Geri git   Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri > Hayatım Değişti Klubü > Serbest Kürsü > Öğretici Bilgiler

Uyarılar

Süleyman Çelebi dönemi ve sehzadeler

Serbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler Süleyman Çelebi dönemi ve sehzadeler Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Nizâm-i âlem için, kardesi Musa Çelebi'yi de bertarafedip 1413 yilinda Edirne'de tek basina tahta geçip idareyi ele aldigi zaman Osmanli ülkesinde genel bir sevinç ve memnuniyet havasi esmeye basladi. Özellikle ordu, büyük bir cosku ile onu alkislamaktan geri kalmadi. Çünkü ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi

Süleyman Çelebi dönemi ve sehzadeler

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 29-12-2008, 01:01 PM   #1 (permalink)
Albay
 
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
bluemoon24 is an unknown quantity at this point
Standart Süleyman Çelebi dönemi ve sehzadeler



Nizâm-i âlem için, kardesi Musa Çelebi'yi de

bertarafedip 1413 yilinda Edirne'de tek basina tahta geçip idareyi ele aldigi

zaman Osmanli ülkesinde genel bir sevinç ve memnuniyet havasi esmeye basladi.

Özellikle ordu, büyük bir cosku ile onu alkislamaktan geri kalmadi. Çünkü o,

kardesleri arasinda moral ve fizikî nitelikleri bakimindan en çok dikkat çekeni

idi. Hemen hemen bütün beden eksersizlerinde maharetli olusu, güzelligi, gönül

yüceligi, düsünce çekiciligi ile hem beden gücü hem de huy güzelligini belirten

Güresçi Çelebi ünvanini almisti. Organlari birbirine mütenasib olarak uygundu.

Halk tarafindan kendisine pehlivan lakabi takilmisti. Teni pembeye yakin

beyazlikta idi. Gözleri ve kaslari kara idi. Uzun boylu, gür sakalli ve sik

biyikli olmakla birlikte seklen zarifti. Alni açik, çenesi yuvarlak, gögsü

genis, kollan uzundu. Kartal bakisli, arslan güçlü idi. Atalarindan farkli bir

sekilde basina tülbent sarardi. Basinin etrafina kat kat sarilan bez, birçok

çikintilar teskil ederek sirmali külahinin ucundan baska yerini göstermezdi.

Kendisinden önceki hükümdarlarin kaftanlarina uygun bir sekilde biçilmis olan

kaftanina, astar yerine baska bir renkle samur kaplanmis ve etrafina kürk

dürülmüstü.

Sultan Mehmed'i davranislarina, hareketlerinin

çabukluguna ve vekarina ait bütün övgülerin üstüne çikaran sey, Osmanli

tarihçileri gibi, Bizans tarihçileri tarafindan da adaleti, sefkati, gönül

yüceligi, dostlugunda sebati, hem Türkler hem de Rumlar için iyilik severligi

hakkinda belirtilen ortak sehadettir. O, hiristiyanlara düsmanlik göstermemekle

kalmamis, ayni zamanda onlara karsi dostça davranmistir. Çok iyi yetismis,

mümtaz bir egitim görmenin bütün sonuçlarini ve ince düsünürlügün örneklerini

göstermistir. Osmanli tarihçilerinin deyimi ile o, Tatar Tufani'nin tehlikeye

düsürdügü devlet gemisini kurtaran Nuh gibidir.

împarator Manuel, müttefiki olan Mehmed'in son ve

korkunç rakibini yendigine dair aldigi haber üzerine basarilarini tebrik edip

kutlamak ve antlasma sartlari ile kendisinin yapmis oldugu hizmetleri

hatirlatmak üzere 816 (1413)'da elçiler gönderir. Politikadan çok iyi anlayan

Mehmed, taahhüdlerine bagli kalarak Karadeniz ve Marmara Denizi'nde elinde

bulunan kuleler ile Teselya kalelerinin imparatora verilmesini çabuklastirir.

Manuel'in elçilerini, hediyelerle sevindirip geri dönmelerine izin verdigi zaman

onlara su sözleri söyledi:

Imparatora söyleyiniz ki, yardimi sayesinde

atalarimin ülkesini elde ettim. Bu hizmetinin hatirasi gönlümde daima sakli

kalacaktir. Onun hosuna gitmek için bütün firsatlari arayacagim.

Çelebi Sultan Mehmed, ayni sekilde Sirp, Ulah ve

Bulgar hükümdarlarinin, Yanya dukasinin, Makedonya despotunun, Ahaiya prensinin

elçileri ile diger zevati kabul etti. Bunlarla birlikte bir sofrada yemek

yiyerek hepsinin san ve söhretini oksayici sözler söyledi. Hepsini sulh ve

selametle geri gönderdi. Bunlara dedi ki:

Hükümdarlariniza deyin ki, ben, herkes ile baris

ve sulh içinde kalmak istiyorum. Barisi hile ile bozmak isteyen kimse, sulhün

hamisi olan Allah'a karsi hareket etmis bulunacaktir.

Gerçekten de Çelebi Sultan Mehmed, her seyden önce

Timur'un istila ve yagmasiyla parçalanan, sonra saltanat kavgalari ile kani

çekilen memleketi, tedbirli, basiretli ve uyanik bir idareci dehasiyla avucunun

içine alir almaz, babasinin ve kardeslerinin Bizans'a karsi kullandiklari

politikaya derhal son vererek memleketi o yönden gelecek olan tehlikelere karsi

emniyete almis oldu. O, böyle davranmak zorunda idi. Zira idare ve iradesinin

gücünü bekleyen, daha nice tehlikeler ve gaileler boy boy himmet ve gayret

istiyordu.

Bir kere kardeslerini yenip tek basina idareyi ele

aldigi zaman, devlet bünyesinde hâsil olmus çatlak ve çöküntülerden nice yabanci

ve zararli unsur içeri sizmis bulunuyordu. Bir yandan bunlari temizlerken, bir

yandan da kayb olan topraklan yeniden Osmanli hududlari içine kazanmakla,

memleketin sarsilmis olan itibarini iade ile ise basladi.

Çelebi Sultan Mehmed, Edirne'de, bütün bir Osmanli

ülkesinin hükümdari oldugunu ilân etti. Bundan sonra da bazi faaliyetlerde

bulunarak memleketin bozulmus bulunan idaresini yeniden düzenlemeye çalisti. Bu

cümleden olarak, kardesi Musa Çelebi'nin beylerbeyi yaptigi Mihaloglu Mehmed

Bey'i tevkif ettirerek Tokat kalesine gönderdi. Öbür taraftan, ileride devletin

basina büyük gaileler açacak olan Simavna kadisi oglu Bedreddin Mahmud'u fazl ve

keremine hürmeten 1000 (bin) akça maas ile Iznik'te oturmaya memur

eyledi.

Daha önce de belirtildigi gibi, cülûsunu tebrik

için gelen çevre imparator ve hükümdarlarin elçilerini kabul ederek onlarla sulh

içinde yasama teminati verdikten sonra Anadolu'ya geçer. Otuzbir veya otuziki

günden beri muhasara ettigi Bursa'yi yakip yikan Karamanoglu'nu te'dib etmeden

önce Ohri'den kaçip Izmir'e gelen ve Musa Çelebi'nin taraftari olan Aydinoglu

Cüneyd Bey üzerine yürür. Bu arada Ayaslug (Selçuk)u zapt eden Cüneyd, Mehmed

Çelebi'nin üzerine gelmekte oldugu haberini alir almaz kurtulusu kaçmakta bulur.

Bunun üzerine Çelebi Mehmed, Menemen, Kayacik ve Nif (Kemalpasa) kalelerini

alarak Cüneyd'in ailesinin içinde bulundugu Izmir kalesini kusatmaya baslar.

Cüneyd'in tesebbüslerinden endiselenen civarin Türk ve hiristiyan beylikleri,

donanmalarini göndermek suretiyle Mehmed Çelebi'nin yaninda Izmir muhasarasina

katilip ona yardimci olmuslardi. Nitekim Izmir kalesi önüne gelen Rodos, Midilli

ve Sakiz Hiristiyan donanmalari gibi, Mentese donanmasi da Mehmed Çelebi ile

isbirligi yaparak Izmir'in zaptinda rol oynamislardi.

Bununla beraber ihtiyatî bir tedbir olmak üzere

Izmir kalesinin surlarini yiktiran Çelebi Mehmed, ayni körfezde, sövalyeler

tarafindan eski Izmir (Gavur Izmir) kalesinin yerinde yaptirilmakta olan kaleyi

de bütün tehdid ve karsi koymalara ragmen yiktirmaktan çekinmemistir. Bununla

beraber aradaki dostlugu büsbütün bozmak istemeyen Çelebi Sultan Mehmed, Rodos

sövalyelerinin, Osmanli hakimiyeti altinda bulunan Mentese ilindeki

Halikarnas (Bodrum)'da Petronion kalesini

yapmalarina müsaade etmisti.

Öte yandan Çelebi Sultan Mehmed, Cüneyd Bey'in

annesinin ricasi üzerine onu affetmis ise de kendisine Anadolu'da degil,

Rumeli'de Nigbolu sancak beyligini vermis, onun yerine de Aydin sancak beyi

olarak Bulgar krali Sosmanos (Sisman)'un müslüman olan oglu Süleyman (eski adi:

Alexandr)'i getirmistir. 816 (M. 1413) yilinda gerçeklesen bu hareket sonucunda,

Cenevizlilerin Ege sahillerinde bulunan kolonilerinden Foça, Midilli ve Sakiz

adalari, ekonomik bakimdan da Osmanlilar'la daha siki münasebetlerde bulunmus ve

onlarin nüfuzu altina girmis oluyorlardi.BURSA KUSATMASI VE ÇELEBI MEHMED'IN KARAMAN

SEFERI


Karamanoglu Mehmed Bey, Osmanlilar'in fetret dönemi

içinde bulunduklari ve Çelebi Mehmed ile Musa Çelebi'nin Rumeli'nde savastiklari

bir sirada Bursa üzerine yürümeye karar vermisti. 1413 yilinda yaninda Türkmen

boylari oldugu halde önce Sivrihisar üzerine yürüyüp burayi zapt eden Mehmed

Bey, daha sonra Bursa önüne gelip Bursa hisarini kusatma altina alir. Otuz iki

gün devam eden bu kusatma sirasinda hisarin subasisi bulunan Haci Ivaz Pasa,

Bursa halkinin yardimi ile siddetle mukavemet etmisti. Bu arada burçlara yapilan

hücumlari da bertaraf etmisti. Özellikle Karamanoglu'nun Bursa hisarina giren

pinar suyunu kesmek suretiyle halkini teslime zorlama tesebbüsünü, zaman zaman

yaptigi huruç hareketleri ile bertaraf eden Haci Ivaz Pasa, esir aldigi Karaman

askerlerini surlar üzerinde Karamanoglu'nun gözleri önünde astiriyordu. Böylece

onun maneviyatini bozmaya gayret ediyordu. Haci Ivaz Pasa, Karamanlilar

tarafindan bir gece mesalelerle girisilmek istenen hücumu da tesirsiz hale

getirip önledikten sonra hisarin Kaplica kapisini açtirarak karsi hücuma geçmis

ve Karaman ordusunu perisan etmisti. Ivaz Pasa'nin yigitleri, büyük ganimetlerle

salimen geri dönüp elde ettikleri ganimetleri ona arz ettiler. O da bütün

ganimetleri askerlere taksim ederek daha nice vaadlerde bulundu.

Gerçi muhasaranin uzamasi, Bursa hisarinda

bulunanlari bir hayli sikintiya sokmustu. Hatta Haci Ivaz Pasa bile birkaç

yerinden ok yarasi almis olmasina ragmen anlari gizleyip kale muhafizlarina

yardimda bulunuyor ve anlari teselli ediyordu. Bununla beraber kaledekilerin

durumu gün geçtikçe zorlasiyordu. Fakat Karamanoglu da artik bir sey

yapamayacagini anlamisti. Hele son hareket, onun maneviyatini büsbütün bozmustu.

Böyle psikolojik bir çöküntü içinde bulunuldugu bir sirada Musa Çelebi'nin

tabutu, dedesi Murad Hüdavendigâr'in kabri yanina defn edilmek üzere Bursa'ya

getirilir. Karamanoglu, bundan haberdar olunca cenazenin düzme olma ihtimalini

düsünerek bizzat kendisi kontrol etmek ister. Bu maksatla varip kefeni açar ye

cenazenin yüzüne bakar. Cenazenin gerçekten Musa Çelebi'ye ait oldugunu görünce

maneviyati daha fazla bozulur. Bunun üzerine sehri atese verir. O, bununla da

yetinmeyerek dayisi Yildirim Bâyezid'in kabrine hakaret ederek ülkesine geri

döner. Fakat gelirken takib ettigi güzergâh tutuldugundan oradan dönmeye cesaret

edemediginden Kirmasti (Mustafa Kemal Pasa) ve Isparta üzerinden Karaman iline

gider.

Osmanli kaynaklan, bu dönüs esnasinda cereyan eden

bir konusma daha dogrusu bir hadiseden bahs ederler ki, Karamanoglu'nun durumunu

ortaya koymasi bakimindan dikkat çekici bir hadisedir. Buna göre Musa Çelebi'nin

cenazesini görüp teshis ettikten sonra devlet idaresinde tek basina kalan Çelebi

Sultan Mehmed ile basa çikamayacagini anlayinca, Bursa kusatmasini kaldirip

sür'atle ülkesine dönerken Harman Danasi denilen ve sisman olan nedimi,

kaçmaktan yorulunca Karamanoglu Mehmed Bey'e:

Hanim, Osmanoglu'nun ölüsünden böyle kaçarsin, ya

dirisi gelmis olsaydi ne çare ederdin? deyince bu söze gücenen Karamanoglu, onu

bulundugu yerde bir agaca astirarak cezalandirmistir.

Osmanli, Memlûklu ve Bizans kaynaklarinin

bildirdiklerine göre Karamanoglu, Bursa'yi atese verdigi zaman Orhan Gazi

Camiini de yaktirmistir. Keza o, dayisi Bâyezid'in kabrini açtirarak kemiklerini

yaktirmisti. Nitekim bugün Bursa Orhan Camii kapisi üstünde bulunan bes satirlik

bir kitabe, bu yangini açik bir sekilde ortaya koyup o günü hâlâ

hatirlatmaktadir.

Daha önce de belirtildigi gibi Izmir ve çevresini

zapt edip Cüneyd'i bertaraf eden Çelebi Sultan Mehmed, yukarida belirtilen

hareketlerinden dolayi Karamanoglu üzerine yürümeye karar vererek süratle

Inegöl'e gelir. Buranin kadisi Mevlânâ Kivamuddin'i bir elçilik heyeti ile

Memlûk sultanina gönderir. Bundan sonra Kastamanu hakimi Candaroglu Kasim ve

Germiyanoglu Yakub Bey'le birlestikten sonra Aksehir, Beysehir, Seydisehir ve

Konya üzerine yürümüstü. 1414 yilinda cereyan eden bu hadisede Karamanoglu,

Konya önünde Ortakuyu mevkiinde Osmanli ordusuna mukavemet etmek istediyse de

maglub olarak kaçmak zorunda kalir. Oglu Mustafa ise Konya kalesine siginir. Bu

maglubiyete ragmen Karamürsel'i elçilikle Çelebi Mehmed'e gönderen Karamanoglu,

siddetli yagmurlardan dolayi zor durumda bulunan Osmanlilar'la barismistir. Bu

baristan sonra Canik üzerine gitmek zorunda kalan Çelebi Sultan Mehmed, çok

geçmeden Karamanlilar'in tekrar sözlerini bozduklarini ve anlasarak Osmanlilar'a

biraktiklari yerleri geri alma tesebbüsünde bulunduklarini ögrenir. Bunun

üzerine tekrar o tarafa döner. Fakat Karamanoglu'nun yaptigi bu hareketten

dolayi üzülür ve üzüntüsünden hastalanir. Bu sirada Bâyezid Pasa, ani bir

baskinla Konya önünde bulunan Karamanoglu'nu yakalayip Mehmed Çelebi'nin yanina

getirir. Çelebi Sultan Mehmed, Karamanoglu'nu, Karaman askeri ile Konya kalesine

siginan oglu Mustafa'yi yanina getirmesi sartiyla affeder. Bunun üzerine yaninda

Osmanli kuvvetleri oldugu halde Konya surlari önüne gelen Karamanoglu, hisar

üstünde kendisiyle konusan oglunu ikna ederek birlikte Osmanli sultaninin yanina

gelirler. Bu defa basini kurtarmak için öncekinden daha agir olan bir muahede

imzalamak zorunda kalan Karamanoglu, Beypazari, Sivrihisar, Aksehir, Yalvaç,

Beysehri, Seydisehri ve Nigde'yi Osmanlilar'a terk etmek zorunda kaldi. Hicrî

818 (M. 1415) yilinda gerçeklesen bu antlasmaya göre Karamanoglu, gerektigi

zaman Osmanlilar'a askerle yardimda da bulunacakti. Bu sartlarla Karamanoglu

Mehmed Bey'i affeden Çelebi Mehmed'e karsi Karamanoglu söyle

demistir:

Madem ki bu can bu tendedir, memleket-i Osman'a

kat'a yaramaz nazarla bakmayayim. Eger bakacak olursam Kelâm-i Kadîm (Kur'an)

benden davaci olsun. seklinde yemin etmis, yeminden sonra da kendisine hil'at

giydirilip at, deve, tabl (davul) ve âlem verilmistir. Ancak koyu bir Osmanli

düsmani olan Karamanoglu, daha ordugâhtan çikar çikmaz yeminini bozmus ve

ovalara yayilmis bulunan Osmanli atlarini, maiyetindeki askerlerine

yagmalattirmistir. Kendisine Kur'an-i Kerim üzerine ettigi yemin hatirlatilinca:

Bu can su tende durdukça sözü ile kendi canini degil, koynunda saklamis oldugu

güvercini kast etmis oldugunu söylemistir. Nitekim bu maksatla koynunda sakli

bulunan güvercini saliveren Karamanoglu, süratle Konya'ya çekilirken söyle

diyordu:

Bizim, Osmanoglu ile adavetimiz (düsmanligimiz)

besikten mezara kadardir, isimizin geregi de ahdi bozmaktir.

Karamanoglu'nun bu hilesi, dönemin efkâr-i

umumiyesinde Karamanlilar hakkinda bazi fikir ve görüslerin ortaya çikmasina

sebep olmustur. Nitekim Asikpasazâde tarihinde söyle denilmektedir:

Karaman'da bulunmaz dogru bir yar

Veliler çok bile kulmas ve ayyar

Eder kavl ü karar ahd u peyman

Içer andlar, yalan çok, eyler inkar

Beyi ve kadisi hem çeyhi müderris

Hiledir isleri hem hâr u mekkâr

Tekebbür, kel ve foduldur

Karaman Aninçün kahr eder ani Kahhar

Yine bu cümleden olarak Karaman'in koyunu, sonra

çikar oyunu darbimeseli, bazi degisikliklerle günümüze kadar

gelmistir.

Karamanoglu'nun bu hilesinden sonra Çelebi Sultan

Mehmed tekrar ve süratle Konya üzerine yürümüs ve kisa bir çarpismayi müteakip

müstahkem hisarini zapt etmisti. Osmanli saldirisina karsi koyamayan Mehmed Bey,

Silifke'nin kuzeyinde bulunan Varsaklar arasina kaçip kurtulmustu. Bununla

beraber Çelebi Sultan Mehmed, Memlûklular'in himayesinde bulunan Karamanlilar'i

fazla tazyik etmekten de uzak durmaya çalisiyordu. Bu sebeple, Memlûklular'la

arasinin açilmasini istemeyen Çelebi Sultan Mehmed, Konya'yi Osmanli ülkesine

katmaktan vaz geçer.VENEDIKLILER'LE YAPILAN ILK DENIZ

SAVASI


Bir kara devleti olarak kurulan Osmanli Devleti,

daha Orhan Gazi zamanindan itibaren denizciligin önemini kavramis ve

gelismesinin denizcilik sayesinde daha kolay olacagini anlamisti. Bu sebeple

olacak ki 1321'lerden itibaren üç yönde denizlere çikma hareketine basladi.

Yildirim Bâyezid zamaninda Gelibolu tersanesinin yapilmasi ile gelismeye

baslayan Osmanli denizciligi, henüz Venedikliler'le boy ölçüsebilecek bir güce

sahip degildi.

Ege Denizi'nde Venedikliler'e bagli Andros adasi

beyi olan Pietro Zeno, Osmanli ticaret gemilerine karsi düsmanca bir muamele

içinde bulundugu için hicrî 818 (M. 1415) yilinda Gelibolu tersanesinde

hazirlanan 30 kadirga, Çali Bey komutasinda Akdeniz'e çikar. Otuz gemiden

meydana gelen bu Osmanli donanmasi, Venedikliler tarafindan Türk ticaret

gemilerine karsi girisilen hareketlere mukabele etmek üzere Andros, Paros ve

Milos adalarina hücum etmis, bir hayli de esir alip dönmekte iken Egriboz adasi

sahilinde rastladigi birkaç Venedik ticaret gemisini de zapt ederek geriye

dönmüstü. Bu hadiseden bir sene sonra, Venedikliler'in Pietro Loredano

komutasinda sevk ettikleri donanma, Lapseki önlerine gelir. Venedik amirali,

Türkler tarafindan kendisine bir taarruz olmadikça, kendisinin taarruz etmemesi

hakkinda senatodan kesin talimat almisti. Bu talimat geregi o, Türklerden zapt

ettikleri gemileri geri isteyecekti. Bununla beraber her iki donanma da harp

tertibati almisti. Tam bu sirada Istanbul taraflarindan gelmekte olan bir

Middili gemisini, Türklere ait oldugunu zannederek yakalamak isteyen Venedik

amirali, geminin Osmanli donanmasina dogru kaçip onlara siginmasi üzerine

geminin kendisine verilmesini ister. Bu istegi red eden Osmanli amirali, olaya

müdahale ettiginden Marmara adasi ile Gelibolu arasinda siddetli bir muharebe

meydana gelir. Henüz yeni gelismekte olan Osmanli donanmasi, bu ilk ciddi deniz

muharebesinde maglub olurken komutani (amiral) olan Çali Bey de sehid olur (1

Rebiülâhir 819/29 Mayis 1416). Yaralanmis olan Venedik amirali ise Bozcaada'ya

çekilir. 1417 yilinda Pietro Loredano tekrar gelerek Lapseki'yi almak istediyse

de muvaffak olamaz. Sonunda Imparator Manuel'in araya girmesi ile iki taraf

arasinda baris saglanmis ve esirler iade edilmisti.

Öyle anlasiliyor ki Osmanlilar, yeni yeni ögrenmeye

basladiklari bu denizcilik mesleginde henüz tam bir olgunluga erismis

degillerdi. Bu sebeple, kahramanca savasmis olmalarina ragmen Venedikliler'le

basa çikamamislardi. Zaten Venedikliler de kendileri ile denizde rekabet

edebilecek bir gücü istemiyorlardi. Bunun için Osmanli denizciligini baltalamaya

yönelik her çareye basvuruyorlardi. Nitekim bu ilk savasta maglub olan Osmanli

donanmasi ve askerine karsi giristikleri katliam bunun açik bir delili olarak

tarih sayfalarinda yer almaktadir. Gerek çagdas tarihçi Dukas, gerekse daha

sonraki tarihçiler bu katliami tafsilatli bir sekilde anlatirlar. Bunlarin

verdigi bilgiye göre Gelibolu sahilinde cereyan eden muharebeyi seyr eden çocuk

ve kadinlarin gözleri önünde o anda ele geçirilen Osmanli amiral gemisi ile alti

kadirga ve alti çektirmede ele geçirilen bütün esirler, topluca öldürülerek

büyük bir katliama tabi tutuldular. Bu arada bütün savas boyunca yirmi yedi

gemi, Venedikliler'in eline düstü. Ertesi gün, ölümden kurtulmus bulunan

esirler, tekrar gözden geçirildi. Bunlar içinde kendi istekleri ile Osmanli

gemilerinde bulunan Ceneviz, Katalan, Sicilyali, Fransiz ve Giridli gibi

Hiristiyan gemiciler de, gemilerin seren direklerine asilmak suretiyle

öldürüldüler. Bu arada Osmanli amirali ile isbirligi yaptiklarini sandiklari

vatandaslarini da amiral gemisinde iskence ile öldürdüler. Katliamdan kurtulan

Müslüman gemici ve askerlerin bir kismi da idareleri altinda bulunan Ege

adalarina çalistirilmak üzere götürnldüler.

Dukas, bu muharebedeki katliami su ifadelerle nakl

eder: Evvela amiral Çali Bey'in kadirgasina taarruz ederek, gemide mevcud bütün

erleri kiliçtan geçirdiler. Hatta Çali Bey'i de yakalayarak vücudunu parça parça

ettiler. Sonra baska kadirgalara da taarruz ederek bütün Türk kadirgalarini zapt

ettiler. Türkleri, kanlarinin ve çocuklarinin gözleri önünde merhametsizce

parçaladilar. Bu muharebe, Gelibolu'dan bir mil kadar uzakta cereyan

etmisti.

Venedikliler, aksama dogru muharebeye son verdiler.

27 adet Türk gemisini alarak Bozcaada limanina girdiler. Burada tahkikat yaparak

erler arasinda Türk aslindan olanlari kâmilen bogazladilar. Hiristiyan erler

hakkinda da arastirma yaparak Türk donanmasina angarya olarak cebren (zorla)

alinmis olanlarin hayatlarini bagisladilar. Ücret ve diger menfaat temini

maksadiyla Türklerin hizmetine girmis olanlarini Bozcaada'da kazikladilar. Bütün

adada çepeçevre bag kütükleri ve bu kütüklerden sarkmis üzüm salkimlari gibi

asilmis erler görünüyordu.

Istanbul'un fethinden tam otuz yedi sene önce

cereyan eden bu hadise, Venedikliler'in vahsetini ortaya koymaktadir.

Osmanlilar'in, simdiye kadar tanimadiklari ve sahidi olmadiklari böyle bir olay,

onlarin daha sonra denizcilikte de maharet kesb etmek için çok daha ciddi

çalismalarina sebep olmustu.ANADOLU HAREKÂTI

Çelebi Sultan Mehmed, Eflâk harekâtindan sonra

askerî harekâtini bir müddet için Anadolu'ya çevirmek zorunda kaldi. Bu harekât,

plânli bir harekattan ziyade bölgede Osmanli hâkimiyetine karsi ortaya çikip

yükselen tehdidlerin sonucu olmustu. Nitekim Candar beyleri ile olan münasebet

de böyle bir endisenin sonucunda baslamisti.

Candaroglu Isfendiyar Bey, Ankara muharebesinden

sonra Timur'un yardimi ile, daha önce Osmanlilar'in eline geçmis olan yerlerini

geri almisti. Kardesler arasinda meydana gelen mücadelede, Isfendiyar Bey'in,

Mehmed Çelebi'nin rakiplerini desteklemesi, aradaki dostane münasebetleri bozmus

ise de sonradan anlasarak pek çok olayda birlikte hareket etmeye basladilar.

Nitekim Isfendiyar Bey, Karaman ve Eflâk seferlerinde oglu Kasim Bey komutasinda

birlikler göndererek Çelebi Sultan Mehmed'i desteklemisti.

Osmanli tarihçilerinin bildirdigine göre

Osmanlilar'la birlikte hareket eden Kasim Bey, Eflâk seferinden dönüste babasi

Isfendiyar Bey'in, ülkesinin en verimli yerlerini, sevdigi oglu Hizir Bey'e

verecegini duyarak Mehmed Çelebi'ye bas vurmus ve onun araciligi ile bazi

yerlerin kendisine verilmesini istemistir. Bunun üzerine Mehmed Çelebi,

Isfendiyar Bey'e bir mektup yazarak Kastamonu, Tosya, Çankiri, Küre ve

Kalecik'in Kasim Bey'e verilmesini istemisti. Bu isteginin reddi üzerine

harekete geçen Osmanli ordusu, Isfendiyar Bey'i Sinop'ta muhasara altina

almisti. Osmanli hükümdari ile basa çikamayacagim anlayan Isfendiyar Bey, Çelebi

Mehmed namina hutbe okutup para bastirmak suretiyle onun hâkimiyetini kabul

etmek zorunda kalmisti. Ancak, Kastamonu ile Küre hariç olmak üzere adi geçen

yerleri oglu Kasim Bey'e degil, Çelebi Sultan Mehmed'e birakan Isfendiyar Bey,

Kastamonu'ya dönmüs ve bütün camilerde Mehmed Çelebi adina hutbe

okutmustur(1416).CANIK BÖLGESININ ZAPTI

Osmanlilar'in, Canik bölgesini ilhak etmek üzere

ugrastiklari dönemde dogu sinirlarinda Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmen

devletleri vardi. Bu iki devlet, devamli olarak birbirleri ile mücadele edip

bölge halkina zarar vermekte idiler. Hayati boyunca Timur'a düsman olmus ve

onunla mücadele etmis olan Karakoyunlu Devleti'nin beyi Kara Yusuf,

Osmanlilar'in dostu idi. Kara Yusuf, Erzincan'i Akkoyunlular'dan alarak kendi

adamlarindan olan Pir Ömer Bey'e vermisti. Pir Ömer Bey, kendi sahasini

genisletmek için Sarkî Karahisar Bey'i Melek Ahmed Bey'in oglu Hasan Bey'i

tehdid ederek burayi alip kendi bölgesine katmak istiyordu. Bu tehdid üzerine

Hasan Bey, yardim istemek üzere o dönemde Amasya valisi bulunan Sehzade Murad'a

bir heyet göndermisti. Fakat henüz yardim gelmeden harekete geçen Pir Ömer bu

beyi yakalayarak Sarkî Karahisar'i da zapt etmisti. Bundan sonra biri Sivas,

digeri de Karahisar'a tabi iki Canik (bunlardan Samsun ve Çarsamba taraflari

Sivas Canik'ine, Ordu taraflari da Karahisar Canik'ine aittir) bölgesinde de

faaliyette bulunan Pir Ömer'in bu hareketi, Osmanli Devleti'ni endiseye sevk

etmisti. Nitekim, 1418 yilinda Pir Ömer'in Karahisar Canik'ini, mahallî

beylerden Alparslan oglu Hasan'in da Çarsamba taraflarim almasi, nihayet

Candaroglu Isfendiyar Bey'in de Müslüman Samsun'u alarak Bafra Bey'i olan oglu

Hizir Bey'e vermesi, Çelebi Sultan Mehmed'in harekete geçmesine sebep

olmustur.

Daha önce de belirtildigi gibi Sivas Canik'i

mintikasinda biri müslüman digeri Cenevizliler'e bagli olan ve kâfir (Gavur)

Samsun denen, birbirine yakin iki Samsun vardi. Yukarida belirtilen hadiseler

cereyan ederken her iki Samsun'un alinmasina karar verilerek Amasya valisi

Sehzade Murad'in lalasi Biçeroglu Hamza Bey, Cenevizliler'in elindeki Samsun'a

almaya memur edildi. Bu haberi duyan Ceneviz Samsun'u halki, sehri atese

verdikten sonra gemilere binip buradan ayrilir. Böylece bu Samsun, savas olmadan

ele geçmis oldu. Bundan sonra da Müslüman Samsun kusatma altina alinmisti.

Sehrin muhafizi Isfendiyar oglu Hizir Bey, mukavemet edemeyecegini anlayarak

sehri bizzat sefere katilmis olan Çelebi Sultan Mehmed'e teslim eder. Çelebi

Sultan Mehmed, Hizir Bey'e kardesi Kasim Bey gibi kendisinin de Osmanli

Devleti'nin hizmetine girmesini teklif etmis ise de Hizir Bey, aralarindaki

düsmanliktan dolayi kardesi ile bir arada bulunamayacagini belirterek özür

dilemis ve babasinin yanina dönmüstür(1419).

Çelebi Sultan Mehmed, Canik seferinden sonra

Bursa'ya dönerken Iskilip taraflarinda bir Tatar cemaatine rastlar. Bunlar,

Mogol istilasi zamaninda buralara getirilip yerlestirilmislerdi. Padisah,

bunlarin kim olduklarini ve reislerinin nerede bulundugunu sorunca, kendilerinin

Samagar Tatarlarindan olduklarini, reislerinin de Minnet Bey adinda biri

oldugunu ve su anda bir dügünde bulundugunu söylerler. Bunun üzerine Çelebi

Sultan Mehmed, bakiniz, ben harb ederken bu Tatar beyleri dügün pesinde

kosuyorlar ve bab-i hümayunumda görünmüyorlar diyerek, ileride onlardan

gelebilecek bir tehlikeye simdiden mani olmak maksadiyla onlarin Rumeli'ye göç

ettirilmelerini emr eder. Bu emir üzerine yol hazirliklarina baslayan Minnet

Bey, yanindaki bütün Tatarlarla birlikte Rumeli'ye geçer. Verilen emre göre

bunlarin bir kismi Filibe taraflarina, diger bir kismi da Arnavutluk havalisine

iskân edileceklerdi. Emre uyularak, bunlardan bir kismi Filibe civarindaki

Konushisar mevkiine, bir kismi da Arnavutluk tarafina yerlestirilmislerdi.

Filibe-Istanbul yolu üzerinde ve Filibe'ye yakin bir mesafede bulunan yere

yerlestirilen ve sonradan Tatarpazari adini alan bu yer, adi geçen Tatarlar

tarafindan kurulmustur. Minnet Bey'in oglu Mehmed Bey, sonradan burada cami,

imâret ve kervansaray yaptirmistir.IÇ ISYANLAR ve SIMAVNA KADISI OGLU SEYH BEDREDDIN

MAHMUD'UN ISYANI


Çelebi Sultan Mehmed devrinin en önemli

hâdiselerinden birisi, Seyh Bedreddin Mahmud ve taraftarlarinin çikardiklari

isyandir. Seyh Bedreddin, gerek memleket içinde, gerekse Kahire, Sam, Haleb gibi

Islâm âleminin en namli kültür merkezlerinde uzun zaman dolasip; ciddi ve parlak

bir tahsilden sonra Hüseyin b. Ahlatî isminde bir zata intisâb ederek seyhlik

sifati almis olmasina ragmen, memleketin siyasî ve sosyal bünyesine vurmayi

tasarladigi darbeyi vurabilecek yikici bir zekaya sahipti. O, ilim ve irfan

üstadlarinin egitim ve terbiye nimazlarini kirarak, yerlesmis ve saglam

sistemleri ezip geçecek kadar sakat bir yol seçmisti. Bilgi bakimindan zamaninin

ileri gelenlerindendi. Onun bu özelligi daha önce temas edildigi gibi hayatini

kurtarmis ve kendisine sürgün yerinde bile maas baglanmasina sebep olmustu.

Gerçekten Seyh Bedreddin Mahmud, hem zahirî, hem de batinî ilimlerdeki vukuf ve

ihatasiyla mümtaz ve müstesna bir mevki isgal etmisti. Islâm hukukunda zamaninin

imami durumunda idi. Bu hususta Câmiu'l-Fusûleyn adli eseri, onun degerini

ortaya koyma bakimindan yeterlidir. Bu eserinden önce fikha dair

Letâifu'l-îsârât isimli eserini yazmisti. Seyh Bedreddin'in, Kitâbu't-Teshil

adi ile kaleme aldigi eseri, Letâifu'l-îsârâtin serhidir. Seyh Bedreddin bu

eserini Edirne'de kadiasker iken yazmaya baslamis, 818 Cemaziyelâhir'in yirmi

yedinci sali günü (3 Eylül 1415) Iznik'te ikamet ederken bitirmisti.

Bedreddin'in bu eserleri ulemaca muteber kabul edilmislerdir. Seyh Bedreddin'in

tasavvuf sahasindaki görüslerini ortaya koyan eseri, Vâridat adini tasimaktadir.

Seyh Bedreddin'in bunlardan baska eserleri de vardir.

Ülkeye tek basina hâkim oldugu günden beri Seyh

Bedreddin'in hareketlerini dikkatle takib eden Çelebi Sultan Mehmed, seyhin

baslattigi dinî, siyasî ve ictimaî mahiyetteki ayaklanmayi bastirmaya muvaffak

oldu.

Seyh Bedreddin, Misir dönüsü Haleb, Konya ve

Tire'de dolasmaya basladi. Daha sonra Edirne'ye gidip ana ve babasina kavustu.

Burada, iki seneden daha fazla bir süre, Osmanli tahtini kardesleri ile

paylasarak saltanat sürmekte olan Musa Çelebi'nin takdirlerini kazanarak

kadiaskerlige tayin edildi. Fakat Çelebi Sultan Mehmed'in kardeslerine galip

gelmesi üzerine mevkiini kayb ederek Iznik'e gönderildi. Göz hapsinde

bulunmasina ragmen Seyh Bedreddin burada rahat durmuyor, gizlice adamlarini

yetistiriyordu. Bu dönemde Bedreddin'e, hareketlerinin sorumlulugunu yüklenecek

ve kendisine yol açacak bir âlet lazimdi. Bu gaye ile Bedreddin, Izmir

körfezinin güney ucunda ve Sakiz adasinin karsisinda Karaburun'da (Çesme) (o

zamanki adi ile Stylaryus dagi) üzerinde dogmus, asagi tabakadan birini seçti.

Bedreddin bu adamda, kendi görüslerini açiklayabilecek enerji ve heyecani

buldugundan onu kendine kethuda, vekil ve dinî temsilci olarak seçti. Börklüce

Mustafa denilen bu hizli fanatik, derhal kendini baba ve ruhanî reis ilân etti.

Bundan dolayi da taraftarlari ona Dede Sultan adini verdiler. Bedreddin'e Torlak

Kemal denilen bir yahudi de yardim etti. Bu yahudi, o zamanlarda Bedreddin'in

görüslerini yaymaya çalisan dervislerin basina geçti. Onun görüslerinin temeli,

esitlik ve fakr gibi insana cazip gelen sloganlara dayaniyordu. Buna göre

kadinlar hariç olmak üzere her seyde ortaklik vardi. Bu meczuplar söyle

diyorlardi:

Ben, senin evinde kendi evim gibi otururum. Sen de

benim elbiselerimi giyer, silahlarimi, arabalarini kullanirsin. Sadece kadinlar

müstesnadir.

Bu safhada Börklüce Mustafa, Aydin, Yahudi Torlak

Kemal de Manisa taraflarinda Rafizî Bâtinî bir Sia'nin tehlikeli hüriyeti ile

faaliyetlerine basladilar. Bunlar, Seriat çerçevesi içine alinmis ahlâk

degerlerini hiçe sayarak beser zaaflarina genis müsaadeler tanimak, bir taraftan

da ferdî mülkiyeti, din farkini ve evlilik müessesesi gibi kanunun teminati

altina alinmis sosyal barajlari da asip cemiyete yeni bir nizam tanimak yoluna

koyuldular.

Aydin ve Karaburun'da etrafina binlerce insan

toplayan Börklüce Mustafa'nin muvaffakiyetleri, seyhin Iznik'te kalmasini

tehlikeli bir duruma sokmustu. Bunun için ailesini Iznik'te birakarak Sinop'taki

Isfendiyar Beyi'nin yanina kaçti. Gayesi, oradan Tatar iline geçmekti.

Isfendiyar Bey, Çelebi Mehmed'den çekindigi için seyhe müsaade etmedi. Bunun

üzerine Seyh Bedreddin, gizlice bir gemiye binerek Rumeli yakasina geçip

Zagra'ya gider. Seyhin, nüfuz dairesi burada gittikçe genislemeye baslar. Seyh,

bir müddet sonra Zagra'dan Silistre'ye, oradan da Dobruca'ya geçer. Sonra da

halkinin çogunlugu Siî olan Deliorman'a yerlesir. Deliorman'dan her tarafa

mektup ve adamlar göndererek büyük bir propaganda faaliyetine girisir.

Asikpasazâde'nin ifadesine göre o söyle diyordu: Bundan sonra padisahlik

benimdir. Sancak isteyen gelsin, subasilik isteyen gelsin velhasil her arzusu

olan gelsin. Ben, halifeyim Mustafa (Börklüce) da benim

hizmetkârimdir.

Bedreddin ile sirdaslarinin gizli amaçlari, Avrupa

ve Asya'da bir hükümet kurmak oldugundan Hiristiyanlari ve özellikle Rumlari

elde etmek istiyorlardi. Bu gayelerine erismek için de dervislerin görüsüne göre

Hiristiyanlarin, Allah'a ibadet ettiklerini inkâr edenlerin kâfir olduklarini

ilân ve kendilerine katilmak için gelen Hiristiyanlari gökten inen melekler gibi

bereketli kabul ediyorlardi. Gerçekten de Börklüce, Dukas'in da dedigi gibi

gayr-i müslimi bol olan Karaburun (Çesme) havalisinde Türklerden ziyade

Hiristiyan ve Yahudilere taviz vererek o suretle bu cemaatleri basina

toplayabilmisti.

Islâm tarihindeki, Batinî Hasan Sabbah hareketinin

bir benzeri olarak karsimiza çikan bu hadise, devletin temelini kökten sarsmaya

yönelik bir hadise idi. Karaburun, Aydin ve Manisa çevresinde baslayan bu fesad

hareketinden haberdar olan Çelebi Sultan Mehmed, gerekli tedbirleri almakta

gecikmedi. Fakat, baslangiçta bütün boyutlari ile büyüklügünün farkina

varilamayan bu olay, Müslüman Türk kanina hayli pahaliya mal oldu.

Siî karekterli olan bu isyani bastirmak üzere

harekete geçen Osmanli hükümdari, önce bölge beylerini bunlarin üzerine

gönderecektir. Fakat bunlarin fazla bir varlik gösterememesi ve hatta maktul

düsmeleri üzerine daha ciddi tedbirlerin alinmasi gerektigine kanaat getirip

Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ile târaftarlarini ortadan

kaldiracaktir.

Anadolu'nun bu bölgesinde büyük bir tehlike olarak

ortaya çikan bu isyani bastirmak üzere harekete geçen yeni Aydin Beyi Süleyman

(Aleksandr) Bey'in maglub ve maktul düsmesi üzerine, Manisa Sancak Beyi Kara

Timurtas Ali Bey, asilerin üzerine yürümüs ise de muvaffak olamamisti. Bunun

üzerine Amasya sancak beyi ve henüz on iki yasinda bulunan Sehzade Murad ile

lalasi Bâyezid Pasa, âsileri büyük bir bozguna ugratip Yahudi Torlak Kemal ile

Börklüce Mustafa'yi öldürmüslerdi. Öbür taraftan etrafina pek çok Hiristiyan ve

Yahudiyi toplayan Seyh Bedreddin, üzerine gönderilen kuvvetlere mukavemet

edemeyerek teslim olmus ve Serez'de bulunan Çelebi Sultan Mehmed'in yanina

götürülmüstü. Mehmed Çelebi'nin emri ile kurulan bir ulema divaninda durumu

tesbit edilip toplum nizamini bozmakla suçlanan Seyh Bedreddin Mahmud, gayet

âdilane cereyan eden bu muhakemede, Türk Islâm birligine karsi giristigi

bozguncu hareketin zararini kabul etti. Devrin en seçkin âlimlerinden mütesekkil

bir mahkemenin karsisinda suçunu kabul eden Seyh Bedreddin için, Saadeddin

Teftazanî'nin talebelerinden olan Heratli Mevlânâ Haydar Acemî'nin verdigi Mali

haram, kani helâl fetvasi üzerine 1420 yilinda Serez pazarinda idam

edilmisti.

Dinî vecibelerin kalkmasi, kanunlarin bozulmasi,

haramlarin helal kilinmasi, bazi kimseler için göz boyayan hos müsaadelerdi.

Fakat bunlarin hepsinden cazip olani süphesiz ki memleketin muayyen bir zümre

arasinda taksim edildi.

Gerçekten, sayilari binleri bulan, mürid ve

dervisler üzerinde seyhin nüfuzu o derece kuvvetli idi ki, bu adamlar, Allah

birdir dedikten sonra peygamberligi sadece seyhlerine lâyik görüyorlardi. Seyhe

ve halifelerine uyanlar arasinda Türklerden çok Yahudi ve Hiristiyanlar

görülüyordu ki, bu da onlarin bol huzur ve kolayca servet temini gibi vaadleri

çok cazib bulmalarindan ileri geliyordu. Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal gibi

propagandacilar, seyhten aldiklari ilham ve hizla, kisa bir zamanda binlerce

kisiyi ayaklandirmaya muvaffak olmuslardi. Tarihî seyri ve neticesi ne olursa

olsun, her kaynasma ve ayaklanmada mühim olan birer figüran rolündeki yiginlarin

çikardigi gürültü degil, bu yiginlarin gizli veya asikâr istek, izdirap ve

zaaflarini sezip bunlari sahis ve zümre menfaatleri adina kullanmasini bilen

anarsi merkezlerinin gayesidir. Bu belirli ihtiraslar etrafinda merkezlesen

gayeler ise, sosyal sartlarin ve siyasî buhranlarin halk için sikintilar ortaya

çikardigi devirlerde meydana gelen hosnudsuz ruh haletinden faydalanirlar. Nasil

ki, Babaî isyanlari Selçuklu inkirazinin ortaya çikardigi sosyal bir çalkantinin

sonucu ise, Bedreddin Mahmud da sahne olarak ayni cografya parçasini seçip on

yildan fazla süren sehzadeler mücadelesinin dogurdugu siyasî ve ictimaî

huzursuzluktan faydalanmasini bilmistir.

Büyük bir mücadele ve gayret sonucu, iç yaralari

sarip memleket bünyesinin sagligini iade eden Çelebi Sultan Mehmed'in bu vatana

en büyük hediyesi, Ikinci Sultan Murad gibi hükümdar namzedi bir sehzade

yetistirip birakmasidir.MUSTAFA ÇELEBI'NIN ISYANI

Yildirim Bâyezid'in ogullarindan biri olan ve

saltanat iddiasinda bulundugu için tarihlerde Düzme Mustafa denilen Mustafa

Çelebi, Seyh Bedreddin'den sonra devletin ikinci kez sarsilmasina sebep olmustu.

Onun, bu sarsintida oynadigi rol, Çelebi Sultan Mehmed'in vefatindan sonra oglu

II. Murad'i da mesgul edecektir.

Babasi ile birlikte Ankara savasina katilan Mustafa

Çelebi (öl. 1422), Hamideli ve Teke sancagi askerlerinin basinda bulunuyordu.

Ankara savasindan sonra Musa Çelebi ile birlikte kayb oldugu söylenmis, Yildirim

Bayezid'in ricasi üzerine arattirilarak bulunmustu. Kaynaklarin verdigi bilgiye

göre Timur onu Semerkand'a götürmüstü. Timur'un ölümü üzerine sehzade Mustafa da

diger hükümdarlarin ogullari gibi serbest birakilmisti. Yorucu ve zahmetli bir

yolculuktan sonra Anadolu'ya gelebilen Sehzade Mustafa, Karamanoglu Ali Bey'e

ait Nigde'de bir müddet kaldiktan sonra kardesi Musa Çelebi gibi Isfendiyar

Bey'in yanina gider. Onun tesviki üzerine Eflâk Bey'i Mirçe ile baglanti kurup o

tarafa geçer. Fakat, küçük yasta vefat ettigine dair çikarilan sayia ve Çelebi

Sultan Mehmed'in siyasî tesebbüsü üzerine orada barinamayarak Bizans Imparatoru

Manuel'e iltica edip ve ondan yardim ister. Kendi menfaatini gözönünde

bulunduran Imparator, görünüste Çelebi Mehmed'in dostu idi. Hatta ona bir evlad

gözü ile baktigini bile söyleyerek ona bu yönde teminat vermisti. Fakat bütün

bunlar, menfaat karsiligi idi. Gerçekten Manuel, Musa Çelebi'ye karsi, Çelebi

Sultan Mehmed'e yardim etmisti. Çünkü o siralarda Musa Çelebi Istanbul'u kusatma

altina almisti.

Bu defa onun karsisina Yildirim Bâyezid'in yasça

kendisinden daha büyük olan (bazi kaynaklarda küçük) ve saltanat iddiasinda

bulunan Mustafa Çelebi'yi çikarmisti. Mustafa, Manuel'e Osmanli ülkesinden daha

çok menfaat temin edecegi garantisini veriyordu. Bu sebeple Imparator Manuel bu

defa Mustafa'mn tarafini tutmaya baslamisti. Ulahlar'dan ve iki defa isyan edip

iki defa da af edilen Nigbolu Sancak beyi Izmiroglu Cüneyd Bey'den yardim gören

Mustafa Çelebi, Teselya ve Selanik taraflarinda faaliyete geçer. Burada

faaliyette bulunmalarinin sebebi de herhangi bir muvaffakiyetsizlik halinde

derhal Selanik kalesine siginabilmeleri içindi.

Çelebi Sultan Mehmed, Mustafa ve Cüneyd Bey'in

giristikleri hareketleri haber alir almaz derhal harekete geçer. Selanik

mintikasinda iki ordu karsi karsiya gelir. Yapilan muharebede Çelebi Sultan

Mehmed galip geldiyse de Mustafa ve Cüneyd'i yakalayip ortadan kaldiramaz. Çünkü

magluplar Selanik kalesine siginmislardi. Selanik valisi Dimitrios Laskaris

Leondarios, bunlara izaz ve ikramlarda bulunarak onlari teselli eder.

Talihlerinin degismis olmalarindan müteessir olmamalarini, cesaretlerini kayb

etmemelerini ve Selanik'in Türklere teslimi tehlikesi olsa bile, kendilerini

Mehmed'e teslim etmeyecegini bu bakimdan müsterih olmalari gerektigini söyler.

Onlar da Dimitrios'un teselli veren bu sözlerinden cesaret alarak rahat bir

nefes aldilar.

Selanik valisi Dimitrios'un, kaçaklari, korumasi

altina almasi üzerine Çelebi Sultan Mehmed, maiyeti erkanindan birisini Selanik

valisi Dimitrios Laskaris'e göndererek:

Bizans imparatoru ile aramizda mevcut olan

bozulmaz dostluk ve sevgiyi pek iyi bilirsin. Bu dostlugu bozmaya ve

Bizanslilara büyük zararlar yapilmasina sebep olma. Bizimle Bizanslilar arasinda

nifak ve düsmanlik sokmaya çalisma. Bunun için avlamakta oldugum avi bana teslim

et. Bunu yapmayacak olursan, dostlugu birakarak düsmanligi ele alacagim. Kisa

bir zaman içinde sehri zapt edip halkini esir edecegim, senin hayatina da son

verip düsmanlarimi avucumun içine alacagim. dedi. Bu açik tehdide karsilik

Selanik valisi Dimitnos Leondarios su yumusak cevabi verir:

Ey padisah, pekâla bilirsin ki, ben despot degil

bir kulum. Yalniz Bizans Imparatorunun kulu degil, ayni zamanda senin de

kulunum. Zira sen, onun evladi makamindasin. Tarafinizdan sadir olan bu emrin

icrasi ve neticeye erdirilmesi size ait bir keyfiyettir. Halbuki benim de

vazifem cereyan eden hali imparatoruma haber vermektir. Sunu da biliniz ki,

imparatorun himayesine siginan ve bir atmacanin takip ettigi keklik gibi,

hayatini kurtarmak isteyen zât, alelâde Türklerden biri degildir. Haber aldigima

göre o senin kardesindir. Zaten alelâde biri olsa dahi yine imparatorun izni

olmadikça onu size veremezdim. Bu sebeplerden dolayi âbidane istirham ediyorum,

biraz sabr ediniz. Ben, su dakikada cereyan eden vak'alari imparatora yaziyorum.

Bu hususta emir vermek ona aittir. Ben ise verilecek emri ifa edecegim. diyerek

padisahtan özür diler.

Validen bu sekilde bir cevap alan Çelebi Sultan

Mehmed, imparatora müracaat ile Mustafa Çelebi'nin kendisine teslim edilmesini

ister. Bu istek karsisinda Bizans Imparatoru Manuel, Çelebi Mehmed'e gönderdigi

mektubunda:

Sen benim evladim, ben de baban makaminda olmayi

kabul ederek ahd ettik. Eger ettigin yemini tutmak istemiyorsan haksiz olani

Allah'in adaleti cezalandirir. Bana iltica edenleri teslim hakkindaki teklifini

yapmak degil, dinlemek bile istemem. Bununla beraber, biz Hiristiyanlarin itikad

ettigimiz ekanim-i selâse (Hiristiyanlik'taki üçlü ilâh sistemi)'ye yemin ederim

ki, hükümdarligin devam ettikçe ve sen hayatta bulundukça mülteci Mustafa ile

arkadasi Cüneyd hapishaneden çikmayacaklardir. Sen bu dünyadan göç ettikten

sonra talihleri ne ise o olsun. Eger isin böylece halline razi degilsen

istedigin gibi hareket et. sözleri ile Mustafa ve Cüneyd'in teslim edilmesi

teklifini red eder. Bu arada, Selanik valisinden de Mustafa ile Cüneyd'in

kendisine gönderilmesini ister.

Mektuptaki ifadelerden anlasildigina göre

Imparator, gerek Sultan Mehmed, gerekse ondan sonra gelecek olan Osmanli

hükümdarlarina karsi bunlari, hem bir koz, hem de bir emniyet subabi olarak

kullanmak arzusunu tasimaktadir. O, bu arzusunu açikça dile getirmese bile

hükümdarligin devam ettikçe... demek suretiyle zimnen buna isaret

etmektedir.

Sultan Mehmed, daha ileri gitmeyerek imparatorun

teklifini kabul eder görünür. Selanik kusatmasini da kaldirarak Edirne'ye döner.

Imparator, Istanbul'a getirilen Mustafa ile Cüneyd'i ve maiyetlerindeki otuz üç

kisiyi Limni adasina gönderir.

Bu mültecilerin masraflari için Osmanli Devleti,

her sene üç yüz bin akça vermeyi, buna karsilik imparator da Çelebi Mehmed

hayatta kaldigi müddetçe Mustafa'yi serbest birakmamayi ve Mehmed'in

haleflerinin Bizans'a karsi takinacaklari tavra göre hareket etmeyi taahhüd

ediyorlardi.

Bu hadiselerden sonra Çelebi Mehmed, Mustafa

Çelebi'ye yardim edip asker veren Eflâk topraklarina akinlar yaptirmak suretiyle

intikamini almis oluyordu.

Çelebi Sultan Mehmed, 1420 yilinda Istanbul yolu

ile Anadolu'ya geçmek üzere gelir. Bu arada Bizans casuslari, padisahin

Anadolu'daki islerini bitirdikten sonra Istanbul'u almak üzere kusatacagi

haberini getirmislerdi. Bu haber üzerine Bizans'in bazi ileri gelenleri, padisah

Istanbul yolu ile Anadolu'ya geçerken yolda yakalanip tevkif edilmesini

imparatora teklif ettiler. Fakat Imparator Manuel, bu teklifi kabul etmez.

Bununla beraber bu haber yüzünden ihtiyatî bir tedbir olmak üzere Çelebi Sultan

Mehmed'i karsilamak için çocuklarini da göndermez. Ama Bizans ileri

gelenlerinden birçogunu padisahi karsilamak ve hediyeler takdim etmek üzere

gönderir. Elçiler, Çelebi Mehmed'i sehir disinda karsilayarak Bogaz kenarinda

Çifte sutun (Besiktas) denilen yere kadar kendisine refakat ederler. Dolmabahçe

ve Tophane sahillerine gelen padisahi, burada üç sira kürekli kadirgada bulunan

imparator bizzat kendisi karsiladi. Padisaha tahsis edilen gemi ile imparatorun

gemisi yanyana olmak üzere Üsküdar'a geçtiler. Çelebi Sultan Mehmed, burada

karaya çikarak çadira iner. Aksam olunca maiyyeti ile birlikte Izmit tarafina

hareket ederek Bursa'ya gelir.MEHMED ÇELEBI'NIN VEFATI

Mehmed Çelebi, kisi Bursa'da geçirdikten sonra 1421

yili ilkbaharinda Gelibolu yolu ile Edirne'ye döner. Bir ara Edirne civarinda

tertipledigi bir av sonunda ormandan çikan bir domuzu takip ederken ani bir felç

geçirerek baygin bir sekilde attan düser. Derhal Edirne sarayina tasinan Mehmed

Çelebi'nin durumundan süphelenen asker, büyük bir heyecana kapilmis ise de bu

heyecani yatistirmaya muvaffak olan devletin ileri gelenleri onu hayatta ve

saglikli imis gibi gösterebilmislerdi. Hükümdarlarinin hayatta ve saglikli

oldugunu gören asker ise sevinmisti.

Padisahin hastalandigi Bizans Imparatoru Manuel

tarafindan haber alininca, güya hatir sormak için bir elçi göndermisti. Çelebi

Sultan Mehmed, gelen Bizans elçisini kabul etmemis ve birkaç günden beri hasta

oldugunu, bu bakimdan iyilestikten sonra görüsebileceklerini söylemisti. Fakat

bu hastalikta kurtulamayacagini anlayinca vezirleri olan Bayezid, Ibrahim ve

Haci Ivaz Pasalari davet ederek kendileri ile gizlice görüsmüstü. Bu görüsmede,

Amasya valisi olan büyük oglu Murad'in hemen davet edilip hükümdar ilan

edilmesini vasiyet etmisti. Bu vasiyetinde ayrica, hükümdar olacak olan oglu

Murad'in, küçük kardeslerini öldürmemesi için de bunlarin imparatorun yanina

gönderilmesini bildirmisti. Bu görüsmeden sonra Murad'a haber verip onu davet

etmek üzere Elvan Bey süratle yola çikarilmisti. Kararin ertesi günü hastaligi

son haddine vararak aksam üzeri vefat etti. Cemaziyelevvel 824 (Haziran 1421)

tarihinde meydana gelen vefatin günü hakkinda farkli görüsler bulunmaktadir.

Behcetu't-Tevârih'te bu tarih 23 Cemaziyelevvel 824 (26 Mayis 1421) olarak

gösterilmektedir.

Çelebi Mehmed'in, Murad'in derhal getirilmesini

istemesi, ölümü halinde kardesi Mustafa Çelebi'nin imparator tarafindan

saliverilmesi endisesi idi. Çünkü imparator ile yapilan antlasmada kendisi

hayatta bulundugu sürece kardesinin saliverilmemesi seklinde idi. Halbuki

kendisinin ölümü ile bu sart ortadan kalkmis oluyordu. Bu yüzden de onun ölümü

gizli tutulmustu. Âsikpasazâde'nin ifadesine göre asker padisahi görmek istemis,

devlet erkani ise bir hekimin tedbiri sayesinde onu sagmis gibi askere

göstermeye muvaffak olmustu. Bu arada imparator tarafindan padisaha gönderilen

Leondari Dimitrios, aradan uzun bir süre geçtigi halde huzura kabul edilmedigi

için süphelenmis ve sonunda bir vasita ile padisahin öldügünü ögrenmis. Bu

haberi derhal Istanbul'a bildirmek için yola çikardigi birkaç ulak, yollarin

tamamen tutulmus olmasindan dolayi gidememislerdi. Fakat Leondari, deniz yolu

ile padisahin ölüm haberini imparatora iletmeye muvaffak olmustu.

Çelebi Sultan Mehmed'in cesedi tahnit edilerek

sarayda muhafaza edildi. Böylece hem asker hem de halk kendisini hayatta

biliyordu. Bu arada Murad'in Bursa'ya dogru yola çikmasi bekleniyordu. Murad'in

Bursa'ya geldigi haberi üzerine padisahin Anadolu'ya bir seferinin olacagi,

fakat rahatsiz bulundugu için yalniz basina gidecegi söylenerek cenaze Anadolu

sahiline geçirildi. Onun ölümünü bildirmemek için pek çok tedbir alindi. Böylece

vefati yaklasik 40 gün kadar saklanabildi. Padisahin cesedi, Bursa'da daha önce

insa ettirdigi Yesil Türbe'ye defn edildi. Çelebi Sultan Mehmed'in bu tarihte 43

veya 47 yaslarinda bulundugu kabul edilmektedir.

Kaynaklarin verdigi bilgiye göre Çelebi Sultan

Mehmed, beyaz yüzlü, kara gözlü, kara ve çatik kasli, sik sakalli, açik alinli,

genis omuzlu, orta boylu, uzun kollu ve güler yüzlü bir hükümdardi. Osmanli

Devleti'ni tek bir idare altinda topladiktan sonraki hükümdarligi hicrî tarihle

7 sene 11 ay ve birkaç gün, miladî takvim ile de 7 sene 8 ay ve birkaç gün

olmaktadir.

Çelebi Mehmed'in özelliklerini kaynak eserlere

istinaden veren Uzunçarsili, onun hakkindaki kanaatlerini su ifadelerle

aktarmaktadir:

Çelebi Mehmed, ne babasi Bâyezid ve kardesi Musa

Çelebi gibi sert, ne de diger kardesi Süleyman Çelebi gibi yumusak ve kayitsiz

idi. O, makul hareket eden, sabirli, azim ve irade sahibi, sözüne ve vaadine

sadik, nazik, vakur ve ciddi bir hükümdardi. Yalniz dostuna degil, düsmanlarina

da kendisini sevdirerek itimat telkin etmis ve kendisini saydirmistir. Çelebi

Mehmed hakkinda Osmanli tarihlerinden baska yabanci kaynaklar da iyi sehadette

bulunmaktadir. Zamaninin olaylari gözden geçirilince bu kanaatte isabet oldugu

anlasilir. Iyi görüsü, vaziyeti kavrayarak istedigini ve vaziyeti ona göre

ayarlamasi, duruma göre uysal davranarak ileri gitmeyisi, seri hareket etmesi de

kendisini en tehlikeli gailelerden basari ile çikarmistir. Küçük-büyük 24

muharebede bulunarak kirka yakin yara aldigi rivayet edilmektedir.

(Netâyicu'l-Vukuat, I, 36).

Annesi, Germiyanoglu Süleyman Sah'in kizi Devlet

Hatun olan Mehmed Çelebi, Osmanli Devleti'ni, karsilastigi büyük bunalimlardan

basari ile kurtaran bir sahsiyettir. O, sehzadeler mücadelesinden galip çikarak

devletin birligini saglamisti. Onun en büyük emeli, babasi zamanindaki

topraklari tekrar ele geçirmekti. Bu gaye için çaba sarf etmis ve büyük ölçüde

de muvaffak olmustu. Daha önce sözü edilen Venediklilerle yapilan deniz

muharebesi bir tarafa birakilacak olursa Bizans ve diger devletlerle dostane

faaliyetlerde bulunmustur. O, Memlûklular ile de dostça geçinmisti. Karamanoglu

Mehmed Bey'in 822 (1419) yilinda Memlûk ordusu tarafindan esir edilerek

Kahire'ye götürülmesi üzerine, Karamanlilar'in, Kayseri'nin zapti konusundaki

tesviklerine aldirmayan Mehmed Çelebi, dostlugu bozmamis ve sonucu belli olmayan

bir maceraya atilmamistir. Yerli ve yabanci hemen bütün kaynaklar, Çelebi

Mehmed'in dirayetinden, sebatkârligindan ve iyi ahlâkindan bahs ederler. Hammer,

onun hakkinda sunlari yazar:

Hayir ve din isleri ile ilgili müesseseler meydana

getirmekte söhretli Selçuk sultani Birinci Alaeddin ile boy ölçüsebilecek olan

Birinci Mehmed; din âlimleri ve genellikle Kur'ân'a gönül vermis olanlar

hakkindaki cömertligi bakimindan da Misir sultanlari ile rekabet edebilir.

Osmanli hükümdarlari arasinda ilk defa olmak üzere Anadolu ve Suriye yolu ile

Mekke ve Medine'ye giden hacilar kervani ile bu iki kutsal sehrin fakirlerine

dagitilmak üzere Sürre adi ile altin olarak bir miktar akça gönderen

odur.

Günümüz yabanci tarihçilerinden biri olan Norman

Itzkowitz, Çelebi Sultan Mehmed'den bahs ederken sunlari söylemekten kendini

alamaz:

Tek yönetici oldugu zaman I. Mehmed'in (1413-1421)

hükümranliginin basarisini belirgin kilan ihtiyatlikti. Timur'un oglu Sahruh'un

gücü geri plânda agirligim hissettirdigi sürece Mehmed, topraklarini geri almis

bulunan Anadolu beylerine karsi askerî harekata girisemezdi. Osmanli tahtinda

gözü olanlarin, Bizans destegine tabi olmalari sebebiyle de Kostantiniye ile

iliskilerini yumusak tuttu. Iç isyanlar, taht kavgalari ve idarî meselelerle

sürekli taciz edilen Mehmed, basariya götürmeyi düsündügü yeniden yapilanma

tesebbüslerini engelleyecek herhangi bir genel Avrupa tepkisini canlandirmama

dikkatini gösterdi. Böylelikle onun kisa, ama hayatî önemdeki hükümdarligi,

Osmanli topraklarinin tamamen çözülmesini önleyen bir koruyuculuk faaliyeti olma

basarisina erdi.

Bazi tarihçiler tarafindan devletin ikinci kurucusu

olarak kabul edilen Çelebi Sultan Mehmed, çocuk denecek yastan beri üzerine

almak zorunda kaldigi büyük mesuliyetlerden dolayi son derece yipranmisti.

Vücudunda kirk kadar muharebe yarasi tasiyordu. Bitmek tükenmek bilmeyen

gailelerle karsilasmis ama bütün bu gailelerin hakkindan gelmesini bilmistir.

Bununla beraber babasi Yildirim Bâyezid'in son yillarda eristigi güce

erememisti.

Çelebi Sultan Mehmed'in en büyügü Murad olmak üzere

Mustafa, Kasim, Ahmed, Yusuf ve Mahmud adlarinda alti oglu ile yedi kizi

olmustur. Ogullarindan Kasim ve Ahmed, hükümdarin kendisi hayatta iken vefat

etmislerdi. Çelebi Sultan Mehmed vefat ettigi zaman Murad Amasya'da, Mustafa da

Hamideli (Isparta)'nde sancak beyi olarak bulunuyorlardi. Yusuf ile Mahmud ise

henüz küçük yaslarda idiler. Isparta sancak beyi Mustafa, Ikinci Murad'in

hükümdarligi zamaninda saltanat iddiasina kalktigi için Iznik'te yakalanarak

bogdurulmustu. Yusuf ile Mahmud ise ileride taht kavgalarina sebebiyet

vermemeleri için gözlerine mil çekilerek kör edilmislerdi. Fakat daha sonralari

Bursa'da çikan bir veba hastaliginda ikisi de vefat etmislerdi.

Çelebi Mehmed'in yedi kizindan Selçuk, Hafsa,

Sultan, Ayse ve Hatice hatunlarin ad ve durumlari bilinmekte ise de diger iki

kizinin adi henüz bilinememektedir. Bunlardan Selçuk Hatun, Candarogullari'ndan

Isfendiyar Bey'in oglu Ibrahim Bey ile evlenmisti. Ibrahim Bey'den çocuklari

olan Selçuk Hatun, kocasinin ölümü üzerine Bursa'ya dönmüstü. 890 (1485) yilinda

epey yaslanmis olarak vefat etmistir. Hafsa Hatun, Çandarzâde veziriâzam Ibrahim

Pasa'nin oglu Mahmud ile evlenmis ve 847 (1443)'ten sonra Hacca giderek Mekke'de

vefat etmistir. Sultan Hatun, Isfendiyar Bey'in diger oglu Kasim Bey ile

evlenmistir. 848 (1444) de vefat etmistir. Çelebi Mehmed'in diger kizlarina

gelince bunlar, Ikinci Murad'in hükümdarligi zamaninda Karamanogullari'ndan

Ibrahim, Isa ve Ali Beyler ile evlenmislerdi. Kizlardan biri de Varna

muharebesinde sehid olan Karaca Bey ile evlenmistir.SULTAN MEHMED'IN HAYRATI

Çelebi Sultan Mehmed, kendisinden önceki Osmanli

hükümdarlari gibi vatandaslarini (tebeasini) gözeten, onlar için imkânlar

hazirlamaya çalisan bir hükümdardi. Bu bakimdan günün ekonomik, sosyal ve dinî

sartlarinin gerektirdigi ihtiyaçlari karsilamak için gayret sarf ediyordu. Bunun

içindir ki o, fakir, kimsesiz ve hatta yolculari doyurmak için imâretler insa

ediyordu. O, sadece bununla da iktifa etmiyor, ayni zamanda ve özellikle cuma

günleri fakirlere ve yoksullara yemek yediriyordu. Nitekim Hoca Saadeddin

Efendi'nin her cuma günü fukarayi it'am ve ehl-i ihtiyaca in'am-i amm edüb

dedigi Çelebi Sultan Mehmed, cami, medrese ve çarsilar insa edip onlara vakiflar

tahsis ediyordu. O, babasi Bâyezid ve dedesi Murad gibi kendisinden önce geçen

hükümdarlar gibi devletin iki baskenti olan Bursa ve Edirne'yi camilerle

süslemisti. Cülusundan kisa bir müddet sonra, Edirne'de Emir Süleyman'in

temelini attigi, Musa Çelebi'nin ancak pencerelere kadar insa ettirebildigi

camiyi (Eski Cami) tamamlamisti. Filibe yolu üzerinde ve Meriç sahiline yakin

bir yerde insa edilen bu camiye vakf olmak üzere de Edirne'deki Bedesten insa

ettirilmisti. Evliya Çelebi, gerek Ulu Cami diye isimlendirdigi bu cami (Eski

Cami), gerekse bundan önceki cami hakkinda söyle demektedir: Edirne'de bundan

ulu ve ruhaniyetli cami yoktur. Gerçi bundan kadim Mihal köprüsü dibinde

Yildirim Han Camii vardir. Fakat Timur-i bî nûr (Nursuz Timur) hadisesinde bu

cami na tamam kalmagla onu da Çelebi Sultan Mehmed itmam edüb sevabini babasi

Yildirim Han ruhuna hibe etmisti.

Sultan Mehmed, dedesi Murad Hüdavendigâr'in

Bursa'da baslatip Yildirim Bâyezid'in yarim biraktigi büyük ve hasmetli camii de

tamamlatmistir. Büyük harcamalarla ortaya çikan bu cami, yirmi bes bölmeye

ayrilmis olup bunlardan yirmi dördü birer kubbe ile örtülmüstür. Yirmi

besincinin ortasinda yüksek ve çevresi yirmi ayak tutan yuvarlak bir pencere

vardir. Pencerenin altina cami içinde genis ve kare seklinde bir havuz tesadüf

eder. Bursa Camii, Istanbul ve Edirne camilerinden bu havuzla ayird edilir.

Istanbul ve Edirne'deki camilerden hiç birinin yukaridan penceresi olmadigi gibi

berrak ve devamli akan bir suyun verdigi serinlik te yoktur. Eskiden, kuslarin

cami içine girip yuva yapmalarina engel olmak üzere açik olan yerlere bakir

tellerden bir kafes yapilmisti. Havuzda da dülger baliklari yüzermis. Minberin

oymalari çiçek, meyve, yaprak ve hatta ince islenmis elbise yakalari seklinde

idi. Osmanli ülkesinin mukaddes mabedleri arasinda sadece Sinop Camii'nde buna

benzer bir minber vardi. Temeller, dibinden bir insan boyu kadar yaldizlanmisti.

Duvarlara da el-Esmau'l-Hüsna naks edilmisti. Binanin iki ucunda iki minare

yükselir.

Sultan Mehmed, Bursa ve Edirne'de iki büyük camii

tamamlatinca, Asya'daki merkezinde yeni bir cami yaptirmaya basladi.

Yesil-îmâret Camii adi ile söhret bulan bu mabed, gerek yapilisinda kullanilan

mermerlerin az bulunusu, gerek onu süsleyen oymalarin inceligi bakimindan, Bursa

sehrinin baslica güzelliklerinden biridir. Bu camiin duvarlarinin bütün

cephelerindeki renkli mermerler, kapi ve pencerelerin içine takildigi kirmizi

mermerler üzerine islenmis yazilar, kapi süsleri göz alicidir. Camiin içini

bezeyen çiniler de pek nefistir. Bunlarin üzerine yazilmis Kur'an âyetleri

fevkalâde güzeldir. Kirmizi mermerden oyulmus mihrabin zerafeti, karsisindaki

kapinin güzelligi ile boy ölçüsebilir. Zamaninda kubbeler ile minareler yesil

çini ile kaplanmis olduklarindan, bu çiniler güneste zümrüt gibi parlar ve

yapiya periler sarayi görünümünü verirmis. Bundan dolayi bu cami Yesil imâret

adini almistir.

Caminin yaninda Çelebi Sultan Mehmed'in türbesi

bulunur. Sekiz köseli bir sekilde olan bu türbe, çok güzel bir bahçenin

ortasindadir. Yapinin duvarlari, distan ve içten yesil çini ile kaplanmistir.

Bunun sekiz yönünde, gök renginde bir zemin üzerine gümüs harflerle yazilmis

Kur'an âyetleri bulunmaktadir. Bu iki yapinin yakininda Birinci Mehmed, bir

medrese ile yoksullar için bir imâret tesis ve her ikisine de padisahlara layik

bir cömertlikle gelir (vakif) tayin etmistir.

Çelebi Sultan Mehmed'in Yesil Camii, bu padisahin

sultanlik çaginin bir belirtisi olarak günahtan sakinma ve sanat sevgisinin

maddi ve devamli bir delilidir. Sultan Mehmed'e Çelebi ünvaninin verilmesi

onun buyrugu ile yapilan anitlardaki sanat sevgisinden ve ince zevkten

dolayidir. Bu mânâda kendisine Çelebi hükümdar denmistir.

Kaynak: Osmanli tarihi

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

bluemoon24 isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Süleyman Çelebi dönemi ve sehzadeler

Serbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler Süleyman Çelebi dönemi ve sehzadeler Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Nizâm-i âlem için, kardesi Musa Çelebi'yi de bertarafedip 1413 yilinda Edirne'de tek basina tahta geçip idareyi ele aldigi zaman Osmanli ülkesinde genel bir sevinç ve memnuniyet havasi esmeye basladi. Özellikle ordu, büyük bir cosku ile onu alkislamaktan geri kalmadi. Çünkü ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 03:45 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.