Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Çanakkale Savaşları
Bu savaşta
askerlerimiz, iman hassasiyetleriyle bütün dünyaya büyük bir insanlık dersi
vermişler ve savaşın merhamet boyutunu, düşmanlığın dostluğa dönüş örneklerini
göstermişlerdir. Onlara göre düşman cephede iken düşmandır; kurtarılmayı
bekleyen bir acziyet içinde iken ve esir alınmışsa artık misafirdir. Çünkü
insandır. Savaş cephe dışında değil, cephede yapılır. İşte birkaç örnek:
"Son zamanlarda
Türklerle iyi iletişim kuruyoruz. Siperlerine, Mısır'daki kamplarımızda
tutulmakta olan Türk savaş esirlerinden gelen ve çok iyi bakıldıklarını anlatan
mektuplarıyla, sağlıklı ve mutlu olduklarını gösteren fotoğraflarını atmıştık.
(Gerçi bizim askerler bunu yapmamızı pek istemiyorlardı ama...) Karşıdan şu
cevabı aldık: Sadaka ile yaşayan bir adam, domuzun, lânetin tekidir. Karnımız
tok olduğu gibi, yedek yiyeceğimiz de bol. Ellerimizde tüfeklerle hazırız.
İngilizlerin çok silah ve cephanesi olabilir. Ancak, bizim de süngülerimiz ve
inancımız var. Eğer iddia ettiğiniz gibi büyük bir millet iseniz, neden üstün
ilkeler doğrultusunda hareket etmiyorsunuz da, başkalarının aklını çelerek
sadakatlerini bozmaya çalışıp alçalıyorsunuz?..." (Gazeteci C.E.W. Bean'ın 10
Kasım 1915'te günlüğüne "Türkler: Yaşamın Güzel Yanları" başlığıyla düştüğü
notlardan.) "Türkler çok dürüst
savaşçılar. Kahramanlık ve cesaretleri tartışılmaz. İşkence, zulüm ve domdom
kurşunu konusundaki tüm iddialar yalandır. Geçen gün, yanlışlıkla atılan bir
şarapnel ile Kızılhaç katırlarından birisini öldürdüler. Anında özür dilediler.
Daha önce de yaralılarımızla ilgilendiler. Onları, kıyıya bırakıp bize haber
verdiler." (Avustralyalı bir albayın Ekim ayı sonunda ülkesine yolladığı
mektupta "Siperlerdeki Yaşam ve Türkler" başlığı altındaki ifadelerinden.)
"...Hastaneye ateş
edilmiyor, zehirli gaz kullanılmıyor. Triumph (savaş gemisi) isabet alıp batmaya
başlayınca, tekrar ateş edilmiyor. Türkler asla ikili oynamıyorlar. Bunun aksini
iddia edenler Gelibolu'ya gelmiş değillerdir." ( Otago Times Gazetesi, 1 kasım
1915, "Savaşçı Olarak Türk" başlıklı yazıdan) "...Şu ana kadar bu
cephede Türklerin savaş yöntemlerinin adaletli olduğunu kabul etmek insaf
gereğidir. Türklerle Avustralyalılar arasındaki savaş mertçe cereyan etmektedir
ve sonuna kadar böyle kalacaktır. Bu savaştan önce Türkleri hor görürdük. Artık
böyle bir şey söz konusu değil." (The Age adlı Avustralya gazetesi, 11 Aralık
1915, "Gaz Bombası Saldırısından Korkulmuyor" başlığıyla yayınlanan yorum
yazısı.)Fatih Sultan
Mehmed'in kurduğu şehir Yunan egemenliğine,
Pers hakimiyetine şahit olmuş, İskender'in eline geçmiş, Bergama, Roma ve Bizans
krallıklarını görmüş, Slav ve Hun saldırılarını göğüslemiş bir yöre... 6. ve 7.
yüzyıllarda müslüman Arapların akınlarına maruz kalmış... Sonra Türkmenlerle
tanışmış... Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklusu, Karesi Beyliği... Ve I. Murad
Hüdavendigar Dönemi (1360-1389)... Artık Osmanlı toprağıdır. Yıldırım Bayezid
Han, Çelebi Sultan Mehmed, II. Murad derken, Fatih... Çanakkale boğazından
geçişi kontrol altına almak isteyen Sultan, İstanbul'un fethinden 10 yıl sonra
Anadolu yakasında Kocaçay (Sarı Su) ağzındaki bir düzlük üzerine Kal'a-yı
Sultaniyye adında bir kale yaptırdı (1463). Kale stratejik öneme sahipti.
Venediklilerle Osmanlılar arasındaki mücadelelerde sık sık saldırıya uğradı,
büyük savaşlara tanık oldu. 18. asrın ortalarında
ipekçilik, yelken bezi ve çanak-çömlek imalatı ile şöhret buldu. Artık Kal'a-i
Sultaniyye yerine Çanak-Kal'ası adı kullanılmaya başlanmıştı. Zamanla bu isim
Çanakkale'ye dönüştü ve bu yerleşim birimi bağ ve bahçelerle çevrili, çınarların
gölgelediği bir şehir halini aldı. Fatih, Kal'a-yı
Sultaniyye'nin karşısına Rumeli tarafına bir başka kale daha yaptırmıştı. Ona da
Kilîdü'l-bahr (Kilitbahir, deniz kilidi) adını vermişlerdi. IV. (Avcı) Mehmed
zamanında (1648-1693) Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa Çanakkale Boğazı'na Fatih'in
yaptırdığı kalelerin biraz daha güneyine iki kale daha yaptırdı. Rumeli
kıyısındakine Seddülbahir (Deniz seddi, engeli), Anadolu yakasındakine ise
Kumkale adı verildi. Acılı günlere doğru
Fatih Sultan
Mehmed'in hatırası olan Çanakkale, tarihinin en acılı günlerini 20. yüzyıl
başında Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşadı. O dönemde rekabet,
sömürgecilik ve milliyetçilik akımları Avrupa'yı ikiye bölmüştü. Almanya-Fransa
ve Rusya-Avusturya arasındaki çekişme gerginliğe dönüştü. 28 Haziran 1914'te
Avusturya-Macaristan Veliahdının bir Sırp tarafından öldürülmesi, bu gerginliği
zirveye taşıdı. Avusturya'nın 28 Temmuz 1914'te Sırbistan'a seferberlik ilanıyla
I. Dünya Savaşı başladı: Bir yanda Almanya, Avusturya-Macaristan, yani İttifak
Devletleri, öbür yanda İngiltere, Fransa ve Rusya'dan oluşan İtilaf
Devletleri... Bu arada Osmanlı
Devleti dışta ve içte bunalım üstüne bunalım yaşıyor, toprak ve güç
kaybediyordu. Son olarak Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile arka arkaya
yenilgiler almış, Doğu Trakya dışında Avrupa'daki bütün topraklarını kaybetmiş,
saygınlığını yitirmişti. Son facialarla devletin Afrika kıtasıyla ilişiği
kesilirken, Avrupa'da çok küçük bir toprağı kalmıştı. Afrika'da 1.200.000,
Rumeli'de ise 250.000 km²' lik yer elden çıkmıştı. Artık Osmanlı Devleti'nin
ölümü bekleniyor, paylaşım plânları yapılıyordu. Mesela, Rusya
boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmeyi hedefliyor, İngiltere Süveyş Kanalı
ve Hint yolunu Osmanlı baskısından kurtarmayı, ayrıca Orta Avrupa'ya sızan
Alman-Avusturya ordularını arkadan çevirmeyi tasarlıyor, Fransa; Lübnan, Suriye
ve Kilikya'nın kontrolünü düşlüyor; Almanlar doğuya yayılma politikası güdüyor,
İtalyanlar ise Antalya'ya sahip olmak istiyordu. Osmanlı Devleti önce
İtilaf Devletleri ile birlikte olmaya niyetlendiyse de, Rusya'nın bu duruma
soğuk bakması Osmanlı'yı Almanya saflarına yönlendirdi ve 2 Ağustos 1914'te
yapılan gizli bir antlaşma ile Alman-Türk ittifakı kesinleşti. Güvenliğini sağlama
almak için seferberlik ve silahlı tarafsızlık ilan eden Osmanlı Devleti, 10
Ağustos 1914'te İngiliz donanmasından kaçan Goeben ve Breslau adlı Alman savaş
gemilerinin boğazlardan geçmesine izin verdi ve boğazları tüm yabancı gemilere
kapattı. Nerede o eski Osmanlı
Donanması? Goeben ve Breslau'ın
boğazlardan geçmesi İtilaf devletlerinin tepkisine yol açtı. Bunun üzerine
Osmanlı Devleti, bu iki gemiyi, daha önce İngilizlere sipariş ettiği ve hatta
parasını ödedikleri halde alamadığı iki gemi yerine satın aldığını açıkladı.
Osmanlı Devleti bu konuda haklıydı. Zira bir zamanlar Akdeniz'i adeta "Türk
Gölü" haline getiren Osmanlı Donanması ne yazık ki o tarihlerde kayıplara
karışmıştı. Düşman da durumun farkındaydı. Nitekim Kraliyet Armadası Birinci
Lordu Earl Selbourne , 1903'te İngiltere'deki bir brifingde Osmanlı Donanması
için "Mevcut bile değil!" demekteydi. Devlet, donanmayı
güçlendirmek için teşebbüse geçmiş ve İngiltere'ye 40'a yakın irili-ufaklı gemi
siparişinde bulunmuştu. Başlangıç için günün değerleriyle 4 milyon Sterlin'e iki
Drednot (Drednot tipi gemiler daha hızlı hareket edebiliyorlardı, yüzen bir filo
gibiydiler, fakat yeni deneniyorlardı) ısmarlanmıştı. Birine o dönemde tahtta
bulunan Sultan 4. Mehmed Reşad'dan dolayı Reşadiye, diğerine de Sultan Osman-1
adı verilmişti. Gemilerin alınabilmesi için bütçe yeterli olmadığından geniş bir
bağış kampanyası düzenlenmiş, kahvelerde, halkın toplu olarak bulunduğu
yerlerde, müsamerelerde ve eğlencelerde, hatta öğrencilerin eline kumbaralar
verilerek bayramlarda bile para toplanmıştı. Yüksek miktarda bağışta bulunanlara
"Donanma İane Madalyası" veriliyordu. Fakat işler umulduğu
gibi gitmiyordu. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na sürüklendiği
günlerde İngiltere gemileri vermekte tereddüt ediyordu. Churchill, Sultan
Osman'a el koymanın çok büyük bir diplomatik karmaşaya sebep olacağını bilmekle
beraber, İngiliz Armadasının önüne çıkabilecek böylesi bir gemiyi teslim etmek
istemiyordu. 3 Ağustos 1914'te Sultan Osman ve Reşadiye'ye el konduğu resmen
açıklandı. İşte Goeben ve
Breslau, daha önce İngilizlere sipariş edilip parası ödenen söz konusu iki gemi
yerine satın alınmış oluyordu. Yavuz ve Midilli adı verilen bu iki savaş gemisi
böylece Osmanlı Donanması'na katıldı. 27 Eylül 1914'te
Amiral Souchon komutasındaki Yavuz, tatbikat amacıyla çıktığı Karadeniz'de
Ruslar'a ait Sivastapol ve Novorosisk limanlarını bombalayınca, 1 Kasım 1914'te
Ruslar Kafkasya'da sınırı geçerek fiilen savaşı başlatmış ve Osmanlı Devleti de
sıcak savaşın içine çekilmiş oldu. Osmanlı Devleti'nin
elinde bulunan boğazlar, konumları nedeniyle özellikle Avrupa için çok büyük bir
önem taşıyordu. Stratejik, ekonomik ve kültürel açıdan paha biçilmez değerdeydi
(hâlâ da öyledir). İtilaf Devletleri'nin boğazları açmak istemelerinin baş
sebebi, işte bu stratejik mevkie hakim olma arzusuydu. Böylece Rusya'ya yardım
edebileceklerdi. Aynı zamanda Almanya'dan yeterli yardım alamayacağı ve fazla
direnemeyeceği düşünülen Osmanlı yalnız bırakılmış ve barışa mahkum edilmiş
olacaktı. Ayrıca boğazlara hakim olmak, İstanbul'u ele geçirip Osmanlı ve tüm
Avrupa üzerinde manevi bir yıkıma yol açmak anlamına geliyordu. Tarafsız kalan
pek çok ülke bu başarı sayesinde İtilaf Devletleri'ne katılacaktı. Boğazlardan
geçilebilirse, kazanılacak olan başarı tüm müslüman sömürgeleri sindirecek,
güneyde sömürge devletlerini rahatsız edecek hiçbir olay yaşanmayacaktı.
"Denizlere hakim olan
dünyaya hakim olabilir", ama Çanakkale'ye asla... İngilizler,
"denizlere hakim olan dünyaya hakim olur" düşüncesiyle hareket ediyordu.
Boğazları ele geçirmek için donanmanın yeterli olacağına inanmışlardı. Bu
sebeple harekâtın donanmayla gerçekleştirilmesine karar verildi. Tarihinde hiç
yenilgi almamış olan İngiliz donanmasının silah, teknoloji ve başarı açısından
kendine güveni tamdı. Fransa'nın da desteği ile dünyanın en büyük armadası
oluşturulmuştu. Hiçbir gücün bu donanmaya karşı gelemeyeceği düşünülüyordu.
İngilizlere göre yıpranmış, teknolojik açıdan iyice zayıf düşmüş ve parçalanmak
üzere olan Osmanlı Devleti, bu armada ile asla baş edemezdi. Batılı kaynaklarda
Gelibolu Savaşları adıyla da anılan Boğazlara yönelik harekâtın ilk deniz hücumu
3 Kasım 1914'te iki İngiliz harp gemisinin Ertuğrul ve Seddülbahir , iki Fransız
gemisinin de Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombardıman etmesiyle başladı.
İtilaf Devletleri 5 Kasım 1914'te Osmanlı Devleti'ne savaş ilan ettiler. Osmanlı
Devleti de buna 11 Kasım'da çıkan bir irade ile cevap verdi. Fakat asıl deniz
harekâtı 19 Şubat 1915'te başladı. Şubat-Mart 1915'te düşman gemileri tabyaları
top ateşine tuttu, mayın tarama gemileri olabildiğince yol açtı. Boğazları zorlayarak
geçebileceklerine inanan ve bu iş için tahmini 1 aylık bir süre biçen düşman,
Osmanlı'nın kararlı direnci karşısında bu işin o kadar da kolay olmadığını
anlamaya başlamıştı. Bir ay boyunca yapılan bombardımana rağmen, kayda değer bir
gelişme elde edilememişti. 18 Mart'a kadar geçen
bu dönemde boğazın girişinde bulunan Rumeli yakasındaki Seddülbahir ve Ertuğrul
tabyaları ile, Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyaları tahrip
edilmişti. Böylelikle boğaza giriş kapıları aralanmıştı ama ileride olacaklar
hâlâ belirsizdi. "Kara bulut gibi gemi
dolu. Hangisine atarsan at!" 18 Mart 1915 sabahına
böyle gelinmişti. Kimse neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Müttefiklerin plânına
göre; 18 Mart sabahı 3 deniz tümeninden oluşan düşman filosu boğazda belirdi.
Yenice-Çınarcık
Köyü'nden Ahmet Başaran 1981 yılında o günü şöyle anlatıyordu: "Tahir Oğlu Ahmet
benim adım. 1303 (1887) doğumluyum. 94 yaşındayım. 6 yıl askerlik yaptım.
Çanakkale Boğazı kara bulut gibi gemi doluydu o gün. Hangisine atarsan at."
11.30'da merkez
tabyalarına ateş başladı. Saat 14'e doğru Suffren büyük bir hızla boğazı terk
etmekte ve Bouvet'de onu izlemekteydi. Derken Bouvet'de bir-iki patlama oldu ve
3 dakikada suların altına gömüldü. Derin bir şaşkınlık yaşanıyordu. Queen
Elzabeth ve Agamemnon dışındaki bütün gemiler ateşi kesmiştiler. 12.30 sularında
Goulois isabet almış ve ağır yaralarla boğazı terk etmişti. 15.30 sularında
mayına çarpan Inflexible'ın durumu kötüydü ama yoğun bir çabayla Bozcaada'ya
ulaşabilmişti. Saat 15.14'de İrrisistible'ın yanında korkunç bir patlama
duyuldu, 16.15'te de tabyalardan uzaklaşmak isterken bir mayına çarptı. 18.05'te
geri çekilirken Ocean da mayına çarpmıştı. Tahir oğlu Ahmet'in anlatımıyla: "O
gün batanı battı, batmayanı geri çekilip kaçtı... Gittiler..." İngiliz ve
Fransız filoları mevcutlarının yüzde 35'ini kaybedip çekilmek zorunda kalmıştı.
Teknik detaylara
girmeden söyleyecek olursak, savaş, daha sonra 18 Mart 1915'ten itibaren
yaklaşık 10 ay denizde olduğu kadar karada da devam etti. Bu dönemde Osmanlı
askeri dünyanın en güçlü zırhlılarınca sürdürülen cehennemî bombardımanlar
altında saldırganlara karşı yılmadan aylarca direnmiş ve sonunda düşmanlarını
yarımadayı terk etmek zorunda bırakmıştır. Derin ve kalıcı
etkiler Onca çabaya ve
üstünlüğe rağmen İtilaf güçlerinin başarısızlığıyla sonuçlanan Çanakkale
muharebeleri, Birinci Dünya Savaşı'nın seyrini değiştirip uzamasına sebep olduğu
gibi Çarlık Rusyası'nın çöküşünü de hazırlamış ve İngiltere'de hükümet
değişikliğine yol açmıştır. Bir yıldan fazla
süren ve dünya savaş tarihinde farklı bir yeri olan bu muharebelerde her iki
taraf büyük kayıplar vermiştir. İtilaf Devletleri, Çanakkale'ye 410 bin İngiliz,
79 bin Fransız asker göndermiş, sadece İngiliz kuvvetlerinin toplam kaybı
213.980 kişiyi bulmuştur. Çanakkale muharebelerine katılan Osmanlı kuvvetleri
(yaklaşık 700 bin kişi) genellikle kısım kısım kullanıldığından, zayiatın
belirlenmesi güçleşmiş ve çeşitli rakamlar ortaya atılmıştır. Bu rakamlar 190
bin ilâ 350 bin arasında değişmektedir. Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik
Etüt Başkanlığı'nın resmi kayıtlarına dayanarak tespit ettiği şehit sayısı ise
213.882'dir. Milletimiz bu savaşta
çok sayıda yetişmiş insanını (kesin olmayan tahmini rakamlara göre, o günün
şartlarında ülkenin beyin takımını oluşturan 100.000'den fazla öğretmen,
mülkiyeli, tıbbiyeli ve Türk ocaklarında yetişmiş okur-yazar yitirilmiştir.)
kaybetmesine rağmen, Balkan Savaşı'ndan kalma ezikliği üstünden atarak büyük bir
askeri başarı kazanmıştır. Çanakkale zaferi
bütün İslâm dünyası ve ezilmiş milletler için yeni bir ışık olmuş, Türk
edebiyatında halkın hislerini dile getiren pek çok esere de konu teşkil
etmiştir.AHMET MİROĞLU
Yüzyılın son
centilmen savaşları
Kaynak: Semerkand
dergisi, 03-2004 Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |