Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Sonun Başlangıcı : TANZİMAT 17. asrın
Osmanlı bilginlerinden Kâtip Çelebi, "Takvîmü't Tevârih" isimli eserinin sonunda
şöyle der:
"Kişinin
ihtiyarlığına alâmet, saç ve sakal ağarmasıdır. Devletin kocadığına alâmet de,
devleti yönetenlerin, saltanata ve süse düşkünlüğüdür. Ki bu, açık bir çöküntü
eseridir. Devletlerin hayatında, duraklama devresinden sonra bu devre gelir.
Refah, süs ve lükse rağbet fevkalâde artar. Eski hayat tarzı beğenilmez, terk
edilir. Herkes şanını ve ününü artırmak hevesine düşer. Herkes her makama
geçmeye başlar. En yüksek makam ve ünvanlar, belli vasıflar aranmaksızın
dağıtılır. Zevk ve rahat, keyif ve konfor, vazgeçilmez örf ve adetler haline
gelir, tabii görünür. Asker zümresi, savaşın meşakkatlerine rağbet etmeyip, sulh
ve sükûn ister. Savaşmaktan başka her işle uğraşır. Türlü mihnetler gerektiren
memleket işlerine kimse el atmak istemez. Savaştan el çeken asker, halk içinde
gittikçe itibar kaybeder. Düzen bozulur."
Bir anlamda
günümüzün fotoğrafını da kısmen gözler önüne seren bu sözler, Osmanlı'nın
"Duraklama Devri"nden küçük bir kesit. Cihan Devleti'nin kurumlarında ve halkın
yaşayışında görülen bazı hastalıkların bir tarihçi yorumuyla dile
getirilişi.
Kurtarıcılar
ve Reçeteler
Onyedinci
asır, Osmanlı "gaza devleti"nin Avrupa'yı, yani "Diyâr-ı Küfr"ü, "Diyar-ı
İslâm"a çevirme ideallerinin yavaş yavaş değiştiği ve artık yer yer
aksaklıkların görülmeye başlandığı bir dönemdir. Bilhassa yöneticiler arasındaki
siyasi çekişmeler ve iktidar kavgası, ekonominin daralması, paranın değer
kaybetmesi, rüşvetin yayılması, ehil olmayanların rütbe kazanması ve
bürokratların iktidardan pay kapmak için askerleri isyana sürüklemeleri, ülkeyi
içinden çıkılmaz badirelere sürükler. Ortam öylesine güvensizleşmiştir ki,
padişahlar devlet işlerini emanet edecek ehil insanlar bulamazlar. Diğer
taraftan devşirme ve dönme bürokratlar kendi çıkarlarını halkın isteklerinden
üstün tutmaya başlamıştır. Öyle bir an gelir ki, II. Mahmud, halkla el ele
vererek kendi ordusu olan Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırma durumunda
kalır.
Kâtip
Çelebi'den bir yüz yıl sonra Osmanlı Ülkesi'nde toplumsal hastalıklar da
gizlenemeyecek ölçüde artar. Ve başlayan çözülmeyle birlikte "kurtarıcılar" da
zuhur eder. Askerî, idarî, ticarî ve siyasî alanlarda kötü gidişi durdurmak için
"reçete"ler hazırlanmaya başlanır.
Bu dönemde,
Osmanlı bürokrasisi Avrupa'ya bir başka gözle bakmaya başlamıştır. "Lale Devri"
batılılaşma hareketlerinin dönüm noktasıdır. Padişah Üçüncü Selim'in açtığı
çığır, İkinci Mahmud ve Abdülmecid ile hız kazanır. Ama bu çığır, ciddi çelişki
ve tutarsızlıkları olan, bu haliyle memleketi nereye götüreceği meçhul bir
çığırdır. Avrupa'yı örnek alanlar, iddialarının aksine, bilim ve teknik alanında
değil, kültür ve siyasette, eğlence ve sefahatta taklitten öte gidememektedir.
Avrupa'ya okumaya gönderilen öğrenciler, sömürgelerden zulümle elde edilen
servetler sayesinde zenginleşmiş kentleri görünce komplekse kapılırlar. Kendi
ülkelerinin içerisinde bulunduğu problemlerin gerçek sebeplerine inmeden,
cazibesine kapıldıkları "gardrop Avrupacılığı"nı ülkelerine taşımaya
kalkışırlar. Bürokrasiden kılık-kıyafete, eğitimden eğlenceye bir dizi reformlar
yapılır. Artık Osmanlı'nın simgesi sarığın yerini fes, şalvarın yerini setre
pantolon alır. Fransız mürebbiyeler tutulur, alafranga hayat tarzı Osmanlı
konaklarına girer. Tercüme furyası başlar. Mekteplerde, basın dünyası ve
edebiyatta Fransız modası ağır basmaktadır.
Yaban Arısı
Sürüleri
Diğer
taraftan, bir takım mahfillerin desteğiyle sesini fazlasıyla duyurabilen Batı
hayranı bir yazar-çizer ve gazeteci kuşağı vardır. Bunlar, geleneklerle alay
eden tiyatro eserleri, kendi medeniyetiyle hesaplaşma iddiasında makaleler,
hikayeler ve romanlar yazmaya başlar. Onlara göre yeryüzünde insanca yaşama
zemini sağlayan tek medeniyet Avrupa'nınkidir. Bizimkine gelince: bir an evvel
terk edilmesi gereken köhne bir mağara!..
Avrupa,
Jöntürkler denilen bu gençler sayesinde büyük bir fırsat yakalamıştır. Tarihî
düşmanını kendi içinden vuracak elemanlar yetiştirmek artık kolaydır.
Jöntürkler'e her türlü imkan sağlanır. Onları batılılaşma adına Avrupa'nın
çıkarlarına hizmet edecek birer nefer olarak yetiştirirler. Özellikle Fransa'da
eğitilen ve çeşitli Osmanlı düşmanı mahfillerce finanse edilen bu gençler,
deneysel bilimin dışındaki her şeyi reddeden birer pozitivizm aşığı olarak
ülkeye dönerler ve çıkardıkları dergi ve gazetelerle "gerici" diye
nitelendirdikleri kurumlarla mücadeleye başlarlar. Bir yabancı uzman şu tarihi
tespitlerle olayın vahametini ortaya koyuyor:
"Her yeni reform Avrupa'dan alınıyordu. Avrupa, sanki seli önleyen
bentlerin yıkılmış olduğunu görüp, kendi pis tabakasını Osmanlı Devleti'ne
boşalttı. Ahlâksız ve sefihler, adalet kaçkınları ve pervasız maceracılar, yaban
arısı sürüleri gibi Osmanlı'nın çürük yapılı vücudunu avlayıp yemek için
üşüştüler. Türkiye Avrupa 'dan medeniyet istemişti, Avrupa ise ona kötülüklerini
gönderdi."
Her
Şeye Rağmen Batılılaşma: Tanzimat
Cemil Meriç Tanzimat'ı, "uçuruma açılan tereddiler dehlizi";
Tanzimatçıları da "gafil bir entelijansiya, sirenlerin şarkılarını dinleyerek
diyar-ı küfre yelken açanlar" diye tasvir eder. Şu tesbitler de ona aittir: "Avrupa'da okuyan, Tercüme Odası'nda yetişen, yeni bir dünyanın
iğvalarına herkesten çok maruz bulunan entelijansiya (aydınlar), halktan koptu.
Sonra başsız kalan kitle, ihtişamlı mazisinden uzaklaştırılmaya çalışıldı." Bir
batılı olarak B. Shaw'ın tesbiti de ilginç:
"Tanzimat, eski kurumların korunması ve onarılmasına yönelik geleneksel
Osmanlı reform kavramı yerine, bu kurumların -bazıları Batı'dan ithal edilmek
üzere- yenileriyle değiştirilmesini öngören modern reform kavramını getirdi." Peki başarı? Yıkılanların yerine konulanlar Osmanlı'yı kurtarmış mı?
Cevabı başka bir Batılı, Henry Coston veriyor:
"Osmanlı Devleti'nin devamı için ne olursa olsun Batı'ya bağlanma eğilimi
olan Tanzimat, devletin varlığını ve geleceğini Batı'nın ipoteğine koymakla
sonuçlanmış bir harekettir."
Peki kimdi bu
bir milletin ve bir dünya devletinin geleceğini düşmanının ipoteğine koyan
Tanzimatçılar? N. Fazıl'ın nitelemesiyle "Ucuzcular. Doğu'yu kaybetmiş, Batı'yı
bulamamış çeyrek aydınlar."
Her şeye
rağmen Batılılaşma projesi olan Tanzimat'ı bilmem ki günümüzdeki her şeye
rağmen Avrupa Topluluğu çalışmalarıyla benzeştirebilir miyiz?
Müslümana Kim
Merhamet Eder?
Tanzimatçılar,
yeni bir Osmanlı milleti oluşturmak için yüzyılların geleneği teba ve reaya
(müslüman ve gayri müslim ahali) arasındaki farkları kaldırırken, sadece
hıristiyan Avrupa'nın gözüne girmeye çalışmışlardı. Görünüşte günümüzün
yaklaşımıyla çok demokratça olan bu hareketleriyle, aslında müslüman ahaliyi
gayri müslimlerin tasallutu altına düşürmüşlerdi. Çünkü Batılı devletler ve
çeşitli lobiler, gayri müslimlerin haklarını koruma adına Devlet-i Aliyye'nin iç
işlerine müdahale etme cüret ve cesaretini böylece
yakalamışlardı.
Hilmi Ziya
Ülken'in dediği gibi, "Tanzimat, Batı milletlerinin gerçekleştirdikleri
hürriyet, eşitlik, demokrasi ideallerinin bir cinsten (homojen) bir millet
içinde gerçekleşmesinden çok, yabancı müdahalesinden faydalanan ve ayrılmak
isteyen azınlıkların işine yarayan bir vasıta olarak kaldı. Devlet, Tanzimat
ruhuna uygun olarak azınlıkları yüksek hizmetlere getirdi. Onlardan tercümanlar,
sefirler, müşavirler hatta pek çok nazırlar (bakanlar) yetişti. Yani Avrupa
Tanzimat'la kaleyi içten fethetti. Şu hale bir bakar mısınız; sadrazamın
(başbakanın) sefaret müşaviri Agop Gircikyan'dı. Sahak Abru, Babiâli (hükümet)
tercüme kalemine getirilmişti. Ovakim Reisyan, Asya adında Ermenice-Türkçe dergi
çıkarırken, Sakızlı Ohennes Paşa Babiâli tercüme odasında bürokrattı. Nafia
nazırı Bedros Hallaçyan'dan sonra, yerine Kirkor Sinopyan getirilmiş, Tomas
Terziyan Mülkiye'de görev yaparken, İsaac Amon Maarif Nezareti istatistik
müdürlüğünü yürütüyordu."
Listeyi
sayfalarca uzatmak mümkün. Bunlar başkent İstanbul'daki bürokratlardı. Taşrada
Anadolu ve Rumeli vilayetlerinde de durum bundan farklı değildi. Eyalet
meclislerinde bölgenin nüfus yapısına göre seçilen meclis üyeleri, gayri
müslimlerin yoğun olduğu bölgelerde yönetimi müslümanlar aleyhine
çalıştırıyorlardı. Ziya Paşa bu konudaki şikayetlerini şöyle ifade eder: "Bir
müslümanın güneş gibi hakkı zahir olduğu halde, memurların ve eyalet
zalimlerinin pençesine düşse halini kime şikayet eder? Gayri müslim teba bir
tokat yese hıristiyan Batı ayağa kalkarken, mazlum bir müslümana kim merhamet
eder? Hiç suçu yokken senelerce mahkûm kalsa davacısı kim olur? Müsavat
(eşitlik) buna mı derler?"
Ahmed Cevdet
Paşa, Tanzimat Fermanı'nın yayımlanmasından sonra halkın; "babalarımızın ve
dedelerimizin kanlarıyla kazanılmış olan mukaddes haklarımızı bugün kaybettik.
İslâm Milleti hakim millet iken, böyle bir mukaddes haktan mahrum kaldı. Ehl-i
İslâm'a bu, ağlayacak ve matem tutacak gündür diye feryat ettiğini yazar ama bu
feryadı duyacak kimseler yoktur.
Avrupalılar
işe yarar Türk bürokratları mason localarına kaydetmişlerdi ve onlardan daha
değişik biçimlerde faydalanıyordu. Tarih nasıl da tekerrür ediyor!.. Sanki dünü
değil de bugünü yazıyoruz. Bugünün dış işleri ve elçilikleri ile o günün
Hâriciye nezareti ve Tercüme Odası... Dışarıdan müdahalelerle devlet adamı
tayinleri yapılarak Devlet-i Âli'nin kurtulacağını sananlar dün ne kadar haklı
idiyseler, bugünküler de o kadar haklılar demektir.
Tanzimat
Paşaları ya da Çöküşün Aktörleri
Mustafa Reşid
Paşa... Tanzimat Fermanı'nın baş aktörü. Kimilerince gelmiş-geçmiş en büyük
başbakan. Büyük, Koca lakaplarıyla da anılıyor. Devrin süper gücü emperyalist
İngiltere'nin Osmanlı Devleti nezdindeki temsilcisi Canning'in yakın dostu.
Canning, Osmanlı'nın Hıristiyan medeniyetine yaklaştırılması için gerekli
reformların yapılmasını sağlamakla görevli bir diplomat.
Canning,
hatıralarında Reşid Paşa için şöyle yazar: "Bir devlet adamı, Türkiye'de ayağını
denk atmayı bilmeli idi. Yabancı bir diplomatla münasebeti şüpheye yol
açacağından, başka birinin evinde gizlice buluşuyorduk. Bu görüşmelerin sonucu
olarak hükümette değişmeler yapıldı. Reşid Paşa'nın her vesileyle dost, güçlü
bir yardımcı olduğuna aklım yattı. Reform meselelerinin çoğunda kafa birliği
ettik."
Kafa birliği
ettikleri nokta, Osmanlıyı tarihi kimliğinden soyutlayıp, Batı'ya yamamaktı.
Altı defa başbakanlığa gelmiş ve dışişlerini Avrupa'ya angaje etmiş bu paşa,
İngiltere'nin desteğini arkasına almıştı. Osmanlı'yı ilk defa Avrupa'ya
borçlandıran da bu adam. Dönemin diğer hariciyecilerine gelince, onlar da batılı
devletlerin İstanbul'daki elçiliklerine dayanarak ve onlardan güç alarak
işlerini yürütüyorlardı. Bunun sebebi ise, çok masumane gözüken fakat o devir
için dehşetli bir gaflet örneği olan şu düşünce: Avrupalılar'ın güvenini
kazanarak, Osmanlı'nın Avrupa'dan atılmasının önüne geçmeye
çalışmak...
Tanzimat
paşalarından Ali Paşa'nın padişaha hitaben yazdığı "Siyasî Vasiyetname"si,
basiretsizliğin en güzel örneklerindendir. Sömürgecilik kavramının idrakine
varamamış bu bürokratın düşüncelerini okurken, bugünümüzü değerlendirmemizin de
yararı var. Ali Paşa şöyle der:
"Avrupa ile
aramızda daha sağlam bağlar yaratmalıydık. Onun maddi çıkarları ile bizimkiler
aynı olmalıydı. Ancak o zaman ülkenin bütünlüğü siyasi hayal olmaktan çıkıp, bir
gerçek olacaktı. Ülkenin varlığının devamı ve savunması ile Avrupa devletlerini
doğrudan doğruya ve maddi yönden ilgilendirmemiz, devletin yenilenmesini ve
zenginlerinin gelişmesini bir zorunluluk olarak düşünecek ortaklara sahip olmak
demekti.
Sultanımıza,
bu yabancı şirketlerin mallarımızı elimizden alacakları söylenecektir. Bu
konuşmaları dinlemeyiniz Efendimiz!.. Tersine Efendimiz, bu şirketler güven ve
koruma unsuru olacaktır. Ortaklarımız olduklarına göre, çıkarları gereği
haklarımızı, malımızı koruyacaklardır. Uluslararası oldukları oranda iş yapma
etkinlikleri de artacaktır. Zengin evin kâhyası o evi yıkmak ister mi?
Efendilerinin yerine geçmek ister mi?"
Tatmin mi
Teslim mi?
Ne var ki,
Tanzimat Fermanı'nın ilanından kısa bir süre sonra zengin evin değil kâhyaları,
hizmetçileri bile evi yağmaya ve talana başladılar, tuğla tuğla evi söküp
yıkmaya giriştiler. Gün geçtikçe züğürtleşen ev sahibi ise, evi kurtarmak için
gerek yurt içindeki Galata bankerlerinden, gerekse Avrupa ülkelerinden faizle
kredi almaya başladı. Alınan bu krediler ne yazık ki yatırıma dönüşmeden
saraylar, köşkler, kasırlar yapımında kullanıldı. Ülke borç batağına gömülürken,
diğer taraftan da Tanzimat zenginleri ve aydınları türedi.
Diğer
taraftan, Tanzimatçılar müslüman halkı devlete karşı küstürdüler. Ali Paşa'nın
cenaze merasimi, musavat (eşitlik) adına müslümanları diğerleriyle eşit
görenlerin vicdanlarda ne ölçüde kabul gördüklerine dair emsalsiz bir ipucudur.
Olay şöyledir:
Tanzimat-Islahat sürecinin Reşid Paşa'dan sonraki en ünlü ismi Ali
Paşa'nın cenazesinde Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Osman Efendi cemaata
seslenmektedir:
- Bu büyük bir
zat idi, devlete çok güzel hizmetler etti.
Sonra helallik
için üç defa sorar:
- Bu zatı
nasıl bilirsiniz?
Cemaatte tam
bir sessizlik... Kimsenin ağzını bıçak açmamaktadır. Cemaat arasında onu seven
birçok kişi olmasına rağmen, hepsinin adeta nutku tutulmuştur. Cevdet Paşa bu
olayı şöyle yorumlar:
"Böyle
tezkiyede sukût-u tam ile mukabelede olunduğunu görmedik ve hiçbir tarihte
vukuunu dahi işitmedik. Bir adamın beraber yaşadığı milleti içinde menfur olarak
ahirete gitmesi, akraba ve ahbabına ne mertebe müessir olacağı muhtac-ı
beyandır."
Neticede,
Tanzimat Fermanı'ndan sonra imzalanan Paris Antlaşması ile Osmanlı Devleti bir
Avrupa devleti sayılmış, Avrupalılar Osmanlı topraklarının bütünlüğünü
koruyacaklarına söz vermişlerdi. Bu şu anlama geliyordu:
Osmanlı
devleti bağımsız bir devlet olma niteliğini kaybediyordu.
Avrupalılar
asıl bundan sonra çirkin ve gerçek yüzlerini gösterdiler. Balkanlarda
ayaklanmalar, Cidde ve Suriye'de olaylar çıktı, Yunanistan ve Bulgaristan
bağımsızlık yolunda büyük adımlar attılar. Girit elden gitti. Tarihin seyri
değişti, üstünlük Avrupalılar'ın ellerine geçti, Osmanlı Devlet geleneği
değişti. Devlet-i Ali Mısır valisine bile söz geçiremeyecek kadar güçsüzleşti,
ve çöküş hızlanarak parçalanıp yok olmaya doğru gitti.
"Türkiye'yi
Avrupa'da tutmak için Avrupa'yı Türkiye'de tatmin etme" politikası ile yola
çıkan Mustafa Reşid Paşa'nın açtığı çığır, Osmanlı Devleti'nin tasfiyesi ile son
buldu. Umarız bugün milletin kaderinde söz sahibi olanlar, yakın tarihimize bir
de bu açıdan bakıyorlardır!
Kaynak:
Semerkand dergisi, Temmuz 2001 Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |