Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| IV. MURÂD HAN ve Dönemi Eyyûb Sultan hazretlerinin
türbesinde hocası Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin elinden kılıç kuşandı. Yaşı küçük
olduğu için, devleti bilfiil idâre edemeyeceği görüşü hâkim olarak annesi
Mâhpeyker Kösem Sultan, saltanat nâibesi tâyin edildi.
Tahta geçtiğinde, iç ve dış
işlerdeki karışıklıklar devam ediyordu. İdârî işler karışık olduğundan, Yeniçeri
ve Sipâhi askerleri zorbalığa baş vuruyorlardı. Vasî durumunda olan annesi
Mâhpeyker Kösem Sultanın yardımı ile iş başına kıymetli devlet adamları ve
kumandanlar getirerek, ortalığı düzeltti. İran Şâhı Birinci Abbâs (1588-1629),
Osmanlı hudûdunu geçip, Bağdat'ı işgâl ederek, otuz bin Ehl-i sünnet Müslümânı
kadın, çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirdi. Rus Kazakları ise kayıklarla
Karadeniz sâhilindeki bâzı köyleri yaktılar. 1625'te sadrâzamlığa getirilen
Hâfız Ahmed Paşa, Kazak korsanlarına ve Safevîlere karşı harekete geçti. 1625'te
Köstence'de Kazakların iki yüz elli kayığı batırılarak, dört bin kadarı
öldürüldü. Şah Abbâs'ın Bağdat'taki zulmünün önüne geçmek için 1625'te ordu sevk
edildi. 11 Kasım 1625'te Bağdat yakınlarındaki Azamiyye kurtarılarak, Bağdat
kuşatıldı. Ancak yeniçerilerin isyânıyla Bağdat kuşatmasını kaldıran Sadrâzam
Hâfız Paşa, Irak'ın kuzey ve güneyini işgalden kurtardı.
1 Aralık 1626'da Sadrâzamlığa
getirilen Kayserili Halil Paşa, tekrar başlayan Safevî saldırılarının önüne
geçmek ve Abaza Mehmed Paşanın isyanlarını bastırmak için 4 Aralık 1626'da
sefere çıktı. Serdar Halil Paşanın muvaffakiyetsizliği üzerine 6 Nisan 1628'de
Sadrâzamlığa Hüsrev Paşa getirildi. 22 Eylül 1628'de Abaza Mehmed Paşayı yola
getiren yeni sadrâzam Safevîlere karşı 5 Mayıs 1630'da Mihribân'da, 14 Temmuz
1630'da Cemhâl'da zafer kazandı. İranlılar mağlup olunca, Anadolu'da asâyiş
temin edildi.
Dördüncü Murâd Hanın yaşının
küçüklüğünden istifâde eden yeniçeriler, İstanbul'da zorbalıklarını ve ahâliye
kötü muâmeleyi artırdılar. Sadrâzam Hüsrev Paşanın azlini bahâne eden
yeniçeriler ve sipâhiler ayaklanarak saraya yürüdüler. Yeni sadrâzam Müezzinzâde
Hâfız Ahmed Paşayı öldürdüler (1632). Bundan sonra zorbaların zoru ile sadrazâm
olan Receb Paşa döneminde İstanbul'da karışıklıklar günlerce sürdü. En küçük bir
olayda Receb Paşanın tahrîkiyle harekete geçen zorbalar yeni kelleler
istiyorlardı. Diğer taraftan tahta geçtiği günden îtibâren bütün hâdiseleri
dikkatle tâkip ederek, eşkiyanın elebaşılarını tesbit eden Sultan Murâd Han, 8
Haziran 1632'de devlet idâresini bizzât eline aldı. İsyancıların elebaşısı olan
Topal Receb Paşayı öldürttü. Yeniçeri ve sipâhî ocaklarını sindirerek,
zorbalıkların önüne geçti. Kahvehâneleri ve meyhâneleri kapatarak tütünü ve
alkollü içkileri yasakladı. Emri dinlemeyenlere şiddetli cezâlar verileceğini
îlân edip, sıkı kontroller yaptı ve yaptırdı.
Lehistan Kazaklarının Karadeniz'de
Osmanlı sâhillerine ve Rumeli'de Tuna yalılarına yaptıkları saldırının önüne
geçmek için 1633 Nisanında Lehistan Seferine çıktı. Osmanlı ordusu Edirne'ye
geldiğinde, Lehistan hükûmeti sulh istedi. 1634'te imzâlanan Osmanlı-Lehistan
Antlaşmasına göre; Kazak akınlarına son verilmesi, Leh krallarının Kırım
hanlarına ve Osmanlı sultanına vergi vermesi, esirlerin karşılıklı
değiştirilmesi kabul edildi.
Sultan Dördüncü Murâd Han, Safevî
saldırılarının önüne geçmek için ordunun başında sefere karar verip,
hazırlıkları tamamladı. 18 Mart 1635'te Revan Seferine çıkan Dördüncü Murâd Han,
önceden tesbit ettirdiği zorbalardan yolu üzerindekileri cezâlandırdı. 27 Temmuz
1635'te Revan önlerine ulaştı. Sefer boyunca ordunun başında bulunup, askerlerle
alâkadar olan, kuvvet, heybet ve dehşetinden ürkülen Sultan Murâd Hana ordu
içinde büyük bir emniyet ve hürmet hissi uyandı. 28 Temmuz 1635 gecesi
başlatılan Revan kuşatmasında bütün muhârebe plânları tatbik edildi. Sultan
Murâd Hanın kuşatmanın ilk gecesi yaralanan askerleri ateş hattından geriye
çektirerek hastahâne çadırlarında, cerrahlar tarafından tedâvi ettirip,
ilâçlarının verilmesini emretmesi ve top atışlarında bulunması askerleri
coşturdu. Revan kalesini düşürmek için yapılacak umûmî taarruz öncesinde
Safevîler vire ile teslim olmak istediklerini bildirdiler. 8 Ağustos 1635'te
Revan kale muhâfızı Emirgûneoğlu Tahmasp Kulu Han, Sultan Murâd Hana kaleyi
teslim etti. Revan Kalesi tâmir edilip, içine on iki bin asker ve yeteri kadar
cephâne konularak muhâfızlığına Vezir Murtaza Paşa bırakıldı. 11 Eylül 1635'te
Tebriz şehri tekrar zaptedildi. Safevî ordusu, Osmanlılarla meydan muhârebesine
cesâret edemediğinden karşılaşılmadı. Aras Nehri taraflarındaki Zeynelli
aşîretinden bin kadar nüfûsun, Pasin-Erzurum, Tercan-Erzincan taraflarındaki boş
arâzilere iskân edilmesi emrolundu. Van ve Diyarbakır'da kalan Sultan Murâd Han,
Revan Seferine çıkışından on ay sonra 27 Aralık 1635'te İstanbul'a döndü.
Osmanlı ordusunun doğudan ayrılmasıyla; Safevîler, hududa tecâvüz ederek 1 Nisan
1636'da Revan'ı işgâl ettiler. 2 Şubat 1637'de sadrâzamlığa getirdiği Bayram
Paşayı Doğu Seferi serdarlığına tâyin eden Sultan Murâd Hanın kendisi de
hazırlıklara başladı ve 8 Mayıs 1637'de Bağdat Seferine çıktı. 16 Kasım 1638'de
kuşatmanın başladığı sırada Pâdişâhtan, daha önce ele geçirilmiş bulunan İmâm-ı
A'zam türbesini ziyâret etmesi istendi. Ancak Sultan; Bağdat, sapıkların pis
ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce İmâmı ziyâretten hayâ ederim. cevâbını
verdi. Derhâl tertibât alarak muhâsaraya başladı. Şehirde Bektaş Han Türkmen'in
kumandasında 40.000 kişilik bir Safevî garnizonu bulunuyordu. Şâh Sâfî ise, atlı
kuvvetleriyle Kasr-ı Şîrîn'de olup Osmanlı muhâsarasını gün gün tâkip etmesine
rağmen müdâhaleye cesâret edemiyordu. Sultan Murâd Han, 12.000 sipâhiyi İran
içlerine sokup Şehriban bölgesini çiğnettiği hâlde, Şâhı savaş meydanına
çekemedi. Şâh, Bağdat'taki büyük kuvvetlerine güveniyor, Pâdişâhın muhâsaradan
bıkınca çekilip gideceğini zannediyordu.
Pâdişâhın ve seksen altı yaşındaki
şeyhülislâm Yahyâ Efendinin de ön safta olduğu bu kuşatmada dehşetli vuruşmalar
oldu. Muhâsaranın otuz yedinci gününde ön saflarda yalın kılıç kahramanca
çarpışarak askeri coşturan Sadrâzam Tayyar Mehmed Paşa, birkaç kuleyi ele
geçirdiği sırada alnından vurularak şehit oldu. Yerine sadârete getirilen
Kemankeş Mustafa Paşa, selefi gibi gayret edip birkaç kuleyi daha ele geçirdi.
Bu muvaffakiyetler üzerine muhâsaranın otuz dokuzuncu günü umûmî taarruza karar
verildi. Sabah erkenden başlayan şiddetli hücum karşısında kale teslim
oldu.
Böylece on dört sene on bir ay önce
bir ihânet sebebiyle Safevîlerin eline düşen Bağdat artık kesin olarak Osmanlı
idâresine geçti.
Sultan Dördüncü Murâd Han, ilk iş
olarak İmâm-ı A'zam ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kabr-i
şerîflerini ziyâret etti. Bu büyük zâtların türbeleri, sapık düşünceli Safevîler
tarafından tahrip edilmiş ve eşyâları yağmalanmıştı. Pâdişâh emir verip bütün
kabirlerin ve eserlerin tâmirini bildirdi. Şeyhülislâm Yahyâ Efendiyi de, bu
işlere nezâret etmekle vazîfelendirdi. Bu zaferden sonra Bağdat fâtihi diye
anılan Dördüncü Murâd Han ordu ile Sadrâzam Mustafa Paşayı Bağdat'ta bırakarak
İstanbul'a döndü. Sadrâzam Kemankeş Mustafa Paşa, büyük bir kuvvetle İran
içlerine doğru harekete geçtiği sırada Şâhın barış isteği ile gönderdiği elçiler
geldi. Sadrâzam Kemankeş Mustafa Paşayla İran murahhasları Saru Han ve Muhammed
Kuli Han arasında yapılan görüşmeler sonrasında, aşağı yukarı bugünkü Türk-İran
sınırının tesbit edildiği Kasr-ı Şîrîn Antlaşması imzâlandı (17 Mayıs 1639). Bu
antlaşmaya göre; Bağdat, Basra ve Şehr-i zûr havâlisinden mürekkep Irak-ı Arap
Osmanlılarda, Erivan Safevîlerde kaldı. Ayrıca Safevîlerin gerek Irak, gerekse
Kars, Ahıska ve Van taraflarına saldırmayacakları, Eshâb-ı kirâmı
kötülemeyecekleri de antlaşma şartları içinde yer almıştı. Sultan Murâd Han,
doğuda İran'la meşgulken, batıdaki hâdiselerden de günü gününe haber alıyordu.
Bilhassa Venediklilerin hudut tecâvüzlerine karşı bu Cumhûriyetle bütün ticârî
münâsebetlerin kesilmesini ve hemen savaş açılmasını emretti. Ancak bu sırada
damla hastalığından muzdarip bulunan Sultanın durumu ağırlaştı. Bunun üzerine
Dîvân, emri çeşitli bahânelerle on üç gün geciktirdi. Bu arada Venedik elçisi
gelip, dîvânın bütün şartlarını kabûl etti ve savaş durduruldu.Nitekim çok
geçmeden pâdişahın hastalığı daha da artarak 8/9 Şubat 1640 günü, güneş
battıktan sonra İmâm Yûsuf Efendi Yâsîn-i şerîf okurken vefât etti. Sultanahmed
Câmii avlusunda Şeyhülislâm Yâhya Efendinin imâmlığında müezzinlerin Er kişi
niyyetine! nidâları ve Müslümanların gözyaşları arasında kılınan cenâze
namazından sonra babası Birinci Ahmed Hanın türbesine defnedildi.
Dördüncü Murâd Han Arapça ve batı
dillerine hâkim olup her türlü memleket meselesine vâkıftı. İlmi ve ilim
adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları teşvik
ederdi. Evliyâ Çelebi ve Kâtib Çelebi gibi âlimler, teşvik ettiği kimseler
arasında idi. Kur'ân-ı kerîm okumayı ve ibâdetlerini hiç ihmâl etmezdi. Dedesi
Yavuz Sultan Selim Han gibi o da Hırka-i saâdet dâiresinde Kur'ân-ı kerîm
okurdu.
Ömrünü devlete hizmet ve Allahü
teâlânın emir ve yasaklarına itâatle geçiren bu Türk Hakânı, Ehl-i sünnet
düşmanı Acemlerin pekçok iftirâlarına mârûz kaldı. Bunlar kendilerinde bulunan
zilletleri bu büyük pâdişâha da bulaştırmaya kalkıştılar. İnsanlara zulüm
ettiğini ve içki içtiğini söylediler. Halbuki devrin kaynaklarında Murâd Hanın
içki içtiğine dâir en küçük bir bilgi yoktur.
Birçok târihçinin Kânûnî sonrası en
büyük Osmanlı pâdişâhı olarak kabûl ettikleri Dördüncü Murâd Han, hep dedesi
Yavuz Sultan Selim Hana benzemeye çalışırdı. Gerçekten de birçok vasıfları
onunla uyuşurdu. Fakat Yavuz'un sâhip olduğu kıymetli devlet adamlarına ve
tecrübeye mâlik değildi. Tahta geçtiğinde hazine bomboştu. Vefâtında ise, on beş
milyon altın olup, gümüş paranın haddi hesâbı belli değildi. Avrupa baştan başa
istihbârat ağı ile örülmüştü. Avrupalıların en gizli sırları, Osmanlı Sarayına
gününde ulaşıyor ve ona göre vaziyet alınıyordu. Tahta çıktığında neye yaradığı
belli olmayan yüz bin yeniçeri varken, vefâtında itâat altına alınmış otuz beş
bin yeniçeri bulunuyordu. Dördüncü Murâd Han, bozulmuş devlet nizâmını yoluna
koymak için mülâzimlikleri kaldırdı. Timar sistemini yeniden düzene koydu.
İsrâfın önüne geçmek için kânunlar çıkarttı. Sipâhilerden zorbalıkla ele
geçirdikleri evkâf idâresini ve diğer hükûmet hizmetlerini aldı. Sipâhileri
intizam ve itâat altına alarak, bunların ve bir takım bozguncuların toplandığı
yerler olan kahvehâneleri kapatarak âsâyişi temin etti. Yeniçerilik tahsisâtının
şuna buna yemlik olması sûistimâlini kaldırarak, yeniçeriliği ıslhah etti.
Vefâtında içte ve dışta huzurlu ve îtibârlı bir devlet bıraktı.
Sultan Murâd Hanın cesâreti, her
türlü zorluğa tahammülü, keskin zekâsı, hünerleri, askerî dehâsı, atıcılık,
binicilik, silâhşörlükteki başarısı, askerleri ve tebeası tarafından çok takdir
ediliyordu. İki yüz okkalık gürzleri kolayca kaldırır, hızla giden iki atın
birinden diğerine atlar, attığı ok, tüfek mermisinden uzağa düşerdi. Devrinin
bütün silâhlarını en iyi şekilde kullanırdı.
En küçük suçları bile memleketin
selâmeti için cezâlandırmaktan çekinmeyen SultanDördüncü Murâd Hanın merhameti
de çoktu. Savaş esnâsında otağının yanına kurdurduğu seyyar hastahânelerdeki
yaralı ve hastaları ziyâret eder, onlarla yakından ilgilenirdi.Memleketin her
tarafındaki imârethânelerin vakıf şartlarına uygun şekilde çalışması, fakir ve
yetimlerin aç ve açıkta kalmaması için gayret gösterirdi.
Din ve devlet menfaatine iş yapanı
hemen mükâfatlandıran Sultan Murâd Han, pekçok hayırlı işin yanında, Topkapı
Sarayında Revan ve Bağdat köşkü gibi nâdide eserler, köprüler, kervansaraylar,
hanlar ve benzeri hayır eserleri de inşâ ettirdi.
Boğazda yaptırdığı sarayda, oğlu
Muhammed'in doğumunda yedi gece kandiller astırıp şenlikler yapıldığından,
buraya Kandilli denildi. Kavaklar'daki kaleleri yaptırdığı gibi, pekçok şehrin
de surlarını tâmir ettirdi. Bağdat'ı feth edince, İmâm-ı A'zam ve Abdülkâdir-i
Geylânî hazretlerinin türbelerinin tâmirini yaptırdı. Kâbe-i muazzamayı su
basması üzerine; Ankaralı Mehmed ile Rıdvan Ağayı Kâbe-i muazzamayı tâmirle
vazîfelendirdi.
Sultan Dördüncü Murâd Han devrinde
kazanılan zaferlerin yanında pekçok âlim, şâir, târihçi ve sanatkâr yetişerek
kıymetli eserler meydana getirmişlerdir. Bunlardan bibliyografya, târih,
coğrafya sâhasında Kâtip Çelebi ve Vekâyi-nâme sâhibi Topçular kâtibi
Abdülkâdir, Ravdat-ül-Ebrâr ve Zafernâme sâhibi Karaçelebizâde Abdülazîz,
Târih-i Gılmânî sâhibi MehmedHalîfe, teşkilât ve idâre sahasında Koçi Bey
vardır. Yine Erzurumlu Ömer, Nef'i, Azmizâde Mustafa Hâleti, Nâibî, Yahya,
Bahâî, Cevrî ve Fehim-i Kadîm, devrinde önde gelen şâirlerdir. Yine süslü nesrin
on yedinci yüzyıldaki temsilcilerinden Nergîsî de Dördüncü Murâd devrinin
meşhûrlarındandır.Bundan başka şâir olan bu pâdişâhın devrinde halk edebiyâtı
sarayca desteklenmiş, zaferlerine destanlar, ölümüne halk şâirlerince şiirler
yazılmıştır. Bu şâirlerden bâzıları saraya intisap etmişlerdir. Bunların belli
başlıları Kuloğlu, Kâtibî, Kayıkçı Kul Mustafa gibi halk şâirleridir.Yine devrin
tekke edebiyatındaki büyük temsilcisi Aziz Mahmûd Hüdâyî de, bu devrin sahasında
önde gelen şâirlerindendir. Kaynak:
http://membres.lycos.fr/ecdad/osmanli/padi$ahlar/17_muradHan4.php Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |