvetleri merkezden
hücum ediyordu. Çataltepe bir kaç kat Timur kuvvetleri ile sarilmisti. Bâyezid,
elinde balta ile hücum edenleri orada hemen yere seriyordu. Bâyezid, bu durumdan
kurtulabilmek ve Timur'un kat kat olan saflarini yarmak için ortaligin
kararmasini bekliyordu. Bir ara az bir kuvvetle ilk muhasara hattini yarip
firlamaga muvaffak oldu. Fakat sayisiz çenberle çevrilmis oldugundan her
muhasara hattini zorlukla geçiyordu. Bâyezid'in kaçtigi haberi alininca takibi
için büyük bir kuvvet gönderildi. Nihayet son müdafaa tepesinden üç saat
ayrildiktan sonra ati yere yuvarlandi. Yeni bir ata binmesine meydan verilmeden
yakalandi. Böylece Bâyezid, Timur'a esir düstü (28 Temmuz 1402). Böylece
kaderin, savaslarda süratli hareket etmesinden dolayi, kendisine layik gördügü
Yildirim ünvanina sahip olan bu mert ve cesur hükümdar, aleyhine örülen agin
içine düserek esir alinmis oldu.
Mevlânâ Hatifî, Sehnâmesinde Yildirim
Bâyezid'in hücumlarindan ve kahramanca çarpismasindan bahs ederken söyle
der:
Bâyezid Han, öyle bir siddetle hücum eylemis
ki, önüne geleni yere düsürüp Timur'un önüne kadar varmis. Timur, kendi üzerine
dogru yildirim gibi bir fedainin geldigini görünce ürkmüs ve fena halde
korkmustu. O esnada Timur'un yaninda bulunan Germiyanoglu, kendisine Han'im,
gafil olma bu firsat bir daha ele geçmez. Bu fedai Yildirim Han'in kendisidir.
deyince Timur hemen kemandazlarina Sakin Yildirim'a bir zarar getirmeyiniz, sag
olarak ele geçiriniz diye emir vermisti. Dört bir taraftan kemendler atilarak
Yildirim'i attan düsürdüler. Yaya kalinca etrafini sardilar. Yildirim Han
hançerle bir çok kisiyi hâk-i helâke serdi (öldürdü). Nihayet birçok kisi
etrafini sarip onu yakaladilar. Yildirim teslim olmadi, silahini da teslim
etmedi. Bununla beraber onu kullanamayacak sekilde her taraftan
tutmuslardi.
Ankara galibiyeti ile Anadolu'yu harabeye
çevirecek olan Timur, bu galibiyetini Fransa krali VI. Sari ile Ingiltere krali
IV. Henri'ye bildirmek üzere mektuplar yollamis ve kendilerinin Nigbolu
Muharebesinde yenemedikleri Osmanli hükümdarini yenip esir aldigini
bildirmistir. Farsça metni elimizde bulunan mektuba göre Timur, Fransa kralindan
büyük bir övgü ile bahs etmekte ve müsterek düsman olarak kabul ettigi Osmanli
Devletini perisan ettigini bildirmektedir. Isin önemli noktalarindan biri de
Fransa kralinin mektubunu getiren F. Fransiskos adindaki papaza Timur'un çok iyi
davranmis olmasidir. Fransa kralina devamli iyi dualarda bulundugunu ifade eden
Timur, bizim ve sizin düsmanlarimizi müzmahil eyledim gibi bir ifade ile âdeta
Osmanlilari ortadan kaldirmak için bati ile is birligi yapmis ve belki de
onlarin tesviki ile Anadolu'ya gelmis görünmektedir. Nitekim sözü edilen
mektupta Timur söyle demektedir:
Bu muhibbinin, yüz bin selam ve
hayirhahligini dünyalar kadar çok hulusunu Fransa krali kabul buyursun. Ed'iye
(dualar) tebliginden sonra siz emir-i kebirin re'y-i âlilerine arz olunur ki,
Ferrari Fransiskos adindaki vaiz rahib tarafimiza geldi. Ve mulûkî mektuplari
getirdi. Ve siz emir-i kebirin iyi adini ve azamet-i sanini bize bildirdi. Çok
mesrur olduk. Su dahi beyan olunur ki, leskerenbuh ile gidüp yaver-i bari-i
Teala ile bizim ve sizin düsmanlarimizi müzmahil eyledim. Bundan sonra sultaniye
sehrinin murahassasi F. Cevanî'yi huzurunuza gönderdim. Her ne ki vaki oldu ise
arz ve takrir eder. Simdi siz emir-i kebirden rica ederim ki, daima nâme-i
humayunlarinizin irsal kilinup bize haber-i selamet ve afiyetiniz ilâm
oluna...
Timur, muharebeden sonra Osmanli kuvvetlerini
takib için asker sevk ettigi gibi Osmanli sehzadesi Süleyman Çelebi'yi yakalamak
üzere de torunu Mehmed Mirza'yi otuz bin kisilik bir kuvvetle Bursa üzerine
göndermisti.
Ankara önünde sekiz gün kalan Timur, oradan
Kütahya'ya gelir. Burayi begendigi için bir ay kadar burada kalir. Bursa üzerine
hareket eden Mehmed Mirza'nin maiyetinde amcasinin oglu Ebu Bekir Mirza, Emir
Cihan Sah, Emir Seyh Nureddin ve Emir Süyüncük bulunuyordu. Bursa'ya kadar olan
yerleri yagmalayan bu 30 bin kisilik birlik, henüz Bursa'ya ulasamadan Süleyman
Çelebi kizkardesi Fatma ile küçük kardesi Kasim Çelebi'yi yanina alarak kaçmaya
muvaffak olmustu. Bursa halkinin bir kismi Uludag'a çekilmis, bir kismi da
sahile dogru firara baslamisti. Kaçmaya çalisanlarin çogu esir edildi. Semseddin
Cezerî, Seyyid Semseddin Muhammed Buharî ve Semseddin Muhammed Fenarî gibi
Bursa'nin önemli sahsiyetleri de bu esirler arasinda bulunuyorlardi. Emir Seyh
Nureddin, Bursa'yi elde edince yagmaya baslar ve mal için Bursa halkina her
türlü zulüm ve iskenceyi reva görür. Bunlar, halka bir sey birakmayacak derecede
onlari soyarlar. Bursa'nin çevresi de bu talihsizlikten nasibini alir. Bu soygun
ve tahribattan sonra tamamen ahsab mimariye dayali olan Bursa atese verilir.
Böylece Bursa tamamen yanar. Timur'un kuvvetleri, Süleyman Çelebi'nin kaçirmaya
muvaffak olamadigi bütün Osmanli hazinesini ele geçirmisti. Bunca senelik
seferlerin sonunda toplanan bu zengin hazine ile sarayin kiymetli esyasi
Timur'un veziri Serafeddin Ali ile Müstevfî Seyfeddin Tunî tarafindan defter
yapilip kayd edildi. Bu arada daha önce Sehzade Mustafa'ya nisanlanmis bulunan
Ahmed Celayirî'nin kizi, Bursa'da esir alinanlar arasinda idi. Bâyezid'in
zevcesi (Sirp kralinin kiz kardesi) ile iki kizi da galiplerin eline düstü.
Bütün bunlar, Kütahya'da bulunan Timur'a götürülüp takdim edildi.
Timur, Kütahya'da bulundugu sirada etrafi
vurdurup kendi emniyetini sagladiktan sonra Bâyezid'in, memleketlerini almis
oldugu Karaman, Germiyan, Aydin, Saruhan, Mentese ve Hamid ogullari'nin
beyliklerini tekrar kendilerine iade eder. Bunlar, Timur'un yüksek hâkimiyeti
altinda dedelerinden kalan yerlere tekrar sahip olurlar. Timur, Bâyezid'in oglu
Süleyman Çelebi'ye mektup yazarak kendisine tabi olmasini bildirmisti. Bunun
üzerine o da Seyh Ramazan ismindeki elçisi vasitasiyle bu teklifi kabul ettigini
bildirmisti. Buna karsilik Timur kendisine baglilik alâmeti olarak tac ve hil'at
göndermisti. Böylece o, Süleyman Çelebi'ye Trakya'yi, Çelebi Mehmed'e Amasya ve
çevresini, Isa Çelebi'ye de Bursa ve havalisini vererek yüksek hâkimiyeti
altinda Osmanli Devleti'ni üç parçaya böldü. Bu vesile ile ileride meydana
gelecek olan ve Osmanli tarihinde Fetret devri diye anilacak kardesler
arasindaki taht mücadelelerine zemin hazirlamis oldu.
Anadolu'da sekiz ay kadar kalan Timur, birçok
sehri yakip yagmalattirdiktan sonra Rumeli, adalar, Bizans imparatoru ve Memlûk
sultanini nüfuzu altina aldi. Anadolu'da eski beylikleri ihya edip kurduktan ve
Osmanli Devleti'ni dagittiktan sonra memleketine döndü. Giderken, Selçuklular
zamaninda Mogollar tarafindan Anadolu'ya getirilip yerlestirilen Kara Tatarlari
da yaninda götürmüstü.YILDIRIM BÂYEZID'IN
ÖLÜMÜ
Bazan Anadolu'da, bazan da Rumeli'de ismine
yarasir bir sekilde firtina gibi esip simsek gibi çakarak Osmanli Devleti'nin
lehinde olacak sekilde bütün Türk beyliklerini tasfiye eden, Bizans'i muhasara
ve tehdid eyleyen, Dogu Roma tahtinin mukadderatini Müslüman Türk menfaatleri
adina istedigi gibi tasarruf eden, Nigbolu'da Haçli ordularina kesin cevabi
veren, bu sürekli zaferlerinden dolayi Abbasî halifesi tarafindan Sultan-i
Iklim-i Rûm ünvani tevcih edilen Yildirim Bâyezid, Timur'un eline düstükten
sonra onunla birlikte Bati Anadolu seferlerinde hazir bulunuyordu. Timur,
cengaver ve bir zamanlar firtina gibi esmis olan bu esirini gittigi her yere
kendisiyle birlikte götürüyordu. Onbes gün gibi kisa bir zamanda Izmir'i zapt
eden Timur, dönüsünde henüz Osmanlilara bagli bulunan Uluborlu ve Egridir
kalelerini zapt ettirdi. Bâyezid, Egridir'in zapti esnasinda hastalanmisti.
Bunun üzerine Timur, onu Aksehir'e göndermisti. Tedavisi için de meshur
tabiplerinden Izzeddin Mesud Sirazî ile Celaleddin Arabî'yi
göndermisti.
Yildirim Han'in tedavisine memur edilen
doktorlarin bütün çabalarina ragmen, cevval, izzet-i nefis sahibi, magrur ve
zaferden zafere kosmaya alismis bir hükümdar olan Yildirim, maglubiyet ve
esarete tahammül edemedi.
Zaman zaman Timur'la yapilan sohbetlerde
Timur'un kendisini serbest birakacagina ve tekrar Osmanli Devleti'nin basina
geçecegine dair söyledigi sözlere de inanmayan Yildirim Bâyezid'in, keder ve
üzüntüden gelen bu hastaligina çare bulunamadi. Bunun için 14 Saban 805 (9 Mart
14.03) Persembe günü ruhunu teslim edip intikal-i dâr-i beka eyledi. Öldügü
zaman kirk iki yaslarinda oldugu bildirilen Yildirim'in zehir kullanmak
suretiyle r ettigine dair bilgiler varsa da bunlar gerçegi
yansitmamaktadirlar. Zira çagdasi ve Yildirim'i yakindan taniyan tarihçi Ibn
Arabsah ile Osmanli tarihçilerinden Enverî, Sükrüllah, Karamanî Mehmed Pasa,
Hoca Saadeddin ve Solakzâde gibi kaynaklar ile Timur'un tarihçisi Serafeddin Ali
Yezdî ve Nizameddin Samî kesin olarak rdan bahs etmezler. Bunlara göre o,
nefes darligi ve hunnaktan ölmüstür. Solakzâde (Tarih, I, 122) gerçekleri
bilmeyen bazi kimselerin tarih yazmaya basladiklarini, cahil olduklari için
hakiki sebepleri bilmediklerini söyleyerek bu zehir meselesine söyle temas eder:
Buldugunu yazan ve tarihi zapt etme yolundan azan bazi ozanlar, tarih yazmaya
ölçümlenip pek çok farkli kaviller irad etmislerdir. Bunlar ne saltanatin sanina
layik gönüller begenen tabirleri bilirler, ne de cülûs tarihleri ve halifelik
müddetlerine vâkiftirlar. Padisahlarin ölümlerinin sebepleri beyaninda da nice
lâyik olmayan sözler yazip ser'ce cevaz verilmeyen meseleleri o yüce padisahlara
isnad edip zehir içti veyahut Timur'un hekimleri zehirlediler diye buhtan ve
iftira etmislerdir der. Gerçekten onun hastaliklarina esaret zilleti ve keder
de eklenince kisa bir süre içinde vefat etmistir. Hükümdarligi 14 sene kadar
devam etmistir. Ölümü müteakip cesedi tahnit edilerek Aksehir'de Mahmud Hayranî
türbesine konulmustur. Timur, onun vefati üzerine yaninda bulunan ailesine
taziyetlerini bildirerek ihsanlarda bulunmustu. Semerkand'a dönerken cesedi oglu
Musa Çelebi'ye teslim ederek hükümdarlara yarasir bir merasimle defn edilmesini
istemis, Musa Çelebi'ye de babasinin mülkünde hükümdarlik için kemer, murassa
kiliç ve yüz at vermistir. Yildirim Bâyezid'in na'sinin Bursa'da kendisinin insa
ettirdigi Cami yanina defnini vasiyet ettigini söylemeleri üzerine Timur,
Yildirim'in tabutunu ve Musa Çelebi'yi Germiyanoglu Yakub Bey'e teslim ederek
Bursa'ya gönderdi.
Tarihlerde, azim ve irade sahibi, cesur,
cevval, mert, dobra dobra konusan bir kimse olarak zikr edilen Yildirim Bâyezid,
ayni zamanda dindar bir kimseydi. Mizac itibariyle sert, hirçin ve inatçi olan
Yildirim Bâyezid, Sirp prensesi ile evlendikten sonra, Vezir-i Azam Ali Pasa'nin
da tesvikiyle içkiye baslar. Bu sefahat ve isret hayati zamanla saray muhitinden
disari tasarak kütleye de sirayet etmekte gecikmez. Özellikle ikbal ve mevki
hirsi iliklerine kadar islemis olan Vezir-i Azam Ali Pasa, kendine uydurdugu
arkadaslari ile gerek devletin adalet ve insaf töresine, gerek politika ve
cemiyet gidisatinda hayli gedikler açti. Bu sebepledir ki, memlekette meydana
gelen ahlâkî çöküntü, zamanla kadilarin bile rüsvetle is görmesine sebep
olmustu. Nitekim Hoca Saadeddin Efendi'nin ifadesine göre (Tâcu't-Tevârih, I,
139-140) Osmanli tarihinde kadiyân-i fi'n-nâr diye tarihlere geçen hadise,
insanlarin can ve mali üzerinde genis bir tasarruf yetkisine sahip olan ve
günümüz ifadesiyle yargiç denen kadilarin, adalete göre hükm etmemeleri yüzünden
Sultan Bâyezid tarafindan yakilmak suretiyle cezalandirilmalarinin istenmesi
hadisesidir. Gerçeklesmeyen ama düsünülen bu hadise bize, Bâyezid'in adalet
anlayisina ne kadar önem verdigini gösterdigi gibi, onun ne kadar dindar bir
kimse oldugunu da göstermektedir. Gerçekten onun, Ali Pasa'nin igva ve tesiri
ile sadece kendi sahsi ile ilgili yaptigi bazi islerden ve içkiden tamamen tevbe
ettigi, bir daha içki âlemlerine katilmayacagini belirterek söz verdigi, tarihî
kaynaklardan anlasilmaktadir. Nitekim Sükrüllah (Behcetu't-Tevârih, 57) gerek
adalet anlayisi, gerekse bu içki meselesine temasla söyle der:
Yeniden adalet gösterdi. Kadilari topladi.
Onlarin kiyiciliklarindan sorusturdu. Taaddiden, seriata aykiriliktan, rüsvetten
özge nesne bulmadi. Kimden, seriata aykiri nesne almislarsa ödenmesini buyurdu.
Onlarin terbiyesini verdi. Azli gerekeni azl etti. Halk, ülkeler alanin yüksek
adalet ve sefkatini isitince ekim biçimleri, is güçleri ile, yurtlarini
senlendirmekle ugrasir oldular. Osmaneli her ne kadar senlik idiyse de on kat
daha senlendi. Gazi sultan, kötü ve süpheli islerden çekinmeyi ve Tanri'dan
korkmayi kamudan ileri tuttu. Beglerle sultanlarin görenegi olan seriata aykiri
eglence, çalgi ve bunun gibi aldatici Albizin (seytan) kuruntusundan gelen ne ki
varsa hepsini birakti. O zamanin bilginleri ve seyhleri onun arkadasligi ile
yücelirlerdi.
Kaynaklar, onun Bursa Ulu Camii'nin insasi
esnasinda bir hatirasini bize nakl ederler. Buna göre Bursa'daki Ulu Cami insa
edildigi zaman Bâyezid, Emir Sultan diye söhret bulan Semseddin Muhammed Buharî
ile birlikte caminin binasini kontrol etmeye gelir. Konusma esnasinda padisah,
bu güzel binanin Hz. Emir'in hosuna gidip gitmedigini sorar. Emir Hazretleri de
yapinin saglamligi, güzelligi, alaninin genisligi ve çatisinin yüksekliginin tam
bir ölçü ve olgunlukta oldugunu söyledikten sonra söyle der:
Pek güzel olmus, lakin civarinda dört köseye
de birer meyhane yapilsaydi deyince Sultan Bâyezid: Cami-i Serif, Allah'in
evidir. Civarinda meyhanenin ne isi var? der. Bunun üzerine Emir Sultan:
Padisahim, gerçekte Allah'in evi mü'minin kalbidir. Niçin kalbinizi içki ve
münkeratla dolduruyorsunuz? diyerek tarihî bir nasihatta bulunmus olur. Emir
Sultan'in bu nasihati derhal tesirini gösterecek ve sultan bundan böyle içki
içmeyecegine söz vererek eski hatalari için de tevbe eder. Biraz önce de temas
edildigi gibi o, sadece içkiyi terk etmekle kalmaz, ayni zamanda bütün islerin,
Allah'in rizasina uygun bir sekilde görülmesini, dogruluk ve adaletten
sapilmamasini, memleketin imar edilmesini, hayir tesislerinin insa edilip halka
hizmetin saglanmasini ister. Bizzat kendisi bu neviden faaliyetlere ön ayak
olarak her sahada halkina örnek olur. Zaten hareket ve davranislari da bunu
ortaya koyar. Nitekim Bursa kadisi olan Semseddin Muhammed Fenarî'nin mahkemede
sahidlik yapmak üzere gelen padisahin, cemaatla namaz kilmayi terk ettigi için
sehadetini sahih saymayarak kabul etmemesi, bunu göstermektedir. Bizans
tarihçileri, padisahin özellikle Nigbolu zaferinden sonra kendisini zevk ve
eglenceye kaptirdigini zikr ederler. Bu sebepledir ki son asir Avrupa
müellifleri, zamanindaki hükümdarlarin çogundan daha üstün olan Bâyezid'in isret
ve sefahat yüzünden fikrî ve bedenî kabiliyetlerini kayb ederek inhitata
ugradigini ve bu sebeple tac ve tahtini kayb ettigini yazarlar. Bu ifadelerde
büyük bir mübalaga oldugu anlasilmaktadir. Zira her sene Anadolu'nun bir ucundan
Rumeli'nin öteki ucuna kadar, bazan bir kaç defa at kosturan, mütemadiyen harp
ve devlet islerini tedvir ile mesgul olan hükümdarin isret ve sefahata ne kadar
zaman ayirabilecegini düsünecek olursak mesele daha bir kolaylikla anlasilmis
olur.
Bâyezid'in ne kadar âdil, hak perest ve
tebeasini seven bir hükümdar oldugu hakkinda tabip Ibnu's-Sagir'den naklen Misir
tarihçilerine geçen malumat dikkat çekicidir. Buna göre o, her gün herkesin
belli zamanda kendisini uzaktan bile görebilecegi genis bir yere gelir ve her
taraftan gelen tebeasinin sikâyet ve arzularini birer birer dinler. Tebeasinin
maruz kaldiklari zulümleri derhal izale ederdi. O, idaresinde bulunan
memleketlerde adalet ve asayis tesis etmisti.
Bâyezid, azim ve irade sahibi, mütehevvir,
aceleci ve her seyden nem kapan bir hükümdardi. Bununla beraber âlim ve seyhlere
karsi mütevazi ve hürmetkârdi. Muasiri olan hükümdarlara karsi ise magrur oldugu
gibi, sahsen pek cesur oldugundan en büyük tehlikelere atilmaktan çekinmezdi.
Zamaninda yasamis olan Misir ve Suriye tarihçileri, Bâyezid'in Islâm
hükümdarlarinin en hayirlisi ve en büyügü oldugunu zikr ederler. Bundan baska
onun, çagdasi olan diger Islâm hükümdarlarinin cihad ve gazayi birakmalarindan
dolayi onlara kizdigini da yazarlar. Keza bunlar, Yildirim Bâyezid'in Müslüman
hükümdarlarin kendi tebealarindan kanunsuz vergi almalarina tahammül edemedigini
ve bu yüzden onlara kizdigini da açikça belirtirler.
Bu hükümdar, bir asirdan beri anarsi ve
mücadelelerle çalkalanan Anadolu'ya bir vahdet getirerek buradaki insanlara
siyasî bir birlik kazandirmis ve onlari bir bayrak altinda toplamaya muvaffak
olmustu. Böylece Bâyezid, Anadolu Selçuklu sultanlarinin gerçek halefi oldugunu
isbatlamisti. Ancak Ankara maglubiyeti ile Anadolu'daki birlik bozularak bölge
tekrar tefrika içine sokulmustu.ANKARA SAVASI'NIN
SONUÇLARI
Ankara Muharebesi'ndeki maglubiyet, Osmanli
tarihi için oldugu kadar Anadolu'daki Türk tarihi için de büyuk bir felaket
oldu. Zira bu savasin verdigi zafer sarhoslugu ile Timur, bir kasirga gibi
eserek bütün bir Anadolu'yu yakip yikmisti. Bu arada çocuklar dahil olmak üzere
binlerce kisiyi esir alip hunharca katl etmekten de çekinmemisti. Onun bu
zulümleri, Anadolu insaninin hafizasinda silinmeyerek hâlâ canliligini muhafaza
etmektedir.
Timur, Anadolu beyliklerini yeniden
canlandirarak Osmanlilar da dahil olmak üzere hepsini kendine bagladi. Böylece
Anadolu birligini de parçalayarak Osmanli Devleti'nin büyük mücadeleler
sonucunda kurmaya muvaffak oldugu bu birligi ortadan kaldirarak, bölgedeki
Islâmî hareketin zayiflamasina sebep oldu. Böylece Islâm topraklarinin ortasinda
bir ada gibi duran Hiristiyan Istanbul'un fethi ve Anadolu birliginin yeniden
kurulmasi yarim asir gecikmis oldu.
Osmanli Devleti'ni üçe bölen Timur, bu
hareketi ile Yildirim Bâyezid'in çocuklari arasinda taht kavgalarinin
baslamasina sebep olmustu. Osmanli Devleti'nin Anadolu'daki sinirlan ise hemen
hemen Sultan I. Murad'in devri baslarindaki sinirlarina çekilmisti. Buna
karsilik Timur'un tesir sahasindan uzakta kalan Rumeli, bütünlügünü koruyarak
Osmanli Devleti'nin agirlik merkezi durumuna yükseldi.
Gerçekten Ankara'da ugranilan hezimet,
Balkanlar'daki Hiristiyan tebea üzerinde kötü denebilecek hiç bir tesir
yapmamisti. Hiristiyan Balkan halklari, Osmanli idaresine bagli kalmislardi. Bu
durum, Rumeli'deki Osmanli idaresinin komsu Hiristiyan devletlerden daha âdil
oldugunu gösteren en açik delillerden biridir. Osmanli Devleti, bagli bulundugu
dinin geregi olarak gayr-i müslim tebeasina karsi âdilâne bir idare ve siyaset
takip ediyordu ki, bu da, o firtinali ve tehlikeli havada Rumeli'nin hadisesiz
olarak elinde kalmasina sebep olmustu. Bazi yabanci kaynaklar, Osmanli
Devleti'nin, Timur'un darbesini yeyip parçalandigi ve sehzadeler arasinda taht
kavgalari basladigi halde Balkan devletlerinin Osmanlilar'a karsi
birlesememelerini, kiliselerinin birlesmemesine baglamislardir. Halbuki Osmanli
idaresi, tebeasi arasinda adalet ve âhengi temin etmek ve onlarin dinî islerine
karismamak suretiyle bu güveni saglamis oldu. Bundan baska Osmanlilar,
Balkanlardaki Hiristiyan Ortodoks mezhebine mensub mutaassib halkin Katoliklere
karsi âdeta müdafaasini üstlenmislerdi. Bu anlayisla, onlarin dinî ve vicdanî
akidelerine karsi saygi gösteriyorlardi. Bu sebeple onlarin bu akidelerine
kimsenin müdahale etmesine de izin vermiyorlardi. Bunun içindir ki Rumeli'deki
Ortodoks tebea huzur içinde yasiyordu.
Kaynak: Osmanli tarihi Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |