Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Süleyman Çelebi dönemi ve sehzadeler
Nizâm-i âlem için, kardesi Musa Çelebi'yi de
bertarafedip 1413 yilinda Edirne'de tek basina tahta geçip idareyi ele aldigi
zaman Osmanli ülkesinde genel bir sevinç ve memnuniyet havasi esmeye basladi.
Özellikle ordu, büyük bir cosku ile onu alkislamaktan geri kalmadi. Çünkü o,
kardesleri arasinda moral ve fizikî nitelikleri bakimindan en çok dikkat çekeni
idi. Hemen hemen bütün beden eksersizlerinde maharetli olusu, güzelligi, gönül
yüceligi, düsünce çekiciligi ile hem beden gücü hem de huy güzelligini belirten
Güresçi Çelebi ünvanini almisti. Organlari birbirine mütenasib olarak uygundu.
Halk tarafindan kendisine pehlivan lakabi takilmisti. Teni pembeye yakin
beyazlikta idi. Gözleri ve kaslari kara idi. Uzun boylu, gür sakalli ve sik
biyikli olmakla birlikte seklen zarifti. Alni açik, çenesi yuvarlak, gögsü
genis, kollan uzundu. Kartal bakisli, arslan güçlü idi. Atalarindan farkli bir
sekilde basina tülbent sarardi. Basinin etrafina kat kat sarilan bez, birçok
çikintilar teskil ederek sirmali külahinin ucundan baska yerini göstermezdi.
Kendisinden önceki hükümdarlarin kaftanlarina uygun bir sekilde biçilmis olan
kaftanina, astar yerine baska bir renkle samur kaplanmis ve etrafina kürk
dürülmüstü.
Sultan Mehmed'i davranislarina, hareketlerinin
çabukluguna ve vekarina ait bütün övgülerin üstüne çikaran sey, Osmanli
tarihçileri gibi, Bizans tarihçileri tarafindan da adaleti, sefkati, gönül
yüceligi, dostlugunda sebati, hem Türkler hem de Rumlar için iyilik severligi
hakkinda belirtilen ortak sehadettir. O, hiristiyanlara düsmanlik göstermemekle
kalmamis, ayni zamanda onlara karsi dostça davranmistir. Çok iyi yetismis,
mümtaz bir egitim görmenin bütün sonuçlarini ve ince düsünürlügün örneklerini
göstermistir. Osmanli tarihçilerinin deyimi ile o, Tatar Tufani'nin tehlikeye
düsürdügü devlet gemisini kurtaran Nuh gibidir.
împarator Manuel, müttefiki olan Mehmed'in son ve
korkunç rakibini yendigine dair aldigi haber üzerine basarilarini tebrik edip
kutlamak ve antlasma sartlari ile kendisinin yapmis oldugu hizmetleri
hatirlatmak üzere 816 (1413)'da elçiler gönderir. Politikadan çok iyi anlayan
Mehmed, taahhüdlerine bagli kalarak Karadeniz ve Marmara Denizi'nde elinde
bulunan kuleler ile Teselya kalelerinin imparatora verilmesini çabuklastirir.
Manuel'in elçilerini, hediyelerle sevindirip geri dönmelerine izin verdigi zaman
onlara su sözleri söyledi:
Imparatora söyleyiniz ki, yardimi sayesinde
atalarimin ülkesini elde ettim. Bu hizmetinin hatirasi gönlümde daima sakli
kalacaktir. Onun hosuna gitmek için bütün firsatlari arayacagim.
Çelebi Sultan Mehmed, ayni sekilde Sirp, Ulah ve
Bulgar hükümdarlarinin, Yanya dukasinin, Makedonya despotunun, Ahaiya prensinin
elçileri ile diger zevati kabul etti. Bunlarla birlikte bir sofrada yemek
yiyerek hepsinin san ve söhretini oksayici sözler söyledi. Hepsini sulh ve
selametle geri gönderdi. Bunlara dedi ki:
Hükümdarlariniza deyin ki, ben, herkes ile baris
ve sulh içinde kalmak istiyorum. Barisi hile ile bozmak isteyen kimse, sulhün
hamisi olan Allah'a karsi hareket etmis bulunacaktir.
Gerçekten de Çelebi Sultan Mehmed, her seyden önce
Timur'un istila ve yagmasiyla parçalanan, sonra saltanat kavgalari ile kani
çekilen memleketi, tedbirli, basiretli ve uyanik bir idareci dehasiyla avucunun
içine alir almaz, babasinin ve kardeslerinin Bizans'a karsi kullandiklari
politikaya derhal son vererek memleketi o yönden gelecek olan tehlikelere karsi
emniyete almis oldu. O, böyle davranmak zorunda idi. Zira idare ve iradesinin
gücünü bekleyen, daha nice tehlikeler ve gaileler boy boy himmet ve gayret
istiyordu.
Bir kere kardeslerini yenip tek basina idareyi ele
aldigi zaman, devlet bünyesinde hâsil olmus çatlak ve çöküntülerden nice yabanci
ve zararli unsur içeri sizmis bulunuyordu. Bir yandan bunlari temizlerken, bir
yandan da kayb olan topraklan yeniden Osmanli hududlari içine kazanmakla,
memleketin sarsilmis olan itibarini iade ile ise basladi.
Çelebi Sultan Mehmed, Edirne'de, bütün bir Osmanli
ülkesinin hükümdari oldugunu ilân etti. Bundan sonra da bazi faaliyetlerde
bulunarak memleketin bozulmus bulunan idaresini yeniden düzenlemeye çalisti. Bu
cümleden olarak, kardesi Musa Çelebi'nin beylerbeyi yaptigi Mihaloglu Mehmed
Bey'i tevkif ettirerek Tokat kalesine gönderdi. Öbür taraftan, ileride devletin
basina büyük gaileler açacak olan Simavna kadisi oglu Bedreddin Mahmud'u fazl ve
keremine hürmeten 1000 (bin) akça maas ile Iznik'te oturmaya memur
eyledi.
Daha önce de belirtildigi gibi, cülûsunu tebrik
için gelen çevre imparator ve hükümdarlarin elçilerini kabul ederek onlarla sulh
içinde yasama teminati verdikten sonra Anadolu'ya geçer. Otuzbir veya otuziki
günden beri muhasara ettigi Bursa'yi yakip yikan Karamanoglu'nu te'dib etmeden
önce Ohri'den kaçip Izmir'e gelen ve Musa Çelebi'nin taraftari olan Aydinoglu
Cüneyd Bey üzerine yürür. Bu arada Ayaslug (Selçuk)u zapt eden Cüneyd, Mehmed
Çelebi'nin üzerine gelmekte oldugu haberini alir almaz kurtulusu kaçmakta bulur.
Bunun üzerine Çelebi Mehmed, Menemen, Kayacik ve Nif (Kemalpasa) kalelerini
alarak Cüneyd'in ailesinin içinde bulundugu Izmir kalesini kusatmaya baslar.
Cüneyd'in tesebbüslerinden endiselenen civarin Türk ve hiristiyan beylikleri,
donanmalarini göndermek suretiyle Mehmed Çelebi'nin yaninda Izmir muhasarasina
katilip ona yardimci olmuslardi. Nitekim Izmir kalesi önüne gelen Rodos, Midilli
ve Sakiz Hiristiyan donanmalari gibi, Mentese donanmasi da Mehmed Çelebi ile
isbirligi yaparak Izmir'in zaptinda rol oynamislardi.
Bununla beraber ihtiyatî bir tedbir olmak üzere
Izmir kalesinin surlarini yiktiran Çelebi Mehmed, ayni körfezde, sövalyeler
tarafindan eski Izmir (Gavur Izmir) kalesinin yerinde yaptirilmakta olan kaleyi
de bütün tehdid ve karsi koymalara ragmen yiktirmaktan çekinmemistir. Bununla
beraber aradaki dostlugu büsbütün bozmak istemeyen Çelebi Sultan Mehmed, Rodos
sövalyelerinin, Osmanli hakimiyeti altinda bulunan Mentese ilindeki
Halikarnas (Bodrum)'da Petronion kalesini
yapmalarina müsaade etmisti.
Öte yandan Çelebi Sultan Mehmed, Cüneyd Bey'in
annesinin ricasi üzerine onu affetmis ise de kendisine Anadolu'da degil,
Rumeli'de Nigbolu sancak beyligini vermis, onun yerine de Aydin sancak beyi
olarak Bulgar krali Sosmanos (Sisman)'un müslüman olan oglu Süleyman (eski adi:
Alexandr)'i getirmistir. 816 (M. 1413) yilinda gerçeklesen bu hareket sonucunda,
Cenevizlilerin Ege sahillerinde bulunan kolonilerinden Foça, Midilli ve Sakiz
adalari, ekonomik bakimdan da Osmanlilar'la daha siki münasebetlerde bulunmus ve
onlarin nüfuzu altina girmis oluyorlardi.BURSA KUSATMASI VE ÇELEBI MEHMED'IN KARAMAN
SEFERI
Karamanoglu Mehmed Bey, Osmanlilar'in fetret dönemi
içinde bulunduklari ve Çelebi Mehmed ile Musa Çelebi'nin Rumeli'nde savastiklari
bir sirada Bursa üzerine yürümeye karar vermisti. 1413 yilinda yaninda Türkmen
boylari oldugu halde önce Sivrihisar üzerine yürüyüp burayi zapt eden Mehmed
Bey, daha sonra Bursa önüne gelip Bursa hisarini kusatma altina alir. Otuz iki
gün devam eden bu kusatma sirasinda hisarin subasisi bulunan Haci Ivaz Pasa,
Bursa halkinin yardimi ile siddetle mukavemet etmisti. Bu arada burçlara yapilan
hücumlari da bertaraf etmisti. Özellikle Karamanoglu'nun Bursa hisarina giren
pinar suyunu kesmek suretiyle halkini teslime zorlama tesebbüsünü, zaman zaman
yaptigi huruç hareketleri ile bertaraf eden Haci Ivaz Pasa, esir aldigi Karaman
askerlerini surlar üzerinde Karamanoglu'nun gözleri önünde astiriyordu. Böylece
onun maneviyatini bozmaya gayret ediyordu. Haci Ivaz Pasa, Karamanlilar
tarafindan bir gece mesalelerle girisilmek istenen hücumu da tesirsiz hale
getirip önledikten sonra hisarin Kaplica kapisini açtirarak karsi hücuma geçmis
ve Karaman ordusunu perisan etmisti. Ivaz Pasa'nin yigitleri, büyük ganimetlerle
salimen geri dönüp elde ettikleri ganimetleri ona arz ettiler. O da bütün
ganimetleri askerlere taksim ederek daha nice vaadlerde bulundu.
Gerçi muhasaranin uzamasi, Bursa hisarinda
bulunanlari bir hayli sikintiya sokmustu. Hatta Haci Ivaz Pasa bile birkaç
yerinden ok yarasi almis olmasina ragmen anlari gizleyip kale muhafizlarina
yardimda bulunuyor ve anlari teselli ediyordu. Bununla beraber kaledekilerin
durumu gün geçtikçe zorlasiyordu. Fakat Karamanoglu da artik bir sey
yapamayacagini anlamisti. Hele son hareket, onun maneviyatini büsbütün bozmustu.
Böyle psikolojik bir çöküntü içinde bulunuldugu bir sirada Musa Çelebi'nin
tabutu, dedesi Murad Hüdavendigâr'in kabri yanina defn edilmek üzere Bursa'ya
getirilir. Karamanoglu, bundan haberdar olunca cenazenin düzme olma ihtimalini
düsünerek bizzat kendisi kontrol etmek ister. Bu maksatla varip kefeni açar ye
cenazenin yüzüne bakar. Cenazenin gerçekten Musa Çelebi'ye ait oldugunu görünce
maneviyati daha fazla bozulur. Bunun üzerine sehri atese verir. O, bununla da
yetinmeyerek dayisi Yildirim Bâyezid'in kabrine hakaret ederek ülkesine geri
döner. Fakat gelirken takib ettigi güzergâh tutuldugundan oradan dönmeye cesaret
edemediginden Kirmasti (Mustafa Kemal Pasa) ve Isparta üzerinden Karaman iline
gider.
Osmanli kaynaklan, bu dönüs esnasinda cereyan eden
bir konusma daha dogrusu bir hadiseden bahs ederler ki, Karamanoglu'nun durumunu
ortaya koymasi bakimindan dikkat çekici bir hadisedir. Buna göre Musa Çelebi'nin
cenazesini görüp teshis ettikten sonra devlet idaresinde tek basina kalan Çelebi
Sultan Mehmed ile basa çikamayacagini anlayinca, Bursa kusatmasini kaldirip
sür'atle ülkesine dönerken Harman Danasi denilen ve sisman olan nedimi,
kaçmaktan yorulunca Karamanoglu Mehmed Bey'e:
Hanim, Osmanoglu'nun ölüsünden böyle kaçarsin, ya
dirisi gelmis olsaydi ne çare ederdin? deyince bu söze gücenen Karamanoglu, onu
bulundugu yerde bir agaca astirarak cezalandirmistir.
Osmanli, Memlûklu ve Bizans kaynaklarinin
bildirdiklerine göre Karamanoglu, Bursa'yi atese verdigi zaman Orhan Gazi
Camiini de yaktirmistir. Keza o, dayisi Bâyezid'in kabrini açtirarak kemiklerini
yaktirmisti. Nitekim bugün Bursa Orhan Camii kapisi üstünde bulunan bes satirlik
bir kitabe, bu yangini açik bir sekilde ortaya koyup o günü hâlâ
hatirlatmaktadir.
Daha önce de belirtildigi gibi Izmir ve çevresini
zapt edip Cüneyd'i bertaraf eden Çelebi Sultan Mehmed, yukarida belirtilen
hareketlerinden dolayi Karamanoglu üzerine yürümeye karar vererek süratle
Inegöl'e gelir. Buranin kadisi Mevlânâ Kivamuddin'i bir elçilik heyeti ile
Memlûk sultanina gönderir. Bundan sonra Kastamanu hakimi Candaroglu Kasim ve
Germiyanoglu Yakub Bey'le birlestikten sonra Aksehir, Beysehir, Seydisehir ve
Konya üzerine yürümüstü. 1414 yilinda cereyan eden bu hadisede Karamanoglu,
Konya önünde Ortakuyu mevkiinde Osmanli ordusuna mukavemet etmek istediyse de
maglub olarak kaçmak zorunda kalir. Oglu Mustafa ise Konya kalesine siginir. Bu
maglubiyete ragmen Karamürsel'i elçilikle Çelebi Mehmed'e gönderen Karamanoglu,
siddetli yagmurlardan dolayi zor durumda bulunan Osmanlilar'la barismistir. Bu
baristan sonra Canik üzerine gitmek zorunda kalan Çelebi Sultan Mehmed, çok
geçmeden Karamanlilar'in tekrar sözlerini bozduklarini ve anlasarak Osmanlilar'a
biraktiklari yerleri geri alma tesebbüsünde bulunduklarini ögrenir. Bunun
üzerine tekrar o tarafa döner. Fakat Karamanoglu'nun yaptigi bu hareketten
dolayi üzülür ve üzüntüsünden hastalanir. Bu sirada Bâyezid Pasa, ani bir
baskinla Konya önünde bulunan Karamanoglu'nu yakalayip Mehmed Çelebi'nin yanina
getirir. Çelebi Sultan Mehmed, Karamanoglu'nu, Karaman askeri ile Konya kalesine
siginan oglu Mustafa'yi yanina getirmesi sartiyla affeder. Bunun üzerine yaninda
Osmanli kuvvetleri oldugu halde Konya surlari önüne gelen Karamanoglu, hisar
üstünde kendisiyle konusan oglunu ikna ederek birlikte Osmanli sultaninin yanina
gelirler. Bu defa basini kurtarmak için öncekinden daha agir olan bir muahede
imzalamak zorunda kalan Karamanoglu, Beypazari, Sivrihisar, Aksehir, Yalvaç,
Beysehri, Seydisehri ve Nigde'yi Osmanlilar'a terk etmek zorunda kaldi. Hicrî
818 (M. 1415) yilinda gerçeklesen bu antlasmaya göre Karamanoglu, gerektigi
zaman Osmanlilar'a askerle yardimda da bulunacakti. Bu sartlarla Karamanoglu
Mehmed Bey'i affeden Çelebi Mehmed'e karsi Karamanoglu söyle
demistir:
Madem ki bu can bu tendedir, memleket-i Osman'a
kat'a yaramaz nazarla bakmayayim. Eger bakacak olursam Kelâm-i Kadîm (Kur'an)
benden davaci olsun. seklinde yemin etmis, yeminden sonra da kendisine hil'at
giydirilip at, deve, tabl (davul) ve âlem verilmistir. Ancak koyu bir Osmanli
düsmani olan Karamanoglu, daha ordugâhtan çikar çikmaz yeminini bozmus ve
ovalara yayilmis bulunan Osmanli atlarini, maiyetindeki askerlerine
yagmalattirmistir. Kendisine Kur'an-i Kerim üzerine ettigi yemin hatirlatilinca:
Bu can su tende durdukça sözü ile kendi canini degil, koynunda saklamis oldugu
güvercini kast etmis oldugunu söylemistir. Nitekim bu maksatla koynunda sakli
bulunan güvercini saliveren Karamanoglu, süratle Konya'ya çekilirken söyle
diyordu:
Bizim, Osmanoglu ile adavetimiz (düsmanligimiz)
besikten mezara kadardir, isimizin geregi de ahdi bozmaktir.
Karamanoglu'nun bu hilesi, dönemin efkâr-i
umumiyesinde Karamanlilar hakkinda bazi fikir ve görüslerin ortaya çikmasina
sebep olmustur. Nitekim Asikpasazâde tarihinde söyle denilmektedir:
Karaman'da bulunmaz dogru bir yar
Veliler çok bile kulmas ve ayyar
Eder kavl ü karar ahd u peyman
Içer andlar, yalan çok, eyler inkar
Beyi ve kadisi hem çeyhi müderris
Hiledir isleri hem hâr u mekkâr
Tekebbür, kel ve foduldur
Karaman Aninçün kahr eder ani Kahhar
Yine bu cümleden olarak Karaman'in koyunu, sonra
çikar oyunu darbimeseli, bazi degisikliklerle günümüze kadar
gelmistir.
Karamanoglu'nun bu hilesinden sonra Çelebi Sultan
Mehmed tekrar ve süratle Konya üzerine yürümüs ve kisa bir çarpismayi müteakip
müstahkem hisarini zapt etmisti. Osmanli saldirisina karsi koyamayan Mehmed Bey,
Silifke'nin kuzeyinde bulunan Varsaklar arasina kaçip kurtulmustu. Bununla
beraber Çelebi Sultan Mehmed, Memlûklular'in himayesinde bulunan Karamanlilar'i
fazla tazyik etmekten de uzak durmaya çalisiyordu. Bu sebeple, Memlûklular'la
arasinin açilmasini istemeyen Çelebi Sultan Mehmed, Konya'yi Osmanli ülkesine
katmaktan vaz geçer.VENEDIKLILER'LE YAPILAN ILK DENIZ
SAVASI
Bir kara devleti olarak kurulan Osmanli Devleti,
daha Orhan Gazi zamanindan itibaren denizciligin önemini kavramis ve
gelismesinin denizcilik sayesinde daha kolay olacagini anlamisti. Bu sebeple
olacak ki 1321'lerden itibaren üç yönde denizlere çikma hareketine basladi.
Yildirim Bâyezid zamaninda Gelibolu tersanesinin yapilmasi ile gelismeye
baslayan Osmanli denizciligi, henüz Venedikliler'le boy ölçüsebilecek bir güce
sahip degildi.
Ege Denizi'nde Venedikliler'e bagli Andros adasi
beyi olan Pietro Zeno, Osmanli ticaret gemilerine karsi düsmanca bir muamele
içinde bulundugu için hicrî 818 (M. 1415) yilinda Gelibolu tersanesinde
hazirlanan 30 kadirga, Çali Bey komutasinda Akdeniz'e çikar. Otuz gemiden
meydana gelen bu Osmanli donanmasi, Venedikliler tarafindan Türk ticaret
gemilerine karsi girisilen hareketlere mukabele etmek üzere Andros, Paros ve
Milos adalarina hücum etmis, bir hayli de esir alip dönmekte iken Egriboz adasi
sahilinde rastladigi birkaç Venedik ticaret gemisini de zapt ederek geriye
dönmüstü. Bu hadiseden bir sene sonra, Venedikliler'in Pietro Loredano
komutasinda sevk ettikleri donanma, Lapseki önlerine gelir. Venedik amirali,
Türkler tarafindan kendisine bir taarruz olmadikça, kendisinin taarruz etmemesi
hakkinda senatodan kesin talimat almisti. Bu talimat geregi o, Türklerden zapt
ettikleri gemileri geri isteyecekti. Bununla beraber her iki donanma da harp
tertibati almisti. Tam bu sirada Istanbul taraflarindan gelmekte olan bir
Middili gemisini, Türklere ait oldugunu zannederek yakalamak isteyen Venedik
amirali, geminin Osmanli donanmasina dogru kaçip onlara siginmasi üzerine
geminin kendisine verilmesini ister. Bu istegi red eden Osmanli amirali, olaya
müdahale ettiginden Marmara adasi ile Gelibolu arasinda siddetli bir muharebe
meydana gelir. Henüz yeni gelismekte olan Osmanli donanmasi, bu ilk ciddi deniz
muharebesinde maglub olurken komutani (amiral) olan Çali Bey de sehid olur (1
Rebiülâhir 819/29 Mayis 1416). Yaralanmis olan Venedik amirali ise Bozcaada'ya
çekilir. 1417 yilinda Pietro Loredano tekrar gelerek Lapseki'yi almak istediyse
de muvaffak olamaz. Sonunda Imparator Manuel'in araya girmesi ile iki taraf
arasinda baris saglanmis ve esirler iade edilmisti.
Öyle anlasiliyor ki Osmanlilar, yeni yeni ögrenmeye
basladiklari bu denizcilik mesleginde henüz tam bir olgunluga erismis
degillerdi. Bu sebeple, kahramanca savasmis olmalarina ragmen Venedikliler'le
basa çikamamislardi. Zaten Venedikliler de kendileri ile denizde rekabet
edebilecek bir gücü istemiyorlardi. Bunun için Osmanli denizciligini baltalamaya
yönelik her çareye basvuruyorlardi. Nitekim bu ilk savasta maglub olan Osmanli
donanmasi ve askerine karsi giristikleri katliam bunun açik bir delili olarak
tarih sayfalarinda yer almaktadir. Gerek çagdas tarihçi Dukas, gerekse daha
sonraki tarihçiler bu katliami tafsilatli bir sekilde anlatirlar. Bunlarin
verdigi bilgiye göre Gelibolu sahilinde cereyan eden muharebeyi seyr eden çocuk
ve kadinlarin gözleri önünde o anda ele geçirilen Osmanli amiral gemisi ile alti
kadirga ve alti çektirmede ele geçirilen bütün esirler, topluca öldürülerek
büyük bir katliama tabi tutuldular. Bu arada bütün savas boyunca yirmi yedi
gemi, Venedikliler'in eline düstü. Ertesi gün, ölümden kurtulmus bulunan
esirler, tekrar gözden geçirildi. Bunlar içinde kendi istekleri ile Osmanli
gemilerinde bulunan Ceneviz, Katalan, Sicilyali, Fransiz ve Giridli gibi
Hiristiyan gemiciler de, gemilerin seren direklerine asilmak suretiyle
öldürüldüler. Bu arada Osmanli amirali ile isbirligi yaptiklarini sandiklari
vatandaslarini da amiral gemisinde iskence ile öldürdüler. Katliamdan kurtulan
Müslüman gemici ve askerlerin bir kismi da idareleri altinda bulunan Ege
adalarina çalistirilmak üzere götürnldüler.
Dukas, bu muharebedeki katliami su ifadelerle nakl
eder: Evvela amiral Çali Bey'in kadirgasina taarruz ederek, gemide mevcud bütün
erleri kiliçtan geçirdiler. Hatta Çali Bey'i de yakalayarak vücudunu parça parça
ettiler. Sonra baska kadirgalara da taarruz ederek bütün Türk kadirgalarini zapt
ettiler. Türkleri, kanlarinin ve çocuklarinin gözleri önünde merhametsizce
parçaladilar. Bu muharebe, Gelibolu'dan bir mil kadar uzakta cereyan
etmisti.
Venedikliler, aksama dogru muharebeye son verdiler.
27 adet Türk gemisini alarak Bozcaada limanina girdiler. Burada tahkikat yaparak
erler arasinda Türk aslindan olanlari kâmilen bogazladilar. Hiristiyan erler
hakkinda da arastirma yaparak Türk donanmasina angarya olarak cebren (zorla)
alinmis olanlarin hayatlarini bagisladilar. Ücret ve diger menfaat temini
maksadiyla Türklerin hizmetine girmis olanlarini Bozcaada'da kazikladilar. Bütün
adada çepeçevre bag kütükleri ve bu kütüklerden sarkmis üzüm salkimlari gibi
asilmis erler görünüyordu.
Istanbul'un fethinden tam otuz yedi sene önce
cereyan eden bu hadise, Venedikliler'in vahsetini ortaya koymaktadir.
Osmanlilar'in, simdiye kadar tanimadiklari ve sahidi olmadiklari böyle bir olay,
onlarin daha sonra denizcilikte de maharet kesb etmek için çok daha ciddi
çalismalarina sebep olmustu.ANADOLU HAREKÂTI
Çelebi Sultan Mehmed, Eflâk harekâtindan sonra
askerî harekâtini bir müddet için Anadolu'ya çevirmek zorunda kaldi. Bu harekât,
plânli bir harekattan ziyade bölgede Osmanli hâkimiyetine karsi ortaya çikip
yükselen tehdidlerin sonucu olmustu. Nitekim Candar beyleri ile olan münasebet
de böyle bir endisenin sonucunda baslamisti.
Candaroglu Isfendiyar Bey, Ankara muharebesinden
sonra Timur'un yardimi ile, daha önce Osmanlilar'in eline geçmis olan yerlerini
geri almisti. Kardesler arasinda meydana gelen mücadelede, Isfendiyar Bey'in,
Mehmed Çelebi'nin rakiplerini desteklemesi, aradaki dostane münasebetleri bozmus
ise de sonradan anlasarak pek çok olayda birlikte hareket etmeye basladilar.
Nitekim Isfendiyar Bey, Karaman ve Eflâk seferlerinde oglu Kasim Bey komutasinda
birlikler göndererek Çelebi Sultan Mehmed'i desteklemisti.
Osmanli tarihçilerinin bildirdigine göre
Osmanlilar'la birlikte hareket eden Kasim Bey, Eflâk seferinden dönüste babasi
Isfendiyar Bey'in, ülkesinin en verimli yerlerini, sevdigi oglu Hizir Bey'e
verecegini duyarak Mehmed Çelebi'ye bas vurmus ve onun araciligi ile bazi
yerlerin kendisine verilmesini istemistir. Bunun üzerine Mehmed Çelebi,
Isfendiyar Bey'e bir mektup yazarak Kastamonu, Tosya, Çankiri, Küre ve
Kalecik'in Kasim Bey'e verilmesini istemisti. Bu isteginin reddi üzerine
harekete geçen Osmanli ordusu, Isfendiyar Bey'i Sinop'ta muhasara altina
almisti. Osmanli hükümdari ile basa çikamayacagim anlayan Isfendiyar Bey, Çelebi
Mehmed namina hutbe okutup para bastirmak suretiyle onun hâkimiyetini kabul
etmek zorunda kalmisti. Ancak, Kastamonu ile Küre hariç olmak üzere adi geçen
yerleri oglu Kasim Bey'e degil, Çelebi Sultan Mehmed'e birakan Isfendiyar Bey,
Kastamonu'ya dönmüs ve bütün camilerde Mehmed Çelebi adina hutbe
okutmustur(1416).CANIK BÖLGESININ ZAPTI
Osmanlilar'in, Canik bölgesini ilhak etmek üzere
ugrastiklari dönemde dogu sinirlarinda Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmen
devletleri vardi. Bu iki devlet, devamli olarak birbirleri ile mücadele edip
bölge halkina zarar vermekte idiler. Hayati boyunca Timur'a düsman olmus ve
onunla mücadele etmis olan Karakoyunlu Devleti'nin beyi Kara Yusuf,
Osmanlilar'in dostu idi. Kara Yusuf, Erzincan'i Akkoyunlular'dan alarak kendi
adamlarindan olan Pir Ömer Bey'e vermisti. Pir Ömer Bey, kendi sahasini
genisletmek için Sarkî Karahisar Bey'i Melek Ahmed Bey'in oglu Hasan Bey'i
tehdid ederek burayi alip kendi bölgesine katmak istiyordu. Bu tehdid üzerine
Hasan Bey, yardim istemek üzere o dönemde Amasya valisi bulunan Sehzade Murad'a
bir heyet göndermisti. Fakat henüz yardim gelmeden harekete geçen Pir Ömer bu
beyi yakalayarak Sarkî Karahisar'i da zapt etmisti. Bundan sonra biri Sivas,
digeri de Karahisar'a tabi iki Canik (bunlardan Samsun ve Çarsamba taraflari
Sivas Canik'ine, Ordu taraflari da Karahisar Canik'ine aittir) bölgesinde de
faaliyette bulunan Pir Ömer'in bu hareketi, Osmanli Devleti'ni endiseye sevk
etmisti. Nitekim, 1418 yilinda Pir Ömer'in Karahisar Canik'ini, mahallî
beylerden Alparslan oglu Hasan'in da Çarsamba taraflarim almasi, nihayet
Candaroglu Isfendiyar Bey'in de Müslüman Samsun'u alarak Bafra Bey'i olan oglu
Hizir Bey'e vermesi, Çelebi Sultan Mehmed'in harekete geçmesine sebep
olmustur.
Daha önce de belirtildigi gibi Sivas Canik'i
mintikasinda biri müslüman digeri Cenevizliler'e bagli olan ve kâfir (Gavur)
Samsun denen, birbirine yakin iki Samsun vardi. Yukarida belirtilen hadiseler
cereyan ederken her iki Samsun'un alinmasina karar verilerek Amasya valisi
Sehzade Murad'in lalasi Biçeroglu Hamza Bey, Cenevizliler'in elindeki Samsun'a
almaya memur edildi. Bu haberi duyan Ceneviz Samsun'u halki, sehri atese
verdikten sonra gemilere binip buradan ayrilir. Böylece bu Samsun, savas olmadan
ele geçmis oldu. Bundan sonra da Müslüman Samsun kusatma altina alinmisti.
Sehrin muhafizi Isfendiyar oglu Hizir Bey, mukavemet edemeyecegini anlayarak
sehri bizzat sefere katilmis olan Çelebi Sultan Mehmed'e teslim eder. Çelebi
Sultan Mehmed, Hizir Bey'e kardesi Kasim Bey gibi kendisinin de Osmanli
Devleti'nin hizmetine girmesini teklif etmis ise de Hizir Bey, aralarindaki
düsmanliktan dolayi kardesi ile bir arada bulunamayacagini belirterek özür
dilemis ve babasinin yanina dönmüstür(1419).
Çelebi Sultan Mehmed, Canik seferinden sonra
Bursa'ya dönerken Iskilip taraflarinda bir Tatar cemaatine rastlar. Bunlar,
Mogol istilasi zamaninda buralara getirilip yerlestirilmislerdi. Padisah,
bunlarin kim olduklarini ve reislerinin nerede bulundugunu sorunca, kendilerinin
Samagar Tatarlarindan olduklarini, reislerinin de Minnet Bey adinda biri
oldugunu ve su anda bir dügünde bulundugunu söylerler. Bunun üzerine Çelebi
Sultan Mehmed, bakiniz, ben harb ederken bu Tatar beyleri dügün pesinde
kosuyorlar ve bab-i hümayunumda görünmüyorlar diyerek, ileride onlardan
gelebilecek bir tehlikeye simdiden mani olmak maksadiyla onlarin Rumeli'ye göç
ettirilmelerini emr eder. Bu emir üzerine yol hazirliklarina baslayan Minnet
Bey, yanindaki bütün Tatarlarla birlikte Rumeli'ye geçer. Verilen emre göre
bunlarin bir kismi Filibe taraflarina, diger bir kismi da Arnavutluk havalisine
iskân edileceklerdi. Emre uyularak, bunlardan bir kismi Filibe civarindaki
Konushisar mevkiine, bir kismi da Arnavutluk tarafina yerlestirilmislerdi.
Filibe-Istanbul yolu üzerinde ve Filibe'ye yakin bir mesafede bulunan yere
yerlestirilen ve sonradan Tatarpazari adini alan bu yer, adi geçen Tatarlar
tarafindan kurulmustur. Minnet Bey'in oglu Mehmed Bey, sonradan burada cami,
imâret ve kervansaray yaptirmistir.IÇ ISYANLAR ve SIMAVNA KADISI OGLU SEYH BEDREDDIN
MAHMUD'UN ISYANI
Çelebi Sultan Mehmed devrinin en önemli
hâdiselerinden birisi, Seyh Bedreddin Mahmud ve taraftarlarinin çikardiklari
isyandir. Seyh Bedreddin, gerek memleket içinde, gerekse Kahire, Sam, Haleb gibi
Islâm âleminin en namli kültür merkezlerinde uzun zaman dolasip; ciddi ve parlak
bir tahsilden sonra Hüseyin b. Ahlatî isminde bir zata intisâb ederek seyhlik
sifati almis olmasina ragmen, memleketin siyasî ve sosyal bünyesine vurmayi
tasarladigi darbeyi vurabilecek yikici bir zekaya sahipti. O, ilim ve irfan
üstadlarinin egitim ve terbiye nimazlarini kirarak, yerlesmis ve saglam
sistemleri ezip geçecek kadar sakat bir yol seçmisti. Bilgi bakimindan zamaninin
ileri gelenlerindendi. Onun bu özelligi daha önce temas edildigi gibi hayatini
kurtarmis ve kendisine sürgün yerinde bile maas baglanmasina sebep olmustu.
Gerçekten Seyh Bedreddin Mahmud, hem zahirî, hem de batinî ilimlerdeki vukuf ve
ihatasiyla mümtaz ve müstesna bir mevki isgal etmisti. Islâm hukukunda zamaninin
imami durumunda idi. Bu hususta Câmiu'l-Fusûleyn adli eseri, onun degerini
ortaya koyma bakimindan yeterlidir. Bu eserinden önce fikha dair
Letâifu'l-îsârât isimli eserini yazmisti. Seyh Bedreddin'in, Kitâbu't-Teshil
adi ile kaleme aldigi eseri, Letâifu'l-îsârâtin serhidir. Seyh Bedreddin bu
eserini Edirne'de kadiasker iken yazmaya baslamis, 818 Cemaziyelâhir'in yirmi
yedinci sali günü (3 Eylül 1415) Iznik'te ikamet ederken bitirmisti.
Bedreddin'in bu eserleri ulemaca muteber kabul edilmislerdir. Seyh Bedreddin'in
tasavvuf sahasindaki görüslerini ortaya koyan eseri, Vâridat adini tasimaktadir.
Seyh Bedreddin'in bunlardan baska eserleri de vardir.
Ülkeye tek basina hâkim oldugu günden beri Seyh
Bedreddin'in hareketlerini dikkatle takib eden Çelebi Sultan Mehmed, seyhin
baslattigi dinî, siyasî ve ictimaî mahiyetteki ayaklanmayi bastirmaya muvaffak
oldu.
Seyh Bedreddin, Misir dönüsü Haleb, Konya ve
Tire'de dolasmaya basladi. Daha sonra Edirne'ye gidip ana ve babasina kavustu.
Burada, iki seneden daha fazla bir süre, Osmanli tahtini kardesleri ile
paylasarak saltanat sürmekte olan Musa Çelebi'nin takdirlerini kazanarak
kadiaskerlige tayin edildi. Fakat Çelebi Sultan Mehmed'in kardeslerine galip
gelmesi üzerine mevkiini kayb ederek Iznik'e gönderildi. Göz hapsinde
bulunmasina ragmen Seyh Bedreddin burada rahat durmuyor, gizlice adamlarini
yetistiriyordu. Bu dönemde Bedreddin'e, hareketlerinin sorumlulugunu yüklenecek
ve kendisine yol açacak bir âlet lazimdi. Bu gaye ile Bedreddin, Izmir
körfezinin güney ucunda ve Sakiz adasinin karsisinda Karaburun'da (Çesme) (o
zamanki adi ile Stylaryus dagi) üzerinde dogmus, asagi tabakadan birini seçti.
Bedreddin bu adamda, kendi görüslerini açiklayabilecek enerji ve heyecani
buldugundan onu kendine kethuda, vekil ve dinî temsilci olarak seçti. Börklüce
Mustafa denilen bu hizli fanatik, derhal kendini baba ve ruhanî reis ilân etti.
Bundan dolayi da taraftarlari ona Dede Sultan adini verdiler. Bedreddin'e Torlak
Kemal denilen bir yahudi de yardim etti. Bu yahudi, o zamanlarda Bedreddin'in
görüslerini yaymaya çalisan dervislerin basina geçti. Onun görüslerinin temeli,
esitlik ve fakr gibi insana cazip gelen sloganlara dayaniyordu. Buna göre
kadinlar hariç olmak üzere her seyde ortaklik vardi. Bu meczuplar söyle
diyorlardi:
Ben, senin evinde kendi evim gibi otururum. Sen de
benim elbiselerimi giyer, silahlarimi, arabalarini kullanirsin. Sadece kadinlar
müstesnadir.
Bu safhada Börklüce Mustafa, Aydin, Yahudi Torlak
Kemal de Manisa taraflarinda Rafizî Bâtinî bir Sia'nin tehlikeli hüriyeti ile
faaliyetlerine basladilar. Bunlar, Seriat çerçevesi içine alinmis ahlâk
degerlerini hiçe sayarak beser zaaflarina genis müsaadeler tanimak, bir taraftan
da ferdî mülkiyeti, din farkini ve evlilik müessesesi gibi kanunun teminati
altina alinmis sosyal barajlari da asip cemiyete yeni bir nizam tanimak yoluna
koyuldular.
Aydin ve Karaburun'da etrafina binlerce insan
toplayan Börklüce Mustafa'nin muvaffakiyetleri, seyhin Iznik'te kalmasini
tehlikeli bir duruma sokmustu. Bunun için ailesini Iznik'te birakarak Sinop'taki
Isfendiyar Beyi'nin yanina kaçti. Gayesi, oradan Tatar iline geçmekti.
Isfendiyar Bey, Çelebi Mehmed'den çekindigi için seyhe müsaade etmedi. Bunun
üzerine Seyh Bedreddin, gizlice bir gemiye binerek Rumeli yakasina geçip
Zagra'ya gider. Seyhin, nüfuz dairesi burada gittikçe genislemeye baslar. Seyh,
bir müddet sonra Zagra'dan Silistre'ye, oradan da Dobruca'ya geçer. Sonra da
halkinin çogunlugu Siî olan Deliorman'a yerlesir. Deliorman'dan her tarafa
mektup ve adamlar göndererek büyük bir propaganda faaliyetine girisir.
Asikpasazâde'nin ifadesine göre o söyle diyordu: Bundan sonra padisahlik
benimdir. Sancak isteyen gelsin, subasilik isteyen gelsin velhasil her arzusu
olan gelsin. Ben, halifeyim Mustafa (Börklüce) da benim
hizmetkârimdir.
Bedreddin ile sirdaslarinin gizli amaçlari, Avrupa
ve Asya'da bir hükümet kurmak oldugundan Hiristiyanlari ve özellikle Rumlari
elde etmek istiyorlardi. Bu gayelerine erismek için de dervislerin görüsüne göre
Hiristiyanlarin, Allah'a ibadet ettiklerini inkâr edenlerin kâfir olduklarini
ilân ve kendilerine katilmak için gelen Hiristiyanlari gökten inen melekler gibi
bereketli kabul ediyorlardi. Gerçekten de Börklüce, Dukas'in da dedigi gibi
gayr-i müslimi bol olan Karaburun (Çesme) havalisinde Türklerden ziyade
Hiristiyan ve Yahudilere taviz vererek o suretle bu cemaatleri basina
toplayabilmisti.
Islâm tarihindeki, Batinî Hasan Sabbah hareketinin
bir benzeri olarak karsimiza çikan bu hadise, devletin temelini kökten sarsmaya
yönelik bir hadise idi. Karaburun, Aydin ve Manisa çevresinde baslayan bu fesad
hareketinden haberdar olan Çelebi Sultan Mehmed, gerekli tedbirleri almakta
gecikmedi. Fakat, baslangiçta bütün boyutlari ile büyüklügünün farkina
varilamayan bu olay, Müslüman Türk kanina hayli pahaliya mal oldu.
Siî karekterli olan bu isyani bastirmak üzere
harekete geçen Osmanli hükümdari, önce bölge beylerini bunlarin üzerine
gönderecektir. Fakat bunlarin fazla bir varlik gösterememesi ve hatta maktul
düsmeleri üzerine daha ciddi tedbirlerin alinmasi gerektigine kanaat getirip
Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ile târaftarlarini ortadan
kaldiracaktir.
Anadolu'nun bu bölgesinde büyük bir tehlike olarak
ortaya çikan bu isyani bastirmak üzere harekete geçen yeni Aydin Beyi Süleyman
(Aleksandr) Bey'in maglub ve maktul düsmesi üzerine, Manisa Sancak Beyi Kara
Timurtas Ali Bey, asilerin üzerine yürümüs ise de muvaffak olamamisti. Bunun
üzerine Amasya sancak beyi ve henüz on iki yasinda bulunan Sehzade Murad ile
lalasi Bâyezid Pasa, âsileri büyük bir bozguna ugratip Yahudi Torlak Kemal ile
Börklüce Mustafa'yi öldürmüslerdi. Öbür taraftan etrafina pek çok Hiristiyan ve
Yahudiyi toplayan Seyh Bedreddin, üzerine gönderilen kuvvetlere mukavemet
edemeyerek teslim olmus ve Serez'de bulunan Çelebi Sultan Mehmed'in yanina
götürülmüstü. Mehmed Çelebi'nin emri ile kurulan bir ulema divaninda durumu
tesbit edilip toplum nizamini bozmakla suçlanan Seyh Bedreddin Mahmud, gayet
âdilane cereyan eden bu muhakemede, Türk Islâm birligine karsi giristigi
bozguncu hareketin zararini kabul etti. Devrin en seçkin âlimlerinden mütesekkil
bir mahkemenin karsisinda suçunu kabul eden Seyh Bedreddin için, Saadeddin
Teftazanî'nin talebelerinden olan Heratli Mevlânâ Haydar Acemî'nin verdigi Mali
haram, kani helâl fetvasi üzerine 1420 yilinda Serez pazarinda idam
edilmisti.
Dinî vecibelerin kalkmasi, kanunlarin bozulmasi,
haramlarin helal kilinmasi, bazi kimseler için göz boyayan hos müsaadelerdi.
Fakat bunlarin hepsinden cazip olani süphesiz ki memleketin muayyen bir zümre
arasinda taksim edildi.
Gerçekten, sayilari binleri bulan, mürid ve
dervisler üzerinde seyhin nüfuzu o derece kuvvetli idi ki, bu adamlar, Allah
birdir dedikten sonra peygamberligi sadece seyhlerine lâyik görüyorlardi. Seyhe
ve halifelerine uyanlar arasinda Türklerden çok Yahudi ve Hiristiyanlar
görülüyordu ki, bu da onlarin bol huzur ve kolayca servet temini gibi vaadleri
çok cazib bulmalarindan ileri geliyordu. Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal gibi
propagandacilar, seyhten aldiklari ilham ve hizla, kisa bir zamanda binlerce
kisiyi ayaklandirmaya muvaffak olmuslardi. Tarihî seyri ve neticesi ne olursa
olsun, her kaynasma ve ayaklanmada mühim olan birer figüran rolündeki yiginlarin
çikardigi gürültü degil, bu yiginlarin gizli veya asikâr istek, izdirap ve
zaaflarini sezip bunlari sahis ve zümre menfaatleri adina kullanmasini bilen
anarsi merkezlerinin gayesidir. Bu belirli ihtiraslar etrafinda merkezlesen
gayeler ise, sosyal sartlarin ve siyasî buhranlarin halk için sikintilar ortaya
çikardigi devirlerde meydana gelen hosnudsuz ruh haletinden faydalanirlar. Nasil
ki, Babaî isyanlari Selçuklu inkirazinin ortaya çikardigi sosyal bir çalkantinin
sonucu ise, Bedreddin Mahmud da sahne olarak ayni cografya parçasini seçip on
yildan fazla süren sehzadeler mücadelesinin dogurdugu siyasî ve ictimaî
huzursuzluktan faydalanmasini bilmistir.
Büyük bir mücadele ve gayret sonucu, iç yaralari
sarip memleket bünyesinin sagligini iade eden Çelebi Sultan Mehmed'in bu vatana
en büyük hediyesi, Ikinci Sultan Murad gibi hükümdar namzedi bir sehzade
yetistirip birakmasidir.MUSTAFA ÇELEBI'NIN ISYANI
Yildirim Bâyezid'in ogullarindan biri olan ve
saltanat iddiasinda bulundugu için tarihlerde Düzme Mustafa denilen Mustafa
Çelebi, Seyh Bedreddin'den sonra devletin ikinci kez sarsilmasina sebep olmustu.
Onun, bu sarsintida oynadigi rol, Çelebi Sultan Mehmed'in vefatindan sonra oglu
II. Murad'i da mesgul edecektir.
Babasi ile birlikte Ankara savasina katilan Mustafa
Çelebi (öl. 1422), Hamideli ve Teke sancagi askerlerinin basinda bulunuyordu.
Ankara savasindan sonra Musa Çelebi ile birlikte kayb oldugu söylenmis, Yildirim
Bayezid'in ricasi üzerine arattirilarak bulunmustu. Kaynaklarin verdigi bilgiye
göre Timur onu Semerkand'a götürmüstü. Timur'un ölümü üzerine sehzade Mustafa da
diger hükümdarlarin ogullari gibi serbest birakilmisti. Yorucu ve zahmetli bir
yolculuktan sonra Anadolu'ya gelebilen Sehzade Mustafa, Karamanoglu Ali Bey'e
ait Nigde'de bir müddet kaldiktan sonra kardesi Musa Çelebi gibi Isfendiyar
Bey'in yanina gider. Onun tesviki üzerine Eflâk Bey'i Mirçe ile baglanti kurup o
tarafa geçer. Fakat, küçük yasta vefat ettigine dair çikarilan sayia ve Çelebi
Sultan Mehmed'in siyasî tesebbüsü üzerine orada barinamayarak Bizans Imparatoru
Manuel'e iltica edip ve ondan yardim ister. Kendi menfaatini gözönünde
bulunduran Imparator, görünüste Çelebi Mehmed'in dostu idi. Hatta ona bir evlad
gözü ile baktigini bile söyleyerek ona bu yönde teminat vermisti. Fakat bütün
bunlar, menfaat karsiligi idi. Gerçekten Manuel, Musa Çelebi'ye karsi, Çelebi
Sultan Mehmed'e yardim etmisti. Çünkü o siralarda Musa Çelebi Istanbul'u kusatma
altina almisti.
Bu defa onun karsisina Yildirim Bâyezid'in yasça
kendisinden daha büyük olan (bazi kaynaklarda küçük) ve saltanat iddiasinda
bulunan Mustafa Çelebi'yi çikarmisti. Mustafa, Manuel'e Osmanli ülkesinden daha
çok menfaat temin edecegi garantisini veriyordu. Bu sebeple Imparator Manuel bu
defa Mustafa'mn tarafini tutmaya baslamisti. Ulahlar'dan ve iki defa isyan edip
iki defa da af edilen Nigbolu Sancak beyi Izmiroglu Cüneyd Bey'den yardim gören
Mustafa Çelebi, Teselya ve Selanik taraflarinda faaliyete geçer. Burada
faaliyette bulunmalarinin sebebi de herhangi bir muvaffakiyetsizlik halinde
derhal Selanik kalesine siginabilmeleri içindi.
Çelebi Sultan Mehmed, Mustafa ve Cüneyd Bey'in
giristikleri hareketleri haber alir almaz derhal harekete geçer. Selanik
mintikasinda iki ordu karsi karsiya gelir. Yapilan muharebede Çelebi Sultan
Mehmed galip geldiyse de Mustafa ve Cüneyd'i yakalayip ortadan kaldiramaz. Çünkü
magluplar Selanik kalesine siginmislardi. Selanik valisi Dimitrios Laskaris
Leondarios, bunlara izaz ve ikramlarda bulunarak onlari teselli eder.
Talihlerinin degismis olmalarindan müteessir olmamalarini, cesaretlerini kayb
etmemelerini ve Selanik'in Türklere teslimi tehlikesi olsa bile, kendilerini
Mehmed'e teslim etmeyecegini bu bakimdan müsterih olmalari gerektigini söyler.
Onlar da Dimitrios'un teselli veren bu sözlerinden cesaret alarak rahat bir
nefes aldilar.
Selanik valisi Dimitrios'un, kaçaklari, korumasi
altina almasi üzerine Çelebi Sultan Mehmed, maiyeti erkanindan birisini Selanik
valisi Dimitrios Laskaris'e göndererek:
Bizans imparatoru ile aramizda mevcut olan
bozulmaz dostluk ve sevgiyi pek iyi bilirsin. Bu dostlugu bozmaya ve
Bizanslilara büyük zararlar yapilmasina sebep olma. Bizimle Bizanslilar arasinda
nifak ve düsmanlik sokmaya çalisma. Bunun için avlamakta oldugum avi bana teslim
et. Bunu yapmayacak olursan, dostlugu birakarak düsmanligi ele alacagim. Kisa
bir zaman içinde sehri zapt edip halkini esir edecegim, senin hayatina da son
verip düsmanlarimi avucumun içine alacagim. dedi. Bu açik tehdide karsilik
Selanik valisi Dimitnos Leondarios su yumusak cevabi verir:
Ey padisah, pekâla bilirsin ki, ben despot degil
bir kulum. Yalniz Bizans Imparatorunun kulu degil, ayni zamanda senin de
kulunum. Zira sen, onun evladi makamindasin. Tarafinizdan sadir olan bu emrin
icrasi ve neticeye erdirilmesi size ait bir keyfiyettir. Halbuki benim de
vazifem cereyan eden hali imparatoruma haber vermektir. Sunu da biliniz ki,
imparatorun himayesine siginan ve bir atmacanin takip ettigi keklik gibi,
hayatini kurtarmak isteyen zât, alelâde Türklerden biri degildir. Haber aldigima
göre o senin kardesindir. Zaten alelâde biri olsa dahi yine imparatorun izni
olmadikça onu size veremezdim. Bu sebeplerden dolayi âbidane istirham ediyorum,
biraz sabr ediniz. Ben, su dakikada cereyan eden vak'alari imparatora yaziyorum.
Bu hususta emir vermek ona aittir. Ben ise verilecek emri ifa edecegim. diyerek
padisahtan özür diler.
Validen bu sekilde bir cevap alan Çelebi Sultan
Mehmed, imparatora müracaat ile Mustafa Çelebi'nin kendisine teslim edilmesini
ister. Bu istek karsisinda Bizans Imparatoru Manuel, Çelebi Mehmed'e gönderdigi
mektubunda:
Sen benim evladim, ben de baban makaminda olmayi
kabul ederek ahd ettik. Eger ettigin yemini tutmak istemiyorsan haksiz olani
Allah'in adaleti cezalandirir. Bana iltica edenleri teslim hakkindaki teklifini
yapmak degil, dinlemek bile istemem. Bununla beraber, biz Hiristiyanlarin itikad
ettigimiz ekanim-i selâse (Hiristiyanlik'taki üçlü ilâh sistemi)'ye yemin ederim
ki, hükümdarligin devam ettikçe ve sen hayatta bulundukça mülteci Mustafa ile
arkadasi Cüneyd hapishaneden çikmayacaklardir. Sen bu dünyadan göç ettikten
sonra talihleri ne ise o olsun. Eger isin böylece halline razi degilsen
istedigin gibi hareket et. sözleri ile Mustafa ve Cüneyd'in teslim edilmesi
teklifini red eder. Bu arada, Selanik valisinden de Mustafa ile Cüneyd'in
kendisine gönderilmesini ister.
Mektuptaki ifadelerden anlasildigina göre
Imparator, gerek Sultan Mehmed, gerekse ondan sonra gelecek olan Osmanli
hükümdarlarina karsi bunlari, hem bir koz, hem de bir emniyet subabi olarak
kullanmak arzusunu tasimaktadir. O, bu arzusunu açikça dile getirmese bile
hükümdarligin devam ettikçe... demek suretiyle zimnen buna isaret
etmektedir.
Sultan Mehmed, daha ileri gitmeyerek imparatorun
teklifini kabul eder görünür. Selanik kusatmasini da kaldirarak Edirne'ye döner.
Imparator, Istanbul'a getirilen Mustafa ile Cüneyd'i ve maiyetlerindeki otuz üç
kisiyi Limni adasina gönderir.
Bu mültecilerin masraflari için Osmanli Devleti,
her sene üç yüz bin akça vermeyi, buna karsilik imparator da Çelebi Mehmed
hayatta kaldigi müddetçe Mustafa'yi serbest birakmamayi ve Mehmed'in
haleflerinin Bizans'a karsi takinacaklari tavra göre hareket etmeyi taahhüd
ediyorlardi.
Bu hadiselerden sonra Çelebi Mehmed, Mustafa
Çelebi'ye yardim edip asker veren Eflâk topraklarina akinlar yaptirmak suretiyle
intikamini almis oluyordu.
Çelebi Sultan Mehmed, 1420 yilinda Istanbul yolu
ile Anadolu'ya geçmek üzere gelir. Bu arada Bizans casuslari, padisahin
Anadolu'daki islerini bitirdikten sonra Istanbul'u almak üzere kusatacagi
haberini getirmislerdi. Bu haber üzerine Bizans'in bazi ileri gelenleri, padisah
Istanbul yolu ile Anadolu'ya geçerken yolda yakalanip tevkif edilmesini
imparatora teklif ettiler. Fakat Imparator Manuel, bu teklifi kabul etmez.
Bununla beraber bu haber yüzünden ihtiyatî bir tedbir olmak üzere Çelebi Sultan
Mehmed'i karsilamak için çocuklarini da göndermez. Ama Bizans ileri
gelenlerinden birçogunu padisahi karsilamak ve hediyeler takdim etmek üzere
gönderir. Elçiler, Çelebi Mehmed'i sehir disinda karsilayarak Bogaz kenarinda
Çifte sutun (Besiktas) denilen yere kadar kendisine refakat ederler. Dolmabahçe
ve Tophane sahillerine gelen padisahi, burada üç sira kürekli kadirgada bulunan
imparator bizzat kendisi karsiladi. Padisaha tahsis edilen gemi ile imparatorun
gemisi yanyana olmak üzere Üsküdar'a geçtiler. Çelebi Sultan Mehmed, burada
karaya çikarak çadira iner. Aksam olunca maiyyeti ile birlikte Izmit tarafina
hareket ederek Bursa'ya gelir.MEHMED ÇELEBI'NIN VEFATI
Mehmed Çelebi, kisi Bursa'da geçirdikten sonra 1421
yili ilkbaharinda Gelibolu yolu ile Edirne'ye döner. Bir ara Edirne civarinda
tertipledigi bir av sonunda ormandan çikan bir domuzu takip ederken ani bir felç
geçirerek baygin bir sekilde attan düser. Derhal Edirne sarayina tasinan Mehmed
Çelebi'nin durumundan süphelenen asker, büyük bir heyecana kapilmis ise de bu
heyecani yatistirmaya muvaffak olan devletin ileri gelenleri onu hayatta ve
saglikli imis gibi gösterebilmislerdi. Hükümdarlarinin hayatta ve saglikli
oldugunu gören asker ise sevinmisti.
Padisahin hastalandigi Bizans Imparatoru Manuel
tarafindan haber alininca, güya hatir sormak için bir elçi göndermisti. Çelebi
Sultan Mehmed, gelen Bizans elçisini kabul etmemis ve birkaç günden beri hasta
oldugunu, bu bakimdan iyilestikten sonra görüsebileceklerini söylemisti. Fakat
bu hastalikta kurtulamayacagini anlayinca vezirleri olan Bayezid, Ibrahim ve
Haci Ivaz Pasalari davet ederek kendileri ile gizlice görüsmüstü. Bu görüsmede,
Amasya valisi olan büyük oglu Murad'in hemen davet edilip hükümdar ilan
edilmesini vasiyet etmisti. Bu vasiyetinde ayrica, hükümdar olacak olan oglu
Murad'in, küçük kardeslerini öldürmemesi için de bunlarin imparatorun yanina
gönderilmesini bildirmisti. Bu görüsmeden sonra Murad'a haber verip onu davet
etmek üzere Elvan Bey süratle yola çikarilmisti. Kararin ertesi günü hastaligi
son haddine vararak aksam üzeri vefat etti. Cemaziyelevvel 824 (Haziran 1421)
tarihinde meydana gelen vefatin günü hakkinda farkli görüsler bulunmaktadir.
Behcetu't-Tevârih'te bu tarih 23 Cemaziyelevvel 824 (26 Mayis 1421) olarak
gösterilmektedir.
Çelebi Mehmed'in, Murad'in derhal getirilmesini
istemesi, ölümü halinde kardesi Mustafa Çelebi'nin imparator tarafindan
saliverilmesi endisesi idi. Çünkü imparator ile yapilan antlasmada kendisi
hayatta bulundugu sürece kardesinin saliverilmemesi seklinde idi. Halbuki
kendisinin ölümü ile bu sart ortadan kalkmis oluyordu. Bu yüzden de onun ölümü
gizli tutulmustu. Âsikpasazâde'nin ifadesine göre asker padisahi görmek istemis,
devlet erkani ise bir hekimin tedbiri sayesinde onu sagmis gibi askere
göstermeye muvaffak olmustu. Bu arada imparator tarafindan padisaha gönderilen
Leondari Dimitrios, aradan uzun bir süre geçtigi halde huzura kabul edilmedigi
için süphelenmis ve sonunda bir vasita ile padisahin öldügünü ögrenmis. Bu
haberi derhal Istanbul'a bildirmek için yola çikardigi birkaç ulak, yollarin
tamamen tutulmus olmasindan dolayi gidememislerdi. Fakat Leondari, deniz yolu
ile padisahin ölüm haberini imparatora iletmeye muvaffak olmustu.
Çelebi Sultan Mehmed'in cesedi tahnit edilerek
sarayda muhafaza edildi. Böylece hem asker hem de halk kendisini hayatta
biliyordu. Bu arada Murad'in Bursa'ya dogru yola çikmasi bekleniyordu. Murad'in
Bursa'ya geldigi haberi üzerine padisahin Anadolu'ya bir seferinin olacagi,
fakat rahatsiz bulundugu için yalniz basina gidecegi söylenerek cenaze Anadolu
sahiline geçirildi. Onun ölümünü bildirmemek için pek çok tedbir alindi. Böylece
vefati yaklasik 40 gün kadar saklanabildi. Padisahin cesedi, Bursa'da daha önce
insa ettirdigi Yesil Türbe'ye defn edildi. Çelebi Sultan Mehmed'in bu tarihte 43
veya 47 yaslarinda bulundugu kabul edilmektedir.
Kaynaklarin verdigi bilgiye göre Çelebi Sultan
Mehmed, beyaz yüzlü, kara gözlü, kara ve çatik kasli, sik sakalli, açik alinli,
genis omuzlu, orta boylu, uzun kollu ve güler yüzlü bir hükümdardi. Osmanli
Devleti'ni tek bir idare altinda topladiktan sonraki hükümdarligi hicrî tarihle
7 sene 11 ay ve birkaç gün, miladî takvim ile de 7 sene 8 ay ve birkaç gün
olmaktadir.
Çelebi Mehmed'in özelliklerini kaynak eserlere
istinaden veren Uzunçarsili, onun hakkindaki kanaatlerini su ifadelerle
aktarmaktadir:
Çelebi Mehmed, ne babasi Bâyezid ve kardesi Musa
Çelebi gibi sert, ne de diger kardesi Süleyman Çelebi gibi yumusak ve kayitsiz
idi. O, makul hareket eden, sabirli, azim ve irade sahibi, sözüne ve vaadine
sadik, nazik, vakur ve ciddi bir hükümdardi. Yalniz dostuna degil, düsmanlarina
da kendisini sevdirerek itimat telkin etmis ve kendisini saydirmistir. Çelebi
Mehmed hakkinda Osmanli tarihlerinden baska yabanci kaynaklar da iyi sehadette
bulunmaktadir. Zamaninin olaylari gözden geçirilince bu kanaatte isabet oldugu
anlasilir. Iyi görüsü, vaziyeti kavrayarak istedigini ve vaziyeti ona göre
ayarlamasi, duruma göre uysal davranarak ileri gitmeyisi, seri hareket etmesi de
kendisini en tehlikeli gailelerden basari ile çikarmistir. Küçük-büyük 24
muharebede bulunarak kirka yakin yara aldigi rivayet edilmektedir.
(Netâyicu'l-Vukuat, I, 36).
Annesi, Germiyanoglu Süleyman Sah'in kizi Devlet
Hatun olan Mehmed Çelebi, Osmanli Devleti'ni, karsilastigi büyük bunalimlardan
basari ile kurtaran bir sahsiyettir. O, sehzadeler mücadelesinden galip çikarak
devletin birligini saglamisti. Onun en büyük emeli, babasi zamanindaki
topraklari tekrar ele geçirmekti. Bu gaye için çaba sarf etmis ve büyük ölçüde
de muvaffak olmustu. Daha önce sözü edilen Venediklilerle yapilan deniz
muharebesi bir tarafa birakilacak olursa Bizans ve diger devletlerle dostane
faaliyetlerde bulunmustur. O, Memlûklular ile de dostça geçinmisti. Karamanoglu
Mehmed Bey'in 822 (1419) yilinda Memlûk ordusu tarafindan esir edilerek
Kahire'ye götürülmesi üzerine, Karamanlilar'in, Kayseri'nin zapti konusundaki
tesviklerine aldirmayan Mehmed Çelebi, dostlugu bozmamis ve sonucu belli olmayan
bir maceraya atilmamistir. Yerli ve yabanci hemen bütün kaynaklar, Çelebi
Mehmed'in dirayetinden, sebatkârligindan ve iyi ahlâkindan bahs ederler. Hammer,
onun hakkinda sunlari yazar:
Hayir ve din isleri ile ilgili müesseseler meydana
getirmekte söhretli Selçuk sultani Birinci Alaeddin ile boy ölçüsebilecek olan
Birinci Mehmed; din âlimleri ve genellikle Kur'ân'a gönül vermis olanlar
hakkindaki cömertligi bakimindan da Misir sultanlari ile rekabet edebilir.
Osmanli hükümdarlari arasinda ilk defa olmak üzere Anadolu ve Suriye yolu ile
Mekke ve Medine'ye giden hacilar kervani ile bu iki kutsal sehrin fakirlerine
dagitilmak üzere Sürre adi ile altin olarak bir miktar akça gönderen
odur.
Günümüz yabanci tarihçilerinden biri olan Norman
Itzkowitz, Çelebi Sultan Mehmed'den bahs ederken sunlari söylemekten kendini
alamaz:
Tek yönetici oldugu zaman I. Mehmed'in (1413-1421)
hükümranliginin basarisini belirgin kilan ihtiyatlikti. Timur'un oglu Sahruh'un
gücü geri plânda agirligim hissettirdigi sürece Mehmed, topraklarini geri almis
bulunan Anadolu beylerine karsi askerî harekata girisemezdi. Osmanli tahtinda
gözü olanlarin, Bizans destegine tabi olmalari sebebiyle de Kostantiniye ile
iliskilerini yumusak tuttu. Iç isyanlar, taht kavgalari ve idarî meselelerle
sürekli taciz edilen Mehmed, basariya götürmeyi düsündügü yeniden yapilanma
tesebbüslerini engelleyecek herhangi bir genel Avrupa tepkisini canlandirmama
dikkatini gösterdi. Böylelikle onun kisa, ama hayatî önemdeki hükümdarligi,
Osmanli topraklarinin tamamen çözülmesini önleyen bir koruyuculuk faaliyeti olma
basarisina erdi.
Bazi tarihçiler tarafindan devletin ikinci kurucusu
olarak kabul edilen Çelebi Sultan Mehmed, çocuk denecek yastan beri üzerine
almak zorunda kaldigi büyük mesuliyetlerden dolayi son derece yipranmisti.
Vücudunda kirk kadar muharebe yarasi tasiyordu. Bitmek tükenmek bilmeyen
gailelerle karsilasmis ama bütün bu gailelerin hakkindan gelmesini bilmistir.
Bununla beraber babasi Yildirim Bâyezid'in son yillarda eristigi güce
erememisti.
Çelebi Sultan Mehmed'in en büyügü Murad olmak üzere
Mustafa, Kasim, Ahmed, Yusuf ve Mahmud adlarinda alti oglu ile yedi kizi
olmustur. Ogullarindan Kasim ve Ahmed, hükümdarin kendisi hayatta iken vefat
etmislerdi. Çelebi Sultan Mehmed vefat ettigi zaman Murad Amasya'da, Mustafa da
Hamideli (Isparta)'nde sancak beyi olarak bulunuyorlardi. Yusuf ile Mahmud ise
henüz küçük yaslarda idiler. Isparta sancak beyi Mustafa, Ikinci Murad'in
hükümdarligi zamaninda saltanat iddiasina kalktigi için Iznik'te yakalanarak
bogdurulmustu. Yusuf ile Mahmud ise ileride taht kavgalarina sebebiyet
vermemeleri için gözlerine mil çekilerek kör edilmislerdi. Fakat daha sonralari
Bursa'da çikan bir veba hastaliginda ikisi de vefat etmislerdi.
Çelebi Mehmed'in yedi kizindan Selçuk, Hafsa,
Sultan, Ayse ve Hatice hatunlarin ad ve durumlari bilinmekte ise de diger iki
kizinin adi henüz bilinememektedir. Bunlardan Selçuk Hatun, Candarogullari'ndan
Isfendiyar Bey'in oglu Ibrahim Bey ile evlenmisti. Ibrahim Bey'den çocuklari
olan Selçuk Hatun, kocasinin ölümü üzerine Bursa'ya dönmüstü. 890 (1485) yilinda
epey yaslanmis olarak vefat etmistir. Hafsa Hatun, Çandarzâde veziriâzam Ibrahim
Pasa'nin oglu Mahmud ile evlenmis ve 847 (1443)'ten sonra Hacca giderek Mekke'de
vefat etmistir. Sultan Hatun, Isfendiyar Bey'in diger oglu Kasim Bey ile
evlenmistir. 848 (1444) de vefat etmistir. Çelebi Mehmed'in diger kizlarina
gelince bunlar, Ikinci Murad'in hükümdarligi zamaninda Karamanogullari'ndan
Ibrahim, Isa ve Ali Beyler ile evlenmislerdi. Kizlardan biri de Varna
muharebesinde sehid olan Karaca Bey ile evlenmistir.SULTAN MEHMED'IN HAYRATI
Çelebi Sultan Mehmed, kendisinden önceki Osmanli
hükümdarlari gibi vatandaslarini (tebeasini) gözeten, onlar için imkânlar
hazirlamaya çalisan bir hükümdardi. Bu bakimdan günün ekonomik, sosyal ve dinî
sartlarinin gerektirdigi ihtiyaçlari karsilamak için gayret sarf ediyordu. Bunun
içindir ki o, fakir, kimsesiz ve hatta yolculari doyurmak için imâretler insa
ediyordu. O, sadece bununla da iktifa etmiyor, ayni zamanda ve özellikle cuma
günleri fakirlere ve yoksullara yemek yediriyordu. Nitekim Hoca Saadeddin
Efendi'nin her cuma günü fukarayi it'am ve ehl-i ihtiyaca in'am-i amm edüb
dedigi Çelebi Sultan Mehmed, cami, medrese ve çarsilar insa edip onlara vakiflar
tahsis ediyordu. O, babasi Bâyezid ve dedesi Murad gibi kendisinden önce geçen
hükümdarlar gibi devletin iki baskenti olan Bursa ve Edirne'yi camilerle
süslemisti. Cülusundan kisa bir müddet sonra, Edirne'de Emir Süleyman'in
temelini attigi, Musa Çelebi'nin ancak pencerelere kadar insa ettirebildigi
camiyi (Eski Cami) tamamlamisti. Filibe yolu üzerinde ve Meriç sahiline yakin
bir yerde insa edilen bu camiye vakf olmak üzere de Edirne'deki Bedesten insa
ettirilmisti. Evliya Çelebi, gerek Ulu Cami diye isimlendirdigi bu cami (Eski
Cami), gerekse bundan önceki cami hakkinda söyle demektedir: Edirne'de bundan
ulu ve ruhaniyetli cami yoktur. Gerçi bundan kadim Mihal köprüsü dibinde
Yildirim Han Camii vardir. Fakat Timur-i bî nûr (Nursuz Timur) hadisesinde bu
cami na tamam kalmagla onu da Çelebi Sultan Mehmed itmam edüb sevabini babasi
Yildirim Han ruhuna hibe etmisti.
Sultan Mehmed, dedesi Murad Hüdavendigâr'in
Bursa'da baslatip Yildirim Bâyezid'in yarim biraktigi büyük ve hasmetli camii de
tamamlatmistir. Büyük harcamalarla ortaya çikan bu cami, yirmi bes bölmeye
ayrilmis olup bunlardan yirmi dördü birer kubbe ile örtülmüstür. Yirmi
besincinin ortasinda yüksek ve çevresi yirmi ayak tutan yuvarlak bir pencere
vardir. Pencerenin altina cami içinde genis ve kare seklinde bir havuz tesadüf
eder. Bursa Camii, Istanbul ve Edirne camilerinden bu havuzla ayird edilir.
Istanbul ve Edirne'deki camilerden hiç birinin yukaridan penceresi olmadigi gibi
berrak ve devamli akan bir suyun verdigi serinlik te yoktur. Eskiden, kuslarin
cami içine girip yuva yapmalarina engel olmak üzere açik olan yerlere bakir
tellerden bir kafes yapilmisti. Havuzda da dülger baliklari yüzermis. Minberin
oymalari çiçek, meyve, yaprak ve hatta ince islenmis elbise yakalari seklinde
idi. Osmanli ülkesinin mukaddes mabedleri arasinda sadece Sinop Camii'nde buna
benzer bir minber vardi. Temeller, dibinden bir insan boyu kadar yaldizlanmisti.
Duvarlara da el-Esmau'l-Hüsna naks edilmisti. Binanin iki ucunda iki minare
yükselir.
Sultan Mehmed, Bursa ve Edirne'de iki büyük camii
tamamlatinca, Asya'daki merkezinde yeni bir cami yaptirmaya basladi.
Yesil-îmâret Camii adi ile söhret bulan bu mabed, gerek yapilisinda kullanilan
mermerlerin az bulunusu, gerek onu süsleyen oymalarin inceligi bakimindan, Bursa
sehrinin baslica güzelliklerinden biridir. Bu camiin duvarlarinin bütün
cephelerindeki renkli mermerler, kapi ve pencerelerin içine takildigi kirmizi
mermerler üzerine islenmis yazilar, kapi süsleri göz alicidir. Camiin içini
bezeyen çiniler de pek nefistir. Bunlarin üzerine yazilmis Kur'an âyetleri
fevkalâde güzeldir. Kirmizi mermerden oyulmus mihrabin zerafeti, karsisindaki
kapinin güzelligi ile boy ölçüsebilir. Zamaninda kubbeler ile minareler yesil
çini ile kaplanmis olduklarindan, bu çiniler güneste zümrüt gibi parlar ve
yapiya periler sarayi görünümünü verirmis. Bundan dolayi bu cami Yesil imâret
adini almistir.
Caminin yaninda Çelebi Sultan Mehmed'in türbesi
bulunur. Sekiz köseli bir sekilde olan bu türbe, çok güzel bir bahçenin
ortasindadir. Yapinin duvarlari, distan ve içten yesil çini ile kaplanmistir.
Bunun sekiz yönünde, gök renginde bir zemin üzerine gümüs harflerle yazilmis
Kur'an âyetleri bulunmaktadir. Bu iki yapinin yakininda Birinci Mehmed, bir
medrese ile yoksullar için bir imâret tesis ve her ikisine de padisahlara layik
bir cömertlikle gelir (vakif) tayin etmistir.
Çelebi Sultan Mehmed'in Yesil Camii, bu padisahin
sultanlik çaginin bir belirtisi olarak günahtan sakinma ve sanat sevgisinin
maddi ve devamli bir delilidir. Sultan Mehmed'e Çelebi ünvaninin verilmesi
onun buyrugu ile yapilan anitlardaki sanat sevgisinden ve ince zevkten
dolayidir. Bu mânâda kendisine Çelebi hükümdar denmistir.
Kaynak: Osmanli tarihi Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |